Vahiy 3:14-22
“Ve Leodikya’da olan kilisenin meleğine yaz:
Amin, sadık ve hakiki şahit, Allah’ın hilkatinin başlangıcı, bu şeyleri diyor, Senin işlerini bilirim, ne soğuksun nede sıcak; keşke soğuk yahut sıcak olsaydın. Böylece ne sıcak ve nede soğuk, ılık olduğun için, seni ağzımdan kusacağım. Mademki: Zenginim, ve zenginleştim, ve ihtiyacım yoktum, diyorsun, ve zavallı ve acınacak halde ve fakir ve kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun; zengin olasın diye ateşle tasviye edilmiş altın, ve giyinesin ve çıplaklığının ayıbı görünmesin diye, beyaz esvap, ve göresin diye, gözlerine sürmek için göz ilacı benden satın almağı sana nasihat ediyorum. Ben sevdiklerimin hepsini tevbih ve tedip ederim; imdi gayretli ol ve tövbe et. İşte, kapıda duruyor ve çalıyorum; eğer biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa onun yanına gireceğim, ve ben onunla, ve o benimle akşam yemeği yiyeceğiz. Ben nasıl galip oldum ve Baba’mla O’nun tahtında oturdumsa, galip olana da benimle benim tahtımda oturmağı vereceğim. Kulağı olan işitsin, Ruh kiliselere ne diyor.”
Leodikya kilisesi oldukça zengin bir kiliseydi. Bu bölge M.S 60 yıllarında bir deprem sonucu yıkıldı. Bölge bu dönemde Roma İmparatorluğundan hiç yardım almadı. Leodikya ürettiği beyaz kumaşı ve göz ilacı ile tanınıyordu. Hierapolis’in doğal kaynak suları hemen yakında yer aldığı için özel termalleriyle de tanınan bir yöreydi. Hierapolis’ten kaynayan kaynak suları Leodikya’ya vardığı zaman artık ılık olmuş oluyordu. Aynı zamanda Leodikya’ya ulaşan sular da oldukça tatsızlaşmış bir haldeydi. Bu özellikleri nedeni ile burada bulunan kiliseye gelen vahiyde, onların anlayacağı bütün bu bölgesel özellikler verilmek istenilenin tam olarak anlaşılması için kullanılmıştır.
İlginç olanı bu bölümde Leodikya’ya Allah’ın hiçbir şekilde övgü sunmamasıdır. “Böylece ne soğuk ve ne de soğuk, ılık olduğun için , seni ağzımdan kusacağım.”[33]Bu ayette açıkça görüldüğü gibi ruhsal anlamda kilise Rab’den onay almamış bir durumda karşımıza çıkmaktadır. Aslında bu durumun çok güzel bir ifade edilişini 1. Korintliler 9:26-27’de görmek mümkündür. Burada Resul Pavlus’un ifadesi oldukça nettir. “İmdi kararsızca değil, ben böyle koşarım; havayı döver gibi değil, böyle yumruklarım; fakat bendenime cefa verip onu köle ederim; ta ki, başkalara vazettikten sonra, ben kendim merdut olmayayım.”[34]Bu kilisenin durumu aslındaki yukarıdaki son cümlede ifade edildiği gibidir. Başkalarına vazettiği halde kendisi kendi vaaz ettiklerinden ders almamaktadır. Bu nedenle böyle bir kilise Rab tarafından övgü almamaktadır. Bütün kiliselerin bu konuda kendi kendilerini tekrar ve tekrar kontrol etmeleri gerekmektedir. Bazen bizler bir şeyleri vaaz ederken çok da ileriye gidiyor, herkesi ve her şeyi yargılıyor, neredeyse kendimizi en doğru, en iyi, en mükemmel Hıristiyanlar haline getiriyoruz. Ama gurur ve bencillik, kıskançlık, dedikodu, başkalarının üstüne basarak kendimizi bir yerlerde görme ve gösterme gerçeğini bir türlü göremiyoruz. Ya bizler de bu kadar çok Rab’bi ilan ettiğimizi ve vaaz ettiğimizi, insanlara İncili ulaştırdığımızı düşünüyor ama gerçekte Allah’ın İncilini yürekten yaşamıyorsak halimiz nice olacak. Ya bizlerde övgüsü eksik kenardaki bir kilise durumundaysak.. İşte, bu bölüm gerçekten Allah’ın kiliselerini bu konuda düşünmeye sevk eden bir bölümdür. Leodikya bunun için akıllarda kalacak ve Allah’ın kilisesi için önemli bir başka vahiy bölümüdür.
Leodikya’nın muhtemelen kıyıda kalmış bir kilise olmasının en büyük nedeni Mesih İsa’daki vizyonunu kaybetmiş olmasıdır. O yalnızca ağzı ile övgü sunan, belki bir takım alışkanlıkları arasında ibadeti ve kiliseyi koymuş bulunan bir kilise olmuştur. Böyle bir kiliseye vahyin ilk sözünün “Amin” olarak başlaması ilginçtir. “Amin” “İnanırım, kabul ederim” gibi anlamlar taşımaktadır. Şeksiz, şüphesiz bir imandan bahsedilmektedir. Amin. Yani söylenilen her bir söz için artık kesin bir iman vardır. Tartışmasız doğrudan doğru, gerçekten gerçektir. Sözü söyleyen şeksiz şüphesiz Allah yaradılışının başı olandır. “Amin” bu böyledir. Bunun ötesi yoktur. “Alfa” yani başlangıç ve “Omega” yani son olan söylediği gibi. Bütün yaradılışın nedeni olan O “ol” sözü bunu demektedir. Burada yaradılışın başlangıcı aynı zamanda kaynakta demektir. Demek ki, konuşan yaradılışın kaynağıdır, yaşamın, canlılığın kaynağıdır. İlahi enerjidir. Ölmeye yüz tutan bir kiliseye yaşam kaynağının, canlılık kaynağının hitabıdır.
Aynı zamanda Leodikya Kilisesine gelen bu vahiy yedi kiliselere gelen vahyin sonuncusudur. Bu Anadolu’da en son hitap edilen kilisedir. Bu vahyin hem bugünkü kiliselere özel bir mesajı vardır. Hem de genel olarak kilise için özel bir mesaj oluşturmaktadır.
Bu vahyin genelinden anladığımız kadarıyla Allah’ın kilisesinden beklentisi sıcak olmasıdır. Sıcak olma ifadesinde hem iman da hem ibadette hem de Mesih İsa’ya olan bağlılıkta sıcak olması vardır. Aynı zamanda Rab’bin kurtarış müjdesini yayması konusunda da büyük bir etkinliği olması gerekmektedir. Çünkü bütün bunlar birbirlerinden ayrılmaz bir bütündür. İman varsa ibadet vardır, ibadet varsa itaat vardır. İtaat varsa müjdenin ateşli bir biçimde yaşanması ve dolayısı ile başkalarına açıklanması vardır. Bütün bunların temeli Mesih’tir, Mesih varsa kişide Kutsal Ruhta vardır ve etkindir. Görüldüğü gibi iç içe geçmiş halkalar gibidir. Yumurtanın beyazı ile sarısının bir kabukla çevrilmesi gibidir. Ancak bu kabuk doğal bir biçimde kapalı iken bir bütün teşkil etmektedir. İmanlı da böyledir. İmanlının Mesih İsa’nın bedenine bağlanması ile oluşturduğu kilisede böyle olmak durumundadır. Mesih İsa’nın hedefi kendisi gelene dek kilisesinin kendi Müjdesinde yaşaması ve yaşatmasıdır. Kendi bedeninin etkin, aktif bir biçimde hizmetidir. Leodikya kilisesinde ise eksik olan taraf bunları bilmiş olduğu halde artık ateşini yitirmiş olmasıdır. Söyledikleri ile yaptıklarının birbirini tutmamasıdır. Söylediklerinin genel olarak Rab’bin ruhunun verdiği ateşten uzak olarak söylenmesidir.
Hıristiyan inancı adı üzerinde olan bir inançtır. Mesih’e ait olanların inancıdır. İncil inancında İsa yoksa zaten inanç yoktur. Mesih’e ait olanların bir araya gelmesi ile oluşan Mesih İsa’nın kilisesinde de eğer Mesih İsa yoksa o zaman Mesih İsa’nın kilisesi de olmayacaktır. Allah’ın kilisesi içinde eğer Mesih İsa yoksa bu kilisenin başına neler gelir. Şimdi bunu üç başlık altında toplamamız mümkündür.
Birincisi; böyle bir kilisenin Allah’a ait olan amacı olmamış olacaktır. Kilisenin amacı olmayacaktır. Amacı yalnızca kendi gündelik gereksinimleri üzerinde toplanacaktır. Yalnızca inanç gereksinimi karşılamaya başlayacak Mesih’in müjdesinin iyileştiriciliği, canlılığı, başkalarına yönelten etkinliği olmayacaktır. Böyle bir kilise artık sıcak bir kilise olmayacak, her şeyden elini eteğini çekmiş, bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın tarzında bir kilise olmaya başlayacaktır. Hatta böyle bir kilisenin içinde Mesih’te capcanlı insanlar da bu kilisenin havasından rahatsız olup kaçmaya başlayacaklardır. Bu da bir hastanın kan kaybetmesi gibi olacak ve kiliseyi daha da güçsüz hale getirecektir. Artık böyle bir kilisede vaazlar, ilahiler, tapınmalar, hizmetler sanki zoraki yapılması gerekli bir işmiş gibi yapılmaya başlayacaktır. Böyle bir kilisenin inanlısı da toplumun bütün karmaşası içinde gündelik hayatın yükünü kendi sırtında taşıyan ve yaşayan Diri Allah’ın varlığından bihaber olarak yaşamaya başlayan kişi olacaktır. Günümüzde buna örnek bulmak çok kolaydır. Batıda olsun doğuda olsun ne yazık ki, birçok ismen Hıristiyan böyle bir yaşamın içine çekilmiştir. Burada bu kişilerin kiliselerinin rolü çok ama çok büyüktür.
İkincisi; Leodikya kilisesinde gözlerimizin önüne serilen diğer bir gerçekte zenginliğin getirdiği ruhsal sarhoşluktur. Bu sarhoşluk kilisenin bakış açısını kaybetmesine neden olmuştur. İçten dışa doğru bakan, önce kendisinden başlayıp dünyaya doğru Rab’bin kurtarış müjdesini yaşayan ve vaaz eden kilise dıştan içe doğru bakmaya başlamış ve kendine yeter olduğunu görünce de tamamen bakış açısını dünyaya yöneltmiştir. Burada anlatılmak istenilen bu gerçektir. Leodikya kilisesine bu gayet güzel bir örnektir. Bugün zengin Hıristiyanların ve böyle Hıristiyanların oluşturduğu kiliseler için de kısacası zenginleşen her bir kilise için burada büyük bir uyarı bulunmaktadır. Büyük bir mesaj vardır. Zenginliğin ruhsal sarhoşluğu kişileri ve kiliseleri kendi kendine yeter hale getirmektedir. Ekmek elden su gölden misali her şeyi kendi ellerinde ve denetimlerinde bulunan bu tarz kiliseler bir müddet sonra kendi öğretişlerine, yaşam biçimlerine Allah’tan çok önem vermeye başlarlar. Bunun sonucunda da Mesih İsa kilisenin içinde bir kenara itilmeye ve insan egosunun ben kendime yeterim edası baş köşeye oturmaya başlar. İşte bu da sonun başlangıcı olur. Çünkü sınırsız Allah sınırlı insanın bu tavrından hiç hoşlanmaz. İşte Leodikya kilisesinde olanlar bunlardı. Zengin kilise kimseye muhtaç olmamanın verdiği sersemlikle Allah’a da çok fazla ihtiyacı olmadığını, yalnızca adet yerini bulsun diye ibadete gitmeyi kendisine ilke edinmeye başladı. Böylelikle o kelamın muhteşemliği, Kutsal Ruh’un teşviki, daha başka bir deyişle Allah’ın o ince sesi duyulmamaya başladı. Böylelikle aynı Leodikya’ya Hierapolis’ten varan suyun ılık ve tatsız olması gibi kilisede ılık ve tatsız olmaya başladı. Yine kelamda dediği gibi; Tuz tadını yitirirse ne değeri olur?[35] İşte, böylelikle kilise yalnızca bir kulüp, bir dernek haline dönüştü. Dünyaya Rab’bin kurtarışını duyurma, canla başla Rab’bin lütfundaki kurtuluşa sarılıp Rab’bi yüceltme, bütün gereksinimler için O’na koşma, bütün sağlanan imkanlar için O’na hamt etme, fakirleri, yoksulları, düşkünleri, dulları, hastaları, ihtiyarları gözetme bir kenara bırakıldı. Kısacası kilise amacını kaybettiği gibi bakış açısını da kaybetti.
Üçüncüsü; Amacı olmayan ve bakış açısını yitiren bir kilise Elçilerin İşlerinde verilen ayetin tersine yalnızca Yeruşalim’de oturan bir kilise görünümünde olacak aynı zamanda kendine de pek hayrı kalmayacaktır. Kısacası Mesih İsa’dan uzaklaştıkça kilise amacını yitirecek, bütün bakış açısını kaybedecek ve doğal olarak da ruhsal gücünü yitirecektir. Kilise ancak Rab’den aldığı güç sayesinde dünyanın anladığı gücün dışında Ruhsal bir güçle yaşamını, canlılığını sürdürmektedir. Bu günümüzde görsel algılanan güç gibi bir güç değildir. Zamanında yanlış politikalara sürüklenen kilisenin ordular ile yaptığı güç ise hiç değildir. Kilise mana aleminin ruhsal gücünü, sevgiyi, merhameti, bağışlamayı, düşküne el uzatmayı, Rab’bin müjdesinde insanlığa iyilikler sunmayı, hastalara el uzatmayı, Rab’bin müjdesini bütün insanlık alemine götürmeyi üstlenen bir birliktir. Bir iman ateşidir. Bir iman meşalesidir. O’nun gücü Rab’bin Kelamı ve Kutsal Ruh’undan kaynaklanmaktadır. Baba,Oğul ve Kutsal Ruh’ta tek olan Allah’ın o muhteşem gücünün ruhsal manada dünyadaki küçük bir numunesi durumundadır. Ama eğer Rab’bin Kelamına, Mesih İsa’ya ve O’nun Kutsal Ruh’una sımsıkı sarılıp kalırsa. İşte, Leodikya’da bu sıkılığı göremiyoruz. Bu sıcaklığı göremiyoruz. Bunun sonucunda da Allah’ın övgüsünden mahrum bir kilise ile, uyarı alan bir kilise ile karşı karşıya kalıyoruz.
Ateşle tasfiye edilmiş altın, çıplaklığı örtmek için beyaz esvap, göresin diye göz ilacı[36] Leodikya’lıların kendilerine bakışlarının tam tersinden Leodikya’lılara bakan Allah, onlara hayat bahşeden bir nasihatte bulunmaktadır. Leodikya kilisesi kendisini zengin görmektedir, oysa Rab’be göre Rab’be ait bu kilise fakirdir. Leodikya kilisesi kendisini iyi esvaplarla gayet iyi korunmuş görmektedir. Utancı olmadığını düşünmektedir. Oysa Rab’bin kilisesinin esas sahibi olan Rab onları çıplak olarak görmektedir. Her şeyi iyi görürüm iyi bilirim demektedir. Oysa kilisenin ve Mesih’e iman etmiş olanların gerçek sahibi olan, başlangıçta yaradılışın sahibi olan onların aslında kör olduklarını söylemektedir. Kimin görüşü daha önemlidir. Yaratılmış olanın mı, yoksa Yaradılışın gerçek sahibi olanın mı? Her şeye gücü yetenin mi? Kimin görüşü daha önemlidir. Sınırlı, küçük olan Leodikya kilisesi Allah’ın lütfuna rağmen, Allah’ın karşılıksız sevgisine rağmen, her şeyde yalnızca Rab’be muhtaç oldukları halde ne yazık ki, kendilerini hiçbir şeye ihtiyacı olmayanlar olarak değerlendirmektedirler. Bu değerlendirme ne olursa olsun, kilise kendisini ne olarak görürse görsün önemli olan esas sahibin kilisesini nasıl gördüğüdür. Burada görüş açıktır. Acınacak halde, zavallı, çıplak, fakir, görmeyen bir kilise söz konusudur. Ama buna rağmen her zaman lütuf sahibi olan Allah, seçtiği İsrail oğullarına gösterdiği merhameti, burada kendi seçtiği kilisesine de defalarca göstermektedir. Petrus’a verdiği birçok şanslar gibi, yine burada Rab kilisesine bir kere daha bir kere daha şans vermek istemektedir. Yeter ki, nasihati dinlesinler, her şeyi paraları ile alabileceklerini zanneden Leodikya Kilisesinin insanları bu kez ücretsiz olan bu nasihati gerçekten alıp yaşamlarını Mesih’in kurtarışında, lütfunda gönenebilsinler. Rab’bin eli bir kez daha onlara uzanmak istemektedir. Çünkü dediği gibi “Seni asla bırakmam, Seni asla terk etmem” Rab gerçekten kilisesini bu rezil durumda bırakmak istememektedir. “Ateşle tasviye edilmiş altın ile Rab onlara” Zenginliklerinin onları ateşe götürmesine mani olacak bir biçime sokulması için yardım etme talebinde bulunmaktadır. Kilise beyaz elbise üreten bir diyarda kendisi çıplak bir hale gelmiştir, aslında bu utanılacak bir durumdur. Allah’ın kilisesi bu duruma asla gelmemelidir. Bu utancı örtmek için Rab kendisi kendi lütfundan “beyaz esvap”önermektedir. Üstüne üstlük göz ilacı üretilen bu yerde Rab’bin kilisesi kendi görüşünü kaybetmiştir. Aslında belki bu göz ilacı üretimi ile zenginliğini sağlayan kişilerden bazıları belki kilisenin içinde bulunmaktadır. Ama ne yazık ki, bu üretim madden kendilerine fayda getirdiği halde ruhen zarar getirmektedir. İşte bu durumda her şeyin sahibi olan “esas göz ilacını ruh gözleri açılsın” diye kilisesine önermektedir. Bu güzel bir nasihattir. Bu güzel bir çağrıdır. Bu Rab’bin kendisini terk edenleri, ılık olanları Sözü uyarınca bırakmadığının güzel bir örneğidir. Allah’ın seçtikleri için umut daima köşededir.
İsrail Allah’ı seçmemişti. Allah, İsrail’i kendi halkı olarak seçti. Aynı şekilde Rab’bimiz her birimizi kendisi çağırdı ve kendisi seçti. Yeremya 31. bölümde dediği gibi: “Seni ebedi sevgi ile sevdim; bundan dolayı seni inayetle kendime çektim.” Demektedir. Bu çekmenin, bu kendisine ayırmanın temelinde yatan Rab’bin karşılıksız olan ebedi sevgisi, agape sevgisidir. “Seni hiç boşa çıkarmam ve seni hiç bırakmam”[37]şeklindeki ifadeleri ile de Rab’bin gerçekten bizi hiç bırakmayacağını gözlemliyoruz. Ama zaman zaman Mesih İsa’nın çağırdıkları kişiler, iman yaşamlarında gevşemekte ve birden bir dünyaya doğru meyil etmektedirler. Bu meylin çeşitli nedenleri söz konusudur. Bu nedenlerden biri de hiç kuşkusuz çok para, mal ve mülke sahip olmaktır. Böyle bir servet kişileri kelam üzre düşünmekten alıkoyacaktır. Leodikya kilisesinde bu gerçekleşmiştir. Rab’bin sevdiği hala kilisesi olarak gördüğü ama artık övemediği bu seçilmişler ne yazık ki, Rab’bin yolundan sağa ve sola sapmaya başlamışlardır. Gevşemişlerdir, günahlara, imansızlıklara, müjdesiz yaşama göz kırpmaya başlamışlardır. İşte bu noktada Rab hala sevgisinin derinliğinden onları bırakmak istemediğini, merhameti ile kabul edeceğini beyan etmiştir. Bakın on dokuzuncu ayette bunu görmek mümkündür: “Ben sevdiklerimin hepsini tevbih ve tedip ederim, şimdi gayretli ol ve tövbe et...” Adeta bir babanın oğluna uyarısıdır. Sevgiden kaynaklı bir uyarı bir yaklaşımdır. Kilisenin kendisine gelmesi için, Rab’bine dönüşü için açık bir kapı olan Rab’bin merhameti burada kendisini göstermiştir. Bizlerde kendi kilisemizi aynı durumda görüyorsak umut kapısı bize de açıktır. Rab’bin merhameti bize de aynı şekilde hep ikinci şansı sunmaktadır. Ama yürekten dönme, yürekten tövbe etme şansı ile aksi takdirde imanlı olmamız bizim ateşten geçmemize engel oluşturmayacaktır. Rab’bin kurtarışını gönene gönene yaşamak varken, Rab’bin kurtarışında sürüne sürüne yaşamak ve sonsuz yaşama giderken ateşten geçmeğe ne gerek vardır. Böyle bir lütufla kurtulmuşken kendi kendimizi cendereye sokmanın ne manası vardır.
Doğal yaşamımız içinde bir çok zaman sevgiden kaynaklanan azarlamalarla karşılaşmışızdır. Bu insan için doğaldır. Sevgi, sevdiği kişiyi yanlış olduğu noktada uyarmayı da gerektirmektedir. Sevgi, sevilen kişinin helakını hoş göremez bu anlamda biz insanlarda Rab’bimizden aldığımız duygularımızla çoğu zaman böyle davranıyoruz. Çocuklarımızı, kardeşlerimizi, yakınlarımız sırf onların iyiliği için azarlıyoruz. Burada da durum budur. Rab’bimiz Leodikya kilisesini kendisine seçmiştir. Kendisine yar edinmiştir. Ama sevgili kendi yolunu seçmeye, kendi yönünde yürümeye başlamış ve Rab’be onur getirmekten uzaklaşmaya başlamıştır. İşte, bu durumda Rab yukarda verdiğimiz 19.ayetin doğrultusunda onları azarlamaktadır. Bu hayırlı bir azarlamadır. Bu onları ilgilendiren bir azarlamadır.
Yavrusunun gidişatını hale yola koymaya çalışan bir baba emirler koyacaktır. Sevgi dolu bir anne, çocuklarının yanlışlarına engel olabilmek için bazı direktifler verecektir. Burada da görülen budur. Mesih İsa sevgisinden kaynaklı azarlamasını bir de emirleri ile donatmaktadır. Emir oldukça yetkin ve kesin emirdir. Aslında Leodikya kilisesinin bu vahiyde anlayamacağı, yorum gerektiren hemen hemen hiçbir nokta yoktur. Emir kesindir. “Gayretli ol, tövbe et...” Ben sevdiklerime hep böyle yaparım. Sevdiklerime. bu söz gerçekten bizler için, biz eksik sınırlı Mesih İsa’ya iman etmiş Hıristiyanlar için oldukça teşvik edici bir noktadır. Eğer biz Mesih İsa’yı Rab ve kurtarıcı olarak kabul ediyor ve bütün iman ve itikadımızı O’nun kelamında ve O’nun Ruhunda sürdürüyorsak bu bizim başarımız zaten değildir. Bu yine Allah’ın kendi çağrısı uyarınca bize sunduğu lütuf sonucudur. Bu başarısız, sınırlı, günahlı insan Mesih İsa’nın çağrısı sonucunda Mesih İsa’ya gelmiş ve karşılıksız lütfu ile Rab’bin kurtarışını ve imanını gönenmiştir. Bu ne güzel bir olgudur. Bu ne güzel bir çağrıdır. Ne güzel bir kurtuluştur, ne büyük bir sevinçtir. Ama dünyanın etkilemeleri, şeytanın oyunları taktikleri bu ayrıcalığa sahip olan insanı ne yazık ki, Rab’binden, kelamdan, Kutsal Ruh’un o görkemli hizmetinden mahrum bırakmaya başlamıştır. Ama yinede Rab’bin seçtiğine seslenişi ilginçtir, anlaşılmaz ve derindir. Karşılıksız Sevginin göstergesidir. Bakın ne diyor“Ben sevdiklerimin hepsini tevbih ve tedip ederim; şimdi gayretli ol ve tövbe et.”Sevdiklerimi, yani sizi azarlayabilirim, uyarabilirim. Çünkü sizi istisnasız seviyorum. Ama bu gidişiniz benim istediğim gidiş değil, bu gidiş sizden beklediğim gidiş değil. Yapacağınız çok kolay atın uyuşukluğunuzu, atın gündelik kaygılarınızı, çekişmelerinizi, bırakın artık şu bir solukluk canınızla malınıza mülkünüze güvenmeyi, sizi sonsuz sevgi ile gelen ve sonsuz ve sınırsız olan Allah’ınıza dönün. Sizi zaten seçtim, sizi zaten sevdim. Yapacağınız tek şey yalnız gayretinizi kazanmak, bu gayret Mesih’teki kurtuluşunuzu gönenmek, bu kurtuluşla yaşamak, Kelamla, Kutsar Ruh’la yaşamak için gerekli olan canlılıktır. Günlük şevkle ibadetlerdir, kelam okumak, Ruh’un meyvelerini başkalarına sunmaktır, kelamı başkalarına sunmaktır. İşte bu kadar bunun için gayrete ve tövbeye yani tam olarak bu söylediklerime tabi öncelikle Rab’bin kendisine dönmeniz gerekmektedir. İşte, Rab’bin Leodikya ya ve Leodikya aracılığı ile bu kiliseye benzemeye başlayan ya da bu kilise gibi olmuş kiliselerine önerisi reçetesi budur. Bu reçeteyi uygulayanlara bir büyük umut ateşi daha sunmaktadır.
Mesih İsa söylediği gibi geri gelecektir. Bedenen geri gelecektir ama aynı zamanda Ruhen zaten dünyada yüreklerimizde Rab’bimizdir. Mesih İsa’ya iman edenlerin yüreklerinde olduğu için Mesih’in bedeninde her bir fertte Mesih’in kilisesinin bir üyesi, bir parçasıdır. Mesih İsa bıraktığı için değil ama Mesih İsa’yı bu inanan kilise bıraktığı için Mesih İsa adeta kendi halkından ayrı düşmüş gibidir. Fakat özellikle Vahiy 3:20’deki ifade çok önemlidir. Sanki şöyle demektedir: “Ey imanlı bugün ben hala senin etrafındayım. Seni sevdim, seni kendime seçtim bu bağlamda evinin önünden ayrılmadım. Yalnızca Sen benimle olan ilgini azalttığın için kapının önünde bekliyorum. Kapıyı çalıyorum. Sevgimden ötürü kapıyı çalıyorum. Sana durumunu hatırlatıyorum. Adeta beni tavrın ile kapı önüne koydun. Ama eğer kapını bir açarsan, o ilk aşkınla beni bir kucaklarsan, seninle akşam yemeği yiyeceğim. Yani, seninle vakit geçireceğim.” Bu sözler aslında bu anlamdadır. Çoğu zaman bu ayet yeni iman edecek kişiler için gösterilse de aslında bu Leodikya kilisesinde olduğu gibi ılık imanlılar içindir. Rab’bin övemedikleri sevgilileri içindir. Burada da anlam çok nettir. Bu ne kadar büyük bir kurtarış, ne kadar büyük bir sağlayıştır. Dünya dinleri içinde hangi dinde yarattığı insanı ile vakit geçiren, yemek yiyen bir Rab vardır. Bu elbette ki bir mecazla ifade edilmiştir. Orta doğu da akşam sofraları aile için önemlidir. Ailenin anne, baba ile vakit geçirdiği, her tür sorunun konuşulduğu özel bir yemektir akşam yemekleri. Ve Mesih İsa’da kendisini açıklayan kutsal Kelam bizimle akşam yemeği yiyeceğini söylemektedir. Rab’bimiz bizimle teke tek ilgileneceğini, her sorunumuza ilgi göstereceğini, bize olan sevgisinden aslında bunu gönülden istediğini söylemektedir. İşte, Hıristiyan inancının Baba,Oğul ve Kutsal Ruh’ta kendisini açıklayan ve tek olan O muhteşem Allah ile olan yakın ilişkisinin en güzel göstergesi burada gözümüzün önündedir. Ey kilise, eğer sallanıyorsan, eğer dedikodularla çalkalanıyorsan, eğer liderlik çekişmelerin varsa, eğer her şeyim var kimseye muhtaç değilim diyorsan, eğer Allah’a sadece ibadet etmek için ibadet etmeye başlamışsan, Kelamdan uzaklaşıyorsan, Kutsal Ruh’tan uzaklaşıyorsan, sevgiden, saygıdan, kilise düzen ve adabından uzaklaşıyorsan dikkat et.. Dünyaları ben yarattım diyorsan. Ben kurtuldum halleluya deyip, en doğru benim yolum, en doğru benim inandığım diyorsan ama gerçekte çok zayıf tarafların varsa, imanda eksiksek, itaatte eksiksen, sevgide eksiksek, bağışlamada eksiksen, sen herkesi en olup olmadık şeyle yargılarken kendi büyük günahlarını görmüyorsan , benden başka herkes yanlış diyorsan gayretli ol, tövbe et. O seni severek kendine seçen görkemli Rab’bin seninle daha çok vakitler geçirecektir.
Ölümü yenip zaferle göğe yükselen Allah kelamı, diri Rab’bimiz Mesih İsa vardır. Biz imanlılar yukarda değindiğimiz gibi O’nun haçı aracılığı ile günahlarımızdan bağışlandık. Kısaca ve kabaca O’nunla ölüp, O’nunla dirilişe ve sonsuz hayata kavuştuk. Mesih İsa’nın kanında aklandığına inanan her bir Hıristiyan için cennet hayatı dünyada başlamaktadır. Kamil olmayan imanlı Mesih İsa gelene dek kamil olma yolunda ama sonsuz hayatın garantisinde bir kişidir. Elbette ki bütün gevşeklikleri ve tam olarak insan bedeninde halledemediği günah sorunları nedeni ile eğer Rab’bin kurtarışını gönenemezse yine bir yargıdan geçecektir. Ama yargı bu kişi için sonsuz bir ızdırap olmayacaktır. Ateşten geçecektir. Bu çok yazıktır. Çünkü zaten karşılıksız olarak aldığı o muhteşem kurtarışın gölgesinde bunlardan geçmesini düşünmesi dahi çok üzücüdür. Kişiyi bu denli seven Rab’bin önünde utanca düşmek çok üzücüdür. Burada yine çok değerli bir umut söz konusudur. Eğer bunların hiçbiri ile karşılaşmak, utanmak istemiyorsak yapacağımız biraz gayret ve tövbe ile kurtuluşumuza sımsıkı sarılmaktan başka bir şey değildir. Bunu yapanlar için inanılmaz bir umut vardır. Mesih İsa nasıl galip olup O muhteşem öz Baba’nın tahtına oturmuşsa aynı şekilde Mesih İsa’da bizleri kendi tahtına oturtacağını söylemektedir. Bu bir imanlı için inanılmaz görkemli bir olaydır. Ayet şöyle demektedir: “Ben nasıl galip oldum ve Babamla onun tahtında oturdumsa, galip olana da benimle benim tahtımda oturmağı vereceğim.”[38]
Bütün bunlardan çıkaracağımız sonuç Leodikya kilisesi Mesih’in gelişine kendisini hazırlamamış bir kilise olarak karşımıza çıkmaktadır. Oysa İncil bize sürekli olarak Mesih İsa’nın dönüşüne hazır olmamız gerektiğini öğretmektedir. Bu da bize hem ruhsal hem fiziksel anlamda her zaman hazır ve nazır olan imanlılar olmamız anlamına gelmektedir. Bizler bütün gün imanımız, ibadetimiz ve insanlara sunduğumuz yaşam tanıklığımızla Rab’be övgüler getiren canlı birer kiliseyiz. Bizlerin bir araya gelmesinden de farklı farklı ibadetleri, usulleri de olsa bu gerçeğe inanan Mesih’in bedeni kiliseler oluşmaktadır. Demek ki, Rab’bin kilisesi bütün Kelam ve Ruh’un ışığında sürekli ayık ve uyanık olan kilise olmak durumundadır. Aksi takdirde önce Rab’bin Sevgisinden uyarı ve azarlama alacaktır. Gayretli olması ve tövbe etmesi istenecektir. Eğer bunlar gerçekleşirse kilise Rab’bin kilisesinin elde ettiği bütün bereketlere sahip olacaktır. Ama eğer yüz çevirirse kilisenin adının bile anılması söz konusu olmayacaktır. Tarihte bu böyle olmuştur. İmanlılar, gerçek Mesih’in çocukları imanlarından kaybolmamışlardır ama imanlıların azaldığı, gerçek olmayan ismen imanlıların çoğaldığı ortamlarda zamanla bu sahte imanlıların oluşturdukları ve gerçek kiliseymiş gibi görülen kiliseler kaybolup gitmişlerdir. Ama Mesih İsa’ya iman eden Allah’ın kilisesi hala dünyadadır. Bütün zorluklara, bütün saldırılara rağmen, şeytanın bütün taktiklerine ve planlarına rağmen Mesih İsa’nın kilisesi bazı farklılıkları ile oluşturduğu renk cümbüşü içinde, o insan mozaiğine yaraşır bir biçimde, sınırlılıklarıyla da olsa Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta tek olan o yüce Allah’a ve O’nun biricik oğlu Mesih İsa’ya ve O’nun Kutsal Ruh’una yücelik ve onur getirmeye devam etmektedir.
En yücelerde olan Rab’be yücelikler olsun.
[1] Yakup 1:24
[2] 2. Korintliler 3:18
[3] İbranililer 13:5
[4] Yuhanna 13:35
[5] Galatyalılar 5:22
[6] Lütfen İncil, 1. Korintliler 13’ü okuyunuz
[7] Luka 11:9
[8] Efesliler 6:10-19
[9] 1. Korintliler 11:30-32; İbranililer 12:3-13
[10] 2. Korintliler 12:7
[11] Romalılar 5:35; İbranililer 5: 8
[12] Elçilerin İşleri 9:16
[13] 1. Petrus 2:24
[14] 2. Timoteus 1:7
[15] Efesliler 6:10-18
[16] İbraniler 4:12
[17] Sayılar 22:24-31
[18] Rab’bin sofrası, Vaftiz
[19] 1. Krallar 16:31; 2. Krallar 9:22
[20] 2. Korintliler 11:13-14
[21] Matta 7:15
[22] Yuhanna 6.63
[23] Yuhanna 4:34
[24] Matta 10:32-33
[25] İbranililer 13:5
[26] Yuhanna 1
[27] Matta 28:18-19 Efes.1:19
[28] Matta 16:19
[29] Yuhanna 14:21
[30] 1. Yuhanna 3:23
[31] Yuh.10:79
[32] 1. Korintliler 16:9
[33] Vahiy 3:16
[34] 1. Korintliler 9:26-27
[35] Luka 14:34
[36] 3:17-18
[37] İbranililer 13:5
[38] Vahiy 3:21