SARDİS KİLİSESİNE

Vahiy 3:1-6

“Ve Sardis’te olan kilisenin meleğine yaz:

Allah’ın yedi Ruh’u ve yedi yıldız kendisinde olan bu şeyleri diyor: Senin işlerini bilirim; yaşıyorsun diye ismin var, ve ölüsün. Uyanık ol ve ölmek üzre olan baki şeyleri kuvvetlendir; çünkü Allah’ımın indinde senin işlerini ikmal edilmiş bulmadım. İmdi nasıl aldığını ve işittiğini hatırla, ve tut ve tövbe et. İmdi eğer uyanık olmazsan, hırsız gibi geleceğim ve senin üzerine hangi saatte geleceğimi bilmeyeceksin. Fakat Sardis’te birkaç kimselerin var ki onlar kendi esvaplarını kirletmediler; ve benimle beraber beyazlarda yürüyecekler; çünkü layıktırlar. Galip olan böylece beyaz esvapla giyinecek; ve onun adını Babamın indinde ve onun meleklerinin indinde ikrar edeceğim. Kulağı olan işitsin, Ruh kiliselere ne diyor.”

UYANAN KİLİSE

Sardis oldukça zengin bir kentti. Zamanının bütün ahlaksızlıklarını adeta üzerinde toplamıştı. Yine bölgedeki bir çok kentte görüldüğü gibi putperestlik oldukça etkindi. Bu bölgede yeşermiş olan ve ibadetini sürdüren kilise ne yazık ki, bu olumsuz yaşam koşullarından etkileniyordu. Putperest ve ahlaksız yaşamla çepeçevre çevrelenen Allah’ın halkı zaman zaman bu yaşam biçimlerinin belli başlı öğelerine kendini kaptırıyor hatta bazen bu konuda oldukça aşırıya gidenler de oluyordu. Bunun üzerine Allah’ın bu kiliseye mesajı oldukça net bir biçimde geldi. Bu mesajı tek bir kelime ile de ifade etmemiz mümkündür: “Uyanın” Evet, Allah böyle bir ortam içinde halkının kelama sadık olarak yaşamasını istediği için uyanık olmaya davet ediyordu.

Bizler de hangi çağda olursak olalım, hangi ortam ve kültürde olursak olalım, muhakkak o kültürün bir takım izlerini kendi üzerlerimizde taşımaya başlıyoruz. Özellikle bu izler bir de kelama uymayan bir takım izlerse gerçekten Rab’bin uyarısına göre uyanık davranmamız ve bu etkileşimden mümkün olduğunca çabuk kurtulmamız gerekmektedir. Bildiğimiz gibi Yüce Allah Kutsal Kitap boyunca İsrail oğullarının civardaki milletlerden etkilenmesini istememektedir. Bu oldukça haklı bir karardır. Çünkü böyle bir etkileşim kötü bir sonuç doğuracaktır. Allah’ın halkını, insanın kendi oluşturduğu yapılardan, yaşamlardan hiçbir özellik ayırmayacak ve insanın başına Allah’ın istemediği birçok kötü sonuçlar gelecektir. Bunu son zamanda serbest cinselliğin getirdiği bütün ölümcül hastalıklarla örneklememiz mümkündür. Bunu tabi yalnız cinsellikle sınırlamakta yersiz olur. Aşırı para hırsı, yalancılık, rüşvet ve birçok konularla örneklememiz mümkündür.

Yaşadığımız toplumda bunlar sürekli yapılıyor diye bizim de bunlara uymaya başlamamız, Allah’ın kelamını “hadi sende canım bunlara uymak mümkün mü?” diyerek kenara bırakmamız işte, uyanmamız gereken anı bize hatırlatmaktadır. Bu rehavet içinde başımıza her şey gelebilir.

I. TANIM:

“Allah’ın yedi ruhu ve yedi yıldız kendisinde olan bu şeyleri diyor” sözleri yine büyük bir yetki ifadesidir. Kutsal Kitap’ta yedi tamlık ifadesidir. Burada Mesih İsa’nın bütün gücü ve kuvveti ile tamlığı söz konusudur. O tek yetki sahibi, her şeyi ile tamdır. O’nun varlığının olduğu yerde Allah’ın tamlığı bulunmaktadır. O’nun varlığında kilise yedi ruhu ve yedi yıldızı kendi elinde taşımaktadır. Yani ancak kilise Mesih İsa’nın orada olması ile Rab’bin kilisesi olarak vardır, ancak Mesih İsa’nın varlığında ve bu varlıktan ötürü tamdır. Ama kilisenin bu gerçeği bilmesi, sahip olması ve bu gerçeğe bakması gerekir. Kilise Rab’be ve O’nun Ruh’unun sürekli yenileyen gücüne bakarsa capcanlı bir kilise olacaktır. Yedi yıldız Allah kilisesinin önderleridir. Ta vahyin başından beri bildirildiği gibi ancak önderler Rab’le birlikte iseler kiliseler Rab’bin kiliseleri olarak devam edecektir. Demek ki, önderlerin Allah ile ilişkisi, Rab’bin ruhu ile ilişkisi çok önemlidir. Allah ile ilişkinin canlı tutulması, Allah’ın sürekli olarak bizlerle olan ilişkisi demektir. Yaratıcı ile canlı, sürekli, etkin ikili diyalog demektir.

II. GÖZDEN GEÇİRME:

“yaşıyorsun diye ismin var, ve ölüsün.”

Bu söz bugün her birimizi bulunduğumuz yerde sarsabilecek nitelikte bir sözdür. Rab’be tapındığını zanneden, Rab için bir şeyler yaptığını zanneden, sürekli ibadetler düzenleyen, programlar yapan, İncil çalışmaları yapan bir kiliseye böyle bir hitabın Allah tarafından geldiğini düşünün. İşte, Sardis’te olan budur. Rab’bin Anadolu kiliselerinden Sardis kilisesine seslenişi bu kadar açık ve bu kadar da kiliseyi sarsabilecek niteliktedir. Yaşıyorsun diye ismin var. Yani hala Mesih İsa’ya ait bir kilise olarak halkın önünde hizmet vermeye çalışan bir kilisesin. Ama ismin var. Yani gerçek anlamda yaşamıyorsun. Bunun tam tersi aslında ölüsün. Bu dehşet veren bir vahiydir. Bugün dünya yüzünde birçok kilise kendisini sürekli olarak Mesih’in yolunda yürüyor olarak ilan etmektedir. Bu kiliselerin arasında muhakkak Rab’bin seçtikleri vardır. Ama çoğu zaman kendi kendimizi çok iyi göremediğimizden bizler de Sardis kilisesinin durumu içinde bulunabiliriz. Bunu anlamak için Kutsal Kitap’la kendi hayatımıza, kilisemize, kilisemizdeki her şeye göz gezdirmemiz ve Kutsal Ruh’un teşvikinde kelama göre kilisemizi bir kez daha değerlendirmemiz gerekir. İşte o zaman gerçek yüzümüze vurabilir. Eğer Rab’bin Anadolu’muzdaki bu yedi kiliseye, dolayısı ile bütün kiliselerine hitabındaki uyarıları görüyorsak ve kale alıyorsak o zaman kilisemizin ne tür bir kilise olduğunu anlamamız da mümkündür.

Evet, Sardis kilisesine Rab’bin hiç dolambaçlı yollara başvurmadan söylediği söz budur. Yaşıyorsun diye ismin var ama aslında ölüsün. Bu gün biraz müziği ve tapınışı canlı olan kiliselere canlı diyoruz, biraz müziği zayıf duası da daha sessiz olan kiliselere ise cansız kilise, hatta ölü kilise diye isim takıştırıveriyoruz. Ama durun ve düşünün acaba Rab’bin ölüsün dediği ya da yaşıyorsun dediği kiliselerde koyduğu kıstas bizim insansal heyecanlarımız mı? Müziğin temposu mu? yoksa bundan çok daha derin çok daha farklı şeyler mi? Rab’be yürekten dua eden, tapınan insanların Mesih’le kurtuluşlarını gönenmeleri ve dışarıdaki dünyadan etkilenmeden kelam üstünde, Kutsal Ruh yönlendirişinde heyecanlarına ve duygularına ve dünyanın sorunlarına aldırış etmeden yaşamaları gerçek yaşayan kiliseyi oluşturmaktadır. Zaten Mesih İsa’da böyle kişilerin ortasında olacağına göre, Mesih’in kilisesi de bu noktada doğmuş olmaktadır.

Bakın kelam bu konuda ne diyor: “Yaşam sağlayan ruhtur. Beden hiçbir şeye yaramaz. Size söylediğim sözler Ruhtur ve yaşamdır.”[22]Mesih İsa’nın Ruh’u olan yerde ölüm olmaz. Mesih İsa’nın ruhunun olmadığı yere yavaş yavaş dünya ve onun öğretişleri hakim olmaya başlar. Buna son zamanlardan örnekler vermek mümkündür. Eğer bugün bir kilise, kilise önderlerinin eşcinsel olabileceklerini savunuyorsa artık bu kilisede Mesih İsa’nın ruhunun olduğunu söylemek oldukça zordur. Bizler İncil öğretisine göre insanları sevmekle, onlara yardımcı olmakla sorumluyuz. Kendimiz gibi kim olursa olsun diğer günahlı insan kardeşimizi de çok sevmek ve yardımcı olmak zorundayız. Bu anlamda eşcinsel olan kişilerde insan kardeşlerimizdirler, belki bizler onların işledikleri günahları işlemedik ama bizler de aynı derece de başka günahları sürekli işleyip durduk. Bu anlamda günahkarı seviyoruz, çünkü Mesih İsa günahkarı seviyor ve hastanın doktora ihtiyacı olduğunu söyleyerek, bütün günah işleyenleri dosdoğru Rab’bin yoluna getirmek istiyor. Bu noktadan sonra yani O’nun kanında aklandıktan sonra, Mesih İsa’yı kurtarıcı ve Rab kabul ettikten sonra artık bizler günah işlemeden elimizi çekme durumuna geliyoruz. Yanlışlıkla düşsek bile ikrarla Rab’bin önüne geliyor ve günahsız kurtarıcımızın yolunda, bağışlandığımızın şuurunda günahsız bir yaşam yaşamaya gayret ediyoruz. Günahı sevmiyoruz. İncil, eşcinselliği yasakladığına göre, kilise önderlerinin nasıl olacağı konusunda açıklamalarda bulunduğuna göre, artık bunun ötesinde çağın getirdiğine, dünyanın koşullarına, başka medeniyet düşüncelerine göre İncil’i yönlendirmiyoruz. Bunu yapanlar doğrudan Mesih İsa’nın Ruhundan uzaklaşmış oluyorlar. Yukarda belirttiği gibi; yaşam sağlayan ruh olduğuna göre, Rab’bin sözleri Ruh ve yaşam olduğuna göre, bu sözlerin işlemediği yerde de doğal olarak Rab’bin yaşamı olmamış oluyor.

Demek ki, Sardis kilisesi bütün yaptıklarının yanında esas noktayı kaybetmiş bir kilise olarak karşımıza çıkıyor ve bize büyük bir örnek olarak sunuluyor. Biz kendimize dönüyoruz, cemaati olduğumuz ya da önderi olduğumuz kilisemize bakıyoruz ve Rab’bin bizi ölü bir kilise olmamızdan koruması için dua etmeye başlıyoruz. Sardis’e bakarak kendimizi bir kez daha düzeltmeye hemen toparlanıp, uyanıp Rab’bimize dönmeye çalışıyoruz. Bu konuda gayret kazanmaya çalışıyoruz. Tuz tadını kaybederse ne olur diyoruz. Evet, Sardis kilisesi tuzunu yitirmiş bir kilise olarak önümüze konuyor.

Bu noktada ölmeye yüz tutan kilisenin ne anlama geldiğine birlikte bakalım:

a. Ölmeye yüz tutan kilise artık Allah’ın işini yerine getirmekten kaçınmaya başlamaktadır. Böyle kiliselerin Rab’bin kelamını kim olursa olsun vermekten çekinmeye başladıklarını görürsünüz. Bu kiliseler için ritueller yani kilise içindeki kurallar, ayinler, insanların unvanları, protokoller kelamdan, Mesih İsa’nın müjdesinin yayılmasından, Kutsal Ruh’un işlerinden çok daha önemlidir. Hatta bu tarz tuzunu kaybetmeye başlayan kiliseler bir takım dünyasal kulüpler havasına bürünmeye başlarlar, bazılarında politik bir takım kaygılar vardır, milli kaygılar, gelenek ve görenek, bir milletin dilini yaşatmak, en büyük olma, baş olma gibi gayretler göze çarpar, din adamları kendilerini halktan iyicene koparmışlardır. Kendileri sürekli saygı bekler ama onlar kendileri dışındakilere pek saygı göstermezler. Oysa Mesih İsa’nın müjdesi oldukça açıktır. Mesih İsa şöyle demektedir: “Benim yiyeceğim, beni gönderenin isteğini yapmak ve işini sonuçlandırmaktır.”[23]Matta 28’deki Yüce Görev den başlamak kaydı ile, fakire fukaraya yardımcı olmaya kadar kilisenin insanla, halkla iç içe olduğunu görürüz. Rab’bin kilisesi Rab’de kurtulmuşluğunu gönenerek bu müjdeyi halkla paylaşan, Rab’be övgüler sunan, sürekli tapınan, günahtan nefret eden ama günahkarı seven bir kilise olmak durumundadır. Eğer bunlar olmuyor ve dediğimiz gibi bunlar yer değiştiriyorsa işte bu kilise artık Allah işini yerine getirmekten kaçınmaya başlamış bir kilisedir.

b. Ölmeye yüz tutan kiliselerde Allah’ın öğretişlerinden, bu öğretişleri yaşama geçirmekten bir haber olma durumu vardır. Bu kiliselerin cemaati bazen neye inandığını bile tam olarak bilememektedir. Bir gün bir kilisenin bahçesinde halkla sohbet ediyorduk. Kiliseye senelerden beri gittiğini söyleyen kişi, her inancın Allah’ının aynı olduğunu Mesih İsa’nın da gerçekten en iyi peygamberlerden biri olduğunu söylüyordu. Bu insan doğma büyüme Hıristiyan’dı. Hıristiyan bir aileden geldiği halde ve sürekli kendi kilisesine devam ettiği halde verdiği cevap herkesi şaşırtacak nitelikteydi. Eğer bu ve benzeri kişiler birkaç kişi ile sınırlı kalsalardı o zaman bizler bunun bir istisna olduğunu söyleyebilirdik. Ama ne yazık ki, bu tarz kiliselere devam eden kişilerin içinde azımsanmayacak kadar bir çoğunluk böyle konuşunca o zaman bizler bu tarz kiliseleri ölmeye yüz tutan kiliseler kategorisine koyuyoruz. Kısacası bu tarz kiliselerin önderlerinden de, cemaatinden de birçokları Allah’ın varlığından bir haber olarak kilise hayatlarını sürdürmektedirler. Daha doğrusu gerçek Allah’ı ve Allah’ın Mesih İsa’daki kurtarışını tam olarak anlamayan, öğrenemeyen kişilerdir. Kilise de bu nedenle Allah’ın kilisesi olmaktan belli bir kulüp, kültür merkezi, havasına dönmeye başlar.

c. Ölmeye yüz tutan kiliselerde, kilisenin Mesih’in bedeni olduğu şuuru ortadan kalkmış olmaktadır. Kilise yalnızca kendisinin en doğru kilise olduğunu görür ve diğer gerçek anlamda Mesih’e iman eden kiliseleri yokmuş gibi farz etmeye, küçük görmeye başlar. Oysa özellikle Reform İnanç Bildirgelerinde de belirtildiği gibi yerel bir kilise Mesih’in bedeni olan, Mesih İsa’yı kurtarıcı ve Rab olarak kabul eden koskoca, capcanlı bütün bir kilisenin bir parçasıdır. Tapınışı, bazı uygulamaları, yönetim biçimleri, ilahileri farklı da olsa eğer Mesih İsa’nın Rabliğinde, kurtarışında, kelamın her şeyin önünde yer alışında, Kutsal Ruh’ta tapınışta hemfikirse bu kilise Rab’bin kilisesinin bir parçasıdır. Mesih’in bedenidir. Bu oldukça büyük, evrensel bir algılayıştır. Ama zaman zaman Roma Katolikliğinde görüldüğü gibi yüksek idari kurulların kararları ile kilise yalnızca belli tekellerde tutulmaya çalışılmıştır. Oysa bazı imanı bütün Roma Katolik kilisesine bağlı Katolik kardeşler bile Mesih’in kilisesinin çok geniş olduğunun bilincindedir. Demek ki, bu bilinci daraltan, bu bilinci hiçe sayan, Mesih İsa’nın öğretisini hiçe saymaya başlamaktadır. Korintteki, Filipi deki, Kolosedeki ve birçok yerlerdeki, Galatyadaki irili ufaklı kiliseleri, onların gelişimlerini adeta görmezlikten gelmek demektir. Bu görüşe sahip kilise ölmeye yüz tutmuş kilisedir.

d. Ölmeye yüz tutan kilise dikkatsiz bir biçimde yaşamaya başlamaktadır. Yukarda da değindiğimiz gibi çağın getirdiği bazı yaşam biçimleri artık kilisenin de bir parçası olmaya başlamaktadır. Romanın ahlaksızlığını medeniyet zanneden o dönemin putperestleri, imana geldikten sonra bile zaman zaman toplumlarının etkisinde kalarak bu etkiyi kiliselerine getirmeye kalkışmışlardır. Bizler bugün de aynı tehdidin altındayız. Son zamanlarda televizyonlar aracılığı ile bazı kendini bilmez sanatçıların bütün ilişkileri evlerimizi işgal etmeye başlamıştır. Sanki bu tarz ilişkiler sağlıklı ilişkiler gibi görülmeye başlamıştır. İşte eğer kelamı da sağlıklı olarak okuyup izlemiyorsak, birden bire bu ilişkiler de bizim için normal gibi görünmeye başlayabilir. Kilisemiz içinde böyle ilişkiler yaşandığında görmezlikten gelinebilir. Böyle olduğunda da kilise ölmeye yüz tutmuştur bile. Bugün İnternet aracılığı ile birçok kilise adı altında aslında şeytanın kiliseleri olan birçok yerler ortaya çıkmaktadır. Görüldüğü gibi bu gibi yerler çoktan ölmüş, hatta iskeletleri bile çürümeye yüz tutmuştur. İşte Sardis’e yapılan uyarıda bu kadara kadar engin bir derinlik vardır.

e. Bir kilise Mesih’in gelişine hazırlıksızsa hatta böyle bir gelişi beklemiyorsa bu kilise de ölmeye yüz tutmuş bir kilisedir. Çünkü kilise kelamın bir tarafını görüp öbür tarafını reddedemez. Öbür tarafını önemsiz göremez. Mesih İsa bizi günahlarımızdan kurtarmak için gelmiş, haç üzerinde ölümü ile kurtarışı gerçekleştirmiş, mezara girmiş, ölüler arasından dirilmiş ve yeniden gelmek üzere Baba’ya geri dönmüştür. Görüldüğü gibi ve İncil’de tekrar edildiği gibi muhteşem bir biçimde göğe gittiği gibi geri gelecektir. Burada da yine nokta uyanık olmaktır. Yani imanlının bu gelişi beklemesi gerekir. Allah kutsaldır ve ancak kutsal olana bakabilir. Kendisinde Mesih olanda sonsuz hayat vardır. Çünkü Mesih kutsaldır. Mesih kutsal olduğuna göre Baba Allah, O muhteşem göremediğimiz öz, görebildiğimiz, yüreğimize yerleşen Söz’e bakmaktadır. Kutsal olan Baba, Kutsal olan Oğul’a bakabilmektedir. Böylelikle biz de aklanmış olmaktayız, sonsuz hayatı almış olmaktayız. Sonsuz yaşamı alan, kendisinde Mesih olanda yaşamını büyük bir rehavet içinde geçiremez, çünkü büyük sorumluluk içindedir. Kendi varlığında Mesih İsa yaşamaktadır. Allah’ın sözü, Allah’ın oğlu artık kişi içinde yaşamaktadır. Böyle olunca, imanda, ibadette, hizmette, işlerde her şeyde Allah halkı olan imanlı, Mesih İsa her an dönecekmiş gibi uyanık bir biçimde etkin olmak durumundadır. Kendisi kurtulmuştur, bütün bunlar kurtulmuşluğunun sonucunda Allah’la olmanın getirdiği mesuliyetler, sorumluluklar ve şükranlardır. Bu bağlamda demek ki, kilise Mesih’in gelişi için ayık ve uyanık olmalıdır. Bu konuda gevşemiş, günlük yaşamın kaygıları, binanın gelişiminin kaygıları, mezhebin kaygıları içinde, üye sayısının çokluğu, gelirlerinin çoğalması kaygısı içinde olup da yukarda bahsettiğimiz gibi kendisini Rab’bin gelişine odaklamayan her kilise ölmeye yüz tutmuş kilisedir. Hiç beklememeyi adet edinen ise zaten ölmüştür.

f. Mesih İsa yüreğimize gelmedikçe Mesih İsa’da kurtuluş alınmamaktadır. Allah’ın kurtarışının yüreklere gelmesi ancak Mesih İsa’nın yüreğe gelmesi ile mümkündür. Mesih İsa’nın yüreğe gelmesi demekse Allah’ın Oğlu, Allah’ın Sözü Mesih İsa ile birlikte sürekli ilişki kurmak demektir. Yani sürekli O’na dua etmek,O’nunla konuşmak, her şeyimizi O’nunla paylaşmak demektir. Eğer bu ilişki yoksa o zaman zaten Rab’bin kurtarışı da yok demektir. Mesih yoksa zaten Hıristiyan da yoktur. Çünkü Hıristiyan Mesih’e benzeyen demektir. İbadetlerin etrafında bir iman değil, imanın etrafında ibadetlerden oluşan bir inançtır Hıristiyan inancı. Allah’ın tek ve yegane kurtarışı kendi Oğlu Mesih İsa aracılığı iledir. Eğer bir kilise bu ilişkiyi öğretmiyor ve kilise Mesih İsa ile böylesine karşılıklı bir ilişki içinde bulunmuyor ve her şeyi kendi insansal planlarına göre, alışkanlıklarına göre, geleneklerine göre götürüyorsa işte o zaman bu kilise ölmeye yüz tutmaktadır.

g. İlk başlangıçta söylediğimiz gibi Allah’ın biz kurtardığı kişilere yüklediği sorumluluğun sonucu olan Müjde paylaşımını yerine getirmeyen kilise kendi kendini inkar eden bir kilise haline gelmiş olur. Çünkü Müjdeyi paylaşmak her bir samimi Hıristiyan’a yüklenmiş bir sorumluluktur. Bir olmazsa olmaz kavramıdır. Müjdeyi paylaşmak illa kilisenin belli programlar düzenlemesi, belli eğitim programları doğrultusunda, belli taktiklerle insanlara müjdeyi paylaşması anlamında algılanmamalıdır. Kilisenin her bir ferdi normal, güncel yaşamında hiçbir zorunluluğu olmadığı zamanlarda bile bir ibadet gibi Mesih İsa’nın kurtarışını, Rabliğini ilan ediyorsa, Mesih’in müjdesini yaşayarak, inancını saklamadan başkalarının önünde samimiyetle yaşıyorsa işte bu Müjdeyi paylaşmaktır. Müjdeyi paylaşmak illa bir başka kişiye İncil vermek anlamında, dar bir anlamda değerlendirilmemelidir. Bu oldukça geniş, doğal, samimi bir iman hayatı meselesidir. Eğer kilise kelamı paylaşmaktan kaçınıyor ve kendini sürekli olarak kapıyorsa işte o zaman kilise ölüyor demektir. Bakın Mesih İsa bu konuda ne diyor: “Bu durumda, her kim beni insanların önünde açıkça kabul ederse, ben de onu göklerdeki Baba’mın önünde açıkça kabul edeceğim. Ama her kim beni insanların önünde yadsırsa, ben de onu göklerdeki Baba’mın önünde yadsıyacağım.”[24]

III. TEŞVİK:

Mesih İsa kiliseyi gözden geçirmiş ve sonucu çok açık bir biçimde kiliseye bildirmiştir. Kendini yaşıyor zanneden ama aslında ölmeye yüz tutmuş, hatta ölmüş bir kilise olarak Sardis kilisesini uyarmıştır. Aslında bu uyarının kiliseye ulaşması, Mesih İsa’nın kilisesine olan sevgisinin güzel bir örneğidir. Çünkü ölmeye yüz tutan kilisesi için hala şansın olduğunu, uyanması gerektiğini bildirmiştir. Hangi konularda Rab’bin istemi dışında olduğunu çok net olarak açıklayan Mesih İsa; hastalığın teşhisini bildirdikten sonra, şifasının da ne olduğunu bildirmiştir. Reçetenin başlığı “UYAN” kelimesidir. Bu uyanma nasıl gerçekleşecektir. Acaba bu ilaç nasıl kullanılacaktır. Mesih İsa'dan gelen vahyin bu bölümünde bu da açıklanmaktadır. Şimdi Mesih İsa’nın kilisesini nasıl uyandırmak istediğini birlikte görelim:

a. Emirlerle:

Çoğumuzun bildiği gibi Mesih İsa yüreğimize girdikten sonra asla bizi terk etmemektedir. “Seni asla terk etmem, Seni asla bırakmam”[25] demektedir. Bu söz hem şahıs olarak bize hitap etmekte hem de kiliseye hitap etmektedir. Görüldüğü gibi Anadolu toprakları üzerindeki kiliselerini hiç bırakmamıştır, onlara vahyi ile uyarılarda, teşviklerde, hatırlatmalarda bulunmuştur. Ama sonunda kiliseler kendileri Mesih İsa’yı terk ettikleri için, uyarıları, teşvikleri ve hatırlatmaları dinlemedikleri için kendi kendilerini yok etmişlerdir. Şimdi burada Mesih İsa Sardis kilisesine kendi düşmüş durumunu hatırlatarak emretmektedir. Bu emre göre Sardis’in Kurtuluşu nasıl aldığını hatırlamasını, bu kurtuluşu gönenme konusunda dikkatli olmasını emretmektedir. Özellikle ölmeye yüz tutan konuları diriltmesini istemektedir. Bunun içinde güçlen emrini vermektedir. Tövbe etmesinin ne denli önemli olduğunu ve tövbe ederse hemen kabul edileceğini ama bu tövbesinin samimi bir tövbe olmasını şu iki emir sözcüğünde ifade etmektedir. “Tövbe et ve tövbeni sıkı tut.” Rab’bimizin bu teşviki emir ifadeleri ile söylediğini unutmayın. Hatırla, dikkat et, güçlen, tövbe et, sıkı tut gibi.

b. Hatırlatarak:

“Şimdi nasıl aldığını ve işittiğini hatırla” Unutma sen beni hiç aramazken ben seni buldum. Ben seni seçtim, hiç yoktan seni çağırdım. Sana lütfumu, kurtuluş elimi uzattım, seni günahlarından arındırdım, mahva giderken yoldan çevirdim, sana sonsuz hayatı verdim. Bütün bunları hatırla. Bütün kurtarışımı, bereketlerimi, seni bir bebek gibi kollarımın arasına aldığımı hatırla.. Bu ifadeleri eski antlaşmada da defalarca görmek mümkündür. Evet, Rab’bimiz kendi kurtarışının ne kadar önemli, ne kadar benzersiz olduğunu hatırlamamızı istemektedir. İsrail oğullarına bu konuda defalarca hatırlatma da bulunmuştur. Çünkü “İnsan nisyanla maluldur.” Yani insan oğlu unutur, hem de çok çabuk unutur. Bu nedenle Rab sürekli kendi halkını, kendine ayırdıklarına hatırlatmalarda bulunmak ister. Çünkü insan bunları aklında tutarsa uyanık kalabilir, üzerine rehavet çökmez, Allah’ı unutup başka yollar aramaz ve ölmeye yüz tutmaz. Kilise de Rab’bi, kurtarışını, Mesih İsa’da kendisine sunulan sonsuz hayatı hatırladıkça yaşamaya, dipdiri kalmaya devam eder.

c. Uyararak:

Hatırlatma ve emirlerden sonra Rab kilisesini uyarmaktadır. Bu uyarı yine çağlara hitap eden, Mesih’in bütün çağlardaki kilisesini kapsayan bir uyarıdır. “İmdi eğer uyanık olmazsan, hırsız gibi geleceğim ve senin üzerine hangi saatte geleceğimi bilmeyeceksin.” Yani öyle bir anda senin üzerine gelirim ki, anlayamazsın bile. Bu sözler oldukça yetkin ve yeterli sözlerdir. Oldukça kesin uyarıdırlar.

d. Örnek vererek:

Aynı zamanda kilisenin içinde gerçekten esvaplarını kirletmeyen, yani bu kötü gidişe ayak uydurmayan, gerçekten Rab’bin istediği kişilerin olduğunu ve onların ne tarz kişiler olduğunu açıklamaktadır. Yani Rab, herkesin aynı sürünme noktasında olmadığını, bu imanlıların başardığı gibi, Rab’bin sözlerine kulak asan her kişinin de başarabileceğini belirtmektedir.

e. Teşvik ederek:

Eğer tövbe ile kilise döner ve gerçekten tövbesinde samimi olursa beyaz esvabının hep üzerinde parlayacağını ve hayat kitabında adının hep yazacağını söylemektedir. Bu noktada önemli olan kilisenin dünyadan Rab’be dönmesidir. Bunun sonucunda da sanki hiçbir şey olmamış gibi yola, Rab’bin kurtuluş yolunda yürüme vardır. Kurtuluşu almış düşkünler, ya da kurtuluşu hiç almamış dünyeviler olarak karma bir yürüyüş yapan topluluk yerine Mesih İsa’da kaybetmemecesine sonsuz hayatı almış imanlıların topluluğu ortaya çıkacaktır. Bu büyük bir teşviktir.

f. Ruhla:

Kutsal Ruh olmaksızın, Kutsal Ruh dokunmaksızın bu gerçekleri anlamak oldukça zordur. Bu vahyin gerçekleşmesi de Kutsal Ruh’un aracılığı iledir. Mesih’in Ruhu haykırmaktadır ve Mesih’in Ruhunun işlediği her yürek, kulağı olan yürek olacak ve kulağı olan Mesih İsa’nın ruhunu algılayarak bu sözleri algılayacaktır. Bu da bu kişiler için yaşam olacaktır. Ölmeye yüz tutan Sardis yeniden canlanabilecektir. Ya da tarihte nice Sardis kiliseleri bu vahyin sözleri ile, Rab’bin Ruhunun anlattığı kelam sözleri ile canlanacaktır.

SONUÇ

Bu kiliseye söylenilen bütün sözler hepimize söylenmektedir. Eğer ölmeye yüz tutmayan, Rab’bin yolunda, Rab’le yaşayan kurtulmuşluğumuzu, Rab’bin lütfunu gönenen imanlılar olarak yaşamak istiyor ve Rab’le çıktığımız serüven dolu sonsuzluk yolculuğumuzdan zevk almak istiyorsak elbette uyanmamız gerekiyor. Allah’ımızın kelamını, Mesih İsa’da bizden beklediklerini, Kutsal Ruh’la dolu bir yaşamın getirdiklerini yaşayarak Rab’bin isteminde dünyanın tuzu olan bir yaşam sergileyebiliriz. Bunun sonucunda da göksel, algılarımızın üstündeki yaşamımızda beyaz kaftanlar giymiş olacağız. Yaşam kitabında adımız sürekli görünecek. Tabi bu mecaz ifadeler aslında ifade edilemez şeylerin bizi beklediğinin habercisi olarak bize bildirilmektedir. Çünkü göksel yaşam, dünyasal sözcüklerle ifade edilemez, ancak bir takım mecazlarla aktarılmaya çalışılabilir. Eğer Hıristiyan’ım diyen kişinin yaşamında dip diri, cap canlı Rab’bin kelamı, Sözü, Logos, Allah Oğlu unvanındaki Mesih İsa yoksa, O’nun kanında aklanma da yoktur. O’nda kurtulma da yoktur. Kısacası mahva giden milyonlar gibi yaşamın da aslında hiçbir değeri yoktur. Gerçek Hıristiyan Allah’ın seçtiği kişi, Mesih İsa ile var olan, Mesih İsa ile yaşayan, Kutsal Ruhta Allah’ın yüceliğini, görkemini, bereketini kana kana içen kişidir. Böyle kişilerin oluşturduğu Allah’ın kilisesinin ortasında Mesih İsa bulunmaktadır. Bu kiliselerin önderleri de Mesih İsa’nın elindedir..Böyle kiliseler canlı, yaşayan kiliselerdir. Sardis kilisesi gibi uyarıya gereksinimleri yoktur. Ama Sardis’deki uyarılara kulak asmakta bütün kiliseler için çok büyük önem taşımaktadır. Rab’be bu uyarıları için, bu öğretileri, hatırlatmaları, teşvikleri için yürekten hamtlar etmemiz gerekir. Yedi kiliseye vahiy samimi Hıristiyan kilisesi için aynadır. Ne mutlu bu aynaya bakıp sürekli kendisine çeki düzen veren Allah’ın kilisesine...