İZMİR KİLİSESİNE

Vahiy 2:8-11

“Ve İzmir’de olan kilisenin Meleğine yaz:

Ölmüş ve tekrar dirilmiş olan birinci ve sonuncu, şu şeyleri diyor: senin sıkıntını ve fakirliğini (fakat zenginsin.) ve Yahudi değil, ancak şeytanın Havrası iken kendilerine Yahudi diyenlerin küfrünü bilirim. Çekmek üzre olduğun şeylerden korkma; işte, iblis tecrübe olunasınız diye , sizden bazılarını zindana atacak, ve on gün sıkıntınız olacaktır. Ölüme kadar sadık ol, ve sana hayat tacını vereceğim. Kulağı olan işitsin, Ruh kiliselere ne diyor. Galip olan ikinci ölümden zarar görmeyecektir.”

MESİH’İN TAÇLANDIRDIĞI KİLİSE

Rab’bimiz Anadolu’ya seslenişinin ikinci kısmında İzmir’deki Kiliseye seslenmektedir. “Çekmek üzere olduğun şeylerden korkma... ölüme kadar sadık ol, ve sana hayat tacını vereceğim.”

Mesih İsa’nın İzmir’deki kiliseye seslenişinde büyük bir teşvik görmekteyiz. Acaba bu kiliseye böyle seslenişinin temelinde neler yatmaktadır. İlk kiliseye ve diğer kiliselere olan hitapta olduğu gibi burada da amaç Allah’ın arzuladığı kiliseyi örneklemek ve bu kilisenin üzerinde yine Allah’ın hoşnut olduklarını ve hoşnut olmadıklarını göstermektir. Doğrusu Allah’ın kilisesinden beklentisi sürekli olarak ışık saçmasıdır. Hem üyelerinin ruhlarına Mesih İsa’nın kurtuluşunda ışık saçması, hem de Mesih’te henüz kurtuluşu bulmamış kişilere Allah’ın kurtarışını sunmasıdır.

İzmir, şehir olarak o dönemin en önde gelen kentlerinden biriydi. Efes, İzmir’den önce geliyordu. İzmir ise ikinci sırada en önemli kent olarak bölgede yerini alıyordu. Ticaret kentin ana geçim kaynağıydı. Özellikle “Mür” dediğimiz parfümün ticareti ile ün salmıştı. Bu parfüm Roma döneminde özellikle cenazelerde kullanıldığı için bir hayli yoğun alıcısı olan bir parfümdü. Dünya o günlerde de oldukça kara günler yaşıyordu. Hastalıklar, savaşlar bir çok canlar aldığı için dolayısı ile “mür” en çok aranan mallar arasındaydı. Bu da İzmir tüccarının zenginleşmesi anlamına geliyordu.

Kenti diğer önemli kılan unsur ise, o dönemin putperest inançları için önemli tapınakların bulunmasıydı. Bu kozmopolit yapı içinde Yahudilerde sinagoglarında ibadetlerini sürdürüyorlardı. Yahudiler için, “Yolun İzleyicileri” büyük bir tehdit oluşturuyordu. Çünkü Eski Antlaşmaya dayalı temel öğretileri, Mesih İsa’nın kurtuluş müjdesi ile bütünleşiyor ve Allah’ın etkili kelamı birçok Yahudi’yi geleneklerinden koparıp bu yeni yola getiriyordu. Doğal olarak bu değişim Yahudi din adamları için oldukça rahatsız edici bir gelişim olduğu için sürekli olarak tepki gösteriyorlardı. Hatta “Yolun İzleyicilerine” yani Mesih’e iman edenlere oldukça büyük eziyetler ediyorlardı. İzmir kilisesinin yaşadığı dönemi biraz olsun gözümüze getirdikten sonra buradaki ayetlerin derinliklerinde gezinmeye başlayabiliriz.

Yukarıda da değindiğimiz gibi özellikle İzmir kilisesi, Yahudilerin baskıları ile karşı karşıya kalmış bir kilisedir. Bu nedenle oldukça eziyet çekmiş bir kilisedir. Bütün bu eziyetlere rağmen İzmir kilisesi, yedi kilise içinde “taçlandırılacağı” söylenilen tek kilisedir. Yüce Allah’ın seslenişinde Mesih İsa’da inancını hakkıyla yaşayan ve her tür eziyete dayanan kiliselere görkemli bir haber verilmektedir. Bu haber de böyle kiliselerin “taçlandırılacağı” haberidir. İşte, bu örnekle Rab’bin önümüze koyduğu gerçek budur. Rab’bin uğruna, samimi inançlarından ötürü ızdırap çeken kiliseler aslında Allah’ın özel bereketine nail olmuş kiliselerdir. Rab, böyle kiliseleri özel olarak taçlandırmak istemektedir.

Çoğu zaman bizler sorunlar üzerimize geldiğinde bırakıp kaçma yönünde eğilim gösteririz, sıkılırız. Oysa imanlı için bazen sorunlar imanda ilerleme için önemli bir fırsattır. İzmir kilisesinde görüldüğü gibi, sorunlar imanlıya yaraşır bir biçimde karşılandığında taçlanma, Allah önünde onurlandırılma gibi sonuçları da beraberinde getirirler. Oysa bizlerin en ufak bir sorunda gemiyi ilk terk eden olmamız bizim imanda gelişmemize ket vurmamızdan başka bir işe yaramayacaktır. Allah’ın zamanını beklemek, öğretmek istediğini anlamaya çalışmak asıl olandır.

I. RAB KİLİSENİN RABBİDİR

İzmir kilisesine hitabında Rab’bimiz önce kendisini tanıtan, kendisini tanımlayan birkaç sözcük kullanmaktadır. “ölmüş ve tekrar dirilmiş olan, birinci ve sonuncu şu şeyleri diyor” (2:8)

Bu cümlede Mesih İsa’nın kendisi ile ilgili iki önemli noktayı kilisesine hatırlatmak istediğini görüyoruz. Bunlardan birincisi:(Kendi kişiliğidir.) Mesih İsa’nın kendi kimliğini, kişiliğini kilisesine hatırlatmak istemesidir. Bir başka tabirle Mesih İsa kilisesine; “Benim kim olduğumu ve neler yaptığımı hatırlayın” diyerek söze başlamaktadır. “Birinci ve sonuncu olan”, “Her şeyin başı ve sonu olan”; “Ben kelam olan”; “Bu kelam olan Benle evrenin yaratıldığı Ben” diyerek Allah kelamı kilisesine uzanmaktadır.

O Mesih ki, başlangıçta göremediğimiz öz, evrenin hakimi olan o muhteşem görkemin, yani Baba diye seslendiğimiz özle birliktedir. Şu anda bizimle birlikte olan, bizi ibadete teşvik eden, Allah’ı anlamamıza, kabul etmemize, Mesih’teki kurtuluşu gönenmemize sebebiyet veren Kutsal Ruh’la birliktedir. Kutsal Üçlüğün ikinci kişisidir. Kendisini üç kişilikte biz insanlarına açıklayan muhteşem Tek Allah’ın dünya ya sunduğu kurtuluş kelamıdır. Birinci olandır, sonuncu olandır. Demek ki, her şeyin ilki ve her şeyin sonu olmakla her şeyi kapsayan, zamanın ve sonsuzluğun Allah’ıdır.

İşte, böylesine ifade edilemez muhteşemliğin sahibi, bu muhteşemliği içinden İzmir kilisesine bu sözleri söylemektedir. Bu kilisenin nezdinde Allah’ın kiliselerinden beklediğini bir kez daha ifade etmektedir. Bu sözler bu nedenle çok önemli sözlerdir. Herkesin söylediği, kullandığı sözlerden kaynak ve yetki olarak çok ama çok farklıdır. İşte, bu sözleri “birinci ve sonuncu Olan” söylemektedir.

Görüldüğü gibi, Allah’ın burada kendisi ile ilgili takdimi, aslında vahyin ne denli dikkatle algılanması istemini de beraberinde taşımaktadır.

Allah’ın kendisine ilişkin kilisesine hatırlatmak istediği ikinci nokta ise; (Yaptığı iştir) Evet, başlangıç ve son olan Allah’ın bizler için yapmış olduğu iştir. Yani, “Ölmüş ve dirilmiş” olmasıdır.

Tek olan ve kendisini Kutsal Üçlükte bizlere açıklayan O muhteşem Allah, O birinci ve sonuncu olan Rab, bizim kurtuluşumuz için Kendi Kelamını, Sözünü bir bedende bizlere sunmuş ve bu sunuşta yani Mesih İsa’da bizim kurtuluşumuz için ölmüş ve dirilmiştir. İşte, bu Allah, İncil’in Filipililer bölümü 2:59’da dendiği gibi“Allah’ın suretinde olduğu halde..haç ölümüne kadar itaat etmiş...” Olandır.

Yaptığı işte kendisi dünyada insanların arasında olmuş, onların yaşadıklarını, sorunlarını hissetmiş, onlara kurtuluş olmak için bütün kurbanların toplamı olarak, bütün günahları üzerine toplayarak, karşılıksız bir sevgi ile kendi seçilmişlerini kurtarmak uğruna ölmüştür. Sonra zaferli bir biçimde dirilişi ile Rab’bin kurtarışını insanlara lütuf olarak sunmuştur. İşte, bu kurtuluşu gönenmek, Mesih İsa’yı Allah kelamı olarak kurtarıcı ve Rab olarak yüreğe almak tam anlamı ile yeni yaşama kavuşmaktır.

O’nun ölümü ve dirilişi Allah’ın yarattığı insanı için yaptığı bütün planı ortaya koymaktadır. Bu plan Kutsal Yazıların tamamını oluşturan Allah çizgisini oluşturmaktadır. Bu nedenle Mesih İsa’ya iman eden bir Hıristiyan için bu çizgi dışında kalan bir inanca iman etmesi mümkün değildir. Çünkü çizgi Tevrat’ın başından beri Mesih’in göğe yükselişine dek süren bir çizgidir. Bütün bu anlamların sonucunda “Birinci ve Sonuncu” olan, adeta insanlık tarihini avucu içinde tutan, evrenin başını ve sonunu sonsuzluk denizi içinde belirleyen, muhteşem görkem sahibi olan Allah şöyle diyor demektedir. “Ölmüş ve tekrar” dirilmiş sözüyle de kişisel olarak sevdiği, kendisine çektiği insanı için derin ve karşılıksız sevgi sahibi, insanına inanılmaz kurtuluş, yeni ve sonsuz yaşam veren Allah şöyle diyor demektedir.

Rab Mesih İsa gerçekten de kendisini İzmir kilisesine çok güzel bir biçimde açıklamaktadır. Onların zorluklarını, çektikleri sıkıntılarını çok iyi anladığını belirterek bütün bunların sonucunda oldukça iyi bir ödülle ödüllendirileceklerini müjdelemektedir. Bu vahiy, Allah yolunda Mesih’in gerçek izleyicileri için gerçekten çok büyük bir teşvik içermektedir. Hem o günkü kilise için, hem de bugünkü kilise için bu sözler çok şey ifade etmekte ve insanı yürekten yakalamaktadır. Allah’ın hoşlandığı kilise olmak ne güzeldir. Allah’ın hoşlandığı bir kilise olarak her şeye katlanmak, her şeye dayanmak ne güzeldir. Sonucu herkesin efendisi Rab’bimizin katındadır.

İncili Hıristiyan kiliselerinin inandığı, ibadet ettiği Rab, ölmüş ve dirilmiş olan, birinci ve sonuncu olan Her şeye kadir Mesih İsa’dır. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’ta tek olan Yüce Allah’ın kendi insanlarına sunduğu kurtuluş kelamıdır. Bunları zaten kabul etmeyen kiliseler sadece kilise adını kullanan kuruluşlardan başka bir şey değillerdir.

II. KİLİSENİN YAŞAMI

“bilirim” Sözü ikinci kiliseye seslenişte de oldukça dikkat çekicidir. Efes kilisesine olan vahiyde de Rab Allah “bilirim” kelimesini kullanmıştır. Evet, “Başlangıç ve Son” olan “Ölmüş ve Dirilmiş” olan Rab Mesih, Allah’ın Kelamı her şeyi bilen Rab, Kendisini ve yetkisini aslında bu sözde de çok net bir biçimde açıklamaktadır. Ey kilise “Ben Rab’bin olarak senin ne yaptığını, ne çektiğini, nereye gittiğini aslında çok iyi bir biçimde bilirim.” Rab, bunu demek istemektedir. Neyi ne için yaptığımızı bilen gerçekten muhteşem ve aslında ciddiye hem de çok ciddiye alınması gereken Rab’bimiz vardır. Bizim yapmak istediklerimizi, neyi neden yaptığımızı, engel olmak isteyenleri, ayak bağı olmak isteyenleri, bize kötülük etmek isteyenleri, küfredenleri Rab çok ama çok iyi bilmektedir.

Bu bir anlamda hem o günkü, hem bu günkü Rab’bin kiliseleri için çok güzel bir şeydir. Ama aynı zamanda bir o kadar da ciddi bir şeydir. İyidir; çünkü Rab’bimiz bizim neye ihtiyacımız olduğunu çok iyi bilmektedir. İyidir; çünkü O’nun istemine uygun olarak ne dua edersek alacağımızı biliriz. “dileyin alacaksınız”[7] sözü doğrultusunda gerçekten kilise Rab’binden alacaktır. Aynı zamanda ciddidir; çünkü Rab’bin istemi doğrultusunda yaptığımız her ne varsa Rab katında çok iyi bilinmektedir. Rab’bin kürsüsü önünden geçeceğimiz unutulmamalıdır. Bu nedenle kilise içindeki her tür çekişmeler, kavgalar ve kaygılar Rab’bin önündedir. Kendimizi ne kadar haklı çıkarırsak çıkaralım bunların gerçek nedenleri O’nun önünde olacaktır.

Ama öncelikle bu sözler İzmir kilisesine söylendiğine göre; acaba “bilirim” derken Rab hangi konuları göz önünde bulundurarak bu sözcüğü kullanmıştır:

a. Kilisenin baskılar içinde olduğunu

İzmir kilisesi büyük bir çevre baskısı içindedir. Zaten kentte oldukça yoğun bir biçimde putperest bir toplum yaşamaktadır. Bunun yanı sıra Allah’a inanan Yahudiler de kendi inançlarının özünden oldukça uzaklaşmış bir biçimde yaşam sürmektedirler. İzmir kilisesi, kilise olarak bu iki toplum arasında adeta sıkışmış bulunmaktadır. Özellikle Yahudilerin baskıları oldukça yoğun bir biçimde kilise üzerinde hissedilmektedir.

Yahudilerin Musa’nın yasasından uzaklaşmış olmaları Rab’bin, kendi adına ibadet için kurulmuş havraya bile “şeytanın havrası” demesine neden olmuştur.

Mesih İsa’ya iman eden samimi Hıristiyanlar, diğer insan kardeşlerinden inançları nedeni ile bazı farklılıklar gösterseler bile, yine de zorlukların önünde sınırlı dayanma göstermektedirler. Sıkıntı hoşlanılabilecek bir durum değildir. Buna rağmen sıkıntılar, zorluklar yaşamın kaçınılmaz gerçekleridir. Mesih İsa’nın sadık izleyicileri zaman zaman oldukça yoğun sıkıntı ve zorluklara maruz kalabilmektedirler. Zaten bunun olacağı Kutsal Yazılarca da kesin bir biçimde bize bildirilmektedir. İncil, Romalılar 5:3’te “sıkıntının metaneti” yani dayanıklılığı getirdiğini okuyoruz. Hatta ayetin tamamında karşılaşılan sıkıntı ve zorluğun bir okul gibi kişiyi eğittiğini gözlemliyoruz. “...sıkıntı metaneti, metanet de tecrübeyi, ve tecrübe ümidi hasıl ettiğini bilerek sıkıntılarla dahi övünürüz”İşte Hıristiyan’ın inanılmaz, sürükleyici, yaşamı gerçekten yeni yaşam haline getirecek kaynağı.

Görüldüğü gibi Mesih İsa’dan gelen kurtuluş ümidi, karşılıksız sevgi ve lütuf İzmir kilisesinin birçok sıkıntı ve zorluklara dayanma kaynağını oluşturmaktadır. Bütün kötü sözlere, hakaretlere, aşağılanmalara, bazen de fiziksel saldırılara karşı tek korunakları Mesih’te olmaları, Mesih’te yaşamalarıdır. Rab’bin Kendisine ait bütün kiliselerinden beklediği de aslında böylesine bir alçakgönüllülükle dayanma gücüdür. Bu güç zaten kimsenin kendisinden değil, yalnız Mesih İsa’nın görkeminden kaynaklanmaktadır. Kendilerinde her şeyin hakimi olan Allah’ın ve Mesih’inin aşkı olan kişinin, Kutsal Ruh’un özel güçlendirmesinde her şeye dayanma gücü daha da artmaktadır. İmanın bu denli derinliği, Mesih İsa’nın da derin bir biçimde karşılık vermesine neden olmaktadır.

Mesih İsa, İncil’in Yuhanna bölümü 16:33’te şöyle demektedir: “Bende selametiniz olsun diye size bu şeyleri söyledim. Dünyada sıkıntınız vardır; fakat cesur olun; ben dünyayı yendim.”Muhtemelen bu sözler İzmir kilisesi içinde çok büyük önem taşıyan sözlerdi. Kendisi Allah Kelamı olan Mesih İsa kilisenin de, Kendisine inananlarında çok sıkıntısı olacağını söylüyor ve Kendisinin bütün bunları yendiğini ifade ediyordu. “Birinci ve Sonuncu olan, ölmüş ve dirilmiş Olan” bütün bunları yenmişti. Eğer Mesih İsa gerçekten kurtarıcı ve Rab olarak hem imanlının hem de kilisenin yüreğinde yer alıyorsa, doğal olarak hem imanlı hem de kilise dünyayı elbette ki yenecektir.

b. Kilisenin yoksulluğunu:

İzmir kenti, daha önce de belirttiğimiz gibi o dönemde ticaret merkezi olduğu için oldukça zengin bir kentti. Ama bu zenginliğin paylaşımı çoğunlukla putperestlere ve Yahudilere gidiyordu. Her iki toplumda kilisenin karşısında yer aldığı için, Mesih İsa’ya inananların ticaret yapmalarına, çalışmalarına engel olmaya çalışıyordu. Bu nedenle İzmir kilisesi maddi manada oldukça zorluk çekmeye başlamıştı. Adeta Mesih İsa’ya iman etmiş bu insanlar ekonomik anlamda yalnızlığa itilmişti. Mesih İsa’nın “bilirim” sözcüğün kapsamında bu durumda bulunmaktadır. Aslında Mesih İsa’ya iman etmeyenlerin düşündüğü gibi “Allah’ın kilisesi, samimi imanlılar” yalnız değillerdir, onlar maddi anlamda zengin görünmeseler bile Allah’ın Kendi sözlerinde çok net belirttiği gibi “aslında zengindirler” hem de bu zenginlik “Evrenin Hakiminden” kaynaklanan bir zenginliktir.

Bugün dünyanın çeşitli bölgelerinde, hatta ismen Hıristiyan olarak bilinen ülkelerde bile “Allah’ın kilisesine” yukarıdan bakılmaya çalışılmakta ve kişiler inançlarından ötürü mesleklerini icra edemez duruma getirilmektedir. Bunu her ülke için söylemek mümkün değildir. Ama İzmir kilisesinin başına gelenleri çeken kiliseler vardır. Dünyanın bazı yörelerinde zengin kiliselerin ilgi bile göstermedikleri, samimi imanlarında yalnız iman gücü ile yaşamaya çalışan çok yoksul kiliselerde vardır. Somali, Etiyopya ve benzeri bir çok ülkede bu örnekleri görmek mümkündür. Buna rağmen Rab bu kiliseleri adeta kucaklamakta ve “aslında sizler çok zenginsiniz, çünkü gerçekten benimsiniz” diyerek bağrına basmaktadır.

Dediğimiz gibi Allah İzmir’deki kilisesinin yoksulluğunu biliyordu. Yine dediğimiz gibi Rab’bimiz bugün de Kendisine yürekten bağlı Afrika kiliselerinin, Orta doğu kiliselerini, bazı Asya kiliselerinin de yoksulluklarını bilmektedir. Gideon’a korktuğu bir zamanda “Cesur Yiğit” diyen ve O’nu gerçekten kahraman yapan Allah aynı şekilde kendi kilisesine “siz zenginsiniz”demekle onları gerçekten “Ruhta ve Gerçekte” kendisine tapınan zengin bir kilise yapacaktır. Bu zenginlik Ruhsal bereketlenme zenginliğidir, Rab’bin sonsuzluk vaatleri ile süslenmiş bir zenginliktir ve bütün maddi zenginliklerin ulaşamayacağı kadar yüksek bir zenginliktir.

c. Kilisenin küfre maruz kaldığını:

Buradaki vahye göre Rab özellikle Yahudilerin küfrettiklerini söylemektedir. Küfür yalnızca kötü söz anlamında değildir. Adaba aykırı, başkalarını aşağılayan, başkalarının inançlarını, şahsiyetlerini ayaklar altına alan her tür söz küfürdür. Başkalarını yaralayan, inciten sözlere küfür diyebiliriz.

İzmir’de Mesih İsa’nın kilisesini oluşturan büyük bir çoğunluk aslında Yahudi’ydi. Kendileri Musa’nın yasası altında Mesih İsa’nın getirdiği müjdeyi kabul ederek Kutsal Yazıları kendi yaşamlarında tamamlamışlar ve Mesih İsa’da kurtuluşa ulaşmışlardı. Bu nedenle de hala Musa Yasası altında bulunup aslında yasadan uzaklaşmış olarak yaşayan bir çok Yahudi’nin tepkisini çekiyorlardı. Çünkü bu insanlar Kutsal Kitabın tamamını görüp algılayamıyorlar ve Mesih İsa’nın kurtuluş noktasını bir türlü anlayamıyorlardı. Bu nedenle Mesih’in yolunu sapık bir yol olarak algılıyor, hatta Yahudiliğe bir ihanet olarak düşünüyorlardı. Bunun sonucunda da kilisedeki imanlıları bir yolunu bulduklarında yerden yere vuruyorlardı. Günümüzde bu ve benzeri insanlar, farklı toplumlara, inançlara mensup kişiler kendi toplumlarında Mesih İsa’ya iman eden kişilere de aynı şekilde davranabilmektedir. Fakat bu tarz davranan Yahudilere Allah’ın cevabı oldukça önemlidir. Toplandıklara havraya “Şeytanın Havrası” adını vermekte ve artık böyle bir ibadethanenin Kendisine ibadet edilen bir yer olmadığını dile getirmektedir. Üstüne üstlük bu küfür eden kişileri de yakinen bildiğini ifade etmektedir. Gezegenleri ve bütün evreni elinde tutan Rab’bin böyle bir biçimde yaklaşımına denecek bir söz bulmak mümkün değildir. Bu oldukça ciddi bir uyarıdır ve gerçekten kendisini bilen kişilerin hemen tövbe etmesini gerektirecek bir durumdur.

d. Kilisenin başına gelecek eziyetleri:

Aslında sevdiği kilisesinin başına başka eziyetlerinde geleceği konusunda Rab uyarıda bulunmaktadır. Çünkü bu kilisenin başına gelenler aslında doğrunun, gerçeğin yansıdığına ve bu yansımanın getirdiklerine işaret etmektedir. Işık gerçekten de karanlığa alt etmektedir. Mesih’in kurtarışı, Mesih’in müjdesi geldiği zaman artık batıl olan, karanlık olan için yer kalmamaktadır. Doğal olarak da aydınlığa karşı karanlığın baskın olma istemi, aydınlıkta bulunanlar üzerine bir kabus gibi çökmektedir.

Burada Rab daha artacak olan baskıları, eziyetleri hatırlatırken aslında bir başka gerçeği de hatırlatmaktaydı. Bu da vahyin başında belirtildiği gibi yedi şamdanı elinde tutanın ve yedi kilisenin arasında duranın kendisi olduğu gerçeğiydi Bunları söyleyen ve kendisine iman edenlere geleceği hatırlatan Rab aslında her ne olursa olsun topluluğunun; kurtardığı, seçtiği ve bereketlediği topluluğun arasındaydı. Diri olan Rab kilisesinin bütün çektiklerine rağmen onların arasında yerini alıyor ve onlarla birlikte yürüyordu. Mesih kendi çobanlık yetkisini çoktan bu kilisenin önderlerine vermişti bile..

Rab vahyin başında söylediği “bilirim” ifadesi ile her şeyin gerçek anlamda tanığı olduğunu dile getirmektedir. Buradan da çıkan sonuç kiliselerimizin başına her ne gelirse gelsin, hedefimizden sapmamızın, problemlere, eziyetlere gereğinden fazla dikkat vermemizin ne kadar gereksiz olduğudur. Çünkü kilise kurmak, kiliseyi büyütmek Rab’bin kendi işidir. Bizler bu iş için kullanılan boş kaplar olduğumuz için ancak sevinç içinde Rab’bimize hamt etmekle sorumlu kişiler olmalıyız.

III. KİLİSEYE VERİLMEK İSTENİLEN DERS

a. Tanrı halkının hep düşmanı olacaktır.

Şeytan hiçbir zaman Rab’bin yaptığı işlerden hoşnut olmayacaktır. Çünkü onun bütün işi

Rab’bin görkemine gölge düşürmektir. Oysa Allah’ın kilisesi, Allah’ın görkeminin ilan edildiği yerdir. Bu nedenle şeytan bütün gücünü kullanıp bu görkemi gölgelemek istemektedir. “Velhasıl, Rab’de ve onun kudretinin kuvvetinde kuvvetlenin. İblisin hilelerine karşı durabilmeniz için, Allah’ın bütün silahlarını kuşanın. Çünkü güreşimiz kan ve ete karşı değildir, ancak riyasetlere karşı, hükümetlere karşı, bu karanlığın dünya hükümdarlarına karşı, semaviyatta olan kötülüğün ruhi ordularına karşıdır. Bundan dolayı fena günde dayanabilmeniz, ve her şeyi yaptıktan sonra, yerinizde durabilmeniz için, Allah’ın bütün silahlarını alın. İmdi beniliniz hakikatle kuşatmış, ve adalet zırhını giyinmiş ve selamet incilini hazırlığı ile ayaklarınızı giydirmiş olarak, ve hepsinin üzerine, şeririn bütün kızgın oklarını onunla söndürmeğe kadir olacağınız iman kalkanını ele alarak, yerinizde durun...”[8] Bu ayetlerde söylendiği gibi bizler iblisin bütün hilelerine karşı durmamız gerekmektedir. Bu karşı duruş aynı zamanda hilelerin nereden ve ne şekilde geldiğini de çok iyi bilmemize bağlıdır.

Rab, eza çeken kişilerin aynı zamanda tek doktoru, tek şifacısıdır. Kilisenin İblisin hilelerine karşı ayık durması, imanda güçlenmesi, gelişmesi için şimdilik bir takım ezalara maruz kaldığını bilen her şeyin sahibi günü geldiğinde kiliseyi bu ezalarından kurtaracaktır. Yeter ki, kilise yeterince ve bilinçli bir biçimde dayanıklılığını göstersin, hem ruhsal, hem de fiziksel anlamda Rab’bin arzuladığı gelişimini tamamlasın. Elçilerin İşleri 10:38’de şöyle demektedir: “yani, Nasıralı İsa’yı Ruhul Kudüs’le ve kudretle Allah’ın nasıl meshettiğini, onun iyilik yaparak İblis tarafından eza edilenlerin hepsine şifa verip dolaştığını bilirsiniz; çünkü Allah onunla idi.”

b. Eziyet sürekli olabilir.

Aslında burada verilen gün sayısı bir peygamberlik işareti olarakta ele alınabilir. Bazı kayıtlara göre o zaman içinde, on günlük putperest saldırısında birçok Hıristiyan’ın öldüğü görülmektedir.Bunu bu şekilde bir peygamberlik olarak alabileceğimiz gibi, bazen acıların çok uzun süreceğine bir işaret olarak da görebiliriz. Çünkü Kutsal Kitap içinde birçok şey bize bir gizem olarak sunulmaktadır. Aslında İnsanın yaradılışında da yaşamında da bir çok gizemler vardır. Allah’ımız başlangıç ve son olduğuna göre birçok gizemin de yegane sahibidir. O zaman acılar konusunda da bizi uyarmakta ve acılara karşı bizi hazırladığı gibi acıların bize getirileri olduğunu da vurgulamaktadır. Bu bakış açısından acıya, eziyete baktığımızda Rab neden kilisen bunları çekiyor? Neden Sana samimi iman edenlerin sorunları hiç bitmiyor? Şeklinde sınırlı insan yakınmalarına da bir cevap gelmiş olmaktadır. Evet, acı, eziyet hiçte sevilebilecek, hoşlanılabilecek şeyler değildir. Ama acı ile tatlıyı, eziyet ile rahatlığı anlıyoruz. Bu noktada bakın kelama göre eziyet anları, zulüm anları, acı anları bizlere neler getirmektedir, her ne kadar hoşlanmasak ta Rab bizlere bu yolla neler öğretmek istemektedir.

1. “Acı çekmek bizi disiplin eder.”[9]

Özellikle normal hayat akışı içinde insanların kendilerini ruhsal konularda yoğunlaştırmaları oldukça zor olmaktadır. Hele hele oldukça rahat oldukları ya da rahat olmasalar bile sağlıklı bir ortam içinde bulunduklarında insanların büyük bir çoğunluğu Allah’ın varlığını bile hissetmeme eğilimindedirler. İmanlılarda böyle bir yapı içinden geldikleri için birçok zaman rahat ortamlarda gevşeklik göstermektedirler. Acı çekmek elbette ki hiç hoş bir şey değildir. Ama bununla birlikte insanlar için oldukça önemli hatırlatmalarda bulunmaktadır. Örneğin; insanların sınırlı olduğu, yaşadıkları dünyanın geçiciliği gibi.. İmanlılar için ise acılar imanlarında derinleşme, kelama ve duaya daha sık müracaat etme gibi yollar açmaktadır. Bu anlamda ruhsal hayatın daha hızlı bir biçimde gelişmesine neden olabilir. Disiplinli bir iman hayatına yol açar.

2. “Bizi gururdan korur.”[10]

Gururun yıkım getirdiği kesindir. Kelama göre gururun günah olduğunu görürüz. İmanlı insanların çoğu zaman rahat ortamları içinde kendilerini tetkik etme şansları oldukça azdır. Acılar, sıkıntılar geldiği zaman imanlı duasıyla, Rab’deki yaşamıyla bu sorunlarla mücadele etmeye başlar. Böylelikle artık kendisinin diğer insanlardan ne kadar farklı ve ayrıcalıklı olduğunu düşünmesi önlenmiş olacaktır. Çünkü bu tarz düşünce ruhsal anlamda öldüren, insanları günaha çeken düşüncelerdir. Demek ki, acılar istenmese de zaman zaman bizi dindarlık gururundan ya da bu konuya paralel herhangi bir gururdan korurlar.

3. “Bize öğretir.” [11]

Acılar arasında imanlı yaşamımızı sürdürürken farkında olmadan dayanma gücümüz artar. Bununla birlikte yaşam tecrübesi kazanırız. Hayat bizim için güzel bir eğitim merkezidir ve hiç kuşkusuz iyi olayların öğreticiliği gibi acıların da öğreticiliği vardır.

4. “Mesih için iyi bir tanıklık oluşturur.” [12]

“Çünkü o uluslarla krallar ve İsrail oğulları önünde adıma tanıklık etmek için seçilmiş aracımdır. Adıma bağlılığı yüzünden çekeceği işkencelerin tümünü kendisine göstereceğim.”

Elçilerin İşleri 9:15-16

Mesih İsa’nın haç üzerindeki ölümü Rab’bin bizler için olan kurtuluş planının güzel bir tanığıdır. Aynı şekilde bizlerinde özellik Rab için çektiğimiz acılarımız, imanla katlandığımız güçlüklerimiz farkında olsak da olmasak da büyük bir tanıklıktır. Yalnız bu bile bile kendilerini eziyete atanlar için değildir. Eziyet çekmekten zevk almak ya da bunu Allah’tan bir şeyler kazanacağım umuduyla yapmak kesinlikle Allah’ın ödüllendirdiği bir davranış değildir. Doğal yollardan inanç nedeni ile gelen baskılara, eziyetlere dayanmak ya da imanlı yaşam boyunca başımıza gelen bir çok doğal üzüntülere, eziyetlere ve acılara sabretmek işte esas tanık olan bunlardır.

5. “Eziyet başkalarını iyi eder.”[13]

“Haç üzerinde günahlarımızı öz bedeninde taşıdı. Öyle ki, günah yönünden ölüp doğruluk için yaşayalım. O’nun yaraları ile siz iyi oldunuz..”

1. Petrus 2:24

Görüldüğü gibi Rab’bimiz Mesih İsa’nın haça gidişi, ölümü olmasaydı o muhteşem dirilişe ve kurtuluşa da sahip olamayacaktık. İman yolunda hizmet vermiş, acılar çekmiş bir çok kişi olmasaydı belki günümüzdeki rahat kilise oluşumlarına ulaşmamızda mümkün olmayacaktır. Ruhsal hayatımızdaki zorluklarla baş etmemiz içinde bize örnek teşkil eden birçokları olmasaydı hayatımız çok daha zor olacaktı.

Sonuç olarak görüldüğü gibi eğer bizler gerçekten Rab’bin adı için ya da İsa Mesih’te bir takım zorluklarla karşılaşıyor ve bunları dua, iman, ibadet, sevgi ve sabır ve hizmetle geçiriyorsak bütün bu zamanlar hem kendimiz hem de başkaları için oldukça büyük kazanç zamanları olacaktır.

Rab’bin kurtarışında, lütfunda kurtulmuşlar olarak böyle bir yaşam sergilemekle daha da büyük bir bereket ağının bizi sarmalamasına tanık olmuş olacağız.

c. Kilisenin taçlanmasında iki kalite

“Çünkü Allah bize korkaklık ruhunu değil,Fakat kudret ve sevgi ve nefsi zaptetme ruhunu vermiştir.”[14]Görüldüğü gibi bir imanlı büyük bir paha karşılığı alındığı gibi özel bir biçimde de desteklenmiştir. İnsan aslında korkan, geleceğinden çevresinden, birçok şeyden korkan bir yaratıktır. Ama buna karşın Mesih İsa’da sonsuz yaşamla ödüllendirilmiş, dünyanın mahvından kurtuluşa erdirilmiş kişi bu konuda da özel olarak desteklenmiş ve korkaklık ruhundan uzak tutulmaya çalışılmıştır. Rab’bin kişisi gerçekten dünyanın birçok zorluklarında varlığındaki İsa ile güçlü bir biçimde göğüs gerendir. Bu her şeye karşı dayanıklı olmak anlamına gelmemektedir. Her zaman her şeye gücün yeten, vatan kurtaran aslan misali bir cengaver olması anlamına da gelmemektedir. Ama cesur bir insan, karakter sergileyen bir insan olarak kendini gösterebilecek kadar korkaklıktan uzak kalabilir. Bu da ancak yüreğinde Kutsal Ruhla pekiştirilmiş, kelamla donatılmış imanı sayesinde olacaktır. Mesih’e iman etmiş Hıristiyanlar böyle ise o zaman bu imanlıların doldurdukları, bu imanlılardan oluşan Allah’ın kilisesinde “korkusuz olacaktır”

İşte bu noktada 10. ayetin demek istediğine bir kez daha bakalım: “Çekmek olduğun şeylerden korkma..”. Üzerine gelen her sorun, her tür saldırı yalnızca gelip geçecek bir kış mevsimi gibidir. Özellikle Mesih İsa’da kurtuluşa erenler için yalnız bahar yok, aynı zamanda da muhteşem bir yaz vardır. Yani Mesih İsa’da sunulan sonsuz bahar, sonsuz yaz vardır. Bu anlamda kilisenin taçlanmasında iki kaliteden ilki korkudan mümkün olduğu kadar uzak kalmak ya da başka bir deyişle Allah’ın Mesih İsa’da sağladığı emniyeti kuşanmaktır.

Kalitenin ikinci ve önemli noktası ise sadakattir. Mesih İsa’da sağlanılan yaşam bir kerede sağlanmış bir yaşamdır. Haç üzerindeki ölümle ve dirilişle bir kerede sağlanan bir kurtarış aynı zamanda sonsuza dek süren bir kurtarıştır. Bu anlamda bu kavramı yürekten anlayan ve iman eden kurtuluşa ermiştir. Bundan sonra da kişiye düşen bu kurtuluşunu gönenmesidir. Bu kurtuluşa sadık bir hayat sürmesidir. Yine kelama ve Kutsal Ruha bağlı bir yaşam hem imanlının korkularını kaldıracak hem de imanlıyı sadık bir imanlı yapacaktır. Çünkü kişi nasıl sadık bir biçimde beslendikçe fiziksel yaşamını koruyabiliyor ve bunun sağladığı mutlulukla yemek yemeğe sadık kalıyorsa, ruhsal yaşamı, iman hayatı da kelam ve Kutsal Ruh’la beslendikçe Mesih İsa’ya, O’nun kanında sağladığı kurtarışa sadık bir yaşam sürdürecektir. Bu da kişiyi ana kaynağına yani Allah’a sadık bir kişi yapacaktır. O zaman sadık kişilerden olaşan kilisede Allah’a bağlı, kurtarıcısına bağlı sadık bir imanlı olacaktır. 10. ayet bu nokta da bizlerden “Ölüme kadar sadık ol...”demektedir. İman, Mesih İsa’nın bir kerede kurtarışına olan imandır. O tek bir sekme ile insan Rab’bin kurtarışını gönenmektedir. İşte ondan sonra ikinci yaşam daha dünyada başlamış demektir. Bu kurtarışın sağladığı yaşama sadık bir hayat hem imanlıya hem de bu tarz imanlıların oluşturduğu kiliseye “hayat tacını” verecektir.

Polikarp tarihte tanınan kişilerden biridir. Kendisi İzmir kilisesinin önderiydi. O dönemin idarecileri Polikarp’ın Roma inanışlarına göre Sezar’a tapınmasını istediler ve bu konuda hayatını ortaya koyarak baskı da bulundular. Ama Polikarp’ın imandaki korkusuzluğu ve sadakati, kurtarıcısının sağladığı sonsuz hayatın ve yepyeni yaşamın sevinci buna asla müsaade etmedi. O “Seksen beş sene O’na hizmet ettim ve beni hiçbir zaman yalnız bırakmadı” “İsa Rab’dir” diye haykırdı. Tabi bu iman kendisine ölüme götürmüştü. Ama bu korkusuz ve sadık imanla yakılırken bile, “Mesih Rab’dir” diyordu.

Görüldüğü gibi Polikarp’ın korkusuzluğu hiçbir şeyden korkmama anlamında bir korkusuzluk, doğa üstü bir dev olmak değildir. Polikarp muhakkak ki, böyle bir ikrarın sonucunun ölüm olacağını biliyor ve başına geleceklerden yüreği titriyordu. Bir insan olarak bunları hissetmemek normal değildir. Ama O’nu bütün bu hissedişlere karşı hala ayakta tutan, yıldırmayan Allah’ın gücü, Kutsal Ruh’un o muhteşem teşviki, Mesih İsa’nın kanının değeri vardı. İşte Mesih’in bizde görmek istediği korkusuzluk budur. Ve bunu oluşturan Rab’bin bütün sunuşlarına, O’nun yoluna, O’na imana sadakattir. Bu da kiliseyi taçlayacaktır. Önce haçlanma, Mesih’le ölümü tadma, sonra O’nun dirilişinde göklere yükselip taçlanma. İşte Rab’bin kilisesine övgüsü, işte Rab’bin kilisesine talimatı ve sonucu.