EFES KİLİSESİNE

Vahiy 2:1-7

“Efesosta olan kilisenin meleğine yaz: Yedi yıldızı sağ elinde tutan, yedi altın şamdanın ortasında yürüyen, şu şeyleri diyor: Senin işlerini ve emeğini ve sabrını ve kötülere dayanamadığını bilirim, ve resul değilken kendilerine resul diyenleri tecrübe ettin, ve onları yalancı buldun; ve sabrın vardır, ve benim ismim uğruna dayandın ve yorulmadın. Fakat sana karşı bir şeyim var, o da ilk sevgini bırakmış olmandır. İmdi nereden düştüğünü hatırla, ve tövbe et, ve evvelki işleri yap; yoksa tövbe etmediğin halde, sana gelirim, ve senin şamdanını yerinden kaldırırım. Fakat sen de şu var ki, Nikolailerin işlerinden ikrah edersin, ben de onlardan ikrah ederim. Kulağı olan işitsin, Ruh kiliselere ne diyor. Galip olana, ona Allah’ın cennetinde olan hayat ağacından yemeği ihsan edeceğim.”

MESİH’İN GERİ ÇAĞIRDIĞI KİLİSE

Bu bölümde Rab’bin kilisesi yeniden Rab’be dönmesi için uyarılmaktadır. Mesih İsa, kendi kilisesini kendisine dönmesi için çağırmaktadır. Çünkü bir kiliseyi kilise yapan esas unsur, kilisenin bir Mesih ve İncil kilisesi olmasıdır. Günümüzde artık Mesih’e ve İncil’e tabi olmayan, Hıristiyan inancını çoktan rafa kaldırmış bir çok gurupların toplandıkları yerlere bile ne yazık ki, kilise ismi verilmektedir. Oysa kilise yalnızca Mesih İsa’nın kurtarıcı ve Rab olarak ilan edildiği, esas yönetimin Mesih’in elinde bulunduğu cemaattir, ibadet eden kişilerdir, ibadetin yapıldığı yerdir. Her şeylerini Rab’be teslim etmiş, Rab’le başlamış ve Rab’le devam eden kiliseler bile zaman zaman dikkatlerini başka yönlere çevirebilirler. İşte, Efes’teki uyarı özellikle bu tarz kiliseleri kapsamaktadır. Efes ve benzeri kiliseler hem o zaman, hem bu zaman, hem de gelecekte Mesih İsa’ya geri çağrılmaktadır. Başlangıçta antlaşmanın kanı ile çağrılan aklanılan, kurtarılan kilise o ilk aşkta Rab’le buluşmaya, O’nunla birlikte yaşamaya çağrılmaktadır.

Efes kilisesi ön Asya da kurulmuş bir kilisedir. Tarihte bu bölge oldukça önemli bir merkezdi. Hem dini hem de ticari anlamda önem taşıyordu. Bu anlamda Efes kentine Asya’nın Işığı unvanı bile verilmişti. Kent büyük Roma yollarının ortasında yer aldığı gibi, putperest dünya için önem taşıyan Diana tapınağını da bağrında barındırıyordu. Görüldüğü gibi böylesine önemli, zengin ve putperest bir kent içinde Rab kendi halkını, seçtiklerini bir araya getirerek, bütün baskılara ve tehlikelere rağmen kendi kilisesini kurdurdu.

Bu kilisenin kuruluşunda en büyük emeği geçen kişi hiç kuşkusuz Elçi Pavlus’tur. Elçi Pavlus’un Efes’te uzun bir süre verdiği dersler sonucunda Mesih’in müjdesini hem yaşayan, hem de paylaşan Allah kilisesi serpilip gelişme fırsatı bulmuştu.

Bu etkin iman yaşamı, Rab’bin kelamı üzerindeki azimli çalışmalar ve Rab’bin Ruhunun rehberliği ile Müjde bu diyardan iki yıl gibi kısa bir sürede bütün bölgeye yayıldı. Timeteos ve Yuhanna’da bu kilisede hizmet ettiler. Aziz Yuhanna Patnos adasındaki sürgünden sonra Efes kentine gelerek Rab hizmetini burada sürdürdü. İncil’in bazı bölümleri de yine Efes kentinde kaleme alındı. Görüldüğü gibi yüce Allah, Mesih İsa’da sağladığı kurtuluş Müjdesini, Anadolu’ya seslenişlerinin kaleme alınması ile kalıcı kılmak istemişti.

Kaleme alınmış bu seslenişler; İncil’in Yuhanna bölümü, 1.2.ve 3. Yuhanna bölümleri, içinde Anadolu da bulunan yedi kiliseye hitabın bulunduğu Vahiy bölümü, Efeslilere mektup ve Elçi Pavlus’un Timoteos’a yazdığı mektuplardır.

Görüldüğü gibi Efes kilisesi bütün bu özellikleri ile oldukça önemli bir hizmet yükünü taşımıştır. Asya’nın ışığı olan, büyük Roma yollarının kesiştiği, ticari ve dini merkez olma özelliği taşıyan bu kentte Rab yarattığı insanlığa kurtuluş ışığını sunmuştu.

Bu kiliseye inen vahyin arkasında aynı zamanda bütün Hıristiyan kilisesine hitap bulunmaktadır. Zaten yedi kiliseye de gelen vahiyde aynı gerçek söz konusudur. Kısacası Rab’bin vahyi o gün için, o kilise için ne demekse bugünkü kilise içinde aynı şey demektir. Çünkü Rab’bimiz dün, bugün ve yarın hep aynı Rab’dir ve O’nun kurtarış planı dünyanın sonuna dek işleyecek olan bir plandır.

Şimdi Rab’bin Efes’teki kiliseye hitaben söylediklerine birlikte bakalım:

I. RAB KİLİSENİN RABBİDİR.

“Efesosta olan kilisenin meleğine yaz: Yedi yıldızı sağ elinde tutan, yedi altın şamdanın ortasında yürüyen, şu şeyleri diyor:” (2:1)

Rab evrenimizin yegane sahibi olarak, bütün idareyi ve bütün iradeyi elinde bulundurmaktadır. O yegane zafer sahibi olan Allah’tır. O, kendi halkının ortasında, bu halkı yürekten yönetmeyi amaçlayan gerçek kraldır. O, kiliselerin Mesih’idir. Bu görkemli Rab’bin nerede, ne yaptığına dikkat etmek gerekir. O kendi adıyla yola çıkan her bir seçilmiş imanlının yanındadır, içindedir. İki, üç imanlının bir araya geldiği yerde vaat ettiği gibi onların tam ortasındadır. Ön Asya’da Rab’bin adı ile başlayan ve Rab’bin Ruhunun yönlendirilmesi ile kurulan yedi kilisenin de ortasında duran Rab’bimizin kendisidir. O günde, bugünde dünyanın neresinde olursa olsun, her ne şekilde olursa olsun, Mesih İsa’yı kurtarıcı ve Rab olarak kabul eden her imanlı topluluğunun, her kilisenin ortasında duran, başı olan Rab’bimiz Mesih İsa’dır. Buradaki sözüne göre bu yedi kilisenin de ortasında bulunan ve iki önemli şey yapan Rab’bimizin kendisidir.

Rab’bimiz bu yedi kilisenin ortasında iki şey yapmaktadır:

Birincisi;Yedi yıldızı kendi elinde tutmaktadır. Yani yedi kilise tamamen Rab’bin elindedir. Kiliselerin müjdecileri, pastörleri hep O’nun yönetiminde, O’nun denetimindedir. Rab, bu kişileri sağ elinde tutmaktadır. Özellikle buradaki tutmak sözünde oldukça büyük bir yetki vardır. Rab, kilisenin müjdecilerini, kilisenin pastörlerini, kilisenin görevlilerini elinde tutmaktadır. Pastörler, önderler hem ilahi koruma hem de ilahi kontrol altındadır. Bu oldukça emniyet veren bir durumdur.

“Koyunlarım sesimi işitirler, ben de onları tanırım ve ardımca gelirler; ben onlara ebedi hayat veririm; onlarda ebediyen helak olmazlar; ve kimse onları elimden kapamaz. Onları bana veren Babam hepsinden büyüktür. Babanın elinden kapmağa kimsenin gücü yetmez.”

Yuhanna 10:28-29

Demek ki, kiliseyi daha ilk imanlısından itibaren bir araya getiren, bir araya toplayan ve kiliseyi ayakta tutan, idaresini elinde bulunduran Rab’dir. O’nun yaratma gücünün “OL” kelimesinde olduğu gibi, kiliseyi oluşturması da yine kendi dudaklarının ucundadır.

Bugün modern dünyamızda kilise kurmayı hedefleyen ve bu konuda çalışma gayreti içinde olan bazı Hıristiyan kuruluşları, bazı zamanlarda bu çok önemli özelliği biraz ihmal etmektedirler. Kiliseyi kuran bizim planlarımız, programlarımız, taktiklerimiz ya da uygulamalarımız değildir. Kilisenin ışığını, meşalesini elinde bulunduran Rab’dir. Bu meşaleyi ateşleyecek olan da Rab’dir. Çünkü her şeyden önce “yedi yıldızı elinde bulunduran” ifadesindeki yıldız sözcüğüne dikkat etmek gerekir. Yıldız ışığın kaynağıdır. Ama eğer Rab yıldızı elinde bulunduruyorsa o zaman ışık kaynağının kaynağı Kendisidir. Yani kısacası kilise ışığını ancak Rab’den alarak yansıtabilir. Kaynak gibi görülenin arkasında asıl kaynak vardır. O da Rab’dir.

Bazen bizler Rab istedikçe bazı şeylere vesile olabiliriz, planlarımız, programlarımız işliyormuş gibi görülebilir. Ama kiliseyi elinde tutacak olan Rab’dir. Kiliseni ortasında Rab’bin yetkin kudreti görülüyorsa, o kilise bir tarih olmayacak demektir. Falanca kültüre, filanca kültüre değil, falanca çağa, filanca çağa ait değil, Allah’a, Mesih İsa’ya ait bir kilise olarak ışığı yanmaya devam edecek demektir.

İkincisi;Rab, yalnızca kiliselerin ortasında durmamaktadır. Aynı zamanda Rab’bimiz kiliselerinin ortasında yürümektedir. Bu dünün, bugünün ve yarının Mesih İsa’da olan kiliseleri için çok önemli bir gerçektir. Mesih İsa İncil’in Matta bölümü 28:20’de “İşte ben bütün günler, dünyanın sonuna dek sizinle beraberim” demektedir. Mesih İsa kilisesinin ortasında durmakta ve kilisesi için de hizmet etmekte, diğer bir deyişle kilisesinin ortasında yürümektedir. Eğer bir kilise İncil’deki yaşamı yansıtıyor ve bereketlenip serpilip gelişiyorsa, sebebi Mesih İsa’nın merkezde olması, onlarla yürümesidir.

Tarihte, Mesih İsa adını kullanıp büyük yanlışlar yapan din önderleri, din tacirleri hatta kiliseler bile olmuştur. Bu durum günümüzde de söz konusu olabilir, zaten buna örneklerde vardır. Yarın da olacaktır. Mesih İsa’nın öğretisine, yoluna, kurtarış yaşamına uymayan yaşamlar, kiliseler yalnızca ismen Mesih İsa’yı kullanan, İncili kullanan kişi ya da kuruluşlardır. İsmen Hıristiyan olan ama Hıristiyan inancının gerçeklerini algılayamayan, hatta inancı yerin dibine geçiren kişiler, yaşamlar da çoktur. Bunlar er ya da geç yok olmaya mahkum edileceklerdir. Bu Rab’bin işidir. Dünya üzerinde belli bir süre gelişiyorlarmış gibi, hal ve gidişleri iyiymiş gibi görünebilirler. Ama ne yazık ki, sonları hayırlı olmayacaktır. Tarihte bir çok topluluklar Rab’bin seslenişine kulak vermemişler ve yeryüzünde zamanlarını doldurduktan sonra yok olup gitmişlerdir. Bugün bunların adları bile anılmamaktadır.

Allah’a ait olan, Mesih İsa’nın kurtarışını ilan eden, O’nun kanındaki aklanmayı anlatan, Rab’de ve Ruhunda tövbeli kişilerin oluşturduğu Allah’ın kilisesi gerçek nur kiliseleridir. Orada kurtuluşun hoş kokusu duyulmaktadır. Onlar canlı cenazeler değillerdir. Mesih İsa’nın zaferli dirilişi bu kiliselerin ruhunu diriltmiştir. Bu nur saçan Allah kiliselerinin ortasında Rab’bimizin kendisi durmaktadır. Rab, bu tarz kiliselerin ortasında durur; arasında yürür.

Mesih İsa, Efes’e olan bu seslenişi ile Efes ve Rab’bin diğer kiliselerini aydınlatmaya çalışmakta ve Kendisinin kim olduğunu açıklamaktadır. Mesih İsa, kilisesinin ortasında adeta sevgi pınarıdır. Bir dost, bir arkadaş, bir sevgilidir. Onlarda, onlarla koşuşturmakta, onlar arasında hizmet etmektedir. Bu hitabetin bu ilk bölümlerinde kendi güç ve görkemini bir kez daha açıklayan Rab artık kendi seçtiklerini yeniden daha yakın bir ilişki için kendine çağırmaktadır. Çünkü kendisi hem Efes kilisesinin, hem ön Asya’daki diğer yedi kilisenin, hem de kurulmakta olan, gelecekte kurulacak olan bütün Allah’ın kiliselerinin yegane Rab’bidir. Mesih İsa, kilisesinin Rab’bidir.

II. RAB KİLİSENİN YAŞAMINDADIR.

“Senin işlerini ve emeğini ve sabrını ve kötülere dayanamadığını bilirim...ve sabrın vardır, ve benim ismim uğruna dayandın ve yorulmadın” (2:2)

Rab evrenin efendisi olduğuna göre kendi kilisesinin de tek efendisidir. Kilisesinin yaşamını da tam olarak bilen Rab’dir. Burada özellikle “bilme” kelimesi, Rab’bin kilisesinin vizyonunu bilmesi anlamındadır. Kilise her ne vizyona, ön görüşe sahipse bu zaten Rab’bin katında bilinmektedir. Çünkü O her şeyin tek sahibi olduğu gibi, her şeyi bilen, her şeyi gören, her şeye kadir olan Allah’tır. Bu bağlamda kendi kilisesinin nereye doğru gittiğini çok iyi bilmekte ve kendi istemi doğrultusunda devamı için kendi kilisesini uyarmaktadır. Burada bu uyarılar Efes kilisesi aracılığı ile bütün Allah kiliselerine yapılmış olmaktadır. Şimdi bu uyarıları birlikte görelim:

a. Canlı ve Etkin olması için kilise uyarılmaktadır.

“Senin işlerini ve emeğini...bilirim.”(2:1)

Kilisenin “işler” olarak adlandırılan birçok etkinlikleri vardır. Efes kilisesinde de diğer kiliselerde de olduğu gibi işler vardı. Ve bu işler oldukça yoğundu. Aslında bu ayetleri okuduğumuzda Rab’bin bu işlerden memnun olduğunu görmemiz mümkündür. Ama bu işleri yaparken kendisinin ortada olması ve işlerde kilisenin kendisi ile yürümesi kaydını aramaktadır. Bu şart yerine getirildiği sürece Rab, kendi kilisesi için yapılan her tür işten hoşnut olmaktadır. Zaten Kendi kilisesinin kendisinde etkin ve canlı bir kilise olmasını arzulamaktadır. Efes kilisesi de gerçekten Rab için işleyen, emek veren bir kiliseydi. Kısacası Efes kilisesinin elleri boş değildi. Yaptıkları işleri de boş değildi. Sene sonu geldiğinde, kendilerini değerlendirdiklerinde onların da birçok tövbe edenle sevindikleri, vaftizler gerçekleştirdikleri söz konusuydu.

Efes kilisesine olan bu vahiyde Rab’bin işleyen, etkin, canlı bir kilise arzuladığını görüyoruz. Ama bunun hiçbir zaman Rab’bin önüne çıkmaması gerektiğini de görüyoruz. Allah’la ilişki içinde, Mesih İsa’da yaşayan, Kutsal Ruh’un yönlendirişinde sürekli tapınan halkın, Allah için işlediği, hizmetler oluşturduğu, paylaşımlar gerçekleştirdiği capcanlı etkin bir kilise Rab’bin hedeflediği kilisedir. Ve Allah bize böyle bir kilise için kolları sıvamamız gerektiğini vahyetmektedir. Efes’te bu vahye göre hareket etmek zorundaydı.

b. Kendine hizmetliler edinmesi için kilise uyarılmaktadır.

“Senin işlerini ve emeğini ve sabrını...bilirim.”(2:2)

Günümüzün büyük kentlerinde hizmet vermek, Rab’bi insanlara anlatmak, öğrenci yetiştirmek, yeni bir kilisenin ibadete başlamasına ön ayak olmak ne kadar zorsa o günün Efes kilisesi içinde, kilisenin gelişmesine yardımcı olmak, kilisenin olgunlaşmasını sağlamak o kadar zordu. Çünkü kent, günümüzün bir çok kenti gibi sefahat ve ahlaksızlık içinde yaşıyordu. İnsanların akılları birçok akımlarla karma karışıktı. Ticaret, zenginlik, günlük yaşam insanları yeterince karıştırıyordu. Muhakkak böyle bir karmaşa ortasında imanlılarda etki altına giriyor. Yeni buldukları kurtuluşlarını gönenerek yaşayamıyorlardı.

Gerçekte yeni bir kilisenin kurulmasına ön ayak olmak, yeni imanlıların Rab’de olgunlaşmalarına yardımcı olmak hiçte kolay bir olay değildir. Bu büyük bir sorumluluktur ve oldukça yorucu bir hizmettir. Rab’bimiz Mesih, bu uğurda haça kadar gitmiştir. Demek ki, kilisenin kurulması daima bir bedel karşılığındadır. Allah’ın kilisesi çok değerlidir. Bize çok değer veren Rab, bu değerden ötürü kendi kanını akıtmaktan çekinmemiştir. Böylesine bize önem veren Allah’ın kilisesi çok önemlidir ve özel olarak bunu algılayabilecek kişilerin bu işte sorumluluk alması gerekmektedir.

Bu zaten Rab’bimizin bizlere çağrısıdır. Birileri ama bu yükü gerçekten almaya layık birileri bu yükü taşıyacaktır.

Matta 28:18-20’de yer alan O yüce görevi bazen çok ucuz olarak gören kişiler olabilir. Ama bu oldukça zorlu bir görevdir. Sorumluluğu, yükü çok ağırdır. Eğer bir kilise gerçekten Rab ile Rab’de gelişmek istiyorsa bu sorumlulukları anlayabilen kendi hizmetlileri ile bu hizmete soyunmayı bilmelidir.

c. Sabır konusunda kilise uyarılmaktadır.

“Sabrını ...bilirim...sabrın vardır, ve benim ismim uğruna dayandın ve yorulmadın.” (2:23)

Atalar “sabrın sonu selamettir” demektedir. Bu halk arasında da oldukça kabul görmüş bir kavramdır. Aslında sabır gerçekten imanlıyı olgunluğa eriştiren önemli bir kavramdır. O Allah’ın hoşnut olduğu, olmasını istediği, Allah’a olan imanın ve itaatin bir göstergesi olarak kabul ettiği bir davranıştır. Burada aynı zamanda Efes kilisesinin sabrı övülmektedir. Demek ki, kilise kurma hizmeti zorlu bir hizmet olduğuna göre oldukça sabır gereken bir iştir. Sabır problemlerle gelişmektedir. Zaten bu anlamda Yakup “Ey kardeşlerim, ne zaman çeşit çeşit tecrübelere düşerseniz, imanınızın imtihanı sabır hasıl ettiğini bilerek, bunu tam bir sevinç sayın. Ve sabır kendi işini ikmal etsin ki, bir şeyde eksiğiniz olmayarak, kamil ve tam adamlar olasınız.”[1]demektedir.

Sabır, yalnız iman hizmetinde değil, aynı zamanda imanın gelişiminde de çok önemlidir. Dua ve sabır adeta bir arada ayrılmaz ikili olarak imanlının hizmetindedir. İşte bu nedenle Efes kilisesi bu konu da uyarı almaktadır. Sabırla çok ama çok engeller aşılacaktır. Kilisenin gelişiminin en temel direklerinden biri Kutsal Ruh’ta dua ve diğeri ise Rab’bin kelamında sabırdır. Rab, bunu yaşamında tutan kiliseyi çok bereketleyecektir.

d. Şeytanın oyunlarına karşı kilise uyarılmaktadır.

“...kötülere dayanamadığını bilirim...” (2:2)

“...kötülere dayanamadığını bilirim...” Burada yine Allah’ın böyle bir davranıştan ne kadar hoşnut olduğunu anlamamız mümkündür. Allah, kilisesinin şeytanın oyunlarına, planlarına, tuzaklarına karşı ayık ve uyanık durmasını istemektedir. Rab’bimiz bizi, işlerimizi, vizyonumuzu çok yakından bilmekte ve takip etmektedir. Bu noktada bizi esas düşmana karşı uyarmaktadır. O’nu hoşnut eden; kilisenin çalışkanlığı, kendi işçilerine sahip çıkması, bu işin zorluğuna sabır göstermesi ve kötünün oyunlarına karşı hassas olmasıdır. Böyle bir kilise, Rab’bin ortasında durduğu ve arasında yürüdüğü bir kilisedir. Böyle bir kilise bereketlenen kilisedir. Bu noktada kötüye dünya sonuna kadar Allah bir süre vermiştir. Zaten Mesih’in ölümden dirilişi ile şeytan yenilmiştir ama hala zarar vermek için elinden geleni yapacaktır. Bu nedenle kilise, Mesih’in uyarısına dikkat etmelidir. Kötünün en ufağına bile yol açmamak için elinden geleni yapmalıdır. Rab, kendi kilisesini kendi uyarıları ile istediği konuma çıkarmak için gayret göstermektedir.

e. Ruhsal anlamda ayırt edici olabilmesi için kilise uyarılmaktadır.

“..resul değilken kendilerine resul diyenleri tecrübe ettin, ve onları yalancı buldun;..”(2:2)

“Ey sevgililer, her ruha inanmayın, fakat Allah’tan mıdır diye, ruhları imtihan ediniz..”

1. Yuhanna 4:1

Rab’den olan her şey, kelamdan öğrendiğimize göre bize sevgi, sevinç ve esenlik verecektir. Rab’den gelen, O’na ait olan da daima bir huzur ışığı, umut ışığı görülecektir. İmanımızın gelişimi için bize müsaade edilmiş denemelerde bile bu böyledir. Sürekli olarak Rab’bin kelamını okuyan, O’nun Ruh’u ile dolu olarak yaşayan bir Hıristiyan Rab’den olmayan, Rab’den gelmeyen şeyleri kolaylıkla ayırt edebilecektir. Bu her zaman pek kolay olmasa da dua ile Mesih’i kralı olarak kabul eden imanlı Hıristiyan, eninde sonunda ayırt etmeyi bilecektir.

Efes kilisesi Rab’de olan sadakati, Rab’le yürümesi karşılığında bu gerçeği yaşamıştır. “Resul değilken kendilerine Resul diyenleri tecrübe etmiş ve onları yalancı bulmuştur.” Kısacası onları ayırt edebilmiştir. Demek ki kiliseler içinde Rab’be itaat etmeyen, kendi çıkarları ya da öğretişleri peşinde koşan kiliseler olacaktır. Bu kişiler üstüne üstlük Rab’bin adını da kullanacaklardır.Bu Mesih İsa’nın zamanında da olmuştur, şimdi de olacaktır. Gelecekte de olmaya devam edecektir. Bu tarz Mesih’in içinde bulunmadığı ama insanların sanki Mesih’in kilisesiymiş gibi tanıttıkları bu kiliselere giden birçokları da kendilerini Hıristiyan olarak da tanıtmaya devam edeceklerdir. Oysa gerçekte onlar Mesih İsa’nın baş olduğu, kelamın ve Kutsal Ruh’un yönettiği bir kilisede olmadıklarının farkında bile değillerdir. Demek ki, bunu ayırt etmek için insana değil, Rab’be, O’nun kelamına ve O’nun Kutsal Ruh’una bakmak gerekir. Burada önemli olan kilisenin önderlerinin ve ana cemaatinin, ayık ve uyanık olması ve gerçekten Rab’bin izleyicisi olmasıdır. O zaman Kutsal Ruh, bu tarz Rab’bin adını kullandıkları halde Rab’den uzak olan kişileri Rab’bin kilisesi dışında bırakacaktır.

Efes kilisesine hitap ile Rab kilisesini Ruhsal anlamda ayırt edici olmanın ne denli önemli olduğunu hatırlatmaktadır. Bir başka deyişle yine Rab kilisesinin sürekli kelamda, Rab’bin Ruhunda ayık ve uyanık olmasını istemektedir. Kişilerin ya da öğretişlerinin insana göre değil, Kendisine göre olması konusunda hassas olunmasının önemini dile getirmektedir.

f. Kilise dayanıklı olması konusunda uyarılmıştır.

“Sabrın vardır ve benim ismim uğruna dayandın” (2:3)

Yukarıda değindiğimiz gibi Yüce Allah kendisi ile birlikte dayanmayı çok sevmektedir. Rab’le olan sabrı çok sevmektedir. Bundan hoşlanmaktadır. Kilise açık arazide kurulmuş bir ev gibidir. Kilisenin rüzgarı çok olur, düşmanı çok olur. Çünkü karanlık aydınlığı, sahte gerçeği sevmez. Bu bağlamda Allah’ın hoşnut olduğu kilisenin her ne olursa olsun dayanmasıdır.

Bu dayanıklılık konusunda gerekli olan temel İncil’in içinde vardır. Bunların başında Rab Mesih İsa,, Kutsal Ruh ve Kelam ile birlikte yürümek ve bu üç ana unsur üzerinde sabitleşmek gelmektedir. Rab’bin yüreğimizdeki, aklımızdaki ve ruhumuzdaki varlığı adeta bizim için ruhsal anlamda yaşam kaynağıdır. Burada sabrın hemen arkasında “benim ismim uğruna dayandın” cümlesi gelmektedir. Dayanmanın ana nedeninin Rab olması, Rab için büyük bir önem taşımaktadır ve bu aynı zamanda dayanma için bir esas temel oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu ismin yalnızca sözel anlamı değil derinliği ve bir arka planı vardır. Bu planın arkasında, bir başka deyişle Mesih’in adı altında yatan cevher Allah’ın kurtarış müjdesidir. Ve bu Müjde Sonsuz Hayatı sağlayan müjdedir. Dolayısı ile dünyada ve kainatta bundan daha başka, daha önemli, daha değerli bir hazine yoktur. Bu isim, gerçek manada sonsuz hayat veren, alemlerin Rab’binin sunduğu kurtuluş vizesidir. Bu isim uğruna, bu ismin gerçek manası uğruna her şeye dayanılır. Ama burada önemli olan bu ismin gerçek manasının, kurtarış gücünün, yetkisinin ne olduğunun tam olarak bilinmesi, anlaşılması, akıl ve yürek ve ruhla tam olarak kabul edilmesidir. Dayanma ancak O’nun adı ,ancak O’nun yetkisi, ancak O’nun varlığı ile mümkün olacaktır. Efes kilisesi bunu yaşamıştır. Allah tarafından bunun ne kadar beğenildiği açıktır. O zaman burada Rab’bin kilisesinde beklenilen; kilisenin bu gerçeği iyi bellemesidir. Rab’bin Kilisesi Mesih’in isminde sabrı kuşanmış, Allah sevgisinde dayanıklı bir kilise olmalıdır.

g. Kilise, kararlı olması konusunda uyarılmaktadır.

“Dayandın yorulmadın... Fakat” (2:3)

Burada “FAKAT” çok önemli bir konuyu hatırlatmak için kullanılmaktadır. Bu hem Efes Kilisesi, hem de bizler için çok ama çok önemlidir. West Minister İnanç Bildirgesinde de söz edildiği gibi aslında dünya üzerinde mükemmel bir kilise yoktur. Ve olmayacaktır da. Çünkü Mesih’in sözlerinde olduğu gibi bizler hala dünyadayız. Bu anlamda Mesih İsa’da kurtuluş bulmuş bizler ancak gün be gün Mesih İsa’da O’nun benzerliğinde O’nun gelişine dek değiştirilmiş olacağız. Kelam bu konuda şöyle diyor: “O’na benzer olmak üzere değiştiriliyoruz.”[2] Adeta iman ettiğimiz anda başlayan göksel yolculuğumuz ancak vaadi üzerine gelişi ile tamamlanacak bir ruhsal kurtuluş yolculuğudur. Bizler Mesih’te gün be gün daha iyiye daha çok Mesihleşmeye gideceğiz o kadar. Her şey ancak O geldiğinde tamam olacak ve mükemmel olacak. Rab’bimiz yine de bizi her gün mükemmele yaklaştırmayı arzuladığı için sürekli olarak bizi uyarmakta ve bize hatırlatmalarda bulunmaktadır.

Efes Kilisesi gerçekten Rab’bin beklediği, hoşlandığı davranışları sergileyip durmuştur. Efes kilisesi, yukarda ele aldığımız konularda; iman, ibadet ve hizmet konularında gerçekten Rab’bin istemine yaraşır bir biçimde davranmıştır. Yüce Yaratıcıyı hoşnut etmiştir. Ama bütün bunları yapan kilisenin hala eksiği vardır. Zaten amaç bunu ortaya koymak, bunu sergilemektir. Allah kilisesinin hangi konularda tam hangi konularda eksik olduğunu göstermek maksadı ile seçtiği bu kilisesi üzerinde bize gerçekten güzel bir kilise dersi vermektedir. Allah’ın istemini güzel bir biçimde yerine getirmeye gayret eden Efes kilisesi farkında olmadan bir başka noktada ayartılmaya, farklı bir yöne kaymaya başlamıştır. Bu kayma, bu zayıflama konusu iman, ibadet ve hizmet konularında yürekten, imanın sonucu olarak canla başla hareket etmek yerine mekanikleşmeye doğru gitme konusudur. Efes Kilisesi, Allah’ın arzuladığı bu iman, ibadet ve hizmeti adeta bir adet üzere yapmaya başlamış, yürekten değil de yapılması gerektiği için, mekanik bir biçimde yapmaya doğru yönelmiştir. Otomatik olarak bu da bir rutin oluşturmaya başlamıştır..Aslında önemli olan Allah ile olan ilişkinin derinliği ve zenginliğidir. Her şeyin bu kaynaktan aldığı güçle yapılması, yerine getirilmesidir. Oysa rutin bu ilişkinin esas kaynağını unutturmaya başlamıştır. Böyle olunca da, Allah’la Mesih İsa ile olan o muhteşem bağın heyecanı kalmamıştır.

Mesih İsa “Seni asla bırakmam, Seni asla terk etmem”[3]demektedir. Bu bağlamda kendisini bu denli hoşnut eden kilisenin sağa ya da sola sapmasına mani olmak istemektedir. Bu bağlamda hem hoşnut olduğu kilise modelini hem de kiliseyi bekleyen tehlikeleri bildiren Rab, sevdiklerini bırakmayacağı konusunda da oldukça net bir açıklama sunmaktadır. Özellikle çağımızın hızlı yaşam çizgisi içinde kilise daha da çabuk bu zayıflığa düşme şansızlığına sahiptir. Bu nedenle bizler bu uyarıyı yalnız geçmişteki kiliseler için değil, günümüzün modern yaşamı içinde doğmuş ve her şeyi bu pencereden gören, görmeye çalışan kiliseler içinde iyi bir biçimde değerlendirmeliyiz. Kilise daima o ilk iman heyecanını yaşadıkça, Rab’bin canlı kilisesi olarak kalacaktır. Yoksa canlılık, yalnızca müziğin canlılığında, sunduğu etkin programların, verdiği imkanların canlılığında değildir. O ilk iman aşkı ile, kelamın açık bir biçimde yaşanmasındaki canlılık kiliseyi Rab’bin yaşayan kilisesi yapacaktır. Bu ayetlerle Efes gibi bir çok konuda güzel bir biçimde giden ve Allah’ı hoşnut eden kilise, yeniden o ilk heyecanına, o ilk aşkına davet edilmektedir. Demek ki Mesih’le kavuşulan yeni yaşam bir heyecandır, bir serüvendir ve bir ilk aşktır.

Belki burada bir kez daha tekrar etmekte fayda olacaktır. Allah’ın gerçek kilisesi Mesih’in baş olduğu, kelama ve Kutsal Ruh’a sürekli bakmasını bilen kilisedir. Ve böyle bir kilise Allah’ta bulduğu o ilk aşkını, o ilk heyecanını asla yitirmemelidir. Allah’la kavuştuğu o muhteşem aşkı, kurtarılmışlığının sevincini unutup, gündelik rutin içinde Rab’bin müjdesinde kazandığı o ölçüsüz değeri geçici değerlerle değiştirmemelidir.

III. KİLİSEYE VERİLMEK İSTENEN DERS

Allah’ın Efes Kilisesine olan vahyinden üç ana başlık altında genel bir ders çıkarmamız mümkündür:

a. Kilise günaha düşebilir:

Yukarıda da söylediğimiz gibi; Mesih’e iman eden kişilerin bir araya geldiği, bazı yörelerde evlerde, ya da belli toplanma salonlarında ya da Allah’a adanmış görkemli kilise yapılarında toplanmış kilise, insanın sınırlı ve günahlı doğasından ötürü dört dörtlük, mükemmel bir oluşum değildir. Kilise, Mesih İsa’da, Kutsal Kitaba ve Kutsal Ruh’a göre mükemmelliği arayan, arzulayan bir oluşum olduğu halde kendisi, insanın kendi doğasından ötürü mükemmel değildir. Mükemmelliğin yegane kaynağı Rab’bin kendisidir. Ve mükemmellik ancak Rab’den kaynaklandıkça Rab’be makbuldür. İnsanın kurtuluşu da ancak Mesih’in çağrısı ile gerçekleştiğine göre, kurtuluş da ancak Rab’bin lütfu olarak bize, Mesih’te inananlara verilmiştir. Mesih’teki her insan ancak Mesih’in kanı sayesinde günahlarından kurtulmuştur. Bu nedenle günahlarından kurtulmuş olduğu halde günahlı geçmişi ve kendi içinde kökten var olan kendi benliği, bir başka deyişle eski ademi zaman zaman ön plana çıkar, bu nedenle Mesih’in topluluğu, İncil’e iman eden halk ve onun oluşturduğu kilise de zaman zaman insansal eksiklere maruz kalır. İnsanın kurtulmuş olduğu halde zaman zaman düşebildiği gibi kiliseler de düşebilir. Ama bu noktada Allah çok ciddidir. Eğer Kilise günaha düşüyor ve günahından dönmeyip ısrar ediyorsa o zaman Rab çok keskin bir uyarıda bulunmaktadır.

“Sana gelirim ve şamdanını kaldırırım”

Vahiy 2:5

Bu oldukça ciddi bir uyarıdır.Burada Rab’bin ikinci gelişinden değil, bu işin herhangi bir zamanda olacağından söz etmektedir. Ve bu uyarıyı kulak arkası eden Efes Kilisesine çok geçmeden bu olmuştur. Bu kilisenin ışığı ne yazık ki sönmüştür. Demek ki mükemmel olmayan bizlerin oluşturduğu mükemmel olmayan kilise yine de Allah’ın uyarıları doğrultusunda kurtulmuşluğunu gönenmeyi aramalıdır. Eğer uyarılara kulak asılmıyor ve bir anlamda “boş ver” deniyorsa yani günah, herhangi bir günah konusunda ısrar ediliyorsa, o zaman Rab dediği, uyardığı gibi, bu yanan şamdanı kaldıracaktır.

Bu durumda Rab’bin istediği kilisenin günahını görür görmez tövbe etmesi ve Allah’ını hoşnut ettiği bütün şeyleri yaparken Mesih İsa’da olan aşkını diri ve canlı tutmasıdır. Bu ilişki mecburiyetin getirdiği sıkıntılı bir ilişki değil aşk ilişkisi gibi heyecan verici bir ilişki olmalıdır.

b. Mesih İsa’nın istediği, her şeyin üstünde sevginin yer almasıdır:

Elçilerin işleri 19:20 de “Böylece Rab sözü kudretle büyüyüp kuvvetlendi” demektedir. Kısacası bu ayette Efes Kilisesinin güçlenmesinden, büyümesinden bahsetmektedir. Burada sorulması gereken en önemli soru şudur: Acaba, bu kilise neden büyük bir kilise olmuştur? Bu kiliseyi büyüten, geliştiren, yeşerten sevgidir. Bu sevgi Allah’tan gelen, kaynaklanan Allah sevgisidir. Bu sevgi, karşılık beklemeden sunulan “Agape” dediğimiz sevgidir. Bu Mesih İsa’da bize açıklanmıştır. Kiliseyi kilise yapan Mesih İsa’nın ortada durması, Mesih İsa’nın arada yürümesi, kısacası sevgisini kilisesine sunmasıdır. Kilisenin bu sevgiden doya doya, kana kana içmesidir. Sevgi Mesih’in yeni ve en önemli emridir. “Eğer birbirinize sevginiz olursa benim şakirtlerim olduğunuzu bütün insanlar bununla bilecekler”[4]

İnancımızın temelini oluşturan bu tür sevgi, Kutsal Ruhça yüreğimize dökülmektedir. Romalılar 5:5 te “Çünkü bize verilmiş olan Ruhul Kudüs vasıtası ile, Allah’ın sevgisi yüreklerimize dökülmüştür.” demektedir. Bu yüreklerimize dökülen sevgi, ruhun meyvesi olarak ürün vermektedir. “Fakat Ruhun semeresi sevgi, sevinç, selamet tahammül, lütuf, iyilik, sadakat, hilim zaptı nefstir...”[5]Görüldüğü gibi sevgi, Kutsal Ruhun ilk ürünüdür. Sevgi, Allah’ın mükemmel sunusu, Ruh’un en güzel meyvesidir.[6] Sevgisiz biz gerçekten hiçiz. Sevgi Allah’tan geldiğine göre, Sevgi yoksa gerçek Tanrısal sevgi yoksa, Allah’tan aldığımız da yok demektir. Bu nedenle Allah kilisesi ayık ve uyanık durmalı, kilisenin ortasında Mesih İsa durmalı ve arasında Mesih İsa yürümelidir. Böyle olursa bu tarz bir kilise Mesih’in kilisesi olacak ve mümkün mertebe günaha, Allah’ın istemediği yöne gitmeyecektir. Aynı zamanda böyle bir kilise için Allah’ın en çok istediği, Kendinden kaynaklı olan sevgiyi en üstte tutmayı bilmesidir. Çünkü Mesih İsa ile yürünen iman yolunda, karşılıksız sevgi kiliseyi bir bütün halinde, mümkün mertebe Rab’be bakan olarak tutacak, birlik ve beraberlik içinde kilisenin büyümesini sağlayacaktır.

c. Ve bu sevgi yüreklerimizi yeniler

5. ayete geldiğimizde Rab’bin uyarısı ile karşı karşıya gelmekteyiz. “nereden düştüğünü hatırla, tövbe et... ve yap” Eğer Rab ile birlikteysek, O’nunla yürüyorsak Rab, bizim eksik olan yönümüzü sevgisi ile bize gösterecektir. Burada Efes’e sevgisi ile dokunan Rab, “nereden düştüğünü hatırla” sözüyle yaşamlarımız üzerindeki bu sevgi dokunuşuna bir örnek sunmaktadır..Kiliseye düşmeden önce yaşanılan mutlulukları hatırlatma arzusundadır. Rab’le olan, Rab’le geçirilen her zaman ne kadar verimli, ne kadar bereketlidir. Ama bir kez düşmeye başladık mı, artık dikkatimiz Rab’den çok farklı yönlere yönelmektedir. Dolayısı ile o mutlu yaşam yavaş yavaş yerini kaygılara, korkulara bırakmaya başlar. İşte, tam bu noktada o tanıdık nazik, ince ses bize bir emir ile uyarıda bulunur. Aslında bu. “tövbe et” emri ile yaşamımızda görülen bütün zayıflıklardan, eksikliklerden günah yüklerinden kurtulmamız istenmektedir. Bunların görülmesi ve alçakgönüllülükle Rab’bin önüne gelinmesi istenmektedir.

Rab’bimiz merhamet Allah’ıdır, bağışlayandır. Eğer büyük bir samimiyetle önüne gidilirse anında bizi kabul edendir. Ve samimi tövbeden sonra Rab, yine O’nu hoşnut eden hizmetlerde, ibadet ve itaatlerde devam etmemizi istemektedir. Bu anlamda “tövbe et” emrini “ve evvelki işleri yap” emri takip etmektedir. Rab, düştüğümüz zaman hemen tövbe ile toparlanmamızı ve devam etmemizi istemektedir. Ama tövbeyi geçiştirme anlamında bir tövbe değil, gerçekten yürek pişmanlığı ile yapılan bir tövbedir. Kişi bundan sonra evvelki, o Allah’ı hoşnut eden işlere devam edebilir. “evvelki işlerini yapmaya devam et” emri, Allah’ın istemi doğrultusunda yapılan her şeyden ne kadar hoşnut olduğunun güzel bir göstergesidir. Bu işler Allah’ı hoşnut etmektedir. Ve hepsi aslında Kutsal Ruh’un meyvesidir. Çünkü esas olarak sizde duran Mesih’ten kaynaklanan işler, esas Allah’a yücelik getirebilecek olan Ruh’un işleridir.

“Hatırla... tövbe et... yap” bu üç aşamalı sesleniş kilisenin titreyip kendine dönmesi, kendine çeki düzen vermesi içindir.Kendini yenilemesi içindir.

Demek ki, Rab’bin kilisesi zaman zaman kendine bakmalı, nerede olduğuna dikkat etmeli, kurtuluşunun görkeminin esas sahibini hatırlamalı ve günahlarından hemen tövbe edip yeniden Allah’ın istemi doğrultusunda devam etmelidir. Bu devam ediş, sevgi ile, sevinç ile, gayret ile, kurtulmuşluğun bilincinde ve coşkusunda bir devam olmalıdır. Bu Allah’a dönüşle kilise hem Allah ile ve hem çevresindekilerle iyi bir ilişki içinde olacaktır. Ve kilise ancak Rab’bine döndükçe gerçek Allah kilisesi olarak var olacaktır.

SONUÇ

Mesih İsa Anadolu’ya yaptığı seslenişinin bu bölümünde Efes kentinin içindeki Mesih İsa’nın Kilisesine hitap etmiş, ve onlara iman ve hizmet yaşamlarını sürdürdükleri bir sırada farkında olmadan, Rablerine olan ilk sevgilerini unuttuklarını hatırlatmıştır. Rab’le başlayan bir kilise, Rab’le devam etmeli ve Rab’bin başlattığı işi bitirmesinde elinden gelen sorumluluğu yerine getirmelidir. Bu sorumluluğun büyük bir bölümü O’nun sevgisini yaşamak ve başkalarına aktarmaktır. Görüldüğü gibi Rab kilisesini bir sevgili gibi hep yanında görmek istemektedir. Kilise o ilk imana adım attığı andaki aynı sevgide aynı bağlılıkta ve aynı coşkuda devam etmelidir. Bu Rab’bin kilisesinden beklediğidir. İman itaat ve hizmette temel olarak Rab hep o ilk aşkı aramaktadır.

Bu bağlamda Rab’bimiz Mesih İsa dün, bugün, ve yarın hep aynıdır. O dün ne yaptı ise bu gün de, yarın da aynı şeyi yapacaktır. Dün ne dedi ise; bu gün de yarın da aynı şeyi söyleyecektir. Rab kilisesini hep yanında, Kendi hükümranlığı, sevgisi altında görmek istemektedir. Bu anlamda da en ufak bir kaymaya dahi razı olmak istemediği için kilisesini hep kendisine çağırmaktadır.

O zaman Rab’bin kilisesi “zaman zaman kilise kendisini ayarlamak için vakit ayırmalıdır” Bizler hem kişi olarak, hem de kilise olarak ancak durup Rab’be bakma fırsatı bulduğumuzda Rab’bimiz tarafından ilk sevgimizde yenilenebilecektir.

İşte, Rab’bin Efes kilisesine ve bu kilise aracılığı ile dünyadaki diğer Rab’bin kiliselerine seslenişi bunları kapsamaktadır. Bu çağrıya kulak veren kişi için ise Rab’bimizin vaadi cennettir ve yaşam ağacından yiyeceği gerçeğidir. Sonsuzluk denizine girdiğimizde Allah’ın lütfuna sahip olabilmek ne güzeldir. Sonsuzluk denizinde yaşamın kaynağına kavuşmak ne güzeldir. Bu vaadin gölgesinde serinleyerek Rab’be ve O’nun o ilk aşkına kavuşmak ne güzeldir.