Soru sormak insanın en temel ihtiyaçlarından biridir. İlk konuşmaya başlayan çocuk genellikle her şeyi sorgulayarak anne babasını neredeyse delirtir: ‘Bu ne?’, ‘Nasıl?’, ‘Ama neden?’... Ne yazık ki bulunduğumuz coğrafyada çoğu zaman açıklayıcı bir cevap almak yerine, ‘Boş ver’, ‘Kurcalama orayı’, ‘Ayıptır!’ ya da ‘Sus!’ gibi yanıtlarla karşılaşmışızdır. Özellikle hayatın en önemli konularına gelince, din ve Tanrı gibi, genellikle ‘Fazla soru sormak iyi değil, yoksa dinden çıkarsın’ denmiştir. Böylece çoğu insanımız sorularını içine atıp bir yerlerde hapsetmiştir duygularını, ama bazılarımız sormadan edemeyiz. Ne var ki soru sordukça da kafamız iyice karıştı ve sağlıklı bilgi edineceğimiz kişiler bulamadığımız için gittikçe yalnızlığa ve karamsarlığa gömüldük. Bu sayede birçok kişi gerçekten dinden çıkmıştır ve Tanrı’dan da vazgeçmiştir.
Peki soru sormak gerçekten günah mıdır? İnsana akıl veren Allah bu harika armağanı kullanmamıza neden engel olsun ki? Sora sora Bağdat bulunuyorsa, aynı yöntemle Tanrı’ya giden yolu bulamaz mıyız? Elbette buluruz! Aslında soru sormak şarttır. Özellikle hayatın en önemli meselelerini anlamak için birçok şeyi sorgulamak gerek. Sen de sevgili okur soru sormayı sevenlerden isen bu kitap tam sana göredir. Şu anda merak edip irdelediğin konulardan ötürü belki ‘dinden çıkmış’ damgasını yemiş olabilirsin, ama bunun hiç bir önemi yoktur. Kendini deist, kuşkulu, agnostik ya da ateist olarak görüyor olabilirsin, benim için sorun değil, önemli olan aklını kullanıyor olman ve gerçekleri samimiyetle arıyor olmandır.
Öncelikle, klasik kültürel anlatımlarla yetinmeyip farklı bir bakış açısını okumaya yanaştığın için seni tebrik ederim. Bu davranışın bana hayatın en derin mevzuları olan Tanrı, inanç ve yaşamın esas anlamı hakkındaki sorularının cevaplarını gerçekten bulmak istediğini gösteriyor. Bu önemlidir çünkü birçok insan, ister dindar olsun veya olmasın, sadece ebeveynlerin, öğretmenlerin ve başkaları tarafından söylenenleri pek düşünmeden ve onlara verilen bilgilerin geçerliliğini test etmeden inanmaya razı olurlar. Bu çok yanlıştır!
Hayattaki zor sorularla uğraşmaya cesaret edenlere çok büyük saygı duyarım. Çoğu insana, onlara önceden öğretilmiş olan şeylere gerçeklik boyutunu kontrol etmeden inanmak daha kolay gelir çünkü kurulmuş dengeyi ve düzeni kimse sarsmak istemiyor. Fakat şöyle bir gerçek vardır; hepimiz tatmin edilmeye muhtaç akıllara sahibizdir. Özellikle modern çağda şanslıyız ki bize sunulan iddiaların doğruluğunu değerlendirebilmemiz için ihtiyacımız olan gerçeklere daha fazla ulaşılabilirliğimiz vardır. Böylece eskisi gibi karanlık bir köşede saklanmaya gerek yok, içinde büyüdüğümüz toplumun sınırlarını aşıp gerçeğin ufuklarını keşfedebiliriz.
Ben, soru sormanın hatta şüphe etmenin bile hayatlarımızda önemli yeri olduğunu düşünüyorum. Çünkü test edilmeyen bir “gerçek iddiasının” kolaylıkla yalan bahanesine dönüşebildiğini hepimiz görmüşüzdür. Belli bir gerçeğin inanılmaya değer olabilmesi için, mantıklı eleştiriye karşı ayakta durabilmesi gerekmektedir. Gerçekçi bir argüman eleştiriden kaçınmamalı, çünkü sağlıklı bir fikir alışverişinden her zaman daha güçlü bir gerçeklik doğar. Zira dürüstçe sorgulamak birinin doğru bildiklerini başta sarsa da eninde sonunda onu daha doğru bir inanca sevk edeceği kesindir. Bu sebeple şüpheci veya ateist arkadaşlarımdan gelen eleştirileri hoş karşılarım çünkü bu diyalogların Tanrı’ya olan imanımı ve güvenimi güçlendirmeye sebep olduğunu fark etmişimdir.
Yorumlar
Yukarıda bilgilendirme
Yeni yorum ekle