Evli ve üç çocuk babası olan Marc Madrigal 2006 senesinde Boğaziçi Üniversitesi İngilizce Dili ve Edebiyat bölümünden mezun olduktan sonra 2009 senesinde Phoenix Seminary ABD'de Hristiyan İlahiyatı üzerinde Yüksek Lisansını tamamlamıştır. 5 dil bilen Madrigal, araştırmalarını erken dönem Hristiyanlık tarihi ve Kutsal Kitap dönemi arkeolojisi üzerinde yoğunlaştırmaktadır. Madrigal aynı zamanda İstanbul Protestan Kilisesi Vakfı yönetim kurulu üyesidir.
Birinci Yüzyıl Anadolu Kiliseleri
Günümüzde “Kilise” kelimesini kullandığımızda mozaik, ikona, sanat tasvirleri barındıran, çanlı, haçlı binalar gelir aklımıza... Fakat Grekçe “Ekklesia” (ἐκκλησία) kelimesinin anlamı “Bina” değil “Cemaat” demektir. Dolaysıyla İncil’de kilise kelimesini okuduğumuzda bu bağlamda anlamamız gerekir. Hristiyanlık tarihinin ilk 300 senesi boyunca Hristiyanlar zulüm görmeleri ve pagan ilahlara adanmış kamu binalarında toplanmayı reddetmeleri nedeniyle ibadet için evleri kullanırlardı. Tipik bir Roma evi, merkezi bir avlu ve bu avlunun çevresinde bulunan odalardan oluşurdu. Bir ev kiliseye çevrildiğinde odalar farklı işlevler kazanırdı. Mesela bir oda ibadet için, bir oda vaftizler için, bir oda dua için, bir oda ortak paylaşılan ve bağışlanan malların depolanması için kullanılırdı. Günümüz tabiriyle ve anlayışıyla ilk kilise binaları 4.yüzyılda, Konstantin’in Milano Fermanı sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu hoşgörü fermanıyla birlikte zulüm dönemi sona erer ve Hristiyanlar evlerden çıkıp özellikle “bazilika” ve “mozole” dediğimiz binaları satın alıp ibadethanelere çevirirler. Böylece bugün kilise diye adlandırdığımız binalar ortaya çıkar. Zamanla cemaatler binalarıyla özleştirilir ve kilise kelimesi günümüzdeki anlamını kazanır.
En eski ev kilisesi kalıntılarından biri Suriye’deki Dura Europos antik kentinde bulunmaktadır. 3. yüzyılda Roma ve Part imparatorluğu sınırları arasında yer alan bu küçük kent M.S. 256 yılında Partlılar tarafından işgal edilmeden terk edilir ve günümüze 3. yüzyıldan kalma adeta bir hayalet kasaba olarak ulaşır. Yörenin kurak iklimi bir çok kalıntının günümüze kadar ulaşmasını da sağlamıştır.
Arkeolojik kazılardan anladığımız kadırıyla bu ev kilisesi 233 ve 256 seneleri arasında aktif bir kilise cemaati tarafından kullanılmış. Evin büyük odası toplantı salonu olarak kullanılmış, bir başka odası ise vaftizhaneye çevrilmiş. Vaftizhane olarak kullanılan odada bir çok fresk keşfedilmiştir. Aralarında İyi çoban, felçlinin iyileştirilmesi, İsa ve Petrus’un su üstünde yürümesi, üç Meryem’in İsa’nın mezarına ziyareti, ve Samiriyeli kadının hikayesini konu alan tasvirler mevcut. Bir diğer ilginç keşif ise evin içinde keşfedilen el yazmaları. Bunların ilki özellikle en eski kilise ilmihali olan “Didache” belgesiyle (M.S. 70 civarları) bir çok benzer yönü bulununan ve “evkaristiya” veya komünyonda edilecek duaların bir rehberidir. İkinci belge, Diatessaron (yani Tatian’ın 4 müjdenin ahengi olarak bildiğimiz kitap) stiline benzeyen fakat Diatessaron’dan bağımsız olan bir 4 müjde (Matta-Markos-Luka-Yuhanna) ahengi.
Yeni yorum ekle