Yaratılış kitabı, belli bir aile ağacına odaklanmak üzere dikkatlice oluşturulmuştur, bu soy Adem’den başlar ve Yakup’un 12 oğluna kadar iner. Bu ‘soy’ ağacında hepsi de Tanrı’yla çok özel ilişkiler yaşayan kişiler bulunur: Nuh, İbrahim, İshak, Yakup ve Yusuf. Yaratılış, İbrahim’in çocuklarından bir krallık soyu çıkacağını önemle önceden haber verir. Gelecekteki bu krallık soyu öncelikle Yusuf’la ve oğlu Efraim’le ilgili olmakla beraber, aynı zamanda Yahuda ve oğlu Peres’le de ince bir biçimde bağlantılıdır.
Bazı okuyucu için Yaratılış birbirinden bağımsız öykülerin bir araya getirildiği bir kitaptır, şurada burada ilgisiz görünen soy ağaçlarıyla kesilir. Ancak bu metin, Adem’le başlayan ve Yakup’un oğullarına doğru giden soy ağacının önemini vurgulamak için dikkatli bir biçimde oluşturulmuştur. Bunun önemini anlamak için, ilk önce kitabın genel yapısını ve içinde bulunan çeşitli soy ağaçlarının işlevini incelememiz gerekmektedir. Daha sonra, kısaca ‘soy’ kavramını inceleyip Yaratılış’ın nasıl belli bir amaçla tek bir soy ağacına odaklandığını göreceğiz. Sonunda da, bu özel soy ağacının doğasıyla ilgili bazı sonuçlara ulaşacağız.
Kısaca göz atarak Yaratılış’ın soy ağaçlarıyla birbirine bağlandığı öyküsel bölümlerden oluştuğunu görebiliriz. Bu öyküsel bölümlerin ve soy ağaçlarının bir çoğuna benzer girişlerle başlanır; bunları 2:4; 5:1; 6:9; 10:1; 11:10, 27; 25:12, 19; 36:1,9; 37:2’de görebiliriz. Bu girişlerdeki ortak öğe, NIV tarafından ‘açıklama’1 olarak çevrilen, İbranice tôlědot sözcüğüdür. Sözcüğün kendisi ‘doğum yapmak’ ile ilgilidir ve bir kişi ya da nesneyle bağlandığında kişinin ya da nesnenin ürettiği şey anlamına gelir. Örneğin, 11:27’nin ilk sözcükleri ‘Bunlar Terah’ın doğurduklarıdır’ biçiminde çevrilebilir.2
Tôlědot’la başlayan girişlerin iki amacı vardır. İlk olarak, bunlar çağdaş kitaplardaki bölüm başlıkları gibidirler. Bazıları, anlatılanların gelişiminde yeni bir aşamaya gelindiğini işaret ederek büyük öykü bölümlerine giriş yapar. Bu ana bölümler esas olarak Adem, Nuh, İbrahim, Yakup ve Yusuf’un yaşamlarıyla ilgili olanlardır, ve sırasıyla 2:4, 6:9, 11:27, 25:19 ve 37:2’deki girişlerle başlarlar. Diğer tôlědot girişleri ya temel aile ağacına dahil soyların sıralandığı çizgisel soy ağaçları (bkz resim 3.1) (5:1; 11:10), ya da Yaratılış’ta daha küçük biçimde yer alanların aile üyeleri hakkında ayrıntı veren parçalı soy ağaçları (bkz resim 3.2) (10:1; 25:12; 36:1,9) için kullanılır. Soyun asıl devamının açıkça ortaya koyulduğundan emin olmak için, parçalı soy ağaçları asla kullanılmaz; yalnızca çizgisel soy ağaçları kullanılır (5:1-32; 11:10-26).
İkinci olarak tôlědot girişleri kameradaki zum mekanizması gibi bir işlev görür. Okuyucunun dikkatini belli bir kişi ve onun çocukları üzerine çeker. Bu, Yaratılış’ın yazarına, diğer tüm akrabalarının yaşamlarının ayrıntısına girmeden esas aile ağacının kaderini izleme şansı verir. Bu yolla Yaratılış, Adem’den başlayıp Adem’in en küçük oğlu Şit’ten Sam, Ham ve Yafet’in babası Nuh’a uzanan soy ağacının önemini vurgular. Ağacın ikinci kısmı bizi Sam’dan İbrahim, Nahor ve Haran’ın babası olan Terah’a götürür. İbrahim’den İshak’a ve İshak’tan Yakup’a doğru ilerlediğimizde, sonunda Yakup’un on iki oğluna geliriz.
Yaratılışın soy ağacına dayalı yapısıyla yakından ilgili olarak sık kullanılan bir sözcük, belki de en iyi ‘soy’ diye çevrilebilecek olan İbranice zerá sözcüğüdür. Bu nedenle Yaratılış’taki ‘soy’ kavramının önemi kolaylıkla gözden kaçabilmektedir. Zerá önemli bir sözcüktür, ve Yaratılış’ta tam 59 defa kullanılır. Eski Anlaşma’nın geri kalanında yalnız 170 defa kullanılmıştır.3
Yaratılış’taki ‘soy’ sözcüğünün kullanımı konusundan kısaca söz etmek yararlı olacaktır. (a) İbranice zerá sözcüğü hem tekil hem de çoğul olabilir;4 tek bir soyu ya da birçok soyu gösterebilir. İlk örneği 21:13’te İsmail İbrahim’in ‘soyu’ olarak açıklanırken görülebilir. Ancak 28:14’te zerá, ‘yeryüzünün tozu kadar sayısız olacak’ Yakup’un‚ ‘soyu’na (torunlarına) işaret eder. (b) ‘Soy’ normalde bir kişinin doğal çocuğunu ya da çocuklarını gösterir. Havva Şit’i dünyaya getirdiğinde, ‘Tanrı Kayin'in öldürdüğü Habil'in yerine bana başka bir oğul (soy) bağışladı’ der (4:25). İbrahim 15:3’te Şamlı Eliezer kendi soyu olmadığı için üzülür. Bu, İbrahim ve Saray’ın kendi çocukları olmadığı gerçeğini yansıtır. (c) İbranice bir sözcük olan zera' ‘soy’ ve onu dünyaya getiren kişi arasında yakın bir benzerlik olduğu düşüncesini taşır. Bunu, bitkilerin ve ağaçların ‘türüne göre’ tohum vermesi ne benzetebiliriz. (1:11-12).
Yaratılış’a bir bütün olarak bakıldığında tek, farklı bir aile soyunu vurgulamak için soy ağacına dayalı yapıyla ‘soy’ kavramının yakından ilişkilendirildiği açıkça görülür (bkz resim 3.3). Ayrıca, Yaratılış’ın sonunda Yakup’un bütün soyunun yetmiş kişi olduğu söylenmekle beraber, (46:6-27), bu yetmiş kişilik gruptan Yakup’un iki oğlu olan Yusuf ve Yahuda’nın pozisyonuna özel bir biçimde dikkat çekilir.
Aşağıda göreceğimiz gibi, Yusuf’un küçük oğlu Efrayim, büyük babası Yakup’tan ilk doğan kutsanmasını almıştır (48:1-22) ve bundan kesinlikle kral soyunun Efrayim’den gelmesinin beklendiği sonucu çıkarılabilir, ama aynı zamanda Yahuda’nın ve torunlarının gelecekteki önemine dikkat çekilir (38:1-30; 49:8-12).
Yaratılış’taki ana aile soyunun doğasını incelediğimizde, bazı özelliklerin dikkate değer olduğu görülür. İlk olarak, soy ağacı her zaman erkek çocuklar üzerinden izlenir, ve hepsinin adı açıkça anılır.5 Ancak, ‘soy’un her zaman en büyük erkek çocuktan ilerlemesini bekliyorsak, (büyük evlat hakkı) burada yanılırız. Bazı durumlarda, ağabeye değil küçük çocuğa öncelik tanınır ve ilginç bir biçimde Yaratılış her durumda bunun nedenini açıklar. İlk doğan Kayin, kardeşi Habil’i öldürdüğü için, kutsama üçüncü olarak doğan Şit’e geçmiştir (4:1-25). İsmail İbrahim’in ilk doğan oğludur, ancak ‘soy’ ağacından dışlanmıştır çünkü o, Saray’ın Mısırlı cariyesi Hacer’in oğludur (16:1-16; 17:18-21; 21:9-20). İshak İsmail’den önce gelir, çünkü o, İbrahim’e Tanrı’nın verdiği ‘soy’dur. Esav Yakup’tan önce doğmasına rağmen, ikizlerin doğmasından önce Esav’ın Yakup’a göre ikincil konumda olacağı Tanrı tarafından bildirilmiştir (25:23). Dahası, anlatıcı, Esav’ın ilk oğulluk hakkını bir kase kızıl çorba karşılığında Yakup’a satmasına vurgu yaparak (25:29-34), ve iki Hititli kadınla evlenerek ailesinin canını sıktığını anlatarak (26:34-35), bu Tanrısal seçimi doğrular gibi görünmektedir .
Yakup’un on iki oğluna gelindiğinde daha karmaşık bir durum ortaya çıkar, burada dördüncü doğan Yahuda ve on birinci doğan Yusuf kendilerinden büyük olan kardeşlerinden daha ayrıcalıklı bir yere sahiptirler. Bir kere daha Yaratılış’ın anlatıcısı, büyük kardeşlerin, Ruben, Şimon ve Levi’nin, uygunsuz davranışları yüzünden babalarının en önemli kutsamasını almaktan alıkoyulduklarını açıklamaktadır (35:22; 34:25-30). Yaratılış 37’nin başlangıcında babası tarafından Yusuf’a açıkça ilk doğan ayrıcalığı verildiği görülmektedir (cf. 1.Ta. 5:1-2). Gerçekte bu hiç kuşkusuz Rahel’in ilk çocuğu yüzünden olmalıdır. Daha sonra Yakup, Yusuf’un Manaşşe ve Efrayim isimli iki oğlunu kutsayarak ilk doğan kutsamasını Yusuf’un ailesine verir, böylece ilk doğan olarak Yusuf’un konumu teyit edilir (48:1-22).6 Yine Yaratılış’ta, daha küçük olan Efrayim’in, normalde ilk doğana ait olan daha çok kutsamayı alması dikkatimizi çeker.
Yaratılış’ın anlatımında Yusuf’a ‘ilk doğan’ konumu verilmişse de, Yahuda’yı içine alan ve çok göze çarpmayan bir gelişme olur. Yaratılış 38’de anlatılan bu durum Yusuf’un öyküsünü bölerek, dikkatleri Yahuda’nın ‘soy’una çeker. Yaratılış’ın soyların takibine olan özel ilgisi göz önünde bulundurulduğunda, bu kitapta yer alan olaylar da özel bir önem kazanır.
Yahuda’nın Tamar’la ilişkisinin açıklanması, doğum sırasında küçük oğul olan Peres’in ‘ilk doğan’ Zerah’ın önünden ‘gedik açarak’ çıktığı ikizlerinin doğumlarının anlatılmasıyla ile son bulur. Bu olayın önemi, Yaratılış’tan Krallar’a kadar olan kitaplarda anlatılan büyük öykünün ışığıyla gözden kaçırılmamalıdır. Efrayim oymağı ilk başta İsrail krallarının geleceği oymak olarak sunulsa da, örneğin Yeşu tarafından oynanan önemli rolde yansıtıldığı gibi, Efrayim’in ‘ilk doğan’ soyu Samuel tarafından reddedilmiş ve Davut’un soyuyla Yahuda oymağına geçirilmiştir.7
İkinci olarak, merkezde yer alan aile ağacı Tanrı’nın lütufkâr etkinliği sayesinde vardır. Havva daha başlangıçta Şit’in doğumuyla beraber bunu farkeder: ‘ “Tanrı Kayin'in öldürdüğü Habil'in yerine bana başka bir oğul bağışladı” diyerek çocuğa Şit adını verdi’ (4:25). Ancak, İbrahim’in, İshak’ın ve Yakup’un yaşamlarında Tanrı’nın aile ağacını sürdürmedeki rolünü en açık biçimde görüyoruz. İbrahim’in yaşamı anlatılırken kaydedilen ilk ayrıntılardan biri şudur: ‘Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu’ (11:30). İbrahim’in öyküsü ilerledikçe, hem İbrahim hem de Saray doğal olarak çocuk yapma yaşlarını çoktan geçmiş olmalarına rağmen ki, İbrahim yüz (17:17; 21:5) ve Saray doksan (17: 17) yaşındaydı, Tanrı, çeşitli durumlarda Saray’ın dünyaya bir oğul getireceğini tekrarlar (17:16-21; 18:10-14). Saray sonunda İshak’ı dünyaya getirdiğinde, metin bunun Tanrı’nın müdahalesiyle olduğunu özellikle belirtir: ‘RAB verdiği söz uyarınca Sara'ya iyilik etti ve sözünü yerine getirdi’ (21:1). İshak ve Rebeka için de benzer bir durumdan 25:21’de de kısaca söz edilir: ‘İshak karısı için RAB'be yakardı, çünkü karısı kısırdı. RAB İshak'ın yakarışını yanıtladı, Rebeka hamile kaldı.’ Tarih dikkat çekici bir biçimde, Yakup için de kendisini tekrarlar. Onun karısı olan Rahel de kısırdır (29:31). Rahel sonunda kendi çocuğuna sahip olduğunda, öykü Tanrı’nın bundaki rolünü doğrular: Tanrı Rahel'i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı.Rahel hamile kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. ‘Tanrı utancımı kaldırdı. RAB bana bir oğul daha versin!’ diyerek çocuğa Yusuf adını verdi (30:22-24). Bu örneklerin hepsi Tanrı’nın aile ağacının devamından aktif olarak sorumlu olduğuna dikkat çekmektedir.
Üçüncü olarak Yaratılış öyküsü, Tanrı ve merkezdeki aile ağacının üyeleri arasında özel bir ilişki olduğunu vurgulamaktadır. Bunu çok çeşitli biçimlerde görmekteyiz. Bazen en kısa sözde vurgulanır. Örneğin bir yerde şöyle denmektedir Hanok ‘Tanrı yolunda yürüdü, sonra ortadan kayboldu; çünkü Tanrı onu yanına almıştı’ (5:24). Nuh’un tôledot girişinden hemen sonra şu ifadeler yer alır, ‘Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü’ (6:9).8 Başka yerlerde, özel bir ilişkinin varlığı çok daha fazla ayrıntıyla anlatılmaktadır. Bu, Nuh, İbrahim, İshak, Yakup ve Yusuf’un anlatıldığı bölümlerde görülebilir. Tanrı, Nuh ve İbrahim’e yalnızca gelecekteki planlarını açıklamakla kalmaz, aynı zamanda ikisiyle de sonsuza kadar sürecek anlaşmalar yapar. İshak ve Yakup da Tanrı’dan, daha önce İbrahim’e verilen vaatleri tasdik eden vahiyler almışlardır. Tanrı hiç bir zaman Yusuf’a kendisini göstermemiş olsa da rüyaları yorumlayarak gelecekteki olayları görmesini sağlamıştır. Ayrıca, Yusuf’un Mısır’da kaldığı zamanın anlatı Tanrı’nın ona sağlayarak bakımını vurgulamıştır.
Asıl ailenin üyeleri Tanrı’nın lütfu ve kutsamasını almakla beraber, hataları ve yanlışları da asla hasır altı edilmez. Bazı kusurlar arasında Nuh’un sarhoş olduğunu (9:20-21), İbrahim’in Saray’la olan evliliği konusunda tam olarak dürüst davranmadığını (12:10-13), ve Yakup’un babasını isteyerek aldattığını (27:1-40) görürüz. Ancak bütün bu hatalara rağmen, aile soyunun üyeleri diğerlerinden daha doğru görülmeye devam edilir. Bu belki de en açık biçimde, ailesiyle birlikte diğer insanlar gibi sel sularıyla mahkum olmaktan kurtulan ve ‘doğru bir insan, çağdaşları arasında kusursuz biri’ (6:9) olarak tanıtılan Nuh’un durumunda göze çarpar. İbrahim’in doğruluğu çeşitli şekillerde vurgulanmıştır. Bundan özellikle ilk defa, yazarın ‘İbrahim RAB’be iman etti RAB bunu ona doğruluk saydı’ dediği 15:6’da bahsedilmektedir. Daha sonra İbrahim’in doğruluğunun boyutu, Tanrı’ya itaat etmekteki ve en çok sevdiği oğlu İshak’ı bunun için kurban etmekteki gönüllülüğü açıklanarak gözler önüne serilir (22:1-19). İshak hakkında atalara göre daha az bilgi verilmiştir, ancak Tanrı’nın lütfunu aldığına göre onun da doğru sayılmıştır (26:12-13, 23-24). Yakup’un Tanrı’yla ilişkisi uzun bir süreye yayılarak gelişir, Yaratılış, ilk başta onun aldatıcı davranışına odaklanırken (27:1-29), sonunda ailesini yabancı ilahlardan kurtarmak için aktif biçimde harekete geçtiğini görürüz (35:1-5). İbrahim ve İshak gibi, Yakup da Tanrı’nın kutsamasını biliyordu. Dahası, bu ataların üçü de, Tanrı’ya sunaklar yaparak ve sunular sunarak aktif bir biçimde tapınmışlardır (12:7-8; 13:18; 22:9; 26:25; 35:1-7).
Dördüncü olarak, yukarıda da söz edildiği gibi, ‘soy’ kavramı, ‘soy’ ve bu soyu üreten arasında bir benzeyiş olduğuna işaret eder. Yaratılış’ın bağlamında bu sözcük, oğulların babalarına benzeyeceği izlenimini verir. Bunun en açık örneği İshak’ın Gerar’da bulunduğu sürenin kaydedildiği kısımdan gelir (26:1-35). Burada İshak’ın davranışları babasınınkini neredeyse bire bir yansıtır. İbrahim gibi o da, karısı sanki kızkardeşiymiş gibi yapar (26: 1-11; 12: 10-20; 20: 1-18), bazı kuyuların sahibinin kim olacağı konusunda Gerarlılarla çekişmeler yaşar (26:17-25; 21:22-34), ve Avimelek’le anlaşma yapar (26:26-31; 21 :22-34). Farklı bir biçimde de olsa Yakup’un oğulları da isteyerek babalarını aldatma konusunda kendisine benzemişlerdir (27:1-29; 37:12-35). Küçük oğulların lehine olacak biçimde gözden çıkarılan büyük oğulların, genellikle soy ağacından beklenen biçimde hareket etmeyen kişiler olması da dikkat çekicidir. Örneğin Ruben’in babasının cariyesi Bilha’yla ilişkisi (35:22; 49:3-4) ve Şimon’la Levi’nin kanlı eylemleri onların babaları Yakup tarafından ilk doğan kutsanmasını almalarına engel olmuştur. (34:1-31; 49:5-7).
Yaratılış’ta sergilenen, aynı aile soyundan gelenlerin birbirlerine benzemeleri prensibi yalnızca asıl aile ağacının üyelerine ait bir özellik değildir; aynı şey diğerleri için de geçerlidir. Kayin’in torunlarından Lemek de onun kanlı eylemlerini tekrarlar (4:19-24). Benzer olarak, babası Nuh’a karşı günah işleyen Ham’ın torunları arasından bazılarının, Kenanlılar (Sodom ve Gomora halkının arasındadırlar) ve Amorlular (10:15-19) olarak listelendiğini görürüz, ve bunların hepsi Tanrı tarafından cezalandırılmaya uygun görüldüler (cf. 13:13; 15:16; 19:1-29).
Beşinci olarak, Yaratılış’taki asıl soya, bir krallık soyu olarak bakıldığına inanmak için güçlü deliller bulunmaktadır. ‘Soyundan krallar çıkacak’ denilerek İbrahim’e verilen Tanrısal vaat ve Saray için verilen ‘halkların kralları onun soyundan çıkacak’ sözleri bunun için mükemmel birer kanıt olabilir.(17: 16). Aynı zamanda, İbrahim hiç bir zaman bir kral olarak işaret edilmemekleberaber, zaman zaman bir kralın konumuna sahipmiş gibi resmedilir. Bunu, Yaratılış 14’te doğu krallıklarını bozguna uğrattığında, Gerar kralı Avimelek’in onunla bir anlaşma yapmak istediğinde (21:22-34), ve son olarak Hevron’un Hititli halkı ona ‘güçlü bey’ (kelimesi kelimesine çeviriyle ‘Tanrı’nın bir prensi’) unvanı ile seslendiğinde görüyoruz (23:6).
Yaratılış 25-36 arasında yalnızca birkaç ipucu bulunmakla beraber, bunlar oldukça dikkate değerdir. İshak’ın önemi, Avimelek’in, daha önce de İbrahim’le yaptığı gibi onunla da bir anlaşma yapmak istemesiyle ortaya koyulur (26:26-31). İshak’ın Yakup’u kutsarken kullandığı ifadeler doğrudan bu kelimeyi içermese de açıkça krallık imasında bulunur: “Tanrı sana göklerin çiyinden ve yerin verimli topraklarından bol buğday ve yeni şarap versin. Halklar sana kulluk etsin, uluslar boyun eğsin. Kardeşlerine egemen ol, kardeşlerin sana boyun eğsin. Sana lanet edenlere lanet olsun, seni kutsayanlar kutsansın” (27:28-29). Yaratılış 17’nin sanki bir yansıması gibi, Yakup’a Tanrı tarafından ‘kralların atası olacaksın’ vaadi verilir (35:11). Son olarak, ‘İsrailliler'i yöneten bir kralın olmadığı dönemde, Edom'u şu krallar yönetti:’ ayeti, bu kitabı yazanın İsrail için ya bir krallık soyu öngördüğü ya da zaten bu krallık soyunu bildiğini gösterir.
Krallık konusu Yusuf’un öyküsünde belirgindir. Başlangıçta kardeşleri Yusuf’un ilk rüyasını onun kral olacağına yorumlar: ‘Başımıza kral mı olacaksın? Bizi sen mi yöneteceksin?’ (37:8). İkinci rüyası bu düşünceyi destekler (37:9-11) ve daha sonra bunun, Yusuf Mısır zindanının karanlığından kurtulduğunda, Mısır’ın valisi olup Firavun’dan sonraki ikinci adam olduğunda gerçekleştiğine tanıklık ederiz (42:39-43).
Yusuf, Yaratılış 37-50 arasındaki asıl karakter olmakla beraber, Yakup’un diğer oğullarının arasından en çok üzerinde durulanın Yahuda olması da dikkat çekicidir.9 Bu özellikle, kitabın en alışılmadık bölümlerinden biri olan Yaratılış 38’de gözümüze çarpar. Bu öykünün Yaratılış’ta anlatılmasının nedenini en iyi biçimde, Yahuda’nın, oğulları Er ve Onan’ın ölümünden sonra Er’in karısı Tamar’ın, ‘soy’un üremesi için ve böylece ailenin devamının sağlanması için üçüncü oğlu Şela ile evlenmesine karşı duyduğu isteksizliğe odaklanması olarak açıklayabiliriz. Tamar sonunda Yahuda’yı aldatarak hamile kalır ve Yahuda, Tamar’ın yaptıklarının doğruluğunu kabul etmek zorunda kalır (38:26). Ve hikaye, soyundan kral Davut’un dünyaya geleceği Peres’in (ve ikiz kardeşi Zerah’ın) doğumunun aktarılmasıyla son bulur.10
Yahuda’nın önemi 49:8-12’de babasından aldığı özel kutsama ile daha da açık biçimde gösterilir. Bu kutsamanın tüm yönlerini incelemeyecek olmamızla beraber, şu noktalar dikkate değerdir. (a) Yakup’un diğer oğulları için söylediği kutsamalara göre, Yahuda’nın kutsanmasının uzunluğu ve içeriği açıkça, babasıyla özel bir ilişki yaşadığını gösterir. Yalnızca Yusuf buna benzer bir kutsama alır. (b) Yakup, Yahuda ve soyunun diğer kardeşleri ve onların soyu üzerinde liderlik yapacağını söyler (49:8). Bunu özellikle ‘kardeşlerin önünde eğilecek’ (49:8) ifadesinde ve krallık asasının Yahuda’nın elinden çıkmayacağına (49:10) dair ifadede görürüz. (c) Yakup sonunda ulusların Yahuda’nın krallık soyuna itaat edeceğine (49:10) ve egemenliğinin zenginlik ve gönençle dolu olacağına dair bir öngörüde bulunur (49:11). Bunlar Davut’un kral soyu olması ve İsrail’in tümünü yönetme hakkına sahip olduğunu açıkça kanıtlayan önemli ifadelerdir.11
Altıncı olarak, asıl aile ağacının ‘soy’u, sık sık Tanrısal vaatlerle ilişkilendirilmiştir. Bu vaatlerin üç özelliği önemlidir (a) Tanrı İbrahim’in soyuna Kenan topraklarını vaat eder. Bundan özellikle İbrahim Kenan’a ilk defa gittiğinde, ‘Bu toprakları senin soyuna vereceğim’ (12:7) denilerek bahsedilir ve bu vaadin İbrahim, İshak ve Yakup’a çeşitli zamanlarda tekrar edildiği görülür(13:15; 15: 18; 17:8; 22:17; 26:3; 28:13; 35:12; bkz 24:7; 24:60; 28:4; 48:4). Toprak konusundaki vaatlerin anlam ve önemi için bölüm 10’a bakınız. (b) İbrahim’in ‘soy’unun çoğalacağı sık sık vurgulanır. ‘Soy’un büyüklüğünü anlatmak için farklı imgeler kullanılır: toprağın tozu (13:16; 28:14), gökteki yıldızlar (15:5: 22:17; 26:4) ve kıyıların kumu (22:17; 32: 12). Soyun çoğalması vaadi, tıpkı topraklar vaadi gibi, Yaratılış kitabının sonrasında gerçekleşir ve bu, Yaratılış’ta yalnızca daha sonra tamamlanacak bir şeylerin başlangıcının anlatıldığını gösterir. Bu vaatlerin hepsini birden ele aldığımızda ‘büyük bir ulusun’ yaratılmasıyla ilgili olduklarını görürüz (12:2).12 (c) İbrahim’in ‘soy’u aracılığıyla, yeryüzündeki tüm ulusların kutsanacağı vurgulanır (22:18; 26:4; 28:14). Bu her ne kadar Yaratılış’taki kutsama temasının işleneceği bir sonraki bölümde tartışılacaksa da, şimdilik ‘İbrahim’in soyu’ ifadesinin bu bağlamda tek bir kişiye işaret ettiğini söylemek gerekir. İleride göreceğimiz gibi, Yaratılış, İbrahim’in kral soyundan gelecek bir kişinin, yeryüzündeki tüm ulusların Tanrısal olarak kutsanmasında önemli bir rol oynayacağını önceden bildirir.
Yedinci olarak, Yaratılış boyunca kaydı tutulan bu soy hakkında verilen tüm bilgiler göz önünde tutulunca, Adem ve Havva’nın Aden Bahçesinde Tanrı’ya ettikleri ihanetin ışığında, Tanrı’nın “onun soyu senin başını ezecek” (3:15).13 Bazı uzman Yaratılış 3:15’teki ’soy’un herkesi kapsayan çoğul bir anlamını benimserken, orjinal İbranice cümlede tekil bir anlam vardır. Burada ‘soy’dan kastedilenin belli bir soy olduğu fikri, Yaratılış’ın devamında anlatılanların tek bir soy üzerine temellendirilişiyle desteklenir. Bu ailenin soyu hakkında her şey, Tanrı’nın yılanın başının ezileceği ile ilgili vaadiyle yakından bağlantılıdır.
Yaratılış kitabının tamamı, Tanrı’yla özel bir ilişki yaşayan belli bir aile soyunun tarihi çevresinde şekillenir. İbrahim’le, bir yandan bu ailenin ‘soy’unun çoğalacağını ve Kenan topraklarına sahip olacağını öğrenirken, bir yandan da bu ‘soy’un yeryüzündeki tüm ulusların aracılığıyla kutsanacağı bir kral soyu oluşturacağını öğreniriz. Bu kral soyu kuşku götürmeyecek biçimde Yusuf ve Efrayim’e bağlıyken, Yaratılış, Peres aracılığıyla Yahuda’nın soyunun bu ‘ilk doğan’ soy çizgisinin yerini alacağını önceden bildirir. Bu şekilde Yaratılış hem İsrail ulusunun doğuşuna, hem de gelecekteki monarşinin atalarına odaklanır. Görürüz ki, ulus ve kral İbrahim’in ‘soy’undandır, ortak bir kökeni ve Tanrısal vaatlerin alıcıları olarak ortak bir yazgıyı paylaşırlar. Kutsama ve ülke vaatlerine daha sonra sırasıyla 4. ve 5. bölümlerde döneceğiz.
Yeni Anlaşma’da, birçok yerde, Yaratılış’ta incelediğimiz soy ağacıyla doğrudan ya da dolaylı olarak bağlantılı olan birçok metin bulunur. En önemli bağlantı, bu özel soy ağacının İsa Mesih’le son bulmasıdır. Yaratılış, Yahuda’dan bir kral soyu ön gördüğü için, İsa’nın neden İbrahim’in soyuyla bağlantılı olan ‘Davut’un oğlu’ (bkz. Rom. 1:3; 2.Ti. 2:8) olduğunu görmek kolaydır. Pavlus bunu Galatyalılar’a yazdığı mektupta açıkça ifade eder: ‘Vaatler İbrahim'e ve soyundan olana verildi. Tanrı birçok kişiden söz ediyormuş gibi, "Ve soyundan olanlara" demiyor; "Soyundan olana" demekle tek bir kişiden, yani Mesih'ten söz ediyor’ (Gal. 3:16). Pavlus tek bir soy öngörerek Yaratılış metnini doğru yorumlar.14 Aynı düşünce büyük olasılıkla, İbrahim’le Davut’u ilişkilendiren başka Yeni Anlaşma metinlerinin de temelini oluşturur. Örneğin, Matta’nın İsa’nın soy ağacını anlatışı İbrahim’le başlar ve Davut’tan Yusuf’a doğru ilerler (Mat. 1:1-17).15 Zekeriya’nın övgüsündeki Davut’un soyundan kurtarıcının gelmesi, Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaadin yerine gelmesi olarak görülür (Luka 1: 68-75). Biraz daha üstü kapalı olmakla beraber, aynı bağlantı Petrus’un Elçilerin İşleri 3:12-26 ayetlerindeki konuşmasında da bulunabilir. Petrus burada, acı çeken Mesih olarak İsa’nın, Tanrı’nın İbrahim’e, ‘soy’u aracılığıyla yeryüzündeki tüm ulusların kutsanacağı yönünde verdiği vaadi gerçekleştirdiğini açıklar (bkz. Elç.3:25-26).
Yeni Anlaşma yazarları İsa’yı İbrahim/Davut soyuna bağlı olarak görse de, O’nun İbrahim ya da Davut’tan daha büyük olduğunu da açıklarlar. Yuhanna 8:52-58 ve Matta 22:41-46, İsa’nın kendisinin de İbrahim ve Davut’tan daha büyük olarak değerlendirdiğini belirtirler. Benzer bir iddia, Matta 12:42’de İsa ve Süleyman konusunda da ortaya koyulur ( Luka 11:31). İsa ve İbrahim’in soyu arasında bulunan bağlantılar 4. ve 6. bölümlerde daha kapsamlı olarak anlatılacaktır.
Yaratılış’taki özel soy ağacı, Pavlus’un Romalılar’a ve Galatyalılar’a yazdığı mektuplarda da göze çarpar. Romalılar 9 ve Galatyalılar 4’de, ‘doğal çocuklar’ (Rom. 9:8 TCL02) ve ‘vaadin çocukları’ (Gal. 4:28) arasında önemli bir fark ortaya koyulur. İsmail/İshak ve Esav/Yakup’la ilgili Yaratılış öykülerini kullanarak, ‘İsrail soyundan gelenlerin hepsi İsrailli sayılmaz. İbrahim'in soyundan olsalar bile, hepsi onun çocukları değildir’ (Rom. 9:6-7) demiştir. Pavlus, İbrahim’den gelen doğal soyun kurtuluşu garantilemediğini göstermek istemiştir. Bu yüzden, Yaratılış’ı kullanarak, hem İsmail’in hem Esav’ın İbrahim’in soyu olmakla beraber, seçilen ‘soy’ hattının parçası olmadıklarını kanıtlar.
Pavlus’un Romalılar ve Galatyalılar’daki tartışmasının bir başka öğesi de İbrahim’in soyunun ona benzemesi gerektiğidir. Bunu açıkça Galatyalılar 3:6-7’de görürüz: “Örneğin, ‘İbrahim Tanrı'ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı.’ Öyleyse şunu bilin ki, İbrahim'in gerçek oğulları iman edenlerdir.” Aynı nokta Pavlus’un Romalılar 4:16-17’deki sözlerinin de temelini oluşturur: “Bu nedenle vaat, Tanrı'nın lütfuna dayanmak ve İbrahim'in bütün soyu için güvence altına alınmak üzere imana bağlı kılınmıştır. İbrahim'in soyu yalnız Kutsal Yasa'ya bağlı olanlar değil, aynı zamanda İbrahim'in imanına sahip olanlardır. ‘Seni birçok ulusun babası yaptım’ diye yazılmış olduğu gibi İbrahim, iman ettiği Tanrı'nın -ölülere yaşam veren, var olmayanı buyruğuyla var eden Tanrı'nın- gözünde hepimizin babasıdır” (Rom. 4:16-17). Her iki metinde de Pavlus, İbrahim’in gerçek çocuklarının İbrahim gibi gerçekten iman edenler olduğunu belirtir. Sonuç olarak, doğal oğulları iman aracılığıyla doğru sayılarak ona benzemezlerse, İbrahim’in soyunun hiç bir anlamı yoktur. Bölüm “İbrahim İmanla...”’de bu konuda daha çok şeyler söyleyeceğiz.
1 Yaratılış’ta tôlědot terimi başka bir yerde yalnızca 10:32 ve 25:13’te kullanılmıştır.
2 Türkçe’ye “Terah soyunun öyküsü” olarak çevrilmiştir.
3 Bu istatistiklere zerá sözcüğünün Daniel 2:43’teki bir kullanımı dahil değildir. Aratılış’ta zerá şu ayetlerde geçer: 1:11.(x2), 12 (x2), 29 (x2); 3:15 (x2); 4:25; 7:3; 8:22; 9:9; 12:7; 13:15, 16 (x2); 15:3,5,13,18; 16:10; 17:7 (x2), 8, 9,10,12,19; 19:32,34; 21:12, 13; 22:17 (x2), 18; 24:7, 60; 26:3, 4 (x3); 28:4, 13, 14 (x2); 32:12; 35:12; 38:8, 9 (x2); 46:6, 7; 47:19, 23, 24; 48:4, 11, 19.
4 Türkçe’de bu durum görülmez.
5 Bu her zaman mutlaka her kuşağın kaydedildiği anlamına gelmez. R.R. Wilson, Genealogy and History in tlıe Biblical World (Yale Near Eastem Researches 7; New Haven: Yale University Press, 1977), sayfa 133-4’de, yazılı soy ağaçları kaydedilirken bile, Yaratılış 5 ve 11’de olduğu gibi en fazla on kuşakla sınırlandırılması gibi bir eğilim olduğunu söylemektedir. Bu yüzden Yakın Doğu’ya ait soy ağaçlarının bazı isimlerin eklenmesi ya da atlanması yoluyla yeniden düzenlenmesi az rastlanır bir olay değildir. Bu ‘iç içe geçirerek kısaltma’ işleminin örneklerine Kutsal Kitap metinlerinde de rastlanır (örn. 1 Ta. 6:3-14 ve Ezra 7: 1-5’i karşılaştırın; cf. W.H. Green, 'Primeval Chronology', BS 47 [1890], 285-303).
6 Yusuf’un Yakup’un on iki oğlu içinde ilk doğan olarak konumu olasılıkla, Kenan toprakları İsrail oymakları arasında paylaştırılırken, Yusuf’un Efrayim ve Manaşşe oymakları yoluyla buradan iki pay almasıyla da kolayca görülebilir.
7 Yaratılış’tan elde edilen kanıtın yanında, Mezmurlar 78:59-72 de, Yusuf’tan doğan krallık soyunun, Yahuda ile bağlantılı bir soyla değiştirilerek Tanrı tarafından reddedildiği yönünde güçlü bir kanıt sunmaktadır. Samuel kitaplarında olduğu gibi burada da, Efrayim’in reddedilmesi Şilo’nun merkez tapınak konumunun sona ermesiyle bağlantılıdır, ancak Davut’un seçilmesi Tanrı tarafından Tanrı’nın tapınağının yeni yerinin Siyon/Yeruşalim olmasına karar verilmesiyle bağlantılıdır.
8 Hanok ve Nuh’un ‘Tanrı yolunda yürüdüğü’ 5:22, 24 ve 6:9 ayetlerinin asıl İbranice metninde, ‘yürümek’ eyleminin özel bir biçimi- hitpa' el biçimi kullanılır. Aynı biçim Yaratılış’ta 3:8; 13:17; 17:1; 24:40; 48:15’te de görülür. Tanrı’nın bu eylemin öznesi olduğu durumlar (3:8) ve 13:17’nin olasılıkla dışarıda bırakılması dışında, bütün bu durumlarda ‘yürümek’ eylem, Tanrı’yla özel bir ilişkiye işaret etmektedir., Sarna bu konuda, ‘bu ifade asıl olarak krala olan mutlak bağlılığı belirtmek için teknik bir terimmiş gibi görünüyor’ yorumunu yapar; bkz Genesis JPSTC, Philadelphia: Jewish Publication Society), 123.
9 Bkz. 43:8-9; 44:16; 44:18-34; 46:28. Krş. B. Smith, “The Central Role of Judah in Genesis 37-50,” BS 162 (2005); 158-174.
10 Yaratılış 38 ile, Tamar’ın oğlu Peres ile başlayarak kral Davut’un soy ağacını vererek sona eren Rut kitabı arasında ilginç paralellikler bulunmaktadır (Rut 4:18-22). Tamar ve Rut İsrailli olmamalarına rağmen, her ikisi de kral soyunun devamında aktif birer rol oynamışlardır. Yine Davut’un kızlarından birinin adının Tamar olması da ilgi çekicidir (2. Sam 13:1). Bkz. Alexander, The Servant King: The Bible’s Portrait of the Messiah, (Leicester: Inter-Varsity, 1998), 49-54.
11 Yeri gelmişken, Yaratılış 1:28in insanların Tanrı tarafından, yeryüzüne egemen olmaları için yaratıldıklarına işaret ettiğini söylemek gerekir. Bu durumda, Adem kral soyunu ilk üyesi olarak görülebilir. Ancak, Adem yalnızca bir kral değildi, aynı zamanda bir kâhindi de (bkz bölüm 2). Bunun ışığında, kâhin-kral kavramının özel bir önem taşıdığı görülebilir. Yaratılış’ta bu alışılmadık konuma Melkisedek’in sahip olduğunu görürüz. Bu özel konuma sahip olan birinin, Aden Bahçesi’nden kovulmadan önceki Adem’e benzediğini açıktır. Daha sonra İsrailliler RAB tarafından kâhinler krallığı olarak çağrılmıştır (Çık. 19:6).
12 Bu ulusun doğası – kutsal ve doğru- Mısırdan Çıkış, Levililer ve Yasa’nın Tekrarı’nda göze çarpan bir tema haline gelir.
13 Bu bölümle ilgili daha geniş bir değerlendirme için bkz. T. D. Alexander, “Messianic Ideology in the Book of Genesis,” P. E. Satterthwaite, R. S. Hess ve G. J. Wenham, (Ed.) The Lord’s Anointed: Interpretation of Old Testament Messianic Texts içinde, (Carlisle: Paternoster; Grand Rapids, MI: Baker, 1995, 27-32; M. A. Rydelnik, The Messianic Hope: Is the Hebrew Bible Really Messianic? NACSBT 9 (Nashville; B&H Academic, 2010), 129-45.
14 Krş C. J. Collins, “Galatians 3:16: What Kind of an Exegete Was Paul?” TynBull 54 (2003); 75-86, J. S. DeRouchie ve J. C. Meyer, “Christ or Family as the ‘Seed’ of Promise? An Evaluation of N. T. Wright on Galatians 3:16.” SBJT 14 (2010); 36-18.
15 Soy ağacı Yusuf’la bitmekle birlikte, Matta hiçbir yerde Yusuf’un, İsa’nın doğal babası olduğunu iddia etmez; yalnızca Yusuf’un İsa’nın annesi olan Meryem’le evlendiğini söyler (Mat. 1:16). Bunu söyledikten hemen sonra gelen açıklama, Yusuf’un İsa’yı oğlu olarak kabul ettiğini gösterir (Mat. 1:18-25).