« 6 »
İbrahim İmanla...

İbrahim öyküsü (Yar. 11:27-25:11) Yaratılış kitabının merkezini oluşturur. Öykünün başında İbrahim büyük tanrısal vaatler alır (12:1-3) ve bu vaatlerin yerine gelmesi İbrahim’in Tanrı’ya itaatine bağlanır. Anlatı geliştikçe İbrahim’in Tanrı’ya imanının ona doğruluk sayıldığı gerçeğine özellikle dikkat çekilir (15:6). Bunun karşılığında Tanrı da karşılıksız olarak İbrahim’in soyundan gelenlere Kenan topraklarını vermeyi antlaşmayla kararlaştırır (15:18-21). Tanrı daha sonra birincisinden iki temel noktada ayrılan ikinci bir antlaşma yapar: (a) bu antlaşma İbrahim’in kendisi ve “tohumu” aracılığıyla kutsanacak birçok ulusun babası olacağını garanti altına alır, ve (b) antlaşmanın geçerli olması için İbrahim Tanrı’ya sadakatini ve itaatini sürdürmelidir. Daha sonra İbrahim’in oğlu İshak’ı kurban etme kararlılığı içinde Tanrı’ya tam güvenini göstermesiyle bu ikinci antlaşma da tanrısal yemin ile kurulur (22:16-18). Anlatının tümü, kendisine ilk başta verilen tanrısal vaatlerin yerine gelmesini bekleyen İbrahim’in Tanrı’ya imanını vurgular.

Giriş

İbrahim’in, kendisine ayrılan bölümlerin sayısı açısından Yaratılış’taki en önemli karakter olduğu açık bir biçimde görülür. Bunun da ötesinde İbrahim’in yaşamı Tanrı’nın insanlarla ilişkisi bakımından da bir dönüm noktasıdır. Yaratılış 3-11’de Tanrı’nın merhametinin Adem ve Havva’nın Tanrı’ya ihanet etmesinin sonuçları üzerinde zafer kazanacağına dair işaretler bulunsa da, daha net bir resim ancak İbrahim’le birlikte ortaya çıkmaya başlar. Çağırısıyla ilişkilendirilen tanrısal vaatler (12:1-3), insanların Tanrı’yla bozulmuş ilişkisini onarmak için İbrahim’in çok önemli bir rol oynayacağını gösterir.

İbrahim Anlatısının Gözden geçirilmesi

İbrahim anlatısı 22:20-24’de kısa bir soyağacı ile bölünen iki kısımdan oluşur; ana kısım 11:27-22:19 arasındadır, 23:1-25:11 ise bir ek oluşturur. Ana kısımda birbirleriyle yakından ilişkili üç temanın tekrarlandığını görürüz: tohum, toprak ve kutsama.

İbrahim anlatısı içinde tohum teması İbrahim’in soyundan birçok kişinin çıkacağı yolundaki tanrısal vaade dayanır. İbrahim’in “büyük bir ulus” olacağı (12:2) ve “tohumunun” Kenan topraklarını sahipleneceği (12:7) yönündeki ilk vaatler, Sara’nın çocuk sahibi olamamasıyla zıtlık içerisindedir (11:30). Daha sonra RAB’bin İbrahim’e kendi oğlu olacağı ve soyundan birçok kişinin geleceği güvencesini vermesinin ardından (15:1-5) Sara İbrahim’i cariyesi Hacer'den bir çocuk sahibi olmaya ikna eder (16:1-4).1 İbrahim bu çocuğa isim vermekle onu kendi oğlu olarak kabul etmiştir (16:15). Ancak bunun ardından Tanrı iki farklı zamanda Sara’nın gerçekten de İbrahim’in gerçek mirasçısı olarak soyunu sürdürecek bir oğul sahibi olacağını gösterir (17:15-21; 18:9-15). En sonunda Sara İshak’ı doğurur (21:1-7) ve İshak, Hacer ile İsmail’in Tanrı tarafından da onaylanan ayrılışlarının ardından (21:8-21) İbrahim’in mirasçısı olur. Böylece İshak’ın doğumu İbrahim’in “büyük bir ulus” olacağı ve soyundan birçoklarının geleceği yolundaki tanrısal vaadin gerçekleşmeye başlamasının ilk adımını oluşturur.

İbrahim anlatısındaki ikinci tema toprak ile ilgilidir. Tanrı ilk önce İbrahim’e kendi ülkesini bırakıp “ona göstereceği ülkeye gitmesini” emreder (12:1). İbrahim’in bu toprakları ele geçireceğinden ilk başta söz edilmemesine rağmen İbrahim’in “büyük bir ulus” olacağı vaadi (12:2) soyundan gelenlerin bu toprakları ele geçireceklerine işaret eder; İbranice gôy (ulus) terimi belirli bir coğrafyada yaşayan ve politik bir birim oluşturan insanları anlatır. Böylece İbrahim Kenan’a ilk vardığında RAB “senin soyundan gelenlere (tohumuna) bu toprağı vereceğini” vaat eder (12:7). Daha sonra Lut ve İbrahim’in yollarını ayırmalarının ardından Tanrı bu vaadi tekrarlar ve İbrahim’in soyundan gelenlerin miras alacakları toprakları nerelere kadar uzanacağını özellikle vurgular (13:14-17).2 İbrahim’in soyundan gelenlerin Kenan topraklarını ancak başka bir ülkede dört yüz yıl köle olarak yaşadıktan sonra (15:13-14) ele geçirecekleri fikrinin ilk defa dile getirildiği 15:7-21’de toprak teması tekrar ortaya çıkar . Toprakların ele geçirilmesi konusundaki bu gecikmenin açıklanması, büyük olasılıkla toprak vaadinin Yaratılış 12-15 arasında oldukça ön planda olmasına rağmen buna İbrahim anlatısının kalan bölümlerinde daha az değinilmesinin nedenlerinden biridir (krş. 17:8; 22:17). Daha sonraki bölümler İbrahim’in Beer-şeva’da bir kuyu ve Hevron’da bir mezar yeri satın aldığını vurgulamasına rağmen bunlar sadece Tanrı’nın İbrahim’e ulus olacağı vaadinin gerçekleşme sürecinin başlangıcı olarak görülebilirler.

İbrahim anlatısındaki üçüncü ana tema, önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi İbrahim ve “tohumunun” başkalarına tanrısal bir kutsama ya da bir olasılıkla bir lanet bile olacakları fikridir. Bu hem İbrahim’in ilk kez çağrılmasında hem de 22:16-18’deki son yeminde vurgulanır. Tanrısal vaadin başkalarını kutsadığı ya da lanetlediği çeşitli bölümlerde kısmen yansıtılmakla birlikte (örn. Mısır ziyareti [12:10-20], Lut’un doğu kralları tarafından kaçırılması [14:1-24], Lut’un Sodom’dan kurtarılması [18:16-19:29], Sara’nın Avimelek tarafından alıkonması [20:1-18] ve Avimelek ile İbrahim arasındaki antlaşma [21:22-34]), Tanrı’nın tıpkı ulus olma vaadi gibi yeryüzündeki aileleri kutsama vaadinin da ancak gelecekte gerçekleşeceği oldukça açıktır (krş. 22:18).

Tohum, toprak ve kutsama temaları üzerindeki bu kısa inceleme Yaratılış 12-25 arasında ne kadar büyük bir yer tuttuklarını gösterir. İbrahim anlatısı içinde nasıl geliştirildiklerini daha derin bir biçimde incelemek için 12:1-3’te İbrahim’in çağrılması, Yaratılış 15 ve 17’deki antlaşmalar ve 22:16-18’deki tanrısal yemin üzerinde duracağız. Bu da anlatının genel olarak nasıl yapılandırıldığı hakkında daha net bir fikir edinmemizi sağlayacak.

Yaratılış 12:1-3’te İbrahim’in tanrısal çağrısı

12:1-3’teki tanrısal konuşma Yaratılış’ın bağlamı içerisinde oldukça önemli bir yer tutar. Tanrı’nın insanlıkla ilişkisinde yeni bir aşamanın başladığına işaret eder ve izleyen anlatıda daha da geliştirilecek olan konulara giriş yaparak İbrahim öyküsünün ve daha da ötesinin gündemini belirler.

RAB İbrahim’e ülkeni, halkını ve babanın evini bırak ve sana göstereceğim ülkeye git, öyle ki seni büyük bir ulus yapayım, seni kutsayayım ve sana büyük bir ün vereyim der. Bir bereket ol ki seni kutsayanları ben de kutsayayım ve seni hor görenleri lanetleyeyim, böylece yeryüzünün tüm aileleri senin aracılığına kutsansın (12:1-3; benim çevirim).

İçerisinde bulunduğumuz bağlamda bu konuşmanın iki özelliğine değinmemiz gerekir. İlk olarak, tanrısal vaatlerin yerine getirilmesi İbrahim’in itaatine bağlıdır. Tanrı İbrahim’e ülkesini terketmesini ve bir bereket olmasını buyururken toprak, soy ve başkalarının kutsanması vaatlerinin yerine gelmesi için asıl sorumluluğu İbrahim’e yükler.3 İkinci olarak, “senin aracılığınla yeryüzünün tüm ulusları kutsanacak” ifadesi konuşmanın havasını yansıtır. İbrahim’in çağrılmasının ardında yatan en önemli güdü Tanrı’nın yeryüzündeki halklara lanet değil kutsama getirme isteğidir. İbrahim’in büyük bir ulus haline geleceği vaadinin – tohum ve toprak motifleri de bunu ima eder – olduğunda Tanrı’nın yeryüzündeki tüm halkları kutsama isteğine hizmet ettiği anlaşılmalıdır.4

İbrahim’in Tanrı’nın buyruğuna olumlu yanıtı hemen kayda geçirilir ve Kenan topraklarına varması da “bu ülkeyi senin soyundan gelenlere (tohumuna) vereceğim” güvencesiyle ödüllendirilir (12:7). Lut ve İbrahim’in yollarını ayırmalarının ardından Tanrı’nın İbrahim’e onun soyundan gelenlerin Kenan topraklarını ele geçirecekleri güvencesini bir kez daha tekrarladığı Yaratılış 13’e de toprak konusu hakimdir (krş. 13:14-17). Böylece Yaratılış 15’te Tanrı’nın İbrahim’in soyundan gelenlere “Mısır Irmağı ile büyük Fırat Irmağı arasındaki” toprakları verme antlaşması ile toprak vaadi de doruğuna ulaşır (15:18).

Yaratılış 15’in Koşulsuz Vaat İçeren Antlaşması

Yaratılış 15, ortak noktaları miras olan iki kısma ayrılır. 1-6 arasındaki ayetler İbrahim’in yakın ve gelecekteki mirasçılarından söz ederken 7-21 arasındaki ayetler miras alınacak şeye odaklanırlar. Tanrı İbrahim’e (a) kendi oğlu olacağı ve bu oğlunun soyundan sayısız mirasçılarının geleceği ve (b) birkaç yüzyıl sonra bu mirasçıların Kenan topraklarını ele geçireceği güvencesini verir. Bölümü oluşturan bu iki kısım ilginç bir şekilde yapısal paralellikler içerir. Her ikisi de tanrısal bir ifade ile başlar (15:1, 7) ve ardından İbrahim’in sorusuyla devam eder (15:2, 8). Bunu Tanrı’nın uygun bir işaretten söz eden yanıtı izler (15:4-5; 9-17)5 ve en sonda anlatıcının sonuç yorumu yer alır (15:6; 18:21).

Bölümdeki iki öğeye özellikle dikkat edilmesi gerekir. İlk olarak 6. ayette “Avram’ın Tanrı’ya iman ettiği ve Tanrı’nın bunu ona doğruluk saydığı” gözlemi yer alır. Yaratılış’ta bu tip anlatıcı yorumlarının nadirliği, bu yorumların büyük önem taşımalarına yol açar. Burada İbrahim Tanrı’nın gözünde doğru biridir çünkü RAB’bin oğul ve sayılamayacak kadar büyük soy konusundaki vaadini gerçekleştireceğine hiçbir çekincesi olmaksızın iman eder. Böylece İbrahim herhangi bir eyleminden dolayı değil, imanı sayesinde doğru sayılır.

İkinci olarak RAB İbrahim ile “tohumunun” Kenan topraklarını ele geçireceğini tasdik eden bir anltlaşma yapar. Bu, 12:7 ve 13:14-17’de bulunan toprak ve soy ile ilgili daha önceki tanrısal vaatlerin doruk noktasına ulaştığı andır. Antlaşmanın birkaç özelliği önemlidir:

  1. Bu antlaşma, RAB’bin İbrahim’e söylediklerini koşulsuz bir biçimde güvence altına alır. Antlaşmanın yerine gelmesinin İbrahim ya da İbrahim’in soyundan gelenlerin itaatine bağlı olacağına hiçbir yerde değinilmez; Tanrı İbrahim’in soyundan gelenlerin Kenan topraklarını ele geçireceklerine hiçbir çekince olmadan ant içer. Söz konusu antlaşma bu nedenle koşulsuz vaat içeren bir antlaşma olarak görülür.

  2. Bölümün yapısı, 18-21’de vaat içeren antlaşmanın yapılması ile 6. ayette İbrahim’in Tanrı’ya iman etmesi ile ilgili yorum arasında bir bağ olduğunu düşündürür. Tanrı, İbrahim’e sayılan doğruluktan dolayı soy ve toprak hakkındaki vaatlerinin yerine geleceği güvencesini vererek onu kutsar.

  3. Antlaşmanın maddeleri sadece soy ve toprağın ele geçirilmesine değinir; başkalarına sağlanan kutsamadan söz edilmez. Bu kutsamaya yer verilmemesi önemlidir ve buradaki antlaşmanın Yaratılış 17’deki antlaşmadan farkını gösterir. Yaratılış 15’deki antlaşma, 12:1-3’te söz edilen tanrısal vaatlerin sadece bazıları hakkında güvence verir. Vaatlerin geri kalanı için Yaratılış 17’ye bakmamız gerekecektir.

Sonsuz Sünnet Antlaşması

Yaratılış 17’de ikinci bir antlaşmanın ortaya konması bir açıdan şaşırtıcıdır. Tanrı neden İbrahim’le ikinci bir antlaşma yapma gereği duysun? Bunun yanıtını verebilmek için Yaratılış 17’deki antlaşmanın Yaratılış 15’teki antlaşmadan birkaç önemli farkı olduğunu gözlemlemek gerekecektir. İlk olarak bu koşullu bir antlaşmadır. Yaratılış 15’teki vaat içeren antlaşma koşulsuz olduğu halde sünnet antlaşmasının yapılması ya da yürürlüğe girmesi İbrahim’in Tanrı’ya sürekli itaatine bağlıdır. Bu da antlaşmanın girişinde vurgulanır. RAB kendisini El Şadday (Her Şeye Gücü Yeten Tanrı) olarak adlandırmasının ardından İbrahim’e şunu söyler: “Benim yolumda yürü ve kusursuz ol, öyle ki ben de seninle aramdaki antlaşmayı tasdik edeyim ve soyunu alabildiğince çoğaltayım (17:1-2; benim çevirim). Bazen çeviriler ne yazık ki asıl İbranice metnin kendine has söz dizimini göstermekte yetersiz kalır ve bunun sonucunda ilk buyruklar – “benim yolumda yürü ve kusursuz ol” – ile antlaşmanın yerine gelmesi için bu buyruklara itaat edilmesi gerektiği arasındaki ilişkiyi yeterince gözler önüne seremez. RAB antlaşmayı ancak İbrahim Tanrı’nın yolunda yürür ve kusursuz olursa geçerli kılacaktır. Antlaşmanın nihayet yerine gelmesi için ise Yaratılış 22’de İbrahim’in denenmesinin sona erdiğini gösteren tanrısal yemine bakmamız gerekecektir.6

İkincisi, sünnet antlaşması sonsuz bir antlaşma olması açısından da Yaratılış 15’in vaat içeren antlaşmasından farklıdır. Yaratılış 15’teki antlaşma İbrahim’e soyundan gelenlerin Kenan topraklarını ele geçirecekleri güvencesi verdiği halde, sünnet antlaşması Tanrı ile İbrahim’in “tohumu”7 arasında sürekli bir özel ilişkiyi beraberinde getirir. Antlaşma İbrahim’in doğal çocukları olmayanları da – ev halkı içerisindeki diğer kişiler, yabancılar da dahil olmak üzere sünnet edilebilir (17:12) - kucaklayacak olmasına rağmen Tanrı antlaşmasının özellikle seçilmiş ailenin soyuna bağlandığını, İsmail’in çizgisinden değil, “vaat edilen tohum” olan İshak’ın çizgisinden devam edeceğini açık bir şekilde ortaya koyar (17:19-21).

Üçüncü olarak Yaratılış 15’in vurgusu sadece soy ve toprak olmasına rağmen Yaratılış 17 öncelikle İbrahim’in birçok ulusun babası olmasına odaklanır. Tanrı şöyle der:

Seninle yaptığım antlaşma şudur: Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak (17:4-6).

Bu sözler Sara için de kısaca tekrarlanır: “Onu kutsayacağım, ulusların anası olacak; halkların kralları onun soyundan çıkacak” (17:16). Bu vaatlerin sadece doğrudan İbrahim ve Sara’nın her ikisinin birden soyundan gelen uluslardan söz ettiğini düşünecek olursak bir sorunla karşı karşıya kalırız çünkü sadece İsrailliler ve Edomlular bu kategoriye girerler.8 Ancak “baba” kavramının fiziksel soy ile sınırlandırılmadığı olasılığı oldukça güçlüdür. İbrahim, sünnet edilmiş ulusların tümünün “babasıdır”. Tanrı bu nedenle İbrahim’den sadece kendi ailesini değil, “evinde doğmuş ya da soyundan (tohumundan) olmayan bir yabancıdan satın alınmış köleler dahil sekiz günlük her erkek çocuğu” sünnet etmesini ister. Evinde doğan ya da satın alınan her erkek çocuk kesinlikle sünnet edilmelidir (17:12-13). 9

Tanrı Avram’ın adını İbrahim olarak değiştirmek suretiyle İbrahim’in birçok ulusun babası olacağı gerçeğinin önemini altını çizer. Bu, söz konusu uluslar doğrudan İbrahim’in soyundan geldikleri için değil, İbrahim onlar için tanrısal kutsamanın bir aracı olduğu için gerçekleşir. Yaratılış 45:8’de Yusuf’un “Firavun’un babası” olarak adlandırıldığı alışılmadık yorum, büyük olasılıkla “baba” kavramının bu şekilde anlaşıldığını yansıtır. Buna ek olarak 35:11’de Tanrı İshak’ın daha önce Yakup’u kutsamasını yansıtan bir şekilde Yakup’u kutsadığı zaman (28:3) ondan gelecek bir “ulus” ile “uluslar topluluğu” arasında bir ayrım yapılır. Bunun gösterdiği şeyin şu olduğunu söyleyebiliriz: Birçok ulus onunla yakından ilişkili olacağı halde, sadece tek bir ulus doğrudan onun soyundan gelecektir.10

12:1-3’te verilen tanrısal vaatler ışığında Yaratılış 15 ve 17’deki antlaşmaların birbirlerini tamamladıkları açık bir şekilde gözler önündedir. Yaratılış 15 soy ve toprak üzerine odaklanmakla birlikte Yaratılış 17’nin odağı Tanrı’nın kutsamasını başkalarına aktaran kişi olan İbrahim’dir; bu anlamda ulusların babasıdır. Sünnet antlaşmasının bu şekilde anlaşılması, daha sonra İbrahim ile antlaşmayı yürürlüğe koyan Yaratılış 22’nin tanrısal yemininde de ortaya konur.

Yaratılış 22:16-18’deki Tanrısal Yemin

Yaratılış 22:16-18’deki tanrısal konuşma İbrahim’in 12:1-3’te çağrılmasıyla birlikte bir çerçeve (inclusio) oluşturur ve böylece İbrahim anlatısının ana kısmını sonuca ulaştırır. 12:1-3’te koşula bağlı olarak vaat edilen her şey artık tanrısal bir yeminle güvence altına alınmaktadır:

RAB diyor ki, kendi üzerime ant içiyorum. Bunu yaptığın için, biricik oğlunu esirgemediğin için seni fazlasıyla kutsayacağım; [soyunu] göklerin yıldızları, kıyıların kumu kadar çoğaltacağım. [Soyun] düşmanlarının kentlerini mülk edinecek. [Soyunun] aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak. Çünkü sözümü dinledin.
(22:16-18 kendi çevirim)

Bu yemin sadece İbrahim anlatısının sona erdiğine işaret etmekle kalmaz, aynı zamanda Yaratılış 17’de vaat edilen sünnet antlaşmasının da yürürlüğe girdiğini gösterir. İbrahim, kendi oğlunu bile kurban etmeye hazır olduğunu göstererek Tanrı’ya olan itaatini ortaya koyduğunda 17:1’de sözü edilen koşulları yerine getirmiş olur; Tanrı’nın yolunda ve kusursuz bir biçimde yürüme isteğini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösterir.

Yaratılış 22’nin Yaratılış 17’deki sünnet antlaşması ile ilişkilendirilmesi gerektiğini savunan fikri destekleyen kanıtlara, Yaratılış 6-9’da Nuh ile yapılan antlaşmanın kaydını göz önünde bulundurarak ulaşılabilir.11 Daha erken yapılan bu antlaşmanın analizi, şöyle bir yapıya sahip olduğunu gösterir:

  1. Antlaşma vaadi (6:18).

  2. Antlaşmanın zorunlulukları (6:14-16; 19-21; 7:1-3).

  3. Zorunlulukların yerine getirilmesi (6:22; 7:5).

  4. Yakmalık adak sunusu (8:20).

  5. Antlaşmanın yürürlüğe girmesi (9:9-17).

Etkileyici bir şekilde aynı yapı Yaratılış 17 ve 22 birlikte ele alındıklarında da ortaya çıkar. Yaratılış 17 İbrahim’ie yapılacak antlaşma vaadini kaydeder ve belirli zorunluluklar buna eşlik eder: İbrahim Tanrı’nın yolunda yürümeli ve kusursuz olmalıdır. Bunlar Nuh’a verilenlerden daha genel olmalarına karşın Tanrı İbrahim’in itaatini daha sonra özel bir şekilde dener; İbrahim’den tek oğlu İshak’ı yakmalık adak olarak sunmasını ister (22:2). İbrahim, mirasçısını öldürmenin korkunç sonuçları bulunmasına karşın tanrısal buyrukların yerine getirilmesi en güç olanını bile yerine getirmeye kararlıdır. Tanrı’nın müdahalesi ve İshak’ın kurtulmasının ardından İbrajim kendisine beklenmedik bir şekilde sağlanan koçu kurban edip yakmalık sunu olarak sunar.12 Tanrı en sonunda yemin ederek İbrahim ile antlaşmasını yürürlüğe sokar (22:16-18).

Yaratılış 17 ve 22’yi birbirine bağlamak, birkaç konuya birden ışık tutabilir. İlk olarak İbrahim’in Tanrı tarafından denenmesi açıklanmış olur. İbrahim, Yaratılış 22’deki itaati aracılığıyla antlaşmanın 17:1’de yer verilen koşullarını tutma kararlılığını göstermiş olur. İkinci olarak, Yaratılış 22’deki olayların koşullu bir antlaşmanın parçası olması, 22:16-18 ve 26:2-5’te İbrahim’in tohum, toprak ve başkalarını kutsama vaatlerini itaati sonucunda nasıl hak ettiğini gösterir. Üçüncü olarak 22:16-18’deki yemin İbrahim anlatısının ana kısmı için çok uygun bir sonuç bölüm, oluşturur. Bazı araştırmacı, 15-18 arasındaki ayetlerin İbrahim’in denenmesi öyküsüne sonradan eklendiklerini düşünmelerine karşın, antlaşmanın yapısı, Tanrı’nın daha önceki vaatleri bir yeminle onaylayabilmesinden önce bir yakmalık sununun kurban edilmesini gerektirir. 15-18 arasındaki ayetler sadece Yaratılış 22’nin değil, tüm İbrahim anlatısının vazgeçilmez ve ayrılmaz bir parçasıdır.13

22:16-18’deki tanrısal yemin sadece daha önceki vaat içeren antlaşmanın birçok soy ve topraktan söz eden içeriğini kucaklamakla kalmaz, aynı zamanda tüm ulusların İbrahim’in “tohumu” aracılığıyla kutsanmalarını da içerir. “Tohum” sözcüğüne değinilmesi önemlidir. Ne yazık ki bu “tohumun” kimliğini belirlemek o kadar kolay değildir. Söz edilen ilk tohum çoğul anlamda “soyundan gelen kişileri” anlatmakla birlikte geri kalan ifadeler kesinlikten uzaktır; soyundan gelen birçok kişi ya da tek bir kişiden söz ediyor olabilirler. Buradaki ikinci olasılık dört nedenden dolayı özel olarak üzerinde durmamızı gerektirir. İlk olarak İbranice söz dizimi 17b-18’de sözü edilen tohumun “tekil” olduğu fikrini güçlü bir şekilde destekler.14 İkincisi, Yaratılış kitabı bir bütün olarak Adem’den başlayıp Yahuda ile biten ve Davut hanedanının ilk kuşağını da oluşturan bir “tohum” çizgisini takip etmeye oldukça ciddi bir önem verir. Tarihçiler ne yazık ki bu tek soy ağacı çizgisinin önemini göz ardı etme eğilimindedirler. Üçüncüsü, Yakup ve Yusuf öyküleri, ataların bu soy çizgisinin üyeleri olarak başkalarına bağışlayabileceği kutsamayı ön plana çıkarırlar. Hem Esav hem de Yakup İshak’ın “tohumu” olmalarına karşın babasının kutsamasını alanın diğerinden daha çok gözetildiği oldukça açıktır. Böylece Tanrı’nın kutsamasını alıp bunu başkalarına da aktarabilecek olan oğul Yakup’tur. Aynı şekilde Yusuf da babasının kayırdığı oğludur; babası bunu en sonunda Yusuf’un oğlu Efrayim’i ilk-doğan kutsaması ile kutsayarak gösterir (48:1-22). Yaratılış dikkat çekici bir şekilde başkalarının Yakup ve Yusuf aracılığıyla aldıkları kutsamaya odaklanır. Sadece bu ikisi başkalarını kutsayabilecek kişiler olarak betimlenirler. Diğer “tohum” da var olmasına karşın, Yaratılış anlatısı kutsama gücünü genellikle ilk doğan kutsamasını almış olanlarla ilişkilendirir. Dördüncüsü, Tanrı İbrahim ile sünnet antlaşmasını ilan ederek İshak’ın eşsiz rolünü vurgular; antlaşma İsmail ile değil, İshak ile yapılacaktır (17:19, 21). Yaratılış’ın İsmail’in soyundan gelenlere ne kadar sınırlı bir ilgi gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda 22:18’de sözü edilen İbrahim’in “tohumunun” İsmail’i ve soyundan gelenleri içerisine almadığına karar vermek oldukça mantıklıdır. Bu nedenlerle 22:18’de “tohum” sözcüğü son kez kullanıldığında bunun tek bir soydan söz ediyor olma olasılığı bulunmaktadır. Bu soyun düşmanlarını yenerek yetkisini kullandığı anlaşılır.

Yaratılış 15 ve 17’daki antlaşmalar arasında ciddi farklar vardır.15 Yaratılış 15, İbrahim’in soyundan gelenler ile Tanrı arasında sürekli bir ilişki şartını beraberinde getirmeyen koşulsuz ve vaat içeren bir antlaşma olmasına karşın sünnet antlaşması hem koşullar içerir hem de sonsuzdur. Bunun da ötesinde Yaratılış 15’te İbrahim’in imanının kendisine doğruluk sayıldığı ima edilmekle birlikte, bu sadece vaat içeren antlaşmanın yapılmasına önayak olur, sünnet antlaşmasının yürürlüğe girmesi ise İbrahim’in Tanrı’ya imanına bağlıdır. 26:2-5’te de görüldüğü gibi İbrahim’in itaati bu sonsuz antlaşmanın yürürlüğe girmesinde önemli bir faktördür.

Eski Antlaşma Özeti

İbrahim anlatısı bir bütün olarak ele alındığında tanrısal söz ile insan imanı ve itaati arasındaki ilişkilerin ilginç bir resmini çizer. İlk olarak RAB bir dizi vaatte bulunur ve bu vaatlerin yerine gelmesi İbrahim’in itaatine bağlıdır (12:1-3). İbrahim imanla itaat edip Kenan’a yolculuk yaptığında Tanrı onun hem toprak sahibi olacağını hem de soyunun sayısız olacağını ilan eder (12:7; 13:14-17). Bu vaatler zaman içerisinde vaat içeren bir antlaşma ile pekiştirilir (15:18-21), söz konusu antlaşma ise İbrahim’in imanının ona doğruluk sayılması ile ilişkilendirilir (15:6). Ancak anlatı burada son bulmaz; İbrahim’in devam eden imanını ve Tanrı’ya itaatini vurgulayarak devam eder. Bu iman ve itaat, İbrahim ve “tohumu” aracılığıyla tüm ulusların alacağı tanrısal kutsamaya odaklanan sünnet antlaşmasında görülebilir (17:1-27; 22:1-19).

Yine de İbrahim’in imanı aşağıdaki tüm faktörler göz önünde bulundurulduğunda çok daha etkileyici görünür. İlk olarak ulus olmakla ilgili tanrısal vaatlerin (örn. tohum ve toprak) ve yeryüzünün tüm ailelerinin kutsanması İbrahim’in yaşamı boyunca asla gerçekleşmeyeceği oldukça açıktır; İbrahim en iyi ihtimalle sadece bu vaatlerin gerçekleşmelerinin ilk ürünlerine tanık olacaktır. İkinci olarak, bu vaatlerin gerçekleşmelerini engelleyen ya da bunlara karşı çalışan koşullar vardır ya da ortaya çıkacaktır. Anlatının büyük bir kısmında Sara’nın kısırlığı ciddi bir engeldir, ve İshak’ın doğumuyla her şey yoluna girmiş gibi görünse de Tanrı İbrahim’den İshak’ı kurban etmesini isteyerek vaatlerin gelecekte gerçekleşmelerini tehlikeye atar. Ancak tüm bu faktörlere rağmen İbrahim Tanrı’ya imanını gösterir; buna benzer bir iman Yaratılış kitabında sadece Nuh’ta görülür.

Yeni Antlaşma Bağlantıları

Yeni Antlaşma Mektupları’nda İbrahim’in yaşamının en dikkat çekici yönünün imanı olduğu konusunda şüphe yoktur. İmanları nedeniyle övülen ataların detaylı bir listesini veren İbraniler 11’de bunu açıkça görürüz. Bu bölümün yaklaşık üçte biri İbrahim’e ayrılmıştır, bu da İbrahim’i listedeki en önemli kişi yapar.16 İbraniler’in yazarı buna uygun bir biçimde İbrahim’in imanını “umut edilenlere güvenmek, görünmeyen şeylerin varlığından emin olmanın” örneği olarak sunar (İbr. 11:1).

Pavlus’un İbrahim’i nasıl gördüğüne gelince, Romalılar 4 ve Galatyalılar 3’te vurgu İbrahim’in sünnet olmakla ya da yasayı tutmakla değil, Yaratılış 15:6’ya göre imanı sayesinde aklandığı ya da doğru sayıldığı üzerindedir.17 İbrahim anlatısındaki olayların sıralaması Pavlus için çok önemlidir. İbrahim daha sünnet olmadan önce doğru sayıldığına göre sünnet bir kişinin Tanrı’nın gözünde doğru sayılması için gerekli değildir. Pavlus şunları yazar:

Bu mutluluk yalnız sünnetliler için mi, yoksa aynı zamanda sünnetsizler için midir? Diyoruz ki, "İbrahim, imanı sayesinde aklanmış sayıldı." Hangi durumda aklanmış sayıldı? Sünnet olduktan sonra mı, sünnetsizken mi? Sünnetliyken değil, sünnetsizken. İbrahim daha sünnetsizken imanla aklandığının kanıtı olarak sünnet işaretini aldı. Öyle ki, sünnetsiz oldukları halde iman edenlerin hepsinin babası olsun, böylece onlar da aklanmış sayılsın.Böylelikle atamız İbrahim, yalnız sünnetli olmakla kalmayan, ama kendisi sünnetsizken sahip olduğu imanın izinden yürüyen sünnetlilerin de babası oldu (Rom. 4:9-12).

Pavlus burada İbrahim’in, kendi soyundan gelse de gelmese de iman eden herkesin babası olduğunu vurgular (krş. Rom. 9:6-8). Böylece Yahudiler’in de ulusların da sadece imanla aklanabilecekleri sonucuna varır.

Pavlus İbrahim’in çocukları ve böylece ona verilen vaatlerin mirasçısı olabilmek için sünnet olmak gerektiğini savunanlara yanıt verirken Galatyalılar 2:5-29 arasında buna benzeyen, ancak tam olarak aynı olmayan bir argüman geliştirir. Şöyle yazıyor, “Örneğin, ‘İbrahim Tanrı'ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı.’ Öyleyse şunu bilin ki, İbrahim'in gerçek oğulları iman edenlerdir” (Gal. 3:6-7). Pavlus sünnet karşısında imanın önemini vurgulayarak kişinin İbrahim’in çocuğu olması için sünnet olmasının gerekli olmadığı sonucuna varır.

Ancak Pavlus Galatyalılar’daki argümanını burada bitirmez. Uluslardan gelenlerin de Tanrı’nın kutsamasını alabilecekleri fikrini tam olarak anlatabilmek için İbrahim anlatısındaki üç noktaya daha odaklanır. Öncelikle ulusların aklanmasında İbrahim’e verilen tüm ulusların kendisi aracılığıyla kutsanacakları vaadini görür.

Kutsal Yazı, Tanrı'nın öteki ulusları imanlarına göre aklayacağını önceden görerek İbrahim'e, "Bütün uluslar senin aracılığınla kutsanacak" müjdesini önceden verdi. Böylece iman edenler, iman etmiş olan İbrahim'le birlikte kutsanırlar (Gal. 3:8-9).

Pavlus, yaratılış anlatısının tüm ulusların İbrahim aracılığıyla kutsanmalarına verdiği önemi vurgulayarak muhaliflerinin Tanrı’nın kutsamasının sadece İbrahim’in fiziksel mirasçıları için olduğu görüşüne meydan okur.

Pavlus ikinci olarak İbrahim’e verilen tanrısal vaatlerin nihai tamamlanmalarının İsa Mesih’te olduğunu savunur. Bu sonuca varmak için “tohum” (Gal 3:16, Grekçe sperma) kavramı üzerinde odaklanır. Vaatlerin İbrahim’e ve onun “tohumuna” verildiğini; tohumun tek bir kişiye işaret ettiğini ve bu kişinin İsa Mesih olduğunu savunur. Bazı araştırmacılar Pavlus’un burada çağdaşı olan Yahudi hahamların metin incelemesi yöntemlerini benimsemekle birlikte bu yöntemlerin günümüzün modern eleştirel metin incelemesi yöntemleriyle uyumlu olmadığını düşünürler. Bu araştırmacılar ne yazık ki Yaratılış’ta “tohum” teriminin nasıl kullanıldığını yeterince detaylı bir şekilde incelemedikleri için Pavlus’un yorumunu biraz çabuk göz ardı etmiş olabilirler. Daha önceki bölümlerde de değindiğimiz gibi (3. bölüm) İbranice “zera’” – tohum – sözcüğü Yaratılış’ta açık bir şekilde anahtar sözcüklerden biridir ve bazen bir grubu anlatmak için kullanılmakla birlikte tek bir kişiye de işaret ediyor olabilir (Yar. 4:25; 21:13). Özellikle bütün Yaratılış kitabının Tanrı ile özel bir ilişki içerisindeki belirli bir soyun çizgisine yaptığı vurguyu düşündüğümüz zaman buradaki ikinci olasılık da ön plana çıkar. Yaratılış kitabı özellikle atalar ile ilgili anlatılarda bu soy çizgisinin tohumunu tanımlamaya dikkat çeken bir derecede önem verir. Bunun da ötesinde bu tohum çizgisinin Davut hanedanının ilk atalarını oluşturduğu açık bir şekilde gösterilir. İbrahim’in soyundan krallar çıkacağına dair referansların da ötesinde (17:6) 49:8-12’de Yakup’un Yahuda’yı kutsaması, hanedanın Yahuda çizgisinden çıkacağını gösterir. Eğer Yaratılış bir bütün olarak Tanrı’nın İbrahim’e olan vaatlerini aracılığıyla gerçekleştireceği bir tohumun hanedan çizgisine odaklanıyorsa, Pavlus’un zera’ terimini İsa Mesih olarak yorumlaması Yeni Antlaşma’nın İsa’yı Davut’un soyundan gelen Mesih olarak görme anlayışına uygundur. Böylece Pavlus Yahudiler’in ve uluslardan gelenlerin İbrahim’e verilen kutsamayı alıp Tanrı’nın çocukları olmalarının sadece İbrahim’in “tohumu” İsa Mesih’e iman aracılığıyla mümkün olduğunu bir kez daha onaylar.

Son olarak Pavlus Galatyalılar’da İbrahim’le yapılan tanrısal antlaşmanın birkaç yüzyıl sonra Sina Dağı’nda verilen yasadan önce geldiğini savunur. Muhalifleri bir kişinin doğru sayılabilmesi için yasayı tutması gerektiğini savunurken Pavlus onlara Mesih gelene dek geçici bir rol üstlenmek üzere sonradan verilmiş olan yasanın kimseyi doğru yapamayacağını anlatır. Çünkü yasa sadece Tanrı’nın istediği doğruluğa işaret etmektedir, bu doğruluğu elde etmek için yeterli değildir. Böylece yasa iman aracılığıyla doğruluğa kavuşmaya olan ihtiyacı gözler önüne serer.

Pavlus, muhaliflerinin uluslardan gelenlerin kurtulmak için sünnet olmaları ve Musa’nın yasasına uymaları gerektiği görüşlerine karşı Galatyalılar’da İbrahim anlatısını dört ayrı şekilde kullandığına göre Pavlus’un müjde anlayışının Yaratılış 12-25 tarafından güçlü bir şekilde biçimlendirildiği apaçıktır.

İbrahim’in imanı, Yakup 2:20-24’te de tartışılır. Ancak buradaki bağlam Romalılar ve Galatyalılar’ın bağlamından oldukça farklıdır. Pavlus imanın sünnetten daha önemli olduğunu göstermeye çalışıyorken, Yakup kurtuluş sağlayan imanın doğasını açıklamaya çalışmaktadır: “Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi?” (Yak. 2:14) Yakup’un tartışmasının merkezinde Tanrı’ya gerçek imanın kendisini doğru eylemlerle belli edeceğini gösterme isteği yer alır. Bu nedenle İbrahim’e ve özellikle İbrahim’in oğlu İshak’ı sunakta Tanrı’ya sunma eylemi üzerine odaklanır:

Atamız İbrahim, oğlu İshak'ı sunağın üzerinde Tanrı'ya adama eylemiyle aklanmadı mı? Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı eylemleriyle tamamlandı. Böylelikle, ‘İbrahim Tanrı'ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı’ diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu. İbrahim'e de Tanrı'nın dostu dendi. Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır” (Yak. 2:21-24).

Yakup burada Tanrı’ya imanın ve itaatin birbirinden ayrılamayacağını gösterir. Yaratılış 15:6’da açıklandığı gibi İbrahim’in imanla aklandığını kabul etmekle birlikte, İbrahim’in daha sonraki eylemlerini bu içsel imanın görünür ifadeleri olarak kabul eder. Yaratılış 22’ye odaklanma nedeni de şüphesiz İbrahim’in burada İshak’ı kurban etmeye hazır olmasından dolayı ödüllendirilmiş olmasıdır. Yakup’a göre iman ile eylemler arasında bir ayrım yapılamaz. İbrahim’in Yaratılış 22’deki eylemlerini, Yaratılış 15:6’da ifade edilmiş olanın yerine gelmesi ya da doruk noktası olarak görür.

Yakup kişinin “yalnız imanla değil, eylemle de aklandığını” yazmakla birlikte (Yak. 2:24) bunu söylerken Pavlus’un Romalılar ve Galatyalılar’da yazdıklarıyla çelişmediği bağlamdan açık bir şekilde anlaşılır. Yakup ve Pavlus farklı konulara değiniyorlardı ve bunun sonucunda İbrahim’in imanının farklı yönlerini vurguladılar. Pavlus Yaratılış 15:6 üzerinde durdu çünkü doğrudan ya da dolaylı olarak kurtuluş için sünnetin gerekli olduğunu vurgulamak isteyenlere yanıt veriyordu. Öte yandan Yakup İbrahim’in aklanmasını sağlayan imanının doğru eylemler doğurduğunu göstermeye çalışıyordu. Bu nedenle “eylemsiz iman ölüdür” dedi (Yak. 2:26). Pavlus ve Yakup’un karşı karşıya kaldıkları farklı sorunlara göre bir diğerinin söylediğine tüm yüreğiyle katılacağından şüphemiz yoktur.

Kısaca üzerinde duracağımız son Yeni Antlaşma metni ise İbraniler 6:13-18’dir. Burada yer almasının nedeni İbrahim’in imanına odaklanması değil, Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaadi hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde yerine getireceğine dair ettiği yemine odaklanmasıdır:

Tanrı da amacının değişmezliğini vaadin mirasçılarına daha açıkça belirtmek istediği için vaadini antla pekiştirdi. Öyle ki, önümüze konan umuda tutunmak için Tanrı'ya sığınan bizler, Tanrı'nın yalan söylemesi olanaksız olan bu iki değişmez şey aracılığıyla büyük cesaret bulalım (İbr. 6:17-18).

Burada sözü edilen ant açık bir şekilde Yaratılış 22:16-18’e işaret etmektedir. İbrahim’in soyundan gelecek ve Tanrı’nın kutsamasını uluslara aktaracak olan mirasçıyı bekleyen bu ant, Yeni Antlaşma’nın İsa Mesih’in görevini algılayışı açısından oldukça önemlidir.


1 Kısır bir kadının hizmetçisinin taşıyıcı anne rolünü üstlenmesi Antik Yakın Doğu’daki adetlerden biriydi.

2 Burada toprakları ele geçiren kişinin İbrahim olduğu söylenmesine rağmen, topraklarda halihazırda yaşayanların İbrahim daha hayattayken topraktan çıkarılacakları ima edilmez.

3 Tanrısal konuşma bu haliyle doğal olarak iki yarıdan oluşur, her bir yarı bir buyruk ile başlar. İlk yarı ulus olma vaadi üzerine odaklanırken (örn. toprak ve soy) ikinci yarı başkalarının kutsanması üzerine odaklanır. Aşağıda da göreceğimiz gibi bu ikiye bölünme, Yaratılış 15 ve 17’de bulunan iki antlaşmada da yansıtılır.

4 Kutsama temasının önemi, 12:2-3’te İbranice’deki ‘brk’ – kutsamak – kökünün beş defa tekrar edilmesiyle vurgulanır.

5 İlk işaret olan göğün yıldızları İbrahim’in soyundan gelenlerin sayılarının ne kadar çok olacağını anlatır. İkinci işaret biraz daha karmaşıktır. Kurbanlık hayvanlar büyük olasılıkla İbrahim’in soyundan gelenleri ve yırtıcı kuşlar Mısır’ı temsil eder; “dumanlı mangalla alevli meşale” (benim çevirim) ise Tanrı’nın varlığıdır. Böylece bu işaret İsrailliler’in Mısır’da kölelikten kurtulacakları ve ardından RAB’bin onların arasında olacağını bildirir. Mısır’dan çıkışın ardından Tanrı’nın varlığı gündüz bulut sütunu, gece ise ateş sütunu ile kendisini göstermişti (Çık. 13:21; 19:18; 20:18).

6 Sünnet antlaşması ilk olarak Yaratılış 17’de verilmesine karşın, ancak Yaratılış 22’de sonuçlandırılıp yürürlüğe girer. Antlaşmanın koşullu doğası gereği ortaya konması ile yürürlüğe girmesi arasında belirli bir süre geçmelidir. Antlaşmayı yerine getiren şey sünnetin kendisi değil, Tanrı’ya itaattir.

7 Yar. 15:18’de Tanrı İbrahim’le bir “antlaşma yapar” (İbranice kārat bĕrît); sonra 17:7, 19 ve 21’de Tanrı İbrahim ve onun “soyu” ile kalıcı bir antlaşma “yapmak”tan söz eder. (İbranice hēqîm bĕrît). Bu kalıcı antlaşma İshak ile de yapılır ama hem o hem de İbrahim’in evindeki tüm erkekler sünnetli olmalarına rağmen İsmail ile bu antlaşma yapılmaz (17:24-27). Yaratılış boyunca kaydı tutulan ve İbrahim’den başlayarak İshak’tan Yakup’a geçen fakat İbrahim’in tüm torunlarını kapsamayan, özel bir soy ile Kalıcı antlaşma yapıldığını düşünmek için yeterli sebebimiz vardır.

8 İsraillililer Yakup’un, Edomlular ise Esav’ın soyundan gelirler. İsmaililer ve Midyanlılar ise büyük olasılıkla bu listeye dahil edilemezler çünkü Sara’nın soyundan gelmezler.

9 Sünnet edilmiş olanlar birbirleriyle özel bir ilişki içerisindeydiler. Yaratılış 34’de Yakup’un oğullarının Şekem ve babası Hamor’a eğer sünnet olurlarsa “birbirimize kız verip alabiliriz, sizinle yaşar, bir halk oluruz” demeleri bunu kanıtlar (34:16). Bu arkaplan içerisinde Şimon ve Levi’nin yeni sünnet olmuş bu erkekleri kılıçtan geçirmeleri, babaları Yakup’un özellikle tepkisini çeker (34:24-31). Tanrı tarafından aile dayanışmasının simgesi olarak düşünülen bir şey, başkalarını yok etmek için kötüye kullanılmıştır.

10 Aynı başkalarına kutsama aracı olma fikri Nuh’un Yafet ile Sam arasında bulunan ilişki hakkındaki yorumunun altında yatan fikir olabilir: “Tanrı Yafet’e bolluk versin; Sam’ın çadırlarında yaşasın…” (9:27).

11 İki antlaşma arasında altı önemli paralellik bulunur:

  1. Öncelikle her iki antlaşma da bĕrit ‘ôlām, yani sonsuz ya da sonsuza dek sürecek, antlaşmalar olarak nitelendirilir (9:16; 17:7, 13, 19).

  2. İkincisi, her iki antlaşmaya da bir işaret eşlik eder. Nuh’un antlaşmasının işareti gökkuşağıdır (9:12-14) ve İbrahim’in antlaşmasının işareti sünnettir (17:11). Gökkuşağı yağmur ile ilişkilidir, bu da insanlara tufanı hatırlatma amacı güder. Sünnet, İbrahim’in soyundan gelenlerin çoğalmalarıyla ilgilidir, bu da 17. bölümdeki antlaşmanın vurgularından biridir.

  3. Üçüncü olarak her iki durumda da antlaşmanın yapılmasını anlatmak için kullanılan ifadeler hēqîm běrît (9:9, 11, 17; 17:7, 19, 21) ve nātan běrît’tir (9:12; 17:2).

  4. Dördüncüsü, Tanrı Yaratılış 9 ve 17’deki antlaşmalardan “sizinle aramdaki antlaşma” olarak söz eder (9:12, 15; 17:2, 7). Ancak bu antlaşmalar aynı zamanda Nuh’un ve İbrahim’in soyundan gelenleri de kapsar (9:9, 12; 17:7, 9).

  5. Beşincisi, her antlaşmanın taraflarına getirdiği kazanç, yok edilmeyecek olmalarıdır (9:11; 17:14).

  6. Altıncı olarak, 17:1’deki tanrısal buyruk - “benim yolumda yürü ve kusursuz ol” – 6:9’da Nuh’un tarif edilmesini hatırlatır: “Nuh doğru bir insandı, çağdaşları arasında kusursuzdu ve Tanrı yolunda yürüdü”. Kusursuz anlamına gelen tāmîm sözcüğü tüm Yaratılış içerisinde sadece bu iki ayette bulunur. Bu benzerlikler listesi, iki antlaşma arasındaki yakın paralellikleri açık bir şekilde gözler önüne serer (Alexander, “Genesis 22 and the Covenant of Circumcision”, JSOT 25 (1983); 19-20).

12 Yaratılış kitabı içerisinde bir kurbanı anlatmak için “yakmalık sunu” teriminin sadece bu bölümde ve 8:20’de geçmesi oldukça dikkat çekicidir.

13 Bazı yorumcular tarafından dile getirilen, orijinal metinde 1-14 arasındaki ayetlerde İshak’ın canının kurtulmasının İbrahim’in itaatinin bir sonucu olduğu görüşü kesinlikle yeterli bir açıklama olmaktan uzaktır. Eğer İbrahim Tanrı’nın buyruğuna karşı gelip evde oturmayı seçseydi İshak’ın yaşamı zaten tehlikeye atılmış olmayacaktı. İshak’ın canının kurtarılması, İbrahim’in itaati karşılığında bir ödül gibi görünmüyor.

14 Bkz. Alexander, “Further Observations of the Term ‘Seed' in Genesis,” TynBull 48 (1997); 363-7.

15 Yaratılış 15 ile 17 arasındaki ilişkinin detaylı bir tartışmasını Williamson’un Abraham, Israel and the Nations: The Patriarchal Promise and its Covenantal Development in Genesis, JSOTSup 315 (Sheffield: Sheffield Academic Press, 2000) adlı kitabında bulabilirsiniz.

16 İkinci önemli sırada Musa’ya verilen yer, İbrahim’e ayrılan yerin yarısı kadardır (krş. İbr. 11:23-28).

17 Romalılar 4:3 ve Galatyalılar 3:6, Yaratılış 15:6’dan alıntı yapar.