1. KUTSAL KİTAP’TA CİNSELLİK



Kutsal Kitap’ta1 cinsellik, Tanrı’nın insana sunduğu biçimde iyidir; aynı zamanda günah olarak tanımlanamayacağı gibi tabu da değildir. Bunun en geçerli kanıtı yine Tanrı’nın kendisidir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde, erkek ve dişi olarak yaratmıştır (Tevrat, Yar. 1:27). Yani insan bazı niteliklerini; kişiliğini, isteklerini, duygularını, bilgisini, Tanrı ve başkalarıyla ilişki kurma yetisini Tanrı’dan almış, O’nun “Verimli olun, çoğalın” sözleriyle, Adem ve Havva aracılığıyla tüm insan soyunun Tanrı tarafından kutsanmış bir ilişkiye sahip olması tasarlanmıştır (Tevrat, Yar. 1:28).


Cinselliğin yaratılıştan aldığımız niteliklere göre günah ya da tabu sayılamayacağını anlamamızı sağlayan başka bir kanıt da Tanrı’nın yarattıklarına bakarak her şeyin çok iyi olduğunu göstermesidir (Tevrat, Yar. 1:31). Yaratılışta Tanrı’nın evrende kurduğu düzene ve insana tehdit oluşturacak karanlık güç yoktur. Çünkü evren Rab’bin sevdiklerinin rahatça yaşaması için bilgece yaratılmıştır (Tevrat, Mez. 127:2, 104:24). Bu nedenle Tanrı yarattığı her şeyi “Çok iyi!” diye onaylamaktadır.


1.1 Cinselliğin Bozulması


Kutsal Kitap’ta erkek ve kadın arasındaki ilişkinin derinliği, sevginin gücü harika biçimde anlatılmıştır. Âdem “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, / Etimden alınmış ettir” dediğinde, karısının hem kendisi gibi hem de kendisinin ayrılmaz bir parçası olduğunu ifade ederek Havva ile arasındaki derin bağları dile getiriyordu (Tevrat, Yar. 2:23-25).


Tevrat’ın içinde yer alan Ezgiler Ezgisi kitabında erkek ile dişi arasında evlilik ilişkisinin kurulmasında utanç bulunmaz. Onların sevincine arkadaşları da katılır. Kız aşkını şöyle dile getirir:


Ben Şaron çiğdemiyim,

Vadilerin zambağıyım.”


Erkek yanıt verir:

Dikenlerin arasında zambak nasılsa

Kızların arasında öyledir aşkım. (Tevrat, Ezg. 2:1,2)


Yine kızın erkeğe söylediği şu sevgi sözlerindeki derin anlama katılmamak mümkün mü?


Beni yüreğinin üzerine bir mühür gibi,

Kolunun üzerine bir mühür gibi yerleştir.

Çünkü sevgi ölüm kadar güçlü,

Tutku ölüler diyarı kadar katıdır.

Alev alev yanar,

Yakıp bitiren ateş gibi. (Tevrat, Ezg. 8:6)


Kutsal Kitap’ın ilk üç bölümü Tanrı’nın varlığının öncesizliğini, yaratıcılığını, gücünü, görkemini, bilgeliğini ve insanın Tanrı’yla ilişkisini anlatır. Binlerce yıl öncesinde gerçekleşen olaylar zinciri edebi, tarihsel bir anlatımla dile getirilir. Kutsal Kitap (Tevrat, Zebur ve İncil)sade bir anlatımla hem binlerce yıl öncesi yaşayan insanlara hem gümüz insanına konuşur. Tanrı’nın dünyayı, insanı nasıl yarattığını söyler; günaha düşüşten sonra insanla ilişkisini gösterir, kurtarış tasarısını açıklar.


Kutsal Kitap aynı zamanda insanın Rab’bi tanımak, Rab ile ilişkisini nasıl kuracağını, nereden geldiğini, içindeki boşluğu nasıl dolduracağını öğretmek için Tanrı tarafından oluşturulmuştur. Kutsal Kitap ayetlerini yorumlarken Tanrı’nın fizik ya da matematik kitabı gibi bir kitap yazmak istemediği aklımızda tutulmalıdır.


Günümüz insanı, binlerce yılın getirdiği bilgi birikimiyle kökenlerini sorguladığında, yaratılış bölümlerini anlamakta zorlanmasının nedeni,binlerce yıl önceki insanın günümüzden bambaşka fiziksel ve kültürel yaşam koşulları içinde varlığını sürdürmesidir. O günlerde kişilerin dış dünyayı algılayışları, günlük yaşamında kullandıkları sözcük sayısıyla; günümüz insanının dış dünyayı algılayışı, günlük yaşamda kullandığı sözcük sayısı arasında dağlar kadar fark vardır. Bu nedenle Tanrı’nın yaratılışı, yaptıklarını, insanla ilişkisini açıklaması, herkesin anlayabilmesi için, çocuğun algı düzeyine yakındır.


Yaratılış öyküsü bizlere kökenleri açıklamak için “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” diye başlar ve insanın nereden geldim sorusunu yanıtlar (Tevrat, Yar. 1). “Kutsal Kitap’ın ilk bölümlerdeki yaratılış öyküsü, RAB (Yahve)ile çeşitli Ortadoğu mitlerindeki sözde yaratıcılar arsındaki farkı ortaya koyar. Kutsal Kitap’ta açıklanan RAB herhangi bir şeyi alt etmek için çabalamaz. Her şey O’nun denetimi altındadır. Yarattıklarından üstün ve onlardan bağımsızdır.”iRAB2halkının arasında olan sadık ve güvenilir Tanrı’dır.


Yaratılıştaki cinsellik de erkek ve dişiarasında iyiydi. Âdem ve Havva ‘bir’di; iki kişisel varlık kutsanmış bir ilişkide tam anlamıyla bütündüler; aralarında kendi bedensel-ruhsal yapılarına aykırı istekleri, davranışları, hayalleri yoktu. Rab “Onları kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’” dedi, böylece insan cinselliğini bereketledi (Tevrat, Yar. 1:28a).


Yaratılışta, bir ucu bedende öteki ucu insanın ruhsal yapısında bulunan erkek ve dişi arasındaki cinsellik insana mutluluk vermek için tasarlanmıştır. Kutsal Yazılar’da, cinsel ilişki Tanrı’nın bir armağanı ve keyif alınması gereken bir bereket olarak gösterilmiş, ancak bu armağan sadece erkek ve dişi arasında ömür boyu sürecek bir evlilik ilişkisi çerçevesinde kalması gerektiği belirtilmiştir.


Yaratılış 1:1 ayetlerinde “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı” dendikten sonra yeryüzünün şekillenmesi; bitkilerin, hayvanların, insanın yaratılışı anlatılır. İnsan Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldığından, yaratılan öteki varlıklardan farklıdır. Bu nedenle yaşamında Tanrı’yla ilişki içinde olmalı, düşünce ve davranışlarında Tanrı’yı yansıtmalıdır.


Kadının (Havva’nın)yaratılışının anlatıldığı 2:18-24 ayetlerinde vurgu cinsellikte değil, arkadaşlıkta, paydaşlıkta, yardımlaşmadadır. Tanrı “Âdem’in yalnız kalması iyi değil” diye düşündü, ona uygun bir yardımcı yarattı. Kutsal Kitap’a bu şekilde girdiğine göre ‘yalnızlık’insanın üzerinde çok güçlü bir etki oluşturmakta, ruhunda büyük bir boşluk bırakmaktadır. Böyle bir etkinin kalkması kadının yaratılmasıyla gerçekleşti.


Yaratılış ikinci bölümün sonlarında aile kurumunun oluşmasını, cinselliği de içeren “Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Âdem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı” ayetleri geliyor (Tevrat, Yar. 2:24,25). “Karısına bağlanmak” ve “ikisinin tek beden olması” hem aile kurumunu hem henüz tam bilmediğimiz ruhsal yapımızı hem de fiziksel ilişkiyi anlatır. Tek beden olmak, iki ayrı varlığın bütünleşmesini, erkek ile dişi arasındaki ilişkinin temelini anlatan güçlü sözlerdir.

Âdem “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir (Tevrat, Yar. 2:23)” dediğinde, eşini köle olarak kullanacak bir varlık gibi görmediğini anlarız. Havva da Âdem gibi acıkan, susayan, uyumak isteyen, dinlenmeye ihtiyacı olan bir varlıktır. Yukarıdaki ayetler üzerinde biraz düşünüldüğünde, erkek ve dişi beraberliğinin haz almanın, çoğalmanın ötesine geçerek çiftlerin birbirlerine duydukları ruhsal ihtiyacı ifade ettiğini görmemek elde değildir.


Birbirlerine böylesine bağımlı, birbirlerini tamamlayacak şekilde yaratılan iki varlığın Tanrı’dan ve birbirlerinden kopuşunun hazin öyküsünü Yaratılış kitabı 3. bölüm anlatır. Olayın kahramanları Şeytan, Havva, Âdem’dir. İnsanlık tarihinin en trajik olayında, Havva ilk adımı atsa da Âdem yanındadır. Âdem, kâhyalık yetkisini kullanmayıp sessiz kalarak Havva’nın davranışını onaylaması nedeniyle sorumludur. “İyiyle kötüyü bilme ağacı, iyi ve kötü meyveyi simgeler, meyvesini yiyenin ölümüne neden olur. İyiyle kötüyü bilme, ahlaki bilgi ya da sezgi gücünü kasteder. Bahçenin ortasında olan bu ağaç, Tanrı’nın insana sunduğu seçimi gösterir. Âdem ve Havva ya iyiyle kötüyü bilme konusunda Tanrı sözüne güvenerek yaşayacaklardı ya da Tanrı’dan bağımsız olarak kendi kararlarını verip öleceklerdi.”

Simgelerle anlatılan düşüş öyküsünde Tanrı’nın vermek istediği mesaj: İnsanın ya Rabbi’ne güvenerek yaşaması ya da O’na isyan içinde yaşayarak sonuçlarını üstlenmesidir. Tanrı’ya isyan ederek yaşamanın sonucu fiziksel ve ruhsal ölümdü (Tevrat, Yar. 2:17). Nasıl bir bitki topraktan koparılıp kendi haline bırakıldığında ölüyorsa, insan da Tanrı’dan kopmakla hem ruhsal hem fiziksel olarak öldü. Yani Tanrı’dan aldığı iyi nitelikleri yerine getiremez durama geldi. Fiziksel hastalıkların yanında ruhsal kişilik-kimlik bozuklukları ortaya çıktı. Buna bağlı olarak insanın istekleri, duyguları, davranışları değişti hem Tanrı’ya hem kendisine yabancılaştı.


Bozulan yaratılış, insana sevinç getirmek için yaratılan iyi duyguları da yok etti. Sahip olma isteğine bağlı olarak bencilleşme, gözyaşı arttı. Bekarlıkta, evlilikte; ailede, eşler ve çocuklar arasında, toplumda sağlıksız ilişkiler insan yaşamının her alanında etkili oldu.


Bekarlar pak düşünce ve isteklerini yitirerek fantezilerine tutsak duruma düştüler; yaratılışta sağlanan biyolojik-ruhsal durumlarıyla çelişmeyen özdenetimlerini yitirdiler. Bekarlıktan başlayarak bedensel ve ruhsal isteklerde görülen aykırılıkinsana güven duygusunu kaybettirdiğinden insan bencilleşti. Bencillik davranışlara yansıyarak insanlar arasında ayrışmayı, kötülüğü tetikledi. Değersizleştirme, çekişme, kavga, aykırı cinsellik, cinayet, savaşlar toplumsal yaşamın acı veren gerçekleri arasında yer aldı.


Bencilce sahip olma isteği insanın insan üzerinde egemenlik kurmasına neden oldu. Tüm aykırılığına karşılık insan, Tanrı’nın kendisine verdiği özgürlüğü kullanarak bedenine ve ruhuna uymayan cinsel ilişkileri tercih etti.


1.2 Cinsellik ve Suç


Yüzyılın sapığı olarak anılan Avusturyalı Josef Fritzl’ın, 24 yıl boyunca bodrumda hapsedip 3 bin kezden fazla tecavüz ettiği ve 7 çocuk sahibi olduğu öz kızı Elisabeth’i yaratılış amacına uygun bedende ve ruhta bulamazsınız.iiKonya’da tecavüz ettiği kızından doğan bebeği eşiyle birlikte öldüren adamı;iiiatla cinsel ilişkiye girdiği için üç yıl hapse mahkûm edilen R.V.’ninivdavranışını, Milas’ta dört kişinin tecavüzüne uğrayan eşeğin neden tercihedildiğini,völülere tecavüz edilmesini,vicinsel ilişkide kaka yiyenlerin varlığını insanın özünün günah nedeniyle bozulduğunu kabul etmeden açıklamak olanaksızıdır.


Yukarıdaki bozulmuş cinsellik örnekleri bizlere günahın sonuçlarını gösterir. Günah: Tanrı’ya başkaldırmak, yasalarına uymamaktır. Rab’bin yetkisini ret etmek ya da O’na meydan okumak, kötülük istemek içimizdeki günahı tanımlar. İncil’de günaha karşılık kullanılan Grekçe terim ‘hamartia’dır; hedeften şaşmak, yanlış yola sapmak anlamına gelir. Kötülük yapmak, suç işlemek, Tanrı’nın yasasını çiğnemek bu terimin kapsamına giren fiillerdir.vii


Tanrı insana erkek ve dişi arasında iyi bir cinsellik sunarken, günahın sonuçları insana acı vermiştir. Rab’bin yasaları insanın kendisinin Rab olarak tanınması, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarını öz yapısına uygun sağlaması gerektiğini anımsatmak için yazılmıştır.


Kutsal Kitap’ta anlatılan gerçeklerin yadsınması insan özüne aykırı bozulmuş cinselliğin kapılarını açar. Böylelikle insanın bedenine ve ruhuna aykırı cinselliği görerek yetişen yeni kuşaklar da gelişme evrelerinde kendilerini mahveden, toplumsal kirliliğe yol açan cinsel tercihler kazanabilmektedirler.