Matta 1:18-25İsa Mesih’in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf’la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem’in Kutsal Ruh’tan gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: “Davut oğlu Yusuf, Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh’tandır. Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak.” Bütün bunlar, Rab’bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: “İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar.” İmmanuel, Tanrı bizimle demektir. Yusuf uyanınca Rab’bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem’i eş olarak yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu.
Luka 1:39-45O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda’nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti. Zekeriya’nın evine girip Elizabet’i selamladı. Elizabet Meryem’in selamını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh’la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: “Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! Nasıl oldu da Rabbim’in annesi yanıma geldi? Bak, selamın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rab’bin ona söylediği sözler gerçekleşecektir.”
Luka 1:56Meryem, üç ay kadar Elizabet’in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü.
Luka 2:1-7O günlerde Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı… Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. Böylece Yusuf da… Beytlehem’e gitti. Orada, hamile olan nişanlısı Meryem’le birlikte yazılacaktı. Onlar oradayken, Meryem’in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu.
Luka 2:22-35…Yusuf’la Meryem çocuğu Rab’be adamak için Yeruşalim’e götürdüler… O sırada Yeruşalim’de Şimon adında bir adam vardı. Doğru ve dindar biriydi. İsrail’in avutulmasını özlemle bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi… Şimon O’nu kucağına aldı… Şimon onları kutsayıp çocuğun annesi Meryem’e şöyle dedi: “Bu çocuk, İsrail’de birçok kişinin düşmesine ya da yükselmesine yol açmak ve aleyhinde konuşulacak bir belirti olmak üzere belirlenmiştir. Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak. Bütün bunlar, birçoklarının yüreğindeki düşüncelerin açığa çıkması için olacak.”
Luka 2:41-49İsa’nın annesi babası her yıl Fısıh Bayramı’nda Yeruşalim’e giderlerdi. İsa on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Yeruşalim’de kaldı. Bunu farketmeyen annesiyle babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O’nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar. Bulamayınca O’nu araya araya Yeruşalim’e döndüler. Üç gün sonra O’nu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasında oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu. O’nu dinleyen herkes, zekâsına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu. Annesiyle babası O’nu görünce şaşırdılar. Annesi, “Çocuğum, bize bunu niçin yaptın? Bak, babanla ben büyük kaygı içinde seni arayıp durduk” dedi. O da onlara, “Beni niçin arayıp durdunuz?” dedi. “Babam’ın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor muydunuz?”
Elçilerin İşleri 1:12-14Bundan sonra elçiler, Yeruşalim’den yaklaşık bir kilometre uzaklıktaki Zeytin Dağı’ndan Yeruşalim’e döndüler. Kente girince kaldıkları evin üst katındaki odaya çıktılar. Petrus, Yuhanna, Yakup, Andreas, Filipus, Tomas, Bartalmay, Matta, Alfay oğlu Yakup, Yurtsever Simun ve Yakup oğlu Yahuda oradaydı. Bunlar İsa’nın annesi Meryem, öbür kadınlar ve İsa’nın kardeşleriyle tam bir birlik içinde sürekli dua ediyordu.
YORUM: Genç bir kız iken Yusuf adında biriyle nişanlıydı. O dönemde nişanlı olmak evlilik kadar ciddi bir olaydı. Ancak yasal işlemlerle bozulabilirdi. Melek Cebrail Meryem’e Tanrı tarafından seçildiğini ve vaat edilen kişiyi doğuracağını bildirdi. Her ne kadar nişanlısı Yusuf’un gözünde imansızlık ve ahlaksızlık gibi görünse de Meryem bunu sade imanıyla kabul etti. Ama Tanrı Meryem’in itibarını korumak için Yusuf’a her şeyi bildirmesi için bir melek gönderdi. Meryem çok savunmasız bir durumdaydı, çünkü aile onurunun çok önemli olduğu her fırsatta belirtilen bir toplumda yaşıyordu. Bu durum diğer insanların gözünde ailesi ve kendisi için bir lekeydi. Bu nedenle Yusuf ilk önceleri Meryem ile evlenme konusunda isteksiz davrandı. Meryem’in hamile olduğunu öğrendiğinde ondan gizlice ayrılmayı düşündü. Yusuf çok hassas ve dürüst biriydi. Sadakatsizliği yüzünden Meryem tarafından incitildiğini düşündü. Yusuf bir iman adamıydı. Daha sonra meleğin buyruğuna uyup Meryem’le evlendi. Meryem eski zamanlarda evlenmek için en uygun yaş olan on üç yaşlarında küçük bir Yahudi kızdı. Nasıra’da ailesi ve arkadaşları gibi o da Tanrı’ya tapındı ama meleğin söylediği sözlere alışkın değildi. Meryem çok alçakgönüllü biriydi. Meryem Tanrı’yı seven, Ona hizmet etme konusunda çok itaatkar biriydi (Luka 1:38).
Peki, Tanrı neden başkasını değil de Meryem’i seçti? Çok genç olduğu için mi? Yoksa günahsız olduğu için mi seçti? Tanrı Meryem’deki itaati gördüğü için onu seçti, Tanrı biliyordu ki insanlığa gelmiş bu yüce ve önemli çağrıya büyük bir istekle hizmet edecek.
Meryem ve Yusuf evlendiler fakat İsa’nın doğumuna kadar beraber olmadılar. İkisi de İbrani’ydiler ve bir Kurtarıcı’nın geleceğinden haberleri vardı. Luka 1:39-56 ayetlerinde Meryem’in kuzeni Elizabet’i ziyarete gittiği ve orada üç ay kaldığı anlatılıyor. Hamile olduğu için çevresinden gelecek baskılardan kaçmak için en güvenli yerdi. Doğumdan sonra her Yahudi ailenin yapmak zorunda oldukları ‘Doğan ilk erkek çocukların Rab’be adanması’buyruğunu yerine getirmek için Yeruşalim’e gittiler. İsa’yı adama töreni için Tapınağa götürdüklerinde, yaşlı Şimon’un Meryem’e; “Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak…”demesi daha sonra İsa’nın çarmıha gerilmesiyle yaşayacağı acıyı anlatmaya çalıştı (Luka 2:35).
İsa ailesiyle yaşadığı otuz yıl boyunca Yusuf’un mesleği olan marangozlukla meşguldü. Meryem ve Yusuf, İsa’ya bir yuva ve birçok kardeş verdiler. Meryem’in İsa’ya itimat ettiği sırada İsa’nın görevine başlaması hem Meryem’in hem de ev halkının akıllarının karışmasına neden olmuş olabilir. Ama kesin olan bir şey vardı, İsa çarmıhta acı çekerken yakınında durup olayları izleyen Meryem’in kalbi buruk ve perişandı. İncil’de Meryem’den en son imanlılarla birlikte dua ederken bahsedilmiştir. İsa’nın çarmıha gerilmesinden sonra imanlılarla birlikte dua ediyordu (Elçilerin İşleri 1:14). Meryem bir imanlı için gerçek bir örnektir. Meryem’in imanı ve sadakati hayatlarımız için örnek teşkil eder. Meryem’in övgü ilahisinden ve meleğin onu ziyaretinden anlatılanlardan Meryem’in Tanrı’yla güçlü bir ilişkisi olduğunu görüyoruz.
Meleğin selamı Meryem’i korkutmadı ama tedirgin etti. Meryem’i tedirgin eden meleğin söylediği; “Selam, ey Tanrı’nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir”diye başlayan selamlanma şekliydi (Luka 1:28). Meryem asla kendini özel biri olarak görmedi.
Meryem ve Yusuf’un ilişkileri hakkında pek az şey biliyoruz. O zamanki geleneklerin önerdiği ve birinci yüzyılda Yahudilikteki evliliklerden bildiğimiz kadarıyla Yusuf Meryem’den yaşça büyüktü. O zamanki genç kızlar bir aileyi geçindirebilecek nitelikte kendinden yaşça büyük erkeklerle evlenirlerdi.
İlişkilerinden birçok çocukları oldu. Matta özellikle dört erkek (Yakup, Simon, Yusuf, Yahuda) ve adları geçmeyen kız kardeşlerinden söz eder (Matta 13:55-56). Fakat Katolik ve Ortodokslar Yusuf’un diğer çocukları Meryem’den değil başka bir kadından olduğunu savunurlar. Meryem’in İsa’dan başka çocuk doğurmadığına inanırlar Ama bunu kanıtlayan bir ayet İncil’de bulunmamaktadır. Matta 1:19-20“Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab’bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi “Davut oğlu Yusuf Meryem’i kendine eş olarak almaktan korkma…” Matta 1:25“Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı…” Bu ayetler olaya bir açıklık getiriyor. Melek tarafından ayrılmaması için uyarılmış, evlenmesi Tanrı tarafından onaylanmış Yusuf’un Meryem’den ayrılıp ta başka bir kadınla evlenme ihtimali nedir?
Yusuf’un, Meryem’den önce, muhtemelen İsa görevine başlamadan önce, öldüğü varsayılır. İsa hizmet etmeye başladıktan sonra, ondan bir daha söz edilmiyor. İsa ilk oğulları olarak, baba mesleği olan marangozluğu öğrenmişti. Yusuf öldüğü zaman bir marangoz olarak babasının yerine geçecekti.
Yusuf ve Meryem’in aralarında güçlü ve sağlıklı bir ilişki vardı. Birlikte İsa’ya ve çocuklarına ideal bir ev ortamı hazırladılar.
Birçok olay Meryem’e İsa’nın özel olduğunu gösterdi. Melek tarafından ziyaret edilmesi, mucizevî şekilde hamile kalması, meleğin Yusuf’a onun bakireliğinden emin olduğunu doğrulaması, İsa doğduğunda çobanların gelmesi, gökyüzünde meleklerin kutlama yapması ve diğer tüm olaylar.
Meryem İsa’ya diğer çocuklarına davrandığı gibi davrandı. O da her anne gibi İsa çocukken onun için kaygılandı (Luka 2:48).
İsa’nın Yahya tarafından vaftiz edilmesi Tanrı’nın Oğlu olarak tanınmasında önemli bir adımdır.
Kana Köyü’nde bir düğün vardı (Yuhanna 2:1-11), İsa ve annesi de oradaydı. Meryem’den İsa’nın annesi olarak söz ediliyordu. İsa hakkında konuştuklarında ‘Bakire Meryem’in Oğlu’, diye bahsetmiyorlardı. Aslında Meryem, İsa’nın annesi olduğu için tanınıyordu. Kutsal Kitap görkemi Meryem’e değil, İsa’ya verir. Şarabın bittiğini gören Meryem İsa’ya gidip olayı anlattı ve ondan mucize yapmasını istedi. Meryem İsa’nın mucize yapabileceğini biliyordu. Diğer taraftan orada bulunan insanların İsa’nın mucize yapabileceğini görmelerini istiyordu. İsa’nın Meryem’e cevabı hem soğuk hem de resmidir. Burada kullanılan “Kadın”kelimesi saygısızlık gibi görünse de aksine Grekçe’de ‘Kadın’kelimesi; ‘Anne’anlamına gelen bir ifadedir (Yuhanna 2:4). “Anne, benden ne istiyorsun?”(Yuhanna 2:4), demesi yaptığı görevde annesinin etkisinde olmadığını, tamamıyla Tanrı’nın isteği doğrultusunda hareket ettiğini gösterir.
Meryem İsa’nın sözlerinden ne demek istediğini anladı ve oradaki görevlilere İsa’yı dinlemelerini ve istediğini yapmalarını söyledi. Bu ısrarı İsa’nın zor durumlarda yardım edebileceğine olan güvenine en güzel örnektir.
O günlerde Yahudi otoriteler çok zor bir durumdaydılar. İnsanlar Yahudi toplumu ile Roma arasında çok hassas olan politik dengeyi korumak zorundaydılar. İsa’nın bu denge için büyük bir tehdit oluşturduğunu düşünüyorlardı. Meryem gelecek olan tehlikeyi görebiliyordu fakat Oğlu’nu korumak için elinden bir şey gelmiyordu. İsa yakalanıp çarmıha gerildi. Meryem şimdi işkenceyle öldürülen oğlunun çarmıhının yanındaydı. İsa onun büyüttüğü bebeğiydi, eğitim verdiği küçük oğluydu, gurur duyduğu delikanlısıydı. Ama askerler tarafından haksız yere çarmıha gerilmişti. Meryem iki kez acı yaşadı, İsa’yı doğururken, bir de İsa çarmıhta öldüğünde. Meryem’in çarmıha gerilen Oğlu’nun ölümünü baştan sona izlerken nasıl tarif edilemez bir acı hissettiğini hayal etmek bile imkânsız. O’nu kendi bebeği olarak doğurdu fakat çarmıhtaki ölümünü kendi ‘Kurtarıcı’sı olarak izledi.
İsa’nın annesi ve kardeşleri öğrencilerle birlikte dua ediyorlardı. İsa’nın kardeşlerinden söz edilmesi, onların Meryem’in gerçek çocukları olduklarını gösterir ve bazı inanışlara göre Meryem’in yaşamı boyunca hiç çocuğu olmamış bakire olarak yaşadığı tezini çürütür (Matta 12:46; Markos 6:3; Yuhanna 7:3-5; 1.Korintliler 9:5; Galatyalılar 1:19).
Yuhanna 19:25-27 ayetlerinde İsa çarmıhın yanında duran annesi Meryem’i öğrencisi Yuhanna’ya emanet ediyor. Acılar içindeyken bile annesinin durumunu düşünüyor. Burada Meryem’den son kez söz ediliyor, çünkü Kutsal Kitap’ta vurgulanmak istenen kişi Meryem değil, İsa’dır.
Meryem Tanrı’nın planını kabul ettiğinde hem sevinç, hem üzüntü yaşadı. Bu planları büyük bir istekle kabul etti. Bizler Tanrı’nın planlarını büyük bir istekle kabul ediyor muyuz? Sonuç ne olursa olsun O’nun planları karşısında Meryem’in yaptığı gibi seviniyor muyuz?
Referans ayetler:
Matta 1; 2; 12:46-50; 13:55
Markos 3:31-35
Luka 1;2; 8:19, 20
Yuhanna 2:1-11; 7:5; 19:25-27
Elçilerin İşleri 1:14
Luka 8:40-42Karşı yakaya dönen İsa’yı halk karşıladı. Çünkü herkes O’nu bekliyordu. O sırada, havra yöneticisi olan Yair adında bir adam gelip İsa’nın ayaklarına kapandı, evine gelmesi için yalvardı. Çünkü on iki yaşlarındaki biricik kızı ölmek üzereydi…
Luka 8:49-56İsa daha konuşurken havra yöneticisinin evinden biri geldi. Yöneticiye, “Kızın öldü” dedi, “Artık öğretmeni rahatsız etme.” İsa bunu duyunca havra yöneticisine şöyle dedi: “Korkma, yalnız iman et, kızın kurtulacak.” İsa adamın evine gelince Petrus, Yuhanna, Yakup ve kızın annesi babası dışında hiç kimsenin kendisiyle birlikte içeri girmesine izin vermedi. Herkes kız için ağlıyor, dövünüyordu. İsa, “Ağlamayın” dedi, “Kız ölmedi, uyuyor.” Kızın öldüğünü bildikleri için İsa’yla alay ettiler. O ise kızın elini tutarak, “Kızım, kalk!” diye seslendi. Ruhu yeniden bedenine dönen kız hemen ayağa kalktı. İsa, kıza yemek verilmesini buyurdu. Kızın annesiyle babası şaşkınlık içindeydi. İsa, olanları hiç kimseye anlatmamaları için onları uyardı.
YORUM: Yair havrada önemli bir pozisyondaydı, yani dini bir liderdi. Havra; Yahudi halkının bir araya gelip Tevrat’ı öğrendikleri ve ibadet ettikleri yerdir. Bu Yahudi liderler İsa’nın ardından gitmedikleri gibi, kendilerinin öğrettiklerinden farklı şeyler öğrettiği için O’na karşı öfkeliydiler. Bu bölümdeki Yair de dini bir liderdi fakat diğerlerinden farklıydı çünkü İsa’ya inanıyordu. Büyük bir sorunu vardı, acilen İsa’nın yardımına ihtiyacı vardı. O bölgede tanınmış, saygın biriydi ama şimdi çaresiz bir durumdaydı. İsa’yı aramaya çıktı ama İsa gölün karşı yakasında insanlara öğretiyordu. İsa’nın etrafında büyük bir kalabalık vardı ve bu kalabalığın içinde Yair de bulunuyordu. İsa’ya yaklaşmak için kalabalığı aşması gerekiyordu. İsa’ya yaklaştığı sırada etrafındaki insanların meraklı gözlerle ona bakmasına aldırış etmeden İsa’nın ayaklarına kapanıp kızını iyileştirmesi için yalvardı.İnsanların onun hakkında ne düşündükleri umurunda bile değildi çünkü küçük kızı ölmek üzereydi ve İsa’nın onu iyileştireceğinden kesinlikle emindi. İsa’nın iyileştirme gücüne sahip olduğunun farkındaydı. Yair’in imanı İsa’yı hoşnut etti. İbraniler 11:6“İman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır…”
İsa tereddüt etmeden onunla gitmeyi kabul etti çünkü insanlara karşı merhametle doluydu. İnsanların hissettiği her bir acının aynısını O da hisseder. Aslında Yair’in havra görevlisi olması, onun varlıklı ve herkes tarafından tanınan biri olduğunu gösteriyordu, ama bunların hiçbiri Yair’i bu acıdan koruyamazdı. Kızın annesi de ölmek üzere olan kızının başında kalbi kırık ve çaresizce bekliyordu. Kız daha fazla dayanamadı ve son nefesini verdi. Bu arada evinden adamlar gelip kızın öldüğünü söylediler. Yair karar verme aşamasındaydı, ya kızının öldüğünü kabul edecekti ya da İsa’nın onu ölümden dirilteceğine. Yair İsa’ya güvendi ve birlikte eve doğru yürümeye devam ettiler.
Yair’in ricası üzerine İsa geldi. Aslında böyle bir pozisyonda olan bir kişinin İsa’dan yardım istemesi pek normal değildi. Yahudi önderlerin çoğu arkadaşlarının tepkilerinden çekiniyorlardı.
Evevardıklarında İsa kalabalığa; “Kız ölmedi, uyuyor”(Luka 8:52) dediğinde, ne demek istediğini anlamadılar ve güldüler çünkü İsa’ya iman etmiyorlardı. Tanrı insanların düşündüğü gibi düşünmez. Yeşaya 55:9’da RAB; “Çünkü gökler nasıl yeryüzünden yüksekse, yollarım da sizin yollarınızdan, düşüncelerim düşüncelerinizden yüksektir” der.
İsa on iki yaşındaki bu kız çocuğunu ölümden diriltti. Küçük kızı ölümden diriltmekle kalmadı aynı zamanda babası Yair’in ve annesinin de yürek acısını iyileştirdi. İsa ölüm olan yere yaşam getirdi. Acaba Yair ve karısı kızlarının başucunda duran kişinin Tanrı Oğlu olduğunun farkında mıydılar? Uzun zamandır beklenen Kurtarıcı ile aynı yerde bulunduklarının bilincinde miydiler? İsa’nın yaptığı her mucize çevresinde bulunan kişilerin iman etmeleri için bir fırsattır.
Metinde açık bir şekilde belirtilmemesine karşın Yair’in ve ev halkının o gün Mesih’e iman ettiği sonucuna varabiliriz.6
Bu olay zayıflıklarımızı bize hatırlatır. Hiçbir zenginlik, hiçbir ayrıcalık insanı hayatın acılarından koruyamaz. Kaç kez acı çekmek zorunda kaldık? Kaç kez sevdiklerimiz için çaresiz bir durumda kaldık? Kendimizi Yair’in kızı gibi ihtiyaç içinde ya da Yair ve karısı gibi çaresiz hissettiğimizde hatırlamamız gereken bir şey var; bütün çaresizliklerimizi, acılarımızı ve ihtiyaçlarımızı bizi koruyan ve önemseyen Tanrı’ya vermeliyiz ve O’nun yardımını istemeliyiz. Biz hiçbir şey yapamayız ama O yapar. İsa o zaman da ihtiyacı olanlara yardım ettiği gibi, bugün de herkesin ihtiyacına cevap verir. İhtiyaçlarımızı İsa’ya getirdiğimiz her defasında O’na olan imanımızı göstermiş oluyoruz.
Referans ayetler:
Matta 9:18-26
Markos 5:21-43
Luka 8:40-56
Markos 5:24-34…Büyük bir kalabalık da ardından gidiyor, O’nu sıkıştırıyordu. Orada, on iki yıldır kanaması olan bir kadın vardı. Birçok hekimin elinden çok çekmiş, varını yoğunu harcamış, ama iyileşeceğine daha da kötüleşmişti. Kadın, İsa hakkında anlatılanları duymuştu. Bu nedenle, kalabalıkta O’nun arkasından gelip giysisine dokundu. İçinden, “Giysilerine bile dokunsam kurtulurum” diyordu. O anda kanaması kesiliverdi. Kadın, bedeninin derinliğinde acıdan kurtulduğunu hissetti. İsa ise, kendisinden bir gücün akıp gittiğini hemen anladı. Kalabalığın ortasında dönüp, “Giysilerime kim dokundu?” diye sordu. Öğrencileri O’na, “Seni sıkıştıran kalabalığı görüyorsun! Nasıl oluyor da, ‘Bana kim dokundu’ diye soruyorsun?” dediler. İsa kendisine dokunanı görmek için çevresine bakındı. Kadın da kendisindeki değişikliği biliyordu. Korkuyla titreyerek geldi, İsa’nın ayaklarına kapandı ve O’na bütün gerçeği anlattı. İsa ona, “Kızım” dedi, “İmanın seni kurtardı. Esenlikle git. Acıların son bulsun.”
YORUM: Bu kadının on iki yıldır kanaması vardı. Doktorlara onca para harcamış ama bir sonuç alamamıştı. Doktorların onu iyileştirme fikirleri kadının hastalığından daha kötüydü. Tek yaptıkları kadından para almaktı. İyileşeceğine daha da kötüleşiyordu ta ki İsa hakkında duyuncaya dek. Kanaması olan kadının o zamanın dini geleneklerine göre hem kendisi hem de dokunduğu her şey kirli sayılırdı.
Kanaması olan kadın, kocasına dokunamaz, Tapınağa gidemez ve inancının gerektirdiği hiçbir önemli törene katılamazdı. Levililer 15:25-27diyor ki; “‘Eğer bir kadının âdet günleri dışında uzun süreli bir kanaması varsa, ya da kanaması âdet günlerinden sonra da devam ediyorsa, kanaması olduğu sürece âdet günlerinde olduğu gibi kirli sayılır. Kanaması olduğu sürece, âdet günlerinde olduğu gibi, yattığı her yatak ve üzerine oturduğu her şey kirli sayılacaktır. Kim bunlara dokunursa kirli sayılacak. Giysilerini yıkayacak, yıkanacak, akşama kadar kirli kalacaktır.”
Umutsuzca iyileşmenin bir yolunu bulmaya çalışıyordu ve bunun için bütün varını yoğunu harcamıştı. Yaşadığı onca hayal kırıklıklarına rağmen Tanrı’dan ümidini asla kesmedi. İsa hakkında anlatılanlar onun iyileşmeye olan inancını daha da güçlendirdi. İsa’nın geldiğini duyunca O’nu bulmak için hemen yola koyuldu. Giysilerine bile dokunursa iyileşeceğini düşündü. Bu kadın neden İsa’ya yaklaşıp da yardım istemek yerine kendini belli etmeden O’na dokundu? Belki de kendini mucizeler yapan İsa’yı rahatsız edecek kadar değerli görmedi. Belki de kendini kirleten hastalığını herkesin önünde konuşmaktan utandı. Sebep ne olursa olsun, onun İsa’yla konuşmasını engelleyen zayıf imanı değildi. Gizli bir imanı olmasına rağmen birçok insandan daha fazla imanı vardı.
İsa’ya dokundu ve hemen o anda bedeninin iyileştiğini anladı. Gizli imanı üstün gelmişti. İsa ile geçirdiği o bir anlık zaman hayatının tamamıyla değişmesini sağladı. Olay burada bitmiyor. İsa durdu çünkü bir gücün kendinden akıp gittiğini hissetti. İsa Kendisine kimin dokunduğunu sorduğunda, kadın korku ve tereddütle İsa’nın ayaklarına kapanıp her şeyi anlattı.
İsa ona; “Kızım, imanın seni kurtardı. Esenlikle git. Acıların son bulsun”(Markos 5:34), dediğinde kim bilir yüreği nasıl da esenlikle dolmuştur. İsa, Kendisine dokunanın kim olduğunu bilmiyor muydu? Tabi ki biliyordu. İsa’nın kadının neden yanına gelip Kendisine dokunduğunu itiraf etmesini istediğini merak edebiliriz. Aslında İsa, kadının Kendisine inanmakla iyi bir şey yaptığını bilmesini istedi. Ömrü boyunca İsa’dan ‘Bereket’çaldığını düşünmesini istemedi. Belki İsa kadınlar adına harekete geçti. Ya da kadının alenen ihtiyacı olan şeyi anlatması ve Tanrı’nın lütfu ile iyileşmesi İsa’nın ona söylediği “İmanın seni kurtardı”, sözlerini doğruluyordu. İsa’nın kadının kim olduğunu bilmek istemesinin diğer bir nedeni de kadının imanı hem orada bulunanlar için hem de onun hakkında yazılan satırları okuyan bizler için iyi bir örnek oldu. Başka bir sebep ise; kadınların içten şifa bulmalarını, gizli dünyalarını terk etmelerini ve O’nun birer tanıkları olmalarını istemesiydi. Tanrı bereketlerini kadınlara da verdi, öyle ki; onlar da başkalarına bereket olsunlar.
Referans ayetler:
Matta 9:20-22
Markos 5:25-34
Luka 8:43-48
Markos 6:17-29Hirodes’in kendisi, kardeşi Filipus’un karısı Hirodiya’nın yüzünden adam gönderip Yahya’yı tutuklatmış, zindana attırıp zincire vurdurmuştu. Çünkü Hirodes bu kadınla evlenince Yahya ona, “Kardeşinin karısıyla evlenmen Kutsal Yasa’ya aykırıdır” demişti. Hirodiya bu yüzden Yahya’ya kin bağlamıştı; onu öldürtmek istiyor, ama başaramıyordu. Çünkü Yahya’nın doğru ve kutsal bir adam olduğunu bilen Hirodes ondan korkuyor ve onu koruyordu. Yahya’yı dinlediği zaman büyük bir şaşkınlık içinde kalıyor, yine de onu dinlemekten zevk alıyordu. Ne var ki, Hirodes’in kendi doğum gününde saray büyükleri, komutanlar ve Celile’nin ileri gelenleri için verdiği şölende beklenen fırsat doğdu. Hirodiya’nın kızı içeri girip dans etti. Bu, Hirodes’le konuklarının hoşuna gitti. Kral genç kıza, “Dile benden, ne dilersen veririm” dedi. Ant içerek, “Benden ne dilersen, krallığımın yarısı da olsa, veririm” dedi. Kız dışarı çıkıp annesine, “Ne isteyeyim?” diye sordu. “Vaftizci Yahya’nın başını iste” dedi annesi. Kız hemen koşup kralın yanına girdi, “Vaftizci Yahya’nın başını bir tepsi üzerinde hemen bana vermeni istiyorum” diyerek dileğini açıkladı. Kral buna çok üzüldüyse de, konuklarının önünde içtiği anttan ötürü kızı reddetmek istemedi. Hemen bir cellat gönderip Yahya’nın başını getirmesini buyurdu. Cellat zindana giderek Yahya’nın başını kesti. Kesik başı bir tepsi üzerinde getirip genç kıza verdi, kız da annesine götürdü. Yahya’nın öğrencileri bunu duyunca gelip cesedi aldılar ve mezara koydular.
YORUM: Hirodiya, Büyük Hirodes’in torunuydu. İ.Ö. 40-4 yılları arasında Filistin’i Roma adına yöneten Büyük Hirodes İsa doğduğunda O’nu öldürtmeye çalıştı (Matta 2:13) bunu başaramayınca iki ve iki yaşın altındaki bütün erkek bebekleri öldürttü (Matta 2:16). ‘Meyve ağacın dibine düşer’, diye bir atasözü vardır, bu durum olayı çok iyi açıklar, Büyük Hirodes’in yaptığı hatalar oğullarını ve hatta torunlarını bile etkiledi. Hirodes Antipa da babası gibi kötü bir yönetici, dedesi gibi zalim biriydi. Hirodes Antipa’nın yüreğini bilen İsa onun hakkında konuşurken “Tilki”, diye hitap eder. Luka 13:31-32şöyle diyor; “Tam o sırada bazı Ferisiler gelip İsa’ya, ‘Buradan ayrılıp başka yere git. Hirodes seni öldürmek istiyor’ dediler. İsa onlara şöyle dedi: Gidin, o tilkiye söyleyin, ‘Bugün ve yarın cinleri kovup hastaları iyileştireceğim ve üçüncü gün hedefime ulaşacağım.’”
Hirodiya, Kutsal Kitap’ta bulunan kadınlar arasında sempati duyulmayan kadınlardan biridir. Adının geçmesi ve bu olayın anlatılmasının Tanrı için mutlaka bir nedeni vardır.
Kutsal Yasa’ya aykırı olduğunu bile bile, aç gözlülük ve bencillikle kocası Filipus’u bırakıp, daha itibarlı olan kocasının kardeşi Hirodes ile evlendi. Evliliklerinin Kutsal Yasa’ya aykırı olduğunu söylediği için Hirodes, Vaftizci Yahya’yı hapse attırdı. Bunun kimin fikri olduğunu söylemek zor. Matta 14:5’te Hirodes’in Yahya’yı öldürtmek istediği ama halkın tepkisinden korktuğunu yazarken, Markos 6:19’da ise Hirodiya’nın Yahya’yı öldürtmek istediği ama başaramadığını yazar.
Onlara göre Yahya’nın konuşmaları hassas bir dengede duran hükümetin dengesini bozup işlemez durumuna getirecek konuşmalardı. Kardeşinin karısıyla evlenmesinden dolayı bir isyan, bir ayaklanma olduğu takdirde Hirodes kaybeden taraf olacaktı. İkisi de bu hakikatin farkındaydılar.
Hirodiya, Yahya’ya kin bağladı ve onu öldürtmek istedi, çünkü kocasının Vaftizci Yahya’nın konuşmalarından etkilendiğini biliyordu, bundan dolayı çok öfkeleniyordu.
Vaftizci Yahya’yı öldürmek için bir fırsat arıyordu. İşte, o fırsat Hirodes’in verdiği şölende dans eden Hirodiya’nın kızına ne dilerse vereceğini söylediğinde geldi. Ve antlaşma yapıldı; Hirodiya’nın kızı dans etti, Hirodes dileğini yerine getirmek için ant içti, Hirodiya kızını öğütledi ve Yahya’nın başı kesildi. Hirodes için davette bulunan misafirlerin onun hakkındaki düşünceleri Tanrı’ya itaat etmesinden daha önemliydi.
İlk evliliğinden olan kızını kullanıp isteğini ustalıkla Hirodes’e yaptırdı. Tanrı adamı Yahya’nın bir an bile tereddüt etmeden öldürülmesini istedi. Hirodes, Yahya’nın öldürülmesi taraftarı değildi çünkü bu olayın birçok insanı öfkelendireceğinden korkuyordu. Bütün davetlilerin önünde ant içtiği için verdiği sözden dönemezdi. Kısa bir süre sonra Yahya’nın başı bir tepsi üzerinde getirildi. Hiçbir şeyi umursamadan intikamını aldı. Yahya’ya olan nefretinin yüreğini ve kararlarını etkilemesine izin verdi. Çünkü ölüm saçan birinin torunu olarak durumları kontrol etmenin en iyi yolunun bu olduğunu düşünüyordu. Böyle davranmaya hakkı var diye düşündü.
Yalnızca büyükbabası Hirodes gibi davranmadı, kızını da yanlış bir yönde büyüttü. Hirodiya’ya göre küçük kızından tepsi içinde kesik bir baş istemesi yanlış değildi, çünkü ona göre kesik başın kızının kendi yaşına göre isteyeceği hediyeden bir farkı yoktu. Hirodiya’nın kızının adı Kutsal Kitap’ta belirtilmiyor ama Yahudi bir Romalı tarihçi ve inanç savunucusu olan Yosefus’un kayıtlara geçirdiği yazılarda adı ‘Salome’, diye geçer (Kaynak Wikipedia Salome, Josephus’s Jewish Antiquities). Salome kötü bir aile ortamında büyüdü.
Hirodiya Eski Antlaşma’daki Rab’bin peygamberlerini öldürten İzebel ile eş değer bir karaktere sahipti. Ülkesindeki yasalara karşı herhangi bir saygısı olmayan, eleştirilmeyi sevmeyen, gururlu biriydi. Öfkesi onu Vaftizci Yahya’nın hayatına son verecek kadar büyük bir günaha sürükledi. Hatasını daha büyük bir hatayla kapatmaya çalıştı.
Hirodes Yahya’yı neden öldürttü? Karısı Hirodiya’yı memnun etmek için mi, yoksa Yahya’dan korktuğu için mi?
Referans ayetler:
Matta 14:1-12
Markos 6: 14-29
Kutsal Kitap’ta adı belirtilmiyor ama Yahudi bir Romalı tarihçi ve inanç savunucusu olan Yosefus’un kayıtlara geçirdiği yazılarda adı ‘Salome’, diye geçer.7 Yosefus’un kitapları Yahudiler için büyük önem taşır.
Kötü bir aile ortamında büyüdü. Annesinin babasını terk edip amcasıyla evlenmesi onun için iyi bir örnek değildi. Ne tür bir dans sergilediği hakkında bir bilgimiz yok. Dansın bitiminde Hirodes ondan dileğini yerine getireceğine dair ant içtiğinde ne dilemesi gerektiği konusunda pek emin değildi. Annesinin yönlendirmesiyle Vaftizci Yahya’nın başını istedi ve bunu bütün konukların önünde istedi, bunun nedeni ise; eğer konukların gitmesini bekleseydi, belki de Hirodes verdiği sözden dönecekti. Bütün bunlardan Salome’nin kendi kararlarını verebilecek bir yaşta olmadığını anlıyoruz. Hirodes’in düşünmeden ant içmesinin bir örneğini Hakimler 11. bölümde görüyoruz. Hakimler 11:30-35şöyle diyor; Yiftah; “RAB’bin önünde ant içerek şöyle dedi: ‘Gerçekten Ammonlular’ı elime teslim edersen, onları yenip sağ salim döndüğümde beni karşılamak için evimin kapısından ilk çıkan, RAB’be adanacaktır. Onu yakmalık sunu olarak sunacağım.’ Yiftah bundan sonra Ammonlular’la savaşmaya gitti. RAB onları Yiftah’ın eline teslim etti. Yiftah, başta Avel-Keramim olmak üzere, Aroer’den Minnit’e kadar yirmi kenti yakıp yıkarak Ammonlular’a çok büyük kayıplar verdirdi. Böylece Ammonlular İsrailliler’in boyunduruğuna girdi. Yiftah Mispa’ya, kendi evine döndüğünde, kızı tef çalıp dans ederek onu karşılamaya çıktı. Tek çocuğu oydu, ondan başka ne oğlu ne de kızı vardı. Yiftah, kızını görünce giysilerini yırtarak, “Eyvahlar olsun, kızım!” dedi, “Beni perişan ettin, umarsız bıraktın! Çünkü RAB’be verdiğim sözden dönemem.”
Düşünmeden alınan kararlar, verilen sözler istemediğimiz sonuçları doğurur. Yakup 1:19“Sevgili kardeşlerim, şunu aklınızda tutun: Herkes dinlemekte çabuk, konuşmakta yavaş, öfkelenmekte de yavaş olsun.”
Referans ayetler:
Matta 6-12
Markos 6:21-29
Matta 15:21-28İsa oradan ayrılıp Sur ve Sayda bölgesine geçti. O yöreden Kenanlı bir kadın İsa’ya gelip, “Ya Rab, ey Davut Oğlu, halime acı! Kızım cine tutuldu, çok kötü durumda” diye feryat etti. İsa kadına hiçbir karşılık vermedi. Öğrencileri yaklaşıp, “Sal şunu, gitsin!” diye rica ettiler. “Arkamızdan bağırıp duruyor.” İsa, “Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim” diye yanıtladı. Kadın ise yaklaşıp, “Ya Rab, bana yardım et!” diyerek O’nun önünde yere kapandı. İsa ona, “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir” dedi. Kadın, “Haklısın, ya Rab” dedi. “Ama köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntıları yer.” O zaman İsa ona şu karşılığı verdi: “Ey kadın, imanın büyük! Dilediğin gibi olsun.” Ve kadının kızı o saatte iyileşti.
YORUM: Burada yardıma muhtaç bir kadın görüyoruz ama İsa kadına yardım etmekte biraz isteksiz gibi görünüyor. Bu doğru, çünkü kadın Kenanlı’ydı ve bir Kenanlı olarak putperestti ve Tanrı ile hiçbir bağı yoktu. Ama sebep bu değil. Bu olayı anlamadan önce birkaç şeyi aydınlatmak gerek. Kadın İsa’ya ilk yaklaştığında O’na; “Ya Rab, ey Davut Oğlu”diye seslenerek yalvardı. İsa’ya Yahudiler’in kullandığı “Davut Oğlu”, “Ya Rab”kelimeleriyle hitap etti. Yahudiler’e gönderilen Mesih olduğunu biliyordu. Bir Kenanlı daha doğrusu bir putperest olarak Antlaşma altında herhangi bir hakkı yoktu. İsa’nın ve öğrencilerinin ilgisizliği karşısında öfkelenme gibi bir lüksü yoktu, o an tek isteği içine düştüğü durumu düşünmeden bir an önce kızının iyileşmesiydi. Kadın iki kez kızını iyileştirmesi için yalvardı fakat İsa bu rica karşısında tek kelime bile etmeden sessiz kaldı. Hayatımızda da bazen aynı şey olmuyor mu? Dua ediyoruz ama Rab’den tek kelime bile duymuyoruz. Rab sessiz kalıyor. Bu olayda Rab kadını –aynı zamanda bizim dualarımızı da– kesinlikle işitti, kadına geç de olsa cevabını verdi.
Öğrencileri kadını bir sorun olarak gördüklerinden onu göndermek istediler fakat bu İsa’nın lütfunu gösterebileceği bir fırsattı ama önce onun imanını sınadı. Kadın önce imanını kanıtlamalıydı.
Kızını iyileştirmesi için yalvardığında, İsa ona bir benzetmeyle karşılık verdi, ona; “Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir”(Matta 15:26) dedi. İsa kadına yalnızca İsrail’in kaybolmuş koyunları için gönderildiğini hatırlattı ama kadın umutsuzluğa kapılıp vazgeçmedi. İsa’ya verecek bir cevabı vardı. Önce “Davut Oğlu”olarak hitap ederken şimdi “Ya Rab”diye seslendi. Eğer kadın İsa’ya Yahudiler’in ‘Mesih’i, yani ‘Kral & kurtarıcısı’gibi gelmeseydi, ‘Yaratıcısı’olarak gelip yardım isteyecekti.
“Köpek”kelimesi bize biraz sert gelebilir ama İsrailliler diğer ulustan olan insanları küçümsüyorlardı, kendilerini Yahudi olarak ayrıcalıklı görüyorlardı. İsa kadını küçümsemiyor. Acaba kadın bu merhameti almaya layık olmadığını kabul edecek miydi? Kadının cevabı çok görkemliydi; “Haklısın, ya Rab” dedi. “Ama köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntıları yer”(Matta 15:27). Böyle diyerek kendini Tanrı’nın merhametine ve lütfuna bıraktı. İsa’nın kızını iyileştireceğine dair imanı vardı.
İsa’nın kızı iyileştirmesi, Kurtarıcıları olarak geldiği İsrailoğulları’na karşı haksızlık olmayacaktı. İsa’nın Rab olarak herkese yetecek kadar bereketi, merhameti vardı. Bu nedenle kadına; “Ey kadın, imanın büyük! Dilediğin gibi olsun”dedi (Matta 15:28) ve kadının kızı o saatte iyileşti. Rab İsa, kadının imanının ödülü olarak bu kadının kızını iyileştirdi.
Kenanlı kadının İsa’nın önünde kendini alçaltması, alçakgönüllü olması iyi bir örnek teşkil eder. Yakup 4:6“Tanrı kibirlilere karşıdır, ama alçakgönüllülere lütfeder.”
İsa yalnızca İsrailoğulları için değil ama diğer ulusların da kurtuluşları için geldi, bu nedenle Matta 28:18-20’de şöyle yazar; “Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin….”
Referans ayetler:
Matta 15:21-28
Markos 7: 24-30
Matta 20:20-24O sırada Zebedi oğullarının annesi oğullarıyla birlikte İsa’ya yaklaştı. Önünde yere kapanarak kendisinden bir dileği olduğunu söyledi. İsa kadına, “Ne istiyorsun?” diye sordu. Kadın, “Buyruk ver, senin egemenliğinde bu iki oğlumdan biri sağında, biri solunda otursun” dedi. “Siz ne dilediğinizi bilmiyorsunuz” diye karşılık verdi İsa. “Benim içeceğim kâseden siz içebilir misiniz?” “Evet, içebiliriz” dediler. İsa onlara, “Elbette benim kâsemden içeceksiniz” dedi, “Ama sağımda ya da solumda oturmanıza izin vermek benim elimde değil. Babam bu yerleri belirli kişiler için hazırlamıştır.” Bunu işiten on öğrenci iki kardeşe kızdılar.
İsa çarmıhtayken oralarda olup bitenleri uzaktan izleyen birçok kadın vardı, “Aralarında Mecdelli Meryem, küçük Yakup ile Yose’nin annesi Meryem ve Salome bulunuyordu”(Markos 15:40).
Markos 16:1Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar.
YORUM: Zebedi ile evliydi, Yakup ve Yuhanna’nın annesiydi. Hem kocası hem de oğulları balıkçıydılar. İsminden sık söz edilmese de İsa onu görevine başladığından beri tanıyordu. İsa’dan Tanrı’nın Egemenliği’nde oğullarının birinin sağında birinin de solunda oturmasını rica etti. Bencillik gibi görünse de oğullarının İsa’ya yakın olmasını istemesi takdir edilir. İsa’yı tüm içtenliğiyle izliyordu, bu nedenle kendisini dinleyeceğinden emindi, ama İsa isteğini reddetti. İsa Matta 20:26-27’de şöyle dedi; “…Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkârı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen, ötekilerin kulu olsun.”
Bunu duyup da akılları karışan İsa’nın diğer öğrencileri Salome’ye değil de, oğullarına çok kızdılar. Büyük olasılıkla Salome’yi iyi tanıyorlardı ve oğullarının haberi olmadan böyle bir şey yapabileceğini düşünmüyorlardı. Matta’daki ayetlere bakacak olursak Salome bu istekte bulunduğu sırada oğulları Yakup ve Yuhanna da yanındaydı. Markos’taki bölümünde ise annelerinden söz etmez, Markos’taki bu bölümde oğulları İsa’dan böyle bir istekte bulunuyorlar. Markos’un vurgulamak istediği Yakup ve Yuhanna’nın gösterdiği cesarettir. Bu ayetlerde çelişki var diye bakmak yerine bunların tamamlayıcı ayetler olduğunu söylemek daha doğru olur. Bundan şu sonuca varabiliriz; ailecek İsa’dan böyle bir istekte bulundular.
Bu metinler dışında İsa, Salome ve öğrencileri pek bir arada görmüyoruz.
Bazı araştırmacılar, Yuhanna 19:25’de; “İsa’nın çarmıhının yanında ise annesi, teyzesi, Klopas’ın karısı Meryem ve Mecdelli Meryem duruyordu”ve Matta 27:56’da “Aralarında Mecdelli Meryem, Yakup ile Yusuf’un annesi Meryem ve Zebedi oğullarının annesi de vardı”ayetlerinden yola çıkarak Salome’nin İsa’nın annesi Meryem’in kız kardeşi olduğu tezini öne sürerler. Belki de bu nedenle İsa’dan böyle bir istekte bulunmaya hakkı olduğunu düşündü. Bazıları ise bunu kabul etmezler. İsa’nın teyzesiydi ya da değildi, bildiğimiz tek şey onun ve oğullarının İsa’ya çok yakın olduklarıdır.
Elbette İsa bir anneyi asla reddetmezdi, özellikle bu kadın bir ihtimal onun teyzesi ise.
İsa çarmıhtayken, O’nu izleyen kadınlar arasında o da vardı. İsa’nın sadık öğrencilerindendi. Başından sonuna kadar İsa’nın ardından gitti. Diğer kadınlardan biraz daha yaşlı olduğunu tahmin edebiliriz.
Referans ayetler:
Matta 20:20-23; 27:56
Markos 15:40; 16:1
Yuhanna 19:25
Luka 7:36-50Ferisiler’den biri İsa’yı yemeğe çağırdı. O da Ferisi’nin evine gidip sofraya oturdu. O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa’nın, Ferisi’nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa’nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O’nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü. İsa’yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı” dedi. Bunun üzerine İsa Ferisi’ye, “Simun” dedi, “Sana bir söyleyeceğim var.” O da, “Buyur, öğretmenim” dedi. “Tefeciye borçlu iki kişi vardı. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluydu. Borçlarını ödeyecek güçte olmadıklarından, tefeci her ikisinin de borcunu bağışladı. Buna göre, hangisi onu çok sever?” Simun, “Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan” diye yanıtladı. İsa ona, “Doğru söyledin” dedi. Sonra kadına bakarak Simun’a şunları söyledi: “Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Bu kadın ise ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi. Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve girdiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor. Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma güzel kokulu yağ sürdü. Bu nedenle sana şunu söyleyeyim, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan, az sever.” Sonra kadına, “Günahların bağışlandı” dedi. İsa’yla birlikte sofrada oturanlar kendi aralarında, “Kim bu adam? Günahları bile bağışlıyor!” şeklinde konuşmaya başladılar. İsa ise kadına, “İmanın seni kurtardı, esenlikle git” dedi.
YORUM: Adı, yaşı ve geçmişine dair herhangi bir şey bilmiyoruz. Bu olay öncesi ve sonrası hakkında hiçbir şey yazılmıyor. Sadece yaşadığı bu kısa öyküyü biliyoruz. Okuduğumuz bölümde ağzından tek kelime bile çıkmadan gözyaşları içinde İsa’nın ayaklarının dibinde oturuyordu.
İsa, Simun’un evinde yemeğe davetliydi. Bu davet Simun’un İsa’ya olan saygısını göstermek ve O’nu onurlandırmak içindi.
Luka 7:37“O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa’nın, Ferisi’nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi”ayeti bize onun hakkında birçok bilgi verir. Aslında bu kadın yemeğe davetli değildi. Yaşadığı kentte insanlar tarafından günahkâr olduğu için hor görülmüştü. Günahının ne olduğu belirtilmemiş. Bir kadının günahı ne olabilir? Ya zina yapmıştır ya da fahişelik ediyordu. Zina ettiğini söyleyemeyiz, çünkü o zamanın yasalarına göre (Levililer 20:10) zina edenler taşlanarak öldürülüyorlardı, büyük ihtimalle fahişelik yapıyordu Neden bu yolu seçtiğini bilmiyoruz; belki isteyerek belki de geçimini sağlamak için zoraki olarak yapıyordu, ama söylenecek bir tek şey var, artık tükenmişti. Çevrenin baskısından, küçümsemelerinden, dışlamalarından artık yorulmuştu. Çevresinde bulunan birçok anne kızlarını uyarırken belki de onu örnek gösteriyordu. Fakat kendisini bunların tümünden kurtaracak bir yol bulmuştu. İsa hakkında çok şey duymuştu. Büyük ihtimalle O’nun öğrettikleri hakkında duydu. Tanrı’nın sevgisi, bağışlaması, şifası ve yenilemesi hakkında da duydu. Şu an belki yüreği kırıktı ama bir ümidi vardı. Davettekilerin onu istemediğini ve onu görünce memnun olmayacaklarını bile bile Simun’un evine gitmesi onun için hiç kolay değildi. Oraya gitmesinin sebebi Simun’u görmek değildi çünkü Simun’un kendisine yardım edemeyeceğini biliyordu. Gözü davetteki yiyeceklerde değil, İsa’dan alacağı ruhsal gıdadaydı. Fiziksel bir hastalığı ya da sorunu yoktu, tek ihtiyacı ruhsal şifaydı. Yaptığı bütün kötü şeyler için pişmandı ve İsa’nın kendisini bağışlayacağını biliyordu.
İsa’nın ayağını gözyaşlarıyla yıkayıp saçlarıyla silmesi O’na olan sevgisini göstermesinin bir yoluydu. O zamanın geleneklerine göre bir erkeğin ya elinden ya yanağından ya da kıyafetinin bir kenarından öpülürdü ama bu kadın İsa’nın tozlu ayaklarını öptü. Kendini ne kadar küçülttüğü ya da çevresindekilerin onun hakkında ne düşündüğü umurunda bile değildi. Onunki derin ve yürekten gelen bir sevgiydi. O sırada Simun kadının yaşadığı duygulardan çok, onun gibi kirli saydıkları birinin İsa’ya dokunmasına odaklanmıştı. Ferisiler için Yasa insanlardan daha önemliydi.
Kadın, İsa’nın ayaklarına dokunurken o sırada Simun aklından “Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı”diye geçirdi (Luka 7:39). Aslında yüreğinde bir yandan kadını küçük görürken bir yandan da İsa’nın peygamberliğini sorguluyordu. İsa Simun’un ne düşündüğünün farkındaydı, çünkü düşüncelerini okudu. Yuhanna 2:25İsa hakkında; “İnsan hakkında kimsenin O’na bir şey söylemesine gerek yoktu. Çünkü kendisi insanın içinden geçenleri biliyordu”, diyor.
Simun ve Meryem’i İsa’nın verdiği örnekle kıyaslarsak, Simon az borcu bağışlanan ve az seven, Meryem ise çok borcu bağışlanan ve çok seven kişileri temsil ediyor. Simun her ne kadar İsa’ya yakınsa da yüreği de bir o kadar uzaktı. Bu kadın ile Simun çok farklı insanlardı. Simun evine gelen İsa’ya o zamanın geleneklerine göre ayaklarını yıkaması için su bile vermeyip, iyi bir misafirperverlik örneği sergileyemezken bu kadın gözyaşlarıyla İsa’nın ayaklarını yıkadı. Biri zengin, biri fakirdi. Biri saygın biriyken, diğeri dışlanmıştı. Biri İsa’yı pek ciddiye almayıp ona şüpheyle bakarken, diğeri sevgiyle ve içtenlikle inanıyordu. Biri ne kadar günahkâr olduğunun farkındaydı, diğeri değil.
İsa ona; “İmanın seni kurtardı, esenlikle git”dedi (Luka 7:36), Meryem’in tam istediği şey buydu. Romalılar 4:7-8“Ne mutlu suçları bağışlanmış, günahları örtülmüş olanlara! Günahı Rab tarafından sayılmayana ne mutlu!”diyor. Bu kadının günahları İsa aracılığıyla bağışlandı. 1. Yuhanna 2:12’de de şöyle yazar; “…Çünkü Mesih’in adı uğruna günahlarınız bağışlandı.”Bağışlandığını öğrenen Meryem’in büyük bir sevinç ve esenlikle İsa’nın yanından ayrıldığını tahmin etmemiz hiç de zor değildir.
Yuhanna 12:1-3“İsa, Fısıh Bayramı’ndan altı gün önce, ölümden dirilttiği Lazar’ın bulunduğu Beytanya’ya geldi. Orada kendisi için bir ziyafet düzenlediler. Marta hizmet ediyordu. İsa’yla birlikte sofrada oturanlardan biri de Lazar’dı. Meryem, çok değerli saf hintsümbülü yağından yarım litre kadar getirerek İsa’nın ayaklarına sürdü ve saçlarıyla ayaklarını sildi. Ev yağın güzel kokusuyla doldu”ayetinden yola çıkarak, bazı yorumcular günahkâr kadının Lazar’ın kız kardeşi Meryem ile aynı kişi olduğu tezini öne sürerler.
Referans ayetler:
Matta 26: 6-13
Markos 14:3-9
Luka 7:36-50
Luka 8:1-3Bundan kısa bir süre sonra İsa on iki öğrencisiyle birlikte köy kent dolaşmaya başladı. Tanrı’nın Egemenliği’ni duyurup müjdeliyordu. Kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulan bazı kadınlar, içinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli denilen Meryem, Hirodes’in kâhyası Kuza’nın karısı Yohanna, Suzanna ve daha birçokları İsa’yla birlikte dolaşıyordu. Bunlar, kendi olanaklarıyla İsa’ya ve öğrencilerine yardım ediyorlardı.
Markos 15:37-41Ama İsa yüksek sesle bağırarak son nefesini verdi. O anda tapınaktaki perde yukarıdan aşağıya yırtılarak ikiye bölündü. İsa’nın karşısında duran yüzbaşı, O’nun bu şekilde son nefesini verdiğini görünce, “Bu adam gerçekten Tanrı’nın Oğlu’ydu” dedi. Olup bitenleri uzaktan izleyen bazı kadınlar da vardı. Aralarında Mecdelli Meryem, küçük Yakup ile Yose’nin annesi Meryem ve Salome bulunuyordu. İsa daha Celile’deyken bu kadınlar O’nun ardından gitmiş, O’na hizmet etmişlerdi. O’nunla birlikte Yeruşalim’e gelmiş olan daha birçok kadın da olup bitenleri izliyordu.
Markos 15:46-47Yusuf keten bez satın aldı, cesedi çarmıhtan indirip beze sardı, kayaya oyulmuş bir mezara yatırarak mezarın girişine bir taş yuvarladı. Mecdelli Meryem ile Yose’nin annesi Meryem, İsa’nın nereye konulduğunu gördüler.
Markos 16:1-8Şabat Günü geçince, Mecdelli Meryem, Yakup’un annesi Meryem ve Salome gidip İsa’nın cesedine sürmek üzere baharat satın aldılar. Haftanın ilk günü sabah çok erkenden, güneşin doğuşuyla birlikte mezara gittiler. Aralarında, “Mezarın girişindeki taşı bizim için kim yana yuvarlayacak?” diye konuşuyorlardı. Başlarını kaldırıp bakınca, o kocaman taşın yana yuvarlanmış olduğunu gördüler. Mezara girip sağ tarafta, beyaz kaftan giyinmiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar. Adam onlara, “Şaşırmayın!” dedi. “Çarmıha gerilen Nasıralı İsa’yı arıyorsunuz. O dirildi, burada yok. İşte O’nu yatırdıkları yer. Şimdi öğrencilerine ve Petrus’a gidip şöyle deyin: ‘İsa sizden önce Celile’ye gidiyor. bildirdiği gibi, kendisini orada göreceksiniz.’” Kadınlar mezardan çıkıp kaçtılar. Onları bir titreme, bir şaşkınlık almıştı. Korkularından kimseye bir şey söylemediler.
Markos 16:9-14İsa, haftanın ilk günü sabah erkenden dirildiği zaman önce Mecdelli Meryem’e göründü. Ondan yedi cin kovmuştu. Meryem gitti, İsa’yla bulunmuş olan, şimdiyse yas tutup gözyaşı döken öğrencilerine haberi verdi. Ne var ki onlar, İsa’nın yaşadığını, Meryem’e göründüğünü duyunca inanmadılar. Bundan sonra İsa kırlara doğru yürümekte olan öğrencilerinden ikisine değişik bir biçimde göründü. Bunlar geri dönüp öbürlerine haber verdiler, ama öbürleri bunlara da inanmadılar. İsa daha sonra, sofrada otururlarken Onbirler’e göründü. Onları imansızlıklarından ve yüreklerinin duygusuzluğundan ötürü azarladı. Çünkü kendisini diri görenlere inanmamışlardı.
YORUM: Meryem ismi o zamanlarda çok yaygın olan bir isimdi. İsa’nın annesi Meryem, Lazar ve Marta’nın kız kardeşi Meryem, Yakup ve Yose’nin annesi Meryem (Markos 15:40) ve Mecdelli Meryem adında dört kadın bulunmaktadır. “Mecdelli”lakabı onu diğerlerinden ayırır. Mecdel, Celile Gölü’nün batı yakasında bulunan bir kentti. Aramice’de ‘Magdala’diye geçer. Bunlar kendi olanaklarıyla İsa’ya ve öğrencilerine madden ve aktif olarak yardım ediyorlardı.
Kutsal Kitap’ta İsa’nın annesi Meryem’den sonra hakkında en çok söz edilen kişidir. Meryem ve diğer kadınlar İsa’nın dirilişine ilk tanık olan kişilerdi. İsa’ya iman etmiş bu kadınlar diğer iman etmiş erkekler kadar güçlü ve inançlıydılar. Hatta daha ileri gidip erkeklerden daha cesur olduklarını söyleyebiliriz, çünkü İsa çarmıha gerildiği sırada kadınlar orada bulunurken öğrencilerinden Yuhanna hariç (Yuhanna 19:25-27) orada olduğundan pek söz edilmez. İncil’in ilk dört bölümünde de Mecdelli Meryem’in hem İsa’nın çarmıha gerildiği ve hemde dirilişinde orada olduğu vurgulanır. Yani sonuna kadar İsa’ya sadık kaldı. ‘İsa’nın öğrencisi olmak’demek; zor günlerin semeresi demektir.
İyileştikten sonra kendisini İsa’nın hizmetine adayan Meryem’den İsa tam yedi cin çıkarmıştı. Kutsal Kitap cinlerin insanların üzerindeki baskı ve hâkimiyetinden sık sık söz eder. İsa her fırsatta günah ve kötü ruhlara karşı insanları uyarır. Hatta bir konuşmasında şu örneği vermiştir; “Kötü ruh insandan çıkınca kurak yerlerde dolanıp huzur arar, ama bulamaz. O zaman, ‘Çıktığım eve, kendi evime döneyim’ der. Eve gelince orayı bomboş, süpürülmüş, düzeltilmiş bulur. Bunun üzerine gider, yanına kendisinden kötü yedi ruh daha alır ve eve girip yerleşirler. Böylece o kişinin son durumu ilkinden beter olur…”(Matta 12:43-45). Bu örnekteki kişi hayatını düzene sokmuştur ama içi boştur. O boşluk Tanrı ve O’nun huzuruyla dolmamıştır. Böyle kişiler kötü ruhlara karşı savunmasızdırlar. Meryem de İsa ile ilk karşılaştığında kötü ruhların etkisi altındaydı. Fakat en güçlü kötü ruhlar bile Tanrı Oğlu İsa’nın karşında güçsüzdürler.
Mecdelli Meryem İsa tarafından özgür edildi. Şimdi artık yaşamı boş değildi, bütün hayatını İsa’ya yöneltmişti.
Kadınlar arasında lider konumundaydı. Bir kadının öncülük etmesi için eğitilmesi Yahudi yasalarına aykırıydı ama İsa bu kalıpları yıktı.
İsa Zeytin Dağı’nda yakalandığında, havarileri, ruhsal bir çöküntü içinde, Roma otoritesi tarafından, sonraki kurban kendilerinin olacağı korkusuyla, oradan kaçtılar. İsa çarmıhtayken de ölümünde de O’nu yalnız bırakmak istemeyen kadınlar vardı. Yüreklerinde hissettikleri acıya rağmen, şüphe ve korkularına rağmen Mecdelli Meryem ve diğer kadınlar yalnızca İsa için oradaydılar. Olayın her anını izlediler, İsa’nın acı dolu çığlıklarını duyacak kadar yakınındaydılar.
İsa dirildiğinde ilk ona görünerek onun sadakatini ve imanını onurlandırdı. İsa’nın ölümden dirildiğine tanıklık eden ilk kişi oldu. Meryem bunu havarilere söylediğinde, ona inanmak istemediler, çünkü o bir kadındı ama havarilerin verdiği tepki, Meryem’in dirildikten sonra İsa’yı ilk gören kişi olduğu gerçeğini asla değiştirmez.
İsa Meryem’e hâkim olan yedi cinden onu kurtararak hayatını tamamıyla değiştirmişti. Meryem kendi hayatını İsa’ya ve İsa’nın hedefine adadı. İsa’nın yaşamındaki iki önemli olayda hem çarmıha gerildiğinde hem de dirildiğinde yanındaydı.
Bazı yorumculara göre Luka 7:36-50 ayetlerinde anlatılan günahkâr kadınla Mecdelli Meryem aynı kişilerdir.
Referans ayetler:
Matta 27:56, 61; 28:1-11
Markos 15:40, 47; 16:1, 9
Luka 8:2, 3; 24:1-12
Yuhanna 19:25; 20:1, 2, 10-18