YARATILIŞ



HAVVA

Yaratılış 2:4-25Göğün ve yerin yaratılış öyküsü: RAB Tanrı göğü ve yeri yarattığında, yeryüzünde yabanıl bir fidan, bir ot bile bitmemişti. Çünkü RAB Tanrı henüz yeryüzüne yağmur göndermemişti. Toprağı işleyecek insan da yoktu. Yerden yükselen buhar bütün toprakları suluyordu. RAB Tanrı Adem’i topraktan yarattı ve burnuna yaşam soluğunu üfledi. Böylece Adem yaşayan varlık oldu. RAB Tanrı doğuda, Aden’de bir bahçe dikti. Yarattığı Adem’i oraya koydu. Bahçede iyi meyve veren türlü türlü güzel ağaç yetiştirdi. Bahçenin ortasında yaşam ağacıyla iyiyle kötüyü bilme ağacı vardı. Aden’den bir ırmak doğuyor, bahçeyi sulayıp orada dört kola ayrılıyordu. İlk ırmağın adı Pişon’dur. Altın kaynakları olan Havila sınırları boyunca akar. Orada iyi altın, reçine ve oniks bulunur. İkinci ırmağın adı Gihon’dur, Kûş sınırları boyunca akar. Üçüncü ırmağın adı Dicle’dir, Asur’un doğusundan akar. Dördüncü ırmak ise Fırat’tır. RAB Tanrı Aden bahçesine bakması, onu işlemesi için Adem’i oraya koydu. Ona, “Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin” diye buyurdu, “Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.” Sonra, “Adem’in yalnız kalması iyi değil” dedi, “Ona uygun bir yardımcı yaratacağım.” RAB Tanrı yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümünü topraktan yaratmıştı. Onlara ne ad vereceğini görmek için hepsini Adem’e getirdi. Adem her birine ne ad verdiyse, o canlı o adla anıldı. Adem bütün evcil ve yabanıl hayvanlara, gökte uçan kuşlara ad koydu. Ama kendisi için uygun bir yardımcı bulunmadı. RAB Tanrı Adem’e derin bir uyku verdi. Adem uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adem’den aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. Adem, “İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir” dedi, “Ona ‘Kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı.” Bu nedenle adam annesini babasını bırakıp karısına bağlanacak, ikisi tek beden olacak. Adem de karısı da çıplaktılar, henüz utanç nedir bilmiyorlardı.


Yaratılış 3:1-24RAB Tanrı’nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, “Tanrı gerçekten, ‘Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin’ dedi mi?” diye sordu. Kadın, “Bahçedeki ağaçların meyvelerinden yiyebiliriz” diye yanıtladı, “Ama Tanrı, ‘Bahçenin ortasındaki ağacın meyvesini yemeyin, ona dokunmayın; yoksa ölürsünüz’ dedi.” Yılan, “Kesinlikle ölmezsiniz” dedi, “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak, iyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.” Kadın ağacın güzel, meyvesinin yemek için uygun ve bilgelik kazanmak için çekici olduğunu gördü. Meyveyi koparıp yedi. Yanındaki kocasına verdi, o da yedi. İkisinin de gözleri açıldı. Çıplak olduklarını anladılar. Bu yüzden incir yaprakları dikip kendilerine önlük yaptılar. Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı’nın sesini duydular. O’ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim” diye yanıtladı. RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi. Bunun üzerine RAB Tanrı yılana, “Bu yaptığından ötürü bütün evcil ve yabanıl hayvanların en lanetlisi sen olacaksın” dedi, “Karnının üzerinde sürünecek, yaşamın boyunca toprak yiyeceksin. Seninle kadını, onun soyuyla senin soyunu birbirinize düşman edeceğim. Onun soyu senin başını ezecek, sen onun topuğuna saldıracaksın.” RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim” dedi, “Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek.” RAB Tanrı Adem’e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, yaban otu yiyeceksin. Toprağa dönünceye dek ekmeğini alın teri dökerek kazanacaksın. Çünkü topraksın, topraktan yaratıldın ve yine toprağa döneceksin.” Adem karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların annesiydi. RAB Tanrı Adem’le karısı için deriden giysiler yaptı, onları giydirdi. Sonra, “Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu” dedi, “Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli.” Böylece RAB Tanrı, yaratmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem’i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu. Yaşam ağacının yolunu denetlemek için de Aden bahçesinin doğusuna Keruvlar ve her yana dönen alevli bir kılıç yerleştirdi.


Yaratılış 4:1-16Adem karısı Havva ile yattı. Havva hamile kaldı ve Kayin’i doğurdu. “RAB’bin yardımıyla bir oğul dünyaya getirdim” dedi. Daha sonra Kayin’in kardeşi Habil’i doğurdu. Habil çoban oldu, Kayin ise çiftçi. Günler geçti. Bir gün Kayin toprağın ürünlerinden RAB’be sunu getirdi. Habil de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. RAB Habil’i ve sunusunu kabul etti. Kayin’le sunusunu ise reddetti. Kayin çok öfkelendi, suratını astı. RAB Kayin’e, “Niçin öfkelendin?” diye sordu, “Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günah kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.” Kayin kardeşi Habil’e, “Haydi, tarlaya gidelim” dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp onu öldürdü. RAB Kayin’e, “Kardeşin Habil nerede?” diye sordu. Kayin, “Bilmiyorum, kardeşimin bekçisi miyim ben?” diye karşılık verdi. RAB, “Ne yaptın?” dedi, “Kardeşinin kanı topraktan bana sesleniyor. Artık döktüğün kardeş kanını içmek için ağzını açan toprağın laneti altındasın. İşlediğin toprak bundan böyle sana ürün vermeyecek. Yeryüzünde aylak aylak dolaşacaksın.” Kayin, “Cezam kaldıramayacağım kadar ağır” diye karşılık verdi, “Bugün beni bu topraklardan kovdun. Artık huzurundan uzak kalacak, yeryüzünde aylak aylak dolaşacağım. Kim bulsa öldürecek beni.” Bunun üzerine RAB, “Seni kim öldürürse, ondan yedi kez öç alınacak” dedi. Kimse bulup öldürmesin diye Kayin’in üzerine bir nişan koydu. Kayin RAB’bin huzurundan ayrıldı. Aden bahçesinin doğusunda, Nod topraklarına yerleşti.”


Yaratılış 4:25“Adem karısıyla yine yattı. Havva bir erkek çocuk doğurdu. “Tanrı Kayin’in öldürdüğü Habil’in yerine bana başka bir oğul bağışladı” diyerek çocuğa Şit adını verdi.”


Yaratılış 5:1-5“Adem soyunun öyküsü: Tanrı insanı yarattığında onu kendine benzer kıldı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı ve kutsadı. Yaratıldıkları gün onlara “İnsan” adını verdi. Adem 130 yaşındayken kendi suretinde, kendisine benzer bir oğlu oldu. Ona Şit adını verdi. Şit’in doğumundan sonra Adem 800 yıl daha yaşadı. Başka oğulları, kızları oldu. Adem toplam 930 yıl yaşadıktan sonra öldü”


YORUM: Havva Kutsal Kitap’ta bilinen ve adından en çok söz edilen ünlü kadın karakterdir.

Tanrı’nın en büyük eseri insandır çünkü Tanrı insanı Kendi benzeyişinde, Kendini temsilen yarattı. İnsan ruh, can ve beden olmak üzere üç unsurdan oluşur. 1.Selanikliler 5:23“Esenlik kaynağı olan Tanrı`nın kendisi sizi tümüyle kutsal kılsın. Ruhunuz, canınızve bedeninizRabbimiz İsa Mesih`in gelişinde eksiksiz ve kusursuz olmak üzere korunsun”, diyor. Diğer canlıların aksine insan düşünen, tapınabilen ve kendi çapında yaratıcı bir varlıktır. Tanrı insanı yaratırken ona hükmetme ve egemen olma yetkisini verdi.

Tanrı ilk insanı yarattı ve ona Adem ismini verdi.

Tanrı’nın yarattıkları içinde Adem’e uygun bir yardımcı bulunamadı. “Yardımcı”ifadesi aynı zamanda Tanrı için de kullanılır. Mezmur 124:8“Yeri göğü yaratan RAB’bin adı yardımcımızdır.”Mezmur 40:17“…Yardımcım ve Kurtarıcım sensin…”Buna benzer başka ayetler de vardır. Adem’in yalnızlığını paylaşacak, ona arkadaş olacak ve onun soyunu devam ettirecek (“…verimli olun, çoğalın”Yaratılış 1:22, 28; 9:7) birine ihtiyacı vardı.

Adem Havva yaratıldığında kendi doğasının Havva’da olduğunu ve aynı öze sahip olduklarını fark etti çünkü her ikisi de Tanrı’nın benzeyişinde yaratıldılar.

Havva’yı Adem’den ve diğer yaratılıştan ayıran bir özelliği vardı; Havva yaşayan bir insanın hücrelerinden ve Tanrı’nın kutsal elleriyle yaratıldı fakat Adem ve onun dışında yaratılan her şey Tanrı’nın sözüyle yaratıldı. Bu kesinlikle Havva’nın diğer yaratılıştan üstün olduğu anlamına gelmemeli.

İbrani dilinde ‘Havva’(İbranicesi; ‘Hawwah’) ‘Yaşayan’ya da ‘Yaşam kaynağı’anlamına gelir.

Kutsal Kitap’ta Aden Bahçesi’nin Dicle ve Fırat ırmaklarının birleştiği yerde bulunduğunu yazar. Yeri tam olarak belirtilmese de bazı yorumculara göre Aden Bahçesi’nin günümüzde Irak’ın bulunduğu bölgede olduğu varsayılır.

Adem ile Havva’nın öyküsünden Tanrı ilk insanı yaratmadan önce, Şeytan’ın yeryüzünde bulunduğunu biliyoruz. Kötülük zaten vardı; aksi takdirde Tanrı, meyvesi iyi ve kötüyü bildiren bir ağaç yapmazdı.

Havva ve Adem hayal bile edemeyeceğimiz bir ortamda yaşıyorlardı. Aden bahçesinde günah, hastalıklar, sıkıntılar, maddi sorunlar, ölüm yoktu. Kaygı çekecekleri bir durumları yoktu. Tanrı’yla olan ilişkileri mükemmeldi. Havva’nın kocası Adem’le de hiçbir sorunları yoktu. Ne kıskanma ne de aldatılma gibi bir ortamları yoktu. Günah öncesi yeryüzündeki en mükemmel evliliğe sahip olduklarını anlayabiliyoruz. Ancak bu durum Şeytan gelip de Havva’yı şüpheye düşürüp Tanrı’nın buyruklarından caydırıncaya kadar devam edebildi.

Bazıları yılanın konuşmasının bir hayal ürünü olduğunu söylerler fakat Kutsal Kitap’ta bunun gibi başka bir örnek daha vardır. Çölde Sayım 22. bölümde Balam’ın eşeğinin konuşması buna bir örnektir.

Hile konusunda tecrübesi olmayan Havva, yılana inandı ve onun tarafından ayartıldı. Seçimini itaat etmek yerine iyi ve kötüyü bilmekten yana kullandı. Havva’ya göre; iyi ve kötüyü bilmek, itaat etmekten daha kolay ve daha çıkarcıydı çünkü Tanrı’nın benzeyişinde olmakla yetinmek yerine, Tanrı gibi olacağını düşündü.

Yılan neden Şeytan’ın simgesi olarak kullanıldı? Eski pagan dinlerinde yılan önemli tasavvurlardan biriydi. O dönemde tanrılar birkaç sembolle tasvir edilirdi. Çoğu tanrılar ‘Yılan’şeklinde tasavvur edildi. İnsanlar ölü yılan derisi gördüğünde yılanın bir şekilde ölüp tekrar dirildiğini varsayarlardı.1

Şeytan Havva’nın yanına geldiğinde yüreğine şüphe tohumları ekti, yanlış olan şeyleri doğruymuş gibi görmesine ve hem onun hem de Adem’in ruhsal olarak ölmelerine neden oldu. Fiziksel olarak hemen ölmediler ama işledikleri günah Tanrı’yla aralarında bir engel oldu. Günümüzde bile Şeytan yanlış şeyleri çarpıtıp bize doğruymuş gibi göstermeye çalışarak bizimle uğraşır. 2. Korintliler 11:3’de Pavlus; “Ne var ki, yılanın Havva’yı kurnazlığıyla aldatması gibi, düşüncelerinizin Mesih’e olan içten ve pak adanmışlıktan saptırılmasından korkuyorum”der.

Havva ilk yaratılan kadındı. Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldı. Kaburga kemiği kalbe yakın bir yerdedir. Bu kadın ve erkek arasındaki yakın ilişkiyi simgeler.

Adem ile Havva seçim yapma hakkına sahip olarak yaratıldılar.

Havva yasak meyveyi yiyip Adem’e de verdi. Aslında Adem’in Havva’yı uyarması ve ona engel olması gerekirken günahına ortak oldu. Tanrı’yı dinlemektense Şeytan’ı dinlemeyi tercih ettiler. Sonra Tanrı’dan gizlendiler çünkü yanlış bir şey yaptıklarını anladılar. Yalnız Tanrı’dan değil birbirlerinden de saklandılar çünkü çıplaklıklarından utandılar. Kendi çabalarıyla çıplaklıklarını örtmeye çalıştılar.

İtaatsizlikleriyle Tanrı’nın huzurundan kovuldular ve Aden Bahçesi’ndeki bu mükemmel yaşama devam etme olanağını kaybettiler. Ruhları lekelenmişti. 2. Korintliler 7:1“ …. bedeni ve ruhu lekeleyen her şeyden kendimizi arındıralım…”diyerek sadece bedenin değil ama ruhun da her türlü lekeden uzak tutulmasının, korunmasının önemine işaret ediyor.

Adem baş konumda olduğu ve Havva yaratılmadan önce iyiyle kötüyü bilme ağacından yememe buyruğunu almış olduğu için Havva’nın işlediği günahtan da sorumluydu.

Günahın sonucu olarak kadın ağrı çekerek doğum yapacak, kocasına istek duyacaktı. Erkek kadına egemen olacak ve yaşamak için çok çalışması gerekecekti ama hala onların hayatları üzerinde egemen olan Şeytan değil Tanrı’ydı.

Adem ve Havva’nın Tanrı ile hem günah öncesi hem de (her ne kadar günah öncesi kadar olmasa da) günah sonrası bir ilişkileri vardı.

Oğulları ve kızları oldu fakat kızlarından hiç bahsedilmiyor. Onların günahı kendi çocuklarından başlayarak bütün kuşaklara yayıldı. Günah; genetik ruhsal bir hastalık gibi diğer kuşaklara da geçti. Artık doğan her canlı, günahlı bir doğaya sahip olarak dünyaya gelecekti. Romalılar 5:12“Günah bir insan aracılığıyla, ölüm de günah aracılığıyla dünyaya girdi. Böylece ölüm bütün insanlara yayıldı. Çünkü hepsi günah işledi.”

Günahın gözle görünen ilk sonuçlarından biri ilk oğulları Kayin’in kardeşi Habil’i öldürmesinde görülüyor.

Havva, Şeytan’ın ayartmasına üç açıdan teslim oldu; birincisi; benliğin tutkusudur çünkü ağacın meyvesi yemek için kendisine uygun göründü, ikincisi; gözlerin tutkusu çünkü meyve göze güzel görünüyordu, üçüncüsü ise; yaşam gururu çünkü Havva bu ağacın meyvesiyle bilgelik kazanmak istedi.2 Bunlardan en önemlisi de bilgelik kazanmak yani Tanrı gibi olma isteğidir.

Günahın sonucu; utanç ve korkuydu. Çıplaklıklarını örtmek için incir yapaklarından yaptıkları önlük ise insanın kan dökülmeden, yani günahlarını bağışlatacak bir kurban olmadan sırf insani çabalara dayanarak kendini kurtarma çabasının bir göstergesidir.

Tanrı günaha düşen Adem ve Havva’yı Aden Bahçesi’nde arayarak onlara nerede olduklarını sordu. Bu olay iki gerçeği vurgulamaktadır, birinci gerçek; insan Tanrı’ya itaatsizlik ederek işlediği günahın sonucu kayboldu ve ikinci gerçek ise; Tanrı kaybolanı yani insanı aramaya geldi. Bu insanın günahını, Tanrı’nın ise lütfunu gösteriyor. Tanrı insanlığı günah ve umutsuzluk içinde bırakmadı. Tanrı kadından doğan yılanın “başını ezecek”(Yaratılış 3:15) derken Mesih’in geleceğini ilk kez bildirmiş oldu. Tanrı insanların kurtuluşu için bir yol hazırladı ve bu yol Mesih olan İsa’dır. Yuhanna 14:6’da İsa; “Yol, gerçek ve yaşam Ben’im” dedi. “Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez.”

Aden Bahçesi’nden uzaklaştırılmalarından hemen önce RAB onlar için deriden giysiler yapıp, onları giydirdi, bu giysiler Adem ve Havva’nın çıplaklıklarını örtecek, utançlarını kaldıracaktı. Bu da İsa’nın günahlarımızın bağışlanmasını sağlayacak olan kanını simgeliyordu. İbraniler 9:22“Nitekim Kutsal Yasa uyarınca hemen her şey kanla temiz kılınır, kan dökülmeden bağışlama olmaz”

Daha basit bir şekilde ifade etmek gerekirse; bu giysilerin günahsız, masum bir hayvanın, yani bir kurbanın derisinden gelmiş olması günahın bağışlanması için kusursuz ve günahsız Biri’nin ölmesi gerektiğini gösterir.

Adem ile Havva’nın oğulları arasında nasıl bir ilişki olduğunu tam olarak bilemiyoruz ancak Kayin’in de annesi gibi hatalar yaptığını ve günah işlediğini biliyoruz. Önce Tanrı’ya yanlış bir tutumla, yanlış bir sunu sundu ve ardından da gidip imanla Tanrı’nın istediği gibi bir kurban sunusu sunup Rab’bin beğenisini kazanmış olan kardeşi Habil’i kıskançlıktan dolayı öldürdü (İbraniler 11:4).

Havva dünyada evlat acısını tadan ilk kişidir ve öldürülen oğlunu unutamadığı gibi Habil’i öldürüp uzaklara giden Kayin’i de asla unutmadı. Şit doğduğunda “Tanrı Kayin’in öldürdüğü Habil’in yerine bana başka bir oğul bağışladı”diyerek onunla teselli bulmaya çalıştı (Yaratılış 4:25). Tanrı’nın kendisine olan sevgisinden ve lütfedip ona bir oğul daha vermesinden dolayı O’nu kendine daha yakın hissetti.

Tanrı’nın Adem için söylediği “bir yardımcı yaratacağım”(Yaratılış 2:8) cümlesindeki “Bir”kelimesi evlilik kurumunun bir erkek ve bir kadından oluştuğunu vurgular. Tek kadın yaratması tek eşliliği desteklediğinin; çok evliliği (poligami), eşcinselliği ve zinayı ise yasakladığının bir göstergesidir.


Referans ayetler:

Yaratılış 1:26-31 ve Yaratılış 2- 4

2. Korintliler 11:3

1. Timoteos 2:13-14


NUH’UN KARISI VE GELİNLERİ

Yaratılış 6:5-22RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Ama Nuh RAB’bin gözünde lütuf buldu. Nuh’un öyküsü şöyledir: Nuh doğru bir insandı. Çağdaşları arasında kusursuz biriydi. Tanrı yolunda yürüdü. Üç oğlu vardı: Sam, Ham, Yafet. Tanrı’nın gözünde yeryüzü bozulmuş, zorbalıkla dolmuştu. Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. Tanrı Nuh’a, “İnsanlığa son vereceğim” dedi, “Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim. Kendine gofer ağacından bir gemi yap. İçini dışını ziftle, içeriye kamaralar yap. Gemiyi şöyle yapacaksın: Uzunluğu üç yüz, genişliği elli, yüksekliği otuz arşın olacak. Pencere de yap, boyu yukarıya doğru bir arşını bulsun. Kapıyı geminin yan tarafına koy. Alt, orta ve üst güverteler yap. Yeryüzüne tufan göndereceğim. Göklerin altında soluk alan bütün canlıları yok edeceğim. Yeryüzündeki her canlı ölecek. Ama seninle bir antlaşma yapacağım. Oğulların, karın, gelinlerinle birlikte gemiye bin. Sağ kalabilmeleri için her canlı türünden bir erkek, bir dişi olmak üzere birer çifti gemiye al. Çeşit çeşit kuşlar, hayvanlar, sürüngenler sağ kalmak için çifter çifter sana gelecekler. Yanına hem kendin, hem onlar için yenebilecek ne varsa al, ilerde yemek üzere depola.” Nuh Tanrı’nın bütün buyruklarını yerine getirdi.


Yaratılış 7:1-24RAB Nuh’a, “Bütün ailenle birlikte gemiye bin” dedi, “Çünkü bu kuşak içinde yalnız seni doğru buldum. Yeryüzünde soyları tükenmesin diye, yanına temiz sayılan hayvanlardan erkek ve dişi olmak üzere yedişer çift, kirli sayılan hayvanlardan birer çift, kuşlardan yedişer çift al. Çünkü yedi gün sonra yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdıracağım. Yarattığım her canlıyı yeryüzünden silip atacağım.” Nuh RAB’bin bütün buyruklarını yerine getirdi. Yeryüzünde tufan koptuğunda Nuh altı yüz yaşındaydı. Nuh, oğulları, karısı, gelinleri tufandan kurtulmak için hep birlikte gemiye bindiler. Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi temiz ve kirli sayılan her tür hayvan, kuş ve sürüngenden erkek ve dişi olmak üzere birer çift Nuh’a gelip gemiye bindiler. Yedi gün sonra tufan koptu. Nuh altı yüz yaşındayken, o yılın ikinci ayının on yedinci günü enginlerin bütün kaynakları fışkırdı, göklerin kapakları açıldı. Yeryüzüne kırk gün kırk gece yağmur yağdı. Nuh, oğulları Sam, Ham, Yafet, Nuh’un karısıyla üç gelini tam o gün gemiye bindiler. Onlarla birlikte her tür hayvan –evcil hayvanların, sürüngenlerin, kuşların, uçan yaratıkların her türü– gemiye bindi. Soluk alan her tür canlı çifter çifter Nuh’un yanına gelip gemiye bindi. Gemiye giren hayvanlar Tanrı’nın Nuh’a buyurduğu gibi erkek ve dişiydi. RAB Nuh’un ardından kapıyı kapadı. Tufan kırk gün sürdü. Çoğalan sular gemiyi yerden yukarı kaldırdı. Sular yükseldi, çoğaldıkça çoğaldı; gemi suyun üzerinde yüzmeye başladı. Sular öyle yükseldi ki, yeryüzündeki bütün yüksek dağlar su altında kaldı. Yükselen sular dağları on beş arşın aştı. Yeryüzünde yaşayan bütün canlılar yok oldu; kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, sürüngenler, insanlar, soluk alan bütün canlılar öldü. RAB insanlardan evcil hayvanlara, sürüngenlerden kuşlara dek bütün canlıları yok etti, yeryüzündeki her şey silinip gitti. Yalnız Nuh’la gemidekiler kaldı. Sular yüz elli gün boyunca yeryüzünü kapladı.


Yaratılış 8:1-22Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgar estirdi, sular alçalmaya başladı. Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi. Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü. Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı. Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu. Bunun üzerine Nuh suların yeryüzünden çekilip çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi. Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye, Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye, yanına aldı. Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı. Güvercin gagasında yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı. Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi. Nuh altı yüz bir yaşındayken, birinci ayın birinde yeryüzündeki sular kurudu. Nuh geminin üstündeki kapağı kaldırınca toprağın kurumuş olduğunu gördü. İkinci ayın yirmi yedinci günü toprak tümüyle kurumuştu. Tanrı Nuh’a, “Karın, oğulların ve gelinlerinle birlikte gemiden çık” dedi, “Kendinle birlikte bütün canlıları, kuşları, hayvanları, sürüngenleri de çıkar. Üresinler, verimli olsunlar, yeryüzünde çoğalsınlar.” Nuh karısı, oğulları ve gelinleriyle birlikte gemiden çıktı. Bütün hayvanlar, sürüngenler, kuşlar, yeryüzünde yaşayan her tür canlı da gemiyi terk etti. Nuh RAB’be bir sunak yaptı. Orada bütün temiz sayılan hayvanlarla kuşlardan yakmalık sunular sundu. Güzel kokudan hoşnut olan RAB içinden şöyle dedi: “İnsanlar yüzünden yeryüzünü bir daha lanetlemeyeceğim. Çünkü insan yüreğindeki eğilimler çocukluğundan beri kötüdür. Şimdi yaptığım gibi bütün canlıları bir daha yok etmeyeceğim. Dünya durdukça ekin ekmek, biçmek, sıcak, soğuk, yaz, kış, gece, gündüz hep var olacaktır.”


Yaratılış 9:1-19Tanrı, Nuh’u ve oğullarını kutsayarak, “Verimli olun, çoğalıp yeryüzünü doldurun” dedi, “Yerdeki hayvanların, gökteki kuşların tümü sizden korkup ürkecek. Yeryüzündeki bütün canlılar, denizdeki bütün balıklar sizin yönetiminize verilmiştir. Bütün canlılar yiyecek olacak. Yeşil bitkiler gibi, hepsini veriyorum. Yalnız kanlı et yemeyeceksiniz, çünkü kan canı içerir. Sizin de kanınız dökülürse, hakkınızı kesinlikle arayacağım. Her hayvandan hesabını soracağım. Her insandan, kardeşinin canına kıyan herkesten hakkınızı arayacağım. Kim insan kanı dökerse, kendi kanı da insan tarafından dökülecektir. Çünkü Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Verimli olun, çoğalın. Yeryüzünde üreyin, artın.” Tanrı Nuh’a ve oğullarına şöyle dedi: “Sizinle ve gelecek kuşaklarınızla, sizinle birlikteki bütün canlılarla –kuşlar, evcil ve yabanıl hayvanlar, gemiden çıkan bütün hayvanlarla– antlaşmamı sürdürmek istiyorum. Sizinle antlaşmamı sürdüreceğim: Bir daha tufanla bütün canlılar yok olmayacak. Yeryüzünü yok eden tufan bir daha olmayacak.” Tanrı şöyle sürdürdü konuşmasını: “Sizinle ve bütün canlılarla kuşaklar boyu sonsuza dek sürecek antlaşmamın belirtisi şu olacak: Yayımı bulutlara yerleştireceğim ve bu, yeryüzüyle aramdaki antlaşmanın belirtisi olacak. Yeryüzüne ne zaman bulut göndersem, yayım bulutların arasında ne zaman görünse, sizinle ve bütün canlı varlıklarla yaptığım antlaşmayı anımsayacağım: Canlıları yok edecek bir tufan bir daha olmayacak. Ne zaman bulutlarda yay görünse, ona bakıp yeryüzünde yaşayan bütün canlılarla yaptığım sonsuza dek geçerli antlaşmayı anımsayacağım.” Tanrı Nuh’a, “Kendimle yeryüzündeki bütün canlılar arasında sürdüreceğim antlaşmanın belirtisi budur” dedi. Gemiden çıkan Nuh’un oğulları Sam, Ham ve Yafet idi. Ham Kenan’ın babasıydı. Nuh’un üç oğlu bunlardı. Yeryüzüne yayılan bütün insanlar onlardan üredi.


YORUM: Nuh’un zamanında kötülük artmış, insanlar yoldan çıkmıştı. İnsanların yaptığı kötülüğün başında zorbalık ve cinsel ahlaksızlığın geldiğini tahmin etmek zor değildir. Tanrı “insanı yarattığına pişman oldu”ayeti (Yaratılış 6:6) Tanrı’nın yaptıklarının yanlış olduğunu değil insanlara karşı olan tutumunun –merhamet yerine yargı– değişmesini ifade eder. Tanrı varlığı, öz yapısı ve yüce amaçlarının değişmez olmasına rağmen (Yakup 1:17“Her nimet, her mükemmel armağan yukarıdan, kendisinde değişkenlik ya da döneklik gölgesi olmayan Işıklar Babası’ndan gelir”) insanların Kendi isteklerine vediği tepkilerin sonucuna bağlı olarak hislerini, tutumunu, eylemlerini ve fikirlerini değiştirir (Mısır’dan Çıkış 32:14“Böylece RAB halkına yapacağını söylediği kötülükten vazgeçti.”2. Samuel 24:16“Melek Yeruşalim’i yok etmek için elini uzatınca, RAB göndereceği yıkımdan vazgeçti...”).3

Her ne kadar kocası, Kutsal Kitap’ta adı geçen ve herkesin çok iyi bildiği bu tarihi olayda başrolde yerini almışsa da kendi adının geçmemesi ilginçtir. Bazı araştırmacılar Yaratılış 4:22’de “Tuval-Kayin’in kızkardeşi Naama’ydı”ayetinden yola çıkarak Naama’nın, Nuh’un karısı olduğu tezini ileri sürerler.

Nuh ve ailesi ahlaksızlığın hat safhada olduğu bir dönemde yaşıyorlardı. Nuh kendi çağdaşları arasında en dürüst, en doğru kişiydi. Kutsal Kitap’ta ne Nuh’un oğullarının ne karısının ne de gelinlerinin ahlaksal karakterleri hakkında iyi ya da kötü hiçbir şey yazmaz. Nuh’un karısı en az kocası kadar güçlü bir imana sahipti. Hem Nuh hem de karısı babalarına gemi yapımında yardım eden çocuklarını da Tanrı yolunda büyütmüş olmalıydılar.

Nuh koskoca gemiyi tek başına yapamazdı. Karısı ve diğer aile üyelerinin de ona yardım etmiş olduklarını tahmin edebiliriz. Etraflarındaki insanların tepkisine rağmen bir şeye odaklandılar ve aile olarak birbirlerine kenetlendiler. Dışarıdan gelen tepkiler onların dağılmasından çok onları birbirine bağladı.

Gemi yapımının kaç yıl sürdüğünü bilmiyoruz, kısa zamanda bitirmedikleri kesin. İnsanlar belki geçen onca zaman içinde günlük güneşlik havaya bakıp da tufanın kopacağına hiç ihtimal vermediler, belki de Nuh ve ailesiyle alay ettiler, onların akıllarını kaçırmış olduklarını bile düşünmüş olabilirler.

Geminin yapımı bittikten sonra Nuh, karısı, oğulları ve gelinleri ile birlikte gemiye bindi. Gemiye binenler toplam sekiz kişiydi. Ardından Rab geminin kapısını kapattı. Kapının kapanmasıyla birlikte dışarıda kalanlar kurtuluş olanaklarını kaybettiler ve Tanrı’nın yargısına uğradılar. Petrus tufandaki yargıyla İsa’nın ikinci gelişindeki yargıyı şöyle kıyaslar; “O zamanki dünya yine suyla, tufanla mahvolmuştu. Şimdiki yer ve göklerse ateşe verilmek üzere aynı sözle saklanıyor, tanrısızların yargılanarak mahvolacağı güne dek korunuyorlar”(2. Petrus 3:6-7)

Diğer insanlar mahvolurken onlar neden kurtuldular? Kusursuz oldukları için mi? Günahsız oldukları için mi? Kesinlikle hayır! Onlar Tanrı’ya inanan, O’na iman eden kişiler oldukları için kurtuldular.

Gemide bulunan kadınlar Havva gibiydiler. Yaratılış onuncu bölümde belirtilen Nuh’un soyundan gelenlerin anneleriydiler. Bütün insanlık onlardan geliyor.


Referans ayetler:

Yaratılış 6-9 bölümleri

SARA

Yaratılış 12:1-5RAB Avram’a, “Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git” dedi, “Seni büyük bir ulus yapacağım, seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım, bereket kaynağı olacaksın. Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyeni lanetleyeceğim. Yeryüzündeki bütün halklar senin aracılığınla kutsanacak.” Avram RAB’bin buyurduğu gibi yola çıktı. Lut da onunla birlikte gitti. Avram Harran’dan ayrıldığı zaman yetmiş beş yaşındaydı. Karısı Saray’ı, yeğeni Lut’u, Harran’da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar.


Yaratılış 12:10-20Ülkedeki şiddetli kıtlık yüzünden Avram geçici bir süre için Mısır’a gitti. Mısır’a yaklaştıklarında karısı Saray’a, “Güzel bir kadın olduğunu biliyorum” dedi, “Olur ki Mısırlılar seni görüp, ‘Bu onun karısı’ diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar. Lütfen, ‘Onun kızkardeşiyim’ de ki, senin hatırın için bana iyi davransınlar, canıma okunmasınlar.” Avram Mısır’a girince, Mısırlılar karısının çok güzel olduğunu farkettiler. Kadını gören firavunun adamları, güzelliğini firavuna övdüler. Kadın saraya alındı. Onun hatırı için firavun Avram’a iyi davrandı. Avram davar, sığır, erkek ve dişi eşek, erkek ve kadın köle, deve sahibi oldu. RAB Avram’ın karısı Saray yüzünden firavunla ev halkının başına korkunç felaketler getirdi. Firavun Avram’ı çağırtarak, “Nedir bana bu yaptığın?” dedi, “Neden Saray’ın karın olduğunu söylemedin? Niçin ‘Saray kızkardeşimdir’ diyerek onunla evlenmeme izin verdin? Al karını, git!” Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram’la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.


Yaratılış 15:1-6Bundan sonra RAB bir görümde Avram’a, “Korkma, Avram” diye seslendi, “Senin kalkanın benim. Ödülün çok büyük olacak.” Avram, “Ey Egemen RAB, bana ne vereceksin?” dedi, “Çocuk sahibi olamadım. Evim Şamlı Eliezer’e kalacak. Bana çocuk vermediğin için evimdeki bir uşak mirasçım olacak.” RAB yine seslendi: “O mirasçın olmayacak, öz çocuğun mirasçın olacak.” Sonra Avram’ı dışarı çıkararak, “Göklere bak” dedi, “Yıldızları sayabilir misin? İşte, soyun o kadar çok olacak.” Avram RAB’be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı.


Yaratılış 16:1-6Karısı Saray Avram’a çocuk verememişti. Saray’ın Hacer adında Mısırlı bir cariyesi vardı. Saray Avram’a, “RAB çocuk sahibi olmamı engelledi” dedi, “Lütfen, cariyemle yat. Belki bu yoldan bir çocuk sahibi olabilirim.” Avram Saray’ın sözünü dinledi. Saray Mısırlı cariyesi Hacer’i kocası Avram’a karı olarak verdi. Bu olay Avram Kenan’da on yıl yaşadıktan sonra oldu. Avram Hacer’le yattı, Hacer hamile kaldı. Hacer hamile olduğunu anlayınca, hanımını küçük görmeye başladı. Saray Avram’a, “Bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi!” dedi, “Cariyemi koynuna soktum. Hamile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı. Seninle benim aramda RAB karar versin.” Avram, “Cariyen senin elinde” dedi, “Neyi uygun görürsen yap.” Böylece Saray cariyesine sert davranmaya başladı. Hacer onun yanından kaçtı.


Yaratılış 17:15Tanrı, “Karın Saray’a gelince, ona artık Saray demeyeceksin” dedi, “Bundan böyle onun adı Sara olacak.”


Yaratılış 18:1-15İbrahim günün sıcak saatlerinde Mamre meşeliğindeki çadırının önünde otururken, RAB kendisine göründü. İbrahim karşısında üç adamın durduğunu gördü. Onları görür görmez karşılamaya koştu. Yere kapanarak, “Ey efendim, eğer gözünde lütuf bulduysam, lütfen kulunun yanından ayrılma” dedi, “Biraz su getirteyim, ayaklarınızı yıkayın. Şu ağacın altında dinlenin. Madem kulunuza konuk geldiniz, bırakın yiyecek bir şeyler getireyim. Biraz dinlendikten sonra yolunuza devam edersiniz.” Adamlar, “Peki, dediğin gibi olsun” dediler. İbrahim hemen çadıra, Sara’nın yanına gitti. Ona, “Hemen üç sea (Yaklaşık 13 kg.)ince un al, yoğurup pide yap” dedi. Ardından sığırlara koştu. Körpe ve besili bir buzağı seçip uşağına verdi. Uşak buzağıyı hemen hazırladı. İbrahim hazırlanan buzağıyı yoğurt ve sütle birlikte götürüp konuklarının önüne koydu. Onlar yerken o da yanlarında, ağacın altında durdu. Konuklar, “Karın Sara nerede?” diye sordular. İbrahim, “Çadırda” diye yanıtladı. O, “Gelecek yıl bu zamanda kesinlikle yanına döneceğim” dedi, “O zaman karın Sara’nın bir oğlu olacak.” Sara onun arkasında, çadırın girişinde durmuş, dinliyordu. İbrahim’le Sara kocamışlardı, yaşları hayli ileriydi. Sara âdetten kesilmişti. İçin için gülerek, “Bu yaştan sonra bu sevinci tadabilir miyim?” diye düşündü, “Üstelik efendim de yaşlı.” RAB İbrahim’e sordu: “Sara niçin, ‘Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım?’ diyerek güldü? RAB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara’nın bir oğlu olacak.” Sara korktu, “Gülmedim” diyerek yalan söyledi. RAB, “Hayır, güldün” dedi.


Yaratılış 20:1-18İbrahim Mamre’den Negev’e göçerek Kadeş ve Şur kentlerinin arasına yerleşti. Sonra geçici bir süre Gerar’da kaldı. Karısı Sara için, “Bu kadın kızkardeşimdir” dedi. Bunun üzerine Gerar Kralı Avimelek adam gönderip Sara’yı getirtti. Ama Tanrı gece düşünde Avimelek’e görünerek, “Bu kadını aldığın için öleceksin” dedi, “Çünkü o evli bir kadın.” Avimelek henüz Sara’ya dokunmamıştı. “Ya Rab” dedi, “Suçsuz bir ulusu mu yok edeceksin? İbrahim’in kendisi bana, ‘Bu kadın kızkardeşimdir’ demedi mi? Kadın da İbrahim için, ‘O kardeşimdir’ dedi. Ben temiz vicdanla, suçsuz ellerimle yaptım bunu.” Tanrı, düşünde ona, “Bunu temiz vicdanla yaptığını biliyorum” diye yanıtladı, “Ben de seni bu yüzden bana karşı günah işlemekten alıkoydum, kadına dokunmana izin vermedim. Şimdi kadını kocasına geri ver. Çünkü o bir peygamberdir. Senin için dua eder, ölmezsin. Ama kadını geri vermezsen, sen de sana ait olan herkes de ölecek, bilesin.” Avimelek sabah erkenden kalktı, bütün adamlarını çağırarak olup biteni anlattı. Adamlar dehşete düştü. Avimelek İbrahim’i çağırtarak, “Ne yaptın bize?” dedi, “Sana ne haksızlık ettim ki, beni ve krallığımı bu büyük günaha sürükledin? Bana bu yaptığın yapılacak iş değil.” Sonra, “Amacın neydi, niçin yaptın bunu?” diye sordu. İbrahim, “Çünkü burada hiç Tanrı korkusu yok” diye yanıtladı, “Karım yüzünden beni öldürebilirler diye düşündüm. Üstelik, Sara gerçekten kızkardeşimdir. Babamız bir, annemiz ayrıdır. Onunla evlendim. Tanrı beni babamın evinden gurbete gönderdiği zaman karıma, ‘Bana sevgini şöyle göstereceksin: Gideceğimiz her yerde kardeşin olduğumu söyle’ dedim.” Avimelek İbrahim’e karısı Sara’yı geri verdi. Bunun yanısıra ona davar, sığır, köleler, cariyeler de verdi. İbrahim’e, “İşte ülkem önünde, nereye istersen oraya yerleş” dedi. Sara’ya da, “Kardeşine bin parça gümüş veriyorum” dedi, “Yanındakilere karşı senin suçsuz olduğunu gösteren bir kanıttır bu. Herkes suçsuz olduğunu bilsin.” İbrahim Tanrı’ya dua etti ve Tanrı Avimelek’le karısına, cariyelerine şifa verdi. Çocuk sahibi oldular. Çünkü İbrahim’in karısı Sara yüzünden RAB Avimelek’in evindeki kadınların hamile kalmasını engellemişti.


Yaratılış 21:1-12RAB verdiği söz uyarınca Sara’ya iyilik etti ve sözünü yerine getirdi. Sara hamile kaldı; İbrahim’in yaşlılık döneminde, tam Tanrı’nın belirttiği zamanda ona bir erkek çocuk doğurdu. İbrahim Sara’nın doğurduğu çocuğa İshak adını verdi. Tanrı’nın kendisine buyurduğu gibi oğlu İshak’ı sekiz günlükken sünnet etti. İshak doğduğunda İbrahim yüz yaşındaydı. Sara, “Tanrı yüzümü güldürdü” dedi, “Bunu duyan herkes benimle birlikte gülecek. Kim İbrahim’e Sara çocuk emzirecek derdi? Bu yaşında ona bir oğul doğurdum.” Çocuk büyüdü. Sütten kesildiği gün İbrahim büyük bir şölen verdi. Ne var ki Sara, Mısırlı Hacer’in İbrahim’den olma oğlu İsmail’in alay ettiğini görünce, İbrahim’e, “Bu cariyeyle oğlunu kov” dedi, “Bu cariyenin oğlu, oğlum İshak’ın mirasına ortak olmasın.” Bu İbrahim’i çok üzdü, çünkü İsmail de öz oğluydu. Ancak Tanrı İbrahim’e, “Oğlunla cariyen için üzülme” dedi, “Sara ne derse, onu yap. Çünkü senin soyun İshak’la sürecektir.”


Yaratılış 22:1-13Daha sonra Tanrı İbrahim’i denedi. “İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “Buradayım!” dedi. Tanrı, “İshak’ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git” dedi, “Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.” İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak’ı aldı…Tanrı’nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak’ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB’bin meleği göklerden, “İbrahim, İbrahim!” diye seslendi. İbrahim, “İşte buradayım!” diye karşılık verdi. Melek, “Çocuğa dokunma” dedi, “Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı’dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.” İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.”


Yaratılış 23:1Sara yüz yirmi yedi yıl yaşadı. Ömrü bu kadardı.


Yaratılış 23:19İbrahim karısı Sara’yı Kenan ülkesinde Mamre’ye –Hevron’a– yakın Makpela Tarlası’ndaki mağaraya gömdü.


YORUM: İbrahim ve Sara’nın hikâyesi Ur şehrinde başlıyor. Ur Mezopotamya’nın kuzeyinde şimdiki Irak bölgesinde bir şehirdi. Kocası Avram’la Ur kentinde yaşıyorlardı. Ur çok zengin ama putperest bir şehirdi. İbrahim varlıklıydı. Sara İbrahim’in üvey kardeşiydi. Babaları Terah’tı ama annelerinden söz edilmiyor. O zamanlarda bu tür evlilikler çok yaygındı. Nahor, kardeşi Harran’ın kızı ile, İshak ve Yakup kuzenleriyle evliydi. Adem ve Havva’dan doğan çocuklar da birbirleri ile evlendiler. Bu durum Musa’ya verilen Yasa’ya kadar devam etti. Levililer 18:6-18bu konularla ilgili; “Hiçbiriniz cinsel ilişkide bulunmak için yakın akrabasına yaklaşmayacak…”

İbrahim ve Sara’nın aralarında on yaş fark vardı.

RAB Avram’a ülkesini terk etmesini söylediğinde, Sara tereddüt etmeden ülkesinin ve kocasının sahip olduğu tüm zenginliği geride bırakıp kocasıyla birlikte RAB’bin gösterdiği yere gitti. Aslında yaşadıkları hiç kolay değildi. O zamanın şartlarına göre bir yerden bir yere gitmek çok zordu. O dönemde insanlar sahip oldukları her şeyi devenin, eşeğin sırtına yükleyip uzun ve zorlu bir yolculuk yaparlardı. Özellikle de zor olan, RAB onlara git dediğinde tam olarak nereye gideceklerini bilmeden yola çıkmalarıydı. Ülkesini belki çok özledi belki de geri dönmek istedi bilemeyiz, bu konuyla ilgili Kutsal Yazılar’da şöyle yazar; “Ayrıldıkları ülkeyi düşünselerdi, geri dönmeye fırsatları olurdu. Ama onlar daha iyisini, yani göksel olanı arzu ediyorlardı. Bunun içindir ki, Tanrı onların Tanrısı olarak anılmaktan utanmıyor. Çünkü onlara bir kent hazırladı”(İbraniler 11:15-16).

Sara RAB’be itaat etmeyi lüks yaşama, rahata tercih etti. Her durumda kocasının yanındaydı, büyük bir azimle onun kederlerine, ıstıraplarına ve bütün kararlarına ortak oldu.

Sara’nın karakteri hakkında övgüyle söz edilen şeyler vardır, bunlardan biri; Tanrı’ya umut bağlaması diğeri de; kocasına olan saygısı ve itaatidir, 1. Petrus 3:5-6“Çünkü geçmişte umudunu Tanrı’ya bağlamış olan kutsal kadınlar da kocalarına bağımlı olarak böyle süslenirlerdi. Örneğin Sara İbrahim’i ‘Efendim’ diye çağırır, sözünü dinlerdi…”

Tanrı, altmış yıl boyunca büyük bir ümitle çocuk doğurup anne olmayı bekleyen Sara’nın sabrını ve sadakatini izledi. Sara yalnızca Tanrı’nın lütfunu alan bir kişi değil aynı zamanda imana sahip biriydi de. Şüpheye düştü ama sadece doğurma yaşı geçip çocuk doğuramayacağını anladıktan sonra ancak İbrahim’in büyük bir ulusun babası olacağından hiç kuşkusu yoktu.

İkisinin de imanlarında zaman zaman sapmalar oldu. Tanrı’nın bir çocuğu olacağına dair ettiği vaadin üzerinden on yıl gibi bir zaman geçmişken Sara yavaş yavaş ümidini kaybetti. Vaadin gerçekleşmesini beklemeden imansızlık edip sorununa insani bir çözüm getirdi. Büyük bir sabırsızlıkla cariyesini kocasına verdi. Çocuk sahibi olabilmek için eşini diğer bir kadınla paylaşmayı göze aldı. İbrahim de Tanrı’nın vaadinin geciktiğini düşününce şüphelenmeye başladı ve insani gücüne ve anlayışına güvenerek Hacer’i kendine eş olarak aldı. Sara’nın yaptığı bu plan ilk başta gözüne kusursuz gibi görünse de Hacer’in hamileliğiyle birlikte bazı şeyler ters gitmeye başladı ve Hacer Sara’yı küçük görmeye başladı. Hacer de görünen tek şey üstünlük sağlamak istemesiydi. Hiçbir kadın rolü değişen Hacer’i kabullenemezdi. Sara tüm yaşananlardan dolayı İbrahim’i suçladı. Bütün bunlar Sara’nın planıydı ama Tanrı’nın planı her zaman en iyisidir.

Sara geçkin bir yaşta olmasına rağmen hâlâ şaşırtıcı bir güzelliğe sahipti. Abram onunla yolculuk yapmaya korkuyordu, bu nedenle gittikleri ülkelerde Sara’yı kız kardeşi olarak tanıttı. Söylediklerinin yarısı doğru, yarısı yalandı; babaları bir anneleri ayrıydı ama asıl neden Sara’nın karısı olduğunu öğrendiklerinde onu elde etmek için kendisini öldüreceklerinden korkmasıydı. Sara yalnızca İbrahim’in gözünde güzel değildi ama diğer insanların da dikkatini çeken karşı konulmaz bir güzelliği vardı. Altmış beş yaşında olmasına rağmen güzelliği Mısır Kralı’nın kulağına gitti ve onu alıp saraya getirdiler. Bu olaylarla ilgili Sara’nın neler hissettiği hakkında bir şey söylemek imkânsız. Yaklaşık yirmi yıl sonra İbrahim Gerar’dayken Kral Avimelek’e karşı da aynı hatayı tekrar yapacaktı. İbrahim ve Sara ahlaksal davranışlara en güzel örnek değil miydiler? Peki, neden böyle davrandılar? Yaptıkları hatalara şaşırabiliriz ama burada olayın kahramanı insan değil Tanrı’dır. Tanrı’nın uzun vadeli planları var ve hiç kimsenin bunu bozmasına izin vermez. Tanrı İbrahim’e bir vaatte bulunmuştu, bu vaat önündesonunda yerine gelecekti.

İbrahim ile evlendiği andan itibaren hep çocuk sahibi olmanın hayallerini kurdu. En verimli zamanlarını kısır olarak geçirdi. Kutsal Kitap’ta onun hakkında yazılan ilk şey kısır olduğudur, Yaratılış 11:30“Saray kısırdı, çocuğu olmuyordu.”

RAB vaadini pekiştirmek için ikisinin de ismini değiştirdi. Uzun bir bekleyişten sonra RAB, Sara’ya mükemmel bir armağan verdi ve Sara hamile kalıp oğlu İshak’ı doğurdu. RAB ikisinin de imanını ödüllendirdi. İshak doğduğunda Hacer’in oğlu İsmail on üç yaşlarındaydı. Sara İsmail’in oğlu İshak’la alay ettiğini görünce İbrahim’den onları kovmasını istedi çünkü onları biricik oğlu İshak’a karşı bir tehdit olarak gördü.

Sara’nın oğlu İshak’la çok yakın bir ilişkisi vardı, bunu annesinin ölümünden sonra teselliyi karısı Rebeka’da aramasından anlıyoruz. Yaratılış 24:67“İshak Rebeka’yı annesi Sara’nın yaşamış olduğu çadıra götürüp onunla evlendi. Böylece Rebeka İshak’ın karısı oldu. İshak onu sevdi. Annesinin ölümünden sonra onunla avunç buldu.”

Saray olan adı doksan beş yaşındayken RAB tarafından Sara olarak değiştirildi (Yaratılış 17:15“Tanrı, ‘Karın Saray’a gelince, ona artık Saray demeyeceksin’ dedi, ‘Bundan böyle onun adı Sara olacak’”)

Sara ölmeden önce başka bir olaya değinilir, o da İshak’ın kurban olayıdır. Bu olayda Sara’dan bahsedilmiyor. Büyük bir olasılıkla Sara’nın olayın öncesinden ve sonrasından haberi vardı ancak hangi duygular içinde olduğu hakkında bir bilgi yok. Ama nasıl hissettiğini tahmin etmek hiç de zor değil. Bu olaydan kısa bir süre sonra Sara 127 yaşındayken öldü.

Sara, Süleyman’ın Özdeyişler’i kitabında Kral Lemuel’in bahsettiği örnek kadınlardan biridir. Süleyman’ın Özdeyişleri 31:10-12’de Lemuel; “Erdemli kadını kim bulabilir? Onun değeri mücevherden çok üstündür. Kocası ona yürekten güvenir ve kazancı eksilmez. Kadın ona kötülükle değil, yaşamı boyunca iyilikle karşılık verir” der.

Tanrı Sara’nın hayatında insan çabalarının boş olduğunu gösterir. Ayrıca insan için imkânsız olan Tanrı için imkânsız değildir.


Referans ayetler:

Yaratılış 11:29,30,31

12:5,11,17

16:1-8

17:15,17,19,21

18:6,9-15

20:2,14,16,18

21:1-13

23:1,2,19

24:36,67

25:10,12

49:31

İşaya 51:2

Romalılar 4:19 ; 9: 9

İbraniler 11:11

1. Petrus 3:6

HACER

Yaratılış 11:1-15Karısı Saray Avram’a çocuk verememişti. Saray’ın Hacer adında Mısırlı bir cariyesi vardı. Saray Avram’a, “RAB çocuk sahibi olmamı engelledi” dedi, “Lütfen, cariyemle yat. Belki bu yoldan bir çocuk sahibi olabilirim.” Avram Saray’ın sözünü dinledi. Saray Mısırlı cariyesi Hacer’i kocası Avram’a karı olarak verdi. Bu olay Avram Kenan’da on yıl yaşadıktan sonra oldu. Avram Hacer’le yattı, Hacer hamile kaldı. Hacer hamile olduğunu anlayınca, hanımını küçük görmeye başladı. Saray Avram’a, “Bu haksızlık senin yüzünden başıma geldi!” dedi, “Cariyemi koynuna soktum. Hamile olduğunu anlayınca beni küçük görmeye başladı. Seninle benim aramda RAB karar versin.” Avram, “Cariyen senin elinde” dedi, “Neyi uygun görürsen yap.” Böylece Saray cariyesine sert davranmaya başladı. Hacer onun yanından kaçtı. RAB’bin meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. Ona, “Saray’ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sordu. Hacer, “Hanımım Saray’dan kaçıyorum” diye yanıtladı. RAB’bin meleği, “Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi, “Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak. “İşte hamilesin, bir oğlun olacak, adını İsmail koyacaksın. Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti. Oğlun yaban eşeğine benzer bir adam olacak, o herkese, herkes de ona karşı çıkacak. Kardeşlerinin hepsiyle çekişme içinde yaşayacak.” Hacer, “Beni gören Tanrı’yı gerçekten gördüm mü?” diyerek kendisiyle konuşan RAB’be “El-Roi” adını verdi. Bu yüzden Kadeş’le Beret arasındaki o kuyuya Beer-Lahay-Roi adı verildi. Hacer Avram’a bir erkek çocuk doğurdu. Avram çocuğun adını İsmail koydu. Hacer İsmail’i doğurduğunda, Avram seksen altı yaşındaydı.


Yaratılış 21:1-21RAB verdiği söz uyarınca Sara’ya iyilik etti ve sözünü yerine getirdi. Sara hamile kaldı; İbrahim’in yaşlılık döneminde, tam Tanrı’nın belirttiği zamanda ona bir erkek çocuk doğurdu. İbrahim Sara’nın doğurduğu çocuğa İshak adını verdi. Tanrı’nın kendisine buyurduğu gibi oğlu İshak’ı sekiz günlükken sünnet etti. İshak doğduğunda İbrahim yüz yaşındaydı. Sara, “Tanrı yüzümü güldürdü” dedi, “Bunu duyan herkes benimle birlikte gülecek. Kim İbrahim’e Sara çocuk emzirecek derdi? Bu yaşında ona bir oğul doğurdum.” Çocuk büyüdü. Sütten kesildiği gün İbrahim büyük bir şölen verdi. Ne var ki Sara, Mısırlı Hacer’in İbrahim’den olma oğlu İsmail’in alay ettiğini görünce, İbrahim’e, “Bu cariyeyle oğlunu kov” dedi, “Bu cariyenin oğlu, oğlum İshak’ın mirasına ortak olmasın.” Bu İbrahim’i çok üzdü, çünkü İsmail de öz oğluydu. Ancak Tanrı İbrahim’e, “Oğlunla cariyen için üzülme” dedi, “Sara ne derse, onu yap. Çünkü senin soyun İshak’la sürecektir. Cariyenin oğlundan da bir ulus yaratacağım, çünkü o da senin soyun.” İbrahim sabah erkenden kalktı, biraz yiyecek, bir tulum da su hazırlayıp Hacer’in omuzuna attı, çocuğunu da verip onu gönderdi. Hacer Beer-Şeva Çölü’ne gitti, orada bir süre dolaştı. Tulumdaki su tükenince, oğlunu bir çalının altına bıraktı. Yaklaşık bir ok atımı uzaklaşıp, “Oğlumun ölümünü görmeyeyim” diyerek onun karşısına oturup hıçkıra hıçkıra ağladı. Tanrı çocuğun sesini duydu. Tanrı’nın meleği göklerden Hacer’e, “Nen var, Hacer?” diye seslendi, “Korkma! Çünkü Tanrı çocuğun sesini duydu. Kalk, oğlunu kaldır, elini tut. Onu büyük bir ulus yapacağım.” Sonra Tanrı Hacer’in gözlerini açtı, Hacer bir kuyu gördü. Gidip tulumunu doldurdu, oğluna içirdi. Çocuk büyürken Tanrı onunlaydı. Çocuk çölde yaşadı ve okçu oldu. Paran Çölü’nde yaşarken annesi ona Mısırlı bir kadın aldı.


YORUM: Hacer’in İbrahim’in ev halkına nasıl katıldığını bilmiyoruz. Büyük bir ihtimalle İbrahim Mısır’dayken onunla karşılaştılar. O zamanın geleneklerine göre zengin aileler kızlarına evlenirken köle ve hizmetçileri çeyiz olarak verirlerdi. Bu örneği Rahel ve Lea evlenirken Lavan’ın, Bilha ve Zilpa’yı onların hizmetine vermesinde de görebiliriz. Ayrıca köle ve cariyeleri çocuklarına miras olarak bırakılabiliyorlardı. Levililer 25: 44-46“Köleleriniz, cariyeleriniz çevrenizdeki uluslardan olmalı. Onlardan uşak ve cariye satın alabilirsiniz… Onları miras olarak çocuklarınıza bırakabilirsiniz…”diyor. Bir olasılık Sara Mısır kralının sarayındayken Kral Hacer’i ona köle olarak vermiş olabilir. Yaratılış 12:16diyor ki; “Onun hatırı için firavun Avram’a iyi davrandı. Avram davar, sığır, erkek ve dişi eşek, erkek ve kadın köle, deve sahibi oldu.”Eğer öyle ise Hacer yetenekli, işinde başarılı bir köleydi.

Hanımı Sara ile aralarında iyi bir ilişki vardı ta ki Sara kısırlığından dolayı geleneklerini yerine getirip Hacer’i Avram’a eş olarak verene dek. O zamanın geleneklerine göre kısır olan kadın kocasına kendi yerine başka bir kadın bulurdu. Sara belki Hacer aracılığıyla bir çocuk sahibi olabileceğini düşündü. Hacer’in bu konuda başka bir seçeneği yoktu. Hanımı Sara’nın isteğine boyun eğdi. Hacer’in durumundaki bir kadın için ailenin liderine çocuk doğurmak büyük bir onur sayılırdı. Artık köle değil, ya önemli bir cariye ya da ikinci eş konumunda olurlardı. Kısa zamanda Avram’dan hamile kaldı. Bu hamilelikle birlikte hanımı Sara’ya olan davranışları değişmeye ve onu küçük görmeye başladı. Bu hayatı boyunca köle olarak yaşamış, ilk defa eline evin hanımı olma fırsatı geçmiş birinin gösterebildiği bir tepkidir. İbrahim’in İsmail’e olan sevgisine karşın Hacer onun için sadece karısı Sara’nın cariyesiydi. Yaratılış 16:7-8“RAB’bin meleği Hacer’i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. Ona,Saray’ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?’ diye sordu…”Ayetlerde geçen “Saray’ın cariyesi”ifadesi; hamile olmasına rağmen hala evin kölesi olduğunu ve Tanrı’nın İbrahim’e verdiği sözün hala geçerli olduğunu gösteriyor. İbrahim’den çocuğu olmasına rağmen bu soya kabul edilmedi ve daha sonra kovuldu ve çöle gitti. Sara’nın baskılarından dolayı iki kez çöle gitmek zorunda kalan ve zor zamanlar geçiren Hacer’e Tanrı melek gönderip yardım etti. Aslında hanımından kaçıp evden uzaklaşması bir köle için ciddi bir suç sayılırdı. Şimdi hanımı Sara’nın yanına dönmesi için iki sebebi vardı; iyi bir geleceğe sahip olacak bir bebek ve o bebeğin soyundan gelecek olan büyük bir ulus. Yaratılış 16:9-10“RAB’bin meleği, ‘Hanımına dön ve ona boyun eğ’ dedi, ‘Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak.’

Çölde kendisiyle konuşan Tanrı’nın sözüne iman etti. RAB ona geri dönmesini, Sara’ya boyun eğmesini söyledi. Doğacak oğlunun bir ulusun başı olacağına dair söz verdi. İsmail’den Arap halkı oluştu. İsmail doğduğunda İbrahim seksen sekiz yaşındaydı. İsmail ‘Tanrı işitir’anlamına gelir. Tanrı, Hacer’in ıstırabını işitti.

Sara Avram’a Hacer’i kovmasını söylediğinde Hacer’in adını bile kullanmıyor. Ona “Bu cariye”diye hitap ediyor (Yaratılış 21:10). Hacer cariye olmayı ve hanımının kocasından çocuk sahibi olmayı kendi seçmedi. Bu olaylarda Hacer ‘Yasa’yı, Sara ise ‘Lütfu’temsil ediyor. Sara, İsmail’in İshak’la alay ettiğini görünce İbrahim’den Hacer ve oğlunu kovmasını istedi, bu Yasa ve lütfun zıt olduğunu, ruhsal bereketlerin Yasa’yı yerine getirmekle kazanılmayacağını gösterir. İsmail ve Hacer’i evden göndermek İbrahim için üzücüydü, tek tesellisi ise; Tanrı’nın ona İsmail’in büyük bir ulus olacağını söylemesiydi. Kutsal Kitap’ta ‘Sevilen eş’ve ‘Sevilmeyen eş’durumu hakkında yasalar var. Buna göre; Yasanın Tekrarı 21:15-17şöyle diyor; “Eğer bir adamın iki karısı varsa, birini seviyor, öbüründen hoşlanmıyorsa; iki kadın da kendisine oğullar doğurmuşsa; ilk oğul hoşlanmadığı kadının oğluysa; adam malını miras olarak oğullarına bölüştürdüğü gün sevdiği kadının oğlunu kayırıp ona ilk oğulluk hakkını veremez. Hoşlanmadığı kadının oğlunu ilk doğan oğul olarak tanıyacak ve ona bütün malından iki pay verecektir…”İbrahim’in zamanında bu yasa henüz verilmediğinden Hacer bu mallardan pay almadı. İbrahim’in Hacer’e verdiği biraz yiyecek ve bir tulum sudan ibaretti.

1. Samuel kitabında bir tarafta sevilen ama çocuksuz bir kadın Hanna’dan diğer yandan sevilmeyen ama çocuklu bir kadın Peninna’dan bahsedilir. Bu iki kadın da Elkana ile evliydiler. Bu olay Sara ve Hacer arasındaki durumu olduğu gibi yansıtır. Sara ile Hacer arasında bir rekabet vardı ve Hacer kaybetti.

Hacer ve oğlu çölde susuzluktan ölmek üzereyken Tanrı onların bir kuyu bulmalarını sağlayıp onları ölümden kurtardı. Bu olaylardan sonra Hacer artık köle değil tamamen özgür biri olarak yaşadı. İsmail büyüyüp evlenme çağına geldiğinde ona İbrahim’in halkından değil kendi halkı Mısırlılar’dan kız aldı. Tanrı insanların yaptıkları yanlışlara rağmen hayatlarında çalışmaya devam eder. Tanrı’nın vaadine karşılık Hacer’i kocasına eş olarak vermek Sara’nın işi değildi ya da Hacer’i kendine eş olarak almak İbrahim’in işi değildi. Tüm bu olanlara rağmen Tanrı Hacer’i bereketledi, İbrahim ve Sara’ya verdiği sözü de yerine getirdi.


Referans ayetler:

Yaratılış 16:1, 3, 4, 8, 15, 16

21:9, 14, 17

25:12

Galatyalılar 4:24-25


LUT’UN KARISI

Yaratılış 19:1-29İki melek akşamleyin Sodom’a vardılar. Lut kentin kapısında oturuyordu. Onları görür görmez karşılamak için ayağa kalktı. Yere kapanarak, “Efendilerim” dedi, “Kulunuzun evine buyurun. Ayaklarınızı yıkayın, geceyi bizde geçirin. Sonra erkenden kalkıp yolunuza devam edersiniz.” Melekler, “Olmaz” dediler, “Geceyi kent meydanında geçireceğiz.” Ama Lut çok diretti. Sonunda onunla birlikte evine gittiler. Lut onlara yemek hazırladı, mayasız ekmek pişirdi. Yediler. Onlar yatmadan, kentin erkekleri –Sodom’un her mahallesinden genç yaşlı bütün erkekler– evi sardı. Lut’a seslenerek, “Bu gece sana gelen adamlar nerede?” diye sordular, “Getir onları da yatalım.” Lut dışarı çıktı, arkasından kapıyı kapadı. “Kardeşler, lütfen bu kötülüğü yapmayın” dedi, “Erkek yüzü görmemiş iki kızım var. onları getireyim, ne isterseniz yapın. Yeter ki, bu adamlara dokunmayın. Çünkü onlar konuğumdur, çatımın altına geldiler.” Adamlar, “Çekil önümüzden!” diye karşılık verdiler, “Adam buraya dışardan geldi, şimdi yargıçlık taslıyor! Sana daha beterini yaparız.” Lut’u ite kaka kapıyı kırmaya davrandılar. Ama içerdeki adamlar uzanıp Lut’u evin içine, yanlarına aldılar ve kapıyı kapadılar. Kapıya dayanan adamları, büyük küçük hepsini kör ettiler. Öyle ki, adamlar kapıyı bulamaz oldu. İçerdeki iki adam Lut’a, “Senin burada başka kimin var?” diye sordular, “Oğullarını, kızlarını, damatlarını, kentte sana ait kim varsa hepsini dışarı çıkar. Çünkü burayı yok edeceğiz. RAB bu halk hakkında birçok kötü suçlama duydu, kenti yok etmek için bizi gönderdi.” Lut dışarı çıktı ve kızlarıyla evlenecek olan adamlara, “Hemen buradan uzaklaşın!” dedi, “Çünkü RAB bu kenti yok etmek üzere.” Ne var ki damat adayları onun şaka yaptığını sandılar. Tan ağarırken melekler Lut’a, “Karınla iki kızını al, hemen buradan uzaklaş” diye üstelediler, “Yoksa kent cezasını bulurken sen de canından olursun.” Lut ağır davrandı, ama RAB ona acıdı. Adamlar Lut’la karısının ve iki kızının elinden tutup onları kentin dışına çıkardılar. Kent dışına çıkınca, adamlardan biri Lut’a, “Kaç, canını kurtar, arkana bakma” dedi, “Bu ovanın hiçbir yerinde durma. Dağa kaç, yoksa ölür gidersin.” Lut, “Aman, efendim!” diye karşılık verdi, “Ben kulunuzdan hoşnut kaldınız, canımı kurtarmakla bana büyük iyilik yaptınız. Ama dağa kaçamam. Çünkü felaket bana yetişir, ölürüm. İşte, şurada kaçabileceğim yakın bir kent var, küçücük bir kent. İzin verin, oraya kaçıp canımı kurtarayım. Zaten küçücük bir kent.” Adamlardan biri, “Peki, dileğini kabul ediyorum” dedi, “O kenti yıkmayacağım. Çabuk ol, hemen kaç! Çünkü sen oraya varmadan bir şey yapamam.” Bu yüzden o kente Soar adı verildi. Lut Soar’a vardığında güneş doğmuştu. RAB Sodom ve Gomora’nın üzerine gökten ateşli kükürt yağdırdı. Bu kentleri, bütün ovayı, oradaki insanların hepsini ve bütün bitkileri yok etti. Ancak Lut’un peşisıra gelen karısı dönüp geriye bakınca tuz kesildi. İbrahim sabah erkenden kalkıp önceki gün RAB’bin huzurunda durduğu yere gitti. Sodom ve Gomora’ya ve bütün ovaya baktı. Yerden, tüten bir ocak gibi duman yükseliyordu. Tanrı ovadaki kentleri yok ederken İbrahim’i anımsamış ve Lut’un yaşadığı kentleri yok ederken Lut’u bu felaketin dışına çıkarmıştı.


YORUM: İbrahim ve yeğeni Lut çok varlıklıydılar, yaşadıkları yer birlikte yaşamalarına elvermedi bu nedenle İbrahim yeğeni Lut’a “Bütün topraklar senin önünde. Gel, ayrılalım. Sen sola gidersen, ben sağa gideceğim. Sen sağa gidersen, ben sola gideceğim”dedi (Yaratılış 13:9). Lut çevresine baktı, bencillik edip ülkenin en bereketli sulak bölgesini seçti.

Sodom halkı günah içindeydi. Lut orada yaşarken bunlara göz yumdu ve o halktan biriyle evlendi. Lut’un karısı Sodom halkındandı ve orada günahlı bir ortamda büyümüştü. Sodom’un günahları ve kötülükleri Lut’un karısına da bulaşmıştı.

Tanrı, İbrahim’e on doğru kişi bile olsa Sodom ve Gomora’yı yok etmeyeceğini söyledi. Aslında on kişi bile yoktu, tek doğru kişi Lut’tu.

Melek; “Kaç, canını kurtar, arkana bakma”dedi (Yaratılış 19:17). Yapmaları gereken tek şey arkalarına dönüp bakmadan, koşarak şehirden çıkıp hayatlarını kurtarmaktı. Bunu yerine getirmek Lut’un karısına zor geldi. Söylenene uymayıp arkasında yanmakta olan şehre dönüp baktı. Arkasına dönüp baktığından dolayı korkunç bir şekilde cezalandırıldı.

Bu olayda, ‘Tanrı’nın merhameti nerde?’diye sorabilirsiniz. Şayet Tanrı’nın emir ve kurallarını çok iyi anlarsak böyle düşünmeyeceğiz. Arkasına dönüp bakması fiziksel bir olaydan ibaret değildi. Tanrı’nın buyruğuna karşı geldi. O an yüreğinde Tanrı değil de Sodom’un zenginliği ve güzel gördüğü kötülük vardı. Bunları bırakmak onun için hiç kolay değildi. Tanrı, Lut’un karısının yüreğinin asla Kendine yakın olmayacağını biliyordu. Arkasına dönüp bakması eski günahlı yaşamına dönüp bakmasına benziyor. Luka 9:62’de İsa Mesih; “Sabanı tutup da geriye bakan, Tanrı’nın Egemenliği’ne layık değildir”dedi.

Ona her istediğini verebilecek varlıklı bir kocası, zengin ve lüks bir yaşantısı vardı. Arkasına dönüp bakmasının nedenleri geride bıraktıkları serveti, ailesi, arkadaşları olabilirdi. Kentten ayrılırken kalbi ikiye bölündü. Gidip gitmeme konusunda kararsızlık yaşadı. Kentten isteksiz bir şekilde ayrıldı. Tanrı, Lut aracılığıyla sadece Lut’u değil ama Lut’un karısını ve kızlarını da kurtarmak istedi. Ruhsal yaşantıları hakkında hiçbir şey yazmasa da Lut’un karısının geriye dönüp bakması Tanrı’ya fazla yakın olmadığını açıkça gösterir. Lut’un karısı Tanrı’nın merhameti yerine yargısını seçti. Tanrı’nın onu kurtarma çabasını reddetti. Yasanın Tekrarı 30:15-16’da Tanrı; “İşte bugün önünüze yaşamla iyiliği, ölümle kötülüğü koyuyorum. Bugün Tanrınız RAB’bi sevmeyi, yollarında yürümeyi, buyruklarına, kurallarına, ilkelerine uymayı buyuruyorum. Öyle ki, yaşayasınız…” der.

Tanrı’nın gönderdiği melekler Lut ve ailesini yedi kez tehlikelerden kurtardı:


1. Evi kuşatan erkeklerin tehdidi karşısında melekler Lut’u içeri çekerek kurtardılar.

2. Sodom erkeklerini kör ederek Lut’a zarar vermelerini engellediler.

3. Lut’a kızlarıyla evlenecek olan adamları uyarması için fırsat verdiler.

4. Lut Sodom’u terk etmede ağır davranınca Lut’a acele etmesini söylediler.

5. Lut’la karısının ve iki kızının elinden tutup şehrin dışına çıkardılar.

6. Dağa kaçmasını söylediler.

7. Kente yakın olan bir yere sığınmalarına izin verdiler.


Tanrı’nın tek bir “Yeme”(Yaratılış 2:17) buyruğuna uymayan Havva gibi Lut’un karısı da “Arkana bakma”(Yaratılış 19:17) diye buyurmuş olan Tanrı’ya itaatsizlik etti. İleriye yani geleceğe odaklanmak yerine, tamamen ters bir yöne yani geçmişine odaklandı. RAB ondan küçük bir şey yapmasını istedi, tek yapması gereken arkasına dönüp bakmadan kenti terk etmekti. İster büyük olsun ister küçük olsun günah günahtır. Yakup 2:10“Çünkü Yasa’nın her dediğini yerine getirse de tek konuda ondan sapan kişi bütün Yasa’ya karşı suçlu olur.”

İsa Mesih, Ferisiler’e Tanrı’nın Egemenliği hakkında anlatırken Lut olayını örnek olarak gösterir. Mesih İsa, Luka 17:30-33’de “İnsanoğlu’nun ortaya çıkacağı gün durum aynı olacaktır. O gün damda olan, evdeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan da geri dönmesin. Lut’un karısına olanları hatırlayın! Canını esirgemek isteyen onu yitirecek. Canını yitiren ise onu yaşatacaktır”ayetlerinde “Lut’un karısına olanları hatırlayın”, derken kurtuluşa önem vermeyen herkesi Lut’un karısını örnek göstererek uyarıyor. Unutulmaması gereken şey; geride kalırsan mahvolursun ama ilerlersen kurtulacaksın.

Lut’un karısının karakteri, günaha olan eğilimi, kızlarının hayatlarında da etkiliydi. Lut’un karısının başına gelenler tanrısızların başına geleceklere bir örnektir. 2. Petrus 2:6-7Tanrı “Sodom ve Gomora kentlerini yakıp yıkarak yargıladı. Böylece tanrısızların başına geleceklere bir örnek verdi. Ama ilke tanımayan kişilerin sefih yaşayışından azap duyan doğru adam Lut’u kurtardı”diyor.


Referans ayetler:

Yaratılış 19:26

Luka 17:32


LUT’UN KIZLARI

Yaratılış 19:30-38Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı. Büyük kızı küçüğüne, “Babamız yaşlı” dedi, “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok. Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.” O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi. Ertesi gün büyük kız küçüğüne, “Dün gece babamla yattım” dedi, “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.” O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi. Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar. Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar’ın atasıdır. Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın atasıdır.


YORUM: Melekler geldiğinde Lut kentin kapısında oturuyordu. Kentin kapısında oturması kentin işlerinde önemli bir pozisyonda olduğunu gösterir. O zamana göre kent kapısı kentle ilgili önemli etkinliklerin olduğu, tüm ticari işlerin, mahkeme ve yerel duyuruların yapıldığı yerdi. Kentin ileri gelenleri sürekli orada bulunurdu. “Kent kapısı”(Yaratılış 19:1) ilk kez bu bölümde karşımıza çıkıyor. Musa’nın Yasası’nda Yasa’nın Tekrarı 21:18-19’da kent kapısıyla ilgili şöyle diyor; “Eğer bir adamın dikbaşlı, başkaldıran, annesinin ve babasının sözünü dinlemeyen, onların tedibine aldırmayan bir oğlu varsa, annesiyle babası onu tutup kent kapısında görev yapan kent ileri gelenlerine götürecekler.”Bu konu ile ilgili diğer örnek ayetlerden birkaçı; Rut 4:1-11, 2. Samuel 19:8, Süleyman’ın Özdeyişleri 1:21’dir.

Anne ve babaları iki ayrı kültürden ve inançtan geliyordu. Lut’un kızları anneleri tarafından Sodom geleneklerine göre yetiştirilmişlerdi. Babaları Lut gibi ahlaklı bir yaşamları olmadı. Sodom’da kentin erkekleri misafirleriyle yatmak istediklerinde Lut bu ahlaksızlığa karşı çıktı. Şimdi olduğu gibi o zamanın kültürüne göre de eve gelen bir misafirin yalnız yiyecek ve kalacak yer ihtiyaçlarını karşılamak değil ama aynı zamanda güvenlik içinde olmalarını sağlamak da önemliydi. Lut konuklarının onurunu kurtarmak için çaresiz bir çaba gösterip hata olduğunu düşünmeden kızlarını Sodom erkeklerine sunmayı teklif etti, bu yaptığı yanlıştı. Ev sahibi o kenti temsil eder ve misafire kentin nasıl bir yer olduğunu yansıtırdı. Misafirlerine kent hakkında yanlış şeyler yansıtmak istemedi ama bu durumu bir mucize kurtardı ve melekler geçici olarak Sodomlular’ı kör etti.

Yaşadıkları günahlı ortam onları oldukça etkilemişti. Ahlak kurallarına uymak yerine soylarını yaşatmak için kendi düşüncelerine uyup günaha düştüler. Onlara birer eş sağlayabilecek olan Tanrı’ya güvenmediler, bunun yerine tüm kontrolü kendi ellerine aldılar. Tanrı Sodom’u yok ettiğinde acaba yeryüzündeki tüm insanların yok edildiğini mi düşündüler? Yakınlardaki kentlerin varlığından haberleri yok muydu? Ya da mağaradan dışarı çıkmaya korkuyorlar mıydı? Bu düşüncelerden dolayı mı mağarada yaşamaya devam ettiler?

Lut tüm yaşamı boyunca Tanrı’ya sadık kaldıysa da Sodom’dan çıktıktan sonra kızları tarafından alçaltıldı. Oysaki Lut Sodom halkının günahından kaçıp mağaraya sığındığında kendisinin ve kızlarının güvenlikte olduğunu düşünmüştü. Babalarıyla birlikte olan bu kızlardan doğan çocuklardan Tanrı’dan uzak iki ırk ortaya çıktı. Bunlar Ammon ve Moav ırkıydı. Kutsal Kitap’taki İsrailli erkekleri ayartan kadınlar çoğunlukla Moav’lıydı. Çölde Sayım 25:1-3“İsrailliler Şittim’de yaşarken, erkekleri Moavlı kadınlarla zina etmeye başladı. Bu kadınlar kendi ilahlarına kurban sunarken İsrailliler’i de çağırdılar. İsrail halkı yiyeceklerden yedi ve onların ilahlarına taptı. Böylece Baal-Peor’a bağlandılar. RAB bu yüzden onlara öfkelendi”diyor. Moav ve Ammon halkı putperestlikleri ve cinsel ahlaksızlıklarıyla İsrail’i olumsuz yönde etkiledi. 1.Krallar 11:33’de Tanrı; “Çünkü Süleyman bana sırt çevirip Saydalılar’ın tanrıçası Aştoret’e, Moavlılar’ın ilahı Kemoş’a ve Ammonlular’ın ilahı Molek’e taptı...” diyor.

Lut’un kızlarının ahlaksız davranışları Sodom’un ahlaksızlığından etkilendiklerinin bir göstergesidir. Bu ulustan gelenler onuncu kuşağa kadar RAB’in topluluğuna asla giremediler. Yasa’nın Tekrarı 23:3“Ammonlu ya da Moavlı biri RAB’bin topluluğuna girmeyecek. Onların soyundan gelenler de onuncu kuşağa dek asla RAB’bin topluluğuna girmeyecek.”Yasa böyle bildirmişti. Ammon ve Moav soyları Musa zamanında İsrail’e düşmanca davranmışlardı.

Tanrı neden böyle korkunç bir olayın olmasına izin verdi? 1. Korintliler 10:11“Bu olaylar başkalarına ders olsun diye onların başına geldi; çağların sonuna ulaşmış olan bizleri uyarmak için yazıya geçirildi.”

Kutsal Kitap’taki tüm karakterlerden, onların günahından, başarısızlıklarından, zaferlerinden, yaptıkları iyi ya da kötü işlerden bir ders çıkarıp kendi hayatımızda neler yapıp neler yapmamamız gerektiği konusunda bir şeyler öğrenebiliriz. Bunlar bizim için birer örnek teşkil ediyor. İyi bir seçim yapmamız gerektiği zamanlarda Tanrı’nın bize öğretmek istediği bir yöntemdir. Tanrı’nın sözlerini bilmek ve itaat etmek öğrenmenin en basit yoludur. Ya yanlış seçimlerimizin sonucunda acı çekerek öğreniriz ya da diğer insanların tecrübesine bakarak öğreniriz.


Referans ayetler:

Yaratılış 19:8, 15, 30-38


REBEKA

Yaratılış 24:1-4İbrahim kocamış, iyice yaşlanmıştı. RAB onu her yönden kutsamıştı. İbrahim, evindeki en yaşlı ve her şeyden sorumlu uşağına, “Elini uyluğumun altına koy” dedi, “Yerin göğün Tanrısı RAB’bin adıyla ant içmeni istiyorum. Aralarında yaşadığım Kenanlılar’dan oğluma kız almayacaksın. Oğlum İshak’a kız almak için benim ülkeme, akrabalarımın yanına gideceksin.”


Yaratılış 24:11-67Develerini kentin dışındaki kuyunun yanına çöktürdü… Uşak…“Birine, ‘Lütfen testini indir, biraz su içeyim’ diyeceğim. O da, ‘Sen iç, ben de develerine içireyim’ derse, bileceğim ki o kız kulun İshak için seçtiğin kızdır…” O duasını bitirmeden… Rebeka, omuzunda su testisiyle dışarı çıktı. Çok güzel bir genç kızdı. Ona erkek eli değmemişti. Pınara gitti, testisini doldurup geri döndü. Uşak onu karşılamaya koştu, “Lütfen testinden biraz su ver, içeyim” dedi. Rebeka, “İç, efendim” diyerek hemen testisini indirdi, içmesi için ona uzattı. Ona su verdikten sonra, “Develerin için de su çekeyim” dedi… Adam RAB’bin yolunu açıp açmadığını anlamak için sessizce genç kızı süzüyordu…“Lütfen söyle, kimin kızısın sen?” diye sordu, “Babanın evinde geceyi geçirebileceğimiz bir yer var mı?” Kız, “Milka’yla Nahor’un oğlu Betuel’in kızıyım” diye karşılık verdi, “Bizde saman ve yem bol, geceyi geçirebileceğiniz yer de var.” Adam eğilip RAB’be tapındı… Kız annesinin evine koşup olanları anlattı. Rebeka’nın Lavan adında bir kardeşi vardı. Lavan pınarın başındaki adama doğru koştu… Adam pınarın başında, develerinin yanında duruyordu. Lavan, “Eve buyur, ey RAB’bin kutsadığı adam” dedi, “Niçin dışarıda bekliyorsun? Senin için oda, develerin için yer hazırladım.” Böylece adam eve girdi… Adam, “Ben İbrahim’in uşağıyım” dedi, “RAB efendimi alabildiğine kutsadı. Onu zengin etti. Ona davar, sığır, altın, gümüş, erkek ve kadın köleler, develer, eşekler verdi. Karısı Sara ileri yaşta efendime bir oğul doğurdu. Efendim sahip olduğu her şeyi oğluna verdi. ‘Ülkelerinde yaşadığım Kenanlılar’dan oğluma kız almayacaksın. Oğluma kız almak için babamın ailesine, akrabalarımın yanına gideceksin’ diyerek bana ant içirdi. “Efendime, ‘Ya kız benimle gelmezse?’ diye sordum. “Efendim, ‘Yolunda yürüdüğüm RAB meleğini seninle gönderecek, yolunu açacak’ dedi, ‘Akrabalarımdan, babamın ailesinden oğluma bir kız getireceksin. İçtiğin anttan ancak akrabalarımın yanına vardığında sana kızı vermezlerse, evet, ancak o zaman özgür olabilirsin.’ “Bugün pınarın başına geldiğimde şöyle dua ettim: ‘Ya RAB, efendim İbrahim’in Tanrısı, yalvarırım yolumu aç. İşte pınarın başında bekliyorum. Su almaya gelen kızlardan birine, lütfen testinden bana biraz su ver, içeyim, diyeceğim. O da, sen iç, develerin için de su çekeyim derse, anlayacağım ki efendimin oğlu için RAB’bin seçtiği kız odur.’ “Ben içimden dua ederken, Rebeka omuzunda su testisiyle dışarı çıktı. Pınar başına gidip su aldı. Ona, ‘Lütfen, biraz su ver, içeyim’ dedim. “Rebeka hemen testisini omuzundan indirdi, ‘İç efendim’ dedi, ‘Ben de develerine içireyim.’ Ben içtim. Develere de su verdi. “Ona, ‘Kimin kızısın sen?’ diye sordum. “‘Milka’yla Nahor’un oğlu Betuel’in kızıyım’ dedi. “Bunun üzerine burnuna halka, kollarına bilezik taktım. Eğilip RAB’be tapındım. Efendimin oğluna kardeşinin torununu almak için bana doğru yolu gösteren efendim İbrahim’in Tanrısı RAB’be övgüler sundum. Şimdi efendime sevgi ve sadakat mı göstereceksiniz, yoksa olmaz mı diyeceksiniz, bana bildirin. Öyle ki, ben de ne yapacağıma karar vereyim.” Lavan’la Betuel, “Bu RAB’bin işi” diye karşılık verdiler, “Biz sana ne iyi, ne kötü diyebiliriz. İşte Rebeka burada. Al götür. RAB’bin buyurduğu gibi efendinin oğluna karı olsun.” İbrahim’in uşağı bu sözleri duyunca, yere kapanarak RAB’be tapındı… Rebeka’yla genç hizmetçileri hazırlanıp develere binerek İbrahim’in uşağını izlediler. Uşak Rebeka’yı alıp oradan ayrıldı… Uşak bütün yaptıklarını İshak’a anlattı. İshak Rebeka’yı annesi Sara’nın yaşamış olduğu çadıra götürüp onunla evlendi. Böylece Rebeka İshak’ın karısı oldu. İshak onu sevdi. Annesinin ölümünden sonra onunla avunç buldu.


Yaratılış 25:19-21İbrahim’in oğlu İshak’ın öyküsü: İshak Aramlı Lavan’ın kızkardeşi, Paddan-Aramlı Betuel’in kızı Rebeka’yla evlendiğinde kırk yaşındaydı. İshak karısı için RAB’be yakardı, çünkü karısı kısırdı. RAB İshak’ın yakarışını yanıtladı, Rebeka hamile kaldı.


Yaratılış 25:24-26Doğum vakti gelince, Rebeka’nın ikiz oğulları oldu. İlk doğan oğlu kıpkırmızı ve tüylüydü; kırmızı bir cüppeyi andırıyordu. Adını Esav koydular. Sonra kardeşi doğdu. Eliyle Esav’ın topuğunu tutuyordu. Bu yüzden İshak ona Yakup adını verdi. Rebeka doğum yaptığında İshak altmış yaşındaydı.


Yaratılış 25:28İshak Esav’ı daha çok severdi, çünkü onun getirdiği av etlerini yerdi. Rebeka ise Yakup’u severdi.


Yaratılış 25:29-34Bir gün Yakup çorba pişirirken Esav avdan geldi. Aç ve bitkindi. Yakup’a, “Lütfen şu kızıl çorbadan biraz ver de içeyim. Aç ve bitkinim” dedi. Bu nedenle ona Edom adı da verildi. Yakup, “Önce sen ilk oğulluk hakkını bana ver” diye karşılık verdi. Esav, “Baksana, açlıktan ölmek üzereyim” dedi, “İlk oğulluk hakkının bana ne yararı var?” Yakup, “Önce ant iç” dedi. Esav ant içerek ilk oğulluk hakkını Yakup’a sattı. Yakup Esav’a ekmekle mercimek çorbası verdi. Esav yiyip içtikten sonra kalkıp gitti. Böylece Esav ilk oğulluk hakkını küçümsemiş oldu.


Yaratılış 26:1İbrahim’in yaşadığı dönemdeki kıtlıktan başka ülkede bir kıtlık daha oldu. İshak Gerar’a, Filist Kralı Avimelek’in yanına gitti.


Yaratılış 26:6-7Böylece İshak Gerar’da kaldı. Yöre halkı karısıyla ilgili soru sorunca, “Kızkardeşimdir” diyordu. Çünkü “Karımdır” demekten korkuyordu. Rebeka yüzünden yöre halkı beni öldürebilir diye düşünüyordu. Çünkü Rebeka güzeldi.


Yaratılış 26:8-11İshak orada uzun zaman kaldı. Bir gün Filist Kralı Avimelek, pencereden dışarı bakarken, İshak’ın karısı Rebeka’yı okşadığını gördü. İshak’ı çağırtarak, “Bu kadın gerçekte senin karın!” dedi, “Neden kızkardeşin olduğunu söyledin?” İshak, “Çünkü onun yüzünden canımdan olurum diye düşündüm” dedi. Avimelek, “Nedir bize bu yaptığın?” dedi, “Az kaldı halkımdan biri karınla yatacaktı. Bize suç işletecektin.” Sonra bütün halka, “Kim bu adama ya da karısına dokunursa, kesinlikle öldürülecek” diye buyruk verdi.


Yaratılış 27:1-46İshak yaşlanmış, gözleri görmez olmuştu. Büyük oğlu Esav’ı çağırıp, “Oğlum!” dedi. Esav, “Efendim!” diye yanıtladı. İshak, “Artık yaşlandım” dedi, “Ne zaman öleceğimi bilmiyorum. Silahlarını –ok kılıfını, yayını– al, kırlara çıkıp benim için bir hayvan avla. Sevdiğim lezzetli bir yemek yap, bana getir yiyeyim. Ölmeden önce seni kutsayayım.” İshak, oğlu Esav’la konuşurken Rebeka onları dinliyordu. Esav avlanmak için kıra çıkınca, Rebeka oğlu Yakup’a şöyle dedi: “Dinle, babanın ağabeyin Esav’a söylediklerini duydum. Baban ona, ‘Bana bir hayvan avla getir’ dedi, ‘Lezzetli bir yemek yap, yiyeyim. Ölmeden önce seni RAB’bin huzurunda kutsayayım.’ Bak oğlum, sana söyleyeceklerimi iyi dinle: Git süründen bana iki seçme oğlak getir. Onlarla babanın sevdiği lezzetli bir yemek yapayım. Yemesi için onu babana sen götüreceksin. Öyle ki, ölmeden önce seni kutsasın.” Yakup, “Ama kardeşim Esav’ın bedeni kıllı, benimkiyse kılsız” diye yanıtladı, “Ya babam bana dokunursa? O zaman kendisini aldattığımı anlar. Kutsama yerine üzerime lanet getirmiş olurum.” Annesi, “Sana gelecek lanet bana gelsin, oğlum” dedi, “Sen beni dinle, git oğlakları getir.” Yakup gidip oğlakları annesine getirdi. Annesi babasının sevdiği lezzetli bir yemek yaptı. Büyük oğlu Esav’ın en güzel giysileri o anda evdeydi. Rebeka onları küçük oğlu Yakup’a giydirdi. Ellerinin üstünü, ensesinin kılsız yerini oğlak derisiyle kapladı. Yaptığı güzel yemekle ekmeği Yakup’un eline verdi. Yakup babasının yanına varıp, “Baba!” diye seslendi. Babası, “Evet, kimsin sen?” dedi. Yakup, “Ben ilk oğlun Esav’ım” diye karşılık verdi, “Söylediğini yaptım. Lütfen kalk, otur da getirdiğim av etini ye. Öyle ki, beni kutsayabilesin.” İshak, “Nasıl böyle çabucak buldun, oğlum?” dedi. Yakup, “Tanrın RAB bana yardım etti” diye yanıtladı. İshak, “Yaklaş, oğlum” dedi, “Sana dokunayım, gerçekten oğlum Esav mısın, değil misin anlayayım.” Yakup babasına yaklaştı. Babası ona dokunarak, “Ses Yakup’un sesi, ama eller Esav’ın elleri” dedi. Onu tanıyamadı. Çünkü Yakup’un elleri ağabeyi Esav’ın elleri gibi kıllıydı. İshak onu kutsamak üzereyken, bir daha sordu: “Sen gerçekten oğlum Esav mısın?” Yakup, “Evet!” diye yanıtladı. İshak, “Oğlum, av etini getir yiyeyim de seni kutsayayım” dedi. Yakup önce yemeği, sonra şarabı getirdi. İshak yedi, içti… İshak Yakup’u kutsadıktan ve Yakup babasının yanından ayrıldıktan hemen sonra kardeşi Esav avdan döndü. Esav da lezzetli bir yemek yaparak babasına götürdü. Ona, “Baba, kalk, getirdiğim av etini ye” dedi, “Öyle ki, beni kutsayabilesin.” Babası, “Sen kimsin?” diye sordu. Esav, “Ben ilk oğlun Esav’ım” diye karşılık verdi. İshak’ı bir titreme sardı. Tir tir titreyerek, “Öyleyse daha önce avlanıp bana yemek getiren kimdi?” diye sordu, “Sen gelmeden önce yemeğimi yiyip onu kutsadım. Artık o kutsanmış oldu.” Esav babasının anlattıklarını duyunca, acı acı haykırdı. “Beni de kutsa, baba, beni de!” dedi. İshak, “Kardeşin gelip beni kandırdı” diye karşılık verdi, “Senin yerine o kutsandı.”… Babası Yakup’u kutsadığı için Esav kardeşi Yakup’a kin bağladı. “Nasıl olsa babamın ölümü yaklaştı” diye düşünüyordu, “O zaman kardeşim Yakup’u öldürürüm.” Büyük oğlu Esav’ın ne düşündüğü Rebeka’ya bildirilince Rebeka küçük oğlu Yakup’u çağırttı. “Bak, ağabeyin Esav seni öldürmeyi düşünerek kendini avutuyor” dedi, “Beni dinle, oğlum. Hemen Harran’a, kardeşim Lavan’ın yanına kaç…”


Yaratılış 28:5İshak Yakup’u böyle uğurladı. Yakup Paddan-Aram’a, kendisinin ve Esav’ın annesi Rebeka’nın kardeşi Aramlı Betuel oğlu Lavan’ın yanına gitmek üzere yola çıktı.


Yaratılış 49:29-31Sonra Yakup oğullarına şu buyrukları verdi: “Ben ölmek, halkıma kavuşmak üzereyim. Beni Kenan ülkesinde atalarımın yanına, Mamre yakınlarında Hititli Efron’un tarlasındaki mağaraya, Makpela Tarlası’ndaki mağaraya gömün. İbrahim o mağarayı mezar yapmak üzere Hititli Efron’dan tarlasıyla birlikte satın almıştı. İbrahim’le karısı Sara, İshak’la karısı Rebeka oraya gömüldüler. Lea’yı da ben oraya gömdüm.”


YORUM: Kutsal Kitap’taki önemli kadınlardan biridir. Rebeka hakkkında yazılanlardan onun cesur, güçlü, sıcakkanlı, zayıf yönleri olan ama aynı zamanda Tanrı’ya bağlı biri olduğu sonucunu çıkarabiliriz. İbrahim’in kardeşi Nahor’un kızıydı. Rebeka’nın “Develerin için de su çekeyim”(Yaratılış 24:19) demesi uşağın duasına bir cevaptı. Rebeka’nın babasının adı geçmesine rağmen olayların içinde görmüyoruz, büyük ihtimalle babası yaşamıyordu aksi halde 28’nci ayette “Kız annesinin evine koşup olanları anlattı”diye yazmazdı. Kardeşi Lavan’ın evliliğinde söz sahibi olması şaşırtıcıdır. Lavan baskın bir karakterdi, bunu daha sonra Yakup’un hayatında da göreceğiz.

Rebeka uşakla birlikte uzun bir yolculuktan sonra İshak’ın yaşadığı yere geldi. Birbirlerini ilk görüşte sevdiler. Daha önce Sara’nın yaşadığı çadırda yaşamaya başladılar. Rebeka İshak için iyi ve uygun bir eş oldu. Evlilikte yakın bir ilişkiye sahip olmak çok önemlidir. Eşler ruhsal, duygusal ve fiziksel olarak en zayıf zamanlarında birbirlerinin ayakta durmalarına yardımcı olurlar. Biri düşerse diğeri onu ayağa kaldırır. Vaiz 4:9-10“İki kişi bir kişiden iyidir, çünkü emeklerine iyi karşılık alırlar. Biri düşerse, öteki kaldırır…”diyor. Bu İshak ve Rebeka için uygun bir ayettir çünkü çocuksuz geçen yıllarında İshak, Rebeka’nın ayakta kalmasına yardım etti, onun için RAB’be dua etti. Uzun yıllar çocukları olmadı. RAB İshak’ın dualarını yanıtladı ve onları ikiz çocuklarla bereketledi.

Esav babası İshak’a yakınken Yakup da annesi tarafından kayrıldı. İlk doğan Esav olmasına rağmen ilk oğulluk hakkını pek önemsemedi. Bu hakkını Yakup’a verdi. ‘İlk oğulluk’hakkı önemliydi, ailede doğan ilk erkek çocuğa itibar ve öncelik kazandırırdı. Babası evde olmadığı durumlarda ya da öldüğünde sorumluluk ve yetki ilk oğulda olurdu ve mirastan iki pay alırdı. Ancak Kutsal Kitap babanın bu hakkı büyük çocuktan alıp küçüğe verdiğini de yazar. Ruben, Yakup’un ilk oğluydu fakat bu hak Yusuf’un oğullarına verildi (Yaratılış 48:9, 1. Tarihler 5:1-2). İlk Manaşşe doğmasına rağmen Yakup Efrayim’i kutsadı (Yaratılış 48:13-14).

Rebeka’nın; evini, ailesini bırakıp hiç tanımadığı ve daha önce hiç görmediği biriyle evlenecek kadar imanı büyüktü. Hem çok güzel, hem sempatik hem de çok çalışkandı. Kısırdı ve evliliğinin ilk yirmi yılını çocuksuz geçirdi. Çocuksuz geçen onca yıla rağmen kocası İshak diğer atalarının aksine başka bir kadınla evlenmedi.

Kayınvalidesi Sara ile birçok benzer yönleri var. İkisinin de uzun yıllar çocukları olmadı. İkisi de kıtlık yüzünden başka yerlere gitmek zorunda kaldılar. İshak da babası İbrahim gibi öldürülmekten korktuğu için karısını kız kardeşi olarak tanıttı. Rebeka, Sara gibi güzel ve güçlü bir kadındı, çocuğu olmadığından dolayı en az Sara kadar acı çekmiş olmalıydı. İkisinin de yüreğinde büyük bir iman vardı ama aynı zamanda Tanrı’nın vaatlerine karşı şüphe duydular. Tanrı’nın vaatlerine inanmak ikisi için de zordu.

İshak kısır olan Rebeka için dua etti, RAB onları ikiz çocuklarla bereketledi ve onlara bu çocuklardan iki ulus doğacağını bildirdi. Birine Esav diğerine ise Yakup adını verdiler. RAB’bin daha sonraları Yakup’un adını ‘İsrail’olarak değiştirdiğini görüyoruz (Yar. 32: 27-28).

Çocuk sahibi olmalarıyla birlikte İshak ve Rebeka’nın arasındaki ilişki olumsuz yönde değişmeye başladı. İkisi de çocukları arasında ayrım yaptı. Çocuklarına eşit davranmadılar. Bu davranışları çocukları arasında kıskançlığa, rekabete ve çatışmaya neden oldu. Bu çatışma onlardan sonraki kuşaklar arasında da devam etti. Onları yetiştirirken yaptıkları hatalar Esav’ın yanlış evlilikler yapmasına neden oldu. Esav’ın yaptığı bu yanlış evlilikler anne ve babasına olan tepkisinin bir göstergesiydi. Bu olaylar İshak ve Rebeka’nın çok acı çekmesine neden oldu. Rebeka İshak’a; “Bu Hititli kadınlar yüzünden canımdan bezdim” dedi, “Eğer Yakup da bu ülkenin kızlarıyla, Hitit kızlarıyla evlenirse, nasıl yaşarım?”(Yar. 27:46).

Rebeka üç kez hayal kırıklığı yaşadı. Birincisi; çocuksuz geçen yaklaşık yirmi yıl, ikincisi; Gerar’dayken kocası İshak’ın kendisini halka karısı değil de kız kardeşi diye tanıtması, üçüncü hayal kırıklığı ise; Yakup’u kayırarak çocukları arasında yaptığı ayrım Yakup’un uzaklara gitmesine ve bir daha onu görmemesine neden oldu.

Rebeka bir plan yaparak kocasını kandırdı. Bereketi oğlu Yakup’un almasını istiyordu, acaba kendince Yakup’un bunu hak edecek iyi nitelikleri olduğunu mu düşünüyordu? Tanrı zaten bereketi Yakup’a vaat etmişti. Rebeka’nın hilesi gerekli miydi? Tanrı’nın “Büyüğü küçüğüne hizmet edecek”(Yar. 25:23) sözünün gerçekleşmesinde rolü vardı.

Hileyi planlayan Rebeka olmasına rağmen, Yakup da bu hileye ortak oldu ama kaygılıydı. “Ya babam bana dokunursa? O zaman kendisini aldattığımı anlar. Kutsama yerine üzerime lanet getirmiş olurum”(Yaratılış 27:22) diyerek korku ve kaygısını dile getirdi. Rebeka; “Sana gelecek lanet bana gelsin, oğlum”(Yaratılış 27:13) diyerek tüm sorumluluğu üzerine aldı. Bu tüm annelerin duygularını yansıtır. Hiçbir anne çocuğuna küçücük bir zarar bile gelsin istemez. Tanrı bizlere olan sevgisini lanet yerine bereket sunarak gösterir. Galatyalılar 3:13bize; “…Mesih bizim için lanetlenerek bizi Yasa’nın lanetinden kurtardı…”diyor.

Rebeka söyledi Yakup itaat etti, gidip Esav’ın giysilerini giydi ve babası İshak tarafından kutsandı. Bu hileyi öğrenen Esav, Yakup’u öldürmeyi planladı. Rebeka bunu duyunca Yakup’u korumak için onu kardeşi Lavan’ın yanına gönderdi. Yasal olarak Esav babası İshak’ın mirasını hak ediyordu ancak Tanrı’nın vaadi ve lütfu aracılığıyla bu mirası Yakup aldı.

Rebeka hem yaşlılığını fırsat bilip kocasını kandırdı hem de büyük oğluna ihanet etti ancak Tanrı tüm bu olayları Kendi planları için kullandı.

Rebeka’dan şunları öğreniyoruz:


1. Kontrolü ele almak yerine Tanrı’ya güvenmeliydi.

2. Rebeka’nın İshak’a yaptığı hile yerine eşini onurlandırması gerekirdi.

3. Çocuklarına engel olmak yerine onları eğitmeliydi.

4. Hataya düştüğünde Tanrı’nın merhametine sığınmalı ve adımlarını yönlendirmesine izin vermeliydi.


Unutmamalıyız ki “Bilge kadın evini yapar, ahmak kadın evini kendi eliyle yıkar”(Süleyman’ın Özdeyişleri 14:1).


Referans ayetler:

Yaratılış 22.23

24:15, 29, 30, 45, 51, 53, 58-61, 64, 67

25:20, 21, 26, 28

26:7, 8, 35

27:5, 6, 11, 15, 42, 46

28:5

29:12

49:31

Romalılar 9:10, 11


KETURA

Yaratılış 25:1-2İbrahim bir kadınla daha evlendi. Kadının adı Ketura’ydı. Ondan Zimran, Yokşan, Medan, Midyan, Yişbak, Şuah adlı çocukları oldu.


1. Tarihler 1:32’de Ketura’dan “İbrahim’in cariyesi”diye söz ediliyor. Bir eşin sahip olabileceği ayrıcalıklara sahip değildi. Bu nedenle gerçek bir eş değildi. Tanrı bir kez daha onaylamadığı, kurallara aykırı evlilik ilişkilerini kaydetmiştir.


Yaratılış 25: 5-6İbrahim sahip olduğu her şeyi İshak’a bıraktı. Cariyelerinin oğullarına da armağanlar verdi. Kendisi sağken bu çocukları oğlu İshak’tan uzaklaştırıp doğuya gönderdi.


Tanrı’nın İbrahim’e verdiği söz uyarınca Sara, Hacer ve Ketura’dan doğan çocuklardan birçok ulus türedi. Yaratılış 17:4-6’da Tanrı Avram’a; “Seninle yaptığım antlaşma şudur” dedi, “Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak.”


YORUM: Hakkında yazılanlar birkaç ayetten ibarettir. Sara ölünce İbrahim tekrar evlendi. Hacer’i de sayarsak Ketura İbrahim’in üçüncü karısıydı. Sara ölmüş, İshak evlenmiş, İbrahim yaşlanmış ve yalnız kalmıştı. 1. Tarihler 1:32’de Ketura “cariye”olarak geçer. Acaba başlangıçta cariyesiydi de sonradan mı onunla evlendi? İbrahim’e altı erkek çocuk doğurdu. Çocuk doğurabildiğine göre pek yaşlı sayılmazdı. Bu çocuklardan başka uluslar oldu. Böylelikle İbrahim Tanrı’nın vaat ettiği gibi “birçok ulusun babası”oldu (Yaratılış 17:4). Fakat İbrahim sahip olduğu her şeyi İshak’a verdi, cariyelerinin oğullarına da armağanlar verdi (Yaratılış 25:5-6). İshak’a sorun yaratmasınlar diye diğer oğullarını başka yerlere gönderdi.


Referans ayetler:

Yaratılış 25:2-3,

1. Tarihler 1:32


YUDİT

Esav’ın karılarından biriydi. Hititli Beeri’nin kızıydı. Esav Yudit ile evlendiğinde kırk yaşındaydı. Farklı kültürden ve inançtan geliyordu. Esav’ın ailesi ile sorunlar yaşadı. İshak ve Rebeka bu evlilikten memnun değillerdi.


Referans ayet:

Yaratılış 26:34


BASEMAT

Esav, Hititli Elon'un kızı Basemat'la evlendi. Basemat da Yudit gibi farklı bir kültürden ve inançtan geliyordu. Aynı şekilde bu kadınlar İshak'la Rebeka'nın başına dert oldular.


Referans ayet:

Yaratılış 26:34-35


MAHALAT

Yaratılış 28:8-9Böylece babasının Kenanlı kızlardan hoşlanmadığını anladı. İsmail’in yanına gitti. İbrahim oğlu İsmail’in kızı, Nevayot’un kızkardeşi Mahalat’la evlenerek onu karılarının üzerine getirdi.”


YORUM: Esav Kenanlı kızlarla evlenerek anne ve babasından öç almak istedi, çünkü İshak ve Rebeka çocuklarına eşit davranmadılar. Babasının Kenanlı kızlarla evlenmelerini istemediğini bile bile bu kızlarla evlendi. Bu itaatsizliğinin acısını çok çekti. Hiç mutlu bir evliliği olmadı.


Referans ayet:

Yaratılış 28:8-9


RAHEL

Yaratılış 25:29-34Bir gün Yakup çorba pişirirken Esav avdan geldi. Aç ve bitkindi. Yakup’a, “Lütfen şu kızıl çorbadan biraz ver de içeyim. Aç ve bitkinim” dedi. Bu nedenle ona Edom adı da verildi. Yakup, “Önce sen ilk oğulluk hakkını bana ver” diye karşılık verdi. Esav, “Baksana, açlıktan ölmek üzereyim” dedi, “İlk oğulluk hakkının bana ne yararı var?” Yakup, “Önce ant iç” dedi. Esav ant içerek ilk oğulluk hakkını Yakup’a sattı. Yakup Esav’a ekmekle mercimek çorbası verdi. Esav yiyip içtikten sonra kalkıp gitti. Böylece Esav ilk oğulluk hakkını küçümsemiş oldu.”


Yaratılış 27:41Babası Yakup’u kutsadığı için Esav kardeşi Yakup’a kin bağladı. “Nasıl olsa babamın ölümü yaklaştı” diye düşünüyordu, “O zaman kardeşim Yakup’u öldürürüm.”


Yakup Esav’dan korkup Paddan-Aram’a, dayısı Lavan’ın yanına kaçtı.


Yaratılış 29:5-6Yakup, “Nahor’un torunu Lavan’ı tanıyor musunuz?” diye sordu. “Tanıyoruz” dediler. Yakup, “İyi midir?” diye sordu. “İyidir. İşte kızı Rahel davarlarla birlikte geliyor.”


Yaratılış 29:9-10Yakup onlarla konuşurken Rahel babasının davarlarını getirdi. Rahel çobanlık yapıyordu. Yakup dayısı Lavan’ın kızı Rahel’i ve davarları görünce, gidip kuyunun ağzındaki taşı yuvarladı, dayısının davarlarını suvardı.


Yaratılış 29:11-13Rahel’i öperek hıçkıra hıçkıra ağladı. Rahel’e baba tarafından akraba olduklarını, Rebeka’nın oğlu olduğunu anlattı. Rahel koşup babasına haber verdi. Lavan, yeğeni Yakup’un geldiğini duyunca, onu karşılamaya koştu. Ona sarılıp öptü, evine getirdi. Yakup bütün olanları Lavan’a anlattı.


Yaratılış 29:14-18…Yakup Lavan’ın yanında bir ay kaldıktan sonra, Lavan, “Akrabamsın diye benim için bedava mı çalışacaksın?” dedi, “Söyle, ne kadar ücret istiyorsun?” Lavan’ın iki kızı vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı Rahel’di. Lea’nın gözleri alımlıydı, Rahel ise boyu bosu yerinde, güzel bir kızdı. Yakup Rahel’e aşıktı. Lavan’a, “Küçük kızın Rahel için sana yedi yıl hizmet ederim” dedi.


Yaratılış 29:20-30Yakup Rahel için yedi yıl çalıştı. Rahel’i sevdiği için, yedi yıl ona birkaç gün gibi geldi. Lavan’a, “Zaman doldu, kızını ver, evleneyim” dedi. Lavan bütün yöre halkını toplayıp bir şölen verdi. Gece kızı Lea’yı Yakup’a götürdü. Yakup onunla yattı. Lavan cariyesi Zilpa’yı kızı Lea’nın hizmetine verdi. Sabah olunca Yakup bir de baktı ki, yanındaki Lea! Lavan’a, “Nedir bana bu yaptığın?” dedi, “Ben Rahel için yanında çalışmadım mı? Niçin beni aldattın?” Lavan, “Bizim buralarda adettir. Büyük kız dururken küçük kız evlendirilmez” dedi, “Bu bir haftayı tamamla, Rahel’i de sana veririz. Yalnız ona karşılık yedi yıl daha yanımda çalışacaksın.” Yakup kabul etti. Lea’yla bir hafta geçirdi. Sonra Lavan kızı Rahel’i de ona verdi. Cariyesi Bilha’yı Rahel’in hizmetine verdi. Yakup Rahel’le de yattı. Onu Lea’dan çok sevdi. Lavan’a yedi yıl daha hizmet etti.


Yaratılış 29:31...Rahel kısırdı.


Yaratılış 30:1Rahel Yakup’a çocuk doğuramayınca, ablasını kıskanmaya başladı.


Yaratılış 30:3-8Rahel, “İşte cariyem Bilha” dedi, “Onunla yat, benim için çocuk doğursun, ben de aile kurayım.” Rahel cariyesi Bilha’yı eş olarak kocasına verdi. Yakup onunla yattı. Bilha hamile kalıp Yakup’a bir erkek çocuk doğurdu…Rahel’in cariyesi Bilha yine hamile kaldı ve Yakup’a ikinci bir oğul doğurdu…


Yaratılış 30:22-24Tanrı Rahel’i anımsadı, onun duasını işiterek çocuk sahibi olmasını sağladı. Rahel hamile kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. “Tanrı utancımı kaldırdı. RAB bana bir oğul daha versin!” diyerek çocuğa Yusuf adını verdi.


Yaratılış 30:25Rahel Yusuf’u doğurduktan sonra Yakup Lavan’a, “Beni gönder, evime, topraklarıma gideyim” dedi.


Yaratılış 31:17-21Böylece Yakup çocuklarını, karılarını develere bindirdi. Bütün hayvanları önüne kattı; topladığı mallarla, Paddan-Aram’da kazandığı hayvanlarla birlikte Kenan ülkesine, babası İshak’ın yanına gitmek üzere yola çıktı. Lavan koyunlarını kırkmaya gidince, Rahel babasının putlarını çaldı. Yakup da kaçacağını söylemeyerek Aramlı Lavan’ı kandırdı. Böylece kendisine ait her şeyi alıp kaçtı. Fırat Irmağı’nı geçip Gilat dağlık bölgesine doğru gitti.


Yaratılış 31:22-24Üçüncü gün Yakup’un kaçtığını Lavan’a bildirdiler. Lavan yakınlarını yanına alıp Yakup’un peşine düştü. Yedi gün sonra Gilat dağlık bölgesinde ona yetişti. O gece Tanrı Aramlı Lavan’ın düşüne girerek ona, “Dikkatli ol!” dedi, “Yakup’a ne iyi, ne kötü bir şey söyle.


Yaratılış 31:33-34Lavan Yakup’un, Lea’nın ve iki cariyenin çadırına baktıysa da ilahları bulamadı. Lea’nın çadırından çıkıp Rahel’in çadırına girdi. Rahel çaldığı putları devesinin semerine koymuş, üzerine oturmuştu. Lavan çadırını didik didik aradıysa da putları bulamadı.


Yaratılış 33:1-3Yakup baktı, Esav dört yüz adamıyla birlikte geliyor. Çocukları Lea’yla Rahel’e ve iki cariyeye teslim etti. Cariyelerle çocuklarını öne, Lea’yla çocuklarını arkaya, Rahel’le Yusuf’u da en arkaya dizdi. Kendisi hepsinin önüne geçti. Ağabeyine yaklaşırken yedi kez yere kapandı.


Yaratılış 35:16-19Sonra Beytel’den göçtüler. Efrat’a varmadan Rahel doğum yaptı. Doğum yaparken çok sancı çekti. O sancı çekerken, ebesi, “Korkma!” dedi, “Bir oğlun daha oluyor.” Ama Rahel ölmek üzereydi. Can verirken oğlunun adını Ben-Oni koydu. Babası ise çocuğa Benyamin adını verdi. Rahel öldü ve Efrat –Beytlehem– yolunda gömüldü.


YORUM: Yakup, Paddan-Aram’a giderken İshak onu kutsadı ve bir nasihatte bulundu. Yakup’a Kenanlı kızlarla evlenmemesini, dayısının kızlarından biriyle evlenmesini söyledi (Yaratılış 28:1). Yakup babasına itaat etti. Bu itaat ona bereket getirdi.

Yakup Rahel’i ilk olarak Harran’da bir kuyunun yanında gördü. Kutsal Kitap’taki bazı olaylar kuyu başında geçer. İbrahim uşağını oğlu İshak’a kız almak için kendi ülkesine gönderdiğinde Rebeka kuyunun başındaydı (Yaratılış 24:10-20). Musa Mısır’dan kaçıp Midyan’a gittiğinde Sippora kız kardeşleriyle birlikte kuyuya su çekmeye geldiler (Mısırdan Çıkış 2:15-17, 21). Yusuf’u kıskanan kardeşleri onu boş bir kuyuya attılar (Yaratılış 37:23-24). İsa, Samiriyeli kadınla kuyunun başında karşılaştı (Yuhanna 4:6-7). Yakup, Rahel’i görünce kuyunun ağzındaki taşı yuvarladı. Normal olarak o taşı yuvarlamak bir kişinin tek başına yapabileceği bir iş değildi. Bu nedenle orada bulunan çobanlar diğerlerinin de gelmesini beklerlerdi. Yakup, Rahel’in dikkatini çekmek için mi taşı tek başına yuvarladı?

Yakup, Rahel’i o kadar sevdi ki onun için yıllarca çalışmayı göze aldı. Yakup Rahel ile evlenmek için neden yedi yıl çalışmak zorunda kaldı? Çünkü başlık parası olarak Lavan’a hizmet etmekten başka verebileceği hiçbir şeyi yoktu. Yakup’un sadakatine karşılık, Lavan kızları Lea ve Rahel’i koz olarak kullanıp Yakup’u yıllarca kendi hizmetinde çalıştırdı. Yakup’un küçük kızı Rahel’i sevdiğini bilmesine rağmen hileyle büyük kızı Lea ile evlendirdi. Yakup da kardeşi Esav’ın ilk oğulluk hakkını hile ile çalıp babasını aldatmıştı.

Bu durum Rahel için hiç kolay değildi. Bir yandan babasının Yakup’a ve kendisine yaptığı hile diğer yandan evleneceği adamın ablasıyla evlenmesi. Bu olayla ilgili birçok sorular aklımıza gelebilir. Acaba Rahel, babası Lavan’ın planını biliyor muydu? O halde niçin Yakup’u uyarmadı? Eğer bilmiyor idiyse Lea, Yakup ile evlendiğinde neredeydi? Lea; Rahel ve Yakup’un birbirlerini sevdiğini ve evlenmek için yedi yıl beklediklerini bile bile niçin Yakup ile evlendi? Lavan Yakup’a kendisi için yedi yıl daha çalışırsa Rahel ile evlenebileceğini söylediğinde Yakup’un başka seçeneği yoktu. Lavan’ın yaptığı pazarlığı kabul etmek zorundaydı. Yedi gün geçtikten sonra Rahel ile evlendi. Rahel onun ikinci fakat en sevilen karısı oldu. Fakat Rahel farklı bir sorunla karşı karşıyaydı. Ne kadar dua etse de, ne kadar sevilen biri olsa da çocuk doğuramadı.

Lea ve Rahel’in bu olaydan önce nasıl bir ilişkileri olduğunu bilmememize rağmen Yakup ile yaptıkları evlilik aralarında rekabete ve kıskançlığa neden oldu. Lea’nın dört çocuğu olmasına rağmen Rahel’in henüz çocuğu olmaması kıskançlık nedeniydi. Aralarındaki mücadeleyi çocuklarına da yansıttılar. Sonuç olarak daha sonra Rahel’in oğlu Yusuf üvey kardeşleri tarafından köle olarak Mısırlılara satılacaktı.

Rahel çocuk sorununa kendince bir çözüm buldu. Sara’nın yaptığı gibi cariyesini kocasına eş olarak verdi. Öyle ki Yakup ve doğacak çocuklarla bir aile olacağını düşündü. Cariyesi Bilha iki çocuk doğurdu fakat Rahel bununla tatmin olmadı. Bu çocuklar onun çocuk özlemini gidermedi. Öyle çaresiz ve ümitsiz bir durumdaydı ki Ruben’in tarladan getirdiği adamotuna bile ümit bağladı. Ama ne adamotu ne de cariyesinin doğurduğu çocuklar onun özlemini gideremedi.

Çocuk sahibi olması çok uzun zaman aldı. Aradan ne kadar zaman geçtiğini bilmiyoruz ama RAB, Rahel’i anımsadı ve Rahel hamile kaldı. Bir erkek çocuk doğurdu, adını ‘Daha çok versin’anlamına gelen ‘Yusuf’koydu. Rahel, Yakup gibi elindekiyle yetinen biri değildi daha fazlasını istedi. Rahel’in bu özelliğini babaları Lavan’dan ayrılıp Kenan topraklarına giderlerken açık bir şekilde görebiliriz. Lavan’dan kazandıkları tüm mallarını beraberinde götürdüler. Yaratılış 31:14-16’da; “Rahel’le Lea, ‘Babamızın evinde hâlâ payımız, mirasımız var mı?’ dediler, ‘Onun gözünde artık yabancı değil miyiz? Çünkü bizi sattı. Bizim için ödenen bedelin hepsini yedi. Tanrı’nın babamızdan aldığı varlığın tümü bize ve çocuklarımıza aittir. Tanrı sana ne dediyse öyle yap.’Yakup kardeşi Esav’ın ilk oğulluk hakkını Rahel ise giderken babasının putlarını aldı. Lavan’ın evinden ayrılmadan evvel Rahel babasının putlarını çalıp devenin eğerine sakladı. Bu putlara sahip olmak ailenin önderi olmak anlamına geliyordu. Evli bir kızın bu putlara sahip olması kocasının, babasının mülkü üzerindeki hakkını güvence altına alması anlamına geliyordu. Rahel’in yaptığı ciddi bir olaydı. Lavan çadıra girdiğinde Rahel putları devesinin semerine saklamış üzerine oturmuştu. Babasına “Efendim, huzurunda kalkamadığım için kızma, âdet görüyorum da” (Yaratılış 31:35) derken dini yasaları kendi çıkarı için kullandı. Açıkça yalan söyledi. Zaten böyle bir şey olması mümkün değildi çünkü hamileydi. Bunu yapmasının bir sebebi de babasına olan kızgınlığının hala geçmemiş olmasıydı. Babası Lavan da yıllar önce onun mutluluğunu çalmamış mıydı?

Yakup kardeşi Esav ile karşılaşacağı zaman Rahel ve Yusuf’u kervanın en arkasına koydu öyle ki bir çatışma halinde herhangi bir tehlikeye maruz kalmasınlar, bundan Yakup’un Rahel’i ve Yusuf’u ne kadar çok sevip kayırdığını anlıyoruz.

Rahel çocuk sahibi olmak için sabırsızlanırken Tanrı’nın ileride doğacak çocuklar aracılığıyla büyük işler yapacağından, oğullarının on iki oymağı yöneteceklerinden habersizdi. Ölesiye çocuk sahibi olmak istedi ki ikinci oğlu Benyamin’i doğururken öldü. Genç yaşta hayatını kaybetti.


Referans ayetler:

Yaratılış 29:6, 9-12, 16-20, 25, 28-31

30:1, 6, 8, 14, 15, 22, 25

31:4, 14, 19, 32, 34, 35

33:1, 2, 7

35:16, 19, 24

46:19, 22, 25

48:7

Rut 4:11

1. Samuel 10:2

Yeremya 31:1

Matta 2:18

LEA

Yaratılış 29:16Lavan’ın iki kızı vardı. Büyüğünün adı Lea, küçüğünün adı Rahel’di.


Yaratılış 29:17Lea’nın gözleri alımlıydı...


Yaratılış 29:20Yakup Rahel için yedi yıl çalıştı...


Yaratılış 29:21-28Lavan’a, “Zaman doldu, kızını ver, evleneyim” dedi. Lavan bütün yöre halkını toplayıp bir şölen verdi. Gece kızı Lea’yı Yakup’a götürdü. Yakup onunla yattı. Lavan cariyesi Zilpa’yı kızı Lea’nın hizmetine verdi. Sabah olunca Yakup bir de baktı ki, yanındaki Lea! Lavan’a, “Nedir bana bu yaptığın?” dedi, “Ben Rahel için yanında çalışmadım mı? Niçin beni aldattın?” Lavan, “Bizim buralarda adettir. Büyük kız dururken küçük kız evlendirilmez” dedi, “Bu bir haftayı tamamla, Rahel’i de sana veririz. Yalnız ona karşılık yedi yıl daha yanımda çalışacaksın.” Yakup kabul etti. Lea’yla bir hafta geçirdi. Sonra Lavan kızı Rahel’i de ona verdi.


Yaratılış 29:31RAB Lea’nın sevilmediğini görünce, çocuk sahibi olmasını sağladı.


Lea Yakup’a dört oğul doğurdu.


Yaratılış 30:9Lea artık doğum yapamadığını görünce, cariyesi Zilpa’yı Yakup’a eş olarak verdi.


Yaratılış 30:17Tanrı Lea’nın duasını işitti. Lea hamile kalıp Yakup’a beşinci oğlunu doğurdu.


Yaratılış 30:19Lea yine hamile kaldı ve Yakup’a altıncı oğlunu doğurdu.


Yaratılış 30:21Bir süre sonra Lea bir kız doğurdu ve adını Dina koydu.

Lea öldüğünde Yakup onu Efrat-Beytlehem- yoluna kız kardeşi Rahel’in yanına gömdü.


Yaratılış 49:31İbrahim’le karısı Sara, İshak’la karısı Rebeka oraya gömüldüler. Lea’yı da ben oraya gömdüm.


Lea Yakup’a Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun’u doğurdu.


YORUM: Lea Yakup ile evlendi fakat Yakup’un yüreğinde Rahel vardı. Doğurduğu her çocukta Yakup’un kendisini seveceğini ümit etti ve her defasında hayal kırıklığı yaşadı. Yaşadığı hayal kırıklığının, acının ne babası ne kocası ne de kız kardeşi farkındaydı ama Tanrı bunun farkındaydı ve onun kırık olan yüreğini görebiliyordu. RAB, Lea’yı çocuk vererek bereketledi, bunu yaparak onu olduğu gibi kabul eden ve seven Tanrı’yı görmesini sağladı. Tanrı bir konuda eksiği olan Lea’ya başka bir konuda cömertçe verdi. Çocuklarının her birine isim verirken RAB’bi hatırladı.

Kocasının gönlünü çalabilmek için sürekli çabaladı ve her defasında Rahel’in gölgesinde kaldı. Bu çaba onu rekabete sürükledi. Kendisini seçmeyen, istemeyen bir adama bağlanmıştı. Babası Lavan’ın Yakup’u kandırarak kız kardeşinin yerine kendisiyle evlendirmesine tepki gösterebilirdi ama bunu yapmadı. Belki de Yakup’tan başka seçeneği yoktu. Bu nedenle babasının hilesine göz yummuş olabilir. Ya da babasına boyun eğmek zorundaydı, bu sebepten dolayı düğün günü sessiz kalmış olabilir. Lavan bunu önceden mi plandı yoksa bir anda mı böyle bir şeye karar verdi?

Lea sessiz bir karakterdi ve hissettiği duygular yazılmamış. Yakup’a karşı neler hissetti? İlk görüşte mi sevdi? Rahel hakkında ne düşünüyordu? Ona kızgın mıydı, Yakup’un gönlünü kolayca kazandığı için kıskanıyor muydu?

Yakup’un Rahel’e olan sevgisinden gözleri körelmişti öyle ki düğün gecesi yanında yatan kişinin Lea olduğunu ancak sabah olduğunda fark edebildi. Yaptıklarından dolayı Lea’yı asla affetmedi. Lea yaptıklarının bedelini ‘Sevilmeyen eş’olarak anılmakla ödedi.

Üç çocuk doğurup Yakup’tan karşılık alamayınca dördüncü çocukta yüreğini RAB’be çevirdi ve “Bu kez RAB’be övgüler sunacağım”dedi (Yaratılış 29:35). Sahip olamadıkları için RAB’be isyan etmek yerine sahip oldukları için RAB’be övgüler sundu. O zamana göre erkek çocuk doğurmak kadına saygınlık kazandırırdı.

Rahel ile aralarındaki sorunlardan çocukları da çok etkilendi. Kıskançlık çocukları arasında da vardı. Babaları Yakup’un Yusuf’a olan sevgisini kıskandılar. Bu yüzden Lea’nın çocukları Rahel’in oğlu Yusuf’u Mısırlılara köle olarak sattılar.

Kızı Dina’nın başına gelen kötü olayda Lea’nın nasıl bir tepki verdiğinden bahsedilmiyor.

Yakup ölmeden önce oğullarını yanına çağırıp onlara gelecekleri ile ilgili peygamberlikte bulundu. Lea’dan doğan oğulları Ruben, Şimon, Levi ve Yahuda’dır. Levi’den kâhinler soyu doğdu. Yakup her bir oğlu için ayrı peygamberlikte bulunurken Yaduda için şöyle diyor: “Sahibi gelene kadar krallık asası Yahuda’nın elinden çıkmayacak, yönetim hep onun soyunda kalacak, uluslar onun sözünü dinleyecek”(Yaratılış 49:10). Yahuda krallar soyudur ve bu soydan Kral Davut ve diğer krallar daha sonra ise İsa Mesih geldi.

Rahel, Lea ve Yakup, İsrail’in on iki oymağının temel taşlarıydı. İsrail’in çok iyi bildiği Tanrı’nın bereketleri Rahel ve Lea’yla birlikteydi. Bunun hakkında Rut 4:11’de şöyle yazılır; “…RAB senin evine gelen kadını, İsrail soyunun o iki ana direğine –Rahel ve Lea’ya– benzer kılsın…”

Ne zaman öldüğü yazmıyor ama öldüğünde İbrahim, Sara, İshak, Rebeka gibi o da Makpela Tarlası’ndaki mağaraya gömüldü (Yaratılış 49:29-31).

Lea ve Rahel mükemmel insanlar değillerdi buna rağmen Tanrı bu iki kadını İsrail’in temel taşları olarak kullandı. Lea’nın Tanrı’ya olan inancından ve çektiği sıkıntılardan ders çıkarabiliriz. Tanrı duaları işitiyor ve hayatımıza müdahil olmak istiyor. Lea bunu idrak etmişti.

Bütün iyi ve güzel şeyler Tanrı’dan gelir. Yakup 1:17“Her nimet, her mükemmel armağan yukarıdan, kendisinde değişkenlik ya da döneklik gölgesi olmayan Işıklar Babası’ndan gelir” demektedir.

Lea sevilmediği ve kendini yalnız hissettiği zamanlarda Tanrı’ya güvendi, Tanrı her zaman yardım için oradaydı.


Referans ayetler:

Yaratılış 29:16, 17, 23, 25, 28, 30-32

30:9, 11, 13, 14, 16-20

31:4, 14

33:1, 2,7

34:1

35:23

46:15, 18

49:31

Rut 4:11

ZİLPA VE BİLHA

Lavan’ın cariyesiydiler. Lea evlendiğinde babası Lavan, Zilpa'yı kızı Lea'nın hizmetine verdi. O zamanın geleneklerine göre zengin aileler kızları evlenirken onlara köle ve hizmetçileri çeyiz olarak verirlerdi. Lea dört oğlu olduktan sonra artık doğum yapamadığını görünce, cariyesi Zilpa'yı Yakup'a eş olarak verdi. Zilpa, Yakup'a Gad ve Aşer’i doğurdu.

Rahel evlendiğinde Bilha'yı onun hizmetine verdi. Rahel, Yakup'a çocuk doğuramayınca ablasını kıskanmaya başladı. Kocası Yakup’a “İşte cariyem Bilha” dedi, “Onunla yat, benim için çocuk doğursun, ben de aile kurayım”(Yaratılış 30:3). Böylece Rahel cariyesi Bilha'yı eş olarak kocasına verdi. Yakup onunla yattı. Bilha Yakup'a iki erkek çocuk doğurdu. Çocuklarına Dan ve Naftali adını verdi. İsrail o bölgede yaşarken Ruben babasının cariyesi Bilha ile yattı. Yakup bunu duyunca çok kızdı.


YORUM: Zilpa ve Bilha; Lea ve Rahel’e yürekten bağlı iki köle kadındı. Lea ve Rahel evlenmeden önce, Lavan’ın evinde köle olarak hizmet ediyorlardı. Bundan şu sonuca varabiliriz; her ikisi de yaş olarak Lea ve Rahel’den bir ihtimal büyüktüler. Lavan, kızları evlendikten sonra evinde hizmet eden bu iki köle kadını onlara hediye olarak verdi. Sahiplerinin değişmesi hayatlarında pek bir değişikliğe neden olmadı çünkü sonuçta yine köleydiler ve sahiplerinin emirlerine itaat etmeleri gerekiyordu. Daha sonraları ise efendilerine çocuk doğurmak için aracı olarak kullanılacaklardı. Belki de sahiplerinin kadın olması kendilerini daha güvende hissetmelerini sağladı. Çünkü hiçbir erkek hanımlarının izni olmadan onlara dokunamazdı. Lea, kocası Yakup’a çocuk doğururken kız kardeşi Rahel kıskançlık ve kızgınlıkla olanları seyrediyordu, Sara’yı örnek alıp Bilha’yı kocasına eş olarak verdi. Bunu yapmasının sebebi Yakup’u düşündüğünden değildi çünkü Yakup’un zaten çocukları vardı.

Bilha ve Zilpa’nın hanımlarının kocalarına çocuk doğurmalarını istediklerinde nasıl tepki verdikleri Kutsal Kitap’ta anlatılmamaktadır. Yakup’un tepkisi ne oldu? Onu da bilmiyoruz. Rahel ve Lea istedi, onlar da itaat ettiler.

Bilha; Dan ve Naftali’yi; Zilpa ise Gad ve Aşer’i doğurdu. Geleneğe göre köle kadınların doğurduğu çocuklar kendilerine değil hanımlarına aitti ve isimlerini bile hanımları koydu.

Hayatlarında hiçbir şey kendi kontrollerinde değildi. Bir köle olarak yaşadılar ve bir köle olarak öldüler.

Bu dört kadın arasında nasıl bir ilişki vardı? Lea ve Rahel kocalarını bu iki köle kadın ile paylaşmak zorundayken bu iki köle kadın da doğurdukları çocukları onlarla paylaşmak zorundaydılar. Hiçbir annenin yapamayacağı özveride bulundular. Tek tesellileri çocuklarının kendilerinin veremeyeceği iyi bir konumda olmalarıydı. Bu kadınlar aracılığıyla İsrail’in on iki oymağı oluştu.

Yakup ile bu kadınların ilişkisine bakacak olursak bu kadınların Rahel kadar, en azından Lea kadar bile değerleri yoktu. Yakup, Esav ile karşılaşacağı zaman Zilpa, Bilha ve onlardan olan çocuklarını en öne, Lea ve çocuklarını onların arkasına, Rahel ve Yusuf’u ise en arka sıraya koymuştu, bu Yakup’un kendine göre yaptığı bir sevgi sıralamasıydı. Bir çatışma anında en çok zararı bu iki köle kadın ve çocukları görecekti.

Kutsal Kitap’ta şüpheli bir olaydan bahsediyor. Bilha Zilpa’dan yaşça küçük olmalıydı ki Lea’nın büyük oğlu Ruben, babasının cariyesi Bilha ile yattı. (Yaratılış 35:22). Daha sonra Yakup ölmek üzereyken oğullarını kutsadı fakat Ruben’e Yaratılış 49:3-4’te “Ruben, sen benim ilk oğlum, gücümsün, kudretimin ilk ürünüsün, saygı ve güç bakımından en üstünsün. Ama su gibi oynaksın, üstün olmayacaksın artık. Çünkü babanın yatağına girip onu kirlettin. Döşeğimi rezil ettin”diyerek peygamberlikte bulunuyor.

Zilpa ve Bilha’nın Yakup’un çocuklarını doğurmalarının birkaç sebebi olabilir. Birinci ihtimal; hanımlarını sevdiklerinden ve onları memnun etmek için her istediklerini yapmış olabilirler. İkinci ihtimal; bir erkek olarak Yakup’tan etkilenmiş olabilirler. Üçüncü ihtimal; Yakup’un çocuklarının anneleri olmak onların aile içindeki saygınlıklarını ve konumlarını artıracak olmasından böyle bir şeyi kabul etmiş olabilirler. Acaba hanımlarına ‘Hayır!’deme olasılıkları var mıydı?

Bu olay dışında bu iki cariyeye bir daha rastlamıyoruz. Köle olmalarına rağmen İsrail’in on iki oymağının iki anahtarlarıydılar.


Zilpa ile ilgili referans ayetler:

Yaratılış 29:24

30:9, 10, 12

35:26

37:2

46:18


Bilha ile ilgili referans ayetler:

Yaratılış 29:29

30:3, 4, 7

35:22, 25

37:2

46:25

1.Tarihler 4:28, 7:13


DİNA

Yakup ve Lea’nın kızıydı.


Yaratılış 34:1-31Lea’yla Yakup’un kızı Dina bir gün yöre kadınlarını ziyarete gitti. O bölgenin beyi Hivli Hamor’un oğlu Şekem Dina’yı görünce tutup ırzına geçti. Yakup’un kızına gönlünü kaptırdı. Dina’yı sevdi ve ona nazik davrandı. Babası Hamor’a, “Bu kızı bana eş olarak al” dedi. Yakup kızı Dina’nın kirletildiğini duyduğunda, oğulları kırda hayvanların başındaydı. Yakup onlar gelinceye kadar konuşmadı. Bu arada Şekem’in babası Hamor konuşmak için Yakup’un yanına gitti. Yakup’un oğulları olayı duyar duymaz kırdan döndüler. Üzüntülü ve çok öfkeliydiler. Çünkü Şekem Yakup’un kızıyla yatarak İsrail’in onurunu kırmıştı. Böyle bir şey olmamalıydı. Hamor onlara, “Oğlum Şekem’in gönlü kızınızda” dedi, “Lütfen onu oğluma eş olarak verin. Bizimle akraba olun. Birbirimize kız verip kız alalım. Bizimle birlikte yaşayın. Ülke önünüzde, nereye isterseniz yerleşin, ticaret yapın, mülk edinin.” Şekem de Dina’nın babasıyla kardeşlerine, “Bana bu iyiliği yapın, ne isterseniz veririm” dedi, “Ne kadar başlık ve armağan isterseniz isteyin, dilediğiniz her şeyi vereceğim. Yeter ki, kızı bana eş olarak verin.” Kızkardeşleri Dina’nın ırzına geçildiği için, Yakup’un oğulları Şekem’le babası Hamor’a aldatıcı bir yanıt verdiler. “Olmaz, kızkardeşimizi sünnetsiz bir adama veremeyiz” dediler, “Bizim için utanç olur. Ancak şu koşulla kabul ederiz: Bütün erkekleriniz bizim gibi sünnet olursa, birbirimize kız verip kız alabiliriz. Sizinle birlikte yaşar, bir halk oluruz. Eğer kabul etmez, sünnet olmazsanız, kızımızı alır gideriz.” Bu öneri Hamor’la oğlu Şekem’e iyi göründü. Ailesinde en saygın kişi olan genç Şekem öneriyi yerine getirmekte gecikmedi. Çünkü Yakup’un kızına aşıktı. Hamor’la oğlu Şekem durumu kent halkına bildirmek için kentin kapısına gittiler. “Bu adamlar bize dostluk gösteriyor” dediler, “Ülkemizde yaşasınlar, ticaret yapsınlar. Topraklarımız geniş, onlara da yeter, bize de. Birbirimize kız verip kız alabiliriz. Yalnız, şu koşulla bizimle birleşmeyi, birlikte yaşamayı kabul ediyorlar: Bizim erkeklerin de kendileri gibi sünnet olmasını istiyorlar. Böylece bütün sürüleri, malları, öbür hayvanları da bizim olur, değil mi? Gelin onlarla anlaşalım, bizimle birlikte yaşasınlar.” Kent kapısından geçen herkes Hamor’la oğlu Şekem’in söylediklerini kabul etti ve kentteki bütün erkekler sünnet oldu. Üçüncü gün erkekler daha sünnetin acısını çekerken, Yakup’un oğullarından ikisi –Dina’nın kardeşleri Şimon’la Levi– kılıçlarını kuşanıp kuşku uyandırmadan kente girip bütün erkekleri kılıçtan geçirdiler. Hamor’la oğlu Şekem’i de öldürdüler. Dina’yı Şekem’in evinden alıp gittiler. Sonra Yakup’un bütün oğulları cesetleri soyup kenti yağmaladılar. Çünkü kızkardeşlerini kirletmişlerdi. Kentteki ve kırdaki davarları, sığırları, eşekleri ele geçirdiler. Bütün mallarını, çocuklarını, kadınlarını aldılar, evlerindeki her şeyi yağmaladılar. Yakup, Şimon’la Levi’ye, “Bu ülkede yaşayan Kenanlılar’la Perizliler’i bana düşman ettiniz, başımı belaya soktunuz” dedi, “Sayıca azız. Eğer birleşir, bana saldırırlarsa, ailemle birlikte yok olurum.” Şimon’la Levi, “Kızkardeşimize bir fahişe gibi mi davranmalıydı?” diye karşılık verdiler.


YORUM: Dina Yakup’un Lea’dan olan ve altı erkekten sonra doğan kızıydı. Yakup’un kızlarından Kutsal Kitap’ta geçen tek isim Dina’dır (Yaratılış 46:15). Yakup ve ailesi Kenan’a döndükleri zaman Dina evlilik çağına gelmiş genç bir kızdı. Ailesinin kısa bir süre için Şekem yakınlarında konakladığı sırada Dina yaşadığı yerden uzaklaşıp çevrede konuşabileceği kızlar aradı. Ailesinin yaşadığı bölgeden uzaklaşması büyük bir hataydı. Tanrı halkının putperestlerden uzak yaşaması gerekir. İbrahim oğlu İshak’ın Kenanlı bir kızla evlenmesini istedi mi? (Yaratılış 24:3). İshak oğlu Yakup’un Kenanlı bir kızla evlenmesini istedi mi? (Yaratılış 28:1) Kesinlikle hayır! Çünkü Kenanlılar putperest bir halktı ve İsrailliler’i kendi inançlarıyla etkileyecekti. Fakat Yakup’un kızı Dina putperest kadınlarla dostluk kurdu.

Dina, Yakup’un sevilmeyen eşi Lea’dan olan kızıydı. Babası iki kız kardeşle evliydi; biri kendi annesi diğeri ise babası tarafından çok sevilen teyzesi Rahel. Yakup dile getirmediyse bile annesine olan duygularından mutlaka haberdardı. Annesi Lea’nın erkek kardeşlerine koyduğu isimlerden bunu rahatlıkla anlayabilirdi.

Şekem aksine onu çok sevdi ve ona nazik davrandı (Yaratılış 34:3).

Biri tarafından tecavüze uğramak Dina’nın suçu değildi. Dina’nın tecavüze uğraması kardeşleri arasında hem kızgınlığa hem de üzüntüye neden oldu. Üzüntüleri kız kardeşlerine ama kızgınlıkları ise Şekem’e karşıydı. Şekem kız kardeşlerinin ve ailelerinin onurunu kırmış, yapmaması gereken bir şey yapmıştı. Şekem Dina’yı gördü, sevdi ve istedi.

Şekem Dina’ya verdiği zararı maddi olarak ödemek istedi. Bu teklif sorunu çözmek yerine daha da kötüleştirdi. Kardeşleri, Şekem’in babasıyla pazarlık yaparken Dina’nın seçimini ya da böyle bir adaleti isteyip istemediğini sormadılar, çünkü kendi gururları kardeşleri Dina’nın hislerinden daha önemliydi. Şimon ve Levi Tanrı’nın antlaşmasının işareti olan sünneti kötü amaç için kullandılar. Evlenmek üzere olduğu kişinin ölümü karşısındaki duyguları, daha sonra kiminle evlendiği hakkında bir bilgi yok.

Dina annesi Lea’nın babası Yakup tarafından sevilmediğini fark etmiş olabilir. Belki babası tarafından kendisinin de sevilmediğini hissetmiş olabilir.

Yakup bu olay karşısında sessizliğini koruduğundan neler hissettiğini anlayamıyoruz. Yıllar sonra biricik oğlu Yusuf’un vahşi hayvanlar tarafından parçalandığını duyduğunda tepkisini gösterdiğini görebiliriz. Giysilerini yırtıp, beline çul sarıp, oğlu için uzun süre yas tutmuştu (Yaratılış 37:34). Oğulları, Hamor oğlu Şekem’i ve kent halkını kılıçtan geçirdiğinde Yakup çok kızdı. Kızgınlığı ahlaki itibardan değil, bölge halkının saldırısından korktuğundandı. Yakup yıllar sonra hasta yatağındayken oğullarını yanına çağırdı. Her birine peygamberlikte bulundu. Şekemlileri katleden oğulları Şimon ve Levi için şunları söyledi: “Şimon’la Levi kardeştir, kılıçları şiddet kusar. Gizli tasarılarına ortak olmam, toplantılarına katılmam. Çünkü öfkelenince adam öldürdüler, canları istedikçe sığırları sakatladılar. Lanet olsun öfkelerine, çünkü şiddetlidir. Lanet olsun gazaplarına, çünkü zalimcedir. Onları Yakup’ta bölecek ve İsrail’de dağıtacağım”(Yaratılış 49:5-7).

Daha sonra Dina’nın ismini üvey kardeşi Yusuf’un daha önceden gitmiş olduğu Mısır’a gidenler listesinde görebiliriz (Yaratılış 46’ncı bölüm).


Referans ayetler:

Yaratılış 30:21

34:1-3, 5, 11, 13, 25, 26

46:15


TAMAR (YAHUDA’NIN GELİNİ)

Yaratılış 38:6-30Yahuda ilk oğlu Er için bir kadın aldı. Kadının adı Tamar’dı. Yahuda’nın ilk oğlu Er, RAB’bin gözünde kötüydü. Bu yüzden RAB onu öldürdü. Yahuda Onan’a, “Kardeşinin karısıyla evlen” dedi, “Kayınbiraderlik görevini yap. Kardeşinin soyunu sürdür.” Ama Onan doğacak çocukların kendisine ait olmayacağını biliyordu. Bu yüzden ne zaman kardeşinin karısıyla yatsa, kardeşine soy yetiştirmemek için menisini yere boşaltıyordu. Bu yaptığı RAB’bin gözünde kötüydü. Bu yüzden RAB onu da öldürdü. Bunun üzerine Yahuda, gelini Tamar’a, “Babanın evine dön” dedi, “Oğlum Şela büyüyünceye kadar orada dul olarak yaşa.” Yahuda, “Şela da kardeşleri gibi ölebilir” diye düşünüyordu. Böylece Tamar babasının evine döndü. Uzun süre sonra Şua’nın kızı olan Yahuda’nın karısı öldü. Yahuda yası bittikten sonra arkadaşı Adullamlı Hira’yla birlikte Timna’ya, sürüsünü kırkanların yanına gitti. Tamar’a, “Kayınbaban sürüsünü kırkmak için Timna’ya gidiyor” diye haber verdiler. Tamar üzerindeki dul giysilerini çıkardı. Peçesini örttü, sarınıp Timna yolu üzerindeki Enayim Kapısı’nda oturdu. Çünkü Şela büyüdüğü halde onunla evlenmesine izin verilmediğini görmüştü. Yahuda onu görünce fahişe sandı. Çünkü yüzü örtülüydü. Yolun kenarına, ona doğru seğirterek, kendi gelini olduğunu bilmeden, “Hadi gel, seninle yatmak istiyorum” dedi. Tamar, “Seninle yatarsam, bana ne vereceksin?” diye sordu. Yahuda, “Sürümden sana bir oğlak göndereyim” dedi. Tamar, “Oğlağı gönderinceye kadar rehin olarak bana bir şey verebilir misin?” dedi. Yahuda, “Ne vereyim?” diye sordu. Tamar, “Mührünü, kaytanını ve elindeki değneği” diye yanıtladı. Yahuda bunları verip onunla yattı. Tamar hamile kaldı. Gidip peçesini çıkardı, yine dul giysilerini giydi.

Bu arada Yahuda rehin bıraktığı eşyaları geri almak için Adullamlı arkadaşıyla kadına bir oğlak gönderdi. Ne var ki arkadaşı kadını bulamadı. O çevrede yaşayanlara, “Enayim’de, yol kenarında bir fahişe vardı, nerede o?” diye sordu. “Burada öyle bir kadın yok” diye karşılık verdiler. Bunun üzerine Yahuda’nın yanına dönerek, “Kadını bulamadım” dedi, “O çevrede yaşayanlar da ‘Burada fahişe yok’ dediler.” Yahuda, “Varsın eşyalar onun olsun” dedi, “Kimseyi kendimize güldürmeyelim. Ben oğlağı gönderdim, ama sen kadını bulamadın.” Yaklaşık üç ay sonra Yahuda’ya, “Gelinin Tamar zina etmiş, şu anda hamile” diye haber verdiler. Yahuda, “Onu dışarıya çıkarıp yakın” dedi. Tamar dışarı çıkarılınca, kayınbabasına, “Ben bu eşyaların sahibinden hamile kaldım” diye haber gönderdi, “Lütfen şunlara bak. Bu mühür, kaytan, değnek kime ait?” Yahuda eşyaları tanıdı. “O benden daha doğru bir kişi” dedi, “Çünkü onu oğlum Şela’ya almadım.” Bir daha onunla yatmadı. Doğum vakti gelince Tamar’ın rahminde ikiz olduğu anlaşıldı. Doğum yaparken ikizlerden biri elini dışarı çıkardı. Ebe çocuğun elini yakalayıp bileğine kırmızı bir iplik bağladı, “Bu önce doğdu” dedi. Ne var ki, çocuk elini içeri çekti, o sırada da kardeşi doğdu. Ebe, “Kendine böyle mi gedik açtın?” dedi. Bu yüzden çocuğa Peres adı kondu. Sonra bileğine kırmızı iplik bağlı kardeşi doğdu. Ona da Zerah adı verildi.


YORUM: Tamar Yahudi genç bir kızdı, Yahuda’nın oğlu Er ile evlendi fakat çocuk doğuramadan dul kaldı. Er öldükten sonra erkek kardeşi Onan ile evlendi. Onan da ölünce Yahuda küçük oğlunu da kaybetmek istemediği için Tamar’ı dul olarak yaşaması için babasının evine gönderdi. Aslında Yahuda merhametli biriydi, bunu Yusuf’u öldürmek isteyen kardeşlerinden korumasından anlayabiliriz.

Bu bölüm neden Yusuf bölümünün tam ortasında yer alıyor? Birinci neden; birkaç bölüm sonra Yakup’la birlikte Mısır’a gidenlerin isimleri listede kayıtlı olacaktı. Yahuda halkı için soyunu sürdürmek çok önemliydi. Tamar’ın Yahuda’dan olan oğulları Peres ve Zerah Yahuda’nın soyunda yer aldılar. İkinci nedeni; Yusuf’un ailesinin ve kardeşlerinin yaptıkları yanlış davranışlar karşısında Yusuf’un davranışlarının ve hayatının bir yıldız gibi parlamasıdır. Başka bir sebep ise; Yaratılış 38’nci bölüm Kenan halkının eğilimlerini gösteriyor, İsrail halkının bu halklardan sakınmalarının gerekliliğini görüyoruz.

Tamar Yeni Antlaşma’daki soyağacında adı geçen beş kadından biridir. Beş kadından üçünün suçu cinsel ahlaksızlıktı. Bunlar; Tamar, Rahav (Matta 1:5) ve Bat-Şeva’ydı –“Uriya’nın karısı”diye geçer– (Matta 1:6). Diğer kadınlar ise başka bir ulustan olan Rut (Matta1:5) ve Meryem’di (Matta 1:16). İsa Mesih, Yakup oğlu Yusuf’un değil, Yahuda’nın Tamar’dan olan oğlu Peres’in soyundan geliyor.

Er Kenanlı kadınla evlendi ama belirtilmeyen bir kötülüğü nedeniyle RAB tarafından öldürüldü. O zamanlar bir erkek kardeş ya da yakın akraba için dul kadınla evlenmek ve ölen kişi için çocuklar yetiştirmek buyruğu geçerliydi (Yasanın Tekrarı 25:5-6). Onan bunu yapmayı reddetti, çünkü doğacak ilk çocuk, kendi yasal çocuğu değil, Er’in yasal mirasçısı olacaktı. Onan’ın yaptığı iki hata vardı, ilki; Yasa’ya göre Tamar’a karşı olan sorumluluklarını yerine getirmedi, ikincisi ise; babasına itaatsizlik etti. RAB, Onan’a çok kızdı ve onu da öldürdü. Bu hataları yapmasaydı İsa onun soyundan gelecekti.

Yahudi bir kadın için çocuk doğuramamak utanç vericiydi çünkü halk kısırlığı Tanrı’dan gelen bir ceza olarak görürdü. Tamar sabırla bekledi ve zamanı geldiği halde Yahuda’nın sözünü tutmadığını görünce bir plan yaptı. Yahuda’nın kendisini kandırdığı gibi Tamar da onu kandırdı. Yahuda’nın Timna’ya gideceği haberini aldığında fahişe kılığına girip yol üzerindeki Enayim kapısında onu bekledi. Kent kapıları genellikle şehrin ileri gelenleri, ticaret yapanların uğrak yeri aynı zamanda hukuki işlerin yapıldığı işlek bir yerdi.

O zamanlar fahişeler yüzlerini peçe ile örterlerdi. Yahuda, gelini olduğunu bilmeden onunla yattı. Kutsal Yasa’ya göre bir adam kardeşinin karısıyla yatmamalı (Levililer 18:16) aynı zamanda bir adam geliniyle cinsel ilişki kurmamalı (Levililer 18:15) diye yazar ama ölen kardeşin eşiyle evlenmek bir kuraldı. Yahuda mühür, kaytan ve değneği rehin olarak bıraktı. Bunlar o zamanın şartlarına göre bir erkeğin kişisel kimliğini simgelerdi. Tamar yasal olarak Yahuda’nın yetkisi altında olan aile üyelerinden biriydi ama Yahuda Tamar’a karşı sorumluğunu umursamayıp ona verdiği sözü yerine getirmedi. Tamar ise kocası Er’in soyunu devam ettirmek ve kaybettiği onurunu tekrar kazanmak için tüm kontrolü eline aldı. Tamar hamile kalıp ikiz doğurdu. Kendi hakkını savunmasındaki ısrarı iki çocukla ödüllendirildi. Aslında doğan bu iki çocuk Yahuda’nın soyunun devamıydı. Bu olayda adı geçen Yahuda zayıflığı, Tamar ise gücü simgeler.

Olayın içerikli olarak anlatılmasının nedeni; Kutsal Kitap’ta Yakup’la birlikte Mısır’a giden kişilerin adları soy ağacında yer alıyor. Soyağacını devam ettirmek Yahudi halkı için çok önemliydi. Çünkü onlar Tanrı’nın seçilmiş halkıydı. Onlar için soylarının temiz ve saf olması büyük önem taşıyordu. Peres ve Zerah’ın soyağacında yer alması açıklama yapılması gereken bir durumdu.

Tamar ve Yahuda’nın hikâyesinin Yusuf’un hayatının anlatıldığı bölümün tam ortasında yer alması sevimsiz ve yersiz bir hikâye gibi görülebilir ama olayı yakından incelersek İsa Mesih’in Yusuf’un değil Yahuda’nın özellikle Tamar’ın oğlu Peres’in soyundan geldiğini göreceğiz. Yani kısacası insanların yaptığı kötülüklere, günahlara rağmen Tanrı’nın planları gerçekleşti. İbraniler 11. bölümde Eski Antlaşma’da adı geçen ve imanlarıyla methedilenlerin uzun bir listesi var fakat bunların içinde kötülük yapmış birçok kişi de var ancak Tanrı’ya inandıkları için RAB bunu onlara doğruluk saydı. Yaratılış 15:6“Avram RAB’be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı.”Tanrı doğru olmayan olaylardan doğru işler çıkarabilir.


Referans ayetler:

Yaratılış 38:6, 11, 13, 14, 16, 17, 18, 24, 25, 27

Rut 4:12

Matta 1:3


ASENAT

Yusuf'un karısıydı. Mısır firavunu, Yusuf’un bilge biri olduğunu anlayınca onu kendi hizmetine aldı. Onu ülke üzerinde yetkili biri yaptı. On Kenti'nin kâhini Potifera'nın kızı Asenat'ı da ona karı olarak verdi. Kıtlık yılları başlamadan, On Kenti'nin kâhini Potifera'nın kızı Asenat Yusuf'a Manaşşe ve Efrayim’i doğurdu.


YORUM: On Kenti’ndeki tapınakta kâhinlik yapan Potifera’nın kızıydı. Kutsal Kitap’ta adı üç kez “On Kenti'nin kâhini Potifera'nın kızı Asenat”diye geçer (Yaratılış 41:45, Yaratılış 41:50ve Yaratılış 46:20). Potifera Mısır’da kâhinlik yapıyordu. Kâhinlerin görevi ‘İnsan ile Tanrı arasında aracılık etmek’ti ama Potifera Mısır halkı gibi Tanrı’ya inanan biri değildi. Bu tapınak putperest inanca sahip bir tapınaktı. Potifera kendi inandıkları tanrılarıyla insanlar arasında aracılık yapıyordu.

Kutsal Kitap’ta hakkında çok iyi bilinen biri ile evli olmasına rağmen Asenat adı fazla geçmediği gibi hakkında da pek bilgi bulunmaz. Yaratılış bölümü denince akla ilk gelen isimler; Sara (imanı), Rebeka (güçlü karakteri), Rahel (sabrı) olurken Asenat silik bir karakter olarak kalır.

Asenat denince aklımıza ilk gelen soru şu olabilir; neden Tanrı İsrailli erkeklerin başka bir ulustan olan kızlarla evlenmesine izin vermezken Yusuf’un Mısırlı biriyle evlenmesine izin verdi? Asenat yalnızca Mısırlı değildi aynı zamanda putperest bir aileden geliyordu. Büyük ihtimalle daha sonraları İsrail’in Tanrısı’na inandı ve çocuklarını da bu inançla büyüttü. Tanrı; bu anlaşmanın sorumluluğunu ve bereketini alabilmeleri için Kendisi hakkında çocuklarına öğretebilecek kadınlar arıyor. Bir insanın geçmişi ne olursa olsun ister Asenat gibi putperest bir soydan gelsin Tanrı için önemli değildi.

Mısır Kralı, Asenat’ın Yusuf’un kendi halkını unutmasında büyük rol oynayacağını düşündü.

Asenat’ın, Mısır’daki kıtlık yıllarından önce iki oğlu oldu. Yusuf onlara Mısır’a özgü isimler değil İbrani isimler koydu. İlkine “Tanrı bana bütün acılarımı ve babamın ailesini unutturdu”(Yaratılış 41:51) anlamına gelen ‘Manaşşe’, ikincisine de “Tanrı sıkıntı çektiğim ülkede beni verimli kıldı”(Yaratılış 41:52) diyerek ‘Efrayim’adını koydu.

İlk oğulluk konusunda Asenat ve Rebeka arasında bir paralellik görebiliriz. İshak bilmeden ilk oğulluk hakkını büyük oğlu Esav’ın yerine Yakup’a vermişti. Yakup da Yusuf’un büyük oğlu Manaşşe yerine küçük oğlu Efraim’in başına elini koyarak onu kutsadı. Bu Yusuf’un hoşuna gitmese de Yakup “Biliyorum oğlum, biliyorum” dedi, “Manaşşe de büyük bir halk olacak. Ama küçük kardeşi daha büyük bir halk olacak, soyundan birçok ulus doğacak”(Yaratılış 48:19).

Yusuf kendi halkından olmayan Asenat ile evlenmekle hata mı yaptı? Hata yaptığı söylenemez çünkü o zamanlar Yasa henüz verilmemişti, zaten Mısırlı biriyle evlenmekten başka seçeneği de yoktu. Tanrı Yusuf’un evliliği aracılığıyla birçoklarına bereket oldu ve Tanrı’nın halkının önemli bir parçası oldular.


Referans ayetler:

Yaratılış 41:45, 50; 46:20


POTİFAR’IN KARISI

Yaratılış 39:1-20İsmaililer Yusuf’u Mısır’a götürmüştü. Firavunun görevlisi, muhafız birliği komutanı Mısırlı Potifar onu İsmaililer’den satın almıştı. RAB Yusuf’la birlikteydi ve onu başarılı kılıyordu. Yusuf Mısırlı efendisinin evinde kalıyordu. Efendisi RAB’bin Yusuf’la birlikte olduğunu, yaptığı her işte onu başarılı kıldığını gördü. Yusuf’tan hoşnut kalarak onu özel hizmetine aldı. Evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu ona verdi. Yusuf’u evinin ve sahip olduğu her şeyin sorumlusu atadığı andan itibaren RAB Yusuf sayesinde Potifar’ın evini kutsadı. Evini, tarlasını, kendisine ait her şeyi bereketli kıldı. Potifar sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu Yusuf’a verdi; yediği yemek dışında hiçbir şeyle ilgilenmedi. Yusuf güzel yapılı, yakışıklıydı. Bir süre sonra efendisinin karısı ona göz koyarak, “Benimle yat” dedi. Ama Yusuf reddetti. “Ben burada olduğum için efendim evdeki hiçbir şeyle ilgilenme gereğini duymuyor” dedi, “Sahip olduğu her şeyin yönetimini bana verdi. Bu evde ben de onun kadar yetkiliyim. Senin dışında hiçbir şeyi benden esirgemedi. Sen onun karısısın. Nasıl böyle bir kötülük yapar, Tanrı’ya karşı günah işlerim?” Potifar’ın karısı her gün kendisiyle yatması ya da birlikte olması için direttiyse de, Yusuf onun isteğini kabul etmedi. Bir gün Yusuf olağan işlerini yapmak üzere eve gitti. İçerde ev halkından hiç kimse yoktu. Potifar’ın karısı Yusuf’un giysisini tutarak, “Benimle yat” dedi. Ama Yusuf giysisini onun elinde bırakıp evden dışarı kaçtı. Kadın Yusuf’un giysisini bırakıp kaçtığını görünce, uşaklarını çağırdı. “Bakın şuna!” dedi, “Kocamın getirdiği bu İbrani bizi rezil etti. Yanıma geldi, benimle yatmak istedi. Ben de bağırdım. Bağırdığımı duyunca giysisini yanımda bırakıp dışarı kaçtı.” Efendisi eve gelinceye kadar Yusuf’un giysisini yanında alıkoydu. Ona da aynı şeyleri anlattı: “Buraya getirdiğin İbrani köle yanıma gelip beni aşağılamak istedi. Ama ben bağırınca giysisini yanımda bırakıp kaçtı.” Karısının, “Kölen bana böyle yaptı” diyerek anlattıklarını duyunca, Yusuf’un efendisinin öfkesi tepesine çıktı. Yusuf’u yakalayıp zindana, kralın tutsaklarının bağlı olduğu yere attı...


YORUM: Kutsal Kitap’ta yalnızca birkaç ayette yer almasına rağmen Yusuf’un hayatında çok büyük bir rol oynuyor. Yusuf köle olarak satıldıktan sonra Potifar, eşi hariç sahip olduğu her şeyin sorumluluğunu ona verdi. Potifar birçok kölesi olan zengin bir adamdı. İsrailli bir kölenin Potifar’ın sahip olduğu her şey üzerinde yetki sahibi olması alışılmış bir durum değildi. Güzel yapılı ve yakışıklı olduğu için Potifar’ın karısı ona aşık olup onu ayartmak istedi. Reddedilince Yusuf’u kendisine tecavüze yeltenmekle suçladı ve onun hapse atılmasına sebep oldu. Köle bir kadının efendisiyle birlikte olması normal bir durumken erkek köle ile ilişki İsrail yasalarına göre yasaktı ve Kutsal Kitap’ta buna bir örnek yok. Potifar’ın eşinin çocuğu yoktu ve Potifar’ı sevdiği söylenemezdi. Kısacası herhangi bir amacı yoktu. Zengin, sıkılmış biriydi. Potifar karısının anlattıklarını duyunca çok öfkelendi. Acaba güvenini yıktığı için Yusuf’a mı kızgındı yoksa RAB’bin evini sayesinde kutsadığı bu adamla onu aldatmaya kalkışan kadına mı öfkeliydi? Potifar Yusuf’u öldürtmedi yaşamasına izin verdi ceza olarak zindana attırdı.

Mısırlılar her durumda İsrail halkı için bir tehlike oluşturuyorlardı. Yusuf’un Potifar’ın eşinden kaçtığı gibi İsrailliler de Musa aracılığıyla Mısır’dan kaçmışlardı. Mısır İsrailliler için farklı bir kültür, farklı gelenek, farklı adetler demekti. Yusuf kendini bu yabancı kültürden ve yabancı kadınlardan korumasını bildi.

Yıllarca haksız muamele görmesine rağmen yaşadığı her deneyim; Tanrı’nın onun hayatı için tasarılarının gerçekleşmesi için ona yön verdi. Özellikle Potifar’ın evini yönetmesi, zindandayken tutsakların yönetiminden sorumlu olması ona ilerde Mısır’ı yönetebilmesi için bir deneyim kazandırdı.

Yusuf çok dürüst ve doğru bir insandı. Yusuf, Potifar’ın karısının saldırısına uğradığında ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Orada durup da karşı koymadı, hemen oradan kaçtı. 2. Timoteos 2:22’de “Gençlik arzularından kaç…”diyor. 1. Korintliler 6:18ise “Fuhuştan kaçının. İnsanın işlediği bütün öbür günahlar bedenin dışındadır; ama fuhuş yapan, kendi bedenine karşı günah işler”diye yazar. Kaçarken arkasında giysisini bırakmak zorunda kalmıştı, Mısırlılar’a satılmadan önce babasının onun için özel olarak yaptığı giysiyi de kardeşleri zorla almışlardı fakat Yusuf’un daha önemli bir giysisi vardı o da RAB’bin kurtuluş giysisiydi. Potifar’ın karısı utanç giysisi ile örtülüyken Yusuf RAB’bin doğruluk kaftanıyla örtülüydü.

Karşılaştığımız kötü insanlar bile Tanrı’nın planlarının hayatımızda gerçekleşmesi için rol oynarlar. Potifar’ın karısı gibi bize haksız yere acı çektiren insanlarla karşı karşıya geldiğimizde şunu hatırlamak çok önemlidir; Tanrı’nın bizimle olduğunu bilmeli ve O’na güvenmeliyiz.


Referans ayetler:

Yaratılış 39:7-20