Yüksel, İncil'in bazı İngilizce çevirilerinde Luka 3:33'te "Admin"in ismi bulunurken neden Türkçe nüshalarda bulunmadığını sormaktadır. "Admin" kaybolmadı. "Admin" ismi zaten elimizdeki eski Grekçe İncil el yazmalarının çoğunlukta bulunmamaktadır.74Örneğin, A, D, K, D ve Y diye bilinen metinlerde "Admin" yoktur.75Birkaç eski el yazmasında ise Admin bulunmaktadır. Böylece bu ismin İncil'in her hangi bir İngilizce veya Türkçe çevirisinde bulunup bulunmaması, hangi el yazması grubuna dayanarak çevirilmiş olduğuna bağlıdır. Her neyse Admin'in Matta'da bulunmadan Luka'da bulunması beklenebilen bir şeydir. Çünkü Matta'daki liste zaten kendi yazınsal ve ruhsal amaçlarına göre birçok kuşağı atlamaktadır (Bkz. soy ağaçlarıyla ilgili açıklamalar, sayfa 141-142).
Bu iki günden sonra İsa oradan ayrılıp Celile'ye gitti. İsa'nın kendisi, bir peygamberin kendi memleketinde saygınlığı olmadığına tanıklık etmişti. Celile'ye geldiği zaman Celileliler O'nu iyi karşıladılar. Çünkü onlar da bayrama gitmişler ve bayramda O'nun Kudüs'te yaptığı her şeyi görmüşlerdi... Adam, İsa'nın Yahudiye'den Celile'ye geldiğini işitince yanına gitti, ölmek üzere olan oğlunu gelip iyileştirmesi için O'na yalvardı. O zaman İsa adama, "Sizler, belirtiler ve harikalar görmedikçe iman etmeyeceksiniz" dedi. (Yuhanna 4:43-48) İsa, Kral Hirodes'in devrinde Yahudiye'nin Beytlehem kasabasında doğduktan sonra ... (Matta 2:1) |
İsa, Ruh'un gücüyle donanmış olarak Celile'ye döndü. İsa, büyümüş olduğu yer olan Nasıra'ya geldiğinde, her zaman yaptığı gibi Sept günü havraya gitti. Onlara şöyle dedi: "Kuşkusuz bana şu değimi hatırlatacaksınız: '...Kefernehum'da yaptıklarını duyduk. Aynısını burada, kendi memleketinde de yap.' Size doğrusunu söyleyeyim, hiçbir peygamber kendi memleketinde iyi karşılanmaz". (Luka 4:14,16,23-24) İsa onlara, "Hangi olup bitenleri?" dedi. O'na, "Nasıralı İsa'yla ilgili olayları" dediler. " (Luka 24:19) |
Sayın Yüksel burada, İsa'nın itibar görmediği yerin Yuhanna'yla Matta'ya göre Yahudiye, Luka'ya göre ise Celile olduğunu iddia etmektedir. Halbuki İsa ne Celile'de ne de Yahudiye'de itibar gördü.Yuhanna 4:43'te "oradanayrılıp Celiye'ye gitti"derken İsa'nın, Yahudiye'den değil, Samiriye'denayrılması söz konusudur. Samiriye'de İsa gerçekten itibar görmüştü, hatta hiç bir mucize yapmadan dünyanın Kurtarıcısı olarak kabul edilmişti (Bkz. Yuhanna 4:39-42). Fakat hem Yahudiye'de (2:23-25) hem de Celile'de (4:45-48) kendi Yahudi halkı ancak "belirtiler ve harikalar"gördükleri takdirde inanırlardı. Halbuki hiç bir zaman O'na yürekten iman etmiş değildiler. Yani "iyi karşıladılar"deyişinde alaylı bir ifade söz konusudur. Buradaki "kendi memleketi"ifadesiyle hem Yahudiye'yi hem de Celile'yi kastedip bölüm 1:11'deki "kendi yurduna geldi, ama kendi halkı O'nu kabul etmedi"sözünün doğru olduğunu göstermektedir. Bunu Yuh. 4:45-48'de açıkça görebiliriz ki halkı İsa'ya içten inanmıyordu. Üstelik bu üzücü gerçeğe her dört İncil'de de aynı şekilde rastlıyoruz.
İsa Kefernahum'a varınca bir yüzbaşı O'na gelip, "Ya Rab" diye yalvardı, "felçli uşağım korkunç acılar içinde evde yatıyor." İsa, "Gelip onu iyileştireceğim" dedi. Ama yüzbaşı, "Rab, ben layık değilim ki, damımın altına giresin!" karşılığını verdi. "Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir." (Matta 8:5-8) |
Orada bir yüzbaşının çok değer verdiği kölesi ölüm döşeğinde hasta yatıyordu. İsa'yla ilgili haberleri duyan yüzbaşı, gelip kölesini iyileştirmesini rica etmek üzere O'na Yahudilerin bazı ihtiyarlarını gönderdi. Bunlar İsa'nın yanına gelince içten bir yalvarışla O'na dediler ki, "Bu adam senin yardımına layıktır" (Luka 7:2-4) |
Yüzbaşı yardım istedi. Ama isterken Yahudi ihtiyarlarının aracılık etmeleriyle yardım istedi. Ahmet'in bir tanıdığı aracılığıyla istekte bulunmasını, tanıdığına değinmeden şöyle açıklayabiliriz, "Ahmet, Mehmet'ten şunu istedi." Fakat herhangi bir çelişkiye düşmeden, "Ahmet Mehmet'e tanıdığını yolladı. O da Ahmet için Mehmet'ten şunu istedi" de diyebiliriz. İşte Matta olayı daha kısa ve öz şekilde (7 ayet ile; Luka da 10 ayet ile) açıklarken arada bulunanlardan söz etmeyip yüzbaşının ilk şahıs olarak İsa'dan yardım istediğini anlatmaktadır. Bu da Matta'nın amacından kaynaklanan niteliklere uygundur (Bkz. VII. Bölüm - İncil mi İnciller mi?).
Eriha'dan ayrılırlarken büyük bir kalabalık İsa'nın ardından gitti. Yol kenarında oturan iki kör adam, İsa'nın oradan geçmekte olduğunu duyunca, "Ya Rab, ey Davut Oğlu, halimize acı!" diye bağırdılar. (Matta 20:29-30) Sonra Eriha'ya geldiler. İsa, öğrencileri ve büyük bir kalabalıkla birlikte Eriha'dan ayrılırken, Timay oğlu Bartimay adında kör bir dilenci yol kenarında oturuyordu. (Markos 10:46) |
İsa Eriha'ya yaklaşırken kör bir adam yol kenarında oturmuş dileniyordu. (Luka 18:35) |
İsa herhalde eski Eriha'dan çıkarken yeni Eriha'ya yaklaşırken körleri iyileştirdi. O dönemde iki Eriha vardı - tepede büyük ölçüde yıkıntı olan eski Eriha ve bundan bir kilometre uzakta Romalı kral Herodes'in inşaat ettirdiği yeni Eriha.76Eski Eriha, Yeşu zamanında yıkılıp İsrail'in kralı Ahab zamanında tekrar yapılmıştı (Yeşu 7:20; I. Krallar 16:33-34). Büyük bir olasılıkla Matta'yla Markos Filistin'li Yahudiler olarak İsa'nın çıktığı eski şehirden, Troas'lı Luka ise İsa'nın yaklaştığı yeni şehirden bahsetmektedir.
İkinci soruya gelince iki kör vardı. Bu, Markos'la Luka'nın bir kişi yazdığı yerde Matta'nın iki kişi yazdığı tek yer değildir (Bkz. Matta 8:28 ve Markos 5:2 ile Luka 8:27'ye). Bu Matta'nın olaylara gözleriyle tanık olduğundan kaynaklanmış olabilir. Her ne ise bu bir çelişki yaratmıyor. Olayın önemli yönlerini anlatmak için bir kişi, hele o kişi diğerinden daha fazla dikkate değerse yeterdir. Örneğin: "Bugün çarşıda Salih Erdoğan'ı gördüm. Senelerdir onu görmemiştim!" derim. Halbuki Salih beyin yanında gördüğüm başka bir arkadaş da vardı. Fakat anlatmak istediğim şey için önemli olmadığından ona değinmeyebilirim.
"Karşınızdaki köye gidin. Hemen orada bağlı bir dişi eşek ve yanında bir sıpa bulacaksınız. Onları çözüp bana getirin." Eşekle sıpayı getirip üzerlerine giysilerini yaydılar, İsa da sıpanın üzerine bindi. . (Matta 21:2, 7) |
"Karşınızdaki köye gidin. Köye girer girmez, üzerine daha hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin." Sıpayı İsa'ya getirip üzerine kendi giysilerini yaydılar. İsa da sıpaya bindi. (Markos 11:2, 7) "Karşıdaki köye gidin. Köye girince, üzerine daha hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. . (Luka 19:30) |
Evet, eşek vardı. Matta bu olayı açıklarken, Markos ile Luka'da yazılmayan bir ayrıntı vermektedir. İsa'nın bindiği hayvanın sıpa olduğuna göre eşeğin orada olup olmaması fazla önem taşımıyor. Ama Matta özellikle İsa'dan önceki peygamberler aracılığıyla bildirilen sözlerin ayrıntılı bir şekilde yerine gelmiş olduğunu sürekli vurgulamaktadır. Bunun için Mesih'le ilgili olan Zekeriya 9:9'daki "Siyon kızına deyin ki, 'Bak, alçakgönüllü Kralın, bir eşeğe, evet bir sıpaya, bir eşek yavrusuna binmiş sana geliyor'"sözleri İsa'nın bir eşeğin sıpasına binmesiyle gerçekleştiğini göstermeye özenmektedir. Bu yüzden bu ayrıntı eklenmiş olabilir.
Eğer kendim için ben tanıklık edersem, tanıklığım geçerli olmaz. (Yuhanna 5:31) |
Kendim için ben tanıklık ediyorsam da tanıklığım geçerlidir. Çünkü nereden geldiğimi ve nereye gideceğimi biliyorum. Oysa siz, nereden geldiğimi, nereye gideceğimi bilmiyorsunuz. (Yuhanna 8:14) |
İsa'nın şehadeti, söylediği her söz ve yaptığı her şey gibi doğruydu.O'nu suçlamak istedikleri zaman İsrail'in Yüksek Kurulu kendisine karşı tanık aradılar fakat bulamadılar. O günah işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı. Sayın Yüksel'in bu soruda çok yüzeysel bir şekilde karşılaştırdığı iki ayete, bağlantılı oldukları ayetlerle birlikte bakılırsa gerçek bir çelişki yoktur tabii. Yuhanna 5:30-32'de İsa'nın dediğini şu sözlerle açıklayabiliriz: "Eğer sırf kendiliğimden tanıklık edersem, yani Tanrı'nın bana verdiği sözlerine bağımsızca kendim için tanıklık edersem tanıklığım geçerli ve doğru olmaz. Halbuki Tanrı da aynısını tanıklık eder." Yuhanna 8:13-18'de Ferisiler (Aynen Sayın Yüksel'in yaptığı gibi) İsa'nın önceki sözlerini yanlış bir şekilde kendisine karşı kullanmaya çalışıyorlardı. Bu sefer İsa kendi sözlerinin doğru ve güvenilir olduğunu vurguluyor, hatta öncekine benzer sözlerle bile bunu ispatlıyor (8:16-18). Her iki bölümde de İsa'nın vurgulamak istediği gerçek, kendisinin Baba Tanrı'yla bir olmasıdır.
İsa sabah erkenden kente dönerken acıkmıştı. Yol kenarında gördüğü bir incir ağacına yaklaştı. Ağaçta yapraktan başka bir şey bulamayınca ağaca, "Sonsuza dek artık meyve vermeyesin!" dedi. İncir ağacı hemen o anda kurudu. Öğrenciler bunu görünce şaşkına döndüler. "İncir ağacı birdenbire nasıl kurudu?" diye sordular. (Matta 21:18-20) |
Ertesi gün Beytanya'dan çıktıklarında İsa acıkmıştı. Uzakta, yapraklanmış bir incir ağacı görünce üzerinde belki incir bulurum diye yaklaştı. Ağacın yanına vardığında yapraktan başka bir şey bulamadı. Çünkü incir mevsimi değildi. İsa ağaca, "Artık senden hiç kimse bir daha meyve yemesin!" dedi. Öğrencileri de bunu duydular. Sabah erkenden incir ağacının yanından geçerlerken, ağacın kökten kurumuş olduğunu gördüler. Olayı hatırlayan Petrus, "Rabbî, bak! Lanetlediğin incir ağacı kurumuş!" dedi. (Markos 11:12-14, 20-21) |
Ağaç çok kısa zaman içerisinde kurudu,fakat Markos'ta açıkça belirtildiğine göre İsa'nın ağacı lanetlediğinden sonraki gün öğrenciler kurumuş olduğunu görünce İsa'ya sordular. Matta'da hikâye özetlenip kısaltılmıştır. Bu Matta'da sık sık rastlanan bir nitelik olup, orada bulunan hikâyelerin sürekli zamandizine göre değil ama bazen konulara göre düzenlenmiş olduğu görülmektedir. (Örneğin: Matta 9:18-26'i Markos 5:21-43'le karşılaştırın.) Markos 11:12-14 ile 20-24'teki iki ayrı gün oluşan olay Matta 21:18-22'de ait olduğu tek konuya göre birleştirilmiştir. Matta 21:20'deki "Öğrenciler bunu görünce"ifadesi ertesi günle ilgilidir. Ama önemli olan ağacın İsa'nın sözü üzerine çabucak kurumuş olmasıdır.
Bunun için "ağacın suçu neydi?"sorusu daha esaslıdır. Tabii ki ağacın suçu yoktu. Fakatikiyüzlü din adamlarının suçu vardı.İşte bu hareketle İsa onları gözle görülür bir şekilde ikaz ediyordu. İncir ağaçları genellikle meyvesi çıktığı zaman veya biraz sonra bile yapraklanırmış. İncir mevsimi olmadığı için İsa bu nadir yapraklı ağaca yaklaştı. Yaprakları olması meyvesi olduğunu da ilan ediyordu. Fakat ilan ettiği şey yalandı. Meyvesi yoktu. Bunun için meyvesi olduğunu ilan eden fakat meyvesiz olan bu ağacı İsa lanetledi.
Kutsal Kitap'ta incir ağacı İsrail oğullarını simgeleyen bir semboldur(Bkz. Yeremya 24:1-8; Hoşea 9:10; Nahum 3:12). Allah'ın onlardan beklediği de "iyi incirler"di, yani sevgi, doğruluk, sadakat, dolu olmak gibi. İsa da Kendisiyle İsrail'le ilgili şu benzetmeyi açıklamıştı: "Adamın birinin bağında dikilmiş bir incir ağacı varmış. Adam gelip ağaçta meyve aramış, ama bulamamış. Bağcıya, 'Bak' demiş, 'ben üç yıldır gelip bu incir ağacında meyve arıyorum, bulamıyorum. Onu kes. Toprağın besinini neden boş yere tüketsin?'" (Luka 13:6-9). İsa, İsrail ağacının sahibi olarak üç yıl boyunca meyve aradıktan sonra son kere Kudüs'e geldi. Varır varmaz tapınağa gitti, her tarafı gözden geçirerek "meyve" durumunu yokladı (Markos 11:11). Tapınakta gözüne çarpan, dua edenler yerine satıcılardı. Ertesi gün Kudüs'e dönerken meyvesiz incir ağacını lanetledi (Markos 11:12-14). Ondan hemen sonra tapınağa gidip satıcıları tapınaktan kovmaya başladı (Markos 11:15-19).
İşte İsa'nın lanetlediği bol yapraklı ama meyvesiz ağaç ibretinin anlamı çok açıktır. İsa, kendilerini Tanrı'ya çok meyve verenler olarak gösteren ikiyüzlü din adamlarını lanetliyor, onları İsrail ağacının pek yakında kesileceği hakkında uyarıyordu. Matta 23'teki İsa'nın tekrarladığı "Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler!"sözlerine bakınız. Sayın Yüksel'in kitabında alıntı yaptığı Delhi'li yazar, alakası olmayan saçma sapan yorumlarıyla İsa'nın yaptıklarından hiçbir şey anlamadığını ortaya koymuş bulunuyor. Sakınsınlar da, Kudüs'teki din bilginlerinin uğradığı mahkûmiyete uğramasınlar.
"Sana doğrusunu söyleyeyim" dedi İsa, "bu gece horoz ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin." (Matta 26:34) İsa, "Sana şunu söyleyeyim, Petrus, bu gece horoz ötmeden sen beni tanıdığını üç kez inkâr edeceksin" dedi. (Luka 22:34) İsa şöyle cevap verdi: "Benim için canını mı vereceksin? Sana doğrusunu söyleyeyim, horoz ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin." (Yuhanna 13:38) |
"Sana doğrusunu söyleyeyim" dedi İsa, "bugün, bu gece, horoz iki kez ötmeden sen beni üç kez inkâr edeceksin." (Markos 14:30) |
Markos'ta yazıldığı gibi horoz iki kere öttü. Markos Petrus'un yardımcısıydı ve özellikle Petrus'la ilgili olaylara daha ayrıntılı bir şekilde tanıklık etmektedir. Horoz ilk kez öttüğünde Petrus aldırmamış tövbe etmemişti. Ancak ikinci kez öttüğünde İsa'nın dediğini hatırladı ve hüngür hüngür ağlayarak tövbe etti. Aslında bir fark yoktur. "Yemeye çağıran zil çalmadan önce yetişin" ile "zil ikinci kez çalmadan önce yetişin" ifadeleri arasındaki fark gibidir. Birisi sadece biraz daha ayrıntılı olarak açıklıyor.
Askerler İsa'yı götürürken, kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adamı yakaladılar, çarmıhı sırtına yükleyip İsa'nın arkasından yürüttüler. (Luka 23:26) |
Askerler İsa'yı alıp götürdüler. İsa çarmıhını kendisi taşıyıp Kafatası - İbranicede Golgota - denilen yere çıktı. (Yuhanna 19:17) |
Bizi çok seven ve Kendini uğrumuza feda eden Kurtarıcımız İsa haçı taşıdı. Zalimce dövülüp kamçılandığı halde, İsa yine de vali konağından Kudüs şehir kapısına kadar çarmıhını taşıyarak "dışarı"çıkabildi (Yuhanna 18:28 ile Markos 15:20'ye bkz.). Orada zayıflığı ve kan kaybedişinden dolayı İsa çökünce askerler "kırdan gelmekte olan Simun adında Kirenli bir adama ...İsa'nın çarmıhını zorla taşıttılar(Markos 15:21). Ondan sonra "İsa'yı Golgota, yani Kafatası denilen yere götürdüler"(Markos 15:22).
Yuhanna neden Simon'u ele almıyor? Çünkü bu ayrıntı Yuhanna İncili'nin amacına uygun değildi (Bkz. VII. Bölüm - "İncil mi İnciller mi?). İsa'nın çarmıhtaki ölümüne, O'nun kararlılığı ve Baba'sına olan itaatkârlığı açısından bakmak mümkündür. Ayrıca ölümüne O'nun çektiği acılar ve verdiği mücadele açısından bakmak da mümkündür. Her iki perspektif de doğrudur ve ikisi de her iki İncil'de de öğretilmektedir. Fakat Yuhanna özellikle Baba'nın egemen planına ve Oğul'un söz dinlemesine ağırlık vermektedir.
İsa daha konuşurken, Onikilerden biri olan Yahuda geldi. Yanında, başkâhinlerle halkın ihtiyarları tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı büyük bir kalabalık vardı. İsa'yı ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, İsa O'dur, O'nu tutuklayın" diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru İsa'ya gidip, "Selam, Rabbî*!" diyerek O'nu öptü. İsa ona, "Arkadaş, bunun için mi geldin?" dedi. Bunun üzerine adamlar yaklaştı, İsa'yı yakalayıp tutukladılar. (Matta 26:47-50) İsa'yı ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, İsa O'dur. O'nu tutuklayın, güvenlik altına alıp götürün" diye onlarla sözleşmişti. Gelir gelmez İsa'ya yaklaştı, "Rabbî" diyerek O'nu öptü. Onlar da İsa'yı yakalayıp tutukladılar. (Markos 14:44-46) İsa daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. Onikilerden biri, Yahuda adındaki kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. İsa'yı öpmek üzere yaklaşınca İsa ona, "Yahuda" dedi, "İnsanoğlu'nu bir öpücükle mi ele veriyorsun?" (Luka 22:47-48) |
Böylece Yahuda, yanına bir bölük askerle başkâhinlerin ve Ferisilerin gönderdiği görevlileri alarak oraya geldi. Onların ellerinde fenerler, meşaleler ve silahlar vardı. İsa, başına geleceklerin hepsini biliyordu. Öne çıkıp onlara, "Kimi arıyorsunuz?" diye sordu. "Nasıralı İsa'yı" diye karşılık verdiler. İsa onlara, "Ben'im" dedi. O'nu ele veren Yahuda da onlarla birlikte duruyordu. (Yuhanna 18:3-5) |
Yahuda İsa'yı öptü.Bir kez daha söylemek gerekirse, İsa'yla ilgili İncil'i yazıya geçiren dört tanığa vahyeden Tanrı'nın Kutsal Ruh'u, kendi amaçlarına göre hikâyenin ayrıntılarını ya dahil etti ya da etmedi. Böylece Yuhanna'da Yahuda'nın İsa'yı öpücükle ele verdiği ayrıntısı yer almıyor. Çünkü orada özellikle İsa'nın, canını kendiliğinden verebilme yetkisi ve O'nun kimliği - "kimi arıyorsunuz... Ben'im" -vurgulanmaktadır. Yine de ayet 5'teki "O'nu ele veren Yahuda da onlarla birlikte duruyordu"ifadesiyle Yahuda'yı suçsuz bırakmamaktadır.
İnsanoğlu, kendisi için yazılmış olduğu gibi gidiyor, ama İnsanoğlu'nu ele verenin vay haline! O adam hiç doğmamış olsaydı, kendisi için daha iyi olurdu."O'nu ele verecek olan Yahuda, "Rabbî, yoksa beni mi demek istedin?" diye sordu. İsa ona, "Söylediğin gibidir" karşılığını verdi. (Matta 26:24-25) |
İsa'yı ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, İsa O'dur, O'nu tutuklayın" diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru İsa'ya gidip, "Selam, Rabbî*!" diyerek O'nu öptü. (Matta 26:48-49) |
Ne saçma bir soru! Yahuda, İsa'yı ya da on bir öğrencisini düşünerek O'nu öpmedi ki! Karanlıkta İsa'yı tanımayacak olan kalabalığa bir işaret vermek gereğini duydu ve öpücük işaretini seçti. Bu kadar. Yine de bu, onun İsa'yı ele vermesinin ne kadar acı ve keskin bir şey olduğunu ortaya koyuyor. O toplumda birini öpmek, bugünkü doğu ülkelerde olduğu gibi bir dostluk işaretidir. Bu olayı yüzyıllar önceden bildiren ilgili Mezmur'un sözleri Yahuda'nın verdiği sahte sevgi işaretiyle gerçekleşti: "Sevgime karşılık bana hasım oldular; Ben ise, dua etmekteyim. Ve iyiliğe karşı bana kötülük, Ve sevgime karşı nefret ettiler" (Mezmur 109:4-5).
"Tanrı'ya güveniyordu; Tanrı O'nu seviyorsa, kurtarsın bakalım! Çünkü, 'Ben Tanrı'nın Oğluyum' demişti." İsa'yla birlikte çarmıha gerilmiş olan haydutlar da O'na aynı şekilde hakaret ettiler. (Matta 27:43-44) |
Çarmıhta asılı duran suçlulardan biri O'na, "Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!" diye küfür etti. Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. "Sende Tanrı korkusu da mı yok?" diye karşılık verdi. "Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmamıştır." Sonra, "Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an" dedi. İsa ona, "Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın" dedi. (Luka 23:39-43) |
Onlar saatlerce İsa'nın yanında çarmıhta asılıydılar. Böylece kendi durumlarını ve öldükten sonra nereye gideceklerini düşünmek için yeterli zamanları vardı. İlk önce her iki haydut İsa'ya sövdü. Daha sonra birisinin alaylı bir biçimde "Sen Mesih değil misin?" deyişi üzerine, artık İsa'nın suçsuzluğu karşısında kendi günahlılığını anlamış olan diğer haydut, Allah'tan korkmaya başladı. Bunu ve İsa'nın gerçekten yücelik içinde geri gelecek olan Mesih olduğunu itiraf üzerine, Luka İncili değil (!), Mesih Kendi yetkisiyle onu akladı ve cennete layık kıldı. Bunu da kendini kurban olarak sunmakla sağladığı fidye ya da kefaret sayesinde yaptı. Bu kurtuluşa, haydutun yaptığı gibi, kendini cehenneme layık kabul ederek, İsa'nın merhametine sığınan herkes kavuşabilir.
İsa gölün karşı yakasında Gadaralıların memleketine vardığında, cine tutsak iki kişi mezarlık mağaralardan çıkıp O'nu karşıladı. Bunlar öyle tehlikeliydi ki, o yoldan kimse geçemiyordu. (Matta 8:28) |
İsa kayıktan iner inmez, kötü ruha tutsak olan bir adam mezarlık mağaralardan çıkıp O'nu karşıladı. (Markos 5:2) İsa karaya çıkınca, kentten bir adam O'nu karşıladı. Cinlere tutsak olan ve uzun zamandan beri giysi giymeyen bu adam evde değil, mezarlık mağaralarda yaşıyordu. (Luka 8:27) |
İki kişiydi.Lütfen soru 35'teki ikinci paragrafa bakınız.
Yusuf cesedi aldı, temiz keten beze sardı, kayaya oydurmuş olduğu kendi yeni mezarına yatırdı. Mezarın girişine büyük bir taş yuvarlayıp oradan ayrıldı. (Matta 27:59-60) Yusuf da keten bez satın aldı, cesedi çarmıhtan indirip beze sardı ve kayadan oyulmuş bir mezara yatırarak mezarın girişine bir taş yuvarladı. (Markos 15:46) Yusuf, Pilatus'a gidip İsa'nın cesedini istedi. Cesedi çarmıhtan indirip keten beze sardı ve daha hiç kimsenin konulmadığı, kayaya oyulmuş bir mezara yatırdı. (Luka 23:53) |
Bundan sonra Aramatyalı Yusuf, İsa'nın cesedini kaldırmak için Pilatus'a başvurdu. Yusuf, İsa'nın öğrencisiydi, ama Yahudilerden korktuğundan bunu gizli tutuyordu. Pilatus izin verince, Yusuf gelip İsa'nın cesedini kaldırdı. Daha önce geceleyin İsa'nın yanına gelmiş olan Nikodim de otuz litre kadar karışık mür ve sarısabır özü alarak geldi. İkisi, İsa'nın cesedini alıp Yahudilerin gömme geleneğine uygun olarak onu baharatla keten bezlere sardılar. İsa'nın çarmıha gerildiği yerde bir bahçe, bu bahçenin içinde de henüz hiç kimsenin konulmadığı yeni bir mezar vardı. O gün Yahudilerin Hazırlık günüydü. Mezar da yakın olduğundan İsa'yı oraya koydular. (Yuhanna 19:38-42) |
|
|
İki kişi.Aslında kabrin sahibi Aramatyalı Yusuf'tu. İsa'nın cesedini çarmıhtan kaldırmak için Pilatus'a başvuran da oydu (Yuhanna 19:38). Yani hikâyedeki önemli insan Yusuf'tu. Fakat Yuhanna'da Nikodim'in hikâyesi de izlenmekte olduğu için (3:1-10; 7:50-52), sonunda İsa'ya tamamen inanan bir izleyici olup böylece Yusuf'a yardım ettiği ayrıntısı eklenmektedir. Bu şekilde korkudan İsa'ya inandıklarını açıkça söylemekten çekinen inanlılar da cesaret alabilirler.
Sept gününü izleyen haftanın ilk günü, tan yeri ağarırken, Mecdelli Meryem ile öbür Meryem mezarı görmeye gittiler. Ansızın büyük bir deprem oldu. Rab'bin bir meleği gökten indi ve mezara gidip taşı bir yana yuvarlayarak üzerine oturdu. Görünüşü şimşek gibi, giysileri ise kar gibi bembeyazdı. (Matta 28:1-3) Mezara girip sağ tarafta beyaz bir kaftan giyinmiş genç bir adamın oturduğunu görünce çok şaşırdılar. (Markos 16:5) |
Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında beliriverdi. (Luka 24:4) Meryem ise mezarın dışında durmuş ağlıyordu. Ağlarken eğilip mezarın içine baktı. Beyazlara bürünmüş iki melek gördü; biri İsa'nın cesedinin yattığı yerin başucunda, öteki ayakucunda oturuyordu. (Yuhanna 20:11-12) |
Matta, Markos, Luka ve Yuhanna kitaplarında, birinde tek kişi görünürken diğerlerinin paralel bir bölümünde bir veya iki kişi daha bulunduğu ondan fazla olay vardır (Bkz. Soru 35, 44 ve 45). Daha önce belirtiğimiz gibi bunun gibi ayrıntıların dahil edilip edilmemesi söz konusu olan Rab'bin İncil'de öngürdüğü amacına bağlıdır. Özetle bu muhteşem olayda, en azından iki melek yer alıyordu.
Yuhanna'da kadınlardan sadece Mecdelli Meryem'in (İsa'nın annesi olan değil) mezarda bulunduğu konusuna gelince, Yuhanna'da İsa'nın dirilişi, özellikle Meryem'in açısından açıklanır. Bunun için diğer kadınlara önem verilmiyor. Buna rağmen Yuhanna 20:2'deki "Rab'bi mezardan almışlar, nereye koyduklarını da bilmiyoruz"çoğul ifadesi diğer kadınları açıkça dahil etmektedir.
Matta 17:21; 18:11; 23:14;
Markos 7:16; 9:44-46; 11:26; 15:28; 16:9-20;
Luka 17:36; 23:17;
Yuhanna 5:4; 8:11; 9:35;
Elçilerin İşleri 8:37; 15:34; 24:7; 28:29;
Sayın Yüksel, yukarıdaki örneklerin İncil'in değiştirildiği hakkındaki suçlamasını desteklediğini iddia etmektedir. II. Bölümde bu suçlamaya yanıt vermiştik (s. 76-88), ama yanıtımızı genişletmemiz yararlı olabilir. Mesih İnanlı bilginler yukarıdaki ayetlerin hepsini ve bu tür "farklılıkları" dikkatle etüt etmişlerdir. Tabii ki burada, İncil'in binlerce dile yapılan çok sayıda çevirisinden söz etmiyoruz. Günümüzde etüt edilmeye açık olan antik Yunan elyazmalarının güvenilirliğini dikkate alıyoruz.
İlk önce, "antik kayıtların insanı şaşırtan biçimde aynı oluşunu"77hatırlamalıyız. "Metinsel tartışma, İncil'in sözlerinin binde birini bile etkilemez. Dahası, şu ya da bu metnin okunmasıyla hiçbir yerleşmiş öğreti şüpheyle sorgulanamaz."78İncil'e sağlam bir güvenle yaklaşabiliriz.
Ancak, soru hâlâ var olmaya devam etmektedir: Farklı Yunanca elyazmalarındaki yüzlerce küçük farklılığı nasıl açıklayabiliriz? Bu "çelişkiler", değişik sözler, tabirler ve iki paragraftan oluşur, ki bunlar (1) bazı elyazmalarında var, bazılarında yoktur, ya da (2) farklı elyazmalarında bazı şekillerde farklılık gösterirler.
Aşağıdaki noktalar tatmin edici bir yanıt sağlarlar. Hiç olmazsa Kutsal Kitap'a, "insan sözü olarak değil, gerçekte olduğu gibi Tanrı sözü olarak"(I. Sel. 2:13) yaklaşanlar için böyle olmalıdır. Rab'bin söylediği şu söz çok anlamlıdır, "Eğer bir kimse Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretişin Tanrı'dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir"(Yuh. 7:17).
1. Orijinal Kutsal Kitap ayetleri "Tanrı esinidir" (II. Tim. 3:16) ve bu yüzden içlerinde hiç bir hata ve eksik yoktur. "Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insanın isteğinden kaynaklanmadı. İnsanlar Kutsal Ruh'ça yönetilerek Tanrı'nın sözlerini ilettiler" (II Pet. 1:21). Bu dökümanlar şüphesiz nispeten narin papirüs tomarları ya da yapraklarına yazılmışlar (o zaman kağıt olarak kullanılan madde), ve nispeten erken bir zaman içinde kaybolmuşlardı.
2. İnanlılar bu orijinal yazıları bundan sonraki dört yüzyıl boyunca elle papirüse, sonra da parşömen kağıda geçirmişlerdir. Bu kopyalar Roma İmparatorluğunun çeşitli yerlerine yayılmışlardır. Böylesine uzun dökümanların elle yazılması yorucu bir iştir ve bazı yanlışlıklar kaçınılmazdır. Bunları kopya edenler birbirlerine benzeyen harfleri karıştırabilirler, yerlerini değiştirebilirler, ya da aralarındaki metni atlayarak tekrar edilen bir sözcükten ötekine geçebilirler. Kopya etmekte olduğu elyazmasının kenarındaki bir yazıyı metnin bir kısmı olarak metne dahil etmiş olabilirler. İyi niyetli bir yazıcı elyazmasına gramerini ya da anlamadığı bir noktayı "düzelterek" kasıtlı değişiklikler ekleyebilir. Sonuç olarak, kopya etme işlemi büyük bir dikkat ve saygıyla yapıldığı halde, bu elle kopya edilen elyazmalarında çok sayıda küçük çelişkiler bulmaktayız. Bu yazıcılar, yaptıkları işin kutsallığının ve Sayın Yüksel tarafından aktarılan Esinleme 22:18-19 ayetleri gibi, Tanrı'nın sözünü değiştirip bozmak hakkındaki Kutsal Kitap uyarılarının farkındaydılar.
3. Elimizde ne vardır? "Matbaa makinesi 15'inci yüzyıla kadar keşfedilmediği için Yunanca İncil'in metni bize çeşitli elyazmalarıyla erişmiştir."79Bunlar Avrupa, Kuzey Afrika, ve Orta Doğunun her tarafından toplanmışlardır. "İncil'in metni için elyazmasal kanıtlar herhangi bir antik eserinkinden çok çok daha boldur...Yunanca metnin tamamı ya da parçalarının, hemen hemen beş bin elyazması vardır...Latincede sekiz bin elyazması vardır, ve ek olarak diğer antik çevirilerden de bin tane vardır. Bu elyazmaları arasında, orijinalden bir yüzyıldan fazla kadar bile olmadan, İncil'in çok büyük parçalarını içeren, ve İncil'in kitaplarının orijinal olarak yazılmasından üç yüzyıl içinde kopya edilen (iki tane neredeyse tamam İncil nüshası dahil) elli ya da daha çok elyazması vardır."80
4. Bu belgelerden, orijinallerinde tam tamına ne yazılmış olduğunu çok yakın bir şekilde anlayabiliriz. Süreç, başkanın konuşmasının tam metninin ne olduğunu anlamak için odadaki gazeteciler grubunun aldıkları notları kıyaslama işine benzer. Bir gazetecinin yazamadığı ya da yanlış yazdığı bir şey diğerlerinin notlarından anlaşılabilir. "Orijinaline olabileceği kadar yaklaşmak için çeşitli elyazmalarının kopyalarının etüdü, ve onların her birinin değerini belirleme, Metinsel Eleştiri bilimini oluşturur."81Üzerlerinde gerçek bir soru işareti olan bölümler çok çok azdır.
Sonuç olarak, söz konusu çelişkilerin hemen hemen hiçbir istisna olmaksızın Kutsal Kitap ayetlerinin elle kopya edilmesinin sonucu olan küçük hatalarolduklarını söyleyebiliriz. Kutsal bir Tanrı'nın önündeki dürüstlük, bunların hiçbirinin gözardı edilmemesini gerektirir. Yine de, binlerce elyazmasının dikkatle incelenmesi, günümüzde çeviride kullanılan Yunanca metnin esinlendirilmiş orijinaline çok çok yakın olduğunu kanıtlar. Sonuç olarak bu, "Kutsal Kitap ayetlerinin gerçek olduğunun kanıtını kuvvetlendirmiştir ve gerçek bir dürüstlükle elimizde Tanrı'nın gerçek Sözü olduğundan emin olabiliriz."82
Bundan öte araştırma için metnin günümüze gelişi hakkındaki nota bakınız (sayfa 138-140).
Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. ...Söz insan olup aramızda yaşadı. Biz de O'nun yüceliğini, Baba'dan gelen, lütuf ve gerçekle dolu olan biricik Oğul'un yüceliğini gördük. (Yuhanna 1:1, 14) |
Ben ve Baba biriz. (Yuhanna 10:30) |
Kutsal Kitap'ın başından sonuna kadar bu gerçek bulunmaktadır. Allah'ın, kendi ezeli-ebedi Söz'ü ve Ruh'u Tevrat'ın ilk ayetlerinde bile görülür: "Başlangiçta Allahgökleri ve yeri yarattı. Ve yer ıssız ve boştu; ve enginin yüzü üzerinde karanlık vardı; ve Allahın Ruhusuların yüzü üzerinde hareket ediyordu. Ve Allah dedi: 'Işık olsun'; ve ışık oldu" (Tekvin 1:1-3). Allah tektir, fakat bu teklik bir hücreninki gibi basit bir teklik değildir. Bunun en iyi örneği (bu konuda örnek kullanabilirsek) Allah'ın benzeyişine göre yaratılan insanın kendisidir. Bedeni, canı ve ruhu olmakla birlikte insan tektir, değil mi? Buna benzer ama akıl ermez derecede daha yüksek bir şekilde Allah'ın Özü, Sözü ve Ruhu vardır.
Bu konunun cevabını üç paragraf içinde açıklamak denizi bir kovaya sığdırmak kadar imkânsızdır. Gerçekten ilgilenen kişiler başka kaynaklara başvurabilir.83Ama en azından şöyle özetlemeye çalışalım. Allah'ın değişmez Kitap'ının açık ve orijinal öğretişine göre O'nun Sözü (Kelamullah) ezelden beri O'nun özünden "doğmak"tadır. Bunun için Allah'a "Baba" ve Söz'e "Oğul" terimleri kullanılmaktadır. Allah'ın Sözü, Özü kadar ezelidir. Kutsal Ruh ise başmelek Cebrail (!) değil, Allah'ın Kendi Ruhudur (Ruhullah). O da ezeli-ebedidir. Ezeli Söz/Oğul iki bin yıl önce yüceliğinden soyunarak bakire Meryem'in rahminden doğdu. Oğul, İsa diye bildiğimiz insan oldu ve lütuf ve gerçekle dolu olarak aramızda yaşadı, ölüleri diriltmek kadar büyük ve sayısız mucizeler yaptı, çarmıhta gönüllü ve günah bağışlatan kurban olarak öldü, gömüldü, ve üçüncü gün ölümü yenerek dirildi. Allah böylece bu İsa'yı hem Rab hem Mesih yaptı. İşte İncil denen Müjde budur ve biz "Müjde'den utanmıyoruz. Bu, iman eden herkesin kurtuluşu için Tanrı'nın gücüdür"(Romalılar 1:16).
İncil'de okuduğumuz gibi "Kuşkusuz, Tanrı yolunun sırrı büyüktür. O, bedende göründü!"(I. Timoteyus 3:16). Fakat şüphesiz Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un bir tek Tanrı olması gerçeği Kutsal Kitap'ın asıl gerçeğidir.
Önceki soruya bakınız. Ama orada dediklerimize iki nokta eklememiz yerinde olur:
1) Sayın Yüksel, "bu doktrin, ne İbranî peygamberleri, ne de Hıristiyan resulleri tarafından biliniyordu." diyor. Peki aşağıda iki ayet vereceğiz. Birincisi, İbranî peygamberi olan Yeşaya aracılığıyla verilen bir ayettir. Bakalım, bu doktrin biliniyor mu yoksa bilinmiyor muydu?
"Ey Yakub, ve çağırdığım İsrail, beni dinle: Ben O'yum; ilk benim, son da benim. Evet, yerin temelini benim elim koydu, ve gökleri sağ elim yaydı; ben onları çağırınca, birlikte dikilip dururlar...Bana yaklaşın, bunu dinleyin: Başlangıçtan beri gizlice söylemedim; vaki olduğu zamandan beri ben oradayım; ve şimdi Rab Yehova(Baba) ve onun Ruhu(Kutsal Ruh) beni(Söz) gönderdi."(Yeşaya 48:12-13, 16)
Bir İbranî peygamberinin yazıya geçirdiği bu ayetlerde Üçlü Birlik açıkça görülür. Gelelim Yeni Ahit'e. Kutsal Ruh'un Havari Matta aracılığıyla verdiği şu ayete bakalım:
İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğulve Kutsal Ruh'un adıyla(tek ad!) vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim"(Matta 28:18-20).
Bundan daha açık bir ifade olamaz. Bunun gibi pek çok ayet sıralamak mümkündür. Sonuç olarak şunu açıkça diyebiliriz ki, Üçlübirlik Gerçeği hem İbranî peygamberleri, hem de Hıristiyan resulleri tarafından biliniyordu.
2) Sayın Yüksel, bu gerçeğin "bir sır" olduğunu kabul etmemizden alaylı bir şekilde bahsetmektedir. Fakat İncil'de böyle bir tavırla ilgili olarak şöyle yazılır: "Bu kişiler anlamadıkları her şeye sövüyorlar... Vay bunların haline! Çünkü Kabil'in yolundan gittiler" (Yahuda 10-11). Acaba "Kabil'in yolu" neydi? Kabil, Allah'ın saptamış olduğu kurban yoluyla kurtuluş planını anlamadan kendi doğruluğunu yerleştirmeye çalışarak Rab'be kuzu değil, toprağın ürününden bir adak getirdi. Fakat Allah onu kabul etmeyince Kabil istenen kuzuyu getiren kardeşi Habil'e kızdı ve sonunda onu öldürerek ilk katil oldu. Aynı şekilde değerli Müslüman arkadaşlarımız ne Allah'ın Üçlü Birliğini ne de O'nun Mesih'inin kurban olarak çarmıhtaki ölümü sayesinde sağladığı kurtuluş müjdesini anladıkları için bu yüksek gerçeklere sövüyorlar. Bu konuda Allah şöyle der: "Benim düşüncelerim sizin düşünceleriniz değil, sizin yollarınız benim yollarım değil, Rab diyor. Çünkü gökler nasıl yerden yüksekse, yollarım sizin yollarınızdan, ve düşüncelerim sizin düşüncelerinizden öyle yüksektir"(Yeşaya 55:8-9).
Kutsal Kitap'ta böylesine açıkça belirtilen yüce gerçekleri anlamadığımız zaman onlara sövmektense kendimizi alçaltarak gerçeği anlayabilmek için Rab'be yalvarmak gerekir. Bu şekilde yaklaşanlara Rab'bin sözü şudur: "Yüksek ve yükselmiş, ebediyette sakin ve ismi Kutsal olan şöyle diyor: Ben yüksek ve mukaddes yerde otururum, ve alçak gönüllülerin ruhunu diriltmek için, ve alçak gönüllü adamla beraberim. RAB diyor, ben düşküne, ve ruhu kırık olana, ve sözümden titriyen adama bakarım" (Yeşaya 57:15; 66:2)
Bazı İngilizce tercümelerde bulunan "Çünkü gökte şehadet edenler üçtür: Baba, Kelime ve Ruh-ul Kudüs; ve üçü mutabıktır"ifadesi, ancak dört veya beş Grekçe nüshada bulunur (Bkz. Soru 47). Bunlar da pek eski sayılmaz. Kesinlikle orijinal İncil'de değildi. Bu yüzden de tercümelerin büyük çoğunluğunda bu ifade bulunmaz.
O zaman nereden çıktı? Büyük bir ihtimalle nüshayı elle kopya eden bir din adamı kendi yorumunu eklemiş. Bütün İncil'in zaten doğruladığı üçlü birlik gerçeğini özetleyen bu ifadeyi, bulunduğu ayetlerin yanına ya da altına yazmış olabilir. Ondan sonra o nüshayı kopya eden başka biri, ifadeyi orijinal sanıp metne eklemiş. Fakat bugün mevcut olan binlerce eski nüshayla karşılaştırınca onun orijinal olmadığını biliyoruz.
Dipnotlar konusuna gelince Sayın Yüksel'in Hıristiyanların bu olayı gizlemeye çalıştığını yazmasına gerçekten şaşıyoruz. İddiasının tam tersine, bu ifadenin orijinal olmadığı gayet açık bir şekilde çevirilerin dipnotlarında belirtilir. Aslında bu tür farklılıkların hâlâ nüshalarda bulunması kimsenin onları toplayıp "düzelt"mediğini açıkça göstermektedir.
Bizce eğer Sayın Yüksel İncil'e böyle başvuracaksa o zaman İncil'deki kavramları biraz da olsa bilmek zorundadır. Onun başvurduğu üç ayet, çok derin fakat aynı zamanda açık bir gerçeğe değinmektedir. O da, İsa Mesih'in ikili benliğidir. Yani Mesih hem %100 Tanrı özüne sahip, hem de %100 insan özüne sahiptir. Tanrı'nın Oğlu olarak ezelden beri sahip olduğu tam Tanrılığına, Meryem'in oğlu olarak doğduğu zaman tam insanlığı ekledi. Böylece de Tanrı ile insanlar arasında tek Aracı oldu (Bkz. I. Timoteyus 2:5). İncil bu yüce olayı şöyle özetler:
"Mesih, Tanrı özünesahip olduğu halde, Tanrı'ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama yüceliğinden soyunarak kul özünüaldı ve insan benzeyişinde doğdu. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı"(Filipililer 2:6-8).
İşte bu, görünüşte var olan "çelişkiler" aslında hiç çelişki değildirler. Kimi ayetler Mesih'e "Tanrı özü" açısından kimi ise O'nun "kul özü" açısından bakmaktadırlar. Ancak Mesih'in taşımakta olduğu bu iki nitelikten birini unuttuğunuzda size öyle görünebilir. Şimdi Sayın Yüksel'in verdiği ayetlere gelelim:
1) "İsa yola çıkarken, biri koşarak yanına geldi. Önünde diz çöküp O'na, "İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?" diye sordu. İsa ona, "Bana neden iyi diyorsun?" dedi. "İyi olan tek biri var, O da Tanrı'dır." (Markos 10:18)
Bu ifadeyi okurken vurgu çok önemlidir, çünkü İsa "BANAneden iyi diyorsun?"değil, "Bana NEDENiyi diyorsun?"diye soruyordu. Yani adam İsa'ya "İyi öğretmenim" olarak seslendi. Fakat İsa'nın gerçekten kim olduğunu hiç bilmiyordu. Adam'a "iyi" sıfatının aslında ancak Tanrı'ya ait olduğunu açıklıyordu. Kendisinin iyi olmadığını söylemiyordu ki! İncil'in başka yerlerinde İsa şöyle söylemektedir: "İyiÇoban Ben'im"(Yuhanna 10:11). Hz. Davut, Zebur diye bilinen Mezmurlar'ında diyor ki: "RAB çobanımdır; benim eksiğim olmaz."(Mezmur 23:1). Tevrat'ta da şöyle yazılıdır: "Yeruşalime müjde getiren, sesini kuvvetle yükselt; yükselt, korkma; Yahuda şehirlerine de: İşte, Allahınız! İşte, RAB Yehova yiğit gibi gelecek,...Sürüsünü çoban gibi güdecek,kolu ile kuzuları toplayacak, ve bağrında taşıyacak, ve emzikli olanları yavaş güdecek"(Yeşaya 40:10-11). İsa, Yeruşalim'e gelecek "İyi Çoban" olan Rab'bin kendisiydi.
2) "O Gün ve o saati, ne gökteki melekler, ne de Oğul bilir; Baba'dan başka kimse bilmez." (Markos 13:32)
İsa burada "İnsanoğlu'nun bulutlar içinde büyük güç ve görkemle geleceği" günden bahsediyordu. Markos İncili özellikle Tanrı'nın Oğlu İsa Mesih'i Rab'bin Kuluolarak tanıtmaktadır (Bkz. İncil mi İnciller mi?). Ve İsa'nın kendisi söylediği gibi "kul efendisinin ne yaptığını bilmez"(Yuhanna 15:15). Oğul kul özünü aldığı zaman yüceliğinden soyundu, sahip olduğu birçok hakkı kullanmamaya, bildiği birçok şeyi bilmemeye karar verdi.
3) "Tanrı'yı hiçbir zaman, hiç kimse görmemiştir. O'nu, Baba'nın bağrında bulunan ve kendisi Tanrı olan biricik Oğul tanıttı."
(Yuhanna 1:18)
Soru şöyledir: Eğer İsa insanlar tarafından görülmüşse, ve Tanrı hiçbir zaman insan tarafından görülmemişse, İsa nasıl Tanrı olabilir? Oğul veya Söz, ancak insan bedenine büründüğü için insanca görüldü. Bir kez daha İncil'in sözleriyle açıklayalım: "Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir. Oğul, Tanrı'nın yüceliğinin parıltısı ve O'nun varlığının öz görünümüdür"(İbraniler 1:1-3).
Sayın Yüksel'in bu soruya eklediği son cümleyi cevaplamak gerekirse ki herhalde ciddi olarak sorulmadı, kendisine aynen kendi sorduğu soru gibi saçma bir şey soralım. Eğer bir kişinin bedeni sakatsa ruhunun da sakat olması gereklidir mi diyelim? Yine de kişide beden ve ruh olduğu halde kişi tek değil midir?
Tabii ki mecazî anlamdadır. Hele Tanrı'yla ilgili olarak kullanıldığı her yerde öyledir.Eğer Sayın Yüksel "hakikî mana" ifadesiyle "fiziksel" demek istiyorsa, Hıristiyanları çok yanlış bir şekilde suçlamaktadır. İncil'in hiç bir yerinde Tanrı'yla ilgili olarak fiziksel bir babalık veya oğulluk kavramı yoktur. Sayın Yüksel'in de durumun böyle olduğunun bilincinde olması lazımdır.
Ayrıca iki noktada kendisi çok yanılıyor. İlkin Kutsal Kitap'ta ne mecazî anlamda ne de "hakikî" anlamda "Tanrı bütün insanların babası" öğretisi vardır. Tersine, doğal olarak hepimiz Tanrı'nın yaşamından yoksunuz, içinde yaşadığımız suç ve günahlarımızdan ötürü "gazap çocukları"yız. Yaptığımız kötülükler yüzünden düşünüşümüzde Tanrı'ya yabancı ve düşmanız. Fakat İncil'in bu konudaki müjdesi şudur: "Mesih'i kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne bedenin isteğinden, ne de insanın isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular."(Yuhanna 1:12-13). Bu doğuş ruhsal bir doğuştur. İsa'nın sözettiği "yeniden doğuş"tur (Bkz. Yuhanna 3:3-5). İsa "semavi Babanız" dediği kişiler Onu kabul edenlerdir. Tanrı'nın çocuğu olma ayrıcalığı, ancak Mesih'e tek Kurtarıcı olarak sarılanlara verilmektedir.
İkinci nokta da İsa'nın "oğulluğu" ile O'na inananların "oğulluğu" arasındaki farktır. Arada çok büyük fark var. Tanrı'nın "biricik" Oğlu ezelden beri Tanrı'yla birlikte ve Tanrı'ydı. Fakat bizim gibi günahkâr bir insan tövbe edip O'na ve Mesih'in lütfuyla sağlanan kurtuluşa sarılınca Tanrı onu günahlarından arındırıp evlat edinir. O kişiyi, yaşayan bir ümide, çürümez, lekesiz ve solmaz bir mirasa kavuşturur. O an Tanrı'nın "çocuğu" oluyor ve Mesih ona "kardeş" demekten utanmıyor. Tanrı "birçok oğulu yüceliğe eriştirmektedir"(İbraniler 2:10).
Sonuç olarak Baba-Oğul kavramını tartışacağımıza, lütufla kurtulanlar arasında olmaya gayret edelim!
Amin, doğrudur! Hamd olsun! İtirazımız yok. Bütün yüreğimizle Kutsal Kitap'ın bu gerçeğine inanırız. Yine de bu temel inanç bizi günahlarımızdan kurtarmak için yeterli değildir: "Sen, Tanrı'nın bir olduğuna inanıyorsun; iyi ediyorsun! Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar...Ey akılsız adam..." (Yakup 2:19-20). Bu inancın neden bizi kurtarmayacağını biraz düşünelim:
Hepimiz günaha bulaşmış olduğumuz için kusurluyuz. Kendi doğruluğumuzu kuşandığımızda kirli paçavralar kuşanmış gibi oluruz. Çünkü en iyi işlerimize bile günah bulaşmıştır. Bembeyaz giysileriyle çamura düşen bir çocuk gibiyiz. Çocuğun üstü başı çamura bulaşmış. Ufaklık çamur içinde kalkmış, gözlerinden yaşlar dökülerek çamurlu elleriyle giysisini temizlemeyi çalışmış. Tabii ellerini giysileri üzerinde sürdükçe üstünü daha da kirletirmiş. İşte bizim iyi işlerimiz de böyledir. Günah bulaşığı iyi işlerimizle, günahımızı temizleyemeyiz. En iyi, en dinsel işimizle bir tek günahın lekesini silemeyiz.
Peki nasıl kurtuluruz? Ancak Mesih'in lütfuyla. "Çünkü Tanrı'nın bütün insanlara kurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır.Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünya arzularını reddedip bu dünyada sağduyulu, doğru ve Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor. Bu arada, mübarek ümidimizin gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. Mesih, bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait ve iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak için kendini bizim uğrumuza feda etti"(Titus 2:11-14).
İsa bunu bildiği için oradan ayrıldı. Birçok kişi O'nun ardından gitti, O da hepsini iyileştirdi. Kendisini başkalarına tanıtmamaları için onları uyardı. Bu, Yeşaya peygamber aracılığıyla bildirilen şu söz
yerine gelsin diye oldu:
"İşte, benim seçtiğim kulum,
canımın hoşnut olduğu sevgili kulum.
Ruhumu O'nun üzerine koyacağım.
O da adaleti uluslara ilan edecek.
Çekişip bağırmayacak,
yollarda kimse O'nun sesini duymayacak.
Ezilmiş kamışı kırmayacak,
tüten fitili söndürmeyecek,
ve sonunda adaleti zafere ulaştıracak.
Uluslar da O'nun adına ümit bağlayacak." (Matta 12:15-21)
Burada da itirazımız yoktur ki!(Lütfensoru 51 bkz.). "Mesih İnancı"nın temellerinden biri İsa'nın, Yeşaya peygamber aracılığıyla vaadedilen "Rab'bin Kulu" yani "Mesih" olduğudur! Yalnız ricamız şudur: Kutsal Kitap gerçeğini araştıran kişi Yeşaya'da yazılanlara başvururken dürüstçe, bu kısmının tümüne baksın. Çünkü Yeşaya kitabında, Mesih'in ezeli çıkışına, çekeceği elemlere ve bu elemlerin ardından gelecek yüceliklere tanıklık eden aşağıdaki ilahi sözleri okumaktayız. Lütfen bunları bir kere dikkatle okumaya özenin:
· Bakireden doğacak olan çocuğun adları asıl yüceliğini gösterir:
Rab kendisi size bir alâmet verecek; işte, kız gebe kalacak, ve bir oğul doğuracak, ve onun adını İmmanuel koyacak [Immanuel 'Tanrı bizimledir' demektir]Bize bir çocuk doğdu, bize bir oğul verildi; ve reislik onun omuzu üzerinde olacak, ve onun adı: Harika Öğütçü, Kadir Allah, Ebediyet Babası, Barış Prensi çağırılacaktır.Onu Davudun tahtı üzerinde, ve ülkesi üzerinde, şimdiden ebede kadar hakla ve doğrulukla pekiştirmek ve desteklemek için, reisliğinin ve setâmetin artmasına son olmayacak. Ordular RABBİNİN gayreti bunu yapacak (9:6-7).
· İsrail'e Rab'bin Kendisi gelip Çoban olacak:
Siona müjde getiren, yüksek dağa çık; Yeruşalime müjde getiren, sesini kuvvetle yükselt; yükselt, korkma; Yahuda şehirlerine de: İşte, Allahınız! İşte, RAB Yehova yiğit gibi gelecek,ve kendisi için bazusu saltanat sürecek; işte, ücreti kendisiyle beraberdir, ve mükâfatı kendi önündedir. Sürüsünü çoban gibi güdecek, kolu ile kuzuları toplayacak, ve bağrında taşıyacak, ve emzikli olanları yavaş güdecek (40:9-11).
· İlk ve Son olup dünyaları yaratan, Rab ile O'nun Ruhu tarafından gönderilendir:
Ey Yakub, ve çağırdığım İsrail, beni dinle: Ben oyum; ilk benim, Son da benim. Evet, yerin temelini benim elim koydu, ve gökleri sağ elim yaydı; ben onları çağırınca, birlikte dikilip dururlar... Bana yaklaşın, bunu dinleyin: Başlangıçtan berı gizlice söylemedim; vaki olduğu zamandan beri ben oradayım; ve şimdi Rab Yehova ve onun Ruhu beni gönderdi(48:12-16).
· Mesih önce İsrail tarafından hor görülecek, sonra bütün uluslara ışık olacak:
Yakub sıptlarını yeniden yerlerine dikmek, ve İsrailin esirgenmiş olanlarını geri getirmek için bana kul olman bir şey değildir; seni Milletlere de ışık olarak vereceğim ki, yerin ucuna kadar benim kurtarışım olasın. İnsanın hor gördüğü, milletin nefret ettiği, hükümdarların kölesi olan adama İsrailin Kurtarıcısı ve Kuddûsu Rab şöyle diyor: Sadık olan Rabden, seni seçmiş olan İsrailin Kuddûsunden ötürü krallar görüp ayağa kalkacaklar; reisler görecekler, ve secde edecekler (49:6-7).
· Mesih günahlarımıza karşılık ölüp dirilecek
HABERİMİZE kim inandı? ve RABBİN bazusu kime izhar olundu? çünkü onun önünde körpe fidan gibi, ve kurak yerden kök sürgünü gibi çıktı; ne biçimi ve ne de güzelliği vardı; gösterişi de yoktu ki, kendisine bakınca gönlümüz onu çeksin. Hor görüldü, ve insanlar tarafından bırakıldı; acıları tanımış, elemler adamı; ve insanların kendisinden yüzlerini örttükleri bir adam gibi hor görüldü, ve biz onu saymadık.
Gerçek acılarımızı o taşıdı, elemIerimizi o yüklendi; gerçek biz sandık ki, o cezaya uğradı, Allah tarafından vuruldu, ve alçaltıldı. Fakat günahlarımızdan ötürü o yaralandı, fesatlarımızdan ötürü o zedelendi; selâmetimiz için olan ceza onun üzerine indi; ve onun bereleriyle biz şifa bulduk. Hepimiz koyunlar gibi yolu şaşırdık; her birimiz kendi yoluna döndü; ve RAB hepimizin fesadını onun üzerine koydu.
Ona kötü muamele ettiler, fakat alçaltıldığı zaman ağzını açmadı; boğazlanmağa götürülen kuzu gibi, ve kırkıcılar önünde dilsiz duran koyun gibi, ağzını açmadı. Gaddarlıkla hükmolunarak kaldırıldı; onun zamanında yaşıyanlar arasında kim düşündü ki, diriler diyarından kesilip alınması kavmımın günahından ötürü idi? vuruş ise, kavm içindi. Ve haksızlık etmediği, ve ağzında hile bulunmadığı halde, kabrini kötülerin yanında yaptılar, ve ölümünde zengin adamla beraberdi.
Fakat onu ezmek RABBE hoş göründü; onu eleme düşürdü; onun canı günah takdimesi edilince, zürriyetini görecek, ömrünün günlerıni uzatacak, ve RABBİN muradı onun elinde ileri gidecek. Canının emeği semeresini görecek, ve doyacak; salih kulum bir çoklarını kendi bilgisi ile salih kılacak; ve fesatlarını kendisi yüklenecek.
Bundan dolayı büyüklerle beraber ona pay vereceğim, ve çapul malını zorlularla beraber paylaşacak; çünkü canını ölüme döktü, ve günahkârlarla sayıldı; çoğunun suçunu da o taşıdı, ve günahkârlar için şefaat etti(53:1-12).
Bu ayetleri önyargısızca okuyan herkes, "Rab'bin Kulu" olan Mesih'in sadece bir peygamber olmadığına kanaat getirecektir.
Son olarak Sayın Yüksel'in alıntı yaptığı Kuran'daki İsa'yla ilgili ayete dikkat edelim. Orada okuduğumuz "sadece Allah'ın peygamberidir" ifadesiyle birlikte İsa'ya üç unvan verilmektedir:
"Meryem Oğlu İsa
(1) Mesih... Meryem'e ulaştırdığı
(2) [Allah'ın] Kelimesi ve
(3) Kendinden bir Ruhtur" (Nisâ/4:171).
Kuran'da bu üç unvan İsa'dan başka hiçbir peygambere verilmemiştir. Ayrıca Kutsal Kitap'ta bu üç unvan, bir peygamberden çok üstün kavramları içermektedir.
(1) "Al-Masih" veya "Mesih" hakkında Tevrat'tan başlayarak bütün peygamberler, gelecek olan "Meshedilmiş Olan" veya "Seçilmiş Olan" anlamına gelen "Mesih" ile ilgili tanıklıkta bulunuyor. Bu unvan "Tanrı'nın Oğlu" ve "Aradığınız Rab" unvanlarına denk düşmektedir. Örneğin Hz. Davut'un ikinci Mezmurunda şöyle yazılıdır:
"Dünyanın kralları kalkıyor, Ve hükümdarlar RABBE karşı ve Mesihine karşı, birbiriyle öğütleşiyorlar... Fermanı ilân edeceğim; RAB bana dedi: Sen benim oğlumsun; Ben seni bugün tevlit ettim.İste benden, ve miras olarak sana milletleri, Mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; Bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın. Ve şimdi, ey krallar, artık aklınızı başınıza alın; Ey dünya hâkimleri, ibret alın. RABBE korku ile kulluk edin, Ve titreyerek mesrur olun. Oğlu öpün ki, hiddet etmesin, siz de yolda yok olmayasınız, Çünkü birazdan hiddeti alevlenir. Bütün ona sığınanlar ne mutludur!" (Mezmur 2:2, 7-12)
Aynı şekilde "İşte, habercimi gönderiyorum, ve önümde yol hazırlıyacak; ve aradığınız RAB kendi mabedine ansızın gelecektir" (Malaki 3:1) diye yazan ayet, hem Hz. Yahya'yla hem de Rab olan Mesih'le ilgili önceden tanıklık etmektedir.
(2) "Kalimatullah" (Kelamullah) veya "Allah'ın Sözü" - İncil'de Tanrı'nın Sözü Mesih'in yüce bir unvanıdır: Ezeli varlığını açıklarken şöyle yazılır: "Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi"(Yuhanna 1:1-2). Dünyayı yargılamak üzere ikinci gelişi de şöyle açıklanır: "Bundan sonra göğün açılmış olduğunu ve orada beyaz bir atın durduğunu gördüm. Ata binmiş olanın adı Sadık ve Gerçek'tir. Adaletle yargılar...Gözleri alev alev yanan ateşe benzer. Başında çok sayıda taç vardır ve üzerinde kendisinden başka kimsenin bilmediği bir ad yazılmıştır...'Tanrı'nın Sözü' adıyla anılır...Kaftanı ve kalçası üzerinde, 'krallarin Kralı ve rablerın Rabbı' diye yazılmış bir adı vardı" (Esinleme 19:11-16).
(3) "Ruhun minhu" veya "Allah tarafından bir Ruh" - İslam âleminde genellikle "Ruhullah" olarak bilinir - İncil'de ölümden dirilmiş olan Mesih'in, Hz. Âdem ilk yaradılışın başı olduğu gibi, yeni bir yaradılışın başı olup yaşam veren bir ruh olduğu açıklanır: "Şöyle yazılmıştır: 'İlk insan Ådem, yaşayan bir can oldu.' Son Âdem ise yaşam veren bir ruh oldu. Önce ruhsal olan değil, doğal olan geldi. Ruhsal olan sonra geldi. İlk adam yerden, yani topraktandır. İkinci adam[Mesih] göktendir"(I. Korintliler 15:45-47).
Bu örneklerden apaçıktır ki "Al-Masih", "Kalimatullah" ve "Ruhun minhu" diye tanınan kişi, her hangi bir peygamberden çok çok üstündür. Bu yüzden Kuran'ın bu ayeti büyük bir çelişki yaratmaktadır.
Tekvin 9:20-26; 19:30-36; 20:2-11; 26:6-10; 27:19-36; 29:16-30; 31:19-35
Çıkış 32:1-6;
Yuhanna 2:1-4;
Galatyalılar 3:14)
Bu soruya da daha önce cevapladık (Bkz. s. 98-101). Kutsal Kitap'ta bulunan en önemli ve acı gerçeklerden biri herkesin günah işlediği ve Allah'ın yüceliğinden yoksun kaldığı gerçeğidir (Bkz. Romalılar 3:23). Hz. Süleyman şöyle dedi: "suç etmeyen adam yoktur"(I. Krallar 8:46). İlk atamız Âdem'den bugüne kadar dünya tarihinde günah işlememiş olan kimse yoktur. Bu gerçek bütün peygamberleri de içermektedir. Tüm insanlıkta tek bir istisna vardır. O da İsa Mesih'tir. O'nun hakkında Kutsal Yazıların değişmez tanıklığı şöyledir:
"O günah işlemedi, ağzından hileli bir söz çıkmadı" (Yeşaya 53:9)
"Günahı bilmeyen Mesih" (II. Korintliler 5:21)
"Kutsal, suçsuz, lekesiz, günahkârlardan ayrılmış" (İbraniler 7:26)
"Kendisinde günah olmadığını biliyoruz" (I. Yuhanna 3:5)
Bütün insanoğulları arasında yalnız İsa "hanginiz bana günahlı olduğumu kanıtlayabilir?"diye meydan okuyabilendir (Yuhanna 8:46). Sayın Yüksel'in "Hz. İsa Mesih'in lanetli olduğu iftirası" olarak tanımladığı olay, aslında İncil sırrının odak noktasıdır! O neden lanetli oldu? İncil'in şu sözleriyle açıklayalım: "Mesih bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak, doğru olmayanlar uğruna, günahlara kurban olarak ilk ve son kez öldü" (I. Petrus 3:18). Ya da şu sözleriyle: "Tanrı, Mesih sayesinde kendisinin doğruluğu olalım diye, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah yaptı!"(II. Korintliler 5:21). Sonuç olarak bu söz, Mesih'e yapılan bir iftira değildir. Ama şüphesiz her insanı suçlayan acı bir gerçektir.
Kutsal Kitap çok gerçekçidir. Günahlı halimizi açık açık ortaya koyuyor. Allah'a inananlar ve hatta peygamberler arasında bile günah işlendiği zaman olup bitenler, onlar gibi suç işlemememiz için bize ibret olsun diye Kutsal Kitap'ta yazıldı.
Kutsal Kitap, günahlarını ortaya koyduğu inanlıları aynı zamanda bize iman örnekleri olarak da göstermektedir. Bu nasıl olabilir? Burada çok önemli bir ilke var: Tanrı'nın, kişiyi bir alanda onaylaması, onu her alanda onayladığı anlamına gelmez. Örneğin, Kutsal Kitap'a göre Tanrı, kendisine iman ettiği için İbrahim'i aklanmış saydı (Tekvin 15:6). Fakat bu, Tanrı'nın İbrahim'in yalan söylemesini onayladığı anlamına gelmez! Hepimizin olduğu gibi İbrahim'in de günahlarından arındırılması gerekiyordu. İbrahim, Tanrı'nın saptadığı "imanla aklanma"yolunun en büyük örneğidir. Nuh, İshak, Yakup, Davut ve diğer peygamberler birer iman örneğidirler. "Atalarımız imanla Tanrı'nın beğenisini kazandılar... bu kişilerin hepsi, ölünceye dek imandan ayrılmadılar. Vaadedilenlere kavuşamamış, ama bunları uzaktan görüp selamlamış olarak yeryüzünde yabancılar ve konuklar olduklarını açıkça gösteriyorlar"(İbraniler 11:2, 13).
Gerçek şudur ki peygamberlerin hepsi Tanrı'nın Mesih'te gerçekleştireceğine söz verdiği o vaade ümit bağladılar. Doğru ve iman dolu yaşamlar sürdürdükleri halde hepsi günah işledi ve Tanrı'nın merhametine sığınmak zorunda kaldılar. Aslında inanlı kişi Tanrı'ya ne kadar yaklaşırsa kendini o kadar murdar ve günahlı hisseder.
Bu yüzden Kutsal Kitap'ta Tanrı'nın kullanmaya razı olduğu peygamberlerin işledikleri suçları bulmak bizi şaşırtmamalıdır. Daha esaslı bir sorun var: Peygamberler bir yana biz kendimizi günahlı görüyor muyuz? Ölümcül olan günah hastalığından kurtulmak için ilk önce "Doktor"un koyduğu teşhisi kabul etmek gerektir.
Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıçgetirmeye geldim. Çünkü ben oğulla babasının, kızla annesinin, gelinle kaynanasının arasına ayrılıksokmaya geldim. (Matta 10:34-35)
"Ben dünyaya ateş yağdırmaya geldim. Keşke bu ateş daha şimdiden alevlenmiş olsaydı! Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum! Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz?Size hayırdiyorum, ben ayrılıkgetirmeye geldim. Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır."(Luka 12:49-53)
Oradakiler bu sözleri dinlerken İsa konuşmasını bir benzetmeylesürdürdü. Çünkü Kudüs'e yaklaşmıştı ve onlar, Tanrı'nın Egemenliğinin hemen ortaya çıkacağını sanıyorlardı. Bu nedenle İsa şöyle dedi: "Soylu bir adam, kral atanıp dönmek üzere uzak bir ülkeye gitmiş...
'Üzerlerine kral olmamı istemeyen bu düşmanlarıma gelince, onları buraya getirin ve gözümün önünde kılıçtan geçirin!'"
İsa, bu sözleri söyledikten sonra... (Luka 19:11-27)
Evet, Mesih İnancı insanlara gerçek anlamda barış ve esenlik getiricidir.Bununla birlikte Mesih İnancıinsanları birbirinden ayırabilir. Bu iki demece bakalım.
Fakat önce burada okuyucularımıza şu önemli gerçeği hatırlatmak zorundayız:. Mesih adına yapılan birçok şeyin, gerçek Mesih İnancı ile hiç alakası yoktur. Bunların iki çirkin örneği, "Haçlı seferleri" ve "Engizisyon" olarak bilinir, ve İsa Mesih adına yapılan korkunç kötülüklerdir!
Şimdi devam edelim:. İlk önce bu inanç insanlara gerçek anlamda barış ve esenlik getiricidir dedik. ÇünküMesih İnancı, Tanrı'yla barışmaya yol açan esenlik bildirisidir. "Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı"(II. Korintliler 5:19). "Yaptığınız kötülükler yüzünden bir zamanlar düşünüşünüzde Tanrı'ya yabancı ve düşmandınız. Şimdiyse Mesih, sizi Tanrı önüne kutsal, lekesiz ve kusursuz olarak çıkarmak için öz bedeninin ölümü sayesinde sizi Tanrı'yla barıştırdı" (Koloseliler 1:21-22). Böylece Mesih'e olan imanla aklanan kişi Mesih sayesinde Tanrı'yle barışmış oluyor.
Ondan sonra Müjde, Mesih İnanlılarının sevgi ve barış içinde yaşamalarını sağlayacak güçtedir. Mesih, "Ne mutlu barış sağlayanlara" ve "Düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin" dedi (Matta 5:9, 44). "Hiç kimseye kötülüğe karşı kötülük etmeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya dikkat edin. Mümkünse, Elinizden geldiği kadar bütün insanlarla barış içinde yaşayın. Kendi öcünüzü kendiniz almayın; bunu Tanrı'nın gazabına bırakın... Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen." (Romalılar 12:17-21). Müjde'nin getirdiği barış düzeni budur.
Ancak bu, müjdeye uymayanlar ile uyanlar arasında tam bir ayrılık açılıyor. Çünkü henüz günahları içinde bulunan kişi ister istemez Tanrı'nın düşmanıdır. İnanan ise Mesih sayesinde Tanrı'nın "dostu" ve "çocuğu"dur. Sayın Yüksel'in gösterdiği ayetler bunu açıklamaktadırlar. Matta 10:34-35'i dikkatle okuyacak olursak İsa'nın getirmeye geldiği "kılıç"ın ne olduğunu göreceğiz: "Kılıç getirmeye geldim" ifadesi "ayrılık koymaya geldim" ifadesiyle yorumlanmaktadır. Yani bu sözde "kılıç" demek, ayrılık demektir. Kendisi dünyayı, hatta aileleri bile ikiye bölmeye geldi. İnsanları bu kötü çağdan kurtarmak için onların günahlarına karşılık kendini feda etti. Artık insanlar arasına ayrılık getiren mihenk taşı budur. Yol Mesih'te ikiye ayrılır. İsa, "Benden yana olmayan bana karşıdır. Benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir"demiştir (Matta 12:30).
İsa'nın Luka 19:27, 28'deki sözüne gelince, aynı şeyi görüyoruz. Ama daha önce Sayın Yüksel'in alıntı alma şekline dikkatiınizi çekmek istiyoruz. Ayetleri öyle bir şekilde kesmiştir ki olayı bilmeyen okuyucu İsa'nın, öğrencilerine, Kendisine karşı direnenleri Kendi önünde öldürmelerini emrettiğini sanabilir! Halbuki İsa burada ancak bir benzetme yapıyordu!
Yine de gerçek şudur: Mesih'in egemenliğine boyun eğmek istemeyenlerin hepsi "yargı gününde O'nun varlığından ve gücünün yüceliğinden uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezasına çarptırılacaklar"dır(II. Selanikliler 1:9). Fakat şuna çok dikkat etmek gerek ki, biz değil, Rab'bin Kendisi böylelerini cezalandıracaktır. Kutsal Kitap insanlara karşı kaba kuvvete başvurmamıza izin vermemektedir. "Kılıç çekenlerin hepsi kılıçla ölecek" diyenİsa Mesih (Matta 26:52) günahkârlara karşı değil yalnız günaha karşı savaşmamızı buyuruyor.
Haksızlıkla idam edilmek üzereyken O şöyle konuştu: "Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudilere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir" (Yuhanna 18:36). Savaşımız et ve kana karşı değil, ruhsal güçlere karşıdır. Savaşımızın silahları da dünyasal silahlar değil kaleleri yıkan Tanrısal güce sahip silahlardır: "Gerçek kemeri", "doğruluk zırhı", "esenlik müjdesini yayma hazırlığı ayakkabıları", "iman kalkanı", "kurtuluş miğferi"ve "Tanrı Sözü olan Ruh'un kılıcı"dır(Efesliler 6:12-17). Ellerimizde doğruluğun bu "silahlar"ıyla Tanrı bilgisine gururla karşı duran her engeli yıkabiliyoruz. İnsanlara gerçek özgürlükle esenliğe kavuşma fırsatını sağlayabiliriz.
İsa onlara, "Size doğrusunu söyleyeyim" dedi, "her şey yenilendiğinde, İnsanoğlu görkemli tahtına oturduğunda, siz, evet ardımdan gelmiş olan sizler, on iki tahta oturup İsrail'in on iki oymağını yargılayacaksınız. (Matta 19:28) |
Onikilerden biri olan Yahuda geldi. Yanında, başkâhinlerle halkın ihtiyarları tarafından gönderilmiş kılıçlı sopalı büyük bir kalabalık vardı. İsa'yı ele veren Yahuda, "Kimi öpersem, İsa O'dur, O'nu tutuklayın" diye onlarla sözleşmişti. Dosdoğru İsa'ya gidip, "Selam, Rabbî!" diyerek O'nu öptü. (Matta 26:47-49) |
Hayır, yanılmadı.Sayın Yüksel bu soruda İsa'nın, tahtlara oturacak olan on iki havarisinin arasına kendisini ele verecek olan Yahuda'yı da dahil ettiğini ileri sürmektedir. Fakat Elçilerin İşleri 1:15-26'yı okuyacak olursa orada Yahuda'nın İsa'yı ele vereceğini Kutsal Yazılarda önceden belirtildiğini görecektir. Bu ihanet hiçbir zaman O'na süpriz değildi. Söz konusu olan tahtlara kimin oturacağını biliyordu. Ayrıca orada görecek ki Matiya, Yahuda'nın yerine seçildi ve böylece Rab'bin yönetimiyle yine on iki elçi oldu.
(Matta 5:22; 10:28; Mar. 9:47-49; Esin. 14:11; 20:10; 21:8)
Elbette ki, vardır!Sayın Yüksel'in bu soruda hitap ettiği "Yehova Şahitleri" birçok konuda oldukları gibi bu konuda çok hatalıdır.
Ama bu konuda çok yaygın bir yanılgıya dikkat edelim. Birçok iyi niyetli Müslüman arkadaşımız da boş bir ümide sarılmış bulunmaktadır. Şöyle düşünüyorlar, "öldükten sonra nasıl olsa cehenneme gidip yaptığım günahların cezasını çekeceğim. Fakat bir Müslüman olarak yaşarsam, koşulan şartlarını yerine getirmekte fazla başarısız değilsem, bu cezayı çektikten sonra oradan çıkıp cennete gideceğim." Bu çok tehlikeli bir düşüncedir, çünkü Kutsal Kitap'a göre kimse cehennemden asla çıkmayacaktır. Sayın Yüksel'in örnek verdiği yukarıdaki ayetlere bakılırsa şöyle ifadeleri buluruz:
"Tanrı gazabının kâsesinde saf olarak hazırlanmış Tanrı öfkesinin şarabından içecektir... Çektikleri işkencenin dumanı sonsuzlara dek tüter." (Esinleme 14:10-11)
İsa şöyle uyardı, "Benim O olduğuma iman etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz... Benim gideceğim yere siz gelemezsiniz... Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez."(Yuhanna 8:21, 24; 14:6). Yani bu hayattayken İsa'nın aracılığıyla kurtulmazsak günahlarımızın içinde ölürüz. Böyle ölürsek asla kurtulamayacağız. Asla cennete gidemeyeceğiz.
İsa Mesih, dirileceklerin hepsini iki gruba ayırdı: "Mezarda olanların hepsinin Rab'bin sesini işitecekleri saat geliyor. Ve onlar mezarlarından çıkacaklar. İyilik etmiş olanlar yaşamak, kötülük yapmış olanlar yargılanmak üzere dirilecekler"(Yuhanna 5:28-29).
İncil'de böylesine kurtulmamaş ve yargılanmak üzere dirilecek olanların sonucu şöyle açıklanmaktadır:
"Büyük, beyaz bir taht ve tahtın üzerinde oturanı gördüm. Yer ve gök O'nun önünden kaçtılar ve yok olup gittiler. Tahtın önünde duran büyük küçük, bütün ölüleri gördüm. Sonra bazı kitaplar açıldı. Yaşam kitabı denen başka bir kitap daha açıldı. Ölüler, kitaplarda yazılanlara bakılarak kendi yaptıklarına göre yargılandı. Deniz, kendisinde olan ölüleri, ölüm ve ölüler diyarı da kendilerinde olan ölüleri teslim ettiler. Her biri, kendi yaptıklarına göre yargılandı. Ölüm ve ölüler diyarı, ateş gölüne atıldı. İşte bu ateş gölü, ikinci ölümdür. Adları yaşam kitabında yazılmamış olanların hepsi, ateş gölüne atıldı"
(Esinleme 20:11-15).
Cennetten söz ederken de şöyle açıklar: "Oraya murdar (günahtan arındırılmamış) hiçbir şey, iğrenç ve aldatıcı işler yapan hiç kimse asla girmeyecek; yalnız adları Kuzu'nun yaşam kitabında yazılı olanlar girecektir" (Esinleme 21:27).
Değerli okuyucu, sizin isminiz Tanrı'nın Kurban Kuzusu olan Mesih'in yaşam kitabında yazılı mı?
İsa tüm kent ve köyleri dolaştı. Buralardaki havralarda ders veriyor, Göksel Egemenliğin müjdesiniduyuruyor." (Matta 9:35)
Göksel Egemenliğin bu müjdesitüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak, ve son o zaman gelecektir. (Matta 24:14)
Yahya'nın tutuklanmasından sonra İsa, Tanrı'nın müjdesiniduyura duyura Celile'ye gitti. "Zaman doldu" diyordu, "Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde'ye inanın!" (Markos 1:14)
İsa onlara şöyle buyurdu: "Bütün dünyaya gidin, Müjde'yibütün yaradılışa duyurun. (Markos 16:15)
O günlerden birinde, İsa tapınakta halka ders verip Müjde'yiduyururken...
(Luka 20:1)
"İncil" veya "Müjde" İsa Mesih'in Kendisidir diye ısrarla tekrarlıyoruz84(Bkz. VII. Bölüm: İncil mi İnciller mi?). Öyleyse Kendisini mi vazediyordu? Gerçek anlamda evet! İnsanlara Kendini dünyanın kurtarıcısı olan Mesih olarak sunuyordu. Sayın Yüksel'in verdiği örneklerde İsa'nın sürekli "melekûtun İncili"ni (Tanrı'nın egemenliğinin müjdesi) duyurduğunu görüyoruz. O mükemmel egemenlik artık onlara yaklaşmıştı, çünkü Kendisi o krallığın kralıydı. İşte müjde buydu. Yazılı İncil veya Yeni Ahit dediğimiz kitap, Tanrı'nın esiniyle İsa'nın Kendisi olan bu müjde'nin değişmez kaydıdır.
İsa halkla konuşurken büyük bir olasılıkla İbranice veya halkın dili olan Aramice konuşurdu. Fakat bu sözlerinin kalıcı kaydı Tanrı'nın bilgeliğiyle o zamanki dünya dili olan Grekçe olarak yazıldı. Bizim için en esaslı sorun ise müjdenin bize hangi dilde ulaştığı değil ama onu anlayıp anlayamadığımız, yaşayan Mesih'e yürekten iman edip etmemiş olmamızdır.
Şimdiye kadar Sayın Yüksel bu kadar saçma sapan ve çelişkili bir soru sormamıştı. Tersine sorduklarının bazıları gerçekten iyi ve düşündürücüydü. Bu yüzden her bir soruya uygun ve tatmin edici bir cevap vermeye çalıştık. Bu soru ise ciddi bir cevabı hak etmiyor. Çünkü hepsi Sayın Yüksel'in uydurduğu kanıtsız iftiralardır! Eğer kuramına destek olarak Elçilerin İşleri kitabına başvuracaksa onu bir bütün olarak göstermeli. Çünkü hikayenin bütünü orada yazılıdır. Mektuplarından bu alıntıya bakalım:
"Beni güçlendirmiş olan Rabbimiz Mesih İsa'ya şükrederim. Çünkü beni sadık sayarak hizmetine aldı. Bir zamanlar O'na küfreden, küstah ve zalim biri olduğum halde bana merhamet edildi. Çünkü yaptıklarımı, bilgisizlikten ve imansızlıktan yaptım. Ama iman ve Mesih İsa'da olan sevgiyle birlikte Rabbimizin lütfu üzerime bol bol döküldü. 'Mesih İsa ' sözü, güvenilir ve her bakımdan kabule layık bir sözdür. Günahkârların en kötüsü benim. Ama Mesih İsa, kendisine iman edip sonsuz yaşama kavuşacak olanlara örnek olayım diye sınırsız sabrını öncelikle bende sergilemek için bana merhamet etti. Onur ve yücelik sonsuzlara dek tüm çağların Kralı olan ölümsüz, görünmez tek Tanrı'nın olsun. Amin!" (I. Timoteyus 1:12-17).
Burada gayet açık bir şekilde, Pavlus'u harekete geçirip yönlendirenin İsa Mesih'e olan sevgisi olduğunu görüyoruz. Eğer başka bir amacı olsaydı uğradığı sıkıntılara neden katlansın ki? Pavlus Mesih uğruna her şeyini kaybetti. Yaşamının büyük bir kısmını Roma hapishanelerinde geçirdi. Sayısız kere dayak yedi, çok kez ölümle burun buruna geldi. Yahudilerden beş kez otuzdokuzar kırbaç yedi. Üç kez değnekle dövüldü, bir kez taşlandı, üç kez deniz kazasına uğradı. Bir gece-bir gündüzü açık denizde geçirdi. Sık sık yolculuk etti. Irmaklarda ve haydutlar arasında, gerek soydaşları gerekse de diğer uluslar arasında tehlikelere uğradı. Şehirde, çölde, denizde ve sahte kardeşler arasında tehlikelere düştü. Emek verdi, sıkıntı çekti, çok kez uykusuz kaldı. Açlık ve susuzluğu tattı. Çok kez yiyeceksiz ve soğukta çıplak kaldı (Bkz. II. Korintliler 11:24-27). Sonunda Mesih uğruna idam edilerek öldü.
Bütün bunlara karşılık olarak ne aldı? Mesih'ten başka hiç bir şey! Öğrettiklerini gerçekten Mesih'ten almamış olsaydı bunlar o kadar mantıksız olurlardı ki...
Yüksel'in iddiasına göre "Pavlus neticede bazı sapık düşüncelerini Hıristiyanlığa sokmayı başarmıştır." Halbuki Pavlus'un mektuplarında bulunan her öğretiş çekirdek şeklinde Mesih'in kendi sözlerinde de bulunmaktadır. Yeni olan bir şey öğretmemiştir ki! Ona verilen ayrıcalık bu sırları Tanrı'nın esiniyle ayrıntılı ve sistematik bir şekilde açıklamaktı. Şimdi kısaca Yüksel'e göre, Pavlus'un Hıristiyanlığa sokmayı başardığı altı konuya gelelim:
1. Üçlübirlik öğretişi.Bu konu üzerinde ayrıntılı bir şekilde soru 48, 49, 51 ve 52'de zaten cevabımızı epey yazdık. Orada gördük ki hem Tevrat hem de İncil'in tümü, aynı gerçeği ortaya koymaktadır. Hatta bunu Pavlus'un mektuplarına çok az başvurarak gösterdik. Fakat Deedat'in iddialarında ilginç bir çelişki vardır. Bu soruda o, Pavlus'un Üçlü Birlik kavramını yaratıp Hıristyanlığa soktuğunu iddia ederken, "Allah Üçlük Allahı Mıdır?" (Soru 49) başlığı altındaki yazdıklarında Sayın Yüksel, bu doktrinin üç yüz elli yıl sonra ortaya çıktığını ileri sürmektedir. Peki öyleyse Pavlus ne zaman yaşadı? Bu iki çelişkili iddia arasında hangisini tutacak?
2. Hıristiyanlığın evrensel din olduğu öğretişi.Peki İsa'nın şu sözleri ne anlama geliyor ki? "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin" (Matta 28:18-19).
3. İsa'nın günahlara kefaret kurbanı olmaya yeryüzüne indiği öğretişi.Gene İsa'nın kendi sözleriyle cevap veriyoruz: O, "İnsanoğlu... canını birçokları uğruna fidye olarak vermeye geldi" dedi (Markos 10:45). Ayrıca ölümünü simgeleyen kâseyi kastederek "bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır"dedi (Matta 26:28).
4. İsa'nın ölümden dirilip Babası'nın sağına oturacağı ve insanları yargılamaya geleceği öğretişi.Aynı şekilde İsa'nın Kendi sözlerini dinleyelim: "İsa, kendisinin Kudüs'e gitmesi, ihtiyarlar, başkâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı"(Matta 16:21). Kendisinin insanları yargılayacağı konusunda da şöyle demişti: "İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi O'nun önünde toplanacak, O da koyunları keçilerden ayıran bir çoban gibi, onları birbirinden ayıracak."(Matta 25:31-32). İsrail'in Yüksek kurulu önünde yargılanırken kendisine sorulan "Söyle bize, Tanrı'nın Oğlu Mesih sen misin?" sorusuna İsa, "Söylediğin gibidir" karşılığını verdi."Üstelik size şunu söyleyeyim, bundan sonra İnsanoğlu'nun, kudretli Olan'ın sağında oturduğunu ve göğün bulutları üzerinde geldiğini göreceksiniz." dedi (Matta 26:63-64).
5. Kurtulmak için sünnet olmanın gereksiz olduğu öğretişi.Sünnet, İsrail oğullarına verilen antlaşmanın işaretiydi (Bkz. Tekvin 17 ile Çıkış 12:48). İsa Mesih, sünnetsiz olan Romalı yüzbaşının imanı hakkında "Size doğrusunu söyleyeyim" dedi, "ben İsrail'de böyle imanı kimsede görmedim. Size şunu söyleyeyim, doğudan ve batıdan birçok insan (sünnet olmadan!) gelecek, Göklerin Egemenliğinde İbrahim, İshak ve Yakup'la birlikte sofraya oturacaklar"(Matta 8:10-11).
Ayrıca bu konuda Pavlus ve diğer havariler sadece Tevrat'ta yazılan şu gerçeği vurgulamaktaydılar: "
"Yüreklerinizin gulfesini sünnet edin, artık sert enseli olmayın."
(Tesniye 10:16)
"Allahın RABBİ bütün yüreğinle ve bütün canınla sevmek için yaşıyasın diye, Allahın RAB senin yüreğini ve zürriyetinin yüreğini sünnet edecek." (Tesniye 30:6)
Yani önemli olan bedensel sünnet değil "yüreksel" veya ruhsal sünnettir. Sünnetlilik veya sünnetsizlik yürekle ilgilidir.
Rabbimiz bunu Pavlus'un aracılığıyla şöyle açıklamaktadır: "Mesih'in gerçekleştirdiği sünnet sayesinde günahlı benliğinizden soyunarak elle yapılmayan sünnetle O'nda sünnet edildiniz... Siz suçlarınız ve benliğinizin sünnetsizliği yüzünden ölüyken, Tanrı sizi Mesih'le birlikte yaşama kavuşturdu. Bütün suçlarımızı O bağışladı"(Koloseliler 2:11, 13).
Bu yüzden de Pavlus değil, Kudüs'te toplanan bütün havarilerle ihtiyarlar, Kutsal Ruh'un yönlendirilmesiyle Yahudi olmayan Mesih İnanlıları'nın sünnet edilmesinin gerekmediği kararına vardılar (Bkz Elçilerin İşleri 15:1-34).
6. Domuz etinin yenebileceği öğretişi.Aslında Musa'nın Yasasına göre sadece domuz eti değil birçok hayvanın eti yenemezdi (Bkz. Levililer 11). Bu konuda elçiler arasında ilk önce Pavlus değil, Petrus Rab'den buyruk aldı (Bkz. Elçilerin İşleri 10). Fakat bir kez daha görüyoruz ki bu gerçek de İsa'nın öğretişinden kaynaklandı: "'Dışarıdan insanın içine giren hiçbir şeyin onu kirletemeyeceğini anlamıyor musunuz? Dıştan giren, insanın yüreğine değil, midesine gider, oradan da ayakyoluna atılır.' İsa (Pavlus değil!)bu sözlerle, tüm yiyeceklerin temiz olduğunu bildirmiş oluyordu" (Markos 7:18-19)
Son olarak Sayın Yüksel, "Pavlus'un Havarilerinden Petrus ve 70'lerden Barnaba ile şiddetli münakaşaları vardır" diye yazmaktadır (Deedat ile Yüksel, Kitab-ı Mukkades Allah Sözü müdür?, s. 158). Halbuki Petrus, Yuhanna ve diğer havariler, mektuplarında, Pavlus'un öğretilerini tamamen doğrulamaktadırlar. Hatta Petrus ikinci mektubunda, Pavlus'un yazdıkları hakkında (ve Sayın Yüksel gibi Pavlus'un aleyhine uğraşan kişiler hakkında!) şöyle yazmıştır:
"Sevgili kardeşimiz Pavlus'un da kendisine verilmiş olan bilgelikle size yazdığı gibi, Rabbimizin sabrını kurtuluş fırsatı sayın. Pavlus, bütün mektuplarında bu konulardan böyle söz eder. Mektuplarında güç anlaşılan bazı yerler var ki, bilgisiz ve kararsız kişiler, diğer kutsal yazıları olduğu gibi, bunları da çarpıtarak kendi yıkımlarını hazırlıyorlar. Bu nedenle, sevgili kardeşlerim, ilke tanımayan kişilerin sapıklığıyla sürüklenip kararlılığınızdan sapmamak için bunları önceden bilerek sakının." (II. Petrus 3:15-17).
Bu sözlere dikkat edelim.
(Galatyalılar 3:13-14; Tesniye 21:23; Matta 27:38; Markos 15:27; Luka 23:33; Yuhanna 19:18)
İbrahim'e sağlanan kutsama Mesih İsa aracılığıyla uluslara sağlansın ve bizler vaadedilen Ruh'u imanla alalım diye, Mesih uğrumuza lanetlenerek bizi Yasa'nın lanetinden kurtardı. Çünkü, "Ağaç üzerine asılan herkes lanetlidir" diye yazılmıştır. (Galatyalılar 3:13-14)
Bu soruyu soru 55'te cevaplamıştık. Sayın Yüksel'in "Hz. İsa Mesih'in lanetli olduğu iftirası" olarak tanımladığı olay aslında İncil sırrının odak noktasıdır! demiştik. İncil'in Matta, Markos, Luka ve Yuhanna diye bilinen ve İsa'nın hayatını kaydeden yazılarda en çok yer alan olay, İsa'nın çarmıh üzerinde ölümüdür. Sayısız ayet tarafından çok açık bir şekilde ifade edilen çarmıh bildirisi şüpheli bir gerçek değildir. Hatta Tevrat İsa'dan yüzyıllar önce O'nun böyle öleceğini bildirmişti (Bkz. soru 54). Öbür yandan Müslüman arkadaşlarımız, Kuran'ın tek bir ayetine, hatta manası çok tartışılan bir ayetine dayanarak İsa'nın ölmediği sonuca varıyorlar. Ne yazık ki çarmıhla ilgili bildiri, mahvolanlar için saçmalıktır. Çünkü kurtulmakta olanlar için, Mesih'in ölümü ve dirilişi Tanrı'nın gücüdür.
Oradakilerden bir bölümünün Saduki, diğer bölümünün de Ferisi mezhebinden olduğunu anlayan Pavlus, Yüksek Kurul'a şöyle seslendi: "Kardeşler, ben özbeöz Ferisiyim. Ölülerin dirileceği umudunu beslediğim için yargılanmaktayım." (Elç. İşleri 23:6)) |
Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler! (Matta 23:13,15) İsa önce kendi öğrencilerine şunları söylemeye başladı: "Ferisilerin mayasından - yani, ikiyüzlülükten - kaçının. (Luka 12:1) |
Bu soruyu da cevapladık (Bkz. soru 60). Burada önceki cevabımıza sadece Pavlus'un bir sözünü daha ekleyelim. Kendisiyle ilgili şöyle yazılmıştı:"Ben elçilerin en küçüğüyüm. Tanrı'nın topluluğuna zulmettiğim için elçi olarak anılmaya bile layık değilim. Ama şimdi ne isem, Tanrı'nın lütfuyla öyleyim"(I. Korintliler 15:9-10). Bir Ferisi bile, Tanrı'nın lütfuyla ikiyüzlülüğünden ve dini gururundan kurtulabilir! İsa günahkârlarla yiyip içtiği için kendisini suçlayanlara, "Sağlamların değil, hastaların hekime ihtiyacı vardır. Ben doğru kişileri değil, günahkârları çağırmaya geldim" dedi (Markos 2:17). Burada Sayın Yüksel çok yanılmaktadır, çünkü Tanrı'nın lütfunu tatmış değildir. Mesih'in çarmıhıyla ilgili müjde, ister Ferisi, ister Hıristiyan veya Müslüman olsun Rab'be dönen her bir günahkârın kurtuluşu için Tanrı'nın gücüdür. En alçak günahkâr kurtulabilir. Ya da en dindar din adamı! Yeter ki kendini günahkâr kabul edip Mesih'in lütfuna sığınsın. Bu mucizeyi Kutsal Kitap şöyle özetlemektedir:
"Günahkârların, Tanrı'nın Egemenliğini miras almayacağını bilmez misiniz? Aldanmayın! Ne cinsel ahlaksızlık yapanlar, ne puta tapanlar, ne zina edenler, ne cinsel sapıklar, ne eşcinsellar, ne hırsızlar, ne açgözlüler, ne ayyaşlar, ne sövücüler, ne de soyguncular, Tanrı'nın Egemenliğini miras alacaklardır. Bazılarınız böyleydiniz; ama yıkandınız, kutsal kılındınız, Rab İsa Mesih'in adıyla ve Tanrımızın Ruhu aracılığıyla aklandınız"
(I. Korintliler 6:9-11).
Bu yüzden Pavlus İsa Mesih'i tanıtmak için yaşıyordu. Çünkü dindar bir Ferisi olarak Mesih'in lütfuyla kurtulmuştu. Yaşam amacını şöyle açıkladı: "Bana kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var, kendisi uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih'i kazanayım ve Kutsal Yasa'ya dayanan kendime özgü bir doğruluğa değil, Mesih'e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı'dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih'le birleşmiş olayım"(Filipililer 3:7-9). Hem Mesih hem de diğer bütün havariler onu onaylamaktadır.
İsa "Alfa ve Omega", "İlk ve Son"dur. Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur.
Sayın Yüksel "İncil'lerde, Hz. İsa'nın 'benden sonra peygamber gelmeyecektir, ben en son peygamberim.' mealinde hiç bir söz yoktur!" şeklinde bir kez daha gerçek dışı bir iddiada bulunuyor. Üstelik "daha sonra, peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı müjdeleyen Tevrat ve İncil ayetlerini göreceğiz" diyor. İkinci iddiasına şöyle kısa bir cevap verebiliriz: Böyle ayetler yoktur. İsa'dan sonra gelecek olanların kimliği Kutsal Kitap'ta bellidir:
1)"Paraklitos" denen Tanrı'nın Kutsal Ruhu(Yuhanna 14:16, 26; 15:26). Rühul-Kudüs (Kutsal Ruh) Mesih'in çarmıh üzerindeki ölümünden elli gün sonra dünyaya indi. O'nun gelişi de İncil'in Elçilerin İşleri bölümünde kaydedilmiştir (Bkz. Elçilerin İşleri. 2:1-21).85
2)Dirilmiş ve göklere gitmiş olan Mesih'in İsrail'e ve diğer uluşlara göndereceği gerçek peygamberler ve elçiler. İsa çarmıha gerildiği günden kısa bir süre önce Kudüs'lüleri şöyle uyardı: "İşte size peygamberler, bilge kişiler ve din bilginleri gönderiyorum. Bunlardan kimini öldürecek, çarmıha gereceksiniz. Kimini havralarınızda kamçılayacak, kentten kente kovalayacaksınız" (Matta 23:34). Bu sözün gerçekleşmesinin kaydı da, Elçilerin İşleri kitabındadır. Bu "peygamberler" veya "gönderilenler" arasında, (Petrus, Yuhanna, ve diğer havariler dışında) şehit olan İstefan, Filipus, Yakup, Pavlus, Barnaba, Markos, Timoteyus, Luka, Silas ve Apollos vardır. Bunların bazıları aracılığıyla "İncil" olarak bilinen vahiy, yani Kutsal Yazılar'ın Yeni Antlaşma kısmı, yazıya geçirildi.. Bu kişiler, Tanrı'nın Sözü'nü vahiy olarak alan "peygamber" veya "resul"lerdir (Bkz II. Petrus 3:2).
3)Bazısahte peygamberler. Efendimiz İsa bu konuda bizi uyarmıştır: "Biri size, 'İşte Mesih burada', ya da 'İşte şurada' derse, inanmayın. Çünkü sahte mesihler, sahte peygamberler türeyecek; bunlar büyük mucizeler ve harikalar yaratacaklar. Öyle ki, ellerinden gelse, seçilmiş olanları bile saptıracaklar. İşte size önceden söylemiş bulunuyorum" (Matta 24:23-25). Hatta İncil, milyonlarca kişiyi İsa'nın açtığı yoldan saptıracak olan özel bir sahte peygamberin türeyeceği önceden bildirmiştir (Bkz. Esinleme 16:13; 19:20; 20:10). Bunları nasıl tanıyacağız? Mesih'in kimliği üzerindeki öğretişlerine göre tanıyabiliriz. İncil'in I. Yuhanna kısmında şöyle okuyoruz: "İsa'nın Mesih olduğunu inkâr eden yalancı değilse, yalancı kimdir? Baba'yı ve Oğul'u inkâr eden, Mesih-karşıtıdır. Oğul'u inkâr eden hiç kimsede Baba da yoktur... Tanrı'dan olup olmadıklarını anlamak için ruhları sınayın. Çünkü birçok sahte peygamber dünyanın her tarafına yayılmıştır. İsa Mesih'in beden alıp bu dünyaya geldiğini kabul eden her ruh Tanrı'dandır. Tanrı'nın Ruhunu bununla tanıyacaksınız. İsa'yı (bu şekilde)kabul etmeyen hiçbir ruh Tanrı'dan değildir" (I. Yuhanna 2:22-23; 4:1-3).
4) Mesih Karşıtı denen Yasa tanımaz adam. İsa Mesih'in ikinci kez geleceği günlerde türeyecek bu canavarın peşinden bütün dünya şaşkınlık içinde gidecektir (Esinleme 13:1-4). Dünyaya barış sağlayacağını vaat ederek her türlü mucizede, yanıltıcı belirtilerle harikalarda ve mahvolanları aldatan her türlü kötülükte sergilenen Şeytan'ın etkinliğiyle gelecek (II. Selanikliler 2:3-10). İslamiyet'te "Deccal" diye bilinen adamla ilgili kavramlar buradan alındı. Halbuki Mesih İsa dünyayı yargılamak üzere gelince bu canavarı "ağzından çıkan solukla öldürecek, gelişinin görkemiyle yok edecek" (II. Selanikliler 2:8).
Şimdi son olarak Sayın Yüksel'in, "İncil'lerde, Hz. İsa'nın 'benden sonra peygamber gelmeyecektir, ben en son peygamberim.' mealinde hiç bir söz yoktur!" iddiasına gelelim. Bunun çok yanlış olduğunu kanıtlar örnekler olarak üç ayet vermek istiyoruz.
1) Birincisi, İncil'in Luka bölümünde bulunup, İsa'nın annesi olacak olan bakire Meryem'e önceden bildiren meleğin sözlerini kaydetmektedir. Melek ona,
"Korkma Meryem, sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracaksın, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine 'en yüce Olan'ın Oğlu' denecek. Rab Tanrı O'na, atası Davud'un tahtını verecek. O da sonsuza dek... egemenlik sürecek, ve egemenliğinin sonu gelmeyecektir" dedi. (Luka 1:30-33)
Gerçek ortadadır: İsa'nın süreceği egemenliğin sonu gelmeyecek demek, İsa'dan sonra herhangi bir peygamberin gelip başka bir çağ üzerinde hüküm sürmeyeceği demektir.
2) İkincisi, İncil'in Matta bölümünde bulunur. "Göksel Egemenliğin bu müjdesi tüm uluslara bir tanıklık olmak üzere bütün dünyada duyurulacak, ve son o zaman gelecektir"(Matta 24:14). Burada da aynı şey görüyoruz. İsa ve O'nun süreceği ruhsal egemenlikle ilgili olan müjde bütün dünyaya duyurulduktan sonra bu dünyanın sonu gelecek. Bu başka biri ya da herhangi bir gerçek gelmeyecek anlamına gelmektedir. Aynı şekilde İsa göğe çekilmeden önce öğrencilerinin yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi:
"Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin. Onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin. Size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim." (Matta 28:18-20).
3) Son bir örnek olarak bütün İncil'i açık bir şekilde özetleyen şu ayetleri vermek istiyoruz:
"Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğluyla bize seslenmiştir. Oğul, Tanrı'nın yüceliğinin parıltısı ve O'nun varlığının öz görünümüdür. Kudretli sözüyle her şeyi devam ettirir... Mesih, günahlar için sonsuza dek geçerli olantek bir kurban sunduktan sonra Tanrı'nın sağında oturdu. O zamandan beri düşmanlarının, kendisinin ayakları altına serilmesini bekliyor" (İbraniler 1:1-3; 10:12-13).
Bu bölümden hem İsa'nın kimliğinin bir peygamberinkinden çok çok üstün olduğunu, hem de O'nun hüküm sürdüğü çağın, bu yaradılışın son çağı olduğunu anlamamız gerek. Demek ki son O'dur.
Rab'bin Kendisini sevenlere miras vereceği egemenliği, doğruluğun barınacağı yeni gökleri ve yeni yeryüzünü bekliyoruz. Çünkü Tanrı'nın bütün insanlara kurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır. Bu lütuf, din değil, tanrısızlığı ve dünya arzularını reddedip bu dünyada sağduyulu, doğru ve Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor. Bu arada, mübarek ümidimizin gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. Güvencimiz ve ümidimiz sadece bizi böylesine çok seven Rab'be bağlıdır.