63 Soruya 63 Cevap

Şimdi her bir soruya cevap vereceğiz, fakat cevapları aynı veya birbirine benzer olan bazı sorular vardır. Bu tür soruların birine ayrıntılı bir cevap, diğerlerine ise kısa bir cevap ile birlikte ayrıntılı bilgiyi bulmak için bakılması gereken yeri gösteren not bulunmaktadır.


1. [s. 119] "Şelah kimin oğlu idi?"


Ve Arpakşad otuz beş yıl yaşadı, ve Şelahın babası oldu (Tekvin 11:12)

Eber oğlu, Şalah oğlu, Kenan oğlu, Arfakşat oğlu, Sam oğlu, Nuh oğlu, Lamek oğlu,

(Luka 3:35-36)


Bu sorudaki söz konusu olan edebi tür "soy tetkiki"dir. Bu soruyu yanıtlamadan önce, soy tetkiklerinin nasıl oldukları ve işlevleri hakkında bir şeyi anlamak önemlidir. Ancak o zaman bu edebi türü kendi çerçevesi içinde anlayabilir ve eleştirisel gözlemlerimizi adilce yapabiliriz. Soy tetkiklerinin bazı ortak özellikleri vardır:

a)Soy tetkiksel edebiyatta sözcükler her zaman harfi harfine sözlük anlamlarına gelmezler. 'Oğul' gibi bir sözcük '-nin soyundan gelme' anlamına ve 'nesil' sözcüğü 'birkaç nesil'anlamına gelebilir. Böylece soyağaçlarını kronolojik ölçüler olarak kullanmak, onları hiçbir zaman olmaları tasarlanmamış bir şey olarak kullanmak demektir.

b)Soyağacının istenilen bir kalıba uyması ya da teolojik bir maksadı yerine getirmesi için nesillerin ya da bireylerin soyağacında bulunmaması ender görülen bir durum değildi. Bununla söylenmek istenen soyağaçlarının yazarların hayal gücüyle uydurulmuş ya da yaratılmış oldukları değildir. Bu edebiyat türü, antik dünya yazarları arasında o zaman anlaşılan ve kabul edilen belirli ölçüde bir serbestliğe uygun görülürdü. Bu eğer o zaman bir sorun olmadıysa şimdi de bizim için bir sorun olmaması gerektir.

c)Bazı soyağaçları geriye, bazıları da ileriye doğru yapılmış olabilirler. Geriye doğru giden tür, genellikle belirli bir kişinin soyunun diğer bir önemli kişiye kadar uzandığını, ilk ve son kişi arasındaki aile bağını aradaki kişileri bağlantıyı yapmaktan başka bir nedenle belirtmeden göstermek için kullanılır. Örneğin, I. Tarihler 6:33-43'deki soyağacı sadece Heman'ın soyunun Levi'ye kadar uzandığını gösterme amacıyla yazılmıştır. Ezra 7:1-5'deki soyağacı Ezra'nın soyunun Harun'a kadar uzandığını göstermeye çalışır. İleriye doğru olan soyağacı türü ise sık sık bağlantısı olan kişilerin yaşlarını ve yaptıkları hakkında bilgiler içerir. Buna iyi bir örnek, Tekvin 5'te Âdem'den Nuh'a kadar olan nesillerin verilişidir.

Kutsal Kitap uzmanları, zamanın buna benzer Kutsal Kitapsal olmayan edebiyatını inceleyerek antik doğuda kullanılan soyağaçlarını nasıl anlamamız gerektiği konusuna epey ışık tutmuşlardır.69Zamanın dinsel olmayan kaynaklarından bu örnekler, antik çağlarda insanların nasıl yazdıklarını ve yazılarından beklentilerinin ne olduğunu anlamamıza yarar. Eleştirilerimiz sadece o zamanın yazı stilleri ve uygulamaları hakkındaki bilgisizliğimizi yansıtıyorsa, Kutsal Kitap soyağaçlarında çelişkiler bulmakta fazla acele etmeyelim.

Şimdi bizim sorumuz.The New Bible Dictionary(Yeni Kutsal Kitap Sözlüğü)70İbranice "ben"sözcüğünün sadece oğuldeğil torunya da soyundananlamına da geldiğini belirtmektedir. Soyağacını yazarın anlatmaya çalıştığı ana teolojik noktayı anlamadan harfi harfine incelemek metnin yanlış anlaşılmasına neden olur. "Şela kimin oğluydu?" gibi sorular sormak, sadece soruyu soranın okumakta olduğu edebiyat türünü anlamadığını ve her iki bölümde de söylenmek istenen şeyi anlamadığını gösterir. Tekvin 11 ulusların oluşumunu gösteren genel bir liste içerir. Luka 3'te yazar sadece İsa'nın 'Tanrı'nın Oğlu' olduğunu göstermek için geldiği soyu göstermeye çalışmaktadır (3:38).


2. [s. 119] "Harun nerede öldü?"


Ve Musa RABBİN emrettiği gibi yaptı; ve bütün kavmın gözü önünde Hor dağına çıktılar. Ve Musa Harunun esvabını çıkardı, ve onları oğlu Eleazara giydirdi; ve Harun orada, dağın tepesinde öldü; ve Musa ile Eleazar dağdan indiler. (Sayılar 20:27-28)

Ve Harun Hor dağında öldüğü vakit yüz yirmi üç yaşında idi. (Sayılar 33:39)

Ve İsrail oğulları Beerot Bene-yaakandan Moseraya göç ettiler. Harun orada öldü, ve orada gömdüler; ve oğlu Eleazar onun yerine kâhinlik etti.

(Tesniye 10:6)


Hor bölgesi herhalde büyük dağlık bir bölgeydi. Sayılar bize O'nun kesin olarak dağda öldüğünü söyler. Yazar burada Harun'un kahin esvabının nasıl oğluna geçtiğini göstermeye uğraştığından belli ki teolojik bir nokta ile ilgilenmektedir. Mekanın dağ olması Sayılar'ın metni için çok önemlidir. Ne de olsa Tanrı'nın halkına dağlarda birçok önemli şey olmuştur. Tesniye, Harun'un öldüğü yer olarak Moserah'dan söz eder. Neden besbelli farklı bir mekân? Belki de Moserah, Hor'un bulunduğu dağlık bölgenin adıydı.71Örneğin bir hafta sonu Uludağ'a kayak yapmaya gittiğini söylemek de mümkündür, Bursa'ya kayak yapmaya gittiğini söylemek de mümkündür. Anlatmak istediğimiz yer aynıdır, tek fark Uludağ'ın belirli bir yer, Bursa'nın ise daha genel bir bölge olduğudur.

Ancak burada Eski Antlaşma'daki yerlerin isimleri hakkında bir şey söylemeliyiz. Sözü edilen birçok yerin tam olarak coğrafi konumu konusunda hatırı sayılır bir belirsizlik vardır. Bu, genelde arkeoloji bilimine ait olan, çok görülen bir zorluktur ve antik dünya hakkındaki bütün araştırmaları etkilemektedir. Sözü edilen zaman hakkında güvenilir coğrafi bilgiye sahip olmadığımızdan metindeki açık çelişkileri göstermek tereddüt etmemize neden olmalıdır.


3. [s. 119] "Yesse'nin kaç oğlu vardı?"


Ve Yesse oğullarından yedisini Samuelin önünden geçirdi. Ve Samuel Yesseye: RAB bunları seçrnedi, dedi. Ve Samuel Yesseye dedi: Çocukların hepsi bu mu? Ve dedi: Daha en küçüğü var, ve işte, koyunları güdüyor. (I. Samuel 16:10-11)

...dördüncü oğlu Netanelin, beşinci oğlu Raddayın, altıncı oğlu Otsemin, yedinci oğlu Davud'un babası oldu.

(I. Tarihler 2:14-15)


I. Samuel 16:11, Davut'un Yesse'nin sekizinci ve en küçük oğlu olduğunu çok açık bir biçimde dile getirmektedir. Dahası, I. Samuel 17:12 Yesse'nin sekiz oğlu olduğundan söz etmektedir. I. Tarihler 2:14-15 Yesse'nin oğullarını isimleriyle sayar ve Davut sıralamada yedinci ve son olarak gelir. Bundan, hemen ayetin metninde çelişki olduğu sonucuna mı varmalıyız? Tabii ki hayır! Aslında durumun açıklaması çok basit olabilir. Kutsal Kitap bilginleri aşağıdaki olasılıkları önermişlerdir:

1) Yesse'nin oğullarından biri genç yaşta ölmüş ve bu da oğulların sayısını yediye indirmiş olabilir.72

2) Bu soyağaçsal listelerin teolojik kullanımlarını akılda tutarak belki de Tarihler'in yazarı onun Tanrı tarafından sevilen olduğunu gösterip Davut'a özel bir yer vermek isteyerek onu yedinci sıraya koymuş olabilir.73Yedi sayısı, Kutsal Kitap'ta sık sık kusursuzluk ve bütünlüğü simgeler. Teolojik önem taşıyan şeyleri belirtmek için nesiller ya da bireylerin soyağaçlarına dahil edilmesi sık görülen bir şeydir. Soyağaçları hakkındaki notumuza bakınız.


4. [s. 120] "700 mü 7000 mi? Atlı mı yaya mı?"


Ve Suriyeliler İsrailin önünden kaçtılar; ve Davud Suriyelilerden yedi yüz araba cenkçilerile kırk bin atlı telef etti, ve ordu başbuğu Şobakı vurdu, ve o orada öldü. (II. Samuel 10:18)

Ve Suriyeliler İsrailin önünden kaçtılar; ve Davud Suriyelilerden yedi bin araba cenkçilerile kırk bin yaya asker öldürdü, ordu başbuğu Şofakı da öldürdü. (I. Tarihler 19:18)


II. Samuel'e göre Davut 700 araba cenkçileri ve 40,000 yaya asker öldürdü. Ama I. Tarihler Davut'un 7000 araba cenkçileri ve 40,000 yaya asker öldürdüğünü kaydeder. Bunlardan hangisi doğrudur?

Mesih İnanlıları Kutsal Kitap'ın çağlardan beri dikkatle korunduğuna inanırlar. Yazıcılar tarafından yürütülen dikkatli kopyalama işlemini biliriz. Ancak Mesih İnanlılarının itiraf ettikleri bir şey varsa o da, Tanrı'nın Kutsal Ruh'u aracılığıyla Yazılı Sözünü yüzyıllar boyunca sadakatle koruduğu halde bunu yerine getirmek için kullandığı süreç insansaldır. Kopyalayanlar insandır. Sözde çelişkiler olarak sunulan ayetlerin bir yazıcının kopyalama işleminde yapmış olduğu çok az hatalardan birinin örneği olması çok olasıdır. Hangi ayet doğrudur? Her iki şekilde de bunun pek fazla önemi yoktur çünkü metine zarar gelmemiştir ve her iki ayette de Davut'un önemli zaferi çok açık bir biçimde bellidir.

Yukarıdaki ayetler gibi ayetlerin Kutsal Kitap ayetlerinin herhangi bir şekilde değiştirildiği iddialarına karşıgerçekten de kuvvetli birer kanıttırlar. Eğer değiştirilmiş olsalardı, tutarlı bir okuma parçası sunmak için yukarıdaki ayetteki gibi yazıcıların yaptığı hataların düzeltilmiş olmasını beklerdik. Neden mi? Herhangi birisi Kutsal Kitap'ı çelişkiler içermekle suçlamasın diye! Bakınız Metinin Günümüze Gelişi hakkındaki bölüm (s. 139-140).


5. [s. 120] "Davud'u kim tahrik etti, Allah mı Şeytan mı?"


Ve İsraile karşı RABBİN öfkesi yine alevlendi, ve: Git, İsraili ve Yahudayı say, diye Davudu onlara karşı tahrik etti. (II. Samuel 24:1)

Ve Şeytan İsraile karşı kalktı, ve İsraili saymak için Davudu tahrik etti. (I. Tarihler 21:1)


II. Samuel'deki ayette Davut'u tahrik edenin Tanrı'nın Kendisi imiş gibi görünür, ama I. Tarihler'de bunu yapanın Şeytan olduğu söylenir (Bkz. s. 96-97).

Kutsal Kitap ve onun öğretilerini bilenler için bu ayetler açık bir çelişki anlamına gelmezler. Tanrı her zaman her şeyi yönetmektedir ve birçok durumda Şeytan'a Tanrı'nın hizmetkârlarını ayartıp sınamak için izin verir. Bireyin yaşamındaki sıkıntılarda, hem Tanrı'nın hem de Şeytan'ın rolü olmasının iyi bir örneği de Tanrı'nın hizmetkârı Eyüp'ün durumunda görülür. Tanrı, Eyüp'ün Şeytan'ın elinden birçok felaketler yaşamasına izin verdi, ancak Tanrı'nın amacıyla Şeytan'ın amacı tamamiyle farklıydı. Tanrı, sıkıntının terbiyesiyle Eyüp'ün imanını arıtıp kuvvetlendirmek istiyordu. Şeytan ise, Eyüp'e verebileceği kadar zarar vermek istiyor, hatta Eyüp'e Tanrı'yı lanetletmeye çalışıyordu (Eyüp 1 ve 2). Sonuçta Eyüp'ün Tanrı'ya olan imanı arttı ve Tanrı'ya olan güveninin haklı olduğu ortaya çıktı.

Kutsal Kitap hem Tanrı hem de Şeytan'ın işbaşında olduğu birçok durum içerir, ama her ikisinin de amaçları ayrıdır. Tekvin 37, Yusuf'un ağabeylerinin onu sonra Mısır'da köle olarak satan tüccarlara satmalarının korkunç öyküsünü anlatır. Tekvin'in son bölümünde Yusuf, ağabeylerinin kendisine zarar vermeyi istedikleri halde Tanrı'nın buna izin vermekteki amacının iyilik olduğunu kabul eder. Bu, Şeytan burada direkt bir şekilde işin içinde olmadığı halde, Tanrı'nın ağabeylerin kötü davranışlarını kullanıp onlardan (insanları kıtlıktan kurtarmak gibi) iyi bir sonuç çıkarttığı durumlardan biridir.

I. Petrus 5:8-11'de Şeytan'ın yutacak birini arayarak kükreyen bir aslan gibi dolaştığını okuyoruz. Ama Mesih İnanlısı bir süre acı çektikten sonra onu eski konumuna döndürecek olan ve sıkıntılarından ötürü onu daha kuvvetli yapacak olan Tanrı'dır.

Öyleyse Davut'u kim tahrik etmişti? Tarihler'in yazarı mı doğruyu söylemektedir yoksa Samuel'deki anlatım mı doğrudur? Bu sorunun yanıtı, her ikisinin de doğru olduğudur. Tanrı'nın en iyi sonucu almak Şeytan'ın da en büyük zarara neden olmaya çalışmak amacıyla, hem Tanrı hem de Şeytan'ın kişinin karar vermesi işine karışmaları olasıdır. Davut'un neden nüfus sayımı yaptırdığı bize açık bir biçimde anlatılmamıştır ama daha önceki yaşamının simgesi olan Tanrı'ya olan tam güvenini bir yana bırakıp daha çok askeri kuvvete güvenmeye başlamışa benziyor. Bir nüfus sayımı yaptırmasında bir kötülük yoktu. Ne de olsa, Tanrı daha önce Musa'ya halkı sayması için talimat vermişti (Sayılar 1:2-3; 26:2). Ama Davut'un askeri kuvvetinin ne olduğunu anlamak isteğinin gerisindeki güdü çok yanlış olabilir. Hatta, Davut'un komutanı Yoab Davut'a Davut'un aldırmadığı bazı kuşkulardan söz etme cesaretini bile gösterdi (I. Tarihler 21:3). Böylece bunun aracılığıyla Tanrı Davut'a bir ders vermek istiyordu, bu da askeri gücün hiçbir sonucu olmadığıydı.

İşin içinde Şeytan da vardı ve şüphesiz o da Davut'un yanlış arzularını kendi menfaatine kullanmak istiyordu. Ancak sonunda, Şeytan arzularına erişemedi ama Tanrı hem Davut'a hem de İsrail'e öğrenmeleri gereken bir ders verdi ve ruhsal büyümelerinde kendilerine yardımcı olacak bir şekilde onları alçakgönüllü kıldı. Tanrı bu korkunç olayı çok iyi bir şeye dönüştürdü. Hastalığın bittiği yerde, Tanrı'nın meleği gelecekte yapılacak olan tapınağın Moriya Dağının tam tamına neresinde yapılması gerektiğini gösterdi (I. Tarihler. 21:18).


6. [s. 120] "Üç yedi'ye eşit mi?"


Ve Gad Davuda gelip ona bildirdi, ve kendisine dedi: Sana memleketinde yedi kıtlık yılı mı gelsin? yoksa düşmanların seni kovalarken onların önünde üç ay mı kaçarsın? yoksa memleketinde üç gün veba mı olsun? Şimdi düşün ve bak, beni gönderene ne cevap götüreyim? (II. Samuel 24:13)

Ve Gad Davuda gelip ona dedi: RAB şöyle diyor: İstediğini al: ya üç yıl kıtlık; yahut düşmanlarının kılıcı sana erişerek seni sıkıştıranların önünde üç ay bitip tükenmek; yahut da üç gün RABBİN kılıcı, ve RABBİN meleği İsrailin bütün sınırlarında harap ederek memlekette veba. Ve şimdi bak, beni gönderene ne cevap götüreyim?

(I. Tarihler 21:11-12)


Bu sadece metni kopya eden bir yazıcının hatası olabilir (Bkz. s. 97).

Ayrıca II. Samuel'in yazarı tarafından bize Davut'un Saul'un günahlarından birinin sonucu olarak Davut'un günlerinde üç yıl kıtlık oldu (21:1-2). Bu olay Tarihler'de kaydedilmemiştir. II. Samuel'in yazarı, bu üç yılı ve artı bu olayın gerçekleştiği ara yılı da 24'cü bölüme dahil ediyor olabilir. Samuel'de sözcükler farklıdır, "Sana yedi kıtlık yılı mı gelsin...?" Bunun anlamı yedi yılın sürekli ve kapsamlı olmasıydı. Davut'un cezası, kıtlığın üç yıl daha devam etmesi ve böylece toplam yedi yıl kıtlık olmasıydı.

Ancak Tarihler'de sadece Davut'la ilgili olan olaylar verilmektedir. Bu yüzden orada Saul'un günahlarından ötürü halkın üzerine gelen daha önceki kıtlık kaydedilmez. Bu yüzden kıtlığın bir kısmı olan Tanrı'nın Davut'a verdiği cezayı temsil eden kıtlığın üç yılı seçeneğini sunması uygundur.


7. [s. 121] "Hz Süleymanın atları için kaç ahırı vardı?"


Ve Süleyman'ın cenk arabaları için kırk bin ahır bölüğünde atları vardı, ve on iki bin atlısı vardı.

(I. Krallar 4:26)

Ve atlarla cenk arabaları için Süleymanın dört bin ahırı vardı, ve on iki bin atlısı vardı, onları araba şehirlerine, ve kıralın yanına,Yeruşalime koydu. (II. Tarihler 9:25)


Bakınız sayfa 97-98 ve 139-140.

8. [s. 121] "Yehoyakim kaç yaşında kral oldu?"


Yehoyakin kıral olduğu zaman on sekiz yaşında idi; ve Yeruşalimde üç ay kırallık etti; ve anası Yeruşalimli Elnatanın kızı olup adı Nehuşta idi. (II. Krallar 24:8

Yehoyakin kıral olduğu zaman sekiz yaşında idi; ve Yeruşalimde üç ay on gün kırallık etti; ve RABBİN gözünde kötü olanı yaptı. (II. Tarihler 36:9)


Bakınız sayfa 139-140.


9. [s. 121] "Alamet'in, Azmavet'in ve Zimri'nin babası kimdi?"


Ve Ahaz Yehoaddanın babası oldu; ve Yehoadda Alemetin, ve Azmavetin, ve Zimrinin babası oldu; ve Zimri Motsanın babası oldu. (I. Tarihler 8:36)

Ve Ahaz Yaranın babası oldu; ve Yara Alemetin, ve Azmavetin, ve Zimrinin babası oldu; ve Zimrı Motsanın babası oldu; (I. Tarihler 9:42)


Bakınız sayfa 140.


10. [s. 122] "800.000 mi, 1.100.000 mi? 500.000 mi, 470.000 mi?"


Ve Yoab yazılanların sayısını kırala verdi; ve İsrailde kılıç çeken sekiz yüz bin yiğit vardı; ve Yahuda adamları beş yüz bin kişi idi. (II. Samuel 24:9)

Ve Yoab yazılan kavmın sayısını Davuda verdi. Ve bütün İsrail, kılıç çeken bin binler ve yüz bin kişi idi; ve Yahuda kılıç çeken dört yüz yetmiş bin kişi idi. (I. Tarihler 21:5)


Samuel İsrail'de 800.000 savaşan adam ve Yahuda'da 500.000 savaşan adam olduğunu kaydeder. Ancak Tarihler İsrail'de 1.100.000 ve Yahuda'da 470.000 savaşan adam olduğunu kaydeder.

Buradaki fark, dört etkenden birine (ya da daha fazlasına) bağlı olabilir:


1) Nüfus sayımının resmi ve tamam olmaması (bkz. I. Tarihler 27:23-24), farklı sayıların halk arasında kim oldukları belirtilmemiş olan bazı grupların dahil edilmesi ya da edilmemesinden kaynaklanmış olabilir (bkz. I. Tarihler 21:6). Gruplardan değişik biçimlerde söz edilir (II. Samuel İsrail'de 800.000 yiğit adamolduğunu, I. Tarihler ise bütün adamların toplamının 1.100.000 olduğunu söyler. 300.000 Tesniye 20:1-9'daki savaş yasalarına göre sınanmamış yeni terhis edilmiş askerler olabilir. Nüfus sayımına dahil edilmemiş bir grup da II. Samuel 24:9'da bildirildiği gibi, her ay 24.000 kişiden oluşan kralın özel muhafızları ve 12 oymağın 1.000'er kişilik gruplarıyla birlikte olan subaylar olabilir ve I. Tarihler 27:1-22'de bulunur. Bunların toplamı 300.000'e benzer ve 800.000 ile 1.100.000 arasındaki farkı açıklayabilirler.

2) Kesin sayılar kullanma yerine "yuvarlak sayılar" kullanmak sık görülen bir durumdur. Bu durumda 500.000, 470.000 için kullanılan yuvarlak sayı olabilir. (Bu tür "yuvarlaklaştırma"nın bir örneği Elçilerin İşleri 7:6'daki İstefan'ın konuşmasında görülebilir. İstefan'ın İsrail oğullarının Mısır'da sıkıntı çektikleri yılları "400" olarak bildirmesini, Çıkış 12:40 ve Galatyalılar 3:17'deki daha kesin bir sayı olan 430 yıl ile kıyaslayın.)

3) Kopya eden kişilerin özellikle sayılarda yaptıkları hatalar (Bkz. sayfa 139-140).

4) II. Samuel 24:3 ve I. Tarihler 21:3, 6 bize Yoab'ın nüfus sayımına taraftar olmadığını bildirmektedir. Ancak kralının emirlerine karşı gelemezdi. Yoab iyi bir nüfus sayımı yapmadı. Levi ve Bünyamin oymaklarını sayıma katmadı (ayet 6). Levi zaten nüfus sayımına katılmayacaktı çünkü kahinlerin geldiği oymaktı (Sayılar 1:49-50). Ama Bünyamin neden dahil edilmemişti? Belki bu iş, bir bütün olarak Yoab'ın yapmaktan hoşnut olmadığı bir şeydi. Herkesi saymamanın efendisinin günahını birazcık olsun azaltacağını düşünmüş olmalıydı.

Yoab tarafından kasten çıkarılan kargaşalığa ek olarak I. Tarihler 27:24 bize iki şey söyler: BirincisiYoab nüfus sayımını doğru dürüst tamamlamamıştır bile ve ikinciside gerçek sayı Kral Davut'un kayıtlarına geçirilmemiştir. Standart bir sayının kaydedilmemesinin nedeni standart bir sayının var olmayışıydı. Yoab nüfus sayımına o denli karşıydı ki, Davut'a savaşabilecek adamlarının doğru sayısını asla bildirmedi. Farklı sayılar bunu ortaya koyuyor olabilirler. Sayılar birbirleriyle aynı olmadığı için ortada bir çelişki olduğunu varsaymak, metnin anlatmak istediği şey olan, nüfus sayımının Davut'un yaptığı günahlı bir etkinlik olduğu ve sayımın sonunda kaç tane adamı olduğunu gerçekten asla bilmediğini, anlamamaktır.

Özet olarak, nüfus sayımıyla ve bu hesaplarla ilgili bir sürü etken vardı. II. Samuel ve I. Tarihler'de kaydedilen sayıların neden böyle kaydedildiklerini tamamiyle kesin olarak söyleyebilmek zor olduğu gibi Kutsal Kitap ayetlerinde kesin hata ve çelişki olduğunu söylemek de budalaca ve yanlıştır.


11. [s. 122] "İkişer mi, yedişer mi?"


Ve seninle beraber sağ kalmak için her yaşıyan, bütün beden sahibi olanlardan, her nevinden ikişer olarak gemiye getireceksin; erkek ve dişi olacaklar. Cinslerine göre kuşlardan, ve cinslerine göre sığırlardan, cinslerine göre toprakta her sürünenden, her neviden ikişer olarak, sağ kalmak için sana gelecekler.

(Tekvin 6:19-20)

Bütün yeryüzü üzerinde zürriyetlerinin sağ kalması için, kendine her temiz hayvandan, erkek ve onun dişisi olarak yedişer, ve temiz olmıyan hayvanlardan, erkek ve onun dişisi olarak ikişer; göklerin kuşlarından da erkek ve dişi olarak yedişer yedişer alacaksın.

(Tekvin 7:2-3)


Soru metinleri dikkatli okumamaktan kaynaklanmaktadır. Hem bölüm 6'da hem de bölüm 7'de Nuh'a yanına her hayvandan bir çift alması söylenmiştir. Bunun nedeni basitti, tufandan sonra her hayvanın kendi türünün devamını sağlayabilmesi içindi. Nuh'a her hayvandan iki tane alması ama aynı zamanda temizolan hayvanlardan yedi tane ve temiz olmayanhayvanlardan iki tane alması söylenmişti (7:2). Tekvin 8'de Nuh'un karaya çıktıktan sonra yaptığı ilk işin, Tanrı'ya kurban olarak hayvanlar ve kuşlar sunduğunu görüyoruz. Bunlar ne tür hayvanlar ve kuşlardı? "Nuh... her temizhayvandan, ve her temizkuştan aldı, ve mezbah üzerinde yakılan takdimeler arzetti"(Tekvin 8:20).


12. [s. 123] "Ahazya kaç yaşında kral oldu? Babasından kaç yaş büyüktü?"


Ahazya kıral olduğu zaman yirmi iki yaşında idi; ve Yeruşalimde bir yıl kırallık etti. Ve anasının adı İsrail kıralı Omrinin kızı Atalya idi (II. Krallar 8:26).

Ahaztya kıral olduğu zaman kırk iki yaşında idi; ve Yeruşalimde bir yıl kırallık etti; ve anasının adı Omrinin kızı Atalya idi (II. Tarihler 22:2).


Krallar 22 yaşında olduğunu, Tarihler 42 yaşında olduğunu söyler. Bakınız sayfa 139-140.


13. [s. 123] "Kral Baaşa hortladı mı?"


Yahuda kıralı Asanın üçüncü yılında, Ahiyanın oğlu Baaşa Tirtsada bütün İsrail üzerine kıral oldu, ve yirmi dört yıl kırallık etti. (I. Krallar 15:33)

Yahuda kıralı Asanın yirmi altıncı yılında Baaşanın oğlu Ela Tirtsada İsrail üzerine kıral oldu, ve iki yıl kırallık etti .(I. Krallar 16:8)

Yahuda kıralı Asanın otuz birinci yılında Omri İsrail üzerine kıral oldu, on iki yıl kırallık etti; Tirtsada altı yıl kırallık etti. (I. Krallar 16:23)

Asanın kırallığının otuz altıncı yılında İsrail kıralı Baaşa Yahudaya karşı çıktı, ve Yahuda kıralı Asanın yanına giren ve çıkan adam bırakmasın diye Rama şehrini yaptı.

(II. Tarihler 16:1)


Asa'nın hükümdarlığının 3'cüncüyılında Baaşa İsrail'in kralı oldu (I. Krallar 15:33). Asa'nın hükümdarlığının 26'cıyılında Baaşa'nın oğlu Ela kral oldu (I. Krallar 16:8). Asa'nın hükümdarlığının 31'inciyılında Omri kral oldu (I. Krallar 16:23). Ve Asa'nın hükümdarlığının 36'cıyılında Baaşa Yahudayla savaş yaptı (II. Tarihler 16:1). Bunu Asa'nın hükümdarlığının 35'ciyılına kadar hiç savaş olmadığını söyleyen II. Tarihler 15:19'la kıyaslayın. Böylece II. Tarihler 16:1'deki ayeti gerçekleştirmek için Baaşa'nın hortlayıp hortlamadığını soran soru ortaya çıkıyor.

Bu görünüşte olan çelişkinin en olası açıklaması, 15 ve 16'nın çok kolay bir şekilde 35 ve 36 olarak yanlış anlaşılmasından kaynaklanan yazıyı kopya eden yazıcının hatası olmasıdır. Böyle bir şey nasıl olabilir? Bu sayılar orijinal olarak İbrani alfabesinin sayısal işaretleriyle yazılmış idiyseler, bir 16 çok kolay bir şekilde bir 36'yla karıştırılabilirdi. M.Ö. 7'ci yüzyıla kadar İbranice'de 10 anlamına gelen "yod", İbranice'de 30 anlamına gelen lamed'e çok benziyordu. "Yod"'u lamedgibi göstermek için bütün gereken, eski ve çok kullanılmış bir elyazmasındaki bir leke ya da yıpranmışlık izleriydi ve bu 20 sayılık bir hataya mal oluyordu. Metnin Günümüze Gelişi'yle ilgili nota bakınız (s. 139-140).


14. [s. 124] "Kâhyalar işten kaytarıyor muydu?"


Ve Süleyman'ın yük taşıyan yetmiş bin, ve dağlarda taş kesen seksen bin adamı, bunlardan başka Süleymanın işte çalışan kavmın üzerine hükmeden, işin başında bulunan üç bin üç yüz baş kâhyaları vardı. (I. Krallar 5:15-16)

Ve Süleyman yük taşıyan yetmiş bin adam, ve dağlarda taş kesen seksen bin adam, ve onların üzerinde iş başı olan üç bin altı yüz adam saydı. (II. Tarihler 2:2)


Kutsal Kitap ayetlerine daha dikkatle bakarsak sayıların aslında aynı olduğunu görmüş oluruz. Sayıları birbirleriyle kıyaslayacaksak bunu doğru bir biçimde yaptığımızdan emin olmalıyız. I. Krallar 5:16 3.300 kâhya kaydetmiştir. Ancak I. Krallar 9:23 550 kâhya daha kaydetmiştir (bunlar bir başka kâhya sınıfına dahil olabilirler). Bu da Krallar kitabında kayıtlı olan 3.850sayısını ortaya çıkarır. II. Tarihler 2:2 (ve 2:18) 3.600 kâhya kaydetmiştir. Ancak II. Tarihler 8:10 250 kâhya daha kaydetmiştir. Bu da II. Tarihler'deki toplam kâhya sayısını 3.850'ye çıkarır. İşte bu noktada Krallar ve Tarihler'in metinlerinde doğru bir kıyaslama yapabiliriz. Sayılar aynıdır. İlk baştaki farklılıklar Krallar ve Tarihler'de kâhyaları sınıflamanın farklı yöntemlerinden kaynaklanmıştır.


15. [s. 124] "Çelişkiler bahçesi" (Ezra 2 ve Nehemya 7)

Hem Ezra hem de Nehemya Babil'den geri dönen sürgünlerin bir listesini içerirler. Listeler arasında ondört istatistik fark vardır. Bunun nedeni nedir?

Nehemya'nın Nehemya 7:5'de kaydedildiği gibi ("Ve neseplerine göre sayılsınlar diye ileri gelenleri, ve hükümet memurlarını, ve kavmi toplamayı Allahım yüreğime koydu. Önce çıkanların nesep kitabını buldum, ve onun içinde yazılı buldum"), yeni bir nüfus sayımı yaptığı çok açıkça bellidir. Büyük bir olasılıkla Ezra'nın daha önce yaptığı nüfus sayımını kendi nüfus sayımına temel olarak kullandı, gerektiği yerlerde değişiklikler yaptı. Nehemya'daki nüfus sayımının düzeltilmiş olduğu, Ezra 2:68-69 ve Nehemya 7:70-72'nin kıyaslanmasından belli olur. Ezra'nın listesinin sürgünler Filistin'e gitmek üzere yola çıkmadan önce ve Nehemya'nın listesinin bazı ailelerin son anda alınan kararlar ya da hastalık v.s. gibi bazı planlarında değişiklikler yapmış olmalarını göz önüne aldığını kabul edersek, iki liste arasındaki farklılıklar böylece açıklanmış olur.

Buna ek olarak, kopya etme işlemi sırasında sayılarda hata yapılma yatkınlığı olduğunu hatırlamalıyız. Böylesi hatalar bu tür soyağaçsal listelerde doğal olarak ortaya çıkarlar. Hem sayılar hem de yabancı isimlerin okunması genellikle zordur ve eğer orijinal elyazması eski ya da lekeliyse hata yapmadan kopya etmek zor oluyordu. Metnin günümüze gelişi konusundaki nota bakın.


16. [s. 127] "Saul'un kızı Mikal çocuk doğurdu mu?"


Ve Saulun kızı Mikalın ölümü gününe kadar çocuğu olmadı.

(II. Samuel 6:23)

Ve Ayyanın kızı Ritspanın Saula doğurduğu iki oğlunu, Armoniyi ve Mefiboşeti, ve Saulun kızı Mikalın Meholalı Barzillay oğlu Adriele doğurmuş olduğu beş oğlunu kıral aldı. (II. Samuel 21:8)


II. Samuel 6 bize Mikal'ın ölümüne dek hiç çocuğu olmadığını söyler. II. Samuel 21 ise, sadece bazı İngilizce çevirilerde (!) Mikal'ın beş oğlu olduğunu söyler.

Sayın Yüksel'in Mikal'ın her iki ayette de sözü edilen aynı kişi olduğu konusunda ısrar etmesi tuhaftır. Eğer dikkatle okursak, Mikal'ın sadece Saul'un kızı değil aynı zamanda Davut'un karısı olduğunu (I. Samuel 18:27) anlarız. Böylece II. Samuel 21:8'de, Mikal'dan Adriel'le evli olduğundan söz edildiğinden, kendisi Saul'un kızı olarak tanımlandığı halde bunun başka birisi olduğunu bilmeliyiz. I. Samuel 14:49'dan, Saul'un en büyük kızının Merab ve kardeşinin de Mikal olduğunu biliyoruz. I. Samuel 18:19'da Merab'ın Adriel'le evliliğinin anlatımını buluyoruz. Neden bazı İngilizce çevirilerde ona Mikal denmiştir? Bu bir çelişki değil sadece yazıcının bir hatasıdır. Ayetler bir kitaptan öbürüne geçirilirken isimler karıştırılmıştır. Metnin Günümüze Gelişi hakkındaki nota bakın (Kısım 2).


17. [s. 128] "Çelişkiler galerisi"


Ve Davud ondan bin yedi yüz atlı,

Ve kıral Davud Hadadezerin şehirleri olan Betahtan ve Berotaydan pek çok tunç aldı...

Hamat kıralı Toi işitti; ve Toi, oğlu Yoramı...

Ahitubun oğlu Tsadok, ve Abiatarın oğlu Ahimelek kâhindiler; ve Seraya kâtipti. (II. Samuel 8:4, 8-10, 17)

Ve Davud ondan bin cenk arabası, ve yedi bin atlı,

Ve Davud Hadarezerin şehirleri olan Tibhattan ve Kundan pek çok tunç aldı

Hamat kıralı Tou işitince...oğlu Hadoramı

Ahitubun oğlu Tsadok, ve Abiatarın oğlu Abimelek kâhindiler; ve Şavşa kâtipti;

(I. Tarihler 18:4, 8-10, 16)


Bu birbirine benzeyen bölümlerde neden birçok farklılık vardır?

a)II. Samuel 8:4'de 1700 cenk arabası, I. Tarihler 18:4'de 7.000 cenk arabası olduğunu okuruz. Açıkça bellidir ki bu sıradan bir kopya hatasıdır. I. Tarihler 19:18 7.000 cenk arabası der. Metinin Günümüze Gelişi hakkındaki notu okuyun.

b)II. Samuel 8:8 Tibhat ve Berotay'dan çok tunç aldığını yazar, ama I. Tarihler 18:8 onların isimlerini Tibhat ve Kunolarak kaydeder. Neden bir şehri tanımlamak için iki değişik isim kullanılmıştı? Ezekiel 47:16'da, Berotay şehrinden söz edilmektedir. Kun, şehrin eski ismi ya da yerel olarak kullanılan ismi olabilirdi. Lut'un Sodom'un yargısından kaçmak için sığındığı şehrin adının Zoarolduğunu biliyoruz (Tekvin 19:20-22). Ama şehrin aynı zamanda Belaolarak da tanındığını biliyoruz (Tekvin 14:2). Aynı şekilde günümüzde, şimdi bu isim şehrin eski adı olan St. Petersburg'a değiştirildiği halde Leningrad ismini yanlış anlaşılmaktan korkmadan kullanabiliriz.

c)II. Samuel Toyve Yoramisimlerinden söz eder. I. Tarihler 18:9 ve 10 bu şehirlerin isimlerini Touve Hadoramiolarak verir. Özellikle iddia edilen bu çelişkinin yeterli ölçüde bilgince dürüstlük göstermediğini söylemeliyiz. Böylesi çelişki iddialarında bulunulunca insan bunun şaka mı ciddi mi olduğunu anlıyamıyor. Bu isimler belli ki aynıdırlar. Birbirlerinden farklı formlarda gözükmeleri nefes almak kadar doğal bir şeydir. Aynı şey II. Samuel 8:17 ve I. Tarihler 18:16'daki farklılıklar için de söylenebilir. Samuel'deki ayette Serayaya da Tarihler'deki Şavşa'nın bir yabancı olması ihtimali çok büyüktür. Bu yüzden babasının adı kaydedilmemiştir ve ismi değişik biçimlerde yazılmıştır.


18. [s. 128] "İnsanoğlu en çok kaç sene yaşayabilir?"


Ve RAB dedi: Ruhum adam ile ebediyen çekişmiyecektir, çünkü o da ettir; bunun için onun günleri yüz yirmi yıl olacaktır. (Tekvin 6:3)

Ve Nuhun bütün günleri dokuz yüz elli yıldı; ve öldü. (Tekvin 9:29)

Şelahın babası olduktan sonra, Arpakşad dört yüz üç yıl yaşadı, ve oğullar ve kızlar babası oldu. (Tekvin 11:13)


Tekvin 6:3 insanoğlunun günlerinin sadece 120 yıl olacağını yazar. Buna karşın Tekvin 9:29, Nuh'un yaşamının 950 yıl olduğunu söyler. Tekvin 11:13 Şela'nın yaşamının 403 yıl olduğunu kaydeder. Bu neden böyledir?

Tekvin 6:3'de insanın günlerinin 120 yıl olduğunun söylenmesi insanın yaşam süresinden değil, Tanrı'nın tufan vasıtasıyla insanları yargılamadan önce onların tövbe etmesini bekleyeceği yılların sayısıdır. I. Petrus 3:20'de Nuh'un günlerinde Tanrı'nın sabırla beklediğini okuyoruz. Bu süre boyunca Nuh gemiyi inşa etti ve doğruluk yolunu bildirdi. Bu, Tanrı'nın günahkârlara karşı ne kadar sabırlı olduğunu gösterir. Ancak, Nuh'un zamanında 120 yıl sonra Tanrı'nın yargı günü geldiği gibi yine gelecektir.


19. [s. 129] "Hz. Âdem ağacın meyvesinden yediği gün öldü mü?"


Fakat iyilik ve kötülüğü bilme ağacından yemiyeceksin; çünkü ondan yediğin günde mutlaka ölürsün. (Tekvin 2:17)

Ve Âdemin yaşadığı bütün günler dokuz yüz otuz yıl oldu; ve öldü. (Tekvin 5:5)


Tekvin 2:17 Âdem'in öleceğini vaat eder, ama Tekvin 5:5 Âdem'in çok daha sonra öldüğünü gösterir.

Yasak meyveyi yemesinin sonucu olarak Âdem, fiziksel ve ruhsal olmak üzere iki şekilde öldü. Fiziksel ölümünün hemen gerçekleşmediği doğrudur, ama ölmeye mahkûm edildi Gerçekten de bir süre sonra Âdem öldü. Bu, bir ağaçtan yaşayan bir dal kesmek gibidir. Yapraklar bir süre yeşil kalırlar ama dal ölüdür.

Ama Âdem'in meyveyi yediği gün, bir başka ani ölüm gerçekleşti. Âdem'le Havva'nın Tanrı'ya itaatsizlik ettikleri andan itibaren Bahçe'de artık her şey aynı değildi. Neden değildi? Çünkü itaatsizlik ettikleri andan itibaren, ruhsal olarak öldüler. Tanrı ile olan dostlukları bozuldu. Artık bir daha asla her şey eskisi gibi olmayacaktı. Fiziksel ölüm geliyordu ama ruhsal ölüm aniydi. Bu, çıplaklıklarını örtmeye çalışırkenki tutumlarını (Tekvin 3:7) ve Tanrı ile olan dostluklarından uzak durmaya çalışmalarını (Tekvin 3:8-10) açıklamaktadır. Düşüşün geniş sonuçlarını ve Âdem'le Havva'nın Bahçe'den kovulmalarını da açıklamaktadır. Efesliler 2:1, insanların Tanrı'nın bağışlamasını yaşamadan önceki durumlarını "suç ve günahlardan ötürü ölü"olarak tanımlamaktadır. Bu anlamda Âdem meyveyi yediği anda ölmüştür.


20. [s. 129] "Allah yorulur mu?"


Bilmedin mi? işitmedin mi? Ebedî Allah, RAB, dünyanın uçlarını yaratan, zayıf-lamaz ve yorulmaz; onun anlayışının derınliğine erilmez. (Yeşaya 40:28)

Ve Allah yedinci günü mubarek kıldı, ve onu takdis etti; çünkü A1lah yaratıp yaptığı bütün işten o günde istirahat etti. (Tekvin 2:3)


Yeşaya Tanrı'nın yorulmadığını ve zayıflamadığını söyler ama Tekvin Tanrı'nın dünyayı yarattıktan sonra dinlendiğini kaydeder. İnsanbiçimci dilin (yani O'nu daha iyi anlamamıza yardım etmek için Tanrı'yı insansal terimlerle açıklayan dilin) kullanımı Kutsal Kitap ayetleri boyunca görülen bir şeydir. Tanrı görülmez, sonsuzdur ve vücudu yoktur. Buna karşın Kutsal Kitap'ta kullanılan insanbiçimci dil, Tanrı'nın "güçlü sağ koluyla"etkin olduğunu söyler (Çıkış 15:16). Bunun anlamı O'nun bir kolu olduğu mudur? Tabii ki, kullanılan bu dil harfi harfine yorumlanmamalıdır. Tanrı bir baba olarak resmedilir ama insansal bir babanın bütün özelliklerini Tanrı'ya atfetmeyiz. Tanrı hakkında yaptığımız bütün tanımlamalarda insansal sözler ve deyişler kullanılır, ama genelde metnin içeriğinden bu tür bir dilin teolojik bir gerçeği anlatmaya çalıştığı anlaşılır. İnsanbiçimci dili harfi harfine algılamak, antik kutsal yazılarda çok bulunan kabul edilmiş edebi tür hakkında tamamen cahil olduğunu göstermektir. Böyle bir sorunun ortaya çıkması bizi iki nedenden ötürü şaşırtmıştır: Birincisi, Kuran da Allah'ı tanımlamak için insanbiçimci dil kullanır. Örneğin Tâh/20:5 ve Hadîd/57:4'de Allah'ın tahtından söz edilir. Tanrı'nın yorulması hakkındaki soru ile aynı ruhta bizler de neden Allah'ın oturmak için bir tahta ihtiyacı olduğunu sorabiliriz. O da mı yorulur? Tabii ki hayır! Bu, insanbiçimci dildir. Özet olarak, sayın Yüksel'in yaptığı gibi insanbiçimci dili harfi harfine yorumlamak kullanılan edebi türün anlaşılmadığını gösterir.


21. [s. 130] "Allah derede oturanları kovamadı mı?"

Ve RAB Yahuda ile beraberdi ve dağlık ahalisini kovdu; çünkü derede oturanları kovamadı, çünkü demir cenk arabaları vardı. (Hakimler 1:19)


İlk olarak dikkat etmemiz gereken şey, insanları vadiden kovamayanların Tanrı değil Yahuda'lı adamlarolduğudur. Ama eğer Tanrı onlarla beraber idiyse düşmanlarını vadiden nasıl kovamadılar? Bu ayetten önceki ve sonraki ayetleri okuyanlar için apaçık olan en az dört neden vardır:

a) Tanrı'nın İsrail'e yardımı ve bereketi onların Kendi buyruklarını tutup tutmamalarına bağlıydı (Tesniye 7:1-5). Ama Hakimler 2:1-3, İsrail'in Tanrı'ya itaatsizlik ettiğini ve bu yüzden Tanrı'nın düşmanlarını kovmakta onlara yardım etmediğini gösterir. İsrail Tanrı'ya nasıl itaatsizlik etmişti? Putatapar uluslarla antlaşmalar yaparak. Bu yüzden İsrail'in düşmanları onların böğürlerinde dikenler olacaklardı (ayet 3).

b) İsrail, Tanrı'nın atalarıyla yaptığı antlaşmayı bozmuştu. Bu nedenden ötürü de, Tanrı onların düşmanlarını kovmalarına yardım etmemişti (2:20-21).

c) Tanrı, İsrail'in Kendi buyruklarına itaat etmekteki sadakatını sınıyordu. Tanrı bu uluslardan bazılarının hâlâ var olmalarına izin veriyorsa o da bu nedendendi. İsrail'in onları kovamaması, Tanrı'nın zayıflığından ötürü değil İsrail'lilerin Tanrı'ya olan imanlarının yetersizliğinden ötürüydü (2:22-23; 3:4).

d)İsrail'lilerin gerçek bir savaş deneyimi yoktu. Kenan diyarında bir ulus olarak ayakta kalabilmeleri için savaş sanatını öğrenmeleri gerekiyordu. Bu, Tanrı'nın onlara gereksinimleri olan deneyimi sağlamasının bir yoluydu, (3:1-2).


22. [s. 131] "Tanrı'nın burnundan duman yükseldi mi?"

Burnundan duman yükseldi, Ağzından ateş yiyip bitirdi; Ondan közler tutuştular. (II. Samuel 22:9)

Ben de onlara bir aslan gibiyim; kaplan gibi yolun yanında bekleyeceğim

(Hoşea 13:7)


Yine bu da bizi şaşırtan itirazlardan biridir. Çünkü burada da, insanbiçimci dil kullanımının bir başka örneğini görüyoruz (bakınız sayfa 158-159). Bu soruya yanıt olarak söyleyebileceğimiz iki şey vardır;

a) Daha önce de söylediğimiz gibi, Kuran da insanbiçimci dil kullanır. "Allah'ın yüzü" terimini çok kullanır (örneğin Rahmân/55:27). Eğer Allah'ın gerçekten bir yüzü varsa, bu neye benzer? Kuran aynı zamanda bize Allah'ın "gözetim"inden (Arapça: "nezâret") söz eder (Bkz. Hûd/11:37; Tûr/52:48; Kâmer/54:14). Buradan hareket edip O'nun gözlerinin ne renk olduklarını soralım mı? Tabii ki bu soru bizim yanıtladığımız soru kadar saçma bir sorudur.

b) Kutsal Kitap bize Tanrı'nın Kendisinin sorduğu, "Beni kime benzeteceksiniz ki, ben ona eşit olayım?"(Yeşaya 40:25), ve "Beni kime benzeteceksiniz ki kıyaslanabilinelim?"sorularını sorar. Tanrı hiç kimseyle ve hiçbir şeyle kıyaslanmaz. Tanrı'yı anlamamıza yardımcı olmak amacıyla insansal terimler kullanıldığında bu dilin harfi harfine algılanması beklenmemektedir.



23. [s. 130] "Allah pişman olur mu, olmaz mı?"


Allah insan değil ki, yalan söylesin,ve insan oğlu değil ki, nadim olsun; O söyler de onu yapmaz mı? Yahut söz verir de icra etmez mi?

(Sayılar 23:19)

Ve RAB yeryüzünde adamı yaptığına nadim oldu, ve yüreğinde acı duydu. Ve RAB dedi: Yarattığım adamı, ve hayvanları, sürünenleri ve göklerin kuşlarını toprağın yüzü üzerinden sileceğim; çünkü onları yaptığıma nadim oldum.

(Tekvin 6:6-7)

Ve RABBE dua edip dedi: Ah, ya RAB, ben daha memleketimde iken bunu söylemedim mi? bundan ötürü hemen Tarşişe kaçmağa davrandım; çünkü biliyordum ki sen lûtfeden ve çok acıyan, geç öfkelenen, ve inayeti çok olup kötülükten nadim olan Allahsın. (Yunus 4:2)


Sayılar'da Tanrı, pişman olmayan olarak sunulmuştur. Ama diğer iki ayet Tanrı'nın pişman olduğunu söyler.

Yine burada Kutsal Kitap ayetleri Tanrı'nın duygularını ifade edebilmek için insanbiçimci bir dil kullanmaktadır (bakınız soru 20 ve 22). Bizim insansal duygularımız İlahi Olanı tanımlamak için asla yeterli değildirler. Ancak, Kutsal Kitap'ta Tanrı, yarattıklarından ayrı duran pasif bir varlık değildir. Yarattıklarıyla birçok yönden ilgilenir. Örneğin Tanrı'nın bir sevgi Tanrı'sı olduğunu biliyoruz. Tanrı'nın sevgisini insan sevgisiyle eşit tutamayız. Ama O'nun sevgisini insanlara bildirmek için başka hangi dili kullanabiliriz? O'nun sevgisini yaptığı şeylerde görürüz. İsrail'i Mısır'daki esaretten kurtarmıştır. Biricik Oğlu'nu günahkârları kurtarmak amacıyla ölmesi için vermiştir. Bunlar derin bir sevgiyi gösteren davranışlardır.

Buna benzer bir şekilde, Kutsal Kitap, Tanrı'yı tövbe eder bir şekilde resmettiğinde, Tanrı'nın nasıl olduğunu anlamamız için insansal sözcükler kullanılmıştır. Her zaman olduğu gibi, dikkatli bir bilgin onların gerçek anlamını anlamak için bu ayetlerin içinde bulunduğu metnin bütününe bakar. Her ayeti sırasıyla inceleyeceğiz:

a) Tekvin 6:6-7Tanrı insanoğlunu yarattığına pişman oldu. İnsanlığın içine düşmüş olduğu ahlaksal ve ruhsal bozukluğun farkına vardığımızda Tanrı'nın, Kendi kutsal karakterine sadık kalabilmek için bu tür davranışları ahlaksal açıdan tiksindirici bulduğunu anlarız. Bu bize insanbiçimci dilin kullanımından başka bir şekilde nasıl anlamlı bir biçimde iletilebilir? Tanrı'nın insanlığın davranışını bu şekilde değerlendirmemesi, O'nu, Kendisi kutsal olmakla beraber, kutsal olmayan davranışlar karşısında pasif kalan Biri olma suçlamasıyla karşı karşıya bırakırdı. İnsanlığı yarattığına pişmandır, insanlığın ahlaksal bozukluğa düşmesi O'nu üzmektedir, bu yüzden O, Kendi ahlaksal karakteriyle tutarlı bir biçimde davranmaktadır.

b) Yunus 4:2Burada Tanrı'nın fikrini değiştirdiğini ve ilk önce vaat ettiği gibi kötü insanları yargılamadığını görüyoruz. Ama yine Tanrı, sadece Kendi kutsal ahlaksal karakteriyle tutarlı bir biçimde davranmaktadır. Kutsal Kitap ayetlerinde tekrar tekrar, Tanrı'nın günahı yargılama vaadinin yanı sıra tövbe edenlere merhamet vaadinde bulunduğunu okuyoruz. Bu şekilde, eğer günahkârlar günahlarından tövbe ederlerse, Tanrı günahkârlar için olan yargısından dönme kapasitesine sahiptir. Buna bir başka örnek de, Yeremya 18:6-8'de bulunur. Tanrı İsrail'e, eğer bir ulusu yargılayacağını bildirmiş ve sonra da o ulusu uyarmışsa, eğer ulus tövbe ederse Tanrı da vaat ettiği yargıdan vazgeçeceğini söylemiştir. Bu, Tanrı'nın herhangi bir biçimde değiştiğini mi gösterir? Tabii ki hayır. Tanrı'nın insanlıktan tövbe beklemesi, sonra da, yargılamadan vazgeçerek karşılık verememesi O'nun ahlaksal karakteriyle çok tutarsız bir şey olurdu. Ama Kutsal Kitap ayetleri, Tanrı'nın Kendi ahlaksal karakterinde tamamiyle tutarlı ve değişmez olduğunu öğretirler.

c) Sayılar 23:19 Buradaki metin, tanrıtanımaz bir kralın İsrail'i lanetlemek için bir din adamı kiralamaya çalışmasından söz etmektedir. Ayetin söylemek istediği, Tanrı'ya kutsadığı bir halkı lanetlemesi için kaba bir şekilde rüşvet verilemeyeceğidir. Bir insan hoş olmayan bir şeyi yapmak için kiralanabilir ama kutsal bir Tanrı'nın böyle bir şey yapması mümkün değildir. Bu bakımdan Tanrı bir insan gibi değildir. Malaki 3:6 bunu onaylar, "Çünkü ben Rab değişmem."Bu ayet, Tanrı'nın duygusuz, yerinden kımıldayamayan, yaratıklarına karşılık verme kapasitesine sahip olmayan biri olduğunu söylememektedir. Söylemek istediği, Kendi ahlaksal karakterinde Tanrı'nın Kendi amaçları, karakteri ve varlığına tutarlı olmasına güvenebileceğimizdir.


24. [s. 131] "Allah'ı, kimse gördü mü?"


Ve Musa ile Harun, Nadab ve Abihu, ve İsrailin ihtiyarlarından yetmiş kişi çıktılar; ve İsrailin Allahını gördüler; ve onun ayakları altında, gök yakuttan tuğla döşeme gibi, aydınlıkça asıl göke benzer bir şey vardı. Ve İsrail oğullarının asilzadelerine dokunmadı; ve Allahı göıdüler, ve yiyip içtiler. (Çıkış 24:9-11)

Tanrı'yı hiçbir zaman hiç kimse görmemiştir. O'nu, Baba'nın bağrında bulunan ve kendisi Tanrı olan biricik Oğul tanıttı.

(Yuhanna 1:18)


Çıkış'taki ayetler, bize Harun, Nadab, Abihu ve İsrail'in ihtiyarlarından yetmiş kişinin Tanrı'yı gördüğünü söyler. Ancak Yuhanna 1:18'de hiç kimsenin hiçbir zaman Tanrı'yı görmediği yazılıdır.

Tanrı'yı göremeyeceğimizi söyleyen bir sürü ayet vardır (Çıkış 33:20; Yuhanna 1:18). Neden mi? İki nedenden ötürü. Birincisi, Tanrı ruhtur (Yuhanna 4:24). Tanrı'nın özünü göremeyiz çünkü O ruhtur. İkincisi, bir insan Tanrı'nın çıplak görkemine bakıp yaşayamaz. Çok yüce ve (huşu vericidir) korkunçtur. Çok kutsal ve güçlüdür. Saul'un Şam yolunda yolculuk ederken Tanrı'nın yüceliğinin sadece bir kısmını görmesinden sonra, üç gün kör olması bundandır (Elçilerin İşleri 9:3-9). Eski Antlaşma'da Tanrı'nın bir bulut, ateş ya da melekler tarafından simgelenmesinin nedeni buydu. Peki öyleyse, insanların Tanrı'yı gördüklerini söyleyen ayetlere ne demeli?

a) Tekvin 32:30Burada Yakup bir meleklegüreşmiştir (bakınız Hoşeya 12:4). Ama bu sıradan bir melek değildi. Bir insanın Tanrı'yla fiziksel olarak güreşemeyeceğini biliyoruz. Ama burada Tanrı, bir meleğin Kendisini simgeleyen şekliyle Yakup'la güreşmiştir. Bu, Yakup'un yaşamında ruhsal bir dönüm noktası olmuştur. Bu yüzden Yakup, Tanrı'yı gerçekten yüz yüze görüp yaşadığını söyleyebilmiştir. Tanrı'yı gerçekten gören birinin öleceğini biliyordu. Ancak Yakup, Tanrı'nın temsilcisiyle güreşmiştir, ve bu anlamda bütün hayret ve huşu vericiliyle gerçekten de Tanrı'yı, bir insanın Tanrı'yı görüp de hâlâ yaşayabilmesinin olası olduğu tek yolla görmüştür.

b) Çıkış 24:9-11Musa, Harun, Nadab, Abihu ve İsrail'in ihtiyarlarından yetmiş kişi, Tanrı'nın antlaşmayı yürürlüğe koyması için kutsal dağa çıktılar. Burada, Tanrı'yı gördüklerini ve yiyip içtiklerini okuyoruz. Bu ayetlerde dikkat edilmesi gereken bazı önemli şeyler vardır. Bunlardan birincisi, "ayağının altında" gibi insanbiçimci bir dilin kullanılmasıdır. Bunun, akıllı bir okuyucuya insan gözüyle görülemeyeni tanımlamaya çalışmak için insanbiçimci dil kullanıldığını bildirmesi gerekir.İkincisi, mecaz kullanımıdır. Burada başka ne görüyoruz? O'nun ayağının altında "kaldırım gibi bir şey"gördüler. Insanbiçimci dilde olduğu gibi, mecaz kullanıldığında da yorum, bunlar göz önünde bulundurularak yapılmalıdır. Üçüncüolarak, 10'cu ayet, gözlerini ancak Tanrı'nın ayaklarını görebilecek kadar yükseğe kaldırabildiklerini apaçık bildirmektedir. Eğer Sayın Yüksel'in söylediği gibi Tanrı'yı gerçek bir şekilde görselerdi neden burada Tanrı'nın Kendisinin bir tarifini bulmuyoruz? Ama tabii ki bulmuyoruz. Tanrı'nın bir görünüşünü gördüler. Ama Tanrı'nın sadece bir görünüşünü gördükleri halde Tanrı'nın kendilerini öldürmediğinin hâlâ farkındaydılar (ayet 11). Böylece Tanrı'nın bir görünüşünü görme anlamında Tanrı'yı gördüler- ve yaşadılar.

c) Çıkış 33:11Bu ayet bize Tanrı'nın Musa'yla yüz yüze konuştuğunu yazıyor. Bir insan nasıl olup da Tanrı'yla bu şekilde konuşup yaşayabilir? Yine burada, insanbiçimci dil kullanıldığına dikkat etmeliyiz: "bir insanın arkadaşıyla konuştuğu gibi." Bu ayet, Tanrı'nın Musa'nın Kendisiyle ayrıcalıklı ve yakın bir ilişki içinde olmasına izin verdiğini tanımlamaktadır. Ama Musa gerçekten Tanrı'nın yüzünü görüp yaşamış mıdır? Eğer Musa Tanrı'yı gerçekten yüz yüze gördüyse o zaman neden aynı bölümdeTanrı'nın yüceliğini görmeyi istemiştir? (ayet 18). Eğer Musa gerçekten Tanrı'nın yüzünü gördüyse neden aynı bölümdeTanrı, "Yüzümü göremezsin, çünkü insan beni görüp de yaşayamaz" demiştir (ayet 20)? Eğer Sayın Yüksel bu mecaz dilini harfi harfine yorumlamakta ısrar ederse o zaman Musa'yı aynı bölümdebüyük bir çelişki yapmakla suçlamaktadır. Bu Musa hakkında yapılan çok ciddi bir suçlamadır.

Diğer yandan da Sayın Yüksel kendi Kitabı tarafından yargılanmaktadır:

"Sana Kitâb'ı indiren O'dur. Onda Kitâb'ın temeli olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalblerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir... Bunu ancak akıl sâhipleri düşünebilirler. " (Kuran, Âl-i İmran/3:7)


25. [s. 132] "Hz. Yakub insan mıydı?"


Ve Yakub o yerin adını Peniel koydu; çünkü: Allahı yüz yüze gördüm, ve canım sağ kaldı, dedi. (Tekvin 32:30)

Ve dedi: Yüzümü göremezsin; çünkü insan beni görüp de yaşıyamaz. (Çıkış 33:20)


Çıkış'taki ayet, kimsenin Tanrı'yı görüp de yaşayamayacağını söyler. Ama Tekvin'de Yakup, Tanrı'yı görüp yaşadığını söylemiştir. Bu sorunun yanıtı için Soru 24'e bakın (sayfa 164).


26. [s. 132] "Kocan seni yaratan mı?"

Çünkü kocan seni Yaratandır; onun ismi orduların RABBİDİR

(Yeşaya 54:5)


Bu ayet, İsrail'in "yaratıcısı" olan Tanrı'yı onun "kocası" olarak resimler.

Ayeti bağlı bulunduğu ayetlerle birlikte okuyanlar için burada insanbiçimci bir dil kullanıldığı çok açıkça bellidir. Sayın Yüksel, iki değişik İngilizce çevirinin bu ayeti farklı biçimlerde verdiğini işaret etmektedir. RSV (Revised Standart Version), "Senin Yaratıcın senin kocandır" diye çevirir ve Today's English Version, "Yaratıcın senin için bir koca gibi olacaktır" der. Çoğu dillerde aynı şeyi söylemenin birçok değişik biçimi vardır. İngilizce eski ve zengin bir dildir. Bu iyi bir örnektir. İngiliz dilini bilenler ve ayetin içinde bulunduğu metni okumak için zamanlarını verenler için anlamda hiçbir farklılık yoktur. O'na bir Koca adı verilerek Tanrı'nın Kendi halkı için olan sevgisini tanımlamaya çalışmak için insanbiçimci bir dilin kullanıldığını biliyoruz. Yeşaya 62:4-5'de de aynı düşünceyi görüyoruz. İngilizcede aynı şeyi dile getirmek için iki değişik konuşma biçimi kullanabiliriz. Bir şeyin bir şey olduğunu söylemek için bir mecaz kullanırız: örneğin bir adamın davranışlarının ya da huyunun nasıl olduğunu anlatmak için "O adam bir aslandır" deriz. Bir şeyin bir şey gibi olduğunu söylemek için benzetme de kullanabiliriz: örneğin "O adam aslan gibidir". Anlamda ne fark vardır? Hiç. Bu yüzden Sayın Yüksel'in bu sorusunun İngilizce dilbilgisini çok iyi bilmemesinden kaynaklandığını düşünüyoruz.


27. [s. 133] "Tevrat'ı Hz. Musa mı yazdı?"

Ve RABBİN sözüne göre, RABBİN kulu Musa orada, Moab diyarında öldü. Ve Moab diyarında Beyt-peor karşısındaki derede onu gömdü; fakat bugüne kadar kimse onun kabrini bilmez. Ve Musa öldüğü zaman yüz yirmi yaşında idi; gözü zayıflamadı, ve kuvveti eksilmedi. Ve İsrail oğulları, Moab ovasında, otuz gün Musaya ağladılaı; ve Musa için yas günleri tamam oldu. Ve Nun oğlu Yeşu hikmet ruhu ile dolu idi; çünkü Musa ellerini onun üzerine koymuştu; ve İsrail oğulları onu dinliyorlardı, ve RABBİN Musaya emretmiş olduğu gibi yapıyorlardı. Ve RABBİN Mısır diyarında, Firavuna, ve bütün kullarına, ve bütün memleketine yapmak için Musayı gönderdiği alâmetler ve hârikalarda, ve bütün İsrailin gözü önünde Musanın gösterdiği bütün kuvvetli elde, ve bütün dehşette, Musa gibi RABBİN yüz yüze bildiği bir peygamber daha İsrailde çıkmadı.

(Tesniye 34:5-12)


Mesih İnanlıları Musa'nın Toradenilen Kutsal Kitap'ın ilk beş kitabını yazdığını söylerler. Ama Tora'nın son kitabının son bölümünde Musa'nın kendi ölümü ve gömülüşü kayıtlıdır. Musa kendi ölümü ve gömülüşünü nasıl kaydedebilirdi?

Geçenlerde ünlü bir teoloji profesörü uzman olduğu bir konuda yazdığı büyük kitabını tamamladı. Ancak kitap basılmadan önce profesör öldü. Günümüzde yayın dünyasında böyle bir şey olduğunda, yazarı iyi tanıyan birinden yazar hakkında biyografik bir not yazmasını istemek gelenekseldir. Bu biyografi kitabın son bölümü olarak kitaba eklenir ve genellikle imzasızdır. Profesörün ölümüyle ilgili bölümü başka biri yazdığı için, bu profesörün kitabın geri kalan kısmını yazmadığı anlamına mı gelir? Böyle bir şeyi önermek bile mantıksızdır. Aynı şey Tesniye kısmı için de geçerlidir. Tesniye'nin son bölümünde Musa'nın ölümünün anlatılması kitabın Musa tarafından yazılmadığı anlamına gelmez. Musa'nın sözleri kayıtlıdır (Tesniye 1:1; 5:1; 27:1, 11, v.b.). Musa'nın "bu yasanın" yazarı olduğu da söylenir (31:9, 24). Tanrı'nın bu önemli hizmetkârının ölümünün yazılarının sonuna eklenmesi doğal bir şeydir ve kitabı yazanın o olduğu gerçeğini değiştirmez.


28. [s. 133] "Hz. İsa Davud'un Oğlu mu değil mi?"


İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih'in soyuyla ilgili kayıt şöyledir:.. (Matta 1:1)

Kör bir adam da, "Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!" diye bağırdı.

(Luka 18:38)

Ferisiler toplu haldeyken İsa onlara şunu sordu: "Mesih'le ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? O, kimin oğludur?"

Onlar da, "Davud'un Oğlu" dediler.

İsa şöyle dedi: "O halde nasıl oluyor da Davut, Ruh'tan esinlenerek O'ndan 'Rab' diye söz ediyor? Şöyle diyor Davut:'Rab Rabbime dedi ki, Ben düşmanlarını senin ayaklarının altına serinceye dek sağımda otur.' Davut O'ndan Rab diye söz ettiğine göre, O nasıl Davud'un Oğlu olur?" (Matta 22:41-45)


Evet. İsa Mesih Davut'un oğludur.Matta 1:1'de İsa'nın Davud'un "oğlu" (torunu, neslinden) olduğunu okuyoruz. "Davut Oğlu" ismi, beklenen Mesih için çok yaygın bir unvandı çünkü eski peygamberler Mesih'in bu soydan geleceğine tanıklık etmişlerdi. Tanrı, verdiği sözü tutarak Davut'un soyundan İsrail'e bir Kurtarıcı, İsa'yı gönderdi. Bunun için Luka 18:38'deki kör gibi İsa'yı Mesih olarak kabul eden insanlar ona "Ey, Davut Oğlu"olarak seslenirlerdi.

Şimdi İsa Mesih'in Matta 22:41-45'te söyledikleri bununla çelişmiyor ki! İsa, Hz. Davut'un Tanrı'nın esniyle yazdığı 110. Mezmura başvurarak, İsrail'in din liderlerine "Davut O'ndan (Mesih'ten) Rab diye söz ettiğine göre, O nasıl Davut'un Oğlu olur?" diye sordu (22:45). Ama bunu sormakla İsa, Kutsal Yazılara göre Mesih'in hem Davut'un oğlu hem de Davut'un Rabbi olduğunu göstermekteydi.İsa'nın verdiği kanıta hiç kimse karşılık veremedi. İşte, Mesih'le ilgili sırrın özü zaten budur. Davut'un Rab'bim diye seslendiği yüce Olan Davut'un soyundan doğarak insan oldu. Ve böylece Davut'un Oğlu Mesih oldu. Matta'nın aynı bölümünde bu gerçek vurgulanmaktadır ki, bakireden doğan çocuk için, melek şöyle dedi, "'O'nun adını İmanuel koyulacaklar'. İmanuel de 'Tanrı bizimledir' demektir"(Matta 1:23). Açıkça görülüyor ki burada aklı ermeyecek kadar büyük bir gerçek var, ama hiç bir çelişki yoktur.


29. [s. 134] "Davud'un hangi oğlu Hz. İsa'nın atasıdır?"


Davut, Uriya'nın karısından doğan Süleyman'ın babasıydı. (Matta 1:6)

Natan oğlu, Davut oğlu, Yeşay oğlu (Luka 3:31)


Hem Süleyman hem de Natan O'nun atalarıdır.Matta'da İsa'nın üvey babası olan Yusuf'un soyağacı verilmektedir. Luka'da ise İsa'nın annesi Meryem'in soy ağacı verilmektedir. Yani, her ikisi Davut'un soyundandır ama Yusuf Davut'un oğlu Süleyman'ın torunuyken, Meryem Davut'un oğlu Natan'ın torunudur. Not: Ayrıntılı cevap için bunu izleyen soruya bkz.


30. [s. 134] "İsa'nın dedesi Yakup mu Heli mi?"


Yakup, Meryem'in kocası Yusuf'un babasıydı. Meryem'den de Mesih denilen İsa doğdu. (Matta 1:16)

İsa'nın kendisi görevine başladığı zaman otuz yaşlarındaydı. Yusuf'un oğlu olarak biliniyordu. Yusuf da Eli oğlu, (Luka 3:23)


Burada Sayın Yüksel sadece Sayın Deedat'ın daha önce cevapladığımız iddialarını tekrarlamaktadır (Bkz II. Bölüm, s. 102-103).İsa'nın üvey babası Yusuf'un babası Yakup'tu. Yusuf'un kayınpederi ise Heli'ydi.Edip Yüksel'in iddia ettiğine göre Hıristiyanlar bu iki soy listesinin tutarsızlığını gizlemeye çalışmaktadırlar. Böyle bir amaç söz konusu olamaz. Karşılaştırılınca besbelli ki bu iki liste birbirlerinden çok farklıdırlar. Yani ikisi aynı kişinin soyu olamaz. Yukarıda söylediğimiz gibi Matta'da İsa'nın üvey babası olan Yusuf'un soyu verilmektedir. Luka'da ise İsa'nın annesi Meryem'inki verilmektedir. Ama Yahudiler arasında kadınların isimleri soy listelerinde genellikle bulunmadığı için Luka'da Yusuf Meryem'in yerini tutuyor. Bunu ispatlamak için aşağıdaki noktalara başvurabiliriz:

1. İsa'nın doğumuyla ilgili olaylar Matta'da Yusuf'un açısından ama Luka'da Meryem'in açısından anlatılmaktadır. (Bkz. Matta 1-2 ve Luka 1-2). Örneğin İsa'nın bakire Meryem'den doğacağını bildiren meleğin Yusuf'a görünmesi Matta'da bulunurken, Meryem'e daha önceki görünmesini Luka'da buluyoruz (Matta 1:18-25; Luka 1:26-38). Buna göre Meryem'in soyunu zaten Luka'da bulmayı beklerdik.

2. Luka'da, her ne kadar Yusuf'un ismi bulunuyorsa da yine de İsa'nın onun oğlu olmadığı vurgulanmaktadır "Yusuf'un oğlu olarak biliniyordu"(Luka 3:23).

3. Luka 1:32 ve 69'da Meryem'in de Davut'un soyundan olduğu ima ediliyor.

4. Oğlu sözcüğü sık sık değişik anlam taşıyabilir. Örneğin: İsa için "İbrahim oğlu, Davut oğlu"(Matta 1:1), Âdem için "Tanrı oğlu"denilir (Luka 3:38). Ayrıca belli ki bu listelerde birçok kuşak bilerek atlanmaktadır, yani "oğul" sözcüğü "torun" anlamını da taşır. Buna göre "Heli oğlu" derken "Heli'nin damadı" anlamında olmasına şaşmamalıyız.

5. Bu son nokta Luka'nın asıl Grekçe metninde de doğrulanmaktadır. Şöyle ki, listedeki her isimden önce belirtili tanıtıcı olan "tou"sözcüğü bulunmaktadır. Ancak Yusuf'tan önce yoktur! Anlaşılan buradaki ilişkide bir fark vardır.

6. Bir başka kaynakta kanıt bulunmaktadır. Yahudilerin "Talmud" diye bilinen yorum kitabında, İsa'nın annesi Meryem'den söz ederken "Heli'nin kızı olan Meryem" olarak söz etmektedir (Bkz. Haghigha 77.4).

Sonuçta Luka'daki listenin Meryem'in soyuna verdiği yorumu her açıdan uygun ve mantıklıdır.


31. "Unutulan nesil?"


Yekonya, Babil'deki sürgünlükten sonra doğan Şaltiyel'in babası; Şaltiyel ise Zerubabel'in babasıydı. Zerubabel, Abihud'un babası; Abihud, Elyakim'in babası; Elyakim de Azor'un babasıydı. Azor, Sadok'un babası; Sadok, Ahim'in babası; Ahim ise Elihud'un babasıydı. Elihud, Elazar'ın babası; Elazar, Matan'ın babası; Matan da Yakub'un babasıydı. Yakup, Meryem'in kocası Yusuf'un babasıydı. Meryem'den de Mesih denilen İsa doğdu.

(Matta 1:12-16)

Buna göre, İbrahim'den Davud'a kadar toplam ondört kuşak, Davut'tan Babil'e sürgünlüğe kadar ondört kuşak ve Babil'e sürgünlükten Mesih'e kadar da ondört kuşak geçti. (Matta 1:17)


Yüksel, "Babil sürgününden Mesih'e kadarki sürede 14 nesil geçtiğini belirten Matta on üç nesil saymaktadır" diyor. Bu sorunun cevabı çok basit değildir. Matta 1:17 ile ilgili aşağıdaki iki noktaya dikkat etmemiz gerek.

"Buna göre, (a)İbrahim'den Davud'a kadar toplam ondört kuşak, (b)Davut'tan Babil'e sürgünlüğe kadar ondört kuşak ve (c)Babil'e sürgünlükten Mesih'e kadar da ondört kuşak geçti." (Matta 1:17)

1) Matta, üç ayrı kuşak grubunun ayrımını yaparken Davut'u birinci ve ikinci gruplara (a, b)dahil ediyor. Bu nedenle ikinci kuşak grubunun başında Süleyman değil, Davut yer alıyor (Bkz. aşağıdaki şema).

2) Matta ikinci kuşak grubunu (b)sayarken bir kişiye (yani Yekonya'ya) kadar değil sürgünlüğe kadar saymaktadır. "Davut'tan Babil'e sürgünlüğe kadarondört kuşak". Aynı şekilde üçüncü kuşak grubunu (c)sayarken sürgünlüğü dahil ederek saymaktadır: "Babil'e sürgünlüktenMesih'e kadar da ondört kuşak geçti."Ayet 11'de Yoşiya'nın ismi sürgünlüğün başlangıcı ile ilgili olarak gösteriliyor. Yekonya'nın ismi ise, ayet 12'de sürgünlüğün sonu ile ilgilidir.

Bu nedenle Matta, nesillerin sayımını aşağıdaki tablo şeklinde yapmaktadır:


"İbrahim'den   

Davud'a kadar toplam ondört kuşak"

"Davut'tan

  Babil'e sürgünlüğe   kadar ondört kuşak"

"Babil'e sürgünlükten Mesih'e kadar da ondört kuşak"


1


İbrahim


1


Davut


1

(Yekonya )

Sürgünlük

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

İshak

Yakup

Yahuda

Peres

Hesron

Ram

Aminadab

Nahşon

Salmon

Boaz

Obed

Yeşay

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

Süleyman

Rehavam

Abiya

Asa

Yehoşafat

Yoram

Uziya

Yotam

Ahaz

Hizkiya

Manaşe

Amon

2

3

4

5

6

7

8

9

10

11

12

13

Şaltiyel

Zerubabel

Abihud

Elyakim

Azor

Sadok

Ahim

Elihud

Elazar

Matan

Yakup

Yusuf

14

Davut

14

Sürgünlük

(Yoşiya )

14

Mesih İsa

Özet olarak söz konusu olan ayeti şöyle anlamamız gerek: İbrahim'den Davut'a kadartoplam ondört kuşak sayılır. Davut'tan(Babil'deki sürgünlük zamanında doğan Yekonya'nın babası olan) Yoşiya'ya kadarondört kuşak sayılır. (Babil'deki sürgünlük zamanından sonra doğan Şaltiyel'in babası olan) Yekonya'dan Mesih'e kadarondört kuşak sayılır. Yani herhangi bir tutarsızlık yoktur.