2. Üç Gün, Üç Gece [s. 90]

İsa'nın bir Cuma günü çarmıha gerildiği ve ondan hemen sonra gelen Pazar günü ise ölümden dirildiği, birkaç istisna dışında, evrensel olarak Hıristiyanlar arasında kabul edilir. Deedat yine, İsa'nın mezarda bir tek gün kaldığını (Cumartesi) ve bu zaman diliminin iki geceyi içerdiğini (Cuma ve Cumartesi geceleri) iddia etmektedir. Bu yüzden Yunus'un İşareti'ni, İsa'nın sözünü ettiği zaman etkenini de yalancı çıkartmak gayretiyle ele alıp şöyle diyor:

"İkinci olarak, İsa'nın zaman etkenini de yerine getirmediğini görüyoruz. Hıristiyanlığın en büyük matematikçisi, istenilen sonuç olan üç gün üç geceyi yerine getirmeyi başaramayacaktır." 63

Ne yazık ki, Deedat burada, I. yüzyıldaki İbrani dili ile XX. yüzyıldaki İngilizce arasında büyük bir fark olduğu gerçeğini görmezden geliyor. Kutsal Kitap'a ilişkin konuları analiz etmeye kalktığında aynı hatayı tekrar tekrar yapmaya yatkın olduğunu gördük. O zamanlar, neredeyse iki bin yıl önce, Yahudilerin birbiri ardına gelen zaman dilimlerinden söz ettiklerinde günün herhangi bir bölümünü bir bütün gün saydıkları gerçeğini görmeye yanaşmıyor. İsa Cuma günü öğleden sonra mezara konmuş, Cumartesi bütün gün orada kalmış ve Pazar günü de tanyeri ağırmadan hemen önce dirilmiştir. Yahudi takvimine göre Cumartesi güneş battığında Pazar resmen başlamış sayılır. İsa'nın üç gün boyunca mezarda olduğu hiç şüphe götürmez.

Deedat'ın Yahudilerin gün ve geceleri sayma biçimi ve şimdiki konuşma dili ve üslûbu hakkındaki bilgisizliği, onu İsa'nın sözleri hakkında büyük bir yanlış yapmaya yöneltiyor ve aynı yanlışı O'nun üç gün ve üç gece mezarda olacağı kehaneti hakkında da yapmayı sürdürüyor. Üç gün ve üç gece deyimi yirminci yüzyıl İngilizcesinde bugün hiç kullanılmayan bir deyiştir. Bu yüzden anlamını I. yüzyıl İbranice konuşma dilinde aramamız gerektiği çok açıktır. Onu çok sonraki bir çağdaki dil yapısı ya da konuşma biçimine göre yargılayıp çevirmek, yanlış yapmamıza neden olur.

Yirminci yüzyıl İngilizcesi konuşan bizler asla gün ve gece deyişini kullanmayız. Örneğin birisi iki haftalığına bir yere gidecek olsa, onun on beş günlüğüne ya da iki haftalığına gittiğini söyleriz. İngilizce ana dili olup da onbeş gün ve onbeş geceliğine bir yere gittiğini söyleyen birine hiç rastlamadım. Bu, eski İbranicede kulanılan bir konuşma biçimiydi. Bu yüzden işin en başından itibaren çok dikkatli olup eğer biz bu konuşma biçimini kulanmıyorsak, o zamanlar onların kullanmış olduklarını varsayıp, bugün onlara doğal olarak verebileceğimiz anlamları yakıştırmamalıyız. İsa'nın yaptığı peygamberliğin anlamını, verildiği zamandaki dil ortamında aramalıyız.

Ayrıca, İbranice'de kullanılan konuşma biçiminde daima aynı sayıda gün ve gece olduğuna dikkat etmeliyiz. Musa kırk gün kırk geceoruç tuttu (Çıkış 34:28). Yunus üç gün üç gecebalinanın karnındaydı (Yunus 1:17). Eyüb'ün dostları onunla yedi gün yedi geceoturdular (Eyüp 2:13). Hiçbir Yahudinin söylemek istediği zaman dilimi bu olsa da "yedi gün ve altı gece" ya da "üç gün ve iki gece" şeklinde konuşmamış olacağını görüyoruz. Konuşma dilinde her zaman eşit sayıda gün ve gece söylenirdi ve eğer bir Yahudi üç gün ve sadece iki günü içeren bir zaman diliminden söz etmek istiyorsa üç gün üç gecediyecekti. Bunun güzel bir örneği Kraliçe Ester'in hiç kimsenin üç gün boyunca gece ya da gündüzhiçbir şey yiyip içmemesini söylediği (Ester 4:16), ama sadece iki gece geçtikten sonra üçüncü gün kralın odasına girdiği ve orucun bittiği, Tevrat'ın Ester bölümünde bulunur.

Bu da bize Yahudi terminolojisinde "üç gün ve üç gece"nin gerçekten üç tam gün ve üç tam gece anlamına gelmediğini birinci ve üçüncü günlerin herhangi bir bölümünü içerebilen bir konuşma tarzı olduğunu açıkça gösteriyor.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, gecelerin sayısı, sözü edilen gün sayısından gerçekte bir eksik olsa da, gece sayısının daima gün sayısına eşit bir biçimde kullanıldığıdır. Günümüzde bu şekilde bir konuşma biçimi kullanılmadığından anlamlarını çarçabuk yargılayamayız; kendi yakıştırmalarımız olan ve doğal olduğunu sandığımız yorumları da onlara mal edemeyiz.

Bunun inandırıcı delili, İsa Yahudilere üç gün ve üç gece toprağın içinde kalacağını söylediğinde, onların bu önceden bildirmenin sadece iki gece sonra gerçekleşmesini bekleyebilecekleri olarak algıladıklarında görülüyor. İsa'nın çarmıha gerildiğinin ertesi günü, sadece bir gece sonra Pilatus'a gidip:

"Efendimiz" dediler, "kendisi daha yaşarken o aldatıcının, 'Ben öldükten üç gün sonra dirileceğim' dediğini hatırlıyoruz. Bunun için buyruk ver de üçüncü güne dek mezarı güvenlik altına alsınlar." (Matta 27:63-64)

Biz olsak bu "üç gün sonra" deyişini dördüncü günde bir zaman olarak algılarız, ama o zamanın konuşma diline göre, Yahudiler bu anlatımın üçüncü günden söz ettiğini biliyorlardı ve mezarı üç tam gece boyunca güvenlik altına değil, üçüncü güne kadar, yani sadece ikinci gecenin sonuna dek güvenlik altına almakla ilgileniyorlardı. Öyleyse "üç gün, üç gece" ve "üç gün sonra" deyimlerinin bizim anladığımız gibi yetmiş iki saatlik bir zaman dilimi değil, üç günün kapsadığı herhangi bir zaman dilimi anlamına geldiği açıktır.

Günümüzde birisi bir Cuma öğleden sonra bize şimdi gidip üç gün sonra döneceğini söylese herhalde onu en erken Salıdan önce beklemeyiz. Ama İsa'nın (gerçek olsun, uydurma olsun) peygamberliğinin yerine gelmesini engelleme isteğindeki Yahudiler, mezarı sadece üçüncü güne kadar, yani Pazar gününe kadar, güvenlik altına almakla ilgileniyorlardı. Çünkü "üç gün sonra" ve "üç gün, üç gece" deyimlerinin anlamının harfi harfine gerçekten öyle olmadığını sadece kendi günlerindeki konuşma biçimi olduğunu biliyorlardı.

Önemli olan, bizim bugünkü konuşma biçimimizde hiçbir yeri olmayan o günkü konuşma biçimini nasıl anladığımız değil, Yahudilerin bunu o günkü konuşma biçimlerine göre nasıl anladıklarıydı. Havariler İsa'nın üçüncü gün, yani sadece iki gece geçtikten sonra Pazar günü, ölümden dirildiğini cesaretle söylediklerinde (örneğin Elçilerin İşleri 3:14-15; 10:40) hiç kimsenin, Deedat gibi, peygamberliğin yerine gelmiş sayılabilmesi için üç gece geçmesi gerektiğini söyleyerek onların tanıklığına karşı çıkmaması çok anlamlıdır. O günün Yahudileri kendi dillerini çok iyi bir biçimde bilirlerdi ve Deedat ancak zamanın dilbilimi ve konuşma biçimi hakkında bilgisiz olduğundan İsa'nın yaptığı peygamberliğe saldırmaya cüret edebiliyor, çünkü ona göre üç gün ve üç gecenin yetmiş iki saat olması gerekiyor (burada Yunus'un balığın karnındaki süresinin de aynı şekilde üç tam gün ve üç tam geceyi kapsamadığını belirtmeliyiz).

İsa'nın Yahudilere sunduğu belirti hakkındaki Deedat'ın zayıf itirazlarına gerekli yanıtı verdiğimize göre şimdi Yunus'un belirtisinin kesinlikle ne olduğuna bakmaya başlayabiliriz.