Bundan sonraki bölümde Deedat, Yahuda'nın Tamar'la ilişkisi - ki Tekvin 38'de geçer - ve benzeri diğer hikâyelerin, örneğin Lut'un kendi kızlarıyla ilişkisi gibi hikâyelerin üzerinde duruyor, böyle hikâyeler içerdiği için bunun Tanrı'nın sözü olamayacağını söyluyor (Bkz. s. 201-203).
Doğrusu, bu mantığını izlemekte güçlük çekiyoruz. Tanrı sözü olduğunu iddia eden bir kitabı, insanların en iyisinin dahi kötü yanları olduğunu gösteriyor diye reddetmemiz mümkün değildir. Deedat'ın işaret ettiği hikâyelerin tümü, insanların kötülüğü ile ilgilidir. İnsanların günahlarını böyle apaçık söylüyor diye Tanrı sözü değildir dememiz, nasıl mümkün olur, anlayamıyoruz. Kutsal Kitap'ın başından sonuna kadar Tanrı tam anlamıyla kutsal, adil ve sevgi dolu bir karakterde tanıtılmaktadır. Tanrı'nın bu şekilde tanıtılmasına Deedat'ın bir itirazı olmadığını görüyoruz. Bizim için önemli olan da budur. Çünkü, bizim görüşümüze göre, bir kitabın Tanrı sözü olup olmadığına bakılırken göz önüne alınması gereken nokta, Tanrı'yı nasıl tanıttığıdır. Eğer o kitap insanların günahlarını hiç bir şeyi saklanmadan ortaya döküyor ve en iyilerinin dahi kusurlu davranışlarını göz ardı etmiyorsa, Tanrı sözü olma iddiasından hiçbir şey kaybetmez. Demek ki övdüğü insanlar değil Tanrı'dır deriz. Kutsal Kitap da Tanrı'yı yüceltir, insanları değil.
Bizim dikkatimizi bir noktanın daha çektiğini söyleyebiliriz. Deedat işine öyle geldiği için Kutsal Kitap'ta anlatılan daha büyük bir kötülük ve günahtan hiç söz etmiyor. Bu da II. Samuel 11'de geçen Davut'la Batşeba'nın hikâyesidir. Davut bu kadını banyo yaparken görmüş, kendi yanına çağırtmış ve sonra onunla zina etmiştir. Bunun ardından kadının çocuğu olunca da kocası Uriah'ı öldürtüp onunla evlenmiştir.
Bu hikâye en az Deedat'ın işaret ettiği hikâyeler kadar kötüdür. Fakat bunu özenle görmezlikten gelmektedir. Niye? Çünkü Kuran'da da bu hikâye bulunmaktadır. Sad (38.) Sûresinde okuduğumuza göre, Davut'un önüne iki adam çıkar. Doksan dokuz koyunu olan biri tek koyunu olan diğer adamdan, o tek koyunu da ister. Bunun üzerine Davut kızıp bunun haksızlık olduğunu söyler. Ancak, sonradan anlar ki aslında bu hikâye kendisini yargılamaktadır. O zaman Allah, Kuran'da şöyle diyor:
"Davut, kendisini denediğimizi sanmıştı da, Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapanmış, tövbe etmiş Allah'a yönelmişti. Böylece onu bağışlamıştık." (Sad/38:24-25)
Habil ve Kabil hikâyesinde de olduğu gibi ardarda sıralanan bu olayları izlemek güç olmaktadır. Sanki aralarında bir bağlantı yok gibidir. Tanrı, yaptığı şey için Davut'u nasıl yargılamıştır? Davut ne yapmıştır ki sonunda Tanrı onun tövbesini kabul etmiştir? Bu soruların cevabını Kutsal Kitap'ta buluyoruz. II. Samuel 12'de Natan peygamber Davut'a gelip koyun sürüsü sahibi zengin bir adamın, ziyafet için bir koyunun kesilmesi gerektiğinde kendi koyunlarını bırakıp tek koyun sahibi olan hizmetçisinin pek sevdiği koyununu kestiğini anlatır. Davut bu zengin adama kızınca, Natan "o adam sensin"demiştir:
"Ve Natan Davut'a dedi: O adam sensin. İsrailin Allahı RAB şöyle diyor: Ben seni İsrail ülkesine kral olarak meshettim. Ve ben seni Saul'un elinden kurtardım. Ve efendinin evini sana, ve efendinin karılarını koynuna verdim. Ve eğer bu az gelse idi, sana daha neler verirdim. Niçin RAB'BİN gözünde kötü olanı yaparak, onun sözünü hor gördün? Hititli Uriya'yı kılıçla vurdun ve karısını kendine karı olarak aldın. Ve Uriya'yı Ammon oğullarının kılıcı ile vurdun?" (II. Samuel 12:7-9)
Tanrı'nın Davut'u nasıl yargıladığı, işte şimdi anlaşılıyor. İsteyebileceğinden fazlasına sahipken, bir çok karısı varken o, hizmetçisinin tek karısını almıştır. Sonra Davut, "Rabbe karşı günah işledim" deyince, Natan da "Rab de günahını bağışladı" diye cevap vermiştir"(II. Samuel 12:13).
Kuran ve Kutsal Kitap'taki hikâyeler birbirine öyle benziyor ki, nedenlerinin aynı olduğu, yani Davut'un Batşeba ile zinasına işaret ettikleri apaçıktır. Deedat'ın bu hikâyeyle ilgilenmemesinin nedeni, her şeyden önce, bir bölümünün Kuran'da da anlatılmış olmasıdır. Ayrıca, bu hikâyenin doğruluğunu Kuran'ın da onaylamış olması, Kutsal Kitap'ta diğer peygamberlerin benzeri günahlarının bulunmasına da pek itirazımız olamayacağını gösterir.
Tüm peygamberler etten kemikten insanlardı. Bu nedenle de, aynen diğer ölümlü insanlar gibi, günaha düşmeleri mümkündür. Onların bu kötü işlerini saklamadan, ayrıcalık gütmeden, olduğu gibi anlatıyor diye Kutsal Kitap'ı eleştiremeyiz. Muhammed dahi, diğer insanlar gibi, ihtiras sahibi bir insandı. Hayatının bir döneminde dokuz karısı olmasına rağmen, onlarla sıra ile beraber olacağına, dilediği ile beraber olma arzusunu yenememiştir. Bunun üzerine Ahzâb/33:51 "vahyedilip" karılarının istediği ile keyfine göre yatmasına izin verilmiştir. Öyle ki en sevdiği karısı Ayşe, şu yorumu yapmaktan kendini alamamıştır:
"Öyle hissediyorum ki, Rabbin istek ve arzularını yerine getirmekte acele davranmaktadır." 54
Yaşamış insanlar arasında sadece İsa Mesih, diğer insanlar gibi arzu ve isteklerine mağlup olmamıştır. Deedat, II. Timoteyus 3:16'nın ışığında anlatılan hikâyeleri hangi başlık altında toplayabiliriz diye soruyor. Bu sorusuna memnuniyetle cevap veririz:
1. Doktrin:Tüm insanlar günahkârdır. Peygamberler ve insanların en iyisi de istisna oluşturmaz. Bu nedenle İsa Mesih aracılığıyla bağışlanmaya herkesin ihtiyacı vardır.
2. Uyarı: İnsanlar Tanrı'ya karşı günah işledikleri zaman sonuçlarına da katlanmak zorundadırlar. Yahuda'nın işlediği günahtan sonra, kendileriyle ilgili hikâyelerde Yakup'un oğullarından tek yer alanı Yusuf'tur. Tekvin bölümünün başından sonuna kadar, onunla ilgili olarak anlatılan her şey, davranışlarının kusursuz olduğunu göstermektedir. Öte yandan, talihleri o kadar parlak olmayan kardeşlerinin zamanla ona yenildiklerini, önünde diz çöküp yiyecek için yalvarmak zorunda kaldıklarını, Yusuf'un ise Tanrı'ya sadakati nedeniyle galip geldiğini anlıyoruz.
3. Düzeltme:Tanrı günahlarımızı bağışlasa dahi, kendi iyiliğimiz için, bazı sonuçlarına katlanmak zorunda kalabiliriz. Davut'un zina günahı bağışlanmıştır, ama bu günahının sonucu olarak hayatında dört büyük kayıp meydana geldiğini görüyoruz. Diğer yandan, bu cezanın onun terbiyesi için olduğunu, benzeri bir şeyi bir daha yapmadığını biliyoruz
4. Doğruluk Yoluna Ulaştırma:Bu olayların tümü bize insanın doğuştan gelen bir doğruluğu olmadığını, tam aksine, eline fırsat geçmesi halinde, günahların en büyüğünü işlemeye potansiyeli olduğunu görüyoruz. Bize gerekli olan Tanrı'dan gelen doğruluktur ki, bu da ancak İsa Mesih'e imanla olur. O korkunç cinayeti işledikten sonra Davut'un şöyle dua ettiğini görüyoruz:
"Bende temiz yürek yarat, ey Allah;
Ve içimde doğru ruh tazele.
Beni önünden atma,
Ve Mukaddes Ruhunu benden alma.
Bana kurtarışının meserretini geri ver;
Ve istekli ruh ile bana destek ol." (Mezmur 51:10-12)
Günahkârlar günahlarını Tanrı'ya itiraf edip tövbe etmek ve kurtuluşları için ona güvenmek suretiyle, Tanrı'nın doğruluğunu kazanabilirler. Havari Petrus bunu şöyle ifade etmiştir:
"Günahlarınızın bağışlanması için tövbe edin, her biriniz İsa Mesih'in adıyla vaftiz olsun. Böylece Kutsal Ruh armağanını alacaksınız." (Elçilerin İşleri 2:38)