7. Kutsal Kitap'ta Paralel Bölümler [s. 35]

Deedat'ın "mahkûm edici itiraflar" başlığı altında yazdıklarının üstünde fazla durmaya gerek görmüyoruz. Çünkü bunlar Kutsal Kitap metninin yer yer zarar gördüğünü dürüstçe itiraf eden sözlerden başka bir şey değildir. Bu konuya daha önce eğilmiştik. Ayrıca Kuran'ın da benzeri durumda bulunduğunu belirtmiştik. Bu nedenle, konuyu dağıtıp dikkatlerin başka yöne çekilmesine izin vermeyeceğiz.

Bununla beraber, Hıristiyanların övündüğü dört binin üstündeki farklı elyazması arasından, kilise ileri gelenlerinin, kendi önyargılarına uygun düşen dört tanesini seçtiklerini, bunları da sonra, Matta, Markos, Luka ve Yuhanna "İncilleri" diye adlandırdıklarını ileri sürmesine43şaştığımızı belirtmeden geçemeyeceğiz ("Dört İncil" konusunda bkz. VII. Bölüm).

Deedat, bunları söylemekle, konuyla ilgili affedilmez bilgisizliğini bir defa daha açığa vurmuş olmaktadır. Çünkü, bu dört bin elyazması, Yeni Antlaşma'yı oluşturan 27 kitabın kopyalarıdır. Yüzlercesi de sözü geçen dört "İncil"in kopyalarıdır. Bu tür iddiaları okuyunca, Deedat'ın kitabını istesek bile, bilimsel bir eleştiri olarak göremeyeceğimizi, daha çok Kutsal Kitap aleyhine yazılmış bir nutuk olduğunu anlıyoruz. Öyle ki, yazarın bilgisi mi daha koyu, yoksa önyargıları mı, karar vermekte güçlük çekiyoruz.

Bu önyargısını izleyen sayfada da sergilemiş olduğunu görüyoruz. Burada, Musa'nın beş kitabını Tanrı sözü olarak göremeyeceğimizi, çünkü bunlarda sıkça geçen "Rab Musa'ya dedi ki..."gibi ifadelerin, bunları bir üçüncü kişinin yazdığını söylemektedir. Deedat'ın bir an için dahi durup Musa'nın kendisinden üçüncü kişiymiş gibi söz etmek isteyebileceğini düşünmemesi, bizce bu önyargılı tutumunun göstergesidir.

Bu gibi ifadelere bakıp Musa ile ilgili olarak söyledikleri doğru ise, yani bu sözler Musa'nın değil duyduklarını ileten bir üçüncü kişinin sözleri ise, Kuran da ne Tanrı'nın ne de bir peygamberin sözleridir. Olsa, olsa, "duyduğunu ileten bir üçüncü şahsın" sözleridir. Çünkü, benzeri ifadeler Kuran'ın sayfalarında da vardır:

"Allah, 'Ey Meryem oğlu İsa! Sana ve anana olan nimetimi an' demişti!" (Mâide/5:110).

Kutsal Kitap'taki, "Rab, Musa'ya konuştu"ifadesiyle, Kuran'daki "Allah, İsa'ya konuştu" ifadeleri arasında bir fark göremiyoruz. Kutsal Kitap'ı eleştirmek için söylenen her sözün, Kuran için de geçerli olacağı, kuşku götürmez.

Son olarak Musa, Deedat'in dediği gibi, kendi ölümünün ağıtını yakmamıştır. Tesniye kitabının 34. bölümü, halefi Yeşu Peygamber tarafından yazılmıştır. Bu adı taşıyan bir sonraki kitabın yazarı da odur.

Deedat'ın kitabının 6. bölümü dört İncil'in özgünlüğü ile ilgilidir. Söze başlarken ilk İncil'i Matta'nın yazmadığını, kitap içi kanıtların bunu gösterdiğini ileri sürüyor.44Neden olarak da Matta'nın kendisinden bir üçüncü şahısmış gibi söz etmesini gösteriyor. Bu doğrultuda yürüttüğü mantığın ne kadar tutarsız olduğunu daha önce de göstermiştik. Yazarının Tanrı olduğu söylenmesine rağmen, Kuran'da Tanrı'dan pek çok defa bir üçüncü şahıs gibi söz edilmektedir. Böylece bir Müslümanın Kutsal Kitap'ın herhangi birisinden, yazarı kendinden, bir üçüncü şahısmış gibi söz ediyor diye kuşkulanmasını anlayamayız.

Dahası, Deedat'ın kitabına aldığı J.B. Phillips'in Matta İncil'iyle ilgili araştırmasının önsözü de çok aydınlatıcıdır. Phillips şöyle diyor:

"Eskiler, bu İncili Havari Matta'ya atfetmiştir. Fakat bugünün dinbilginlerinin hemen hemen tümü bu görüşü reddeder... Hâlâ Matta diye rahatça isimlendirebileceğimiz yazar... sözlü bir efsane koleksiyonu olabilecek esrarengiz "Q"dan açıkça istifade etmiştir." 45

Şimdi aşağıda sıralayacağımız şu olgulara dikkatinizi çekmek istiyorum:

1. Bu İncil'in Matta tarafından yazıldığı eskiden beri kabul edilmektedir. Bazı "dinbilginlerinin" kişisel görüşünü kabul edip İncil'in ilk yazılıp çoğaltıldığı günlerde yaşayan tanıklığını reddedemeyiz. Diğer yandan, "dinbilginlerinin hemen hemen tümü"nün bu İncil'in Matta tarafından yazıldığını kabul etmedikleri görüşüne de katılamıyoruz. Kabul etmeyenler belli bir ekole mensup araştırmacılardır. Onlar Yaradılış hikâyesine de inanmazlar. Nuh ve Tufanı efsane olarak bilirler. Yunus'un bir balığın karnında üç gün geçirdiği düşüncesi de gülünçtür, onlar için. Biz Müslüman okurlarımızın bu tür "dinbilginlerine" ne diyeceklerini düşünebiliyoruz.

Fakat yukarıda sözü geçen bu hikâyeleri tarihsel gerçekler olarak görenlerin hemen hemen hepsi bu İncil'in Matta tarafından yazıldığını da kabul eder.

2. Phillips, "bu İncil'in yazarının yine de Matta olduğu rahatlıkla söylenebilir. Çünkü makul bir alternatifi olmadığı gibi, ilk dönem kilisesinin tarihi de akla başka birini getirmemektedir" diyor.

3. Esrarengiz "Q" adlı kaynak, çağdaş "bilim adamları" öyle görmeyi tercih ettikleri için esrarengizdir. Daha doğrusu, bir efsaneden başka bir şey değildir. Böyle bir sözlü geleneğin varlığını gösteren tarihsel hiçbir kanıt yoktur.

Son olarak, Matta'nın Markos'tan kopya ettiğini, Yeşaya 37'de bulunan bir bölümün, II. Krallar 19'da tekrarlandığını belirtip, eleştiride bulunmasını ciddiye almamız mümkün değildir. Deedat, "Matta... tamamını Markos'tan kopya etmiştir! Buna rağmen Hıristiyanlar bu "toplu hırsızlığı" hâlâ Allah'ın Kelamı diye adlandırıyorlar" diyor.46Bunun, Kutsal Kitap'ın Tanrı Sözü olma ihtimalini tamamen ortadan kaldırdığı ifadesinin mantığını anlayamıyoruz.

Bu fikrinin akılsızlığını anlamak için, Markos İncil'inin tarihini bilmek yeter. Kilise liderlerinden Papias'ın kaydettiğine göre Markos'un İncil'i için havari Petrus kaynaklık ettmiştir.

Petrus'un, İsa'nın yaşamı ile ilgili ilk elden bilgisi, Matta'nın bilgisinden fazla idi. Petrus'un imana gelişi Matta İncil'inin 4. bölümünde anlatılmaktadır. Oysa, Matta'nın imana gelişi, daha sonraları, Petrus'un tanık olduğu birçok olaydan sonra olmaktadır ve Matta'nın 9. bölümünde anlatılmaktadır.

Bir şeyi daha unutmamamız gerekir ki, o da Petrus'un Matta yokken de sık sık İsa'yla beraber olduğudur. Örneğin, Petrus İsa'nın görünümünün değişmesine tanık olmuştur (Markos 9:2). Ayrıca Getsemani bahçesinde de bulunmuştur (Markos 14:33). Oysa her iki olayda da Matta hazır bulunmuyordu.

Matta, bilgi edinmek için daha güvenilir bir kaynak bulamazdı. Çünkü yararlandığı yine İncil metniydi. Bu yüzden onun İncil'ini geçersiz saymamız mümkün değildir.

Eğer Deedat, sözünü ettiği bu Kutsal Kitap'taki hikâyelerin İncil öncesi dönemde yazılmış, İncil dışı kaynaklarda paralelleri olduğunu gösterebilseydi, ayrıca bunların masallar, efsaneler olduklarını da kanıtlayabilseydi o zaman bu söylediklerini ciddiye alırdık. Ne var ki, böyle paraleller Kutsal Kitap'ta bulunmaz. Fakat Kuran'da bunlara rastlamak mümkündür. Tarihi gerçekler olarak anlatılan bazı hikâyelerin İslam öncesi Yahudi masallarında paralelleri bulunmaktadır. Örnek olması için sadece birini ele alalım.

Kuran Habil'in, kendi kardeşi Kabil tarafından öldürülüşünü anlatır (Mâide/5:27-32). Aynı hikâyeyi Kutsal Kitap'ın Tekvin bölümünde de buluyoruz. Ancak, bir noktada farklı oldukları görülmektedir.

"Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi." (Mâide/5:31)

Yahudilerin bir masal kitabında da, Adem'in Habil için ağladığını, çünkü ölüsünü ne yapacağını bilmediğini, sonunda bir karganın eşeleyerek ölü arkadaşını gömdüğünü görünce, aynısını yapmaya koyulduğunu okuyoruz. Kargayı izleyip aynısını yapan, bu hikâyede, Adem'in kendisi olmaktadır.47Kuran'da ise kargayı gören Kabil'dir. Bu küçük fark dışında hikâyeler arasındaki benzerlik apaçık ortadadır. Yahudi kitabı, Kuran'dan daha eski tarihli olduğuna göre, Muhammed'in bu hikâyeyi kopya ettiği, uygun bazı değişiklikleri yaptıktan sonra ilahi ilham diye, Kuran'a yazdığı söylenebilir. Vardığımız bu yargıyı kabul etmek istemeyenler, sağlam kanıtlara dayanan bir açıklama getirmek zorundadır. Özellikle de, bunu izleyen şu ayetlerin neden burada olduğunu açıklamalıdırlar:

"Bunun için İsrailoğullarına şöyle yazdık: 'kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olmadan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur'." (Mâide/5:32)

İlk bakışta bu ayetin daha önce anlatılan hikâyeyle bir ilgisi görünmüyor. Niye bir insanın ölümü veya kurtarılışı bütün insanlığın yokoluşu veya kurtarılışı olsun ki? Ancak bir diğer Yahudi kaynağına baktığımızda anlatılan hikâye ile, onu izleyen sözler arasındaki ilişkiyi de görüyoruz. Şimdi Mişnah adlı kitaba bakalım:

"Kardeşini öldüren Kabil ile ilgili olarak, kardeşinin kanları ağladı dendiğini görüyoruz (Tekvin 4:10). Bunun nedeni, yani tekil olarak kan değil de, kanları denmesinin nedeni, onun soyundan gelenlerin de kanı kastedildiği içindir. İnsan tek olarak yaratıldı, böylece anlasın ki, bir kişiyi öldürürse, bütün bir ırkı öldürmüş sayılsın. Diğer yandan, bir kişiyi kurtarırsa bütün bir ırkı kurtarmış sayılsın." 48

Yukarıdaki sözleri yazan hahamın görüşüne göre, Kutsal Kitap'ta, tekil değil de çoğul olarak kanlar denmiş olmasının nedeni, sadece bir adamın değil tüm soyunun kastedilmiş olmasıdır. Bu açıklamasını oldukça spekülatif bulduğumuzu söyleyebiliriz. Fakat önemli olan, hahamın bu görüşlerinin tıpatıp aynısını, nasıl olur da Allah'tan vahiy yoluyla geldiği söylenen bir kitapta buluyoruzsorusudur. Bizim görüşümüze göre, Muhammed bunu bir Yahudi kaynağından almış, ama nereden aldığını söylememiştir. İkinci bir olasılık da, bunun kaynağını kendisi de bilmiyordu.

"Yaptığımız karşılaştırmalar bize niye Muhammed'in böyle konu dışına çıktığını göstermektedir. Kendisine hikâyeyi anlatanlar bu kuralı da birlikte aktarmışlardır." 49

Hem Kuran'da, hem Yahudi kaynaklarında, karga hikâyesinin ardından da, bir insanın öldürülmesi ve bununla ilgili felsefenin gelmesi, Muhammed'in bilgi için bazı kaynaklardan yararlandığını, bunların Tanrı'dan olamayacağını gösterir. Öyle ki şöyle bir yargıya varmamak mümkün değildir.

"Böylece, dünyanın ilk katilinin hikâyesi, sahne arkasında duran bir Yahudinin etkisini gösteren çok bilgilendirici bir örnek oluşturmaktadır." 50

Kutsal Kitap'ta bulunan bazı bölümlerin kitabın başka bir yerindeki paralellerindan söz edip bununla uğraşmaktansa, Deedat bize Kuran'daki bazı bölümlerin niye bu kadar Yahudi masal kitaplarına benzediğini açıklamalıdır. Bu benzeyiş o kadar ileri gidiyor ki, Yahudi kaynaklarından alıntı yapıldığı bile söylenebilir. Aksi halde biz de yukarıdaki yargıya katılmak zorunda kalacağız.

Deedat, kitabının bu bölümünü bitirmeden "Kitab-ı Mukaddes çığırtkanları" diye adlandırdığı kimselerden söz ediyor. Bunları da, kitabın "her kelimesinin hatta her virgül ve noktasının Allah'ın Sözü olduğunu ısrarla iddia edecek" kimseler diye adlandırıyor.51Kutsal Kitap'la ilgili aşırı iddialar öne süren fanatik insanlara şüphesiz bizim de sempatimiz yok. Ama, şimdiye kadar incelemiş olduğumuz kanıtların ışığında aynı derecede fanatik Müslümanların bulunabileceğini kabul etmesi, aksine kanıtlar ortada dururken Kuran'la ilgili aşırı iddialar ileri süren kimseleri de, "Kuran çığırtkanları" diye adlandırmasını bekleriz.