4. "Ciddi Hatalar" [s. 18]

Alıştığımız saldırgan tutumunu sürdüren Deedat, imanlı Hıristiyanlara bu defa en büyük darbesini indirmeye çalışıyor. Kutsal Kitap'ın, kısaca RSV dediğimiz Düzeltilmiş Standart Nüshasından yaptığı alıntıyı, altını çizerek, sanki hiç bilmediğimiz bir şeymiş gibi sunuyor.

"Kral James Nüshasında hâlâ önemli hatalar vardır... Bu hatalar o kadar çok ve o kadar önemlidir ki tashihe muhtaçtır." 25

Sözünü ettiği bu yanlışlıklar, birkaç değişik ifade tarzından ibarettir. Onyedinci yüzyılda, Kral James çevirisini hazırlayan çevirmenlerin bunlardan haberi yoktu. Bizim yüzyılımızda, RSV'yi hazırlayanlar bu farklı ifadeleri saptamış, dipnot olarak, ilgili sayfanın altında vermişlerdir. Ayrıca, I. Yuhanna 5:7 gibi bir ayet, KJV'de bulunmakta, çünkü çevirmenler onu daha geç tarihli el yazmalarından almıştır. Ama aynı ayet, RSV'ye alınmamıştır; çünkü, Yeni Ahit'in eski Yunanca elyazmalarının en eskilerinde, bu ayete raslanmamaktadır (Bkz. s. 191-192).

Her şeyden önce belirtelim ki, KJV ve RSV orijinal metinlerin İngilizceye çevirileridir ve bu orijinal metinlerde bir değişme yoktur. Bunlar asırlarca önce nasıl yazıldıysa, öylece korunup bize kadar ulaşmışlardır. Elimizde bugün 4000 kadar eski Yunanca metin bulunmaktadır ve bunları Muhammed'den iki yüz sene öncesine tarihlemek mümkündür (Bkz. s. 138-140, 185-188).

İkincisi, sözü edilen RSV'de yapı, öğreti veya doktrin yönünden bir değişiklik yapılmış değildir. KJV'de olsun, RSV'de olsun veya diğer Kutsal Kitap çevirilerinde olsun, özde hiçbir değişiklik yoktur.

Üçüncü olarak, bunlar birbirinden farklı Kutsal Kitap'lar değildir. Müslümanların tek bir Kuran'ı olduğu, oysa Hıristiyanların farklı birkaç kitabı olduğu söylenmektedir. Bu tamamen yanlış bir iddiadır. Yine tekrar edelim. Bunlar farklı kitaplar değil, orijinal İbranice ve Yunanca metinlerin farklı çevirileridir. Kuran'ın da İngilizceye böyle çevirileri vardır. Ama kimse çeşitli Kuran'lar bulunduğunu söylemiyor. Aynı şekilde bizim de farklı Kutsal Kitap çevirilerimiz, ancak tek bir Kutsal Kitap'ımız vardır.

Kutsal Kitap'ta farklı ifade tarzları bulunduğunu itirazsız kabul ediyoruz. İmanlı Hıristiyanlar olarak, her zaman dürüstlüğe inanırız. Vicdanlarımız gerçekleri saklamaya elvermez. Ayrıca bu gibi farkların bulunmadığını iddia etmekle elimize bir şey geçmeyeceğini de biliriz. Aksine kanımızca, böyle değişik ifade tarzlarının bulunması, Kutsal Kitap'ın değiştirildiğini göstermez. Çünkü, bunların etkisi öyle azdır ki, hiç önemsemeyebiliriz ve Kutsal Kitap'ın bir bütün olarak geçerliliğini koruduğunu, hiçbir şekilde değiştirilmediğini, tam bir güvenle söyleyebiliriz.

Ancak, bir şeye şaşmamak elimizde değildir. O da Müslümanların iddiası, Kuran'ın hiç değişmeden korunduğu, Kutsal Kitap'ın ise çok değiştirilip bozulduğu, öyle ki artık geçerliliğini yitirdiğidir. Halbuki, her iki kitabın da tarihini incelersek, göreceğiz ki, her ikisi de yazıldıkları halini, yani orijinalliklerini çok iyi koruyabilmişlerdir. Bununla beraber değişik ifade tarzları, yani aynı anlamın farklı biçimde dile getirilmesi, her ikisinde de bulunmaktadır. Kuran'ın yanılmazlığı ve Kutsal Kitap'ın geçersizliği ile ilgili bu iddianın nereden ileri geldiğini tahmin edebiliyoruz. Gerçekten de, bu iddianın kaynağı, İncil ve Tevrat'ın, içerik ve öğreti açısından, beklendiği gibi bulunmaması, yani İslami olmamasıdır. İşte bu durumu açıklamak için, yukarıdaki iddia ortaya atılmıştır. Nedeni ne olursa olsun, bu hakikat adına söylenmiş en büyük yalandır.

Bütün dünyadaki Müslüman teoloji doktorlarının, öğrencilerine hakikati söylemelerinin zamanı gelmiştir. Elimizde yeterince kanıt vardır ki, Halife Osman zamanında, Kuran tek bir standart metin haline getirilirken, elde bir çok metin vardı ve bunlar da değişik ifade tarzlarına sahipti. Halifeliği zamanında Osman haber aldı ki, Kuran, Suriye, Kafkasya ve Irak'ta, Arabistan'da olduğundan farklı bir şekilde okunuyordu. Derhal harekete geçip Hafsah'ın (Hz. Muhammed'in eşlerinden biri ve Hz. Ömer'in kızıdır) elinde bulunan elyazması metinleri istetti. Sonra Zeyd b. Sabit'e ve daha üç kişiye emir vererek bu metnin kopya edilip çoğaltılmasını ve gerekli yerlerinin düzeltilmesini sağladı. Bu işler tamamlandığında, Kuran'ın diğer elyazmalarıyla ilgili olarak, sert tedbirler aldığını görüyoruz.

"Hz. Osman'ın hazırlattığı nüshalar... Mekke, Küfe, Basra, ve Şam'a gönderilmişler, bir tanesi de Medine'de alıkonulmuştur. Bu nüshaların gönderilmesiyle birlikte, bunların metinlerine uymayan mashafların (Kuran'ların) yakılması da emredilmiş, yazılarına aykıra düşen okuyuşların yasaklanması istenmiştir."26

Hıristiyanlık tarihinin hiçbir döneminde, hiç kimse, Kutsal Kitap'ın tek bir kopyasını doğru kabul edip diğerlerini yok etme çabasına girmemiştir. Niye Osman, mevcut diğer Kuran metinleriyle ilgili emri vermiştir? Biz sadece, bunların "ciddi hatalara" sahip olduğunu düşünebiliriz. Öyle çok, öyle ciddi yanlışlar ki, bir düzeltme yoluna değil de, toptan imha yoluna gidilmiştir. Bir başka deyişle, Kuran metni tarihinin bu dönemini inceleyecek olursak, göreceğiz ki, doğru olarak benimsenip standart hale getirilen Kuran, bir insanın (Tanrı'nın değil) kendi takdirine göre (Tanrı'dan gelen ilhamla değil) seçtiği Kuran'dır. Hangi nedenlerden dolayı, Hafsah'ın elindeki elyazmasının eldeki en mükemmel metin olarak görüldüğünü anlamak mümkün değildir. Şimdi sıralayacağımız kanıtlar, İbni Mesud derlemesinin bu seçime daha layık olduğunu gösterecektir. (Aralarındaki farkların büyüklüğünü düşünürsek, birinin mükemmelliğini ciddi bir şekilde savunmak imkânsızdır.)

Her ayrıntısı Hafsah'ınki ile aynı olan, başka tek bir Kuran daha olmadığı, hepsinin yakılarak yok edilmesinden belli olmaktadır. Bu tür kanıtlar, Kuran'ın hiçbir zaman değiştirilmediği yolundaki inancı destekler mahiyette değildir.

Diğer taraftan bu "düzeltilmiş standart Kuran'ın" da mükemmel olmadığı anlaşılmaktadır. İslam literatürünün en gözde eserlerinde okuduğumuza göre, yukarıda adı geçen Zeyd İbn-i Sabit, bir ayetin eksik kaldığını hatırlamıştır. Bakın, şöyle diyor:

"(Kuran'ı istinsah ederken) ben, (Hafsa'nın yanındaki Kuran yazılı) sahifeleri (n sûresini) Mushaflara naklettiğimde Ahzab (sûresin) den bir âyeti - ki Resûlullah... onu okuduğu her zaman işittiğim halde kaybetmiştim. Ve o âyeti (yazılı olarak) bulamamıştım; yalnız Peygamberimiz'in tek başına şehâdetini iki kimsenin şehadetine denk tuttuğu Ensâr'dan Huzeyme'nin yanında buldum. (En sonu onu da hey'edin kârariyle Mushaf'taki sûresine koyduk). O âyet de Allah'ın: [Mü-minlerden öyle erler vardır ki, onlar Allah'a verdikleri ahde bağlı kaldılar]. (Ahzab, 23. ayet) mealindeki ??dir.27

Sözü edilen bu ayet, Ahzâb (33) Sûresindeki 23. ayettir. Bu yüzden, bu kanıta inandığımız takdirde - ki aksini gösteren başka bir kanıt da yoktur - Osman'ın derlemesinden sonra da tek bir mükemmel Kuran yoktu.

İkincisi, bunun benzeri kanıtları bize göstermektedir ki, elimizdeki Kuran'da ayetler, hatta paragraflar eksiktir. Örneğin, Hz. Ömer halifeliği zamanında, zinanın taşlanarak cezalandırılmasıyla ilgili bazı ayetleri Hz. Muhammed'den duyduğunu belirtmiştir:

"Ömer (İbnü'l Hattab) radiya'llâhu anh'den (bir hutbesinde) şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir hakikattir ki, Allah, Muhammed Salla'llahu aleyhi ve sellem'i hak Peygamber gönderdi ve ona kitap indirdi. Ona indirdiği âyetler içindeRecm âyeti de vardi." Recm âyeti şudur: "Evli bir erkek ve kadın zinâ ederlerse (zinâ, gebelik veya ikrâr ile) sâbit olursa (âile namusunu lirleten bunları taşlayınız!" 28

Zina işleyenlerin taşlanarak cezalandırılmasıyla ilgili ayetin olmaması, Kuran'ın bugünkü haliyle de "mükemmel" olmadığını açıkça kanıtlamaktadır. Hadislerde rasladığımız başka kanıtlar da bize, bir zamanlar Kuran'da mevcut bazı ayet ve paragrafların bugün bulunmadığını göstermektedir. Öyleyse, şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, bugün geçerli Kuran, orijinal Kuran değildir.

Yakılması emredilen metinlere dönüp baktığımızda, bunlarla Osman'ın kendi anlayışına göre en iyisi deyip standart hale getirdiği Kuran arasında önemli farklar görüyoruz. Üstelik bu farklar sık sık iddia edildiği gibi, sadece "lehçe farkları değil, gerçek metin farklılıklarıdır". 29

Bazı durumlarda, bazı kelimelerde sessiz harf farklılığı vardır. Bazı durumlarda ise bütün bir cümle farklıdır. Bazı derlemelerde rastlanan bazı kelime ve cümlelerin, diğerlerinde olmadığı görülmüştür. Bu farklılıkların söz konusu olduğu derleme sayısı on beş kadardı.

Şimdi Abdullah ibni Mesud'un metnini ele alalım. (Bu kişinin derlemesiyle ilgili söyleyeceklerimiz, diğerleri için de geçerlidir.) O dönemde Kufa'da yaşayan Müslümanlar bu metni standart Kuran olarak benimsemişlerdi. Osman haber gönderip Hafsa'ınki dışında her türlü metnin yakılmasını emredince, Mesud bir müddet daha kendi metnini bırakmayı reddetti. Böylece bir süre daha, resmi Kuran haline gelen Hafsa'ın metni ile rekabet halinde bulundu.

İbni Mesud ilk Müslüman olanlardan biriydi. Aynı zamanda Kuran okumayı öğreten kişilerin de ilkiydi. Kuran metni konusundaki bilgisiyle, gerçekten de geniş çevrelerin saygınlığını kazanmıştı. Bir defa Muhammed'in huzurunda yetmişten fazla sûreyi ezbere okumuş, hiç kimse de hata bulamamıştı. 30İmam Müslim'in bu çok saygı gören hadis derlemesinde şu cümleleri buluyoruz:

"Masruk bildirdi ki Abdullah bin Amr huzurunda İbni Mesud'un sözünü ettiklerinde şöyle dedi: Onun sevgisi kalbimde hiç eksik olmaz, çünkü Allah'ın elçisi (S.A.) onun hakkında bir gün şöyle demişti: 'Kuran'ı okumayı, dört kişiden öğrenin: İbn Mesud, Abu Hudayfa'nın müttefiği Salim, Ubayy b. Kab ve Muad b. Cabal.'" 31

Bir başka hadis kitabına göre, Muhammed Kuran'ı her yıl Cebrail ile birlikte gözden geçirir ve yukarıda adı geçen İbni Mesud da yanlarında bulunurdu.32Bunun benzeri bir hadiste, Muhammed'in şöyle dediğini okuyoruz.

"Kuran'ı okumayı dört kişiden öğrenin: Abdullah bin Mesud (önce Mesud'u zikrettiğine dikkat edin), Abu Hudayfa'nın eski kölesi Salim, Muad b. Cabal ve Ubai b. Kab." 33

Yukarıda yaptığımız alıntılardan da görülüyor ki, o dönemde yaşayan tüm Müslümanlar için Mesud, Kuran konusunda tam bir otoriteydi.

Hem Salim hem Ubai b. Ka'b'ın derlemelerinde farklı ifade tarzları bulunmaktadır. Fakat İbn Mesud'a Muhammed'in kendisi tarafından öncelikle verilmiştir. Bu yüzden İbni Mesud'un metninin, Hafsah'ınki de dahil olmak üzere diğerlerinden pek çok yerde farklı olduğunu keşfetmek şaşırtıcı olmaktadır. Ayrıldığı bu noktalar Arthur Jeffery'nin değişik derlemeler arasındaki farklılıkları inceleyen kitabında doksan sayfa tutmaktadır.34Yazar kanıtlarını pek çok İslami kaynaktan almış ve belgelemiştir. Sadece Bakara (2.) sûresinde diğerlerinden farklı olduğu noktaların sayısı 149'ı bulmaktadır.

Hafsah'ın metninden derlenen Kuran'ı kabul edip kendi metnini yok etmeyi reddetmesinin bir başka nedeni de, Hafsah'ın metninin Zeyd b. Sabit tarafından derlenmiş olmasıydı. Neden derseniz, henüz Zeyd anasından doğmamışken, o Muhammed'in en yakın arkadaşlarından birisiydi.

Bu anlattıklarımızın hepsinden iki şey ortaya çıkmaktadır. Birincisi, Mesud'un metni, standart Kuran olmak için, Hafsah'ınkinden daha uygundu. Çünkü, Muhammed Mesud'u Kuran konusundaki dört otoriteden en önde geleni olarak görüyordu. İkincisi, iki metin arasında pek çok fark vardı. Doğrusunu isterseniz, binlerce fark vardı ki, bunların da tümü, Jeffery'nin kitabında belgelenmiştir.

Sail ve Ubai b. Ka'b gibi tanınmış daha birçok kimsenin, kendilerine ait derlemeleri olduğunu, bunların Hafsah'ınkinden çok farklı olduklarını ve daha çok Mesud'un derlemesiyle çakıştığını göz önünde bulundurursak, Kuran'ın değiştirildiğine dair elde kanıt bulunmadığı iddiasının ne kadar yersiz olduğu görülür. Jeffery'nin kitabında 362 sayfalık çürütülmez kanıt vardır ki, Kuran'ın o ilk ve önemli dönemindeki derlemeler birbirinden çok bakımdan farklıydı. Bu nedenle, Kuran da değişik ifade tarzlarına sahiptir. Dürüst hiçbir kimse, Tanrı önünde durup Kutsal Kitap'ta olduğu söylenen "önemli hatalardan" Kuran'ın yoksun olduğunu söyleyemez. Bu, aksini ispatlayan kanıtlar ortada olduğu halde yapılan asılsız bir iddia olur.

Gerçek şudur ki, Kuran'ın metin tarihi, Kutsal Kitap'takine pek benzemektedir (Guillaume). Her iki kitap da özgünlüğünü dikkate değer bir şekilde korumuştur. Her ikisi de, yapı ve içerik açısından, başlangıçta var olanı çok iyi aktarmaktadır. Fakat, her iki kitap da tamamen yanlışsız veya metin eksikliği olmadan korunmuş değildir. Her ikisinin de eski metinlerinde farklı ifade tarzlarına raslanmaktadır. Ama bu onların bozulmuş, geçerliliğini yitirmiş olduğu anlamına gelmez. Samimi Hıristiyan veya Müslümanların bu gerçekleri kabul edeceğine inanıyoruz.

Kuran'la Kutsal Kitap arasındaki tek fark şudur: Mesih İnanlıları Topluluğu doğruluk adına, değişik anlatımlı metinleri büyük bir özenle korumuş, Müslümanlar ise, halife Osman zamanında, Kuran'ın değişik anlatımlarını gösterecek her türlü kanıtı yok ederek tüm İslam dünyası için tek bir Kuran bırakmayı uygun görmüşlerdir. Bugün piyasada tek bir Kuran olabilir. Fakat dürüst olan hiç kimse, bunun Muhammed tarafından arkadaşlarına iletilenle, tıpatıp aynı olduğunu iddia edemez. Öte yandan, bugüne kadar hiç kimse, niye Hafsah'ın elindeki metnin kusursuz olduğunu kanıtlayabilmiş değildir. Aksine, eldeki kanıtlar, bu hakka, İbni Mesud'un elindeki metnin daha fazla sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca, bu gerçekleri göz önüne alırken, hadislerde bulunan ve elimizdeki Kuran'ın hâlâ tamam olmadığını gösteren diğer kanıtlar da düşünülmelidir.

Bugün dünyada mevcut, tüm Kuran'ların aynı olduğunu söylemek bir şey ifade etmez. Zincir en zayıf halkası kadar sağlamdır. Kuran metni tarihindeki zayıf nokta da, işte burada, yani o eski günlerdedir. O dönemde birbirinden farklı bir çok Kuran derlemesi vardı. Standart olması için sonunda seçilip çoğaltılan Kuran metni de tamam ve mükemmel değildi. (Not: Bu konuda daha ayrıntılı bilgi edinmek için, İngilizce bilenler bakınız: JAM' AL-QUR'AN: THE CODIFICATION OF THE QUR'AN TEXT, A Comprehensive Study of the Original Collection of the Quran Text and the Early Surviving Quran Texts, John Gilchrist, P.O. Box 1804, Benoni 1500, Güney Afrika.)

Sadece hakikat sevgisi olmayan, geçerli kanıtlara saygı göstermeyen kimseler ancak Kutsal Kitap'ın değiştirilip bozulduğunu, Kuran'ın ise, değiştirilmeden korunduğunu iddia edebilir. Onlar böylece, imanlarına hizmet ettiklerini düşünürler. Ancak, doğru olan ve doğruyu seven Tanrı onların bu temelsiz propagandalarına karşı duracaktır.