Scroggie ve Cragg, Kutsal Kitap'ta bir insani katkı bulunduğunu söyleyen Hıristiyan yazarlardır. Deedat kitabına, bu yazarlardan yaptığı iki alıntıyla başlamakta ve şöyle bir sonuca ulaşmaktadır:
"Bu her iki din doktoru, insanın becerebileceği en açık bir dil ile İncil'in insan ürünü olduğunu anlatmaktadırlar." 22
Ancak Deedat, şu önemli bilgiyi okuyucularına vermeyi ihmal ederek, kurnazlık ettiğini sanmaktadır. Birincisi, Mesih İnanlıları Topluluğu zaten her zaman, Tanrı sözünün insanlar tarafından, ama doğrudan doğruya Kutsal Ruh'un esinlemesiyle yazıldığını söyler (II. Petrus 1:20-21). Deedat'ın alıntı yaptığı yazarların da açıklamaya çalıştığı budur, yani, sözünü Tanrı'nın bize nasıl ilettiğidir. Yoksa Deedat'ın sandığı gibi, bir itirafta bulunup, Kutsal Kitap'ın insan eseri olduğunu söylemiyorlardı.
Cragg'in Minarenin Çağrısıadlı kitabından yaptığı bu alıntı, bağlamından çıkarılmıştır. Cragg'in Kutsal Kitap'taki insan katkısından söz etmesinin nedeni, bu özelliğinin, Kuran'a nazaran bir üstünlük oluşturduğunu belirtmekti. Çünkü, Kuran'da herhangi bir insan katkısı olmadığı söylenmektedir. Oysa Kutsal Kitap'ta durum farklıdır. Kutsal Kitap, Tanrı'nın seçtiği havariler ve peygamberler aracılığıyla bize iletilmiştir. Böylece Tanrı, sadece sözünü iletmekle kalmıyor, onu anlaşılır bir hale de getirmiş oluyor. Havariler, sadece Tanrı'nın sözünü ileten kimseler değil, aynı zamanda anlamını da okuyucuya anlatabilen ve bunu Kutsal Ruh yardımıyla, hiç yanılmaksızın yapabilen kimselerdir. Bu durum Kutsal Kitap için geçerlidir, kendisinde insani katkı olmayan Kuran için tabii ki geçerli değildir.
Deedat, sonra dâhiyane bir ayrım yapıp, Tanrı sözü, peygamber sözü ve tarihçilerin sözleri olmak üzere, Kutsal Kitap'ta şahitliğin üç türünün bulunduğunu söylüyor. Tanrı'nın konuştuğu, İsa'nın konuştuğu ve nihayet İsa'yla ilgili şeylerin söylendiği bölümlerden alıntılar yapıp, bunların Müslümanlar için farklı şeyler olduğunu gururla ifade ediyor. Diğer yandan, Kuran'ın sadece Tanrı sözünü içerdiğini, hadisin peygamberin sözlerinden oluştuğunu, diğer kitapların da tarihçiler tarafından yazıldığını belirtiyor ve sözü şöyle bağlıyor:
"Müslümanlar yukarıdaki üç çeşit delili, kendilerine özgü otorite derecelerine göre titizlikle birbirinden ayrı tutarlar. Onları kesinlikle eşit tutmazlar." 23
İslam bilgini olarak tanınan bir kimsenin, böyle bir iddiada bulunması bizi gerçekten de çok şaşırtmaktadır. Bu söylediğinin doğru olmadığını kendi de biliyor olmalıdır. Her şeyden önce, Kuran'da pek çok bölüm vardır ki, peygamberlerin sözlerini aktarır. Örnek olarak, Zekeriya peygamberin şu şözlerini okuyabiliriz:
"Ya Rabbi! Ben artık iyice kocamış, karım da kısırken nasıl oğlum olabilir?" (Âl-i İmran/3:40)
Deedat'ın iddiası doğru olsaydı, yani Kuran'da sadece Tanrı sözü bulunsaydı, yukarıdaki sözleri de Tanra'ya atfetmemiz gerekecekti. Bundan başka, Kuran'ın bir sûresinde Muhammed'e konuşan bir meleğin sözleri bulunmaktadır. Bu sözler açıkça Tanrı sözleri değildir.
"Biz ancak Rab'bin buyruğuyla ineriz; geçmişimizi, geleceğimizi ve ilişkinin arasındakileri bilmek O'na mahsustur. Rab'bin unutkan değildir." (Meryem/19:64)
Yukarıdaki sözlerin kime ait olduğu Kuran'da belirtilmemişse de Muhammed'e yöneltilen sözler olduğu ve bir melek tarafından söylendiği metnin kendisinden anlaşılmaktadır. Yani bunlar Tanrı'nın sözleri değildir.
Diğer yandan, hadislerde karşılaştığımız pek çok sözün, bir peygamber değil, Tanrı'ya ait olması gerektiğini görüyoruz. Bu hadislere, hadis-i kutsi (ilahi sözler) denilmektedir. İşte bir örneği:
Abu Hureira'nın aktardığına göre Allah'ın elçisi (S.A.) şöyle demiştir: Yüce ve şanlı Allah dedi ki 'Bildirdiklerimin yanısıra, mümin kullarım için öyle şeyler hazırladım ki, onları hiçbir insan gözü görmemiş, kulağı işitmemiş, kalbi hissetmemiştir'.24
Hadislerde benzeri sözler çoktur. Diğer taraftan, hadis ve Kuran'da bulunan pek çok hikâye, Kutsal Kitap'takileri andırmaktadır. Oysa Deedat bunları, Kutsal Kitap'taki tarihçilerin sözleri diye nitelendirmekteydi. Örnek olarak verebileceğimiz, İsa'nın doğumu ile ilgili bölüm, Deedat'ın sınıflandırmasındaki üçüncü tip tanıklığa, yani tarihçilerin tanıklığına pek benzemektedir.
"Meryem oğlana gebe kaldı; o haliyle uzak bir yere çekildi. Doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti..." (Meryem/19:22-23)
Kuran'ın Meryem'le ilgili bu hikâyesi, anlatım tarzı bakımdan, Kutsal Kitap'ın, Markos 11:13'te İsa'yla ilgili olarak söylediğinden farklı değildir. Ama Deedat, İncil'in bu ayetini gösterip "böyle hikâyeler Kuran'da bulunmaz" diyebilmektedir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Deedat'ın Kuran ile ilgili Kutsal Kitap'ın farklılığını gösterme çabaları yanlış temellere dayanmaktadır. Kuran da başından sonuna kadar hem peygamber sözleri, hem tarihi hikâyeler içermektedir. Bunun aksini iddia etmek gerçekle bağdaşmaz. Öte yandan, hadislerde de hem peygamberlere ait sözler hem Tanrı'ya atfedilen sözler bulunur. O halde, Deedat'ın iddiası, yani Müslümanların üç tür tanıklığı - Tanrı sözü, peygamber sözü ve tarihçilerin sözlerini - titizlikle birbirinden ayrı tuttuğu iddiası tamamen yanlıştır. Maalesef kitapçığı da bu tip iddialarla doludur.
Deedat'ın Kutsal Kitap aleyhine söylediklerinin haksızlığı daha başından belli olmakta ve bu eğilim kitabın sonuna kadar sürdürülmektedir.