Çölde Sayım’ın ilk ve son bölümleri İsraillilerin vaat edilmiş topraklara girişinden önce yaptıkları hazırlıkları anlatırken, ortadaki bölümler buna zıt bir görüntü oluşturur. Bu bölümlerde anlatılan çeşitli olaylar Mısır’dan kurtarılan yetişkin İsrail kuşağının gerçek doğasını gözler önüne serer. Mısır ve Sina’da şahit oldukları tüm şeylere rağmen RAB’bin (1) gündelik ihtiyaçlarını karşılama ve (2) Kenan topraklarındaki güvenliklerini sağlama gücüne yönelik belirgin bir iman eksikliği göstermişlerdir. Bu bölümlerde RAB’be karşı olan şikayetleri tekrarlı bir şekilde sürer. Dahası, Tanrı’nın bütün halkın iyiliği için kurduğu hiyerarşik yapılara sıklıkla meydan okunur. Bu isyankar eylemlerinin bir sonucu olarak Kalev ve Yeşu haricindeki bütün yetişkin İsrail kuşağı hepsi ölünceye kadar kırk yıl boyunca çölde bırakıldı.
Mısır’dan Kenan’a olan yolculuğun bir sonraki aşaması için yapılacak belli hazırlıklar vurgulandıktan sonra Çölde Sayım’ın ilk bölümleri 10:11’de İsraillilerin Sina’dan ayrılmasıyla doruk noktasına ulaşır. Anlatı artık onların ilerleyişine odaklanacaktır. Başlangıçta oldukça iyimser bir resim sunulur; İsrail oymakları RAB’bin onlara emrettiği gibi yola çıkmaktadırlar (10:11-28). Bunu daha iyi vurgulamak için anlatıcı Musa’nın gelecekle ilgili iyimser bakış açısını gösteren içerikleri anlatısına dahil eder. Kayınbabasının oğlu Hovav kendi ülkesine ve halkına dönmekten söz edince Musa ona şöyle cevap verir “Bizimle gelirsen, RAB’bin yapacağı bütün iyilikleri seninle paylaşırız” (10:32). Antlaşma Sandığı her yola çıktığında ve konakladığında Musa’nın söylediği sözlerde buna benzer bir güven görülür. “Ya RAB, kalk! Düşmanların dağılsın. Senden nefret edenler önünden kaçsın!” (10:35). “Ya RAB, binlerce, on binlerce İsrailliye dön!” (10:36). Bu şekilde Çölde Sayım 10’un ikinci yarısı RAB’bin İsraillileri vaat edilmiş Kenan topraklarına başarıyla götüreceğine dair bir güven duygusu taşır.
Bu kısa ve iyimser girişten sonra Çölde Sayım 11-25. bölümler belirgin derecede farklılaşır. Tanrı’nın öfkesi İsraillilere doğru yönelir ve sonunda Mısır’dan ayrılan bütün bir yetişkin neslin ölümüne sebep olur. Aşağıda daha detaylı bir şekilde açıklayacağımız üzere anlatıda birkaç tema öne çıkar. Vaat edilmiş topraklara olan yolculukları sırasında yaşamaları gereken koşullarla ilgili şikayet eden insanlarla sıklıkla karşılaşıyoruz. Bu şikayetler RAB’be olan çok derin bir güven eksikliğini yansıtıyor. Bununla bağlantılı ikinci tema ise yetki sahibi olanlara karşı isyan teması. Bu ikisiyle de ilişkili iki ayrı motif daha var: (1) Suçluların Tanrı tarafından cezalandırılması ve (2) Musa ile Harun düzeni kâhinlerinin insanlar için aracılık etmesi. Ayrıca Çölde Sayım’da geçen birçok olay, ‘RAB’bi sınama’ temasının ön planda olduğu Mısırdan Çıkış 15:22-17:16 ile paraleldir.
Sina’dan Kenan topraklarına olan yolculuk başlar başlamaz, İsraillilerin RAB ile ilgili huzursuzluklarını ifade eden çok sayıdaki olaydan ilkiyle karşılaşıyoruz (11:1-3). Bu kısa anlatı insanların neden huzursuz olduklarını tam olarak göstermese de Çölde Sayım 11-25’te anlatılan sonraki olayların rengini belirliyor. Bu olayda görülen bazı unsurlar sonradan tekrar ortaya çıkacaklardı:
Şikayetleri nedeniyle Tanrı’nın öfkesinin kabarması (11:1; krş. 11:10; 12:9; 21:5).
Bunun sonucunda Tanrı tarafından cezalandırılmaları (11:1; krş. 11:33; 12:10; 21:6).
Musa’nın halkın yararı için RAB’be dua etmesi (11:2; krş. 12:13; 14:13-19; 21:7).
Cezanın sınırlılığı (11:2; krş. 12:13-15; 21:8-9).
Olan şeylerin belli bir yönünü yansıtan bir ismin, olayın kendisine verilmesi. Buradaki durumda olayın olduğu yere ‘yanma’ anlamına gelen Tavera dendi. Çünkü insanların arasında ateş yanmış, bu yolla cezalandırılmışlardı (11:3; krş. 11:34; 20:13).
Tavera’daki olayı çok zaman geçmeden başka bir tanesi izledi. Bu ikinci olay daha detaylı bir şekilde kaydedildi (11:3-34). Sıklıkla olduğu gibi bu kez de insanların Tanrı’ya yakınmalarının nedeni yiyecek ile ilgili istekleriydi. RAB onları man ile beslediği halde İsrailliler özlemle Mısır’a dönmek istiyorlardı.
Anlatı bu özlem duygusunu iyi bir şekilde yansıtır: “İsrailliler de yine ağlayarak, ‘Keşke yiyecek biraz et olsaydı!’ dediler, ‘Mısır'da parasız yediğimiz balıkları, salatalıkları, karpuzları, pırasaları, soğanları, sarımsakları anımsıyoruz’” (11:4-5). Yakınmaları ironilerle doluydu. Bir yandan Mısır’da köle olarak çalışırlarken tabi oldukları korkunç koşulları unutuyorlar, diğer yandan “süt ve bal akan”1 ülkeye doğru yolculuk ediyor oldukları gerçeğine göz kapıyorlardı. Bu çelişkilerinden ilki RAB’bin geçmişte onlar için yaptığı onca şeye şükretmediklerini gösterirken, diğeri RAB’bin gelecekte onlar için yapacağı tüm şeylere olan inançlarının eksikliğini yansıtıyordu. Doğal olarak RAB onların bu yakınmalarını kendisinin bizzat reddedilmesi olarak yorumladı (11:20). RAB onlara bol miktarda bıldırcın gönderirken, aynı zamanda şiddetli bir salgın da gönderdi ve birçok insan bu nedenle öldü. Bu olayın ardından oraya Kivrot-Hattaava (Yiyeceklere Özlem Mezarı) denildi (11:34).2
İnsanların RAB’be yakınmalarıyla ilgili bir sonraki olay on iki casusun Kenan topraklarından dönmelerinin ardından yaşandı. Vaat edilmiş toprakların nasıl bir yer olduğunu keşfetmek için gönderilen casuslar orada “süt ve bal aktığını” haber verdiler (13:27). Buna bir kanıt olarak iki adamın ancak taşıyabildiği tek bir üzüm salkımı gösterdiler. Aynı zamanda orada yaşayanların güçlü, kentlerinin ise surlu ve çok büyük olduklarını söylediler (13:28). Kalev ve daha sonrasında Yeşu, topraklara girme fikrini öne sürdüler (13:39; 14:6-9). Ama diğer casuslar insanların bu konudaki cesaretini kırdı. Bunun sonucunda İsrailliler Musa ve Harun’a karşı söylenmeye başlayarak, Mısır’a dönme isteklerini dile getirdiler (14:1-4). Yeşu ve Kalev bunun ne anlama geleceğini ifade etti. Halk sadece “çok iyi bir ülke“ye sahip olma fırsatını kaçırmış olmayacak, aynı zamanda RAB’be de karşı gelmiş olacaktı (14:7-9). Bu RAB’bin Musa’ya söylediği şu sözlerle de doğrulandı: “Ne zamana dek bu halk bana saygısızlık edecek? Onlara gösterdiğim bunca belirtiye karşın, ne zamana dek bana iman etmeyecekler?“ (14:11). Yani RAB İsraillileri göndereceği bir salgın ile yok edeceğini ve Musa aracılığıyla yeni bir ulus kuracağını belirtiyordu. Buna rağmen Musa halkın yok edilmesini istemiyordu çünkü bundan dolayı diğer uluslar RAB’bin kendi halkını vaat edilmiş topraklara getirebilme gücünden şüphe edebilirlerdi.3 RAB bütün ulusu yer yüzünden silme konusundan sonunda vazgeçmiş olsa da, hem Mısır’da hem de çölde onun görkemine ve mucizevi gücüne şahitlik eden yetişkinlerden Yeşu ve Kalev hariç hiçbirinin, vaat edilmiş topraklara giremeyeceğini açıkça bildirdi. Bunun sonucunda, anne babalarının imansızlığı nedeniyle onların çocukları da çölde kırk yıl geçirmeye mahkum edildi. Bu kırk yıllık süre casusların topraklarda geçirdiği kırk güne göre, her gün bir yıla denk gelecek şekilde belirlendi.
Casusların öyküsüyle ilgili iki dikkate değer nokta daha vardır. İlk olarak, topraklara girmemeyi savunan casusların derhal cezalandırılıyor: Tanrı’nın gönderdiği salgının sonunda ölüyorlar (14:36-38). İkinci olarak, insanlar vaktinden sonra Kenan topraklarına girmeye çalışıyorlar. Ama bu da RAB’be karşı bir itaatsizlik eylemi oluyor: Çünkü RAB onlara kırk yıl boyunca çölde kalmalarını söylemişti. Bunun sonucu olarak Amalekliler ve Kenanlılar tarafından yenilgiye uğratılıyorlar (14:39-45).
Korah ve takipçilerinin Tanrı tarafından öldürülmelerinin üzerine, insanların Musa ve Harun’a yönelik söylenmeleri Çölde Sayım 16’da detaylı olarak anlatılıyor. Bu kez eleştiriler Musa ve Harun’a yöneltiliyor çünkü onların RAB’bin halkını öldürmekle suçlanıyorlar (16:41). Bu durum insanların bakış açılarının ne kadar bozulmuş olduğunu gösteriyor. Korah ve takipçilerinin korkunç bir şekilde ölmesinde bile Tanrı’nın elini göremiyorlar. RAB bir kez daha bütün topluluğu yok etme tehdidinde bulunuyor. Musa’nın emriyle Harun halkın günahlarını telafi edemeden önce, 14,700 kişi salgın nedeniyle ölüyor.
Yakınmalarla ilgili bir başka olay da 20:1-13’te anlatılıyor. Bu olayda insanların yakınmalarını başlatan şey suyun olmaması. Mısır’a dönmek istemelerinden ayrı olarak İsrailliler bu kez kardeşleri gibi Tanrı tarafından öldürülselerdi daha iyi olacağını da söylediler (20:3). Anlatı bir kez daha bu ifadelerin isyankar doğalarını vurguluyor (krş. 20:10). Bu kez Musa ve Harun’un hareketleri de RAB’bin çok ciddi bir karşılık vermesine neden oluyor. Kayaya iki kez vurup “Bu kayadan size su çıkaralım mı?” diyerek RAB’be saygısızlık ediyorlar (20:10). Bunun sonucunda RAB onların da vaat edilen topraklara giremeyeceklerini bildiriyor (20:12).4
Çölde Sayım insanların RAB’den ve Musa’dan yana yakındıkları bir olayı daha kaydediyor: “Burada ne ekmek var, ne de su. Ayrıca bu iğrenç yiyecekten de tiksiniyoruz!” (21:5). Bir kez daha yakınmaları yiyecek ve içecek odaklı. RAB insanları ısırması için zehirli yılanlar gönderdi ve onlar da sonunda günahlarını kabul edip Musa’dan yardım istediler. İlginçtir ki bu insanların günahlarını kendi kendilerine fark edip kabullendikleri ilk olaydır. RAB sonunda Musa’ya tunç bir yılanı bir direğin üzerine koymasını istedi. Zehirli yılanlar tarafından ısırılanlar bu tunç yılana baktıkları zaman ölmekten kurtuldular (21:6-9).
Şimdiye kadar ele aldığımız bütün olaylar insanların RAB’be güven eksikliği ortak motifinde birleşir. Yiyecek ve su ile ilgili yakınmaları Mısırdan Çıkış 15:22-17:7’deki yakınmalarını anımsatır. Bunun ışığında Çölde Sayım 14:22’nin, İsraillilerin isyankarlıklarıyla RAB’bi sınadıkları fikrini vermesi şaşırtıcı değildir. Sınama kavramından yalnızca Çölde Sayım’da bir defa bahsedilmiş olsa da Mısırdan Çıkış’ın içeriğinden açıkça görülmektedir ki, Tanrı İsraillilerin iman ve itaatkarlıklarını çöl deneyimi ile sınamaya niyet etmesine rağmen (krş. Çık. 15:25-26; 16:4; krş. 20:20), İsrailliler Tanrı’yı sınamıştır (Çık. 17:2, 7; Say. 14:22). Dahası, Mısırdan Çıkış 15:26, eğer insanlar itaat etselerdi Tanrı’nın onlara Mısırlılara gönderdiği hiçbir hastalığı göndermeyeceğini de vurgular. Bunun ışığında Çölde Sayım 11-25’deki felaketleri incelemek ilginç olacaktır.5 İronik bir şekilde Mısır’a dönme özlemi duyarak İsrailliler daha önceden RAB’bin işaretler ve mucizelerle Mısırlılar’a gönderdiği sıkıntıları kendi üzerlerine getirmişlerdir (krş. Çık. 7:25; 9:15; 12:12-13).
İsraillilerin yakınma öykülerinin arasına serpiştirilmiş başka öyküler de Tanrı tarafından yetkilendirilmiş kişilere yönelik çeşitli başkaldırılara odaklanır. Bu türden ilk meydan okuma en az beklenebilecek bir kaynaktan gelir. Miryam ve Harun, yani Musa’nın kız ve erkek kardeşleri, RAB’bin sadece Musa aracılığıyla konuşmasıyla ilgili yakındılar (Say. 12:1-2). Bu yakınmalarında şüphesiz ki sahip oldukları yetkilerin payı büyüktü; Harun başkâhin Miryam ise kadın peygamberdi (Çık. 15:20). Ama RAB çok geçmeden durumu görüp Musa’nın özel konumunu doğruladı. RAB peygamberlere görüm ve rüyalarla konuşurken, Musa ile bilmecelerle değil, yüzyüze konuştu (12:8). Yakınmaların sonucu olarak RAB’bin öfkesi Harun ve Miryam’a karşı kabardı ve sonunda Miryam cilt hastalığına yakalandı. Cezası Musa’nın arabuluculuğu sayesinde hafifletilse de, yine de yedi gün boyunca İsrail ordugahından uzakta kalması gerekliydi (12:15).
Miryam ve Harun’un Musa’ya yönelik yergilerinin günahkar doğası “Musa yeryüzünde yaşayan herkesten daha alçakgönüllüydü” ifadesiyle belirtilir (12:3). Bu Musa’nın kendi önemini yoktan yere abartmadığını açıkça gösterir. Musa’nın kendi konumuna ilişkin tutumunun ışığında, Miryam ve Harun’un yergileri oldukça ciddiydi. Dahası, Musa ulusun üzerinde mutlak yetkiye sahip olmak istemiyordu; yetmiş ihtiyar da onun yönetimine dahildi (11:24-30).
Bir sonraki otorite karşıtı başkaldırı Çölde Sayım 16’da geçer ve Korah ile Ruben soyundan belli kişilerin (Datan, Aviram) Harun ve Musa’nın özel konumlarını ele geçirme girişimleriyle ilgilidir. Bir kez daha başkaldıranlar ulusta özel bir yeri olan kişiler olmuştur. Korah bir Levili olarak önceden Buluşma Çadırı’nın yapılması işine dahil edilmiş ve onu destekleyenler “toplulukça seçilen, tanınmış ... İsrailli önder” olarak tarif edilmiştir (16:2). Başkaldırıları RAB tarafından kurulmuş hiyerarşik yapıya yönelikti, çünkü bu yapıda Harun ve oğulları kâhinler olarak Levililer ve diğer İsrailliler’den daha kutsal bir konuma sahipti (krş. 8:5-26). Çölde Sayım’ın daha önceki bölümlerinin ışığında Korah’ın hareketlerinin Tanrı’nın insanlara verdiği buyruklara karşı geldiği açıkça görülür.6 Aslında Korah’ın günahı daha da büyüktür çünkü kendisi İsrailli çoğunluktan daha ayrıcalıklı bir konumdaydı. Buluşma Çadırı’nda hizmet etme fırsatından dolayı minnettar olması gerekirken, bunu kâhin statüsüne ulaşmak için bir sıçrama tahtası olarak kullanıyordu (Musa’nın 16:8-11’deki ifadelerine bkz.) Musa ve Harun’a yönelik bu başkaldırının dayanağı olarak Korah “bütün topluluk, topluluğun her bireyi kutsaldır ve RAB onların arasındadır” demişti (16:3). Bu düşünce dolaylı olarak Musa ve Harun’un diğer insanları RAB’be yaklaşma konusunda sınırlamaları için bir sebep olmadığını ifade ediyordu.7 Datan ve Aviram’ın Musa’ya yönelik tutumları 16:12-14’te anlatılmıştır. Kenan toprakları yerine Mısır’dan ‘bal ve süt akan ülke’ olarak bahsetmişlerdi (16:13). Musa onları maddi açıdan en iyi durumda olan ülkeden çıkartmakla kalmamış, onlara daha iyisini de sağlamamıştı. Bütün istediği insanların başına geçmek ve onları çölde öldürtmekti. Tanrı’nın bu iki başkaldırıya da verdiği karşılık çarpıcıydı. ‘Yer yarıldı, onları, ailelerini, Korah'ın adamlarıyla mallarını yuttu’ (16:31-34). Onları destekleyen 250 kişilik grup da ateş tarafından yakılıp yok edildi (16:35). Musa bir kez daha bütün topluluk için arabuluculuk etti (16:20-22).
Korah’ın Harun’un yetkisine yönelik başkaldırışının ışığında Çölde Sayım 17-19 özel bir önem kazanıyor. Bu bölümlerin ilkinde Musa Buluşma Çadırı’na her biri bir oymak için olmak üzere on iki değnek yerleştiriyor ve Levililer ile ilgili duruşunu gösteriyor.8 Ertesi gün ‘Harun'un değneği filiz vermiş, tomurcuklanıp çiçek açmış, badem yetiştirmiş’ti (17:8). Bu Harun’un ait olduğu oymağın özel ve yaşam veren konumunu işaret ediyordu. Musa daha sonra başkaldıranların RAB’be yakınmalarına bir son vermeleri için bir uyarı olması niyetiyle bu değneğin Levha Sandığının üzerine konulmasını emretti (17:10). Harun’un başkâhin olarak özel konumunu daha fazla vurgulamak için Çölde Sayım 18 kâhinler ile Levililer arasındaki ilişkiyle ilgili bir takım Tanrısal buyrukları bildirir. Burada Levililer’in ‘Buluşma Çadırı’yla ilgili hizmeti yapmaları için’ Harun’a bir armağan olarak seçildikleri belirtilir (18:6). Ayrıca ‘kâhinlik görevi’ de Tanrısal bir armağandır (18:7). Kâhinler ve Levililer Tanrı tarafından bu özel görevleri yerine getirmek üzere atandıkları için, diğerlerinin onların konumlarını ele geçirmeye çalışmaları yanlıştı. Çölde Sayım 19 temizlenme suyuyla ilgili törene dikkat çekerek Korah’ın başkaldırısına gönderme yapar. İlk olarak Tanrı tarafından atanan kâhinlerin arabuluculuk rollerini vurgular. İkinci olarak ise günah işleyen herkesin kirlendiğinin ve arınma işleminden geçmesi gerektiğinin altını çizer. Korah’ın 16:3’teki tüm topluluğun kutsal olmasıyla ilgili ifadesi açıkça haddinin ötesindedir.
Otorite sahibi olanlara yönelik tüm bu başkaldırıların arasına 20:2-13’te geçen Musa ve Harun’un insanların su taleplerine verdikleri karşılığı da dahil edebiliriz. İnsanlara sabredemedikleri için mucizevi bir şekilde su çıkarma sorumluluğunu üstlenerek kayadan suyu çıkaranın RAB olduğunu bildirmediler.
Mısırdan kurtarılan İsrail kuşağının yolcukları boyunca RAB’be güvensizliklerini gösteren uzun olaylar dizisi Çölde Sayım 25’te sona erer. Bu son olayda hem Baal-Peor’a taparak dinden dönüyor, hem de Moavlı kadınlarla ilişkiye girerek cinsel günah işliyorlardı. Bir kez daha RAB’bin öfkesi İsrail halkı için kabardı ve bunun sonucunda 24,000 kişi salgın nedeniyle öldü. Bu öyküde önem arz eden üç unsur öne çıkıyor:
RAB’bin yaptıkları şeyleri mahkum etmesinin ardından İsrailliler bir tövbe tutumu sergiliyorlar ve ‘Buluşma Çadırı’nın önünde ağlıyorlar’ (25:6).
RAB’bin zinayı ve ahlaksız davranışı mahkum etmesini göz göre göre önemsemeyen İsrailli adamı öldürmek istediği için Harun’un torunu Pinehas takdir ediliyor. Suçlu tarafın infazı bir kefaret eylemi olarak sunuluyor. Çünkü onun sonucunda İsraillilerin başındaki salgın sona eriyor. Pinehas bunun sonrasında Tanrı tarafından ödüllendiriliyor: ‘Kalıcı bir kâhinlik antlaşması olacak bu. Çünkü o Tanrısı için kıskançlık duydu ve İsrail halkının günahlarını bağışlattı’ (25:13).
Çölde Sayım 26’daki nüfus sayımından da anlaşıldığı gibi (krş. 26:63-65) bu olay Mısır’ı terk eden son yetişkin Yahudilerin de ölmesini sağlıyor. Kırk yıllık çöl dönemi neredeyse tamamlanmak üzere.
İnsanların başkaldırılarına ve Mısır’ı terk eden yetişkin İsrail kuşağının tamamının ölmesine rağmen Çölde Sayım’ın ortasındaki bölümler, Kenan topraklarının ele geçirilmesinin hâlâ Tanrı’nın İsrailliler’le ilgili bir önceliği olduğunu açıkça gösteriyor. Bu birkaç farklı yolla yansıtılıyor. İlk olarak RAB tarafından Çölde Sayım 15’te verilen buyruklar ‘Yerleşmek için size vereceğim ülkeye girince...’ ifadesiyle başlıyor: (15:2). Bu giriş, insanların Kenan topraklarına girme konusundaki başarısızlıklarının hemen ardından geldiği için önemlidir. Dahası, Çölde Sayım 15’teki buyruklar insanların tahıl ve üzüm yetiştirebildikleri koşulları öngörüyordu. İkinci olarak, Çölde Sayım 21 Kenanlı Arat Kralı’nın (21:1-3), Amorluların Kralı Sihon’un (21:21-31) ve Başan Kralı Og’un (21:33-35) yenilgilerini de kaydediyor. Bu zaferler daha önce 14:44-45’teki yenilgiler9 ve 20:14-21’de bahsedilen Edomlular karşısındaki geri çekilmeleri ile zıt bir tablo oluşturuyor. Vaat edilmiş toprakların ele geçirilmesine yönelik ilk adımı oluşturuyor (krş. 31:1-24). Üçüncü olarak, Beor oğlu Balam’ın yaptıklarının Çölde Sayım 22-24’deki geniş çaplı anlatısı, Tanrı’nın İsrail’e lanet etmekten ziyade onları kutsamak istediğini gösteriyor. Balam, Moav Kralı Balak tarafından İsrailliler’e lanet etmesi için tutulmuş olsa da, onları dört defa kutsuyor (23:7-10, 18-24; 24:3-9, 15-19; krş. 22:12). Bunu yaparak daha önceki atalara verilen vaadi anımsatıyor: ‘Kim Yakup soyunun tozunu sayabilir?’ (Say. 23:10; krş. Yar. 13:16; 28:14); ‘Tanrıları RAB aralarındadır’ (Say. 23:21; krş. Yar. 17:8); ‘Seni kutsayan kutsansın, seni lanetleyen lanetlensin!’ (Say. 24:9; krş. 23:8, 20; Yar. 12:3); ‘Yakup soyundan bir yıldız çıkacak, İsrail'den bir önder yükselecek’ (Say. 24:17; krş. Yar. 17:6, 16; 49:10).10 Bu unsurların ışığında açıkça görülmektedir ki Mısır’dan çıkan bütün kuşağın ölümüne rağmen Tanrı hâlâ insanlarını vaat edilmiş topraklara götürmek istemektedir. Bir önceki bölümde bahsedildiği gibi, Çölde Sayım 26-36’daki hemen hemen her yerde vaat edilmiş toprakları sahipleneceği çeşitli yollarla öngörüyor.
Çölde Sayım’ın ortasındaki bölümler İsraillileri oldukça olumsuz bir şekilde resmeder. Bu birkaç farklı yolla yapılmıştır. Mısır’daki köleliklerinden etkileyici bir şekilde kurtulmalarına rağmen vaat edilmiş topraklara girmeye gönülsüzlerdi. Tanrı’nın onlar için yaptığı onca şeyi hor görüyor ve devamlı Mısır’a dönmeyi istiyorlardı. Dahası, Tanrı’nın üzerlerindeki yetkisine başkaldırıyorlar, Tanrı’nın başkalarına verdiği cezalarda onun gücünün işleyişini göremiyor ve ceza olarak öldürülen insanların RAB’bin halkı olduğunu düşünüyorlardı (16:41). Son olarak da puta tapanarak RAB’be karşı tam bir reddediş ve başkaldırı gösteriyorlardı. Tüm bu yanlışlarından sonra (Yeşu ve Kalev hariç) Mısır’dan kurtulmuş tüm yetişkin neslin vaat edilmiş topraklara girememesi şaşırtıcı değildir.
Mısır’dan kurtulan İsrail kuşağı çöldeki tecrübelerinden hiç ders çıkarma sinyali göstermezken, onların çocukları başlangıçta benzer inançsızlık ve başkaldırı tutumu gösterse de sonradan RAB’be güven konusunda daha yüksek bir başarı gösteriyor. Az da olsa gönüllü bir şekilde günahlarını bile kabul ediyorlar (Say. 21:7; 25:6). Bu nedenle Çölde Sayım onları atalarına vaat edilmiş toprakları miras alma konusunda ilerleme kaydetmiş olarak resmediyor.
İsraillilerin çölde geçirdikleri zamanın anlatısı Yeni Antlaşma’da birkaç şekilde ele alınmıştır. En çarpıcı kullanımlardan bir tanesi İsa’nın ayartılması sırasında gelir (Mat. 4:1-11; Luk. 4:1-13). Hatta Mısır’dan çıktıktan sonraki İsrailliler ile nasıl karşılaştığını fark etmeden İsa’nın ayartılma öyküsünü tamamen anlamak mümkün değildir. Antik İsrailliler çölde sınanıp yenilirken, İsa yeni İsrail olarak başarılı olmuştur. Bu tema her üç ayartıda da belirgindir. İlk olarak İsa kırk gün boyunca oruç tuttuktan sonra açtı ve taşları ekmeğe çevirmesi istenmişti. Ama antik İsrailliler gibi kendi fiziksel açlığına öncelik verseydi, Tanrı’nın sağlayışı ile ilgili memnuniyetsizlik göstermiş olacaktı. Matta’nın sırasına göre ikinci ayartı Tanrı’nın kurtarabilme gücüne odaklanıyor. İsa burada İsraillilerin daha önceden oluşturduğu örneği izlemekle ayartılıyor, yani Tanrı’nın onu koruyacağına güvenmekten O’nu sınamak için ayartılıyor. Üçüncü ayartı Tanrı’nın İsa’ya başka birinin kontrolü altındaki egemenlikleri verebilme gücüne odaklanıyor. İsrailliler Tanrı’nın onlara Kenan topraklarını verebilmesinden şüphe duyarken, İsa Tanrı’da tam bir güven gösteriyor. Böyle farklı yollarla sınanan İsa’nın Tanrı’ya olan güveni, Mısır’dan çıkan İsrailliler ile keskin bir zıtlık gösterir.
Yuhanna müjdesindeki birkaç paragraf, İsraillilerin Eski Antlaşma’da anlatılan çöl deneyimlerine doğrudan göndermelerde bulunur. Nikodim’le konuşurken İsa Çölde Sayım 21:4-9’daki tunç yılan olayından açıkça bahseder: ‘Musa çölde yılanı nasıl yukarı kaldırdıysa, İnsanoğlu'nun da öylece yukarı kaldırılması gerekir. Öyle ki, O'na iman eden herkes sonsuz yaşama kavuşsun’ (Yu. 3:14-15). Burada İsa kendisi ile tunç yılan arasında önemli bir benzerlik kuruyor. Antik İsrailliler tunç yılana güvenerek yaşam bulmuştu. İsa’ya güvenenler de sonsuz yaşamı bulacaktı.
Yuhanna müjdesinde daha sonra beş bin kişinin doyurulmasının ardından gerçekleşen bir konuşma var. İsa burada kendisini çölde insanlara sağlanan man ile karşılaştırıyor (Yu. 6:25-59). Man gibi O da Tanrı tarafından kendisini yiyenlere yaşam vermesi için gönderildi (6:33, 35-40, 50-51, 54-58). Ancak İsa’nın sunduğu yaşam man tarafından verilen yaşamın aksine sonsuzdur (6:47-51, 58). Yuhanna birçok Yahudinin İsa’nın sözlerine kendi aralarında söylenerek karşılık verdiklerini gözlemlemiştir (6:41, 43). İmansız ataları gibi onlar da orada gerçekleşen şeyi takdir etmekte zorlanıyorlardı. Onlar için beş bin kişinin mucizevi bir şekilde doyurulması İsa’nın Tanrısal özünün işareti olarak görüleceği yerde, hiçbir önem taşımıyordu.11
İsraillilerin çöldeki deneyimleri Pavlus tarafından da Korintli Hristiyanları bazı yanlış uygulamalara karşı uyarmak için kullanılmıştır: “Bu olaylar, onlar gibi kötü şeylere özlem duymamamız için bize ders olsun diye oldu. Onlardan bazıları gibi puta tapanlar olmayın. Nitekim şöyle yazılmıştır: ‘Halk yiyip içmeye oturdu, sonra kalkıp çılgınca eğlendi.’ Onlardan bazıları gibi fuhuş yapmayalım. Fuhuş yapanların yirmi üç bini bir günde yok oldu. Yine bazıları gibi RAB'bi denemeyelim. Böyle yapanları yılanlar öldürdü. Kimileri gibi de söylenip durmayın. Söylenenleri ölüm meleği öldürdü” (1Ko. 10:6-10).12 Çünkü Pavlus çöl deneyimini bir sınanma zamanı olarak görüyor ve okuyucularını ayartılara karşı koymaları için cesaretlendiriyordu: “Herkesin karşılaştığı denemelerden başka denemelerle karşılaşmadınız. Tanrı güvenilirdir, gücünüzü aşan biçimde denenmenize izin vermez. Dayanabilmeniz için denemeyle birlikte çıkış yolunu da sağlayacaktır” (1Ko. 10:13). Burada Pavlus İsa’nın denenmesi öyküsünde de bulunan Çölde Sayım’ın içeriğine benzer bir anlayışı paylaşıyor.
Pavlus’un 1. Korintliler 10. Bölümdeki açıklamalarına son vermeden önce bir konu daha bahsetmeye değer görünüyor. Bu konu Antik İsrailliler için söylediği “hepsi aynı ruhsal içeceği içti. Artlarından gelen ruhsal kayadan içtiler; o kaya Mesih'ti” sözleriyle ilgilidir (1Ko. 10:4). İlk bakışta Pavlus’un İsa’yı hareketsiz bir nesneyle özdeşleştirmesi dikkat çekiyor. Ama bunu farklı bir şekilde yorumlamak da mümkün. 1. Korintliler 10. bölümde Pavlus İsraillilerin çöl deneyimleriyle Korintli imanlılarınki arasında bir benzerlik kuruyor. Antik İsrailliler putla ilişkili yemek yedikleri için mahvolmuşlardı; Korintli imanlılar bu tür şeylere girişmemeliydiler. Açıklamalarının bir parçası olarak Pavlus Antik İsraillilerin Tanrı’dan aldıkları yiyecek ve içeceği (1Ko. 10:3-4) Korintlilerin RAB’bin Sofrasında yiyip içtikleri şeylerle kıyaslıyor (1Ko. 10:16-17). Bu iki durum arasındaki benzerliği kuvvetlendirmek için Pavlus çöldeki yiyecek ve içeceği ‘ruhsal kaya’ olarak tarif ediyor ve bu kayanın Mesih olduğunu söylüyor (1Ko. 10:4). Şüphe yok ki Pavlus’un Mesih’e bu göndermesi Tanrı’dan Eski Antlaşma’da ‘kaya’ olarak bahsedilmesinden etkilenmiştir. Yasa’nın Tekrarı 32’deki Musa’nın Ezgisi bu açıdan önemlidir, çünkü İsrailliler’in çölde geçirdikleri zamanın sonunda yazıldığı görülmektedir. Tanrı’dan ‘kaya’ olarak bahsedilen beş ayrı olay vardı (Yas. 32:4, 15, 18, 30, 31; krş. 32:37) ve ezginin başından sonuna kadar Tanrı için kullanılan ana sıfatlardan biri de buydu. Pavlus Mesih’i fiziksel bir kaya olarak değil, ‘ruhsal bir kaya’ olarak görüyordu. Mesih’i Antik İsraillilere verilen içeceğin kaynağı olarak sunan Pavlus, (1) Mesih’in Tanrısal makamını ve İsrail’in Tanrısı ile birliğini beyan ederken, (2) Korintliler ve Antik İsrailliler’in durumları arasında kurmak istediği benzerliği güçlendirir.
İbraniler’in yazarı çöl deneyimini yaşayan kuşağın başarısızlığına vurgu yapıp bunu okuyucularına bir uyarı olarak da kullanır (3:7-19). İsrailliler’in çöldeki deneyimlerini anlatan mezmurlardan biri olan Mezmurlar 95:7-11’i alıntılayarak, vaat edilmiş topraklara imansızlıklarından dolayı giremediklerini gözlemliyor (İbr. 3:19; krş. 8:9).
1 ‘Bal’ olarak çevrilen İbranice sözcük burada arıların yaptığı ‘bal’dan ziyade, muhtemelen üzüm, hurma ve incirlerden elde edlien ‘tatlı şurup’ yerine kullanılmıştır.
2 İnsanların Kivrot-Hattaava’daki yakınmaları, Tanrı’nın yetmiş İsrailli ihtiyarı Musa’nın insanları yönetmesine yardımcı olmak üzere atamasının sebebini ve çerçevesini oluşturmaktadır (Say. 11).
3 Burada Sina’daki altın buzağı olayı anımsanabilir, çünkü Tanrı benzer bir şekilde yeni bir ulus kurmayı teklif etmektedir (Çık. 32:9-10). Bu olayda ise (Say. 14) Musa RAB’bin ‘öfkelenmekte yavaş, sevgide, isyankarlıkların ve günahların bağışlanmasında ise cömert’ oluşuyla ilgili ifadelerini hatırlatarak halkı adına arabulucuk eder (14:18). Bu ifade ilk olarak insanların Sina’daki isyanları sırasında kullanılmıştı (Çık. 34:6-7).
4 Anlatı açık bir şekilde ifade etmese de bu olayın kırkıncı yılda yaşanması olasıdır (krş. 20:1 ile 33:36-38). Eğer öyleyse bu olay bir sonraki yetişkin İsrail kuşağının anne-babalarının isyankar davranışlarını kopyalama tehlikesinde olduklarını gösteriyor.
5 Mısırdan Çıkış’ta farklı kelimelerle anlatılan Tanrı’nın Mısırlılar’a gönderdiği ‘felaket’ ya da ‘salgın’lar Sayılar’da tekrar ortaya çıkmaktadır. Bkz. 7. bölüm.
6 Levililer’in rolleriyle ilgili bkz. 14. bölüm.
7 Tüm İsraillilerin kutsal olduklarına ve RAB’be yaklaşabileceklerine inanarak Korah Levililer’e özel olarak verilen rollerinden birini takdir etmemiş oluyor. Çünkü onların RAB ile diğer oymaklar arasındaki tampon olmaları gerekiyordu (1:53; krş. 8:19).
8 ‘Değnek’ sözcüğü İbranice’de ‘kol’ ya da ‘oymak’ anlamlarına da gelir.
9 14:45 ve 21:3’te Horma’dan bahsedilmektedir.
10 Balam’ın hikayesi (Say. 22-24; krş. 31:8, 16) bütünden bağımsız bir duruş gösterse de, Yaratılış’ta yer alan çok sayıda önemli temayı içinde barındırır. Bu nedenle Pentatuk ile özenli bir şekilde birleştirilmiştir.
11 Daha önceden de bahsedilen Mısırdan Çıkış ile ilgili bariz benzerliklerin yanı sıra, Yuhanna 6 kısaca ‘Yahudi Fısıh Bayramı’na göndermede bulunuyor (a.4) ve İsa’nın Filipus’u denemek için bir soru sorduğunu anlatıyor (a.6). Özellikle ikinci durum dikkate değer çünkü o Sinoptik Müjdeler’deki beş bin kişinin doyurulma öyküsünde bulunmamaktadır.
12 23,000 kişinin ölmesine yapılan gönderme muhtemelen Say. 25:9’daki değil, 24,000 kişinin salgından öldüğü Çık. 32’deki olaylarla ilgilidir.