Kutsal Kitap’ta, ve özellikle “Bilgelik Kitapçıkları” dediğimiz Eyüp, Mezmurlar, Süleyman’ın Özdeyişleri ve Vaiz kitapçıklarında bütün insanlar, Doğrular ile Kötüler, Erdemliler ile Sahtekârlar, Anlayışlı olanlar ile Anlayışsız olanlar ve en çok da Bilge (Hikmetli) olanlar ve Akılsız olanlar diye hep iki gruba ayrılmışlardır (örneğin, Özd.14:1-9). Son yargı gününde Tanrı bu insanları sonsuza dek birbirinden ayıracaktır (bkz. Yu.5:28-29; Rom.2:7-11; Va.20:11-15).
Malaki’nin son on iki ayetinde bu iki grubu ve Tanrı’nın onlara nasıl bir karşılık vereceğini görüyoruz. 3:13-15’te Rab’den korkmayan şikâyetçiler, ve 3:16-18’de Rab’den korkan alçakgönüllüler yer alır. 4:1-6’da Rab’bin Günü’nde bu insanların iki farklı sonunu göreceğiz.
3:13-15 Bu metinde son bir soru grubu görülüyor. Rab İsrail’i kendisine karşı sert sözler söylemekle suçlar. Onlar ise duyarsızdırlar, çünkü bunun farkında bile değildirler. Sana karşı ne söyledik? diyerek yüreklerindeki kayıtsızlığı dışa vururlar.
14. ayet, halkın Tanrı’ya karşı nasıl söylendiklerini ortaya koyuyor: Tanrı’ya kulluk etmek yararsızdır diyorlardı. Bu sözler, 2:17’deki düşünceyi biraz daha açmaktadır. Yasa’nın gereklerini yerine getirdik, sadaka verdik, oruç tuttuk, vb. Hani bizim ödülümüz? Bu yaklaşımda, günahın ve Tanrı’nın lütfunun ne olduğunu bilmeyen bir pazarlık ruhu vardır. Ancak Tanrı bu oyuna gelmez. Kimse yaptıklarıyla övünmesin diye O’nun huzuruna yalnız lütuf yoluyla girilebilir: “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı’nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir” (Ef.2:8-9).
Bu ayetlerde sergilenen durum, Eyüp kitapçığında irdelenen çok eski bir soruyu yansıtıyor: Neden kötü insanlar rahat ederken doğru insanlar acı çekmektedir? Bu sorunun yanıtı, Tanrı’nın yargı kürsüsü önünde açıkça verilecektir. Ne var ki Tanrı, bu çağda “güneşini hem kötülerin hem de iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır” (Mat.5:45). Doğrular, kötülerin çektiği aynı acıları çekebilir, hatta büyük olasılıkla imanlı kişi, imanı yüzünden daha da çok sıkıntı çekecektir. Tanrı şimdilik buğdayın arasındaki deliceleri ayıklamamaktadır, ancak “çağın sonunda… İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, körülük yapan herkesi O’nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar” (Mat.13:14-30; 36-43). Kötülük yapanlara büyük sabır gösteren Tanrı, onlara şöyle seslenir:
Tanrı'nın sınırsız iyiliğini, hoşgörüsünü, sabrını hor mu görüyorsun? O'nun iyiliğinin seni tövbeye yönelttiğini bilmiyor musun? İnatçılığın ve tövbesiz yüreğin yüzünden Tanrı'nın adil yargısının açıklanacağı gazap günü için kendine karşı gazap biriktiriyorsun. Tanrı, “herkese, yaptıklarının karşılığını verecektir.” (Rom.2:4-6)
Sonuçta “doğru” ile “kötü” arasındaki temel fark şudur: “Doğru” kişi Tanrı’ya ve O’nun karakterine güvenir, bu doğrultuda imanla yaşar. Oysa “kötü” kişi Tanrı’ya güvenmez ve “iman olmadan Tanrı’yı hoşnut etmek olanaksızdır” (İbr.11:6).
3:16-18 Her zaman Tanrı’ya sadık kalan küçük bir imanlı topluluk var olacaktır: “Tanrı’nın lütfuyla seçilmiş küçük bir topluluk” (Rom.11:5). Rab’den korkan bu insanlar birbirleriyle konuşurlarken, Rab onların söylediklerini dikkatle dinler. Yukarıdaki şikâyetçilere karşın, bunlar Rab’den korkup adını sayanlardır. Rab’bin gözünde böyle insanlar çok değerli mücevherler gibidir (Flp.4:3). Tanrı’nın öz halkı ve hazinesidirler (bkz. Çık.19:5; Yas.14:2; 26:18; Mez.135:4; Tit. 2:14). Böyleleri için O’nun önünde bir anma kitabı yazılmıştır. Diğer insanlar imanlılarla alay ederken, Rab kendi halkını görür ve onlara şöyle söz verir: Öz halkımı ortaya çıkardığım gün, benim olacaklar.
Dünya Tanrı’yı tanımadığı gibi bizi de tanımaz. Yalnız Rab’bin gelişiyle birlikte her şey belli olacaktır. “Sevgili kardeşlerim, daha şimdiden Tanrı’nın çocuklarıyız, ama ne olacağımız henüz bize gösterilmedi. Ancak, Mesih göründüğü zaman O’na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz” (1Yu.3:1-2). O zaman herkes Rab’bin doğru kişiyle kötü kişi, Tanrı’ya kulluk edenle etmeyen arasında ayrım yaptığını görecektir. Doğru olmak demek, Tanrı’ya yürekten kulluk etmek demektir.
4:1 Rab’bin büyük yargı ve öç “günü”78 geliyor. 3:2’de olduğu gibi o gün yanan ateşe benzetilir: Fırın gibi yanıyor. Buradaki benzetmede ise kendini beğenmişlerle kötülük yapanlar cürufa değil, samana benzetilmiştir. Saman kötülük yapanlar için sık sık kullanılan bir benzetmedir.79 Rab’be karşı direnen bütün yönetimler, güçler, ve hatta O’nu tanımayan her insan rüzgârın sürüklediği saman çöpü gibi olacaktır. Rab İsa’nın bizzat kendisi insanları birbirinden ayıracaktır: “Harman yerini temizlemek ve buğdayı toplayıp ambarına yığmak için yabası elinde hazır duruyor. Samanı ise sönmeyen ateşte yakacaktır” (Luk.3:17). Burada yazıldığı gibi, “onlarda ne kök, ne dal bırakılacaktır.” Bir başka deyişle, kötülüğün ne temeli ne de meyvesi kalacaktır. Bunların tümü, o gün bir daha ortaya çıkmamak üzere yok edilecektir.
Samanla cürufun ortak bir özelliği vardır: Delice gibi hiçbir işe yaramazlar! Değersiz ve yararsızdırlar. Üstelik iyi olanı da bozar ve çürümesine neden olurlar. Böylelerini yakıp atmaktan başka çıkar yol yoktur. Tanrı, bütün insanları sevdiği halde, kendisini sevmeyen kişi için bir şey yapamaz. O’nun sabrına karşı ısrarla kayıtsız kalanlar, kendi sonlarını hazırlamaktadır. Sonunda Tanrı, bu insanları kendi egemenliğinden dışlamak zorunda kalacaktır. Kutsal Kitap’ta cehennem kavramı, “Rab’bin varlığından ve yüce gücünden uzak kalarak sonsuza dek mahvolma cezası” olarak nitelendirilir (2Se.1:9).
4:2-3 Rab, 3:16’da adına saygı gösterenlere seslenir ve onlara muhteşem vaatler verir. Bu kişiler, o gün bütün umutlarının gerçekleştiğini göreceklerdir. Kötüler için yargı ve ceza günü, doğrular için büyük bir sevinç ve şifa günü olacaktır. Dünyanın karanlık gecesi son bulacak, “Doğruluk Güneşi”nin doğuşuyla, yani Mesih’in gelişiyle birlikte gerçek gün başlamış olacak! Çağların sonuna ulaşmış olan bizlere elçi Pavlus bu yüce günün umudunu şöyle müjdeler:
Gece ilerledi, gündüz yaklaştı. Bunun için karanlığın işlerini üzerimizden atıp ışığın silahlarını kuşanalım... Gün ışığında olduğu gibi, saygın bir yaşam sürelim. (Rom.13:11-12)
Mesih, gelini olan Kilise tarafından “parlak sabah yıldızı” olarak beklenirken (Va.22:16-17), İsrail’in içindeki sadık azınlık tarafından “Doğruluk Güneşi” olarak beklenir. Gece görünen sabah yıldızı özellikle güneş doğmadan önceki son saatte görülür. Mesih geri gelene kadar dünya karanlık altındadır. Bu çağ bitecek, güneş doğacak, karanlık yok olacak!
Rab geldiği zaman, O’nun halkı Şeytan’ı ve ona ait olan güçleri ayakları altında ezecekler (bkz. Rom.16:20). Bu konu Eski Antlaşma peygamberlik sözlerinde sık sık yer alır; Rab kötülük yapanları ve bütün kibirlileri tamamen alçaltacaktır (Yşa.26:5-6). Galip gelen kutsallar ise Mesih’le birlikte dünyayı yargılayacaktır (1Ko.6:2). Rab onlara şöyle söz verir:
Galip gelene, yaptığım işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki vereceğim. “Demir çomakla güdecek onları, çömlek gibi kırıp parçalayacaktır.” Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim. (Va. 2:26-28)
4:4 Rab son bir kez halkını Kutsal Yasa’ya uymaya çağırır. Onlara, Kutsal Yasa’nın Musa’ya verilmesiyle ilgili olayları hatırlatır. Rab alevler içinde Sina Dağı’na inerek büyük kudretini, görkemini ve kutsallığını gözler önüne sermişti. İsa’dan sonra İncil’in İbraniler kitapçığını yazan elçi, imanlılara İsa’da sahip oldukları ayrıcalıkları açıklarken aynı olayı şöyle hatırlatır:
Sizler dokunulabilen, alev alev yanan dağa, karanlığa, koyu karanlık ve kasırgaya, gürleyen çağrı borusuna, tanrısal sözleri ileten sese yaklaşmış değilsiniz. O sesi işitenler, kendilerine bir sözcük daha söylenmesin diye yalvardılar. “Dağa bir hayvan bile dokunsa taşlanacak” buyruğuna dayanamadılar. Görünüm öyle korkunçtu ki, Musa, “Çok korkuyorum, titriyorum” dedi.
Oysa sizler Siyon Dağı'na, yaşayan Tanrı'nın kenti olan gökselYeruşalim'e, bir bayram şenliği içindeki onbinlerce meleğe, adları göklerde yazılmış ilk doğanların topluluğuna yaklaştınız. Herkesin yargıcı olan Tanrı'ya, yetkinliğe erdirilmiş doğru kişilerin ruhlarına, yeni antlaşmanın aracısı olan İsa'ya ve Habil'in kanından daha üstün bir anlam taşıyan serpmelik kana yaklaştınız. (İbr.12:19-24)
Tanrı’nın Yasası’nı alan İsrail ulusu, büyük ayrıcalıklara sahipti. Bu nedenle Tanrı o yasayı anımsamalarını söyledi. Bunun hesabını onlardan soracaktır. Bizler Mesih’te İsrailliler’den çok daha yüce bereketlere kavuştuk ve bizden de hesap sorulacaktır.
4:5-6 Eski Antlaşma’nın son iki ayeti Peygamber İlyas’ın Rab’bin büyük ve korkunç günü gelmeden önceki gelişiyle ilgilidir. İlyas’ın görevi, İsrail halkını tövbeye çağırmak olacaktır, öyle ki Tanrı ülkeyi lanetlemesin. Tanrı’nın gönderdiği melek Cebrail, Yahya’nın doğuşunu babası Zekeriya’ya bildirirken, üstleneceği görevi şöyle tanımladı:
İsrailoğulları’ndan birçoğunu, Tanrıları Rab’be döndürecek. Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halkı yetiştirmek üzere, İlyas’ın ruhu ve gücüyle Rab’bin önünden gidecektir. (Luk.1:16-17)
Toplumsal yozlaşma toplumun en küçük birimi olan aile ilişkilerinde başlar. Son günlerde, Tanrı’dan uzaklaşmanın önemli bir belirtisi şu olacaktır: “Anne baba sözü dinlemez” (2Ti.3:2-3). Tövbe ederek Tanrı’nın sözüne uyan aile fertleri birbirleriyle barışırlar. Tövbe eden çocuklar babalarından özür diler, onları saymaya başlarlar. Tövbe eden baba da çocuklarından özür diler, onları sevmeye ve kayırmaya başlar. Ayrıca burada sözü geçen babalar ile çocuklar, İsrail’in ataları (İbrahim, vb.) ile gelecek kuşaklar anlamında kullanılmış olabilir. Bu durumda, vaat edilen düzelme, ilk baştaki saf imana dönmek demektir.
Luka’nın yukarıdaki sözleri, gelecek olan Peygamber İlyas’la ilgili vaadin, Vaftizci Yahya’nın ortaya çıkışıyla gerçekleştiğini gösteriyor. Acaba, bu vaat tamamen yerine gelmiş midir? Yahya, kendisine “Sen kimsin? İlyas mısın?” diye soran kâhinlere açıkça “Değilim” diye cevap verdi (Yu.1:21). İsa da ölmesi gerektiğini açıkladığı öğrencilerinin “Peki, din bilginleri neden önce İlyas’ın gelmesi gerektiğini söylüyorlar?” şeklindeki sorularına şöyle cevap verdi:
İlyas gerçekten gelecek ve her şeyi yeniden düzene koyacak… Size şunu söyleyeyim, İlyas zaten geldi, ama onu tanımadılar, ona yapmadıklarını bırakmadılar. Aynı şekilde İnsanoğlu da onların elinden acı çekecektir. (Mat.17:11-12)
Bu sözlerde İlyas’ın gelişiyle Mesih’in iki gelişi arasında paralel bir ilişki vardır. “İlyas’ın ruhu ve gücüyle” gelen “Yahya tarafından vaftiz edilmeye yanaşmayan Ferisiler’le Kutsal Yasa uzmanları, Tanrı’nın kendileriyle ilgili tasarısını reddettiler” (Lu. 1:17; 7:30; bkz 20:1-8). Yahya’yı reddeden İsrailli yetkililer, daha sonra Mesih’in kendisini reddettiler. Aynı şekilde Mesih’in ikinci gelişiyle her şeyin yeniden düzenleneceği zamandan önce İlyas (veya onun ruhuyla gelen başkası) tekrar gelecek ve İsrailoğulları’nı tövbeye çağıracaktır. Kısacası, Peygamber İlyas Rab’bin her iki gelişine öncülük ederek, hem (Yahya olarak) gelmiştir hem de gelecektir. Yani Vaftizci Yahya bir anlamda İlyas’tı, bir anlamda İlyas değildi. Yahya. “İlyas değilim” derken, Rab’bin yargı ile (ikinci) gelişinin öncüsü olan “İlyas” olmadığını gösteriyordu.