1:2-3 Rab, bildirisine şu güzel sözlerle başladı: Sizi sevdim. Bundan daha büyük bir teşvik sözü olamaz. İnsanın her zaman duymayı arzuladığı sözler bunlar değil midir? “Seni seviyorum!” Hepimiz sevilmek isteriz, hatta birçoğumuz büyük bir sevgisizlik içinde büyüdük, gerçek ve karşılıksız sevginin anlamını bilmeden yaşadık.
Müjde’nin insanın iç varlığını derinden iyileştiren yönlerinden biri, sevmeyen ve sevilmeyen insanlara Tanrı’nın sevgisini iletmesidir. “Tanrı sevgidir” der Mesih’in elçileri (1Yu.4:8). Tanrı seni sever. Sen O’na düşman olduğun, O’nu tanımadığın halde, O seni çok önceden seviyordu ve hâlâ sevmektedir. Bütün günahlarımıza ve hatalarımıza rağmen Tanrı tarafından sevilmemiz, gerçek bir müjdedir.
Tanrı, İbrahim’i ve soyunu çağırdığı günlerden beri sevgisini onlardan eksik etmemişti: Halkını her zaman kayırdı, bağrına bastı ve lütfundan tattırdı. Sevgisinin zenginliğini ve yoğunluğunu çeşitli dönemlerde şöyle dile getirdi:
Atalarınızı sevdiği ve onların soyunu seçtiği için sizi büyük gücüyle Mısır’dan kendisi çıkardı. (Yas.4:37)
Ey İsrail… korkma; çünkü seni kurtardım; seni adınla çağırdım, sen benimsin… Gözümde değerli ve saygın olduğun, ve seni sevdiğim için… Canın karşılığında halklar vereceğim. (Yşa.43:1-4)
Evet, seni sonsuz bir sevgi ile sevdim; bu nedenle sevecenlikle seni kendime çektim. (Yer.31:3)
İsrailoğulları atalarının uğruna Tanrı’nın gözünde sevildiler, ama ne yazık ki artık Tanrı’nın sevgisinden kuşku duyuyorlar, Bizi nasıl sevdin? diye soruyorlardı. Tanrı’nın sevgisi karşısında vefasız ve duyarsız olmuşlardı. Vefasızlık insanoğlunun hamurunda vardır. Tanrı’dan uzaklaşmanın ilk aşaması O’na şükretmemek ve minnet duymamaktır (Rom.1:21).
Rab, sevgisini kanıtlamak için her şeyi bir tümceyle özetler: Esav Yakup’un ağabeyi değil mi? Ben Yakup’u sevdim, Esav’dan ise nefret ettim. Her şeye egemen Tanrı, Kurtarıcı’nın çıkacağı soyu belirlemek için İshak’ın ikizlerinden küçüğü olan Yakup’u seçmişti, Elçi Pavlus da seçilmişlik öğretisini açıklarken Malaki’deki bu ayeti aktardı:
Çocuklar henüz doğmamış, iyi ya da kötü bir şey yapmamışken, Tanrı Rebeka’ya, “Büyüğü, küçüğüne kulluk edecek” dedi. Öyle ki, Tanrı’nın bir seçim yapmaktaki amacı yapılan işlere değil, kendi çağrısına dayanarak sürsün. Yazılmış olduğu gibi, “Yakup’u sevdim, Esav’dan ise nefret ettim.” (Rom.9:12-13)
Tanrı İsrail halkını seçmekle onlara karşılıksız sevgisini kanıtlamıştı. Çünkü bu seçilmişlik Tanrı’nın vereceği bütün bereketlerin kaynağıydı. Mesih inanlıları için de aynı şey geçerlidir:
Bizi Mesih’te her ruhsal kutsamayla göksel yerlerde kutsamış olan Rabbimiz İsa Mesih’in Babası Tanrı’ya övgüler olsun. O, kendi önünde, sevgide kutsal ve kusursuz olmamız için dünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih’te seçti. (Ef.1:3-4)
Bu gerçek Mesih’i tanımış olan bizler için daha da büyük bir şükran kaynağı olmalıdır. Tanrı’nın bizi, yaptıklarımıza göre değil, tümüyle kendi arzusuna dayanarak seçmesi, O’nun bol lütfundan ve merhametinden kaynaklanır. “Tanrı bize olan sevgisini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü” (Rom.5:8). Her birimiz elçi Pavlus’un şu sözlerini benimseyebiliriz:
Rabbimiz Mesih İsa’ya şükrederim… Günahkârların en kötüsü benim. Ama Mesih İsa… sınırsız sabrını bende sergilemek için bana merhamet etti. Onur ve yücelik sonsuzlara dek tüm çağların Kralı olan ölümsüz, görünmez tek Tanrı’nın olsun! Amin. (1Ti.1:13-17)
Bu seçilmişlik öğetisi bir sürü soruya neden olmuştur. Tanrı bazılarını seçerken diğerlerini dışlamış olmuyor mu? Tanrı neden Esav’dan nefret etsin ki? Böyle bir şey, O’nun karşılıksız sevgisine nasıl yakışabilir?
Bu soruları yanıtlarken öncelikle şunu vurgulamalıyız: Bizim Tanrı’yı sorguya çekmeye hakkımız yoktur. Çünkü Tanrı’nın “saçmalığı” insan bilgeliğinden daha üstün, O’nun düşünceleri bizimkinden çok daha yüksektir. Bilgimiz çok sınırlıdır. Tanrı’nın bize açıkladığı ölçüde O’nun yollarını anlayabiliriz: “Gizlilik Tanrımız RAB’be özgüdür. Ama… açığa çıkarılanlar sonsuza dek bize ve çocuklarımıza aittir” (Yas.29:29). “Ey insan, sen kimsin ki Tanrı’ya karşılık veriyorsun? ‘Kendisine biçim verilen, biçim verene, “Beni niçin böyle yaptın” der mi?’” (Rom.9:20). Bu nedenle seçilmişlik gibi zor konuları ele alırken Tanrı’ya kötülük yakıştırmamaya özen göstermeliyiz.
Bu metin hakkında öne sürebileceğimiz dört nokta vardır.
1) Buradaki nefret ettim deyişi nefret etmekten çok Tanrı’nın birini diğerine yeğlemesi, yani seçmesi anlamına gelir. Tanrı’nın sevgisi bütün insanları kapsar.68 Tanrı, nefret ettim derken, İbrani dilindeki bir karşılaştırma geleneğini kullanmaktadır. Tanrı, gelecekteki Kurtarıcı’nın hangi soyağacından çıkacağını belirlemek için Yakup ile Esav arasında bir seçim yapmalıydı. Aynı dil geleneğini başka ayetlerde de görmek mümkündür.69
2) Bu bölümde sözü geçen “seçilmişlik” bireylerin cennetlik olmak üzere seçilip seçilmemesi ile ilgili değildir. Burada iki ulusun Tanrı’nın gelecekle ilgili stratejisindeki yeri söz konusudur. Tanrı, ikizlerin annesi Rebeka’ya şöyle dedi:
Rahminde iki ulusvar,
Senden iki ayrı halkdoğacak,
Biri öbüründen güçlü olacak,
Büyüğü küçüğüne hizmet edecek.(Yar.25:23)
Bundan bin yıl sonra Rab, Malaki aracılığıyla Esav’dan nefret ettim derken, Esav’ın atası olduğu Edomlular’dan söz ettiği göz önünde bulundurulmalıdır. Edomlular, Tanrı’nın stratejisinde İsrailliler’le aynı rolü paylaşmayacaklardı.
3) Tanrı’nın insanı seçmesi insanın hiçbir sorumluluğu olmadığı anlamına gelmez. Esav’la ilgili başka sözlere bakacak olursak, onun kendisine verilen mirası reddettiğini göreceğiz: “Kimse… ilk oğulluk hakkını bir yemeğe karşılık satan Esav gibi kutsal değerlere saygısızlık etmesin” (İbr.12:16). Esav vermiş olduğu kararın sonucunu daha sonra değiştiremedi. Demek ki kendisi seçilmişlik hakkını hor görerek Tanrı’nın lütfundan yoksun kaldı.
4) Seçilmişler “Tanrı’nın önbilgisine göre” seçilir (bkz. 1Pe.1:2). Bunu hesaba katarak şöyle diyebiliriz: Rab, Esav’ın ve soyunun kendisine karşı tutumunun ne olacağını önceden biliyordu. Tanrı’nın seçimi de bu önbilgiye dayanıyordu. Oysa, Yakup’un yaptıklarına baktığımızda, birçok yanlışa rağmen Tanrı’nın vaatlerine inandığını ve O’nun sözünü dinlediğini görebiliriz. Kutsal Kitap Esav’ın imansızlığını paylarken Yakup’un imanından övgüyle söz ediyor (bkz. Hoş.12:3; İbr.11:13, 21; 12:16-17).
Rab Edomlular’ı yargıladı, topraklarını “viraneye çevirdi” (Mal.1:3). Tarihsel olarak Rab bunu İ.Ö. 4. yüzyılda Nabatlılar’ın gelişiyle yaptı. Nabatlılar, Edomlular’ı topraklarından dışlayarak batıya doğru sürdüler. Yahuda’nın güneyinde yerleştikleri topraklara daha sonra İdumeya (Edomeya) adı verildi (bkz. Mar.3:8).
1:4-5 Edomluların bütün iddialarına rağmen Rab onların yeniden güçlenmelerine izin vermedi (1:4). Rab’bi reddeden bu halk, tarih boyunca İsrail’e karşı düşmanca etkinliklerde bulundu. Dolayısıyla Tanrı’nın lanetine maruz kaldılar. Bu düşmanlık Esav’ın torunu (Yar.36:12, 15) Amalek’in soyuyla başladı: “Siz Mısır’dan çıktıktan sonra Amalekliler’in yolda size neler yaptığını anımsayın. Siz yorgun ve bitkinken yolda size saldırdılar; geride kalan bütün güçsüzleri öldürdüler. Tanrı’dan korkmadılar” (Yas.25:17-19). Bu düşmanlık gerek hakimlerin döneminde (Hak.3:12-13) gerekse Saul ve Davut’un döneminde (1Sa.15:1-3; 27:8) bitmek bilmedi. Peygamberlerin sözlerinde Edomlular’a karşı sert bildiriler bulunmasına şaşmamak gerek (Örneğin Yşa.11:14; 34:5-6; Yer.49:7-22; Hez.25:12-14; 35:15; Yoe.3:19; Amo.1:11 ve Ovadya’nın tümü).
Edomlular topraklarına dönüp yıkıntıları yeniden kurmak istedikleri halde Rab onlara izin vermedi. Rab’bin İsrail’e olan sevgisi bununla da kanıtlanmıştır, Çünkü İsrail’den bir kalıntının vaat edilen topraklara dönüp kutsal kenti yeniden kurmaları RAB’BİN gücüyle mümkün olmuştu. Tanrı, iman atalarına verdiği bütün vaatlere sona kadar sadık kaldı.
1:4’te ilk defa her şeye egemen RAB deyişine rastlarız. Özgün İbranice’si “orduların RABBİ” anlamına gelen bu deyiş, Tanrı’nın mutlak hâkimiyetini vurgular. Özellikle İsrail’in, zayıflıkları ve günahlarından ötürü O’nun adını küçük düşürdükleri dönemlerdeki peygamberliklerde sık kullanılmıştır (bkz. sayfa ????). Örneğin Malaki’nin kısa peygamberliğinde bu deyişin yirmi dört ayette geçtiği görülür.
Rab’bin bu sözleri gerçekleştiği zaman, İsrail halkı Rab’bin İsrail sınırının ötesinde de büyük olduğunu görecek ve O’na yücelik verecektir (1:5). Nitekim Malaki kitapçığında Rab’bin diğer uluslar arasındaki büyüklüğünü ortaya koyan birkaç ayet vardır (1:11, 14; 3:12).