Girişte açıklandığı gibi, metnin dili, 8:1’den itibaren 2:4 - 7:28 arasındaki bölümlerin yazıldığı Aramice’den tekrar İbranice diline geçer (bkz. Metinlerin dili). Bunun nedeni, büyük olasılıkla söz konusu bölümlerin içeriğinin tekrar daha çok İsrail ulusuyla ilgili olduğudur:
1) 1:1 - 2:3 (İbranice) Yeruşalim’in düşüşünden sonra İbrani gençlerin Babil’e sürgünleri açıklanır.
2) 2:4 - 7:28 (Aramice) Dünya tarihi önceden açıklanır, diğer ulusların krallıkları ve kralları üzerinde Tanrı’nın egemenliği ilan edilir. Bu nedenle metinler o dönemin (İ.Ö. 7-4. yüzyıl) resmi dili olan Aramice yazılmıştır.
3) 8:1 - 12:13 (İbranice) Bu bölümler, İsrail halkının, Tanrı’nın tasarısındaki yeri ve sonraki zamanlarda yaşayacakları sıkıntılar ile ilgilidir. Dolayısıyla bu metinler İbranice yazılmıştır.
8:1-2 7. bölümde kaydedilen görümden iki yıl kadar sonra yaşlı Daniel başka bir görüm gördü. Bu görüm öncekine benzer niteliktedir: birbirlerini izleyen dünya imparatorlukları yırtıcı canavarlara benzetilmektedir. Ayrıca her iki bölümde ortaya çıkan gaddar bir diktatör, yine “küçük bir boynuz” olarak resmedilir.
Görümde ilk önce Daniel kendini Elam İli’ndeki Sus Kalesi’nde, Ulay Kanalı'nın yanında gördü. Belki de Daniel, kralın hizmetinde olduğu için bedenen Sus kentinde bulunuyor olabilir, fakat 5:13’ten Belşassar’nın onu tanımadığı anlaşılmaktadır. Bu yüzden onun Hezekiel ya da Yuhanna gibi, “Kutsal Ruh’un yönetiminde” Elam ülkesine götürülmüş olması daha olasıdır (bkz. Hez. 8:1-3; Va.17:1-2). Ulay Kanalı kente yakın iki ırmağı birleştiren geniş bir kanaldı.
8:3-4 Daniel kanal kıyısında, birleşmiş Med-Pers İmparatorluğu’nu simgeleyen iki boynuzu olan bir koç görür. Persler, Medler’den daha geç ortaya çıktığı gibi daha geç çıkan boynuz öbüründen daha uzundu.
Koçun boynuz atması büyük Koreş’in önderliğinde Med-Pers İmparatorluğu’nun üç yönlü yayılmasını simgeler: batıya doğru - Lidya, İonya, Trakya ve Makedonya’ya yönelik seferler; kuzeye doğru - Kafkasya ve Hazar Denizi’nin doğusundan Aral Denizi’ne kadar İskitya’ya yönelik seferler; ve güneye doğru - Babil’e ve sonra Mısır’a yönelik seferler. Görümde Koreş’in güçlü ordularına yenilen uluslar, koça karşı koyamayan hayvanlara benzetilir.
İ.Ö. 480 yılına kadar dilediği gibi davranan Koreş ve halefleri gitgide güçlendikçe çok kibirlendiler. Ancak Süleyman’nın özdeyişinde denildiği gibi “Gururun ardından yıkım, kibirli ruhun ardından da düşüş gelir” (Özd.16:18).
8:5-7 Sonra Daniel, Med-Pers İmparatorluğu’na son veren Büyük İskender’in yıldırım gibi gelişini üç şekilde tanımlayan bir tekeyi görür: 1) Teke İ.Ö. 334 yılında Makedonya ve Yunanistan’ın hüküm sürdüğü batıdan gelir; 2) Öyle büyük bir hızla ilerler ki yere basmadan bütün dünyayı (Persler’in doğu sınırına kadar) aşır; 3) Tek bir lideri (göze çarpan boynuz) olan Yunan İmparatorluğu, sayıca çok daha büyük olan Pers ordularını mahveder. Hatta üç yıl içinde askeri bir dahi olan genç İskender bütün Orta ve Yakındoğu’yu ele geçirir.
8:8 Afganistan’dan geçip ta Hindistan’a kadar ilerleyen İskender gittikçe çok güçlendi, ama en güçlü olduğu sırada 33 yaşında birdenbire öldü, tıpkı görümdeki büyük boynuzun kırıldığı gibi.
Kırılan boynuzun yerine dört boynuz çıktı. Dört boynuz İskender’in yetkisini paylaştıran dört büyük komutanı, göğün dört rüzgârına doğru büyümeleri ise egemen oldukları dört krallığı temsil eder (bkz. 7:6’daki dört kanatlı pars):
1) Yunanistan ve Makedonya: Kassander’in devleti,
2) Trakya ile Anadolu: Lusimakos’un devleti,
3) Mısır ve Filistin toprakları: Ptolemayos’un devleti
4) Asya: Selukos’un devleti.
Bütün bu ayrıntılı açıklamalar, olaylar gerçekleşmeden çok önce yazılmıştır. Tanrı’nın geleceği önceden bildirmesi, Kutsal Yazılar’ın önemli bir niteliğidir. O’nun her sözüne güvenebiliriz. Daha önce yerine gelmiş olan önbildiriler henüz yerine gelmesini beklediğimiz birçok vaadin güvencesidir.
8:9-12 Görümün en çarpıcı noktası bu dört boynuzun arasından çıkan küçük boynuzdur. Nitekim bu kralın egemenliği üç yöne doğru yayıldı ve güçlendi: Güneye (Ptolemayoslar’ın egemen olduğu Mısır), doğuya (Partiya ve Ermenistan) ve Güzel Ülke’ye (Filistin toprakları). İ.Ö.170-169 yıllarında Selukoslar’ın egemenliğini ele geçiren megaloman kral Antiyokus Epifanes öncelikle Yeruşalim’deki Yahudi halkını hedef aldı.
Bu küçük boynuz yaptığı her şeyde başarılı oldu (8:12). Antiyokus’un korkunç başarıları şöyle sıralanabilir:
Göklerin ordusuna erişinceye dek büyüdü. Genellikle Tanrı’nın meleklerini temsil eden bu mecazi ifade bu ayette büyük olasılıkla Tanrı’ya sadık kalan imanlı İsrailliler’i kastetmektedir. Küçük boynuz onları yok etmeye çalışacaktır.
Gökteki ordudan ve yıldızlardan bazılarını yeryüzüne düşürdü, ayakları altına alıp çiğnedi. “Ordular” ve “Yıldızlar” gibi ifadeler bazen Tanrı’nın halkı için kullanılır (Yar.12:3; 15:5; Çık.12:41; ayrıca bkz. Va.12:4). Daniel 12:3, Tanrı’nın güvenilir halkını şöyle tanımlar: “Bilgeler gökkubbe gibi, birçoklarını doğruluğa döndürenler yıldızlar gibi sonsuza dek parlayacaklar.” Önce Antiyokus ve sonra gelecek Büyük Sıkıntı döneminde egemenlik süren canavar, Tanrı’nın halkına acımasızca saldıracaktı. Zamanında Sezarlar, Hitler, Stalin vb. zalim diktatörler özellikle Yahudiler’i hedef almışlardır.
Kendisini Gök Ordusu'nun Önderi'ne kadar yükseltti. Bu kibirli kral kendini Orduların Rabbi olan Tanrı’nın yerine koymaktan çekinmeyecektir. Pavlus’un sözünü ettiği “yasa tanımaz adam” da, bu Mesih Karşıtı ruhunun doruk noktası olarak “tanrı diye anılan ya da tapılan her şeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce gösterecek, hatta kendisini Tanrı ilan ederek Tanrı’nın tapınağında oturacaktır” (2Se.2:4). Bu metinlerin de ortaya koyduğu gibi, İblis’in eski yalanı korkunç varlığını sürdürmektedir: “Tanrı gibi olacaksınız” (Yar. 3:5).
Tanrı’ya sunulan günlük sunuyu kaldırdı. Musa’nın Yasası’na göre Kutsal Yer’de her gün, sabah ve akşam birer kuzu olmak üzere Tanrı’ya kurban sunulması gerekiyordu (Say.28:3-4; Çık.29:38-42). Fakat, İ.Ö. 168 yılının Aralık ayında, Kral Antiyokus bunları yasakladı. Daha sonra gelecek olan asıl Mesih Karşıtı da “kurbanı da sunuyu da kaldıracaktır” (Dan. 9:27).
Tapınak terk edildi. O’nun kutsal yerine saygısızlık etti. Antiyokus ayrıca Kutsal Yer’i kendi baş ilahı Zeus’a hizmet etmek için kullandı. Orada bir sunak dikti ve üzerinde Zeus’a bir domuz sundu.
Başkaldırı yüzünden günlük sunuya karşı çıkıldı. Babil sürgününden döndükten sonra Tanrı’dan tekrar uzaklaşan İsrail’in Tanrı’ya başkaldırması bu olaylara yol açacaktı. Rab özelikle kendi halkını cezalandıracaktır. Bu değişmez bir ilkedir. “Yeryüzündeki bütün halklar arasından yalnız sizi tanıdım, bu yüzden suçlarınızı karşılıksız bırakmayacağım” (Amos 3:2; bkz. Özd.3:12; 1Pe.4:17).
Gerçek ayak altında çiğnendi. Tanrı’nın düşmanları, O’nun gerçeğinden nefret ederler. Burada özellikle görünmez tek Tanrı gerçeği söz konusudur. O’na sunulması gereken tapınmayı durdurmak veya saptırmak Şeytan’ın ve yandaşlarının başlıca hedefidir.
8:13-14 Sonra Daniel, orada duran kutsal bir varlık diye tanımladığı meleklerden birinin, diğerine bu acıklı sıkıntının ne kadar süreceğini sorduğunu duyar. Sıkıntının onu en çok düşündüren olayları şöyledir: Günlük sunuyla, yıkım getiren başkaldırıyla, kutsal yerin ve ordunun ayak altında çiğnenmesi. Verilen cevap 2300 akşam, sabah olacak şeklindedir. Bu belirsiz ifade iki farklı anlama gelebilir:
1) 2300 akşam-sabah = 2300 gün (Yar.1’de olduğu gibi 1 sabah + 1 akşam = 1 gün), ya da 6 yıl 111 gün.
2) 1150 akşam + 1150 sabah = 1150 gün. Bu yorum daha olasıdır, çünkü 8:13’teki günlük sunu (İbranice’de “tamid”) Yasa’ya göre her akşam ve her sabah sunulurdu (bkz. Çık.29:38-42).
Tarihsel kayıtlara göre, İ.Ö. 165’te Yahuda Makkabeus, Antiyokus ve Yunanlılar’ın üzerinde büyük bir zafer kazandı ve (14 Aralık) 164’ün Çislev ayının 25’inde kutsal tapınağı yeniden Tanrı’ya adadı. Süreyi yukarıdaki ikinci görüş doğrultusunda hesaplayacak olursak, bu tarihten 3 yıl 55 gün önce günlük sunuların yasaklandığını gürürüz. Bu da Antiyokus’un Kutsal Yer’de putperest sunağı diktiği İ.Ö. 167 yılının Çislev ayına çok yakındır.28
Bu sürenin sonunda Kutsal Yer yeniden düzene konulacak. Zekeriya 9:13-16, cesur Yahuda boylarından olan Makabiler’in, Antiyokus ve Yunanlılar’ın üzerinde kazanacağı büyük zaferi şöyle açıklar:
Yahuda’yı yayımı gerer gibi gereceğim
Ve Efrayim’i ok gibi ona dolduracağım.
Oğullarını Grekler’e karşı uyandıracağım ey Siyon
Ve seni bir savaşçının kılıcı gibi yapacağım…
O gün Tanrıları RAB,
Sürüsü olan halkını kurtaracak.
O’nun ülkesinde taç mücevherleri gibi parlayacaklar.
İsrail’in kazandığı zafer ve Kutsal Yer’in yeniden Tanrı’ya adanması, “Hanukkah” Bayramı olarak Yahudiler tarafından günümüzde de kutlanmaktadır.
8:15-18 Buradaki ses, insan benzeyişine bürünen başmelek Cebrail’e, görümün ne anlama geldiğini merak eden Daniel’e açıklamasını buyurur. Daniel meleğin karşısında derin bir uykuya dalar. Fakat melek bir dokunuşla yaşlı peygamberi ayağa kaldırır. Melekler, kendilerine hizmet ettikleri insanlardan “güç ve kudrette daha üstündürler” (2Pe.2:11). Bu yüzden bir melekle yüzyüze gelen insan korku ve şaşkınlıkla ona secde edebilir. Dolayısıyla melekler kendilerine görüp tapınmak isteyen insanları uyarmak zorunda kalırlar (Va.19:10; 22:8-9). İnsanlardan daha yüce yaratıldıkları halde “bütün melekler kurtuluşu alacaklara (imanlı insanlara) hizmet etmek için gönderilen görevli ruhlardır” (İbr.1:14; 2:7). Yalnız Tanrı’ya tapılır, en yüce meleklere bile tapmak çok yanlış ve Kutsal Kitap boyunca yasaklanır.
Melek açıklamaya başlarken üzerinde durduğu nokta, görümün “sonla ilgili” olduğuydu. Böylece şunu anlıyoruz: Antiyokus’un yapacakları aslında yalnız Mesih Karşıtı’nın yapacaklarının küçük bir hazırlığı olacaktır.
8:19-22 Görümün daha ileriki günlerle, yani Tanrı'nın öfkesi sona erdiğinde ve sonun belirlenen zamanıyla ilgili olduğunu vurgulayan melek, görümün genel hatlarını açıklar. Yukarıda açıkladığımız gibi koç, Med ve Pers krallarını simgelemektedir. Teke ise Grek kralını, onun büyük boynuzu da birinci kral olan İskender’i simgeler. Onun ölümünden sonra ortaya çıkan dört boynuz, İskender’in parçalanan krallığından ortaya çıkan ama kendisinden daha zayıf olan dört krallığı simgeler.
8:23-25 Bu dört krallığın kötülükleri büyüyecekti, ama Antiyokus onları kötülükte aşacaktı. Onun iki ana niteliği olacaktı: (1) sert yüzlü ve aldatmada usta bir hilekâr olacak: Yapacağı işleri aldatarak başaracak, (2) kendini çok aşırı derecede beğenmiş ve gururlu biri olacak: Kendisini yükseltecek… Önderler Önderi'ne karşı duracak. Bu sözlerden, Antiyokus’un Tanrı’ya karşı geleceği sonucunu çıkarabiliriz. Antiyokus’un bastırdığı madeni parada, “görünen Tanrı” anlamına gelen “theos epifanes” sözleri yazılıydı! Bu adam gerçekten de son ve en büyük Mesih Karşıtı’nın küçük bir öncüsüydü (bkz. 7:8; 2Se.2:3-5).
Ani bir hastalık sonucunda ölecek olan Antiyokus insan eli değmeden yok edilecek.. Bu durum tıpkı “Tanrı’ya ait olan yüceliği kendine mal eden” Kral Hirodes’in ölümüne benzer: “İçi kurtlarca kemirilerek can verdi” (Elç.12:22). Rab kendi yüceliğini bir başkasına vermez. Mesih Karşıtı da Mesih’in “ağzından çıkan solukla öldüreceği, gelişinin görkemiyle” doğrudan doğruya insan eli değmeden yok edilecek.
8:26 Daniel bu sözleri gizli tutacaktı. Bunun nedeni olarak başmelek bir kez daha bu görümün özellikle son günlerle ilgili olduğunu açıklar: Uzak bir gelecekle ilgilidir. 12:9’da da buna benzer bir buyruk vardır. Ancak zamanı gelince bu sırlar açıklanacaktı (Va.10:6-7).
8:27 Daniel anlaşılması güç görümden ötürü bedensel yönden çok etkilenip günlerce bitkin ve hasta kaldı. Ruh, can ve bedenden oluşan insan yapımızdan ötürü (bkz. 1Se.5:23) ruhsal tecrübelerimizin bizi duygusal ve fiziksel olarak etkilemesi şaşırtıcı değildir. Benzer bir şekilde fiziksel durumumuzun da bizi ruhen etkilememesi için onu denetlememiz gerekir. Rab’be övgüler olsun, çünkü O “mayamızı bilir; toprak olduğumuzu anımsar” (Mez.103:14) ve ona göre “gücümüzü aşan biçimde denenmemize izin vermez” (1Ko.10:13). Daniel bir süre sonra tekrar ayağa kalkıp kralın işini yapmaya devam eder. Buna baktığımızda, Daniel’in yan gelip yatarak vahiylerin gelmesini beklemediğini, tersine bulunduğu ortamda güvenilir bir şekilde iş sorumluluklarını yerine getirdiğini anlıyoruz. Rabbimiz, boş gezenlere değil çalışan insanlara seslenip çağırır (bkz. Amo.7:14-15; Mar.1:16-20).