D) Kral Belşassar terbiye ediliyor
(5:1-31)

Babil’in son kralı olan Belşassar kimdi? Eski tarih uzmanları, Belşassar diye bir Babil kralının asla olmadığını öne sürerek bu bölümün efsane olduğunu iddia ederlerdi. Çünkü o dönemlerde mevcut tarih kayıtlarında Nabunidus Babil’in son kralı olarak geçer. Ancak 1850 yıllarında arkeologlar, Nabunidus’un ilk doğan oğlu Belşassar’ın adının kayıtlı olduğu levhalar buldular. Öyle anlaşılıyor ki Belşassar, Kral Nebukadnessar’ın kızının oğluydu. Böylece Daniel kitapçığı, İ.Ö. 450’de yazan ama bu ayrıntılardan haberi olmayan büyük tarihçi Herodotos’un yazılarından daha güvenilir çıktı. Ayrıca Daniel’in İ.Ö. 500 yıllarındaki yazılış tarihi daha da büyük bir kesinlik kazandı.

Babil’in son krallarının tarihi şöyle özetlenebilir:

1) Nebukadnessar İ.Ö. 563’te öldü. Kutsal Kitap’ın ve diğer tarihsel kaynakların kayıtlarına göre “Yahuda Kralı Yehoyakin’in sürgündeki otuz yedinci yılı, Evil-Merodak Babil Kralı oldu” (2Kr.25:27; Yer.52:31-34).

2) Bundan iki yıl sonra Evil-Merodak kayınbiraderi Neriglissar tarafından katletildi (suikast yapıldı). Yeruşalim yıkıldığı zaman Neriglissar büyük bir komutan olarak Nebukadnessar’ın hizmetindeydi.

3) Neriglissar dört yıl sonra öldü (İ.Ö. 556’da) ve onun yerine tahta geçen oğlu Labaşi-Marduk 9 ay sonra isyancı lider Nabunidus tarafından katletildi.

4) Nabunidus kraliyet ailesine ait değildi, ama ele geçirmiş olduğu krallığı sağlamlaştırmak amacıyla Nebukadnessar’ın kızıyla evlendi. Kendisi dindar bir putperest olarak Harran’da ay tanrısına ait büyük tapınağı tamir ettirdi. 552 yıllarında Kuzey Arabistan ve Edom’da büyük zaferler kazandıktan sonra hayatının son yıllarını o civarda geçirdi. İmparatorluğunun yönetimini Babil şehrinde oturan oğlu Belşassar’a bıraktı.

5) Böylece Belşassar Babil’de ikinci büyük önder oldu ve Daniel’i ödüllendireceğine söz verirken ona, “Ülkede üçüncü önder olacaksın” dedi (5:7, 16).

6) Medler ve Persler İ.Ö. 539 yıllında Babil şehrini ele geçirdiler ve Belşassar’ı öldürdüler.

Nemrut tarafından kurulan Babil (Yar.10:8-10), yüzyıllar geçtikçe dünyanın en güçlü, lüks ve güzel kenti haline gelmişti. Fırat ırmağı Babil’in ortasından akardı. Yüksekliği 60 metre ve genişliği 25 metre olan eşsiz surlarla çevrilmişti. Orada dünyanın 7 büyük eserinden biri olarak bilinen asma bahçeleri ve yaklaşık 200 metre yüksekliğindeki bir kuleyle tapınakları da vardı. İnsanlık tarihinin en görkemli ve güçlü şehirlerinden biriydi.

1) Kral, RAB’be ait kutsal eşyaları saygısızca kullanıyor (5:1-4)

5:1   O tarihsel gecede Babil’in surları dışındaki büyük Pers ordusu kenti kuşatmıştı (5:30). Ancak bu duruma aldırmayan kral, hiç bir zaman yıkılmamış surlarına tümüyle güvenerek en önemli adamlarına büyük bir şölen verdi. Putperest kral hem yaşayan Tanrı’ya hem de Pers ordusuna meydan okuyordu. Ama onun zamanı gelmişti. Bundan yaklaşık elli yıl önce Tanrı, Babil Krallığı’nın, Nebukadnessar’ın torununun döneminde diğer ulusların eline teslim edileceğini bildirmişti (Yer.27:7). Aşırı gurur insanın gözlerini kör eder.

5:2-3   Özellikle ilk dört ayette şarap içtiler deyişi beş kez geçer. Kutsal Kitap şarap içilmesini yasaklamamakla birlikte bunun özellikle krallar ve önderler için ters ve tehlikeli olduğunu vurgular (Özd.31:4-5; 1Ti.3:3, 8). Kutsal Kitap’ta şarap içip çılgınca eğlenen kralların nasıl Tanrı’nın halkının başına dert olduğunu görebiliriz (Est.1; Mat.14:1-12).

Şölen sırasında kral, büyüklüğünü reddetmiş olduğu Yahudiler’in Tanrı’sına ait olan, babası Nebukadnessar’ın Yeruşalim’deki tapınaktan çıkarıp getirdiği altın ve gümüş kapların getirilmesini buyurdu (5:2; bkz. 2Kr.24:13; 25:15). Bu kaplar Tanrı’nın tapınağına ait ve O’nun hizmetine ayrılmış olarak “kutsaldılar” (Çık.40:9-11). Kutsal demek Tanrı’ya ayrılmış demektir. Bu hareketle kral, Tanrı’ya olabildiğince küfrediyor, O’nun kutsal şeylerini kirletiyordu. Bütün Tanrısal değerleri hiçe sayıyordu. Atası Nebukadnessar bu kapları en azından kendi tapınağına yerleştirerek Belşassar’dan daha saygılı bir şekilde davranmıştı (Dan.1:2).

5:4   Bu sefahat sahnesi Vahiy 17:4-6’daki dinsel Babil’in durumunu andırır: “Bütün uluslar onun azgın fuhuşunun şarabından içtiler” (Va.18:3). En kötüsü sarhoş kalabalığın hepsi altından, gümüşten, tunçtan, demirden, ağaçtan, taştan ilahları övdüler. Babil’in başka bir özelliği de, “küfür niteliğinde adlarla kaplı” canavar ile birlikte olmasıydı (Va.17:3). Puta tapan tüm dindar insanlar, aslında yaşayan Tanrı’dan uzak ve hatta gerçek insanlıktan uzaklaşmış durumdadır.

Ulusların putları altın ve gümüştür,

İnsan elinin eseri.

Ağızları var, konuşmaz,

Gözleri var, görmez,

Kulakları var, işitmez,

Soluk almazlar.

Onları yapanlar, onlara güvenenler,

Onlar gibi olacak! (Mez.135:15-18)

2) Tanrı’nın eli duvara yargı yazıyor (5:5-9)

5:5-6   Duvarın sıvası üzerine yazan el Tanrı’nın eliydi. “Tanrı’nın parmağı” bundan daha önce görünmüştü ve daha sonra da görünecekti (Çık.8:19; 31:18; Luk.11:20; Yuh.8:1-9). Aynı parmaklar Yeşaya tarafından “Ben RAB’im, adım budur. Onurumu bir başkasına, övgülerimi putlara bırakmam” (Yşa.42:8) diye yazmıştı. O’nun bir tek sözü insanın veya imparatorluğun hayatını aniden sona erdirecek güçtedir. Tanrı’nın kutsal yazıları etkin ve etkilidir.

Kral çok korktu. Bütün büyük sözleri ve cesareti bir anda kaybolup gitti. Babil’in Medler tarafından yıkılışını önceden bildiren Yeşaya Babil kralının sözlerini şöyle aktarıyor: “Özlediğim alaca karanlık bana korku (titreme) veriyor artık!” (Yşa.21:4). Aslında kralın korkması yerindeydi. Çünkü en sonunda Tanrı’nın büyük sabrını taşırmıştı. “Diri Tanrı’nın eline düşmek korkunç bir şeydir” (İbr.10:31).

5:7-9   Kral Babil’in bilgelerini –falcılarla yıldızbilimcileri–çağırttı. Ama tıpkı Nebukadnessar’ın günlerinde olduğu gibi yine Babil’in büyük bilgeleri hiçbir şey anlayamadılar (2:10-11; 4:7). Sadece Tanrı’nın Ruhu bulunan bir kişi Tanrı’nın sözlerini anlayabilir (1Ko.1:21; 2:14). Bu yüzden çaresiz kral daha da korktu.

3) Kralın annesi Daniel’i krala salık veriyor (5:10-16)

5:10-12   Bölümün başında açıkladığımız gibi kraliçe diye geçen kralın annesi büyük olasılıkla Nebukadnessar’ın kızıydı, ve o babasının başına gelenleri biliyordu. Nebukadnessar’ın Daniel için kullandığı terimi kullandı: “Kutsal ilahların ruhu bulunan Daniel” (4:8). Belki de Rab’be iman etmişti. Kralın annesi Daniel’i krala salık verirken birbirine benzer üç ifade kullandı:

- Kendisinde kutsal ilahların ruhu bulunan biri.

- İlahlara özgü bilgeliğe sahip olmakla tanınırdı.

- Olağanüstü bir ruha, bilgiye, sağduyuya sahiptir.

Bu ifadeler Daniel’in iç varlığı veya ruhu ile ilgiliydi. Üzerindeki ruh Tanrı’nın Kutsal Ruhu’ndan başkası değildi. Kutsal Ruh imanlıya çok farklı bir kavrayış, dünyada bulunmayan bir anlayış sağlar. Her şeyden önce bu bilgelik Tanrı’nın derin yolları ile ilgili konularda görülür (1Ko.2:6-16). Yeşaya, Mesih’in üzerinde kalacak olan aynı yedili Ruhu şöyle tanımladı:

Rab’bin Ruhu, bilgelik ve anlayış ruhu, öğüt ve güç ruhu, bilgi ve RAB korkusu ruhu… (Yşa.11:2)

Mesih’in Ruhu her çağda bunu sağlamıştır. Elçilerin döneminde bazı kişiler imanla dolu “İstefanos’la çekişmeye başladılar. Ama İstefanos’un konuşmasındaki bilgeliğe ve Ruh’a karşı koyamadılar” (Elç.6:10). Onu ancak yalancı tanıklarla alt etmeyi becerdiler, tıpkı Daniel’i suçlamak isteyen bakanlar gibi (Dan.6:1-8).

Üstelik kralın annesi Daniel’in düşleri yorumlama, bilmeceleri çözme, gizemleri açıklama yeteneği olduğunu söyledi. Bu ifade Daniel’in iç varlığından çok ona verilen özel bir yeteneği veya armağanı açıklar.

5:13-16   Annesinin öğüdü uyarınca Kral Belşassar, Daniel’i çağırttı. Anlaşılan ya Belşassar’ın kendisi ya da babası Daniel’i yüksek mevkiinden indirmişti. Belşassar’ın hizmetinde olduğu halde (8:1, 27) kral onu pek tanımıyordu ve şölene davet etmemişti. Daniel artık yaşlıydı (yaklaşık 80 yaşında) ve belki de ben hâlâ ne yapıyorum burada diye düşünüyor olabilirdi. Ama Rab onu o an için koruyup saklamıştı. Kralın yanına getirildi.

Belşassar kendisine getirilen yaşlı Daniel’i annesinin demin tanıttığı şekilde değil, Yahuda sürgünlerinden olan Daniel diye karşıladı. Belki de onu kıskanan diğer bilgeler ve bakanlar onu genç krala böyle tanıtmışlardı. Ama 5:22’den Belşassar’ın önceki olayların “hepsini bildiği halde alçakgönüllüğü benimsemediğini” biliyoruz. Daniel’i yalnızca kral atası olan Nebukadnessar’ın Yahuda’dan getirdiği, Yahuda sürgünlerinden biri olarak tanıması, kralın “Yeruşalim’deki Tanrı’yı” nasıl hor gördüğünün diğer bir göstergesiydi. Daniel’i saymak, onu bir bilge yerine koymak istememişti. Çünkü Daniel Tanrısı’nı temsil ediyordu. Rab öğrencilerine “Size doğrusunu söyleyeyim, benim gönderdiğim herhangi bir kimseyi kabul eden beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur” (Yuh.13:20; bkz. Mat.25:45).

Sonra kral, Daniel hakkında annesinden duymuş olduğu iki şeyi tekrarlayarak ondan yazıyı okuyup açıklamasını istedi:

- Sende ilahların ruhu bulunduğunu, kavrayış, sağduyu ve olağanüstü bilgelikle donanmış olduğunu duydum.

- Senin yorum yapabildiğini, gizemleri açıklayabildiğini duydum.

Sonra kral diğer bilgelere vaat ettiği büyük ödülleri Daniel’e de vaat etti.

4) Daniel kralı azarlayarak yazıyı tercüme ediyor (5:17-28)

5:17   Kral gerçekten bu adamı tanımıyor, onun saf yüreğini anlayamıyordu. Çünkü “Ruhsal kişi her konuda yargı yürütebilir, ama kimse onun hakkında yargı yürütemez” (1Ko.2:15). Daniel, tıpkı atası İbrahim’in yüz yıllar önce yaptığı gibi (Yar.14:22-23), kralın elinden bir şey almak istemediğini ifade etti. Musa (Say.16:15); Samuel (1Sa.12:3); Pavlus (Elç.20:33) gibi, Tanrı’nın gerçek kulları her türlü para sevgisinden, insansal şöhret ve nüfuz edinme hırsından uzak olmalıdır (1Ti.3:3; 1Pe.5:2).

Ama genellikle insanlar bu ruhtan anlamaz. Nitekim “dünya (Gerçeğin Ruhu’nu) ne görür ne de tanır” (Yu.14:16-17). Aynı şekilde “dünya Baba’yı tanımadığı için bizi de tanımıyor” (1Yu.3:1).

5:18-21   Yazıyı açıklamadan önce Daniel kral hakkında yargıda bulunarak onu azarladı. Önceki Babil kralının başına gelen üç aşamalı tecrübeyi dile getirdi. İlk olarak ona, Yüce Tanrı atan Nebukadnessar’a krallığı, büyüklüğü, yüceliği, görkemi verdi diye hatırlatarak o kralın büyüklüğünü gösterdi. Krallığın mirasçısı Belşassar ise bunu kazanmak için hiçbir şey yapmamıştı. Ondan sonra Nebukadnessar’ın nasıl gurura kapılıp saygısızlıkta direnince krallık tahtından indirildiğini hatırlattı. Belşassar hem aynı gurura kapılmış hem de bile bile bizzat Tanrı’ya hakaret etmişti. Son olarak Daniel, Tanrı’nın Nebukadnessar’ı nasıl terbiye etmiş olduğunu hatırlattı.

5:22-24   Nebukadnessar’ın suçu büyüktü, ama Belşassar’ınki daha da büyüktü, çünkü bunların hepsini biliyordu! Gerçeği bilmek sorumluluk getirir (Mat.25:26-27; Rom.1:21, 28; 2Pe.3:5; 2Se.1:7-8). Bu bilinç onun alçakgönüllülüğü benimsemesine neden olmalıydı. Bunun yerine Belşassar göğün Rab’bine karşı kendini yükseltti. Şölendeki davranışları da bunu kanıtladı. En önemlisi Rab’bin adına ve tapınağına hakaret ederken, görmeyen, duymayan, anlamayan… ilahları övdü.

Daniel, Belşassar’ın reddettiği Tanrı’nın kimliğini şöyle dile getirdi: Soluğunu elinde tutan, bütün yollarını gözeten Tanrı’yı ise yüceltmedin.” İşte bu yüzden onun alaya almış olduğu Tanrı yazıyı yazan eli gönderdi. Tanrı tanımaz Atinalılar’a Pavlus, yaşayan Tanrı’yı benzer sözlerle tanıttı:

Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Tanrı… Herkese yaşam, soluk ve her şeyi veren… O’nda yaşıyor ve hareket ediyoruz; O’nda varız. (Elç.17:24-25, 28).

5:25-28   Ancak Tanrı alaya alınmaz. Son olarak Daniel duvarın sıvasında yazılan yazıyı krala açıkladı. Yazı yalnız üç sözcükten ibaretti, ama her biri suçlunun giyeceği hükmü duyuran hâkimin tokmağının sesi gibi dehşet vericiydi:

Tanrı’nın sözü diri ve etkilidir, iki ağızlı kılıçtan daha keskindir. Canla ruhu, ilikle eklemleri birbirinden ayıracak kadar derinlere işler; yüreğin düşüncelerini, amaçlarını yargılar. Tanrı’nın görmediği hiçbir yaratık yoktur. Kendisine hesap vereceğimiz Tanrı’nın gözleri önünde her şey çıplak ve açıktır. (İbr.4:12-13)

MENE”: İlk sözcük “sayılmış” anlamına gelir. Tanrı, Belşassar’ın krallığının ve hayatının günlerini saydı ve ona son verdi. Artık zamanı dolmuş, günlerinin sayısı tamamlanmıştı. Bize gelince hangi birimiz “ömrünü bir anlık uzatabilir?” Bu bölümün ana derslerinden biri hayatın geçici olduğunun bilincine varmaktır. Günlerimiz Tanrı tarafından sayılıdır; biz de mezmur yazarı gibi şöyle dua etmeliyiz: “Günlerimizi saymayı bize öğret ki, bilgi dolu bir yürek edinelim” (Mez.90:12).

Bildir bana ya RAB sonumu,

Sayılı günlerimi;

Bileyim ömrümün ne kadar kısa olduğunu!

Yalnız bir karış ömür verdin bana,

Hiç kalır hayatım senin önünde.

Her insan bir soluktur sadece,

En güçlü çağında bile. (Mez.39:4-5)

TEKEL”: İkinci sözcük “tartılmış” anlamına gelir. Tanrı terazisinde Belşassar’ı ve yaptıklarını tartmıştı, yani onu değerlendirmişti, fakat bu büyük kral eksik bulundu. İnsanlar birbirlerini belli konularda tartabilir ama insanların “yüreklerindeki amaçları” ancak Tanrı bilir (1Ko.4:3-5). Yalnızca Tanrı’nın tartısı eksiksiz bir şekilde doğru ve adildir. O büyük tartıya göre herkes Tanrı’nın yüceliğinden yoksundur.

İnsan her yaptığını temiz sanır,
ama niyetlerini tartan RAB’dir.
(Özd.16:2).

İnsanlar yalnızca bir soluktur,

İnsanoğlu ise bir yalan;

Tartılınca bir hiçtirler,

Hepsi birlikte bir soluktan daha hafif. (Mez.62:9)

Bu nedenle hiç kimse kendi iyiliğine güvenmesin, ancak günahlarından tövbe edip, tanrısızları aklayan Tanrı’ya iman ederek O’nun Mesih’te açıkladığı lütfa sığınsın.

PERES”: “Bölünmüş” anlamına gelmekle birlikte “Persler” sözcüğünü de çağrıştırır. Artık, heykelin‚ altından başının uçurulma zamanı gelmişti (2:37-39). Babil Krallığı Tanrı tarafından ikiye bölündü, orduları şehrin surlarını kuşatan müttefik güçlere, Medler’le Persler’e verildi. Böylece “bütün dünyayı yargılayan” Tanrı (Yar.18:25), Kral Belşassar’a ve ülkesine hüküm giydirdi. Biz de “dirilerle ölüleri yargılayacak olan Mesih İsa’ya” inananlar olarak unutmayalım ki “bedende yaşarken gerek iyi gerek kötü, yaptıklarımızın karşılığını almak için her birimizin Mesih’in yargı kürsüsü önüne çıkmak zorundayız” ve “her birimiz kendi adına Tanrı’ya hesap verecektir” (2Ti.4:1; 2Ko.5:10; Rom.14:12). Daniel gibi, “Rab’den korkmanın ne demek olduğunu bildiğimizden insanları ikna etmeye çalışalım” (2Ko.5:11).

Kimseyi kayırmadan, kişiyi yaptıklarına bakarak yargılayan Tanrı’yı Baba diye çağırdığınıza göre, gurbeti andıran bu dünyadaki zamanınızı Tanrı korkusuyla geçirin. (1Pe.1:17)

5) Daniel onurlandırılıyor, Belşassar öldürülüyor (5:29-31)

Herkes için ve her ülke için bir son gece vardır. Kral verdiği son sözü tutarak Daniel’e vaat ettiği ödülü verdi. Onu ülkede üçüncü önder ilan etti. Babil’e zincirlerde getirilen alçak “Yahuda sürgünlerinden olan” Daniel’in, Babil İmparatorluğu’nun son gecesinde boynuna altın zincir takılarak en yüksek önderi ilan edilmesi ne kadar ilginç, değil mi? Büyük, övüngen krallar Nebukadnessar ve Belşassar tarihe karışırken, mütevazı Tanrı adamı sarayda göksel krallığının büyükelçisi olarak hizmet etmeye devam etti.

Duvarın sıvası üzerine yazılan sözler o gece yerine geldi. Pers kralı Koreş’in becerekli komutanı (Ugbaru), Babil kentinin ortasından geçen Fırat ırmağının sularını eski bir kanala çevirerek seviyesini surlardaki su kapılarının çok altına indirdi. Karanlık gecede gizlenen Pers askerleri nehir yatağını izleyerek kente girdiler ve karşı koyulmadan krallığı ele geçirdiler.21 Büyük Koreş’in, temsilcisi olmak üzere atadığı Gobryas (veya Gubaru) adlı muzaffer Medli kral “Darius22 Babil’in tahtına oturdu. İlk buyruğu doğrultusunda Kildan23 Kralı Belşassar öldürüldü. Böylece büyük tarihsel Babil İmparatorluğu sona ermiş oldu. Ancak Babil’in ruhu Mesih’in ikinci gelişine kadar etkinliğine devam edecektir (bkz. Va.17-18).