B) Nebukadnessar’ın gördüğü heykel ve Tanrı’nın Krallığı (2:1-49)

Bu bölüm, Tanrımız hakkında çok önemli bazı gerçekler ortaya koyar. Özellikle O’nun Her Şeye Egemen Kral olarak dünya tarihini düzenleyen, yüce bilgeliği ile derin ve gizli şeyleri açığa çıkaran tek Tanrı olduğu görülmektedir. Aynı zamanda bölümün ana konusu, insanların krallıkları ve Tanrı’nın Krallığı açısından “gelecekte neler olacağı”nın açıklanmasıdır (2:28).

Kral Nebukadnessar’ın gördüğü bir düş söz konusudur. Düşler çeşitli nedenlerle gelebilir. Örneğin kafamızın çok meşgul olması anlamsız düşlere neden olabilir: “İş çokluğu ile rüya gelir, söz çokluğu ile de akılsızın sesi” (Vaiz 5:3). Çok düş getirdiğini iddia eden peygamberler iyi sınanmalı:

Adımla yalancı peygamberlik edenlerin ne dediklerini duydum. ‘Bir düş gördüm! Bir düş!’ diyorlar… Düşü olan peygamber düşünü anlatsın; ama sözümü alan onu sadakatle bildirsin. Buğdayın yanında saman nedir ki? (Yer.23:25, 28)

Öte yandan Rab, kendisini peygamberlere bazen görüm ve düşlerle açıklayacağını söylemiştir (Say.12:6). Kullarını hatalarından döndürmek için “rüyada, geceleyin görümde… kulaklarına konuşur” (Eyü.33:15-18). Kutsal Ruh’un gelişiyle yalnız peygamberler değil birçok imanlı düş ve görüm görecekti:

Ondan sonra bütün insanların üzerine Ruhum’u dökeceğim. Oğullarınız, kızlarınız peygamberlikte bulunacaklar. Yaşlılarınız düşler, gençleriniz görümler görecek. (Yoe.2:28; Elç.2:17)

Buradaki olay Yaratılış 41’dekine çok benzerdir. O metinde, Mısır kralı firavun düşler görüyor, ama hiç kimse yorumunu açıklayamıyordu. Yusuf firavunun önüne çıkarak yorumun Tanrı’dan geldiğini belirtti ve düşü açıkladı. Sonra da Mısır krallığını etkileyecek kıtlık durumuna göre firavuna öğüt verdi. Sonunda firavun Yusuf’u onurlandırdı. Hem Yusuf hem de Daniel vaat edilen topraklardan uzağa sürülmüşlerdi. Ama en kötü ortamda Rab onları, Göklerin Tanrısı’nı temsil eden birer büyükelçi gibi kralların önünde kullandı ve onlar aracılığıyla kendi egemenliğini açıkladı.

1) Babil’in çaresiz bilgeleri yanıt veremiyorlar (2:1-13)

2:1-3   Krallığının ikinci yılında Nebukadnessar bir düş gördü. (Bu tarihlerle ilgili bir kuş bakışı için bkz. sayfa 154’teki tablo.) Düşün çok önemli olduğunu sezen ama onu anlayamayan kral bütün uzmanlarını çağırtıyor ve kendisine düşü anlatmalarını istiyor.

Kralın çağırttığı kişiler dört gruba ayrılıyordu: sihirbazlar, falcılar, büyücüler ve yıldızbilimciler. Genellikle bu işleri yapanlar kralların hizmetinde bulunurdu, ama Tanrı böylelerini ağır bir şekilde azarlamış ve İsrail’de yasaklamıştı. Bir imanlı bu tür işlerden uzak durmalıdır.

Aranızda… falcı, büyücü, muskacı, medyum, ruh çağıran ya da ölülerin ruhlarına danışan kimse olmasın. Çünkü RAB bunları yapanlardan tiksinir. Tanrınız RAB, bu iğrenç töreleri yüzünden bu ulusları önünüzden kovacaktır. (Yas.18:11-12)

Neden bu kadar önemli bir uyarı olsun? Bu tür insanların bir gücü var mıdır? Varsa nereden geliyor? Evet, sınırlı güçleri vardır. Tanrı’nın düşmanları bazen aldatıcı mucize yapabilirler: “…her türlü mucizede, yanıltıcı belirtilerle harikalarda ve mahvolanları aldatan her türlü kötülükte sergilenen Şeytan’ın etkinliğiyle gelecek” (2Se.2:9). Örneğin Mısır’daki sihirbazlar, Rab’bin Musa aracılığıyla yaptığı birkaç mucizeyi bile belli bir noktaya kadar taklit edebildiler (Çık.7:11, 22; 8:7). Bu işleri ancak Şeytan’ın gücüyle yapabiliyorlar; fakat onun gücü sınırlı olduğundan eninde sonunda güçsüz olduklarını itiraf ederek Tanrı’nın egemen olduğunu kabul ederler (Çık.8:18-19; 19:11). Bu bölümde de böylelerinin aslında zayıf ve boş oldukları ortadadır.

İnsanlar hep ruhsal gerçekler bulma peşindedirler. Bu nedenle her çağda sözde “bilgeler” türer; sihirbazlar, büyücüler, falcılar, yıldızbilimciler, astrologlar, hatta para-psikologlar, vb. “Profesyoneller” olağanüstü bilgi ve bilgeliği yakalamaya çalışırlar. Ama hiçbirinin gücü buna yetmez.

2:4-6   Yıldızbilimciler (daha doğrusu Kildaniler; bkz 9:1), kraldan düşü kendilerine anlatmasını isterler. Ama kral, onlardan daha zor bir şey ister: Önce onun neler gördüğünü anlatacaklar, sonra da ne anlama geldiğini açıklayacaklardır. Kral başarısız oldukları takdirde öleceklerini belirterek onları tehdit eder. Anlaşılan, kral uşaklarına güvenmiyordu.

2:7-9   Kralı ikna etmeye çalışan çaresiz yıldızbilimciler aynı sözleri tekrarladılar. Ama kral kararından vazgeçecek değildi. Onları kendisine karşı düzen kurmakla suçladı. Onlara güvenmediği bellidir; düşü öğrendikten sonra onu istedikleri şekilde yorumlayacaklar, o da yorumun doğru olup olmadığını bilemeyecektir Bu nedenle buyruğunu ısrarla tekrarlar: “Şimdi bana düşün ne olduğunu söyleyin ki, ne anlama geldiğini açıklayabileceğinizi anlayayım.

2:10-13   Zor durumda kalan yıldızbilimciler bunu yapamayacaklarını itiraf ederler. Üstelik yeryüzünde bunu yapabilecek kimsenin olmadığını da ileri sürerek kralı haksızlıkla suçlarlar: Hiçbir kral… böyle bir şey istememiştir. Onlara göre yalnız ilahlar bunu yapacak güçtedirler, ama onlar da insanlar arasında yaşamıyorlar. Sonuçta o dönemde dünyanın en ileri gelen bilim adamları olan yıldızbilimciler iflas ettiklerini ve aslında ruh alemiyle (Tanrı’yla) gerçek bir iletişim içinde olmadıklarını itiraf ederler.

Çılgına dönen Kral Nebukadnessar tehditlerini hemen yerine getirmeye koyulur: Bütün “bilgeler” öleceklerdir. Onun gibi despotlar, adalete ve yasalara göre değil, kendi keyfine göre hareket ederler. Nebukadnessar mutlak bir diktatör örneğidir. Kimse onu sorguya çekemez, kendisi de hiç kimseye hesap vermez. Ama 4. bölümde göreceğimiz gibi ondan hesap soran biri vardır. Daniel orada Göklerin Tanrısı adına krala şöyle seslenir: Doğru olanı yaparak günahından, düşkünlere iyilik ederek suçlarından vazgeç (4:27).

2) Daniel göklerin Tanrısı’ndan yanıt alıyor (2:14-23)

2:14-16   Bütün bilgeler çaresizken Daniel yardım için nereye başvuracağını biliyordu. Önce kralın sert buyruğunun nedenini tam olarak öğrenip kraldan biraz zaman istedi. Bunu yaparken, düşün anlamını kendisinde olmayan bir kaynaktan, güvendiği yaşayan Tanrısı’ndan öğrenebileceğine ümit bağlamıştı.

Tanrı’yı tanıyan kişi hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmaya mahkûm değildir. “Tanrı’nın yapamayacağı hiçbir şey olmadığını” bilir (Luk.1:37). Her durumda O’nu umutla çağırabiliriz.

2:17-19   Daniel başkalarıyla birlikte dua etmenin kıymetini biliyordu. Bu gizi açıklasın diye Göklerin Tanrısı’na yakardılar. Tanrı’yı, “acıyan, bağışlayan” (9:9) Rab olarak tanıdıkları için O’ndan lütuf bekliyorlardı. Daniel Tanrı’ya yaklaşırken hiçbir zaman kendi doğruluğuna dayanarak bir şey istemezdi:

Doğruluğumuzdan değil, senin büyük merhametinden ötürü dilekte bulunuyoruz. (9:18)

Rab onların yakarışlarına kulak verdi. Gece giz bir görümde Daniel’e açıklandı. Tanrı, bu bölümde özellikle gizleri açan olarak görülür.

2:20-23   Daniel Göklerin Tanrısı’nı överken bazı niteliklerini sıraladı. Tapınma her şeyden önce Tanrı’nın erdemlerine bakıp O’nun güzelliklerini dile getirmektir. Övgüde Tanrı’nın erdemleri yedi deyişle özetlenmiştir:

1) Bilgelik ve güç O’na özgüdür. Sözlüğe göre bilge, “çok ve sağlam bilen” veya “bilgili, iyi ahlâklı, olgun ve örnek (kimse), hâkim” anlamına gelmektedir. Mutlak bilgelik yalnız Tanrı’ya aittir, O’nun Tanrılığı’nın bir parçasıdır. Güç ise “Fizik, düşünce ve ahlâk yönünden bir etki yapabilme yeteneği, kuvvet” anlamındadır. Sonsuz, sınırsız güç de aynı şekilde yalnız Tanrı’ya aittir. Diğer altı ifade önce güç sonra da bilgelik kavramlarını açar. 2. ve 3. ifade O’nun gücünü açıklar.

2) O’dur zamanları ve mevsimleri değiştiren. Genellikle bu cümle Tanrı’nın Egemenliği’nin kurulmasıyla ilgilidir (örneğin Elç.1:7 ve 1Se. 5:1). Tanrı, İsrail ve diğer uluslarla ilgili olarak kendi amaçlarına göre hareket eder. Zamanlamasını da O ayarlar.

3) Kralları tahttan indirir, tahta çıkarır. Bu doğrultuda da Tanrı insanın yönetim sistemlerine bağlı değildir, tersine kendisi yönetimleri kurar (Rom.13:1). Mezmur yazarının dediği gibi:

Ne doğudan, ne batıdan,

Ne de çölden doğar insanın yükselişi.

Yargıç ancak Tanrı’dır,

Birini alçaltır, birini yükseltir. (Mez.75:6-7)

Son dört cümle Tanrı’nın gücünden çok bilgeliğine bakar.

4) Bilgelere bilgelik, anlayışlılara bilgi verir. Hiç kimse Tanrı’ya bir şey öğretemez. Başka bir peygamberin yazısında Rab söz veriyor:

Bilgelerin bilgeliği yok olacak,
Akıllının aklı duracak.
(Yşa.29:14; bkz. 1Ko.1:19)

5) Derin ve gizli şeyleri ortaya çıkarır. Yaşadığımız dünyada birçok soru sanki yanıtsız kalıyor. Ama Tanrı bunların hepsini bilir ve kendinden korkanlara açıklar.

6) Karanlıkta neler olduğunu bilir. Tanrı’nın bilgeliği konusunda elçi Pavlus, Daniel’le aynı fikirdeydi:

Tanrı’nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O’nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır! Rab’bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O’nun öğütçüsü olabildi? (Rom.11:33-34)

7) Çevresi ışıkla kuşatılmıştır. Rabbimiz “yaklaşılmaz ışıkta yaşayan” Tanrı’dır (1Ti.6:15-16). “Tanrı ışıktır ve O’nda hiç karanlık yoktur” (1Yu.1:5). Bunun gibi deyişler, bize Tanrı’nın kutsallığını açıklar.

Yüzyıllar sonra Tanrı’nın gücü ve bilgeliğinin Mesih’te ve O’nun çarmıhında bulunduğu açıklanacaktı:

Mesih, çağrılmış olanlar için, ister Yahudi ister Grek olsunlar, Tanrı’nın gücü ve Tanrı’nın bilgeliğidir. Çünkü Tanrı’nın ‘saçmalığı’ insan bilgeliğinden daha üstün, Tanrı’nın ‘zayıflığı’ insan gücünden daha güçlüdür. (1Ko.1:24-25)

Daniel Tanrı’yı övdükten sonra, Tanrı’ya özgü olan bilgelik ve güç verdiği için O’na teşekkür ediyor. Tanrı’ya “Atalarımın Tanrısı” diye sesleniyor. Çünkü Tanrı, atalarıyla antlaşma yaparak onlara söz vermiştir ve Tanrı verdiği sözleri geri almaz.

3) Daniel kralın düşünü söylüyor (2:24-35)

2:24-26   Babil’in bilgeleri öldürülmek üzeredirler. Daniel isteseydi bu durumdan yararlanıp yalnız kendini ve üç dostunu kurtarmak için uğraşabilirdi. Ama Daniel o adamları da düşünüyordu. İlk sözü “Babil’in bilgelerini yok etme!” oldu.

Daniel Rab’den doğru yorum aldığından emin olarak “beni krala götür, düşünün ne anlama geldiğini açıklayacağım” dedi. Tanrı’nın sözlerini kendi düşüncelerimizden ayırt etmesini öğrenmeliyiz.

Kral Daniel’e diğer bilginlerden istediği iki şeyi yapıp yapamayacağını sordu: 1) Gördüğü düşü olduğu gibi aktarmak; 2) Düşün ne anlama geldiğini açıklamak.

2:27-30   İlk önce Daniel, düşün ayrıntılı açıklamasına yol açacak bir giriş yapar. Her şeyden önce bütün onuru gökteki Tanrı’ya vermeye özen gösterir. Ne Babil’deki bilginler kadrosundan herhangi bir bilge, ne de kendisi bu gizi açıklayabilirdi. Daniel böyle konuşmakla, kendi çıkarını düşünmeden putperest kralın tanımadığı, gökte gizleri açıklayan gerçek bir Tanrı’ya korkusuzca tanıklık eder.

Düş gelecekte neler olacağı ile ilgiliydi. Zaten kral yatarken gelecekle ilgili düşüncelere dalmıştı. Aslında bu bölümün en büyük gerçeklerinden biri şu soruda yatmaktadır: Geleceği gerçekten bildiren kimse var mı? Dünyamızın nereye gittiğini bilmemiz mümkün müdür? Başka bir deyişle biz tarihi önceden bildiren ve hatta düzenleyen bir Tanrı’ya inanıyor muyuz? Mesih inanlıları olarak inandığımız Tanrı, geleceği açıklayan Tanrı’dır.

Geleceğin genel hatlarını biliyoruz diyebiliyorsak, bu, öbür insanlardan daha bilge olduğumuz için değildir. Bu gizler sadece Tanrı’nın yollarını başkaları da öğrensin diye bize açılır.

2:31-35   Daniel böyle bir giriş yaptıktan hemen sonra krala düşünde neler gördüğünü anlatmaya başlar. Düşün iki ana unsuru vardır: 1) Beş farklı maddeden yapılan dört kısımlı büyük bir heykel ve 2) heykele çarparak onu paramparça eden bir taş.

Çok büyük ve parlak heykelin yapımı şöyleydi:

başı som altından

göğsü ve kolları gümüşten

karnı ve kalçaları tunçtan

bacakları demirden

ayakları bir kısmı demirden

bir kısmı balçıktan

Taşın özelliği ise şöyleydi: İnsan eli değmeden (dağdan) kesildi. Gelen taş heykelin ayaklarına çarptı ve onları parçaladı.

Düşte heykelin ve taşın sonuçları çok önemlidir: Heykel bütün parçaları ile birlikte bir anda hiç iz bırakmadan yok oldu. Heykele çarpan taşsa büyük bir dağ oldu, bütün dünyayı doldurdu.

4) Daniel kralın düşünü yorumluyor (2:36-47)

2:36-38   Herhalde kral gördükleri böylece harfi harfine açıklandıkça şaşıp kalıyordu. Ama Daniel şimdi düşün esas önemine gelerek onun ne anlama geldiğini açıklamaya başladı. Altından baş sensin diyerek düşün anahtarını verdi: Heykel bir krallık dizisini temsil ediyordu. Aynı zamanda, heykelin insan biçiminde olduğunu vurgulayarak, insanın yönetim sistemlerinin toplamını da temsil ettiğini söyleyebiliriz. Tarih boyunca düzen sağlamak için insanlar değişik sistemlere başvurmuşlardır.

Burada aslında bütün dünya tarihi değil, Tanrı’nın tapınağının bulunduğu Yeruşalim kentini işgal altına alan dört dünya imparatorluğu söz konusudur. Bunlar Babil, Med-Pers, Yunan ve Roma imparatorluklarıdır (bkz. aşağıdaki dört kroki).


Tanrı ilk önce Nebukadnessar’a güç, kudret, yücelik vererek onu egemen kılmıştı. İlk krallık Babil İmparatorluğu’ydu. Altından olması insansal ölçüte göre yüksek kalitede olduğunu gösterir. Babil İmparatorluğu mutlak bir diktatörlüktü.

2:39   Heykelin gümüşten yapılan göğsü ve kolları ise Nebukadnessar’dan sonra çıkacak ve Babil’den daha aşağı durumda başka bir krallık diye tanımlanan Med-Pers İmparatorluğu’nu temsil ediyordu. Bu krallıktaki yönetim sistemi anayasal monarşi veya bir oligarşi şekilindeydi.

Üçüncü krallık ise değeri yine daha düşük olan tunçtan yapılmış karın ve kalçaları ile temsil ediliyordu. Bütün dünyada egemenlik sürecek bu krallık Büyük İskender’in Yunan İmparatorluğu’dur. Bunun yönetim sistemi ise kent devleti birliğiydi.

2:40-43   Dördüncü krallık en çok önem verilen Roma İmparatorluğu olacaktı. Demire benzetilen bu en güçlü, en zorba krallık, kendisinden önce gelen diğer krallıkları parçalayıp ezecekti. Roma’nın yönetim sistemi ise senatosu olan cumhuriyetti.

İmparator 1. Teodosyus (MS. 395) Roma İmparatorluğu’nu ikiye ayırdı: Başkenti Roma olan Batı İmparatorluğu ve başkenti Konstantinopolis (İstanbul) olan Doğu (Bizans) İmparatorluğu. Birçok yorumcu, Nebukadnessar’ın rüyada gördüğü heykelin iki bacağının bu ikili yapıyı simgelediğini düşünmektedir.16

Ancak dikkatle bakılacak olursa, heykelin bacaklarından ve ayaklarından ayrı ayrı söz edilmektedir. Sanki ikisi arasında bir fark vardır. Hatta bunun en önemli detayı, ayak parmaklarının bir kesimi demirden, bir kesimi kilden olmasıdır. Tarihsel Roma İmparatorluğu’ndan sonra Roma’nın temelinden oluşucak birleşmiş bir “krallık,” yani bir nevi “Roma Krallıklar Birliği” söz konusudur.

Bu düşteki heykelin dört kısmı ve Daniel 7’de açıklanan görümdeki dört yaratık aynı dört krallığı temsil eder. Oradaki dördüncü yaratığın başında on boynuz vardı (7:7-8). Aralarından çıkan, saygısızca sözler söyleyen “küçük boynuz” büyük olasılıkla “Mesih Karşıtı” denen dünyanın son diktatörünü temsil etmektedir. Buna göre, 2. bölümdeki ayak parmakları ile 7. bölümdeki on boynuz yine aynı birleşmiş devletleri tanımlamaktadır. Yani bu son aşamada tek bir güçlü impatatorluk değil, bir çeşit konfederasyon söz konusu olacaktır.

Benim anlayışıma göre ayaklarla temsil edilen bu “krallıklar” yaşadığımız çağın sonunda ortaya çıkacak bir yönetimdir. Mesih’in ikinci gelişinde tamamen yok edeceği dünya yönetimlerinin son şeklidir. Demirin kille karışık olduğu ifadesi şöyle açıklanıyor: Halklar evlilik bağıyla birbirleriyle karışacaklar, ama demirin kille karışmadığı gibi onlar da birbirine bağlı kalmayacaklar.17 Anlamı zor olan bu cümle herhalde şöyle yorumlanmalı: Bu son aşamada Roma’nın demir gibi sert adalet ilkelerine kil gibi zayıf toplumcu hümanizm veya demokratik yönetim şekli eklenecek. Bu karışımdan karışıklık ve zayıflık kaynaklanacaktır. Roma’nın torunları olan ulusları bir araya getirmeye çalışan Avrupa Birliği, bu tür yönetimin örneği olabilir.

Krallıklar sanki bir yandan daha çok güçlenirken diğer yandan daha değersiz ve kolay kırılır bir niteliğe sahip olacaklardır. Demokrasi görünürde çok güzel bir sistemdir, ama günün birinde o da çökecektir. Sonuçta bütün bu sistemler insana dayalıdır. Yönetimin ayaklarının bir kesimi zayıf insan kilinden ibarettir.

2:44-45   Bu krallar döneminde Tanrı, kendi egemenliğini kuracaktır. O kurulunca diğerlerinin izleri bile kalmayacaktır. Taş, Mesih’i temsil etmektedir. O’nun gökten gelip Bakire Meryem’den doğması ise‚ ‘insan eli değmeden dağdan kesilen’ deyişinde saklıdır. Taşın kesildiği dağ da muhtemelen Tanrı’nın gökteki sonsuz egemenliğini temsil etmektedir.18 Ne var ki Mesih İsa, ilk gelişinde var olan Roma İmparatorluğu’nu yok etmedi. Tersine, öğrencilerine Sezar’ın hakkını Sezar’a vermelerini söyledi. Kendisi de Roma askerlerine boyun eğerek çarmıha gerildi. Mesih göğe çıktıktan sonra da bu dünyasal yönetimler bugüne kadar egemenlik sürmeye devam etmişlerdir. Mesih’e inananlar da “altında bulundukları yönetime boyun eğmeliler” (Rom.13:1). “Heykel” henüz parçalanmış değildir. Çünkü taşın gelip heykele çarpması, Mesih’in ikinci gelişini temsil etmektedir. O zaman O’nun bilgisi ve egemenliği “büyük bir dağ” gibi, “bütün dünyayı dolduracak”tır.

2:46-47   Daniel kitapçığının ana temalarından biri, ulusların krallarının Tanrı’yı tanımalarıdır. Tanrı zaten Daniel’i o amaçla kutsuyordu; tıpkı mezmurda yazıldığı gibi:

Tanrı bize lütfetsin, bolluk versin,

Yüzünün ışığı üzerimize parlasın.

Öyle ki, yeryüzünde yolun,

Bütün uluslar arasında kurtarıcı gücün bilinsin.
(Mez.67:1-2)

Tanrı kendi adını yüceltmek için halkını kullanmak istiyor. Nebukadnessar’ın minnettar övgüsü, Göklerin Tanrısı’nı tanımasının başlangıcıydı. Daniel’in Tanrısı’nı tanrıların Tanrısı, kralların Efendisi olarak tanıdı, çünkü gelecekte bütün krallıkların nasıl Tanrı’nın Egemenliği’ne boyun eğeceğini gördü. Ayrıca O’nu gizleri açan olarak kabul etti, çünkü başka hiç kimsenin açamadığı gizi Daniel’e O açmıştı. Kildaniler ona “insanlar arasında yaşamayan ilahlardan başka bunu krala açıklayacak kimse yoktur” demişlerdi, ama Daniel onlara yaşayan Tanrı’nın bilgeliği ve gücünü gösterdi.

5) Daniel ve arkadaşları yükseliyorlar (2:48-49)

2:48-49   İkinci kez Daniel sarayda kaldı diye okuyoruz. Kendisine açıklananlar, Tanrı’nın ve insanların krallıklarıyla ilgili olduğu için kralların yaşadığı ve krallıkların yönetim merkezi olan sarayda kalması uygundu. Orada Tanrı’nın Egemenliği’nin bir nevi “büyükelçisi” olarak yetmiş yıl boyunca hizmet etti.

Daniel’in gördüğü veya yorumladığı görümler gelecekte olacaklar konusuna çok ışık tutar. Ama bu bilgi bizi nasıl etkilemeli? Tıpkı Daniel’i etkilediği gibi bizleri de kutsal bir yaşama yönlendirmeli! Hatta eğer bir imanlının Mesih’in gelişiyle ilgili gerçek anlayışını denemek istersek, şu ayet ölçütümüz olabilir:

Mesih göründüğü zaman O’na benzer olacağımızı biliyoruz. Çünkü O’nu olduğu gibi göreceğiz. Mesih’te bu umuda sahip olan herkes, Mesih pak olduğu gibi kendini pak kılar. (1Yu.3:3)