YORUM

I) DANİEL BABİL KRALLIĞI ALTINDA

A) Daniel’in imanı ilk kez sınanıyor (1:1-21)

1) Babil’e sürgünün ilk tutsakları (1:1-2)

1:1-2   Daniel kitapçığında yer alan olaylar, İsrail topraklarında değil Babil İmparatorluğu’nda gerçekleşir. İ.Ö. 586 yılında Yeruşalim kenti yıkıldı Tanrı’nın halkından sağ kalanlar esir alınıp sürgüne götürüldü. Babil Kralı Nebukadnessar Yeruşalim’in üzerine yürüyüp kenti kuşattıifadesi Kutsal Kitap’ın birçok önemli konusunu bir araya getirmektedir:

Babil, Kutsal Yazılar’a baştan sona damgasını vurmuş çok önemli bir konudur. Yaratılış 10-11’de eski Babil Kulesi’ni açıklayan bölümden Vahiy 17-18’de “Büyük Babil”in cezalandırılışının bildirilmesine kadar Tanrı’ya muhalefetin merkezi olarak yer almaktadır. Babil Tanrı’ya başkaldıran sahte dinlerin anası olarak şöyle tanımlanır:

BÜYÜK BABİL, DÜNYA FAHİŞELERİNİN
VE İĞRENÇLİKLERİNİN ANASI.
(Va.17:5)

Bu nedenle Daniel kitapçığı, sahte ama güçlü ve çekici din sistemlerinin egemen olduğu yerlerde yaşayan gerçek imanlılar için büyük bir rehber ve cesaret kaynağıdır.

İkinci bir konu, Rab… Tanrı’nın Tapınağı’ndaki bazı eşyaları Nebukadnessar’ın eline teslim etti ifadesinde görülmektedir. Kutsal Tanrı kendi halkını da yargılar ve onların günahlarına göz yummadığını gösterir. “Daniel” adı zaten “Tanrı yargıcımdır” anlamına gelir. İsrail halkı yüzyıllar boyunca Tanrı’nın sabırla gönderdiği peygamberler tarafından uyarılmıştı, ama O’nun sözlerine kulak asmadılar. Israrla putperestliğe yönelmeye devam ederek büyük bir hızla yıkıma yuvarlandılar. Tanrı onları korkunç bir sertlikte cezalandırdı. Hatta bunu yaparken, kendilerinden daha kötü bir ulusu cezalandırma aracı olarak kullandı (Babil ulusu). En büyük keder, Rab’bin kendisinin bunu yapmış olmasıdır: “Rab… Yakup soyunun yaşadığı yer yeri acımadan yuttu... kentlerini gazabıyla yıktı… sunağını attı, tapınağını terk etti” (Ağı.2:1-9).

Halkı yüzünden Tanrı’nın tapınağının değerli eşyaları kirlendi ve O’nun kutsal adına küfredildi. Kral Nebukadnessar bu değerli eşyaları kendi ilahlarının tapınağının hazinesine yerleştirdi. Ama Rab, büyük lütfu sayesinde kendi adı uğruna sürgüne giden halkını terk etmedi. Onlara, yetmiş yıl sonra tekrar kendi topraklarına döneceklerine dair söz verdi (Yer.25:12; 29:10).

2) Nebukadnessar’ın eğitim programı (1:3-7)

1:3-5   Peki, bu arada sürgüne giden halk, gittikleri yerde neler yapmalıydı? Yaşamaya devam etmeli ve Rab’be bağlı kalarak yeni efendileri olan Babillilerin iyiliğini aramalıydılar:

Evler yapıp içinde oturun, bahçe dikip ürününü yiyin… Sizi sürmüş olduğum kentin esenliği için uğraşın. O kent için RAB’be dua edin. Çünkü esenliğiniz onunkine bağlıdır.(Yer.29:5-7)

İşte biz Mesih inanlıları da, O’nun tanıkları olarak, “gurbeti andıran bu dünyadaki zamanınızı Tanrı korkusunda geçirin… çünkü bu dünyada yabancılar ve konuklarsınız”şeklindeki buyruk altındayız (1Pe.1:17; 2:11). Var olan yönetimlere boyun eğip vatanımızın iyiliğini aramalı ve onun için dua etmeliyiz (1Pe.2:13-14; 1Ti.2:1-2).

Kral Nebukadnessar İsrail kraliyet ailesinden en seviyeli gençleri kendi hizmetine getirdi. Önce üç yıl sürecek bir eğitimden geçeceklerdi. Kildaniler’in dilini öğreneceklerdi.

Kendinizi o gençlerin yerine koyun. Kentte 1900 tapınak vardı. Babil, dünyanın sanat, bilim, felsefe ve putperestlik başkentiydi. Öğrenmek için ideal bir fırsat! Zaten, birkaç genç böyle bir ortamda Tanrı için ne yapabilir?

1:6-7   Kral Nebukadnessar dört Yahudi gence yeni adlar verdi. Onların İbranice adları Tanrı’ya olan bağlılıklarını gösterirken, verilen adlar onları Babil ilahlarına bağlı göstermeye çalışıyordu. Kutsal Kitap’ta adlandırma büyük önem taşır. Yaratılış 1’de Tanrı yarattığı öğelere adlar verir. Yaratılış 2’de, O’nun vekili Adem de hayvanlara adlar vererek Tanrı’yı temsil etmiş oluyordu. Daha sonra Rab, seçtiği ataların adlarını değiştirerek onlar için amaçladıklarını belirtiyordu (örneğin Abram’ı İbrahim, Saray’ı Sara ve Yakup’u İsrail diye yeniden adlandırdığı gibi). Kral Nebukadnessar, bu adları vermekle, onların hayatında Tanrı’nın yerini almayı hedefliyordu. Hem onlara istediğini yapacak hem de Babil’in ilahlarına ait olduklarını ilan edecek. 4:8’de Nebukadnessar, “ilahımın adından gelen Belteşassar adıyla çağrılan” Daniel’den söz ediyor. Verilen adların anlamları şöyledir:

Daniel (Tanrı yargıcımdır)

Þ

Belteşassar (Bel korusun)

Hananya (Yahve lütuf gösterdi)

Þ

Şadrak (Aku’nun emri)

Mişael (Tanrı gibi kim var?)

Þ

Meşak (Aku gibi kim var?)

Azarya (Yahve yardım etti)

Þ

Abed-Nego (Nebo’nun kulu)

Dünya bizi nasıl değiştirmeye çalışıyor? Üzerimizde ne gibi baskılar oluşturuyor? Biz nasıl karşı koyuyoruz?

3) Tanrı’nın özel eğitim programı (1:8-16)

Bu bölümün asıl gelişmesi bu ayetlerde aktarılıyor. Kral Nebukadnessar kendine sadık ve başarılı hizmetkârları yetiştirmeye çalışıyor. Ama Göklerin Kralı olan Tanrı da bu arada kendine büyük bir elçi hazırlıyordu. Daniel ve üç arkadaşı farkında olmadan Tanrı’nın dikkatli eğitiminden geçmekteydiler. O’nun başarı standartları Nebukadnessar’ınkinden çok farklıydı. Şimdi de ilk sınava girmek üzereydiler. İmanları denenecekti.

1:8-10   Daniel bir karar vermeliydi; yiyecek konusunda kralın buyruğuna karşı çıkmaya değer miydi? Toplumun en üst düzeyinde, en ileri gelen aydınlarla birlikte kralın sofrasında yemek yeme fırsatına sahipti. Kendisi küçük ve sınırlı bir toplumdan geliyordu. Babil yepyeni bir dünyaydı sanki.

Ne var ki, Daniel’in atası İbrahim bu büyük putperest kentten çağrılmıştı. Tek Tanrı’ya bağlı kalacak ve yeni kutsal bir halkın öncülüğünü yapacaktı.

Oradaki zengin yiyecekler arasında büyük olasılıkla Tanrı’nın Yasası’nda yasaklanmış olan yemekler vardı (bkz. Lev.11). Daniel bu yasalara göre yaşayacak mıydı? Kendi memleketinde bunlara uymak pek zor değildi çünkü herkes aynı yemekleri yerdi. Ancak Babil’de böyle değişik bir şekilde hareket etmek cesaret isterdi. Ayrıca bu yiyecek ve içecekler yenmeden önce muhtemelen saraydaki Babil’in putlarına adanıyordu.

Bu nedenle Daniel kendini kirletmemeyi “yüreğine koydu” (1:8, eski çeviri). Bu ilkeden ödün vermemek için kendi kendine karar aldı. Çünkü Tanrı’nın Yasası’nı biliyordu, ve bu yasa vicdanını şöyle eğitmişti: “İnsan yalnız ekmekle değil, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar”(Yas.8:3). İçinde bulunduğumuz durum her zaman değişebilir, ama Tanrı’nın Sözü ve ilkeleri asla değişmez.

1:11-14   Yine de Daniel çok nazikbir yaklaşımla itiraz etti ve izin istedi. Ödün vermemekle de kendisine sorumlu olan harem ağalarının başkanını zor durumda bırakmak istemiyordu. Bizi bağlayan ilkelere göre hareket etmekte kararlı davranmakla beraber, aynı zamanda düşünceli olmalıyız.

1:15-16   Sonuçta Rab kendisinden korkan dört genci, kralın yemeklerini yiyen öbür gençlerin hepsinden daha sağlıklı, daha güçlü kılarak takdir etti ve onları destekledi.

Rab bizi özel bir hizmete hazırlamak istediği zaman, kendi eğitim programından geçirecektir. Kime hizmet edeceğimizi denemek amacıyla, imanla doğru olanı yapmayı seçmemiz için bizi bir takım duyarlı durumlarla yüzleştirebilir. Biz de Rab’be güvenerek Daniel gibi bu sınavları verebiliriz.

4) Tanrı, elçilerini takdir ediyor ve donatıyor (1:17-21)

1:17   Rab ayrıca onları ruhsal ve zihinsel yönlerden kutsadı. Tanrı kendisine sadık olan çocuklarını yalnız “dini” alanlarda kutsamaz. Her konuda (İbranice her çeşit kitap ve hikmette), Tanrı’dan gelen yetenekle, bilgi, beceri, bilgelikile doldular. Bu ifadeler, Mısır’dan çıkış zamanında Rab’bin ustaları donatırken Musa’ya söylediği sözleri çağrıştırır:

Bak… Uri oğlu Besalel’i seçtim, onu Tanrı ruhuyla doldurdum. Ona beceri, anlayış, bilgi ve her türlü ustalık verdim… Sana buyurduğum işlerin hepsini yapabilsinler diye bütün becerikli adamlara üstün yetenek verdim. (Çık.31:2-6)

Ayrıca Tanrı görüm ve düşyorumlamakonusunda Daniel’e çok özel bir yetenek verdi. Burada ancak bir cümlede değinilen bu büyük yeteneğin nasıl geliştiğini kitapçığın geri kalan bölümlerinde göreceğiz. Özellikle bu yetenekten dolayı Daniel’e “peygamber” denmektedir.

Bu ayette ilk kez geçen görüm (vizyon) ve düş(rüya) sözcükleri, Daniel kitapçığında 45 farklı ayette geçer.13Kitapçığın on iki bölümünden sekizi de görümleri veya düşleri açıklar (1, 3, 5, 6 hariç). Bu görümler genellikle o tarihten yüzyıllar sonra olacaklarla ilgili olup Kutsal Kitap’ta açıklanan Tanrısal programın ana hatlarını çizmektedirler.

1:18-20   Daniel ve arkadaşları kralın önüne çıkarılarak ikinci bir sınava girdiler. Kral bu dört genci sınadığı zaman Rab’bin olağanüstü bereketi belliydi. Onlar gibi kimse yoktu. Kral onları her türlü bilgelik ve anlayışla ilgili her konudabütün adamlarından çok daha üstün buldu.

Burada önem verilen konular ilginçtir: bilgelik ve anlayış. İmanlı kişi zengin veya nüfuzlu biri olmayabilir, ama Rab’deki bilgeliğe ve anlayışa sahip ise herkesten zengin sayılır. Kralın sihirbazları ve büyücüleri, Rab’bin sağladığı bu bilgelikten yoksundular. Çünkü gerçek “bilgelik ve anlayış Tanrı’dan başka hiçbir kaynaktan elde edilmez. Bilgelik arayışı kişiyi, kendisini bilge kılmaktaki acizliğinin farkında olarak huşu ve saygı içinde dizleri üzerine çöktürtmedikçe, bilgelik o kişi için kapalı bir kitap olmaya devam eder. Bu nedenle içten ve gayretli bir tutumla Tanrı’dan bilgelik istemeliyiz,yoksa bilge olamayız. Bilgelik, ‘Beni sevenleriben de severim, arayanbeni bulur’ der (Özd.8:17).”14Yani Daniel’le üç arkadaşının yaptıkları gibi bilge ve anlayışlı olmak isteyen kişi…

Tanrı’nın bilgeliğinin bulunduğu Tanrı Sözü’ne çok zaman ayırmalıdır. Bu zamanı bulabilmek için sabahın erken saatleri ya da gecenin geç saatlerini kullanmak gerekebilir. Kutsal Kitap okunmalı, incelenmeli, üzerinde düşünülmeli ve günlük yaşama uygulanmalıdır. Bulduğumuz bilgelik etrafımızdaki insanların çoğuna akılsızlık gibi görünebilir ama bu çoğunluğun bilgeliği değil, Tanrı’nın bilgeliğidir (1Ko.1:18 - 2:16; Yak.3:17-18). Tanrı’nın Sözü’nde, “Tanrı’nın sırrının, yani bilgeliğin ve bilginin tüm hazinelerinin saklı olduğu”Mesih’i buluruz (Kol.2:3). Bilgeliği aramak zordur ve bize pahalıya mal olacaktır, ama bunun başka bir yolu yoktur ve bilgeliğin meyvesi “altından, saf altından daha iyidir” (Özd.8:19).15

1:21   Daniel bütün sürgün dönemi süresince sadık kaldı (bkz. Ezr.1:1-2). Tanıklığını sarayda sürdürdü ve kralları etkiledi.

Bundan yüzyıllar önce Rab bu ilk olayda yatan ruhsal ilkeyi şöyle ifade etmişti: “Beni onurlandıranı ben de onurlandırırım. Ama beni saymayan küçük düşürülecek” (1Sa. 2:30). Eğer gerçekten Rab’be güven bağlamışsak, her durumda sözlerine göre yaşayarak O’na hem kendimiz hürmet edeceğiz hem de başkalarının hürmet etmesini sağlayacağız. O da bize hürmet edecektir.