İncil’in son bölümü olan Vahiy kitabı muhtemelen Kutsal Kitap’ın en gizemli bölümüdür. Hatta bir çoğumuz onu okurken bir tuhaflık hissediyoruz. Bu endişe, aktarılan mecazi sembolleri yorumlamakta güçlük çekmemizden de gelecekle ilgili sergilediği ürkütücü manzaralardan da kaynaklanabiliyor. Aslında zaman kavramına bağlı olan insan, geleceğin penceresine bakarken çoğu zaman zifiri karanlıktan başka bir şey göremiyor. Ölüm ve ötesi simsiyah bir perde gibi önümüzde duruyor o yüzden çoğumuz elimizden geldiğince ondan uzak durmaya çalışıyoruz. Ancak Vahiy kitabında Rab bu korkunç perdeyi yarıyor ve gelecekte dünyayı bekleyen olayları kısmen de olsa görmemizi sağlıyor. İncil’in bu son bölümü dünyanın sonuyla ilgili henüz gerçekleşmemiş bir çok olayın ayrıntısını aktarıyor. Başta anlaşılması zor olabilir ama Kutsal Kitap’ın diğer bölümleriyle kıyaslandığında gayet net ve açık bir manzara önümüzde belirir.
Hıristiyan İlahiyatı bölümünü okuyan biri, günün birinde bina temizliğiyle uğraşan bir işçinin merdivende oturmuş İncil’in son bölümü olan Vahiy’i okuduğunu görmüştür. Çok şaşıran ilahiyat öğrencisi, ‘Dostum sen İncil’in en zor anlaşılan Vahiy bölümünden bir şey anlayabiliyor musun?’diye sorar. Temizlikçi, ‘Aslında gayet iyi anlaşılıyor’diye cevap verir. Sonra havalı öğrencinin şüpheli bakışlarına karşın şöyle devam eder, ‘Sonunda Mesih gelip geliyor!’Adamın bu özeti tam isabettir. Vahiy’in gelecekle ilgili sağladığı ayrıntıları çözmek gerçekten kolay değil ama genel mesajı ve sonucu gayet açıktır: Sonunda İsa Mesih galiptir!
Kutsal Kitap’ın en çarpıcı özelliklerinden biri geleceği önceden bildirmekten hiç çekinmemesidir. Örneğin, İsa Mesih’in ilk gelişine ilişkin 300’den fazla peygamberlik sözü bulunuyor. Ama ikinci gelişiyle ilgili yaklaşık 2.300’den fazla önbildiri aktarır. Mesih’in ikinci gelişiyle ilgili ilk gelişine göre 7 kat daha fazla peygamberlik sözü vardır. İncil’in genelinde gelecekle ilgili toplam 8,300’den fazla önbildiri bulunmaktadır. İlk yazılış tarihi itibariyle Kutsal Kitap’ın %30’u kadarı geleceğe değiniyor. Geleceği bu kadar net ve açık bir şekilde bildirmesi, onun bizim zaman boyutunun dışında var olan ve her şeyi bilen tek Tanrı’dan kaynaklandığının en güçlü ispatlarından biridir (Yeşaya 44:6-7, 46:9-10). Hatta dikkat ederseniz başka hiç bir dini kitap bu kadar detaylı bir şekilde gelecekle ilgili kesin ve net bilgi aktarmaya cesaret etmez. İncil’in son kısmı olan Vahiy bölümü de bu peygamberlik sözlerinin çoğunu toplar ve gelecekle ilgili en net manzarayı sergiler.
Bazıları geleceği umursamazken Rab’bin İsrail halkının Mesih’in ilk gelişiyle ilgili önbildirileri inceleyip anlamalarını beklediğini ve bunu ihmal ettiklerinden dolayı ağır bir biçimde yargıladığını unutmamalıyız (Luka 19:42-44). Tanrı Mesih’in ikinci gelişi ve dünyanın sonu ile ilgili peygamberlikleri algılamamızı bekler çünkü hepsini gözümüzün önüne açık ve net bir şekilde sergiledi (Matta 24:15). Ayrıca geleceği inceleyip araştırmanın bize büyük bir bereket kaynağı olacağını da vaat eder (Vahiy 1:3). Kısacası Kutsal Kitap’ın gelecekle ilgili aktardığı gerçekleri irdelemek sadece meraklıları için değil, her birimizin kutsal sorumluluğudur.
Vahiy kitabının hemen başında ‘İsa Mesih’in vahyi’olarak adlandırılır. Yani ne kadar ki Elçi Yuhanna bu sözleri aktarsa da esas Mesih’in kendisine buyurduğu sözleri iletiyordur. Aynı zamanda kitap boyunca Mesih’in şimdiki yüceltilmiş vasiyetini ve gelecekteki görkemini ön plana çıkartarak doğrudan İsa Mesih’in şahsiyetini vahyediyor, yani açıklıyor. İnsani yazarına dönünce onun, İncil’in birçok bölümünde sıkça rastladığımız Mesih’in en yakın havarilerinden biri olan Yuhanna olduğu anlaşılıyor. Genç bir balıkçı olarak Mesih’in çağrısına uydu ve hayatını ona adadı. Mesih’in ölümü ve dirilişi ardından ilk Kilise kurulurken Yuhanna büyük bir özveriyle Petrus’la birlikte imanlılar topluluğuna önderlik yaptı. Hayatının kalanında da birçok yerde hem adanmış hizmetleriyle hem de tutkulu yazılarıyla Mesih’in Kilisesi’ne katkıda bulundu. Şimdi İncil’in bu son bölümünü yaşlı ama hala ateşli bir Mesih havarisinin kaleminden alıyoruz.
Vahiy’den, Yuhanna’nın bu eseri yazarken “Tanrı’nın sözü ve İsa’ya tanıklık uğruna Patmos denilen adada”bulunduğunu öğreniyoruz (1:9). Kilise Babalarının yazılarından Yuhanna’nın uzun bir süre Efes ve Asya İlinde hizmet ettiğini öğreniyoruz. Sonra İmparator Domityan’ın büyük zulmünde (M.S. 95-96) Yuhanna tutuklanıp Roma’ya götürülmüştü. İmparator onun kızgın yağa batırılıp halkın önünde yakılmasını emretti. Fakat ne yağ ne de ateş Yuhanna’ya dokundu, bu yüzden Domityan onu mahkûm madenlerinde çalıştırılmak üzere Patmos adasına sürmüştü. Oradayken Mesih’in bu vahyini aldı. Bir süre sonra Domityan öldü ve Yuhanna serbest bırakıldı. Artık ihtiyar olan Yuhanna son yıllarını Asya İli’nde dolaşıp kiliseleri güçlendirmekle geçirdi. Sonunda Efes’te öldü ve gömüldüğü yer Selçuk’ta hâlâ ziyaret edilmektedir.
Yuhanna bu yazıları öncelikle aralarında uzun seneler hizmet ettiği Asya İli’nde bulunan yedi kiliseye hitaben yazıyor (1:4). Bu özellikle ilk 3 bölüm için geçerlidir fakat kitabın tümü daha genel anlamda Evrensel Kilise’yi ilgilendiriyor. Mesih’in son vahyinin mesajının ana amaçlarını da şöyle özetleyebiliriz: İlk önce Mesih Yuhanna aracılığıyla kiliseleri ruhsal açıdan silkeleyip uyandırmak istiyor. İkinci olarak gelecekle ilgili kesin ve ayrıntılı bilgiler aktararak Mesih’in topluluğunu gelen sıkıntılara karşı hazırlamak istiyor. Son olarak Mesih ikinci gelişi için Kilisesinin kutsal bir vaziyette bulunması gerektiğini vurgulamak istiyor(22:12).
Bu kitabı yorumlarken kendi sağladığı taslağa uymamız önemlidir. Vahiy 1:19’da Mesih şöyle der, ‘Bunun için gördüklerini, şimdi olanları ve bundan sonra olacakları yaz.’Yani ilk bölümlerde Mesih güncel kilisenin sıkıntılarına değiniyorsa da, ilerleyen bölümlerde ‘bundan sonra olacaklarına’odaklanıyor. Özellikle dördüncü bölümden itibaren dünyanın son döneminde yaşanacak kozmik olaylara kilitlenir. Başta Tanrı’nın görkemli tahtını görüyoruz ve sonrasında dünyayı nasıl yargılayacağına şahit oluyoruz. Bu sırada dünyada yaşayanların başına geçecek son büyük önderi, Şeytan’ın yönlendirdiği ve aracılığıyla yeryüzünde korkunç bir egemenlik kurduğu Mesih Karşıtı ve 666 rejimini görüyoruz. Onun, Tanrı’nın halkına saldırması üzerine İsa Mesih yeryüzüne döner ve tüm düşmanlarını yargıladıktan sonra bin yıllık barış egemenliğini kurar. Ardından imansızları yargılar ve cehenneme gönderir, ama imanlıları yarattığı yeni gök ve yeryüzüne aktarır.
Bu kitapta 7 rakamına sıkça rastlıyoruz: 7kilise, 7mühür, 7 melek ve benzeri. Bu rakam mükemmelliği ve tamlığı simgeliyor çünkü bu kitapta Tanrı’nın vahyi sona ererek kutsal planı tamamlanıyor. Aslında daha Vahiy bölümüne gelmeden Eski ve Yeni Antlaşma’nın diğer kitaplarından gelecekte ne olacağını az çok öğreniyoruz. Vahiy bölümü sadece bildiklerimizi daha fazla zenginleştiriyor ve bütünleştiriyor. Yine de bu son bölümü kavrayabilmek için Kutsal Kitap’ın diğer bölümlerini iyi derecede bilmemiz şarttır. Sonuç olarak Vahiy bölümü Tanrı’nın insanlara son mesajıdır. Rab henüz olmamış geleceğin ayrıntılarını sağlayarak bizi uyarıyor, teşvik ediyor ve cesaretlendiriyor.
Bundan sonra okuyacağınız satırlar öncellikle İncil’in Vahiy bölümünden ayetleri aktarır ve ardından onun üzerine yaptığımız açıklamayı verir. Amacımız Tanrı’nın Sözü’nü aslına en uygun ve doğru şekilde yorumlamak ve günümüze uyarlamaktır. Duamız şu ki tüm bunları bizlere büyük itinayla vahyeden Tanrı hepimizin gözlerini açıp kendisini ve kutsal amaçlarını bizlere açsın.
1İsa Mesih'in vahyidir. Tanrı yakın zamanda olması gereken olayları kullarına göstermesi için O'na bu vahyi verdi. O da gönderdiği meleği aracılığıyla bunu kulu Yuhanna'ya iletti. 2Yuhanna, Tanrı'nın sözüne ve İsa Mesih'in tanıklığına –gördüğü her şeye– tanıklık etmektedir. 3Bu peygamberlik sözlerini okuyana, burada yazılanları dinleyip yerine getirene ne mutlu! Çünkü beklenen zaman yakındır.
4-6*Ben Yuhanna'dan, Asya İli'ndeki yedi kiliseye selam! Var olan, var olmuş ve gelecek olandan, O'nun tahtının önünde bulunan yedi ruhtan ve ölüler arasından ilk doğan, dünya krallarına egemen olan güvenilir tanık İsa Mesih'ten sizlere lütuf ve esenlik olsun.
Yücelik ve güç sonsuzlara dek, bizi seven, kanıyla bizi günahlarımızdan özgür kılmış ve bizi bir krallık haline getirip Babası Tanrı'nın hizmetinde kâhinler yapmış olan Mesih'in olsun! Amin.
7*İşte bulutlarla geliyor!
Her göz O'nu görecek,
O'nun bedenini deşmiş olanlar bile.
O'nun için dövünecek yeryüzünün bütün halkları.
Evet, böyle olacak! Amin.
8Var olan, var olmuş ve gelecek olan, Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı, “Alfa ve Omega Ben'im” diyor.
9İsa'ya ait biri olarak sıkıntıda, tanrısal egemenlikte ve sabırda ortağınız ve kardeşiniz olan ben Yuhanna, Tanrı'nın sözü ve İsa'ya tanıklık uğruna Patmos denilen adada bulunuyordum. 10Rab'bin gününde Ruh'un etkisinde kalarak arkamda borazan sesine benzer yüksek bir ses işittim. 11Ses, “Gördüklerini kitaba yaz ve yedi kiliseye, yani Efes, İzmir, Bergama, Tiyatira, Sart, Filadelfya ve Laodikya'ya gönder” dedi.
12-13*Bana sesleneni görmek için arkama döndüm. Döndüğümde yedi altın kandillik ve bunların ortasında, giysileri ayağına kadar uzanan, göğsüne altın kuşak sarınmış, insanoğluna benzer birini gördüm. 14Başı, saçı ak yapağı gibi beyaz, kar gibi bembeyazdı. Gözleri alev alev yanan ateşti sanki. 15Ayakları, ocakta kor haline gelmiş parlak tunca benziyordu. Sesi, gürül gürül akan suların sesi gibiydi. 16Sağ elinde yedi yıldız vardı. Ağzından iki ağızlı keskin bir kılıç uzanıyordu. Yüzü bütün gücüyle parlayan güneş gibiydi. 17*O'nu görünce, ölü gibi ayaklarının dibine yığıldım. O ise sağ elini üzerime koyup şöyle dedi: “Korkma! İlk ve son Ben'im. 18Diri Olan Ben'im. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir. 19Bunun için gördüklerini, şimdi olanları ve bundan sonra olacakları yaz. 20Sağ elimde gördüğün yedi yıldızla yedi altın kandilliğin sırrına gelince, yedi yıldız yedi kilisenin melekleri, yedi kandillikse yedi kilisedir.”
AÇIKLAMA: Kitabın başında ve sonunda özellikle İsa Mesih görüntüleniyor. Vahiy kitabını geleceği açıklayan bölüm olarak bilsek de her şeyden çok Mesih’in görkemli kimliğini ön plana çıkartır. Çünkü gelecek O’nun yüceltilmesine bağlıdır. Vahiy kelimesi, Grekçe’de ‘apokalupsis’, açıklamak, açığa vurmakya da örtüsünü kaldırmakanlamına gelir. İsa’nın ilk gelişinde yüceliğini ve ilahi kimliğini örterek gelmişti fakat bu kitapta artık Mesih’i mükemmel görkeminde tüm parlaklığıyla görebiliyoruz. (Filipililer 2:5-9) İşte bu kitap İsa Mesih’in ikinci gelişi ile sonuçlanacak Tanrı’nın kutsal planının örtüsünü kaldırarak her şeyin Mesih’le nasıl birleştiğini açıklar. (bkz. Efesliler 1:10) Vahiy’in ilk ve son bölümü burada geçenlerin ‘yakın’olduğunu vurgulayarak her an gerçekleşebileceğini belirtir. O yüzden bunlara dikkat edip her daim hazır olanlara ne mutlu der.
Yuhanna tüm bu sözleri kaleme alıyorsa da esas yazdıran Mesih’tir.
Kendisini için ‘Var olan, var olmuş ve gelecek olan’, ‘ölüler arasından ilk doğan’, ‘dünya krallarına egemen olan’, gibi sıfatlarla tanıtarak, ilahi kimliğini, ölümden görkemli dirilişini ve mutlak egemenliğini vurgular. Sonra Mesih’in ölümü ve dirilişi sayesinde bizim için kazanmış olduğu üç ayrıcalığı sıralıyor:
1.Kanıyla bizi tüm günahlarımızdan özgür kıldı.
2.Bizi ruhsal açıdan yüce krallığına dâhil etti.
3.Bizi Babasının hizmetine birer kâhin (görevli) yaptı.
Yedinci ayette ‘İşte bulutlarla geliyor!’sözleriyle Mesih’in ikinci gelişini anan kısım gelir. Bu kitabın ana temasını vurgular. İnsanlar Yuhanna’nın o gün gördüğü yüce Mesih’i saymayabilir ama gerçek şu ki bir gün O’nu görmeyen göz ve ikrar etmeyen dil kalmayacak. Burada Mesih’in muazzam farkını görüyoruz. Birçok peygamber gelmiş geçmiş, ama İsa Mesih hepsinin çok üstünde ve ötesindedir çünkü O önceden vardı, O ölümü yenip dirilmiştir ve gelecek olan da O’dur! O’nun için ‘Alfa ve Omega’diyerek, Grekçe alfabesinin ilk ve son harflerini kullanarak Mesih’in başlangıç ve sonolduğunu belirtir. O’nun öncesinde kimse yoktu, sonrasında da olmayacak.
Yuhanna, Selam sözünden sonra Mesih’ten bu vahyi nasıl aldığını anlatmaya başlar. Kendisi Patmos Adası’nda tutukluyken bir gün tapınırken arkasında borazan gibi yüksek sesle kendisine seslenen birini duyar. Dönüp baktığında son derece muhteşem ve o kadar da korkutucu ilahi bir varlıkla karşılaşır. Başı saçı bembeyaz, gözleri ateş fışkırır, ayakları tunç gibi parlar ve ağzından keskin bir kılıç uzanır. Sağ elinde yedi yıldız vardır. Yuhanna yüzü güneş gibi parlayan muazzam varlığın önünde yıkılır. O ise, ‘Korkma, ilk ve son Ben’im... Ölmüştüm ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim’diyerek bildiği Mesih’ten farklı biri olmadığını belirtir. Yuhanna İsa’yı en son yıllar önce göğe yükselirken görmüştü ama O’nu bütün görkemiyle görmeye alışkın değildi. Mesih, ona dediklerini yazmasını buyurur. Yani kitabın devamı birebir Mesih’in Yuhanna’ya gösterdiği ve dikte ettiği sözlerden ibarettir. Son olarak Mesih elindeki yedi yıldızın anlamını açıklar. Bunlar hitap ettiği Asya’daki yedi kiliseyi temsil eder. Vahiy kitabında bunun gibi bir çok mecazi nesneler ve olaylarla karşılaşırız ama dikkat edersek çoğu zaman Rab açıklamasını sağlar. O yüzden kendimizce yorumlar icat etmek yerine metne sadık kalırsak esas ne demek istediğini anlayabiliriz. Vahiy, gelecekle ilgili birçok muhteşem olay aktardığı için bazen anlamakta güçlük çekebiliriz. Ancak anlatılanların tümünün şu an gökte egemen olan ve günü geldiğinde yeryüzüne dönecek olan yüce İsa Mesih tarafından açıklandığını hatırlayarak her bir sözünü ciddiye alıp yüreklerimizi her daim hazır tutmalıyız.
1“Efes'teki kilisenin meleğine yaz. Yedi yıldızı sağ elinde tutan, yedi altın kandilliğin ortasında yürüyen şöyle diyor: 2‘Yaptıklarını, çalışkanlığını, sabrını biliyorum. Kötü kişilere katlanamadığını da biliyorum. Elçi olmadıkları halde kendilerini elçi diye tanıtanları sınadın ve onları yalancı buldun. 3Evet, sabırlısın, adım uğruna acılara dayandın ve yılmadın. 4Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Başlangıçtaki sevginden uzaklaştın. 5Bunun için, nereden düştüğünü anımsa! Tövbe et ve başlangıçta yaptıklarını sürdür. Tövbe etmezsen, gelip kandilliğini yerinden kaldırırım. 6Yine de olumlu bir yanın var: Nikolas yanlılarının yaptıklarından nefret ediyorsun; ben de nefret ederim. 7*Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene Tanrı'nın cennetinde bulunan yaşam ağacından yeme hakkını vereceğim.’ ”
8*“İzmir'deki kilisenin meleğine yaz. Ölmüş ve yaşama dönmüş, ilk ve son olan şöyle diyor: 9‘Sıkıntılarını, yoksulluğunu biliyorum. Oysa zenginsin! Yahudi olduklarını söyleyen, ama Yahudi değil de Şeytan'ın havrası durumunda olanların iftiralarını biliyorum. 10Çekmek üzere olduğun sıkıntılardan korkma! Bak, denenesiniz diye İblis içinizden bazılarını yakında zindana atacak. On gün sıkıntı çekeceksiniz. Ölüm pahasına da olsa sadık kal, sana yaşam tacını vereceğim. 11*Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelen, ikinci ölümden hiçbir zarar görmeyecek.’ ”
AÇIKLAMA: Geleceğin perdesini kaldırmadan önce İsa Mesih o günün kiliselerine seslenir. Tabii İncil’in genelinde olduğu gibi, buradaki sözler hem o dönemdeki belirgin topluluklara hem de tarih boyunca ortaya çıkan tüm kiliselere yönelik yazılmıştır. Büyük olasılıkla Yuhanna hizmeti süresince özellikle bu yedi kilise ile yakından ilgilendiği için burada ön plana çıkartılıyorlar. Ama esasında bu kiliselerde yaşananlar Mesih’in evrensel kilisesinde ortaya çıkabilecek her tür durumu ön görür ve böylece gerekli çözümleri sunar. Genel olarak Mesih’in, kiliselere olan bu kısa mektuplarda izlediği belirli bir yöntemi vardır. Önce sahip olduğu yüce konumla ilgili bir sıfatını vurgular, sonra kilisenin güçlü yanlarını dile getirir. Ardından şikayetini ve önerisini belirtir. Son olarak da imanlıları bir teşvik sözüyle gayrete çağırır. Mesih’in izlediği bu yöntem çok güzel bir örnektir. Kiliseleri eleştirip yerden yere vurmak yerine öncellikle olumlu özelliklerine değinir ve şikayetini dile getirdikten sonra yol gösterici ve ümit verici önerilerde bulunur. Bizler de kardeşlerimizde ya da kiliselerimizde gördüğümüz sıkıntılara bu tür yapıcı tutum ve ruhsal hassasiyetle yaklaşsak çok daha sağlıklı bir sonuç elde edeceğimiz kesin.
İlk önce Mesih Efes’te bulunan kiliseye yönelir. Bu Asya ilindeki en büyük topluluktu. Yaklaşık 40 sene önce Elçi Pavlus tarafından kurulan bu kilise yöredeki bütün şehirlere müjdeyi iletmeyi başarmıştı (Elç.İşleri 19:10). Mesih tüm kiliseler üzerindeki hakimiyetini hatırlattıktan sonra Efes topluluğunun çalışkanlığını ve sabrını över. Ne var ki bir konuda onlardan şikâyetçi olduğunu söyler: ‘Başlangıçtaki sevginizden uzaklaştınız!’Bununla Mesih’e olan ilk tutkularını yitirdiklerini veya başta olduğu kadar bağlı olmadıklarını vurguluyor olabilir. Bu imanlılarda sıkça görülen bir sorundur. İlk iman ettiğimizde Mesih’i deli gibi seviyorduk ve her fırsatta herkese anlatıyorduk ancak zaman geçtikçe O’nu arka plana atıyoruz bazen. Yeni evlenen çift gibi başta aşkla yanıp tütüyorduk ama hayat ilerledikçe geride aşkın bir eserini bırakmıyoruz sanki. İşte unutuyoruz ki sevgi bakıma muhtaç bir çiçek gibi her gün özel ilgi ister. Rab İsa Mesih’le olan ilişkimiz de öyledir. O yüzden Mesih onlara üç tavsiyede bulunur: İlk günleri anımsayın, tövbe edin ve başta yaptıklarınıza dönün. Bunları yapmasak kısa bir süre sonra yüreğimizdeki sevgi mumu tümden sönebilir. Bu sırada Mesih yine Efesli imanlılarının Nikolas yanlıları denilen sahtekâr bir gruba tahammül etmemelerini takdir ediyor. Ama sonunda aralarında sözüne uyacak kişilere cennet bahçesindeki yaşam ağacından yeme ayrıcalığını vaat ediyor (Vahiy 22:2).
Mesih, sonra İzmir Kilisesi’ne yönelir. O dönemki İzmir’de bulunan imanlılar Mesih uğruna maddi manevi çok acı çekmiştiler. Dahası Yahudiler tarafından çok büyük iftiralara maruz kaldılar. Mesih ise kendi çektiği ıstırap ve ölüm acısını hatırlatarak onların durumuyla yakından ilgilendiğini belirtir. Dünyanın gözünde ne kadar perişan ve fakir görünseler de Mesih’in gözünde onlar zengin birer kahramandılar. Bir tek bu topluluk için Mesih’in bir azar sözü yoktur. İlerleyen süreçte inançları uğruna daha çok acı çekeceklerini bildirir ama ölüm pahasına da olsa Rab’be sadık kalsalar O’ndan yaşam tacını alacaklarını vaat eder. (bkz. 2.Timoteos 4:8) Bu dünyada Mesih uğruna ölümü tatsalar da ikinci ölümün; yani cehennemin acısını hiç görmeyeceklerini belirtir. Böylece Rab acı çeken bu kardeşleri sonuna kadar dayanmaya ve gözlerini onları bekleyen sonsuz hayata dikmeye çağırır.
12“Bergama'daki kilisenin meleğine yaz. İki ağızlı keskin kılıca sahip olan şöyle diyor: 13‘Nerede yaşadığını biliyorum; Şeytan'ın tahtı oradadır. Yine de adıma sımsıkı bağlısın. Aranızda, Şeytan'ın yaşadığı yerde öldürülen sadık tanığım Antipa'nın günlerinde bile bana olan imanını yadsımadın. 14*Ne var ki, birkaç konuda sana karşıyım: Aranızda Balam'ın öğretisine bağlı olanlar var. Putlara sunulan kurbanların etini yemeleri, fuhuş yapmaları için İsrailoğulları'nı ayartmayı Balak'a öğreten Balam'dı. 15Bunun gibi, sizin aranızda da Nikolas yanlılarının öğretisine bağlı olanlar var. 16Bunun için tövbe et! Yoksa yanına tez gelir, ağzımdaki kılıçla onlara karşı savaşırım. 17Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin. Galip gelene saklı mandan vereceğim. Ayrıca, ona beyaz bir taş ve bu taşın üzerinde yazılı olan yeni bir ad, alandan başka kimsenin bilmediği bir ad vereceğim.’ ”
18“Tiyatira'daki kilisenin meleğine yaz. Gözleri alev alev yanan ateşe, ayakları parlak tunca benzeyen Tanrı'nın Oğlu şöyle diyor: 19‘Yaptıklarını, sevgini, imanını, hizmetini, sabrını biliyorum. Son yaptıklarının ilk yaptıklarını aştığını da biliyorum. 20*Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Kendini peygamber diye tanıtan İzebel adındaki kadını hoşgörüyle karşılıyorsun. Bu kadın öğretisiyle kullarımı saptırıp fuhuş yapmaya, putlara sunulan kurbanların etini yemeye yöneltiyor. 21Tövbe etmesi için ona bir süre tanıdım, ama fuhuş yapmaktan tövbe etmek istemiyor. 22Bak, onu yatağa düşüreceğim; onun yaptıklarından tövbe etmezlerse, onunla zina edenleri de büyük sıkıntıların içine atacağım. 23*Onun çocuklarını salgın hastalıkla öldüreceğim. O zaman bütün kiliseler, gönülleri ve yürekleri denetleyenin ben olduğumu bilecekler. Her birinize yaptıklarınızın karşılığını vereceğim.
24-25“ ‘Ama size, yani Tiyatira'da bulunan öbürlerine, bu öğretiyi benimsememiş, Şeytan'ın sözde derin sırlarını öğrenmemiş olanların hepsine şunu söylüyorum: Ben gelinceye dek sizde olana sımsıkı sarılın. Üzerinize bundan başka bir yük koymuyorum. 26-28*Ben Babam'dan nasıl yetki aldımsa, galip gelene, yaptığım işleri sonuna dek sürdürene ulusların üzerinde yetki vereceğim.
Demir çomakla güdecek onları,
Çömlek gibi kırıp parçalayacaktır.
Galip gelene sabah yıldızını da vereceğim. 29Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin.’ ”
AÇIKLAMA: Vahiy kitabının başında Mesih’in hitap ettiği yedi kilisenin hepsi Türkiye’nin Batı Ege Bölgesi’nde bulunuyor. Yani son mesajında, Rab bizim coğrafyamıza seslenmiştir. Aynı zamanda yedi kiliseye aktarılan sözler ve uyarılar tarih boyunca büyüyen ve zaman zaman yoldan sapan genel ve evrensel Kilise topluluğuna da yazılmaktadır. Bunu her mektubun sonunda Mesih’in tekrarladığı şu sözden anlıyoruz: ‘Kulağı olan Ruh’un kiliselere ne dediğini işitsin.’O yüzden burada yazılanlardan kendi şahsımıza ve kilisemize düşen payı çıkartmaya gayret etmeliyiz.
Bergama, Soma’nın hemen batısında bulunan şehirdir. Yuhanna’nın döneminde zenginliği ve putperestliğiyle ünlenmiş koca bir şehirdi. Ruhsal açıdan öyle yozlaşmış bir kentti ki Rab orayı ‘Şeytan’ın tahtının’bulunduğu yer olarak adlandırır. Başta Mesih ağzından uzanan iki ağızlı keskin kılıcını hatırlatarak güçlü sözüyle hem imansızları hem de imanlıları yargılayacağını belirtir. Rab öncellikle oradaki imanlıların içinde bulundukları zor şartları bildiğini ve yapmış oldukları fedakârlıklara kayıtsız kalmadığını vurgular. Ama ardından sitemine başlar ve bazılarının Balam’ın öğretisi’ne saptığını söyler. Kutsal Kitap’ı bilenler Çölde Sayım 22-25 bölümlerinde ayrıntılı bir şekilde geçen Balam’ın hikâyesini hatırlayacaklar. Peygamber diye geçinen Balam, İsrail Halkı’nı lanetleyemeyince aralarına genç Moavlı kızlar salarak Tanrı Halkı’nı korkunç bir yıkıma uğrattı. Mesih’in sözünü ettiği ‘Nikolas yanlıları’da kontrolsüz özgürlüğe kayan bir gruptu. Rab bizi özgür kıldı diyerek kendilerini her türlü sefahate kaptırıyorlardı. Oysa ki Pavlus’un dediği gibi özgürlüğümüzü bahane ederek benliğimize fırsat vermemeliyiz (Galatyalılar 5:13). Rab imanlıları tövbeye çağırdıktan sonra yakında kiliseyi saptıranları yargılamak için geleceğini belirtir. Yine de sadık imanlıları kötülüğün üzerinde galip gelmeye çağırır ve geri geldiğinde onları ödüllendireceğini söyler.
Antik Tiyatira şehrinin harabeleri bugünkü Akhisar kentinde bulunuyor. Çok geniş verimli bir ovada bulunan Tiyatira birçok ticari yolun kesiştiği önemli bir konuma sahipti. Başta Mesih alev alev yanan gözlerini hatırlatarak olup biten her şeye vakıf olduğunu belirtir. Her zamanki gibi takdir sözüyle başlayarak oradaki imanlılarının sevgi ve sadakatini dile getirir. Hemen sonrasında ise İzebel diye adlandırılan bir kadının yaptıklarını hoş gördüklerinden rahatsız olduğunu belirtir. Yine Kutsal Kitap iyi bilenler, Eski Antlaşma’da geçen ünlü Ahav’ın karısı olan ve İsrail toplumunu alabildiğine putperestliğe sürükleyen bu ‘cadıyı’ hatırlayacaklar (1.Krallar 16-19). Demek ki bir benzeri Tiyatira Kilisesi’ne de sızmaya başarmıştı. Rab, ahlaksızlığı ve pagan eğilimleriyle Kilise’yi zehirleyen bu kadını çok kez uyarmasına rağmen, Kilise onu hala hoşgörüyle karşılıyordu. O yüzden Rab kadını ve peşinden sürüklediği herkesi salgın hastalıkla cezalandıracağını söyler. Böylece Mesih’in adını taşıyan topluluğunu yakından izlediğini ve gerekirse disiplin etmek için bizzat müdahale edeceğini belirtir. Aslında Kilise önderleri bu tür durumlara Rab’bin sözü uyarınca müdahale etmeleri gerek (1.Korintliler 5). Ne var ki bazen birilerini yargılamayalım derken kapıyı her türlü günaha açıyoruz. Oysa ki net ve açık günah varsa buna asla taviz vermemeliyiz yoksa kilisece Rab’bin gazabına uğrayabiliriz. Sonunda, Mesih kendilerini İzebel’in günahıyla kirletmemiş olanları Rab’bin sözüne sımsıkı sarılmaya çağırır. Dahası, galip gelenlere gelecekteki egemenliğinde dünya üzerinde yetki vereceğine söz verir.
1“Sart'taki kilisenin meleğine yaz. Tanrı'nın yedi ruhuna ve yedi yıldıza sahip olan şöyle diyor: ‘Yaptıklarını biliyorum. Yaşıyorsun diye ad yapmışsın, ama ölüsün. 2Uyan! Geriye kalan ve ölmek üzere olan ne varsa güçlendir. Çünkü yaptıklarının Tanrım'ın önünde tamamlanmamış olduğunu gördüm. 3*Bu nedenle neler aldığını, neler işittiğini anımsa. Bunları yerine getir, tövbe et! Eğer uyanmazsan, hırsız gibi geleceğim. Hangi saatte geleceğimi hiç bilemeyeceksin. 4Ama Sart'ta, aranızda giysilerini lekelememiş birkaç kişi var ki, beyazlar içinde benimle birlikte yürüyecekler. Çünkü buna layıktırlar. 5**Galip gelen böylece beyaz giysiler giyecek. Onun adını yaşam kitabından hiç silmeyeceğim. Babam'ın ve meleklerinin önünde o kişinin adını açıkça anacağım. 6Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin.’ ”
7*“Filadelfya'daki kilisenin meleğine yaz. Kutsal ve gerçek olan, Davut'un anahtarına sahip olan, açtığını kimsenin kapayamadığı, kapadığını kimsenin açamadığı kişi şöyle diyor: 8‘Yaptıklarını biliyorum. İşte önüne kimsenin kapayamayacağı açık bir kapı koydum. Gücünün az olduğunu biliyorum; yine de sözüme uydun, adımı yadsımadın. 9*Bak, Şeytan'ın havrasından olanları, Yahudi olmadıkları halde Yahudi olduklarını ileri süren yalancıları öyle edeceğim ki, gelip ayaklarına kapanacak, benim seni sevdiğimi anlayacaklar. 10Sözüme uyarak sabırla dayandın. Ben de yeryüzünde yaşayanları denemek için bütün dünyanın üzerine gelecek olan denenme saatinden seni esirgeyeceğim. 11Tez geliyorum. Tacını kimse elinden almasın diye sahip olduğuna sımsıkı sarıl. 12*Galip geleni Tanrım'ın Tapınağı'nda sütun yapacağım. Böyle biri artık oradan hiç ayrılmayacak. Onun üzerine Tanrım'ın adını, Tanrım'a ait kentin –gökten Tanrım'ın yanından inen yeni Yeruşalim'in– adını ve benim yeni adımı yazacağım. 13Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin.’ ”
14*“Laodikya'daki kilisenin meleğine yaz. Amin, sadık ve gerçek tanık, Tanrı yaratılışının kaynağı şöyle diyor: 15‘Yaptıklarını biliyorum. Ne soğuksun, ne sıcak. Keşke ya soğuk ya sıcak olsaydın! 16Oysa ne sıcak ne soğuksun, ılıksın. Bu yüzden seni ağzımdan kusacağım. 17Zenginim, zenginleştim, hiçbir şeye gereksinmem yok diyorsun; ama zavallı, acınacak durumda, yoksul, kör ve çıplak olduğunu bilmiyorsun. 18Zengin olmak için benden ateşte arıtılmış altın, giyinip çıplaklığının ayıbını örtmek için beyaz giysiler, görmek için gözlerine sürmek üzere merhem satın almanı salık veriyorum. 19*Ben sevdiklerimi azarlayıp terbiye ederim. Onun için gayrete gel, tövbe et. 20İşte kapıda durmuş, kapıyı çalıyorum. Biri sesimi işitir ve kapıyı açarsa, onun yanına gireceğim; ben onunla, o da benimle, birlikte yemek yiyeceğiz. 21Ben nasıl galip gelerek Babam'la birlikte Babam'ın tahtına oturdumsa, galip gelene de benimle birlikte tahtıma oturma hakkını vereceğim. 22Kulağı olan, Ruh'un kiliselere ne dediğini işitsin.’”
AÇIKLAMA: Mesih’in kalan üç kiliseye mektupları son dönemki kilisenin durumunu birebir yansıtır sanki. Hatta bazıları; Sart Kilisesi’nin durumunun Karanlık Çağı çağrıştırırken, Filadelfya Kilisesi’nin Reformasyon dönemini yansıttığını düşünür. Bu düşünceye göre Laodikya Kilisesi ise son günlerde yaşanan büyük‘imandan dönüş’ dönemini resmediyor olabilir (2.Selanikliler 2:3, 1.Timoteos 4:1). En başta Sart Kilisesi diğer tüm topluluklardan en çok acınacak haldedir. Bugünkü Salihli kasabanın yakınında bulunan Sart, zamanında Lidyalılar’ın gururlu başkentiydi. Dik bir dağın yamacında kurulan ve pek çok saldırıyı püskürten Sart kenti fethedilemez ismini kazanmıştı. Ne var ki Büyük Koreş geldiğinde, bir askeri şehrin arkasındaki dik yamaçtan tırmanarak surların tepesine ulaşmayı başardı. Sartlılar kalelerine o kadar güveniyorlardı ki bir nöbetçi bile bırakmaya gerek duymamışlardı. Böylece Sart hazırlıksız yakalandı ve beklemediği bir anda yenik düştü. Mesih, Sart imanlılarına yazarken sanki bu kör gururlarını hatırlatır. Giriş sözünde kilisede takdir edecek bir şey bulamayan Mesih doğrudan ‘yaşıyorsun diye ad yapmışsın ama ölüsün!’der. Sonra onlara ‘Uyan!’diyerek tövbe çağrısında bulunur. Yoksa hırsız gibi gelip onları yine hazırlıksız yakalayacağını söyler. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Mesih aralarında kendilerini guruya kaptırmayıp günahla lekelememiş bazı kişilerin bulunduğunu tespit eder. Günü geldiğinde bunlara sahip çıkıp Babası'nın önünde savunacağını belirtir.
Filadelfya kenti bugünkü Alaşehir’de bulunan ve antik Grekçe’de ‘kardeşlik sevgisi’ anlamına gelen bir isme sahipti. İzmir Kilisesi gibi onun hakkında Mesih belirli bir şikâyet kaydetmiyor. Filadelfya kenti insanları birbiriyle kaynaştıran ve barıştıran bir üne sahipti. Mesih de kilise topluluğuna hitap ederken güçleri az olmasına rağmen kendisine olan sadakatlerini takdir ediyor. Önlerine kimsenin kapayamayacağı açık bir kapı koyduğunu belirterek tüm saldırılara rağmen dimdik duracaklarını söylüyor olabilir. İlerleyen ayetlerde onları rahatsız eden yalancılardan bahseder. Dahası, dünya üzerine gelecek büyük bir sıkıntı döneminden de söz eder. Ama Mesih günün sonunda Kilise’nin tüm düşmanlarını dize getirdikten sonra kendisine ait olanları kurtaracağını vurgular. Bu kısım genel olarak son günlerde yaşanacak kaoslu dönemi resmediyor. Bütün dünya Şeytan’ın yalanları etkisi altında kalıp Tanrı’nın gazabına uğrarken Rab imanlıları kendisinden alacakları yaşam tacını hatırlatarak imanlarına sımsıkı sarılmalarını teşvik ediyor. Her şeyin bitiminde Rab yeni bir düzen kuracak ve imanlılar orada birer sütun olarak kalıcı bir konuma sahip olacaklar.
Son kilise bugünkü Denizli şehrinin yakınındaki Pamukkale’nin hemen dibinde bulunan Laodikya’daydı. Tekstil ve tıp alanlarında büyük başarılara imza atan Laodikyalı’lar ticaretleriyle bir hayli ünlü ve zengin oldular. Ne var ki şehrin çok kötü bir yanı vardı: suyu berbattı! Suyunu tepedeki termallerden borularla getirten kentin musluklarından iğrenç ve ılık bir su akıyordu. Öyle ki şehre uğrayan ve susuzluğunu gidermek isteyen yorgun yolcu içer içmez kusardı. Laodikya Kilisesi için olumlu hiçbir şey bulamayan Mesih benzer şekilde onların ruhsal ılık hallerine sitem eder. Ne dünyadan tam soğudular ne de Tanrı’ya tam ısındılar, ortada kalmaya çalışıyorlardı. Bu ikiyüzlülüğüne dayanamayan Mesih ise, onları ağzından kusmak istediğini söyler. Sonra Mesih kendi servetlerine duydukları büyük gurura değinerek esas ruhsal açıdan fakir, çıplak ve zavallı olduklarını tespit eder. Gerçek zenginlik ve kutsal giyim için kendisine başvurmalarını söyler. Sonunda Mesih bu azar sözünü onları çok sevdiğinden dile getirdiğini hatırlatır. Hatta kilisenin kapısına dayanmış sabırla çaldığını söyler. Ne acı bir şey! Mesih, kendi kilisesi dışında soğukta kalmış. Yine de içeri girip onlarla muhabbet etmek için sabırla kapıyı vuruyor. Demek ki Tanrı’nın her şeyden çok bizden istediği net ve samimi bir ilişkidir. Son olarak kendisine dönene egemenliğine geldiğinde kendisiyle birlikte tahtına oturma hakkını tanıyacağına söz verir.
Kiliseler |
Mesih’in Unvanı |
Mesih’in Tebriki |
Mesih’in Şikâyeti |
Mesih’in Öğüdü |
Mesih’in Uyarısı |
Mesih’in Teşviki |
Mesih’in Vaadi |
Efes |
7 yıldızı sağ elinde tutan |
Çalışkan, sabırlı ve sadık |
İlk sevgisini bıraktı |
Tövbe et ve başa dön |
Gelip kandilliği kaldıracak |
Sapkın öğretiyi fark etti |
Yaşam ağacından yeme hakkı |
İzmir |
Ölmüş ve dirilmiş, ilk ve son |
Yoksul ve sıkıntılı |
YOK |
Sadık kal |
Sıkıntılı günler gelecek |
Yaşam tacını verecek |
2.ölümden zarar görmeyecek |
Bergama |
İki ağızlı kılıç sahibi |
Mesih’e bağlı |
Sapkın öğretiyi barındırdı |
Tövbe et |
Sapkınlara karşı savaşacak |
Saklı mandan verecek |
Beyaz taş üzerinde yeni bir ad |
Tiyatira |
Gözleri alev alev yanan |
Sevgi, sabır ve iman dolu |
İzabel’i hoş gördü |
Sende olana sarıl |
Sapkınlara uyana ceza verecek |
Uluslarca yetki alacak |
Sabah yıldızı verilecek |
Sart |
Tanrı’nın 7 ruhuna sahip olan |
YOK |
Yaşarken ölü haline geldi |
Uyan, kalanı güçlendir |
Hırsız gibi gelecek |
Temiz olanlar hala var |
Beyaz giysiler verilecek |
Filadelfya |
Kutsal ve gerçek olan |
Güçsüz ama sadık |
YOK |
Tacına sımsıkı sarıl |
Tez gelecek |
Deneme zamanına girmeyecek |
Tanrı’nın evinde sütun olacak |
Laodikya |
Sadık ve gerçek tanık |
YOK |
Ruhsalca ılık ve perişan |
Benden beyaz giysiler al |
Azarlayıp terbiye edecek |
Kapıda durmuş bekliyor |
Tahtına oturma hakkı |
1Bundan sonra gökte açık duran bir kapı gördüm. Benimle konuştuğunu işittiğim, borazan sesine benzeyen ilk ses şöyle dedi: “Buraya çık! Bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim.” 2*O anda Ruh'un etkisinde kalarak gökte bir taht ve tahtta oturan birini gördüm. 3Tahtta oturanın, yeşim ve kırmızı akik taşına benzer bir görünüşü vardı. Zümrüdü andıran bir gökkuşağı tahtı çevreliyordu. 4Tahtın çevresinde yirmi dört ayrı taht vardı. Bu tahtlara başlarında altın taçlar olan, beyaz giysilere bürünmüş yirmi dört ihtiyar oturmuştu. 5Tahttan şimşekler çakıyor, uğultular, gök gürlemeleri işitiliyordu. Tahtın önünde alev alev yanan yedi meşale vardı. Bunlar Tanrı'nın yedi ruhudur. 6*Tahtın önünde billur gibi, sanki camdan bir deniz vardı. Tahtın ortasında ve çevresinde, önü ve arkası gözlerle kaplı dört yaratık duruyordu. 7Birinci yaratık aslana, ikincisi danaya benziyordu. Üçüncü yaratığın yüzü insan yüzü gibiydi. Dördüncü yaratık uçan bir kartalı andırıyordu. 8Dört yaratığın her birinin altışar kanadı vardı. Yaratıkların her yanı, kanatlarının alt tarafı bile gözlerle kaplıydı. Gece gündüz durup dinlenmeden şöyle diyorlar:
“Kutsal, kutsal, kutsaldır,
Her Şeye Gücü Yeten Rab Tanrı,
Var olmuş, var olan ve gelecek olan.”
9-11Yaratıklar tahtta oturanı, sonsuzluklar boyunca yaşayanı yüceltip ona saygı ve şükran sundukça, yirmi dört ihtiyar tahtta oturanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın önünde yere kapanarak O'na tapınıyorlar. Taçlarını tahtın önüne koyarak şöyle diyorlar:
“Rabbimiz ve Tanrımız!
Yüceliği, saygıyı, gücü almaya layıksın.
Çünkü her şeyi sen yarattın;
Hepsi senin isteğinle yaratılıp var oldu.”
AÇIKLAMA: ‘Bundan sonra’ diye başlayan bu bölümden itibaren Yuhanna gelecekteki olaylara şahit olmak üzere göğe çıkıyor. Mesih, Yuhanna’yı göksel huzuruna buyurarak, ‘bundan sonra olması gereken olayları sana göstereyim’der. Gökte açılan kapıdan geçer geçmez muazzam bir taht ile karşılaşır. Yuhanna tahtın üzerinde oturan muhteşem varlığın yeşim (elmas) ve kırmızı akik taşı gibi saydam bir alev gibi parıldadığını söyler. Tahtı çevreleyen yeşil tonlarından oluşan gökkuşağının yanı sıra da yirmi dört taht ve üzerinde oturan yirmi dört ihtiyar da vardır. Etrafta şimşekler çakıyor, gök gürlemeleri duyuluyor. Ayrıca Tanrı’nın yedi ruhu olan yedi meşale de tahtın önünde duruyor. Bunlar büyük olasılıkla yedi kiliseden sorumlu yedi melektir (1:20). Tahtın önünde de billur gibi denize benzer geniş bir alan var. Tüm bunlar Sina dağında Musa’yla birlikte yetmiş ihtiyarın gördükleri manzarayı hatırlatıyor (Mısır’dan Çıkış 24:10). Yuhanna gözlerle kaplı dört ilginç yaratık daha fark eder. Birincisi aslana, ikincisi danaya , üçüncüsü insana ve dördüncüsü kartala benziyor. Altışar kanadı olan yaratıklar durmadan ‘Kutsal, kutsal, kutsal’diye başlayan ilahi söylüyorlar. Bu muhteşem manzaranın benzerini peygamberler Yeşaya ve Hezekiel görmüştü (Yeşaya 6, Hezekiel 1-2). Yaratıklar Tanrı’yı överken ihtiyarlar yere kapanarak ‘Yüceliği, saygıyı, gücü almaya layıksın’diye tapınırlar. Gerçekten ihtişamlı ve etkileyici bir panorama.
Yuhanna’nın gözü önünde canlanan bu göksel sahnenin anlamı nedir peki? Aslında ilk bölümlerde dünyada olup bitenleri gördük. Mesih inanlıları kimi zaman yoldan sapıyor, kimi zaman zulüm çekiyor, yani yeryüzündeki manzara çoğu zaman iç açıcı değildir. Bundan sonraki bölümlerde ise Tanrı’nın katına çıkıp O’nun gözüyle olup bitenlere bakma fırsatımız oluyor. Dahası tüm bu olayların nasıl sonuçlanacağını görme şansımız olacaktır. Gerçek şu ki dünya ne kadar karışırsa karışsın Rab yine tahtındadır! (bkz. Mezmur 2) Çoğu yorumcu bu bölümü sembolik bir görüm olarak görür. Ancak gördüğümüz kadarıyla burada yazılanlar salt bir görümün çok ötesinde olup göklerin iç yüzü yani Tanrı’nın kutsal meskenidir. Bölümün içeriğinden tahta oturanın Her Şeyi Yaratan Baba Tanrı olduğunu anlıyoruz. Bu Daniel 7’de geçen ‘Eskiden Var Olan’ın önünde kurulan göksel mahkemeyi andırıyor. Ama dikkat edersek Baba Tanrı’yı resmederken her hangi bir fiziksel boyut ya da insani özellik geçmiyor. Yine de Tanrı’nın ruhsal ulviyetini vurgularken O’nun gerçek bir varlık olduğunu unutmamalıyız. Aynı zamanda O’nun kendi uygun gördüğü şekilde kendini gösterebildiğini unutmamalıyız.
Göklerdeki taht sahnesinin diğer özelliklerine gelince bazıları her şeyden sembolik bir anlam çıkartmaya çalışır. Ama dikkat etmeliyiz çünkü bunlar sadece semboller değil, bunlar gerçek kimselerdir. Öncelikle dört yaratık çok dikkatimizi çeker. Kutsal Kitap bunlara ‘Seraf’ ismini verir (Yeşaya 6:2). Özel melek sınıfına giren bu yaratıkların başlıca görevi Tanrı’nın kutsallığını övmek. Ayrıca, Hezekiel’in tarifine baktığımızda Seraflar'’ın Tanrı’nın tahtını oluşturduğunu görüyoruz. Yani göklerin tahtı ağaç, metal ya da taştan değil canlıdır. Tahtın çevresinde Tanrı’ya tapınan yirmi dört ihtiyarın kimliği de çok tartışılır. Yirmi dört rakamı İsrail’in 12 oymağı ile Kilise’nin 12 elçisinin toplamını temsil ediyor olabilir. (bkz. Vahiy 21:12-14) Yine de başta belirttiğimiz gibi bu göksel sahneyi yorumlanmaya muhtaç semboller olarak değil esas ebedi Tanrı’nın mükemmel görkemini ve mutlak egemenliğini yansıtan gerçek bir portre olarak görmeliyiz. Bu sahne Vahiy kitabının temelini ve merkezini oluşturur. Kilisede ne sorunlar baş gösterirse ya da dünyada ne sıkıntılar olacaksa, esasında Tanrı kutsal konumundan her şeye hâkimdir.
1*Tahtta oturanın sağ elinde iki yanı da yazılı, yedi mühürle mühürlenmiş bir tomar gördüm. 2Yüksek sesle, “Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim layıktır?” diye seslenen güçlü bir melek de gördüm. 3Ama ne gökte, ne yeryüzünde, ne de yer altında tomarı açıp içine bakabilecek kimse yoktu. 4Acı acı ağlamaya başladım. Çünkü tomarı açıp içine bakmaya layık kimse bulunamadı.
5*Bunun üzerine ihtiyarlardan biri bana, “Ağlama!” dedi. “İşte, Yahuda oymağından gelen Aslan, Davut'un Kökü galip geldi. Tomarı ve yedi mührünü O açacak.”
6*Tahtın, dört yaratığın ve ihtiyarların ortasında, boğazlanmış gibi duran bir Kuzu gördüm. Yedi boynuzu, yedi gözü vardı. Bunlar Tanrı'nın bütün dünyaya gönderilmiş yedi ruhudur. 7Kuzu gelip tahtta oturanın sağ elinden tomarı aldı. 8*Tomarı alınca, dört yaratıkla yirmi dört ihtiyar O'nun önünde yere kapandılar. Her birinin elinde birer lir ve kutsalların duaları olan buhur dolu altın taslar vardı. 9*Yeni bir ezgi söylüyorlardı:
“Tomarı almaya,
Mühürlerini açmaya layıksın!
Çünkü boğazlandın
Ve kanınla her oymaktan, her dilden,
Her halktan, her ulustan
İnsanları Tanrı'ya satın aldın.
10Onları Tanrımız'ın hizmetinde
Bir krallık haline getirdin,
Kâhinler yaptın.
Dünya üzerinde egemenlik sürecekler.”
11*Sonra tahtın, yaratıkların ve ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek gördüm, seslerini işittim. Sayıları binlerce binler, on binlerce on binlerdi. 12Yüksek sesle şöyle diyorlardı:
“Boğazlanmış Kuzu
Gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti,
Saygıyı, yüceliği, övgüyü
Almaya layıktır.”
13Ardından gökte, yeryüzünde, yer altında ve denizlerdeki bütün yaratıkların, bunlardaki bütün varlıkların şöyle dediğini işittim:
“Övgü, saygı, yücelik ve güç sonsuzlara dek
Tahtta oturanın ve Kuzu'nun olsun!”
14Dört yaratık, “Amin” dediler. İhtiyarlar da yere kapanıp tapındılar.
AÇIKLAMA: En son Yuhanna Tanrı’nın muazzam taht odasına girmişti. Sonra gökteki tahtın üzerinde bulunan Tanrı’nın sağ elinde iki yanı yazılı ve yedi mühürle kapatılmış bir tomar görür. Güçlü bir melek tomarı açmaya lâyık biri var mı diye sorduğunda tüm evrende kimse bulunamıyor. Buna çok üzülen Yuhanna ağlamaya başlıyor ama derhal yirmi dört ihtiyarlardan birisi ‘Ağlama! İşte, Yahuda oymağından gelen Aslan, Davut’un Kökü galip geldi. Tomarı ve yedi mührü O açacak’der. Bu kimdir? Yahuda oymağından beklenen Aslan yani Kral, Mesih’in kendisidir (Yaratılış 49:9). Dahası, İsa, Yahuda oymağından gelen Davut’un soyundan çıkmıştı. (Matta 1, Romanlılar 1:2-4). İsa Mesih baştan beri peygamberlerce duyurulan tüm vaatleri tek tek yerine getirdi. Ancak Yuhanna aslanı görmek için gözlerini sildiğinde tahtın önünde boğazlamış gibi duran bir kuzu görür. Bu da Mesih’e atfedilen diğer isimlerden biridir (Yeşaya 53:7, Yuhanna 1:29). İşte İsa Mesih’in ironisi şudur: hem aslan hem de kuzudur, hem kral hem de kuldur (Yeşaya 42:1-9). Boğazlanmış bir kuzu ayakta duramaz ama günahlarımıza karşılık ölüme boyun eğen Mesih, Şeytan’ı yenerek ölümün üzerinde galip geldiği için bugün de Tanrı’nın huzurunda ayaktadır.
Mesih tomarı Baba, Tanrı’nın sağ elinden almaya layık görüldüğünde bütün gökyüzü sevinçten uçar. Önce tahtın hemen çevresinden bulunan dört yaratık ve yirmi dört ihtiyar kuzunun önünde yere kapanıp O’nu övmeye başlarlar. Kutsal kanıyla her ulustan ve halktan insanları Tanrı’ya satın alıp kurtardığı için tomarı açmaya layık görüldüğünü belirtirler. Ayrıca kurtardığı canları kutsal bir egemenlik haline getirdiğini söylerler (Vahiy 1:6). Ardından gökte bulunan sayılmayacak kadar çok melek tek sesle boğazlanmış kuzunun gücü, zenginliği, bilgeliği, saygıyı ve her tür övgüyü almaya layık olduğunu dile getirirler. Son olarak evrende bulunan diğer tüm yaratıklar tahtta oturan Tanrı’yı ve Kuzu’yu övmeye başlar. Bu göksel koronun eşliğinde tahtın çevresindeki dört yaratık ve yirmi dört ihtiyar durmadan eğilip tapınırlar. İşte öbür tarafın muhteşem manzarası budur!
Peki bu tomar neden bu kadar önemli? Anlamı nedir acaba? Çok farklı düşünceler ortaya atılmıştır. Kimi bunun yeryüzünün tapusunu sembolize ettiğini; kimi insanlığın günahtan azat edildiğine dair bir özgürlük fermanı veya kurtulanların kaydolundukları Yaşam Kitabı olduğunu sembolize ettiğini savunur. Bunların hepsinde bir gerçeklik payı olabilir. Ancak en doğru cevabı bulmak için içeriğine bakmak gereklidir. İlerleyen bölümlerde Mesih tek tek mühürleri çözüyor ve her defasında Tanrı’nın insanlık üzerine getireceği gazap ile ilgili olaylar gelişiyor. Hatta bir sonraki yedi borazan ve yedi tas dahi tomarın yedinci mührünün devamı veya dip notları olarak görünmektedir. Tüm bunlardan anlaşılan şudur ki, bu tomar Tanrı’nın önünde insanların sayısız günahına karşı birikmiş yargı hesabıdır. Üstelik çok kabarık bir hesap olduğunu söyleyebiliriz. Dünya kurulalı insanların yapmış olduğu bunca adaletsizlik ve haksızlığın hesabını kim sorabilir? Ancak İsa Mesih! Çünkü ancak birebir insan olan ve tüm insanlık için canını feda eden bir Mesih, hakkıyla insanları da yargılayabilir. Kendisi yeryüzündeyken bile Baba Tanrı’nın tüm yargılama işini kendisine teslim ettiğini belirtmişti (Yuhanna 5:22). Peki, tomarın yedi mühürle mühürlenmiş olmasının sebebi ne olabilir? Eski zamanlarda önemli bir belge gönderilmeden önce yetkili kişi üzerinde biraz mum eritip muma kendi mührünü basardı. Böylece alıcıya teslim edilince okunmadan sağlam gelip gelmediği anlaşılırdı, yani mühür onun güvenirliliğinin temsiliydi. Mesih’in açtığı tomar ise sadece bir mühürle değil, yedi mühürle kaplı, yani yedi kat güvenli ve o kadar da önemli demek. Gerçek şu ki Tanrı yeryüzünde olup biten bütün haksızlıkları ‘atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır’(Elç.İşleri 17:31). Pek yakında İsa Mesih Tanrı’nın önünde her geçen gün daha da kabaran gazap kitabını açıp yeryüzünü yargılamaya başlayacaktır.
1Sonra Kuzu'nun yedi mühürden birini açtığını gördüm. O anda dört yaratıktan birinin, gök gürültüsüne benzer bir sesle, “Gel!” dediğini işittim. 2*Bakınca beyaz bir at gördüm. Binicisinin yayı vardı. Kendisine bir taç verildi ve galip gelen biri olarak zafer kazanmaya çıktı.
3Kuzu ikinci mührü açınca, ikinci yaratığın “Gel!” dediğini işittim. 4O zaman kızıl renkte başka bir at çıktı ortaya. Binicisine dünyadan barışı kaldırma yetkisi verildi. Bunun sonucu olarak insanlar birbirlerini boğazlayacaklar. Atlıya ayrıca büyük bir kılıç verildi.
5Kuzu üçüncü mührü açınca, üçüncü yaratığın “Gel!” dediğini işittim. Bakınca siyah bir at gördüm. Binicisinin elinde bir terazi vardı. 6Dört yaratığın ortasında sanki bir sesin şöyle dediğini işittim: “Bir ölçek buğday bir dinara, üç ölçek arpa bir dinara. Ama zeytinyağına, şaraba zarar verme!”
7Kuzu dördüncü mührü açınca, “Gel!” diyen dördüncü yaratığın sesini işittim. 8*Bakınca soluk renkli bir at gördüm. Binicisinin adı Ölüm'dü. Ölüler diyarı onun ardınca geliyordu. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.
AÇIKLAMA: Birçok insan ‘Mahşerin Dört Atlısı’nı duymuştur ama bunun İncil’de geçtiğini bilmez. Bunlarla Tanrı yeryüzünde yakında görülecek gazabının özetini gözümüzün önünde sergiliyor. Mesih’i temsil eden Kuzu, yargı tomarının yeni bir mührünü açtıkça Tanrı’nın yeryüzünü yargılamak için belirlediği sürecin bir sonraki aşaması açıklanır. Tabii bu gökyüzünün bakış açısıdır. Yeryüzünde çok farklı lanse edilecektir ama burada olayın gerçek yüzünü görüyoruz. Şimdi atlılara ve ne anlam ifade ettiklerine tek tek bakalım:
Beyaz At: Eskilerden beri beyaz atlar hep krallar ve prensler için ayrılır. Büyük fatihler beyaz ata biner ve öylece görkemlerini beyan ederlerdi. Ayette söz edilen beyaz atın üzerinde oturanın elinde bir yay varken, ne ilginçtir ki okları yoktur. Yani güçlü ama savaşmaktan çekinen birinin izlenimi veriliyor. Başına bir galibin tacı var çünkü ilk ortaya çıktığında hep galip geldiğini ve büyük başarılara imza attığını okuyoruz.
Birçok yorumcu, bu atlının dünya sahnesine çıkacak büyük önder Mesih Karşıtı’nı sembolize ettiğini düşünüyor. Kutsal Kitap’ın birçok yerinde gerçek Mesih yeryüzüne dönmeden önce sahtekâr birinin gelip ulusları kandıracağını okuyoruz. (bkz. Daniel 11:36-45, 2.Selanikliler 2). Başta karizmatik, barışçıl ve son derece hoşgörülü bir kimliğe bürünen bu lider, başardıkça başaracaktır. Onun ak ve pak duruşuna bayılan bütün insanlar peşine takılacak, çünkü onlara hep barış ve huzur vaat edecektir. Nitekim Elçi Pavlus, Rab’bin gününden hemen önce herkesin ‘esenlik ve güvenlik içinde yaşıyoruz’diyeceklerini belirtir, oysaki bu fırtınadan önceki yalancı sessizliktir.
Kırmızı At: İkinci at ilkinden çok farklıdır. Kırmızı rengi kanı andırır çünkü bu at bir savaş habercisidir. Onun gelişiyle birlikte barış dönemi sona erer ve insanlar adeta birbirinin boğazlarına yapışmaya başlarlar. Tüm dünya kaosa düşer ve insanlar hayvan gibi birbirini parçalamaya başlar. Kendisine verilen koca kılıçla kana doymaksızın kan dökecektir.
Kırmızı atlı Mesih Karşıtı’nın egemenliğin ikinci dönemini tarif ediyor. Belki de ona yardım edecek sahte peygamberitemsil ediyor olabilir; çünkü daha sonra Vahiy 13. bölümde okuduğumuz gibi, bu şahıs Mesih Karşıtı’nı desteklemekle beraber esasen 666 rejimiadı altında tüm ulusları ona tapmaya zorlamaktadır. Özellikle o dönemde öldürülenlerden “başı kesilenler”olarak söz edilmesi dikkat çekicidir (Vahiy 20:4). Demek ki ilerleyen süreçte ‘barışçıl’ lidere boyun eğmeyene hiç tahammül gösterilmeyecektir.
Siyah At: Bu defa simsiyah bir at çıkar karşımıza. Elinde sade bir terazi vardır. Terazi ticareti sembolize eder. Ancak söylenen sözlere bakacak olursak, insanların artık zorbalıkla ticaret yaptıklarını anlıyoruz. Buğday ve arpa gibi sıradan ve temel ihtiyaçlar uçuk fiyatlardan satılıyordur. Vahiy kitabının yazıldığı dönemki dinar, bir işçinin gündeliğidir. Buna göre, yarım kilo buğdayın 100 TL gibi uçuk fiyata satıldığını anlıyoruz. Tam bir fiyasko!
Başta barış müjdeleyen Mesih Karşıtı’nın egemenliği, önce kana bulanır ve ardından savaşın en büyük getirileri olan kıtlık ve açlık gibi büyük belalara sebep olur. İnsanlar da birbirine yardım etmek yerine ellerindeki mamulleri gittikçe tırmanan fiyatlarla satmaya kalkışır. Sonuç olarak yeryüzündeki insanlar zaman geçtikçe kapkaranlık bir kaosa sürükleneceklerdir.
Soluk renkli At: Dört atlıdan en ürperticisine geldik. Çünkü bu atın belirli bir rengi bile yok. Rengi ölümün rengi gibi yeşimtraktır. Bu defa ata binenin ismi bildirilir: Ölüm. Ayrıca yalnız değildir, çünkü ölüler diyarı yani mezar hemen ardından gelir. Bu ikili takımın, dünyanın dörtte birine ölüm saçmasına izin verilmiştir. Bu korkunç bir rakamdır! Ayette dört sebep veriliyor: kılıç (savaş), kıtlık (açlık), salgın hastalık ve yabanıl hayvanlar.
İlk başta umulanın tam tersi bir duruma gelinmiştir. Huzur ve esenlik müjdelenmişti ama sonuç; korkunç savaşlar, kıtlıklar ve milyarların ölümü olacaktır. Bu dört atlı, Mesih Karşıtı’nın yeryüzünün sahnesine çıkmasından sonra yaşanacak süreci ve ardından gelen korkunç sıkıntıları resmeder. Aslında Mesih de son günlerle ilgili konuşmasında birebir aynı olaylara değinmişti (Matta 24). Ne var ki Mesih’in orada belirttiği gibi bunlar sadece sancıların başlangıcıdır.
9Kuzu beşinci mührü açınca, sunağın altında, Tanrı'nın sözü ve sürdürdükleri tanıklık nedeniyle öldürülenlerin canlarını gördüm. 10Yüksek sesle feryat ederek şöyle diyorlardı: “Kutsal ve gerçek olan Efendimiz! Yeryüzünde yaşayanları yargılayıp onlardan kanımızın öcünü almak için daha ne kadar bekleyeceksin?”
11Onların her birine beyaz birer kaftan verildi. Kendileri gibi öldürülecek olan öbür Tanrı kullarının ve kardeşlerinin sayısı tamamlanıncaya dek kısa bir süre daha beklemeleri istendi.
12Kuzu altıncı mührü açınca, büyük bir deprem olduğunu gördüm. Güneş keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı. Ay baştan aşağı kan rengine döndü. 13*İncir ağacı, güçlü bir rüzgarla sarsıldığında nasıl ham incirlerini dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü. 14*Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı. Her dağ, her ada yerinden sökülüp alındı. 15*Dünya kralları, büyükleri, komutanları, zenginleri, güçlüleri, özgürü kölesi herkes mağaralara, dağlardaki kayaların arasına gizlendiler. 16*Dağlara, kayalara, “Üzerimize düşün!” dediler, “Tahtta oturanın yüzünden ve Kuzu'nun gazabından saklayın bizi! 17*Çünkü onların gazabının büyük günü geldi. Buna kim dayanabilir?”
AÇIKLAMA: Beşinci mühürle ortaya çıkan manzara diğerlerden çok farklı. Burada, göklerde bulunan bir şehit topluluğu söz konusudur. Demek ki Mesih Karşıtı ve sahte peygamberin başlattığı zulüm dalgası etkisini göstermiş ve böylece belki binlerce imanlı can vermiştir. Bunlar özellikle Mesih’e olan sevgi ve sadakatlerinden dolayı öldürülen imanlılarıdır. Özellikle Rab’be feryat ettiklerini okuyoruz. Rab’bin bir an evvel haklarını aramasını talep ediyorlar. Rab onları teselli ediyor ve onlardan biraz daha beklemelerini istiyor. Anlaşılan o ki bu sıkıntı zamanında imanlılar çok baskı görecek ve büyük bir bölümü tanıklıklarını kendi kanlarıyla imzalayacaklardır.
Altıncı mühür açılınca korkunç bir deprem yaşanır. Bazılarımız belki birden fazla büyük depremler yaşamışızdır ama bu deprem çok farklı olacak. Sadece yeryüzünün bir bölgesi değil, dünyanın tümü sarsılacak. Ayrıca gök kubbe de sarsılacak. Tüm evren adeta silkelenecek. Ayette tarif edilenlere tek tek bakalım:
Güneş keçi kılından yapılmış siyah bir çul gibi karardı: Gök cisimleri öyle sarsılıyor ki güneş ışık veremez oluyor. Dünyanın feri sönüyor ve yerini zifiri karanlık alıyor. Bunun sonucunda korkunç bir Sibirya soğuğunun tüm dünyayı kaplayacağını tahmin edebiliriz.
Ay baştan aşağı kan rengine döndü: Sadece Güneş değil, geceyi aydınlatan Ay da benzer şekilde vuruluyor. Tümüyle kan rengini alacaktır. Nedeni tam olarak açıklanmıyor, ancak görüntüsünün korkunç olacağı kesindir.
İncir ağacı, güçlü bir rüzgarla sarsıldığında nasıl ham incirlerini dökerse, gökteki yıldızlar da öylece yeryüzüne düştü: Son günleri anlatırken Mesih de incir ağacını örnek gösterdi (Matta 24:32). Ayet güçlü bir rüzgar tarif ediyor ama bu yeryüzündeki herhangi bir rüzgar değil, gezegenler ve yıldızlar arasında esen korkunç bir kasırga gibi. Böylece birçok gök cismi yeryüzüne çarpacaktır. Göklerden yağmur yerine meteor yağdığını düşünün. Bütün evren birbirine karışacaktır.
Gökyüzü dürülen bir tomar gibi ortadan kalktı: Burada sözü edilen tomar örneğine peygamber Yeşaya’nın da yazılarında rastlıyoruz (Yeşaya 34:4). Gökyüzünün ortadan kalkması gerçekten büyük ve korkunç bir olay.
Her dağ, her ada yerinden sökülüp alındı: Aynı şekilde dünyanın yüzeyi de değişiyor. Dağlar yerlerinden oynuyor ve adalar yok oluyor.
Burada tarif edilen sadece bir deprem değil, adeta tüm evrenin sarsıntısıdır. Adı geçen olayları harfiyen yorumlayacak olursak dünyanın sonuna yaklaştığımız anlaşılır. Ancak ilginçtir ki dünyada büyükten küçüğe herkes Kuzu’nun gazabı önünde diz çöküp tövbe etmektense sadece kendilerini kurtarmayı düşünebiliyorlar. Çoğu Rab’bin adaletiyle yüzleşmektense intihar etmeyi tercih ediyor. Ancak şunu unutuyorlar ki ölseler dahi yine de Tanrı’yla yüze yüze gelecek ve günahlarıyla karşı karşıya kalacaklar.
Tarif edilen bu manzaradan ilk kez haberdar değiliz; çok eskiden beri peygamberler bundan söz etmişti. Peygamber Yoel özellikle birebir olarak aynı portreyi çiziyor: “Yeryüzü önlerinde sarsılıyor, Gökyüzü titriyor; Güneş ve ay kararıyor, Yıldızların parıltısı görünmez oluyor. RAB ordusunun başında gürlüyor. Sayısızdır O'nun orduları ve buyruğuna uyan güçlüdür. RAB'bin o büyük günü ne korkunçtur! O güne kim dayanabilir?”(Yoel 2:10-11) Daha sonra Mesih’in kendisi de aynı bu dönemden benzer ifadelerle söz etti: “O günlerin sıkıntısından hemen sonra, 'Güneş kararacak, Ay ışık vermez olacak, Yıldızlar gökten düşecek, Göksel güçler sarsılacak.' "O zaman İnsanoğlu'nun belirtisi gökte görünecek. Yeryüzündeki bütün halklar ağlayıp dövünecek, İnsanoğlu'nun gökteki bulutlar üzerinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler(Matta 24:29-30).”Bu ayetlere baktığımızda, bu olayların sıkıntı döneminin sonuna doğru, İsa Mesih’in gelişinden biraz önce gerçekleşeceğini anlayabiliyoruz. Bu bölüm sıkıntı zamanının tümünü taslak halinde aktarıyor ve ilerleyen bölümlerde araları doldurarak ayrıntıları sağlıyor. Bu dönemde, Rab İsa Mesih asırlar boyunca kendisini izleyenlere acı çektirenlerden intikam alacaktır. Eninde sonunda Tanrı adil olanı yapacaktır. (bkz. 2.Selanikliler 1:6-10)
1*Bundan sonra yeryüzünün dört köşesinde duran dört melek gördüm. Bunlar karaya, denize ya da herhangi bir ağaç üzerine esmesin diye, yeryüzünün dört rüzgarını tutuyorlardı. 2*Sonra gündoğusundan yükselen başka bir melek gördüm. Yaşayan Tanrı'nın mührünü taşıyordu. Karaya, denize zarar vermek için yetki verilen dört meleğe yüksek sesle bağırdı: 3“Biz Tanrımız'ın kullarını alınlarından mühürleyene dek karaya, denize ya da ağaçlara zarar vermeyin!” 4Mühürlenmiş olanların sayısını işittim. İsrailoğulları'nın bütün oymaklarından 144 000 kişi mühürlenmişti:
5Yahuda oymağından 12 000 kişi mühürlenmişti.
Ruben oymağından 12 000,
Gad oymağından 12 000,
6Aşer oymağından 12 000,
Naftali oymağından 12 000,
Manaşşe oymağından 12 000,
7Şimon oymağından 12 000,
Levi oymağından 12 000,
İssakar oymağından 12 000,
8Zevulun oymağından 12 000,
Yusuf oymağından 12 000,
Benyamin oymağından 12 000 kişi mühürlenmişti.
Beyaz Kaftanlara Bürünmüş Kalabalık
9Bundan sonra gördüm ki, her ulustan, her oymaktan, her halktan, her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın ve Kuzu'nun önünde duruyordu. Hepsi de birer beyaz kaftan giymişti, ellerinde hurma dalları vardı. 10Yüksek sesle bağırıyorlardı:
“Kurtarış, tahtta oturan Tanrımız'a
Ve Kuzu'ya özgüdür!”
11Bütün melekler tahtın, ihtiyarların ve dört yaratığın çevresinde duruyordu. Tahtın önünde yüzüstü yere kapanıp Tanrı'ya tapınarak şöyle diyorlardı:
12“Amin!
Övgü, yücelik, bilgelik,
Şükran, saygı, güç, kudret,
Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun!
Amin!”
13Bu sırada ihtiyarlardan biri bana sordu: “Beyaz kaftan giymiş olan bu kişiler kim, nereden geldiler?”
14*“Sen bunu biliyorsun, efendim” dedim.
Bana dedi ki, “Bunlar o büyük sıkıntıdan geçip gelenlerdir. Kaftanlarını Kuzu'nun kanıyla yıkamış, bembeyaz etmişlerdir. 15Bunun için,
“Tanrı'nın tahtı önünde duruyor,
Tapınağında gece gündüz O'na tapınıyorlar.
Tahtta oturan, çadırını onların üzerine gerecek.
16*Artık acıkmayacak,
Artık susamayacaklar.
Ne güneş ne kavurucu sıcak
Çarpacak onları.
17Çünkü tahtın ortasında olan Kuzu onları güdecek
Ve yaşam sularının pınarlarına götürecek.
Tanrı gözlerinden bütün yaşları silecek.”
AÇIKLAMA: Altıncı bölümün sonunda Yuhanna şunu sordu: “Buna kim dayanabilir?” Tüm dünyayı sarsan bu kadar korkunç olayların karşısında kim durabilir ki? Yedinci mühre devam etmeden önce Yuhanna, yedinci bölümde kısa bir ara verip bu önemli soruya cevap verir. Bu sırada mühürlenmiş yani koruma altına alınmış 144000 şahıs ile tanışıyoruz. Bu ayetleri çok farklı yorumlayan olmuştur ancak sağlanan bilgilere sadık kalırsak, İsrail’in on iki oymağından seçilen kimseler olduğu gayet açıktır. Kutsal Kitap’ın birçok bölümünden, İsrail’in son günlerde nihayet Tanrı’ya dönüp büyük bir uyanış yaşayacağını görüyoruz. İsrail ulusu tarih boyunca genellikle Tanrı’nın planına karşı geldiyse de sonunda tövbe edip kurtulacaktır (Romalılar 11). İsa Mesih’i ölüme teslim eden Yahudiler eninde sonunda O’nu tek kurtarıcı ve kralları olarak kabul edecekler (Hezekiel 37, Zekeriya 12-13). Rab İsrail’in her oymağından on iki biner erkeği mühürleyip koruma altına alarak bu işe başlayacaktır. Bunlar Tanrı kullarıolarak tanımlanır çünkü alınlarında Tanrı’nın kendi mührünü taşıyorlar.
Peki bu grup ne yapacak? Aslında bölümün ikinci kısmı bunu açıklıyor. İsa Mesih’e inanan bu Yahudiler sayesinde şu an ruhsal karanlıkta olan İsrail toplumu müjdeyi çok güçlü bir şekilde duyacaktır ve ardından yankıları diğer uluslara da sıçrayacak. O yüzden diğer uluslardan iman edip Rab’be tapınan sayılmayacak kadar büyük bir kalabalık görünüyor. Bu gerçekten dünya tarihinin en büyük uyanışı olacaktır. Böylece Mesih’in vaat ettiği gibi göksel egemenliğin müjdesi tüm uluslara duyurulmuş olacaktır (Matta 24:14). Yuhanna beyaza bürünmüş bu kalabalığın kimlerden oluştuğunu sorunca ‘Büyük sıkıntıdan geçenler’ olduklarını öğrenir. Daniel’in dokuzuncu bölümünde Mesih’in ikinci gelişinden önce yedi yıllık büyük bir sıkıntı sürecini okuyoruz. Mesih de bunun ne kadar zor bir süreç olacağını belirtti (Matta 24:21). Demek ki dünyada kıyamet koparken Rab aynı zamanda birçok kişiyi kurtaracaktır. Rab’bin hikmeti gerçekten çok derindir. O yüzden bölümün devamında, Mesih’e inanıp da canlarından olan beyaz kaftanlara bürünmüş tüm uluslardan gelen kalabalıkla birlikte bütün gökyüzü de Tanrı’yı övmeye başlar. Bu kişiler Mesih uğruna çok acı çekecekler ama Rab’bin huzuruna geçince Tanrı’nın kendisi gözlerindeki yaşları silerek onları teselli edecektir.
Sonuç olarak son günlerde yaşanacak büyük sıkıntı zamanında her şey kötü olmayacak. Bir yandan Mesih Karşıtı cirit atarken öbür yandan İsrail toplumu tövbe edip Rab’be dönecek ve onlar sayesinde dünyanın birçok yerinde, Mesih’e iman eden büyük bir kalabalık da toplanacak. Bu şekilde Pentikost Günü’nde müjdelenen olay tamamlanacak, verilen vaatler tam hedefine ulaşacaktır, çünkü ardından Mesih geri dönecektir. İki bin sene önce Kilise’nin doğuşunda Yoel 2’den ayet okuyan Petrus, İsrail ulusunun tövbe edip Rab’bin gelecek egemenliğine hazırlanmasını arzuluyordu (Elç.İşleri 2-3). Ama o zaman olmadı, çünkü Yahudilerin önderleri müjdeyi reddettiler. Yine de Kutsal Ruh’la donatılan havariler çıkıp dünyanın büyük bir bölümünü Mesih’e çekmeye başardılar. Ne var ki son günlerde yine Kutsal Ruh’la dolan Yahudiler müjdeyi tüm uluslara taşıyacaktır. Ama bu defa sadece 12 havari değil, 12 x 12,000 Yahudi müjdeci dünyaya yayılacak ve gelmiş geçmiş en büyük uyanışa sebep olacaktır. Aynı zamanda bu sürecin zarfında binlerce imanlının hunharca katledileceği de kesindir. Hatta Vahiy’in ilerisinde ‘başı kesilenlerden’ bahsedilmesi dikkatimizi çeker (20:4). Nitekim şimdiden Orta Doğu’nun bir çok yerinde bunun provası yapılıyor bile. Ama sonunda ister tanıklık ederek ister canlarını vererek imanlılar bir şekilde Şeytan’ı yenecekler (12:11).
1Kuzu yedinci mührü açınca, gökte yarım saat kadar sessizlik oldu. 2Tanrı'nın önünde duran yedi meleği gördüm. Onlara yedi borazan verildi.
3Altın bir buhurdan taşıyan başka bir melek gelip sunağın önünde durdu. Tahtın önündeki altın sunakta bütün kutsalların dualarıyla birlikte sunmak üzere kendisine çok miktarda buhur verildi. 4Kutsalların dualarıyla buhurun dumanı, Tanrı'nın önünde meleğin elinden yükseldi. 5*Melek buhurdanı aldı, sunağın ateşiyle doldurup yeryüzüne attı. Gök gürlemeleri, uğultular işitildi, şimşekler çaktı, yer sarsıldı.
6Yedi melek ellerindeki yedi borazanı çalmaya hazırlandı.
7*Birinci melek borazanını çaldı. Kanla karışık dolu ve ateş oluştu, yeryüzüne yağdı. Yerin üçte biri, ağaçların üçte biri ve bütün yeşil otlar yandı.
8İkinci melek borazanını çaldı. Alev alev yanan, dağ gibi büyük bir kütle denize atıldı. Denizin üçte biri kana dönüştü. 9Denizdeki yaratıkların üçte biri öldü, gemilerin üçte biri yok oldu.
10*Üçüncü melek borazanını çaldı. Gökten meşale gibi yanan büyük bir yıldız ırmakların üçte biri üzerine ve su pınarlarının üzerine düştü. 11*Bu yıldızın adı Pelin'dir. Suların üçte biri pelin gibi acılaştı. Acılaşan sulardan içen birçok insan öldü.
12*Dördüncü melek borazanını çaldı. Güneşin üçte biri, ayın üçte biri, yıldızların üçte biri vuruldu. Sonuç olarak ışıklarının üçte biri söndü, gündüzün ve gecenin üçte biri ışıksız kaldı.
13Sonra göğün ortasında uçan bir kartal gördüm. Yüksek sesle şöyle bağırdığını işittim: “Borazanlarını çalacak olan öbür üç meleğin borazan seslerinden yeryüzünde yaşayanların vay, vay, vay haline!”
AÇIKLAMA: Şimdi yedinci mühürle devam ediyoruz. Sekizinci bölümün başında Mesih yedinci mührü açınca göklerde ürkütücü bir sessizlik başlıyor. Sonra yedi melek belirleniyor ve ellerine yedi borazan veriliyor. Eskiden borazanlar bayramlarda kullanılan bir müzik aletiydi, aynı zamanda savaş zamanında halkı düşmana karşı uyarmak için ve askerleri harekete geçirmek için kullanılırdı. Burada borazanlar Tanrı’nın gazabının habercisi olarak kullanılmaktadır. Yedinci mühürle gündeme gelen borazanlar, daha önce gördüğümüz bazı olayların açılımını sağlıyor. Altıncı mühürde yeri ve göğü sarsan kozmik bir sarsıntı görüldü (6:12-17). İşte borazanlar şimdi o korkunç olayların ayrıntılarını verir. Buradan itibaren yeryüzünün ve göklerin ne şekilde sarsıldığını okuyoruz. Tüm bunlar muhtemelen yedi yıllık sıkıntı döneminin sonuna doğru olacaktır; belki son bir iki yıl içinde. Bu belalarla Rab kendisine başkaldıran imansızların üzerine gazabını yağdırıyor.
1. BORAZAN: İlk borazan, bitkiler üzerine yağacak gazaba yol açar. Bunlar çok ilginç bir dolu türüyle yok olacaklar; dolu, kan ve ateşle birlikte yağacak. Sonuç olarak tüm bitkilerin üçte biri yok olacak. Bu yine korkunç bir orandır. Asya kıtası büyüklüğünde bir alanın dolu ve ateş yağmuruyla tutuştuğunu düşünün!
2. BORAZAN: Bu defa gökten devasa bir kütle, belki de bir meteor denize düşer. Bu kütlenin ilginç yanı şu ki etkisiyle denizin üçte biri kana dönüşür; dolayısıyla, etkilenen tüm yaratıklar telef olacak ve çok sayıda gemi yok olacak. Denizlerin üçte biri Atlantik Okyanusu’nun tamamı kadardır. Hepsinin kan kaynadığını düşünün. Gerçekten inanılmaz bir yıkım söz konusu!
3. BORAZAN: Üçüncü borazanla bu kez Pelin (acı demek) adında büyük bir yıldız özellikle ırmak ve su kaynakları üzerine düşer. Böylece dünyanın tatlı suyunun üçte biri, bir anda acıya dönüşür. Bu acılık sıradan bir acı da değildir, zehirleyici ve öldürücü bir etkiye sahiptir. Böylece sadece okyanus ve denizler değil, temiz su kaynaklarının büyük bir bölümü de telef olur. Daha şimdiden yeryüzünde yeterli su bulmada zorlanan insanların o günlerde nasıl sıkıntı yaşayacaklarını tahmin edebiliriz.
4. BORAZAN: Yine altıncı mühürde gördüğümüz gibi güneş, ay ve yıldızların vurulduğunu okuyoruz. Daha önce belirttiğimiz gibi, buradaki belalar aslında altıncı mühürle başlatılan olayın devamıdır. Başta sadece gök cisimlerinin üçte biri kadarı etkilenecektir ama sonra bunlar tümüyle vurulacaktır. Yine de dünya bir hayli etkilenecek ve dondurucu soğuklar yaşanacaktır.
Şimdiye kadar sıkıntı dönemindeki dünyanın gittikçe kaosa sürüklendiğini gördük. Ancak daha sonra olacakların yanında bunlar daha çok küçük doğum sancılarıdır. Göklerde uçan bir kartal bu acı gerçeği sonraki belaları görecek olan insanların vay vay vay haline diyerek dile getirir.
Başta dediğimiz gibi tüm bunlar Tanrı’nın gazabının birer parçasıdır. Daha önce imanlıların Tanrı’dan adalet dilediklerini okuduk (6:9-11). Bu bölümün başında imanlılarının Tanrı’ya ettikleri duaların yüce tahtının önünde altın sunakta durduğunu gördük. Sonra buhurdan taşıyan bir meleğin dualara çok miktar buhur kattığını ve sunaktan ateş alarak hepsini yeryüzüne boşalttığını okuduk. Bunun sonucunda dünyanın demin anlattığımız büyük sarsıntıları yaşadığını belirtir. Demek ki kutsalların duaları gerçekten etkin ve güçlüdür. İmanlıların asırlardır adalet için yaptıkları feryat kayıtsız sonuçsuz kalmıyor. Hepsi Tanrı’nın önünde birikiyor ve bir gün Rab de üzerinde gazabını katarak dünya üzerine dökecektir.
1Beşinci melek borazanını çaldı. Gökten yere düşmüş bir yıldız gördüm. Dipsiz derinliklere açılan kuyunun anahtarı ona verildi. 2*Dipsiz derinliklerin kuyusunu açınca, kuyudan büyük bir ocağın dumanı gibi bir duman çıktı. Kuyunun dumanından güneş ve hava karardı. 3*Dumanın içinden yeryüzüne çekirgeler yağdı. Bunlara yeryüzündeki akreplerin gücüne benzer bir güç verilmişti. 4*Çekirgelere yeryüzündeki otlara, herhangi bir bitki ya da ağaca değil de, yalnız alınlarında Tanrı'nın mührü bulunmayan insanlara zarar vermeleri söylendi. 5Bu insanları öldürmelerine değil, beş ay süreyle işkence etmelerine izin verildi. Yaptıkları işkence akrebin insanı soktuğu zaman verdiği acıya benziyordu. 6*O günlerde insanlar ölümü arayacak, ama bulamayacaklar. Ölümü özleyecekler, ama ölüm onlardan kaçacak.
7*Çekirgelerin görünümü, savaşa hazırlanmış atlara benziyordu. Başlarında altın taçlara benzer başlıklar vardı. Yüzleri insan yüzleri gibiydi. 8*Saçları kadın saçına, dişleri aslan dişine benziyordu. 9*Demir zırhlara benzer göğüs zırhları vardı. Kanatlarının sesi savaşa koşan çok sayıda atlı arabanın sesine benziyordu. 10Akrebinkine benzer kuyrukları ve iğneleri vardı. Kuyruklarında, insanlara beş ay zarar verecek güce sahiptiler. 11Başlarında kral olarak dipsiz derinliklerin meleği vardı. Bu meleğin İbranice adı Avaddon, Grekçe adıysa Apolyon'dur.
12Birinci “vay” geçti, işte bundan sonra iki “vay” daha geliyor.
AÇIKLAMA: Bu bölümde geçen ürpertici manzara Hollywood icadına benzer. Yalnız unutmayalım ki bu bir fil m değil, bu günün birinde dünyanın başına gelecek Tanrı gazabıdır. Birçok yorumcu burada tarif edilen garip yaratıklara mecazi bir anlam yüklemek ister. Elbette ki Vahiy kitabında zaman zaman mecazi ya da sembolik nesnelerle karşılaşıyoruz fakat burada geçen yaratıkların başlarındaki saça kadar son derece titiz bir şekilde tarif edilmeleri bunun tamamen gerçek olduğunu gösterir. Bölümün başında gökten yere düşmüş bir yıldızın dipsiz kuyuyu açtığını okuyoruz. Büyük olasılıkla burada ‘parlak yıldız’olarak resmedilen şey İblis’in kendisidir (Yeşaya 14:12, Luka 10:18). Dipsiz derinlikleri açtığında içinden yükselen kara dumanın içinden iğrenç bir çekirge ordusu belirir. Peki bunlar ne olabilir? İlginçtir ki Kutsal Kitap başka birkaç yerde bunun gibi karanlıkta zincire vurulmuş cinlerden bahseder (2.Petrus 2:4, Yahuda 6). Bu ayetlerde geçenler büyük ihtimalle tufandan önce Nuh’un zamanında yeryüzünde dolaşan ama Tanrı’nın belirlediği düzeni ve sınırları aşarak büyük cezaya uğrayan cinlerdir. (bkz. Yaratılış 6:1-5) Okuduğumuz kadarıyla düşmüş meleklerin bazıları bayanlarla ilişkiye girmeye yeltendiler ve bu şekilde insan soyunu kirlettiler. Bu tür olaylardan dolayı Tanrı’nın tüm dünyayı tufanla tamamen yıkmaktan başka bir çaresi kalmadı. İşte Vahiy 9. bölümde karşımıza çıkan çekirge ordusu muhtemelen tufandan önce dipsiz kuyuya hapsedilmiş o cinlerdir.
Peki bu yaratıkların garip şekilleri nedir böyle? Görünüşleri bir hayli ürkütücüdür: “Savaşa hazırlanmış atlara benziyordu. Başlarında altın taçlara benzer başlıklar vardı. Yüzleri insan yüzleri gibiydi. Saçları kadın saçına, dişleri aslan dişine benziyordu. Demir zırhlara benzer göğüs zırhları vardı. Kanatlarının sesi savaşa koşan çok sayıda atlı arabanın sesine benziyordu. Akrebinkine benzer kuyrukları ve iğneleri vardı…”Baştan çekirgelere benzetilmeleri çok dikkat çekicidir. Çünkü Peygamber Yoel kendi ülkesine saldıran Babil ordusunu çekirgelere benzetti (Yoel 1:6). Çekirgeyi andıran bu orduları tarif eden Yoel, aynı zamanda Mesih Karşıtı’nın ordularını betimlemiştir (Yoel 2:1-5). Peki en ince ayrıntısına kadar tarif edilen bu çekirgeler sadece Mesih Karşıtı’nın ordularını mı temsil eder yoksa başka türlü gerçekleşebilir mi? Aslında son yıllarda teknolojinin ortaya çıkardığı DNA genetik mutasyonlarının bir sonucu olabilir bu yaratıklar. Canlı doku ile uğraşan bilim adamları artık istedikleri yaratıkları var edebiliyorlar neredeyse o yüzden burada tarif edilen tarzda bir yaratığı icat etmeleri yakın gelecekte pek zor ve imkânsız sayılmaz. Dahası birinin bundan binlercesini çoğalttığını düşünün. Ve de dipsiz derinliklerden çıkan cinler de onların içine yerleşse alın size gelmiş geçmiş en korkunç kâbus – cinli çekirge ordusu.
Çekirgelerin yaptıklarına bakarsak, insanlara saldırarak beş ay süren korkunç bir acı verdiklerini okuyoruz. Ancak Tanrı’nın adını taşıyanlara karşı tamamen etkisizdirler. Son olarak, başlarındaki kral dikkatimizi çeker. Apolyon mahvedici demektir. Dipsiz derinliklerin meleği, yani önderi olarak tanıtılır. Bu kim olabilir? Şeytan’ın başka bir ismi olabilir, ancak İblis henüz dipsiz derinliklere hapsedilmemişti (20:3). İlginç bir bağlantı daha var. Mesih Karşıtı birkaç yerde dipsiz derinliklerden çıkan biri olarak geçer (11:7-8). Anlaşılan o ki Mesih Karşıtı’nın içindeki ruh dipsiz derinliklerden çıkan cindir. Bunun cinlerin kralı Apolyon olması muhtemeldir. Böylece Mesih Karşıtı’nın içinde cinlerin en korkutucusu bulunacaktır. İşte ilk Vayböyle olacak ama iki Vaydaha var.
13*Altıncı melek borazanını çaldı. Tanrı'nın önündeki altın sunağın dört boynuzundan gelen bir ses işittim. 14Ses, elinde borazan olan altıncı meleğe, “Büyük Fırat Irmağı'nın yanında bağlı duran dört meleği çöz” dedi. 15Tam o saat, o gün, o ay, o yıl için hazır tutulan dört melek, insanların üçte birini öldürmek üzere çözüldü. 16Atlı ordularının sayısı iki yüz milyondu, sayılarını duydum. 17Görümümde atları ve binicilerini gördüm. Ateş, gökyakut ve kükürt renginde göğüs zırhları kuşanmışlardı. Atların başları aslan başına benziyordu. Ağızlarından ateş, duman, kükürt fışkırıyordu. 18İnsanların üçte biri bunların ağzından fışkıran ateş, duman ve kükürtten, bu üç beladan öldü. 19Atların gücü ağızlarında ve kuyruklarındadır. Yılanı andıran kuyruklarının başıyla zarar verirler.
20*Geriye kalan insanlar, yani bu belalardan ölmemiş olanlar, kendi elleriyle yaptıkları putlardan dönüp tövbe etmediler. Cinlere ve göremeyen, işitemeyen, yürüyemeyen altın, gümüş, tunç, taş, tahta putlara tapmaktan vazgeçmediler. 21Adam öldürmekten, büyü, fuhuş, hırsızlık yapmaktan da tövbe etmediler.
AÇIKLAMA: Her geçen vay bir öncekinden daha korkutucu oluyor. Altıncı borazan bir önceki kadar garip ve anlaşılması zordur. Başta Fırat Nehri’nin yanında bağlı tutulan dört melekten söz edilir. Peki bunlar kim? Bildiğimiz Fırat Nehri’nden bahsettiği kesin ama orda bağlı tutulan dört melek muhtemelen düşmüş melekler, yani cinlerdir, çünkü çözüldüklerinde insanların üçte birini öldürmek için yetki alıyorlar. Ama ne zaman bağlandılar ya da neden orada tutuldular bilmiyoruz. Ancak Daniel 10. bölümde ilginç bir ayrıntı vardı. O bölümde zamanında Orta Doğuda hüküm süren büyük imparatorlukların üzerinde büyük cinlerin sorumlu olduğunu okuyoruz. Acaba bu dört melek eskiden Mezopotamya topraklarında egemenlik süren Asur, Babil, Med-Pers ve Yunan imparatorluklarının baş cinleri olabilir mi? Peki, Fırat Nehri neden bu kadar önemli? Çünkü Tanrı’ya meydan okuyan ilk egemenliğin çıkış noktası; orada bulunan ve daha sonra yeniden gündeme oturacak olan Babil kentidir (Yaratılış 11, Vahiy 17-18). Daha ilginci şu ki bugünlerde en çok insana zülüm eden ve Tanrı’nın halkında düşmanca yaklaşan örgütler de yine Fırat Nehri boyunca egemenlik sürmektedirler.
Sonra sayısı 200 milyon olan bir ordudan söz ediliyor. Bazıları bu rakamın çok devasa bir ordu için verilen mecazi bir rakam olduğunu düşünür. Ama öyle olsaydı net bir rakam vermezdi. Aynı zamanda dünya tarihinde hiç bu kadar büyük bir ordu savaşa girmemiştir. Yine de yıllar önce Çin böyle bir orduya sahip olduğunu iddia etti; demek ki mümkündür. Peki, bu kadar büyük bir ordu ne yapıyor? Muhtemelen bunlar Armagedon Savaşı’na katılmaya geliyor (Vahiy 16:12-16). Kutsal Kitap, sona yaklaşınca Mesih Karşıtı’yla birlikte birçok ulusun İsrail topraklarına yönelip Tanrı’nın halkını yok etmek için toplanacağını yazar (Zekeriya 12-14). Burada söz konusu olan grubun doğudan mı kuzeyden mi geldikleri belli değil ama Daniel 11:44’te ima edilen ordular olabilir. Fakat burada tarif edilen garip yaratıkların ne olduğu konusunda farklı düşünceler vardır. “Ateş, gökyakut ve kükürt renginde göğüs zırhları kuşanmışlardı. Atların başları aslan başına benziyordu. Ağızlarından ateş, duman, kükürt fışkırıyordu.” Kimi bundan 2000 sene önce yazan Yuhanna’nın kendi ilkel diliyle modern savaş makinalarını tarif etmeye çalıştığını düşünüyor. Belki de bir önceki borazanın habercisi olduğu yaratıklar gibi, bunlar da genetik mutasyon sonucunda geliştirilen yaratıklar ya da askeri amaç için geliştirilen robotlar da olabilir. Her nasıl olacaksa tam o saat, o gün, o ay, o yıl içinhazırlanmış ve son savaşa katılmak üzere harekete geçen bu ordular, dünyaya korkunç bir zarar verecekler. Artık o zamana kadar yeryüzünde kaç insan kalır bilemeyiz ama üçte birinin yok olması yine de muazzam ve korkunç bir rakamdır. Ama ne ilginçtir ki tüm bunların sonunda, insanlar hala Tanrı’ya dönüp günahlarıyla yüzleşmeyi reddedeceklerdir. İnsanda gerçekten akıl almaz bir inat ve gurur vardır. İşte tam bu yüzden bu gazabı hak ediyor.
1Sonra gökten inen güçlü başka bir melek gördüm. Buluta sarınmıştı, başının üzerinde gökkuşağı vardı. Yüzü güneşe, ayakları ateşten sütunlara benziyordu. 2-3Elinde açılmış küçük bir tomar vardı. Sağ ayağını denize, sol ayağını karaya koyarak aslanın kükremesini andıran yüksek sesle bağırdı. O bağırınca, yedi gök gürlemesi dile gelip seslendiler. 4Yedi gök gürlemesi seslendiğinde yazmak üzereydim ki, gökten, “Yedi gök gürlemesinin söylediklerini mühürle, yazma!” diyen bir ses işittim.
5*Denizle karanın üzerinde durduğunu gördüğüm melek, sağ elini göğe kaldırdı. 6Göğü ve göktekileri, yeri ve yerdekileri, denizi ve denizdekileri yaratanın, sonsuzluklar boyunca yaşayanın hakkı için ant içip dedi ki, “Artık gecikme olmayacak. 7Yedinci melek borazanını çaldığı zaman, Tanrı'nın sır olan tasarısı tamamlanacak. Nitekim Tanrı bunu, kulları peygamberlere müjdelemişti.”
8*Gökten işittiğim ses benimle yine konuşmaya başladı: “Git, denizle karanın üzerinde duran meleğin elindeki açık tomarı al” dedi.
9Meleğin yanına gidip küçük tomarı bana vermesini istedim. “Al, bunu ye!” dedi. “Midende bir acılık yapacak, ama ağzına bal gibi tatlı gelecek.” 10Küçük tomarı meleğin elinden alıp yedim, ağzımda bal gibi tatlıydı. Ama yutunca midem acılaştı. 11Sonra bana şöyle dendi: “Yine birçok halk, ulus, dil ve kralla ilgili olarak peygamberlikte bulunmalısın.”
AÇIKLAMA: Yedinci borazan çalmadan, Yuhanna bu arada olup biten birçok önemli gelişmeleri aktaracak çünkü son borazan çaldığında artık son gelmiş olacak. Kutsal Kitap’ın bir çok yerinde Mesih’in gelişinden hemen önce ‘son borazan’ın çalınacağını okuyoruz (Matta 24:31; 1.Korintliler 15:52; 1.Selanikliler 4:16). Yedinci borazan Mesih’in gelişini ve egemenliğini müjdeleyecektir (Vahiy 11:15). Ancak sona devam etmeden önce Rab, aradaki bölümlerde (10-13) yeryüzünde gelişen olaylara değinmek istiyor. Onuncu bölümde güçlü ve son derece görkemli bir meleğin gökten inip önemli bir uyarıda bulunduğunu okuyoruz. Onun kim olduğu konusuna gelince, Mikail ya da Cebrail gibi öncü Baş meleklerden biri olduğu düşünülüyor (Daniel 12:1). Elindeki küçük tomar hemen dikkat çeker. Büyük olasılıkla bu, Mesih’in baştan beri açmakta olduğu yedi mühürlü yargı tomarından kalan kısımdır. Çünkü yedinci mühür açıldığında yedi borazana yol açtı. Şimdi de son borazana gelinmiştir. Bu küçük tomar yeryüzüne yağacak son yargıları içerir.
Bu arda yedi gök gürlemesi seslenir. Gök gürleme fırtınanın habercisidir. Burada yeryüzü üzerine kopacak son büyük kozmik fırtınanın haberini verir ancak Rab Yuhanna’nın yedi gök gürlemelerinin söylediklerini yazmasını yasaklar. Ardından denizle karanın üzerinde duran güçlü melek ant içerek ‘Artık gecikme olmayacak, Yedinci melek borazanını çaldığı zaman, Tanrı’nın sır olan tasarısı tamamlanacak’der. Kısacası, sona pek az kaldığını söyler ve her şeyin Tanrı’nın peygamberlerin ağızlarından söylediği gibi tam tamına gerçekleşeceğini belirtir. Peki neden gök gürlemelerinin söylediklerini yazmıyor? Aslında Rab bunu peygamberlerin yazılarından aktardı bile ancak bunu ancak dikkatli bir şekilde ‘okuyan anlayacaktır’(Matta 24:15).
Sonra Rab, Yuhanna’nın küçük tomarı güçlü meleğin elinden alıp yemesini söyler. Tabii bu bize çok garip gelebilir ama aynısı Eski Antlaşma’da da vardı. Rab peygamber Hezekiel’in de Tanrı’nın yargılarını içeren tomarı yemesini söyledi (Hezekiel 3:1-3). Aynı şekilde Yuhanna onu yediğinde başta ağzına bal gibi tatlı geldiyse de midesine inince büyük bir acılık yarattığını okuyoruz. Bu, Tanrı’nın gazabının iki yönünü vurgular. Bir yandan asırlardır adalet bekleyen imanlılar için gelen yargı tatlı gelir ama öbür yandan insanların-kötü de olsalar, cezalandırıldıklarını görmek kolay değildir. Böylece Rab Yuhanna’ya yargı sözlerini duyurmaya emreder. Bizler de müjdeyi yaymaya çağrıldık. Bu, kurtulup Tanrı’ya dönen insanlara tatlı gelir, ama Tanrı’yı tanımayı reddedenler için bu korkunç bir tat yaratır (2.Korintliler 2:14-16). Yine de Pavlus’un dediği gibi müjdeyi yaymasak vay halimize (1.Korintliler 9:16). Sonuç olarak ister insanlar bizi sevsin ister sevmesin, onları uyarmalıyız.
1*Bana değneğe benzer bir ölçü kamışı verilip şöyle dendi: “Git, Tanrı'nın Tapınağı'nı ve sunağı ölç, orada tapınanları say! 2*Tapınağın dış avlusunu bırak, orayı ölçme. Çünkü orası, kutsal kenti kırk iki ay ayaklarıyla çiğneyecek olan uluslara verildi. 3İki tanığıma güç vereceğim; çul giysiler içinde bin iki yüz altmış gün peygamberlik edecekler.”
4*Bunlar yeryüzünün Rabbi önünde duran iki zeytin ağacıyla iki kandilliktir. 5Biri onlara zarar vermeye kalkışırsa, ağızlarından ateş fışkıracak ve düşmanlarını yiyip bitirecek. Onlara zarar vermek isteyen herkesin böyle öldürülmesi gerekir. 6Peygamberlik ettikleri sürece yağmur yağmasın diye göğü kapamaya yetkileri vardır. Suları kana dönüştürme ve yeryüzünü, kaç kez isterlerse, her türlü belayla vurma yetkisine sahiptirler. 7*Tanıklık görevleri sona erince dipsiz derinliklerden çıkan canavar onlarla savaşacak, onları yenip öldürecek. 8*Cesetleri, simgesel olarak Sodom ve Mısır diye adlandırılan büyük kentin anayoluna serilecek. Onların Rabbi de orada çarmıha gerilmişti. 9Her halktan, oymaktan, dilden, ulustan insan üç buçuk gün cesetlerini seyredecek, cesetlerinin mezara konulmasına izin vermeyecekler. 10Yeryüzünde yaşayanlar onların bu durumuna sevinip bayram edecek, birbirlerine armağanlar gönderecekler. Çünkü bu iki peygamber yeryüzünde yaşayanlara çok eziyet etmişti.
11*Üç buçuk gün sonra iki peygamber, Tanrı'dan gelen yaşam soluğunu alınca ayağa kalktılar. Onları görenler dehşete kapıldı. 12*İki peygamber gökten gelen yüksek bir sesin, “Buraya çıkın!” dediğini işittiler. Sonra düşmanlarının gözü önünde bir bulut içinde göğe yükseldiler. 13*Tam o saatte şiddetli bir deprem oldu, kentin onda biri yıkıldı. Depremde yedi bin kişi can verdi. Geriye kalanlar dehşete kapılıp gökteki Tanrı'yı yücelttiler.
14İkinci “vay” geçti. İşte, üçüncü “vay” tez geliyor.
15*Yedinci melek borazanını çaldı. Gökte yüksek sesler duyuldu:
“Dünyanın egemenliği
Rabbimiz'in ve Mesihi'nin oldu.
O sonsuzlara dek egemenlik sürecek.”
16-17Tanrı'nın önünde tahtlarında oturan yirmi dört ihtiyar yüzüstü yere kapandı. Tanrı'ya tapınarak şöyle dediler:
“Her Şeye Gücü Yeten,
Var olan, var olmuş olan Rab Tanrı!
Sana şükrediyoruz.
Çünkü büyük gücünü kuşanıp
Egemenlik sürmeye başladın.
18*Uluslar gazaba gelmişlerdi.
Şimdiyse senin gazabın üzerlerine geldi.
Ölüleri yargılamak,
Kulların olan peygamberleri, kutsalları,
Küçük olsun büyük olsun,
Senin adından korkanları ödüllendirmek
Ve yeryüzünü mahvedenleri mahvetmek zamanı da geldi.”
19*Ardından Tanrı'nın gökteki tapınağı açıldı, tapınakta O'nun Antlaşma Sandığı göründü. O anda şimşekler çaktı, uğultular, gök gürlemeleri işitildi. Yer sarsıldı, şiddetli bir dolu fırtınası koptu.
AÇIKLAMA: Bu sırada, son günlerde dünyayı sarsacak iki adamla tanışıyoruz. Mesih’in ilk gelişinde yolunu hazırlayan Yahya gibi, bunlar İsa Mesih’in ikinci gelişinin yolunu hazırlayacaklar. Hizmetleriyle ilgili verilen önemli bilgilere dikkat edelim:
Tapınakta hizmet ederler: İlk ayetlerden, onların özellikle tapınak civarında hizmet ettiklerini anlıyoruz. Demek ki son günlerde Yeruşalim’de Tanrı’nın eski Tapınağı yeniden inşa edilecektir (2.Selanikliler 2:4). İki tanığın hizmeti muhtemelen yıkıcı iğrenç şeyin dikilmesi olayından sonra olacaktır, çünkü 42 aylık, yani üç buçuk yıllık süreden söz eder. Başka bir ayette 1260 gün peygamberlik edeceklerini okuyoruz. Bu rakam hep yedi yıllık sıkıntı döneminin son yarısıyla ilgili olarak geçer (Daniel 7:25; Vahiy 12:6; 13:5). Bu sırada Yahudiler’in çoğu Yeruşalim’den kaçmış olacaktır. Ayrıca Yeruşalim kenti ve özellikle Tapınak sürekli öteki uluslar tarafından ayaklar altında ezilecektir (Luka 21:24). O yüzden onlar Rab adına oraya dikilip Tanrı adına tanıklık edecekler.
Tanrı’nın gücüyle hizmet ederler: İki tanık Tanrı adına peygamberlik görevini yapacaklar. Bunu yaparken Rab’bin olağanüstü gücüyle hareket ettiklerini okuyoruz: ‘ağızlarından ateş fışkıracak ve düşmanlarını yiyip bitirecek. Peygamberlik ettikleri sürece yağmur yağmasın diye göğü kapamaya yetkileri vardır. Suları kana dönüştürme ve yeryüzünü, kaç kez isterlerse, her türlü belayla vurma yetkisine sahiptirler’ Benzer bir güç ve yetkiyi Musa, İlyas ve Elişa gibi peygamberlerde görürüz. Aslında Rab onları bu şekilde koruma altına alacak, aynı zamanda bu tür mucizelerle bütün dünyaya gücünü gösterecektir.
Çul giysiler içinde hizmet ederler: Giyim kuşam tarzları çok dikkat çekicidir. Bunlar kendi rahatlarını hiç düşünmeyip kutsal göreve tamamen adanmış kişiler olacaklar. Aynı zamanda çul giysiler yas tuttuklarını gösterir. Muhtemelen tapınağın, Mesih Karşıtı tarafından kirletilmesini protesto ediyorlar. Bu tarz kıyafetler İlyas ve Yahya’yı akla getirir. İsa Mesih’in ilk gelişinden önce Kutsal Kitap, İlyas gibi birinin gelip onun yolunu hazırlayacağını bildirdi (Yeşaya 40:3; Malaki 3:1; 4:5). Yahya bu sözleri yerine getirme amacıyla gönderilmişti (Luka 1:17, 76-77). Mesih’in kendisi Yahya’nın beklenen İlyas olduğunu belirtti (Matta 11:14; Luka 1:17). Ancak kabul görmediğinden dolayı ilk gelişinde vaat edilen Göksel Egemenlik’le ilgili beklentiler gerçekleşmedi. O yüzden Mesih’in ikinci gelişinden önce İlyas’ın gelmesi yeniden beklenmektedir (Matta 17:11). Ancak bu defa bir değil, iki kişi olacaktır. Bu açıdan iki tanık, Yahya’nın zamanında taşımış olduğu bayrağı kaldığı yerden devam edip ileriye taşıyacaklar.
İki tanıkla ilgili olarak verilen önemli bir bilgi de şudur: ‘Bunlar yeryüzünün Rabbi önünde duran iki zeytin ağacıyla iki kandilliktir.’Bu sözler neyi kastediyor olabilir? Kutsal Kitap’a baktığımızda Zekeriya 4’te bununla birebir alakalı bir bölüm okuyoruz. Zekeriya’nın döneminde burada tarif edilen olaylar kısmen gerçekleşti. O dönemde sürgünden dönen Yahudi halkı, Tapınağı restore etmeye çalışıyordu. Bu kutsal görevde Prens Zerubbabil ve Kâhin Yeşu halka önderlik ediyordu. Bu görümde onların ancak Kutsal Ruh’tan gelen mesh yağıyla başaracaklarını görebiliyoruz. Yuhanna, Vahiy 11’de bu olaya atıfta bulunarak bu iki tanığın da Kutsal Ruh’un gücüyle Rab’bin ruhsal tapınağını restore edeceklerini vurgulamaya çalışıyor. İki kişi, milyarlarca insan karşısında ne yapabilir ki, diyecekler insanlar. Ancak Zekeriya 4:10’da belirtildiği gibi: “Küçük işleri yapma gününü kim küçümsüyor?”Evet, Rab çula kuşanmış iki şahıs aracılığıyla dünyayı sarsacak ve çok büyük işlere imza atacak.
Son olarak hizmet süreleri sona erince nasıl bir zulümle karşılaşacaklarını okuyoruz. Rab’bin izniyle Mesih Karşıtı onları nihayet yok edebilecek. Dünya buna öyle bir sevinecek ki büyük bir bayram havası yaşanacak. Hatta insanlar birbirine hediyeler gönderecekler, yani Tanrı adamlarını yenerek Tanrı’nın planını alt ettiklerini sanacaklar bir anda. Ancak üç buçuk gün sonunda birden Rab onların cesetlerini canlandıracak ve tüm dünyanın gözü önünde diri diri göğe kaldıracaktır. Hatta Rab’bin kendisi göklerden seslenecek ve tüm dünya O’nu duyacak. Dünyanın tümünün bu olup bitenleri canlı yayında izlediğini düşünün. İnsanlar dehşete düşecek. Daha da kötüsü hemen ardından Yeruşalim öyle büyük bir depremle sarsılacak ki kentin onda biri yıkılacak ve binlerce insan ölecek. Böylece son damgayı Rab vuracak. Ardından son borazan çalıyor ve bütün gökyüzü müthiş bir heyecanla Mesih’in Egemenliğini karşılamak üzere hazırlanıyor. Bölümün sonunda geçen deprem muhtemelen daha önce 6. bölümün sonlarında gördüğümüz ve 16:18’de göreceğimiz depremle birdir. Artık sonlara geldik.
1Gökte olağanüstü bir belirti, güneşe sarınmış bir kadın göründü. Ay ayaklarının altındaydı, başında on iki yıldızdan oluşan bir taç vardı. 2Kadın gebeydi. Doğum sancıları içinde kıvranıyor, feryat ediyordu. 3*Ardından gökte başka bir belirti göründü: Yedi başlı, on boynuzlu, kızıl renkli büyük bir ejderhaydı bu. Yedi başında yedi taç vardı. 4*Kuyruğuyla gökteki yıldızların üçte birini sürükleyip yeryüzüne attı. Sonra doğum yapmak üzere olan kadının önünde durdu; kadın doğurur doğurmaz ejderha çocuğu yutacaktı. 5*Kadın bir oğul, bütün ulusları demir çomakla güdecek bir erkek çocuk doğurdu. Çocuk hemen alınıp Tanrı'ya, Tanrı'nın tahtına götürüldü. 6Kadınsa çöle kaçtı. Orada bin iki yüz altmış gün beslenmesi için Tanrı tarafından hazırlanmış bir yeri vardı.
7-8*Gökte savaş oldu. Mikail'le melekleri ejderhayla savaştılar. Ejderha kendi melekleriyle birlikte karşı koydu, ama gücü yetmedi. Bu yüzden gökteki yerlerini yitirdiler. 9*Büyük ejderha –İblis ya da Şeytan denen, bütün dünyayı saptıran o eski yılan– melekleriyle birlikte yeryüzüne atıldı. 10*Bundan sonra gökte yüksek bir sesin şöyle dediğini duydum:
“Tanrımız'ın kurtarışı, gücü, egemenliği
Ve Mesihi'nin yetkisi şimdi gerçekleşti.
Çünkü kardeşlerimizin suçlayıcısı,
Onları Tanrımız'ın önünde gece gündüz suçlayan
Aşağı atıldı.
11Kardeşlerimiz Kuzu'nun kanıyla
Ve ettikleri tanıklık bildirisiyle
Onu yendiler.
Ölümü göze alacak kadar
Vazgeçmişlerdi can sevgisinden.
12Bunun için, ey gökler ve orada yaşayanlar,
Sevinin!
Vay halinize, yer ve deniz!
Çünkü İblis zamanının az olduğunu bilerek
Büyük bir öfkeyle üzerinize indi.”
13Ejderha yeryüzüne atıldığını görünce, erkek çocuğu doğuran kadını kovalamaya başladı. 14*Yılanın önünden çöle, üç buçuk yıl besleneceği yere uçup kaçabilmesi için kadına büyük kartal kanatları verildi. 15Yılan ağzından, kadını selle süpürüp götürmek için onun ardından ırmak gibi su akıttı. 16Ama yeryüzü, ağzını açıp ejderhanın ağzından akıttığı ırmağı yutarak kadına yardım etti. 17Bunun üzerine ejderha kadına öfkelendi. Kadının soyundan geriye kalanlarla, Tanrı'nın buyruklarını yerine getirip İsa'ya tanıklıklarını sürdürenlerle savaşmaya gitti. 18Denizin kıyısında dikilip durdu.
AÇIKLAMA: Vahiy 12 çok farklı bir bölümdür. Vahiy kitabı genellikle kronolojik olarak ilerler ama arada bir parantez açıp önemli bir olay ya da gelişme aktarır. Rab burada kısa bir sürede tüm insanlık tarihini kapsayan panoramik bir pencere açar; bunun bir belirti, yani sembolik olduğunu baştan söyler. Bildirmeyi amaçladığı mesajı sembolik ve çok dramatik bir şekilde işler. Bu dramın üç önemli oyuncusu var: Hamile bir kadın, kızıl bir ejderha ve doğan bir çocuk. Şimdi sembolik olduğu için istediğimiz manayı yükleyebiliriz anlamına gelmez. Bu göksel dramı aktaran Tanrı’nın aklında her bir sembolik belirtinin belirli bir manası var. Hamile kadının kimi temsil ettiği konusunda pek çok yorumcu hemfikirdir. Başındaki on iki yıldız, güneş ve ay Yusuf’un rüyasında gördüklerine birebir benzemektedir (Yaratılış 37:9); buna göre, on iki yıldız Yahudiler’in on iki oymağını temsil ediyor olmalı. Belli ki bu kadın baştan beri Tanrı’nın planlarını gerçekleştirmek üzere seçilen İsrail’i temsil ediyor. Metnin devamında ejderhanın Şeytan’ı temsil ettiğini okuyoruz (12:9). Yedi başlı ve on boynuzlu olması, onun tarih boyunca öne çıkan tüm imparatorlukların arkasında olduğunun bir işareti olabilir. Doğacak olan çocuk da Mesih’ten başka kimse olamaz. O ki tüm ulusları demir çomakla yönetmek üzere seçilmişti (Mezmur 2:9; Vahiy 19:15). O yüzden ejderha onu yok etmek istiyor. Ancak Rab Tanrı çocuğu ejderhanın pençelerinden kurtarıyor ve kendi tahtına oturtuyor. Bu arada kadın da kaçmak zorunda kalıyor. Bundan sonraki kısım artık son günleri anlatır. Onun çölde 1260 gün beslendiği ve Tanrı tarafından korunduğu yazar. Dikkat edersek 1260 gün daha önce sıkça gördüğümüz üç buçuk yıla eşittir. Bu demek oluyor ki özellikle sıkıntı döneminin son yarısında Şeytan İsrail’i kovalayıp duracak, ancak Rab halkını her kötülükten kayıracaktır.
İlerleyen ayetlerde, ejderhayla cinler ve Mikail’le melekler arasında geçen kozmik bir savaş sahne yer alır. Ejderhanın kuyruğuyla alaşağı ettiği meleklerin üçte biri; onun isyanına katılan diğer melekler, yani Kutsal Kitap’ın cin dediği kötü ruhlardır. Şunu unutmamalıyız ki Tanrı, Şeytan’ı ve cinleri bu halde yaratmadı. Başta İblis görkemli bir Keruv’du ancak kendisinde günah bulununca Rab’bin huzurundan atıldı (Hezekiel 28:14-15). Yine de o zamandan beri Tanrı ona belirli bir özgürlük tanıdı. Ancak sona yaklaşınca Şeytan sonunda gökteki yerini yitirecek ve yeryüzüne atılacak. Bu defa sonunun yakın olduğunu bildiğinden, tüm öfkesiyle İsrail ve diğer imanlıların üzerine gelecek. Ne var ki Mesih imanlıların büyük bir bölümü bu süreçte katledilseler de İsa’nın kanı ve cesur tanıklıklarıyla eski yalancı yılanı alt etmeyi başaracaklar. İşte bu kozmik dram Tanrı’yla Şeytan arasında asırlardır süren göksel mücadeleyi özetler. Tanrı tarihe böyle bakar. Bizler imparatorlar ve krallıklara odaklanırken Rab hepsinin arkasındaki Şeytani gücü görür. Rab baştan beri İbrahim’in soyundan seçtiği İsrail ulusuyla tüm insanlara bir kurtarıcı vaat etti; bu Rab olan Mesih’tir. Ancak Şeytan da baştan beri Tanrı’nın bu kutsal planını bozmak için elinden geleni yapıyor. Son günlerde de bu kozmik mücadele iyice kızışacak ve İblis, Tanrı’nın birçok kulunu öldürmeyi başaracak. Onlar ise Mesih’in yaptığı gibi canlarını feda ederek Şeytan’ı bozguna uğratacaklar.