5. Diğer Adı Antlaşma Teolojisi

            Reform teolojisine "Antlaşma teolojisi" adı verilmiştir, bu da onu dönemcilikten ayırır. Dönemci teoloji özgün olarak Kutsal Kitap yorumunun anahtarının Kutsal Kitab’ı yedi döneme "bölmek" olduğunu düşünüyordu. Bunlar özgün Scofield Reference Bible'da kurtuluş tarihinin belirli deneme dönemleri olarak tanımlanmışlardır.[xii] Dönemcilik, Kutsal Kitap yorumunun doğru yapısının kapısını açacak bir anahtar aradı.

            Her yazılı belgenin organize edildiği bir yapısı ya da formatı vardır. Paragrafların konuları ve bölümlerin odak noktaları vardır. Reform teoloji, Kutsal Kitap vahyinin ana yapısını bir antlaşma olarak görür. Bu, kurtuluş tarihinin tümünün yazıldığı yapıdır.

            Yirminci yüzyılın ortalarında Michigan Üniversitesi'nden

Beşinci Temel Taş

                                                           1 Tanrı'yı merkez alan

                                                           2 Sadece Tanrı Sözü'nü temel alır

                                                           3 Sadece imana adanmıştır

                                                           4 İsa Mesih'e adanmıştır

                                                           5 Üç Antlaşma tarafından yapılanmıştır

 

George E. Mendenhall, küçük bir monograf bastırttı. Adı, “Law and Covenent in Israel and the Ancient Near East” olan bu monografta Mendenhall, antik Hitit ulusundan kalma belgelerin bulunmasını konu alan şaşırtıcı keşiften söz etti. Bu belgeler, belirli krallarla (hükümdarlar) hizmetçileri arasındaki belgeleri içeriyordu. Mendenhall, bu "hükümdarlık antlaşmaları"nda İsrail'in Kutsal Yazıları'nda buldukları dahil Yakın Doğu'daki diğer belgelerde bulunan bir yapı buldu.[xiii]

            Daha sonra Meredith G. Kline bu antlaşma yapısını, “Treaty of the Great King ve By Oath Cosigned” adlı iki kitapta geniş bir şekilde analiz etti.[xiv]

            Bu antik antlaşmalardan bir tanesi tarihsel bir girişin izlediği bir önsözle başlar. Bundan sonra antlaşmanın şartları ya da maddeleri söylenir, bunlara şartlara uyulmazsa cezaların neler olacağı da eklenir. Antlaşma yeminlerle mühürlenir ve bir ayin "hayvan keserek" onaylanır. Antlaşmanın kopyaları güvenli bir genel yere konulur ve antlaşma belirli aralıklarla yenilenip güncelleştirilirdi. Bu yapı ve biçimin Eski Antlaşma'da nasıl belli olduğuna kısaca bakacağız.

 

 

 

 

BAŞLANGIÇ

 

Amerika Birleşik Devletleri'nin Anayasası gibi, antik antlaşmalar da bir önsözle başlar. Önsöz bölümü antlaşma yapılırken galip gelen tarafın kim olduğunu belirtir. Tanrı İsrail'e On Emir'i verirken, "Tanrın Yahve benim" demişti (Çıkış 20:2). Tanrı Kendisini, çölde yanan çalıda Musa'ya vahyettiği kutsal isimle tanıtmıştı: "Tanrı, "BEN BEN'İM" dedi, "İsrailliler'e de ki: 'Beni size BEN BEN'İM diyen gönderdi.' "İsrailliler'e de ki, 'Beni size atalarınız İbrahim'in, İshak'ın, Yakup'un Tanrısı Yahve gönderdi.' Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca böyle anılacağım" (Çıkış 3:14-15).

            İbranice Yahweh olan kutsal isim burada tanıtılmıştır ve Tanrı'nın antlaşma ismi görevini görür. O, İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a görünen ve onlarla bir antlaşma yapan aynı Tanrı'dır:

 

                 Tanrı ayrıca Musa'ya, "Ben RAB'bim" dedi, "İbrahim'e, İshak'a ve Yakup'a her şeye gücü yeten Tanrı olarak göründüm, ama onlara kendimi Yahve adıyla tanıtmadım. Yabancı olarak yaşadıkları Kenan ülkesini kendilerine vermek üzere onlarla antlaşma yaptım. Mısırlılar'ın köleleştirdiği İsrailliler'in iniltilerini duydum ve antlaşmamı hep andım.

                                                                                                                                 Çıkış 6:2-5

 

TARİHSEL GİRİŞ

 

Bir Hitit antlaşmasının önsözünde kral tanıtıldıktan sonra, kendisi ve hizmetçileri arasındaki ilişkinin kısa bir tarihçesi verilmiş ve bunlarda kralın bahşettiği yararlar tekrarlanmıştır. Aynı şekilde Tanrı halkıyla bir antlaşma yaptığında ya da antlaşmalar yenilendiğinde onların arasında yapmış olduğu eski işlerden söz etmişti. Tanrı, Sina'da, "Seni Mısır'dan, köle olduğun ülkeden çıkaran Tanrı’n Yahve benim" demişti (Çıkış 20:2).

            Tanrı'nın halkıyla yaptığı antlaşmaların giriş ve önsözlerinde iki noktaya dikkat edilmelidir. Birincisi, Tanrı'nın ismidir. Soyut bir güç ya da şekilsiz bir "daha yüksek güç" değil, kişisel bir Tanrı'dır. O sadece üstün bir varlık değil, halkıyla kişisel bir ilişkiye giren kişisel bir varlıktır.

            İkinci olarak Tanrı halkının yararı için çalışır. O, "...yapan Tanrı'dır." Sina'da Kendini, Mısır'dan çıkışta yaptığı güçlü işlerle İsrail'i kölelikten kurtaran Tanrı olarak tanıtır. Antlaşma Tanrısı tarihte hareket halindedir ve halkıyla ilişkisinin bir tarihçesi vardır. Sağır ve dilsiz bir put değil, yaratılışın, Rabbi'nin ta Kendisidir ve kurtarıcı etkinliğiyle insanlık tarihine karışır.

 

 

ŞARTLAR VE ZORLATICI TEDBİRLER

 

Eski kralların antlaşmalarının şartları, krallar ve hizmetçileri hangi şartlar altında anlaştıklarını gösteriyordu. Günümüzde endüstriyel anlaşmalarda çalışanların sorumlulukları açıkça bildirilir, bunun yanı sıra işverenin vereceği ücret ve başka yararlar da açıktır. Hem işverenin, hem de çalışanın yerine getirmesi gereken sorumluluklar vardır. Hititli kral, hizmetçilerini korumak için ordusunu kullanmaya söz vermişti ve hizmetçiler de ona vergi vermeyi kabul etmişlerdi.

            Eski Antlaşma'da, şartlar Tanrı'nın insanlara vermiş olduğu yasalardı. Örneğin On Emir, Sina'da yapılan antlaşmanın şartlarını taşır. Hristiyan'ın, Tanrı'nın yasasının antlaşma çerçevesinde olduğunu anlaması çok önemlidir. Tanrı'nın yasası, ahlaksal kurallardan oluşan soyut bir liste değildir. Tanrı'nın yasası bizlere lütufkar bir Tanrı tarafından girilen lütufkar bir antlaşma çerçevesinde gelir. Tanrı halkının O'nun yasasına itaat etmeleri gerekir çünkü yasa kendileriyle Tanrı arasındaki kişisel bir ilişkiyi tanımlar. İsa'nın havarilerine söylediği, "Beni seviyorsanız, buyruklarımı yerine getirirsiniz" sözünü önceden görür ileriyi işaret eder. Tanrı'nın bizimle olan antlaşmasının kökleri O'nun sevgisindedir. Buna karşılık bizler de sevgimizi antlaşmanın maddelerine ya da yasalarına itaat ederek gösteririz. Yasaya baktığımızda Tanrı'yı yasanın yazarı olarak görmeliyiz ve O'na olan kişisel adanmışlığımızdan ötürü itaat etmeliyiz.

            Antik Yakın Doğu antlaşmalarında çifte zorlayıcı tedbirler bulunuyordu: Antlaşmanın şartlarını yerine getirenler için yararlar vaat edilmiş ve bu şartlara karşı gelenler için de cezaların neler olacağı bildirilmişti. Eski Antlaşma'daki antlaşmalarda, Tesniye kitabında olduğu gibi kutsanma ve cezaların neler olduğu bildirilmişti.

 

                "Eğer Tanrınız RAB'bin sözünü iyice dinler ve bugün size ilettiğim bütün buyruklarına uyarsanız, Tanrınız RAB sizi yeryüzündeki bütün uluslardan üstün kılacaktır. Tanrınız RAB'bin sözünü dinlerseniz, şu bereketler üzerinize gelecek ve sizinle olacak: "Kentte de, tarlada da kutsanacaksınız. "Rahminizin meyvesi kutsanacak. Toprağınızın ürünü, hayvanlarınızın dölü - sığırlarınızın buzağıları, sürülerinizin kuzuları - bereketli olacak. "Sepetiniz ve hamur tekneniz bereketli olacak. "İçeri girdiğinizde de, dışarı çıktığınızda da kutsanacaksınız.

"RAB size saldıran düşmanlarınızı önünüzde bozguna uğratacak. Onlar size bir yoldan saldıracak, ama önünüzden yedi yoldan kaçacaklar. "RAB'bin buyruğuyla ambarlarınız dolu olacak. El attığınız her işte RAB sizi kutsayacak. Tanrınız RAB size vereceği ülkede sizi kutsayacak.

 

Tesniye 28:1-8

 

            İtaat için vaat edilen bereketlere tezat olarak, itaatsizlik için lanetler vaat edilmişti:

 

             "Ama Tanrınız RAB'bin sözünü dinlemez, bugün size ilettiğim buyrukların, kuralların hepsine uymazsanız, şu lanetler üzerinize gelecek ve size ulaşacak:

"Kentte de, tarlada da lanetli olacaksınız. "Sepetiniz ve hamur tekneniz lanetli olacak. "Rahminizin meyvesi, toprağınızın ürünü, sığırlarınızın buzağıları, sürülerinizin kuzuları lanetli olacak.

            "İçeri girdiğinizde lanetli olacaksınız; dışarı çıktığınızda da lanetli olacaksınız. "RAB'be sırt çevirmekle yaptığınız kötülükler yüzünden el attığınız her işte O sizi lanete uğratacak, şaşkına çevirecek, paylayacak. Sonunda üzerinize yıkım gelecek ve çabucak yok olacaksınız.

Tesniye 28:15-20.

 

ANTLAR VE YEMİNLER

Antik dünyadaki antlaşmalar antlar ve yeminler aracılığıyla kanunlaşırdı. Evlilik törenlerinde vaatler ve sözler kutsal yeminlerle mühürlendiğinde buna benzer bir şey görüyoruz. Bu yeminlere, aile, dostlar ve devlet gibi çeşitli yetki yapıları tanıklık eder. Ama en önemlisi bu yeminlere Tanrı'nın Kendisinin tanıklık etmesidir. Yeminlerin sadece özelde kalmayıp herkesin bilmesi ve evlilik antlaşmasının ciddi ayinini gözlemlemeleri için tanıklara gerek vardır.

            Kutsal Kitap'taki antlaşmalarda yeminler özellikle önemlidir. Bunların tanık olarak Tanrı'ya başvurarak yapılması gereklidir. Tanrı'nın Kendisinden daha aşağı bir şeyle yemin etmek putperestlik olarak yasaklanmıştır. Westminster İnanç Bildirisi kutsal yeminleri gerçek din için öylesine önemli bulur ki, bu konuya tam bir bölüm ayırmıştır. Bu inanç bildirisi şöyle der:

 

                Yasal bir ant, dinsel tapınmanın bir parçasıdır. Burada ciddi bir şekilde yemin eden kişi, Tanrı'yı söylediklerine tanık olmaya ve yemin ettiklerinin doğruluğu ya da  yanlışlığına göre kendisini yargılamaya çağırır.

                İnsanların yemin ederken sadece Tanrı'nın ismini kullanmaları gerekir ve yemin ederken Tanrı'nın ismini kullanırken de tam bir kutsal korku ve saygıyla kullanmaları gerekir. Bu yüzden o yüce ve korkunç İsimle boş yere ya da düşüncesizce yemin etmek, ya da başka bir şeyle yemin etmek günahlı bir davranıştır ve bundan tiksinip uzak durmak gerekir.[xv]

 

            Rab'bin ismini boş yere ağza almaya karşı olan buyruk, esasta Rab'bin ismiyle saçma, önemsiz ve dürüst olmayan yeminler etme konusundadır. Aynı şekilde başka bir şeyle yemin etmek de tiksinti uyandıran bir şeydir çünkü putperestliğin üzerinde ince bir peçe olan biçimidir. Örneğin birisinin annesinin mezarıyla yemin etmek, o yere tanrısal özellikler koymaktır. Mezarın yemini gözlemleyecek gözleri ya da kulakları yoktur ve yemini bozanlara karşı yargı götürme konusunda güçsüzdür. Tanrı aracılığıyla yemin etmek, O'nu bir vaade tanıklık etmeye ve yemini bozanlara karşı yargısını kullanmaya davet etmektir.

            Kutsal Kitap, yemin etmeyi ciddiye alır çünkü antlaşmaları ciddiye alır. Tanrı'yla olan ilişkimizin temeli bir antlaşmadır. Tanrı'yla bizim aramızdaki başlıca etik fark, Tanrı antlaşmayı yerine getiren olduğu halde, bizlerin antlaşmayı bozanlar oluşumuzdur. Umut ve güven içinde yaşarız çünkü Tanrı bizlere kendi yeminiyle mühürlediği vaatlerde bulunmuştur.

            Bunu, Tanrı'nın İbrahim'le yaptığı antlaşmada çok açık bir şekilde görüyoruz: "Güneş batıp karanlık çökünce, dumanlı bir mangalla alevli bir meşale göründü ve kesilen hayvan parçalarının arasından geçti. O gün RAB Abram'la antlaşma yaparak O’na şöyle dedi: "Mısır Irmağı'ndan büyük Fırat Irmağı'na kadar uzanan bu toprakları..." (Tekvin 15:17-18).

            Bu tuhaf parça, kurtuluş tarihindeki çok önemli bir anı anlatır. Tanrı kendisine bereketler vaat ettikten sonra İbrahim, "Ya Rab Yahve, bu toprakları miras alacağımı nasıl bileceğim?" diye sordu (Tekvin 15:8). İbrahim Tanrı'ya zaten inanıyordu, ama Tanrı'dan bir güvence istemişti. Tanrı kendisine birkaç hayvanı kesip parçalarını yere koyması için talimat verdi. Tanrı İbrahim'i derin bir uykuya daldırdıktan sonra, parçaların arasından geçen dumanlı bir mangalla alevli bir meşale olayı gözüktü. Bunun anlamı nedir?

            Bu ayinde Tanrı'nın Kendisi bir yemin ediyordu. Tanrı'nın görünmesi hayvan parçalarının arasından geçen yanan objelerle temsil ediliyordu. Sembolizm açıktı: Tanrı vaadini yerine getirmezse, hayvanlar gibi parçalara ayrılacaktı. Tanrı, "Eğer size yaptığım vaadi tutmazsam, değişmez varlığım mutasyona uğrasın, sonsuz yüceliğim yok olsun ve Tanrılığımın kendisi yok olsun" diyor. Tanrı yemin edebileceği en yüksek şey olan Kendisiyle yemin ediyor.

            Tekvin'deki bu olaydan İbraniler'de söz edilir:

 

                Tanrı İbrahim'e vaatte bulunduğu zaman, üzerine ant içecek daha üstün biri olmadığı için kendi üzerine ant içerek şöyle dedi: «Seni kutsadıkça kutsayacağım ve soyunu çoğalttıkça çoğaltacağım.» Ve böylece sabırla dayanan İbrahim vaade erişti. İnsanlar kendilerinden daha üstün biri üzerine ant içerler. Onlar için ant, söyleneni doğrular ve her tartışmayı sona erdirir. Tanrı da, kendi amacının değişmezliğini vaadin mirasçılarına daha açıkça belirtmek isteyerek vaadini bir yeminle pekiştirdi. Öyle ki, önümüze konan ümide tutunmak için Tanrı'ya sığınan bizler, Tanrı'nın yalan söylemesi olanaksız olan bu iki değişmez şey aracılığıyla büyük cesaret bulalım. Canlarımız için gemi demiri gibi sağlam ve güvenilir olan bu ümit, perdenin öte tarafına geçer. İsa, Melkisedek düzenine göre sonsuza dek başkahin olup bizim uğrumuza oraya öncümüz olarak geçti.

 

İbraniler 6:13-20

 

ONAYLAMA VE DEPOZİT

 

Antik dünyada antlar ve yeminler edildikten sonra, antlaşmalar tören kesilerek onaylanırdı. Tekvin 15'teki dram böylesi bir ayin içerir. Bir başka örnek de, Tanrı'yla İbrahim (ve soyundan gelenler) arasındaki antlaşmayı onaylamak için kullanılan sünnet törenidir. Sünnette sünnet derisi kesilir. Bu olumlu ve olumsuz tedbirleri simgeliyordu. İbrahim ve soyunun adanmış olması bereketini, Tanrı'nın halkı olmak üzere düşmüş insanlıktan ayrılmış olmalarını simgeler. Sünnet aynı zamanda antlaşmayı bozmanın cezasını da dramatize eder. Yahudi, "Eğer antlaşma yeminimi tutmazsam, sünnet derim bedenimden ayrıldığı gibi ben de Tanrı'nın bereketlerinden ayrılayım" diyordu.

            Antlaşmanın onayını gösteren nihai ayin, Yeni Antlaşma'nın Mesih'in kanıyla onaylanmasıydı. İsa bu antlaşmayı Son Akşam Yemeği sırasında yukarı odada verdi ve bundan sonra ertesi gün çarmıhta kanını dökerek onu onayladı.

 

Cetvel 5.2

 

Antik Antlaşmaların

Yapısı

 

                                               1 Giriş

                                               2 Tarihsel önsöz

                                               3 Şartlar

                                               4 Tedbirler

                                               5 Yeminler

                                               6 Onay

 

            Hitit krallarının antlaşmalarının güvende tutulmaları için halka açık bir yerde tutuldukları gibi, Tanrı da İsrail'e taş levhaları önce buluşma çadırına daha sonra da tapınağa konulan merhamet bulunan yere koymaları talimatını vermişti. Levhaların konulduğu antlaşma sandığına aynı zamanda tanıklık sandığı da deniyordu:

"Kapağı sandığın üzerine, sana vereceğim taş levhaları ise sandığın içine koy. Seninle orada, Antlaşma Sandığı'nın üstündeki Keruvlar arasında, kapağın üzerinde görüşeceğim ve İsrailliler için sana buyruklar vereceğim" (Çıkış 25:21-22).

            Moav'da Musa'nın ölümünde ve Şekem'de Yeşu'nun ölümünde olduğu gibi Tanrı İsrail'le antlaşmasını zaman zaman yeniledi. Bu durumlarda tarihsel önsöz, Tanrı'nın halkı için yapmış olduğu en son kurtarıcı işlerin üzerinden geçilerek güncelleştirildi.

 

 

KURTARMA ANTLAŞMASI

Reform teolojisi alanında ele aldığımız ilk antlaşma doğrudan insanları içermez ama yine de çok önemlidir. Kurtuluş antlaşması, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh olmak üzere insan kurtuluşunu etkilemekle birlikte çalışanları içerir. Bu antlaşmanın kökleri sonsuzluktadır. Tanrı'nın kurtuluş planı, cinnet geçiren yaratılışı tamir etmek için tasarlanan, sonradan akla gelen bir fikir değildi. Sonsuz ve her şeyi bilen Tanrı'yla "B planı" diye bir şey yoktur. Tanrı kurtuluş planını yaratılıştan ve hatta düşüşten bile önce hazırlamıştır. Ancak bu planı insanın düşüşünün ışığında tasarlamış ve onun düşüşten kurtuluşunu  sağlayacak biçimde planlamıştır.

            Kurtuluş antlaşması, Üçlü Birlik'teki uyumu gösterir. Tanrılığın bir üyesini diğer ikisine karşı gösteren teorilere karşın, kurtuluş antlaşması kurtuluş planında Baba, Oğul ve Kutsal Ruh arasındaki tam anlaşmayı vurgular. Bu antlaşma, kurtuluşta Üçlü Birliğin kişilerinin rollerini tanımlar. Baba, Oğul'u ve Kutsal Ruh'u gönderir. Oğul, beden alıp insan olarak bu dünyanın arenasına gönüllü olarak girer. O, isteksiz bir Kurtarıcı değildir. Kutsal Ruh, Mesih'in bizim için yapmış olduğu işi bizim kurtuluşumuza uygular. Ruh, Baba'nın isteğini yapmaktan rahatsızlık duymaz. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'u dünyaya göndermekten hoşnut olmuştur ve onlar da Kendi misyonlarını yerine getirmekten hoşnut olmuşlardır.

            Yuhanna 3:16, Tanrı'nın dünyayı o kadar çok sevdiğini ve biricik Oğlu'nu dünyaya gönderdiğini bildirir. Kurtuluş konusunda insiyatif Baba'ya aittir. Oğul, bu gönderilmeye isteyerek tabi olur. Baba'nın isteğini yapmaktan zevk alır. İsa, dünyadaki hizmeti sırasında sık sık Baba'nın amacını yerine getirme isteğinden söz etmiştir. Baba'nın isteğini yapmanın Kendisinin "yiyeceği" olduğunu söylemiştir (Yuhanna 4:34) ve Mesih'in Babası'nın evinin gayretiyle dolu olduğu söylenmiştir (Yuhanna 2:17). Havarilerine, başlangıçtan beri kendileri için hazırlanmış olan krallığı miras alacaklarını söylemiştir (Matta 25:34).

            Bunların hepsi bir tarafa, sonsuzluğa, Üçlü Birliğin her üç kişisinin de amaç birliğine işaret etmektedir. Yaratılış işi Üçlü Birlik'teki her Kişinin katıldığı bir iş olduğu gibi, kurtuluş işi de Üçlü Birlik'teki her Kişi'yi gerektiriyordu: Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'u gönderir, Oğul bizim namımıza aracısal kurtuluş işini gerçekleştirir ve Kutsal Ruh, Mesih'in işini bize uyarlar. Kurtuluşun şartlarını, sonsuzlukta üzerinde anlaşılmış şartları yerine getirmek için bütün bu etkinlikler gerekliydi.

 

İŞLER ANTLAŞMASI

 

Tanrı'nın insanlarla yaptığı ilk antlaşma bir işler antlaşmasıydı. Bu antlaşmada, Westminster İnanç Bildirisine göre, "Adem'e ve Adem'in soyuna kusursuz ve kişisel itaat şartıyla yaşam vaat edilmişti."[xvi] Bu ilk antlaşmaya bir şart eklenmiş olduğuna dikkat etmek önemlidir. Şart, kişisel ve kusursuz itaattır. Bu, işlerin şartıdır ve bu, antlaşmanın en önemli maddesidir. Yaşam, antlaşmanın şartını yerine getirenler için itaate ödül olarak vaat edilmiştir.

            İtaat şartı, bu antlaşmanın kayıtsız şartsız olmadığını açık bir şekilde belirtmektedir. Tanrı, insanlar Kendi yasasına nasıl karşılık verdiklerinin bir önemi olmadan bütün insanların sonsuz mutluluğun tadını çıkaracaklarına dair herkesi kapsayan bir vaatte bulunmamıştır.

            Westminster İnanç Bildirisi, bu antlaşmanın talep ettiği hürmetin hem kusursuz ve hem de kişisel olması gerektiğini iddia eder. Kendisine Tanrı'nın kutsal karakterini yansıtma yeteneği verilmiştir. En ufak bir suça yer yoktur.

            Aden'de, antlaşmanın şartlarına karşı gelmenin cezası ölümdü. Bu ceza, ruhsal ölümle sınırlanmamıştı ve cezanın gerçekleştirilmesi geciktirilmeyecekti de. Ölüm cezasının suçun gerçekleştiği gün verilmesi gerekiyordu. Adem'le Havva'nın ilk günahlarını işledikleri gün fiziksel olarak ölmemeleri o zamandan beri Tanrı'nın merhamet ve lütfunu göstermektedir.

            Eski Antlaşma'da daha sonra yer alan tarihte, ölüm cezasını gerektiren günahların ne olduğu Tanrı tarafından belirlenip bir kataloğu hazırlanmıştır. İncil'in bakış açısından bu adalet biçimi, zalim ve görülmedik cezalar gerektiren sert bir sistem olarak gözükebilir. Ancak işler antlaşmasının ışığında, Eski Antlaşma'nın ceza sistemi epey merhametlidir. Özgün olarak bütün günahlar ölüm cezası gerektiriyordu. Her günah, kozmik bir ihanettir, Tanrı'nın haklı yönetimine karşı gelir ve O'nun sonsuz yüceliği ve kusursuzluğuna hakarettir. Özgün emir açıktır: "Günah işleyen can ölecektir."

            Günahın evrensel olduğu, düşmüş bir dünyada yaşadığımızdan, Yaratıcımız'dan almış olduğumuz yaşamın ilk olarak veriliş şartlarını kolayca unuturuz. "Kimse kusursuz değildir" ve "Herkesin bir hata yapmaya hakkı vardır" gibi sözler ederiz. Bu sözlerden ikinci nihai sahte hak programıdır. Tanrı hiçbir zaman hiçbir insana günah işleme hakkı vermemiştir. Her birimize ruhsal ya da ahlaksal bir bağışlama zamanı vermiş olsaydı bile, onu çoktan kullanmış olurduk. Günahı sadece bir "hata" olarak görecek kadar hafife de almamalıyız. Bir ölümlünün kendi isteğini egemen Tanrı'nın isteğine muhalif konuma getirmeye tenezzül etmesi kutsal Tanrı için ahlaksal bir çekilme, anlatılamayacak derecede kibirli bir davranıştır.

            Westminster İnanç Bildirisi, itaatimizin kişisel olması gerektiğini söylediğinde kişiselle, kişisel olmayan arasında bir ayrım yapmamaktadır. Kişisel olmayan şeylerin ahlaksal itaat kapasiteleri yoktur. Ahlaksal bir varlık tanım olarak, iradesiyle hareket etme yeteneğine sahip kişisel bir varlıktır. Kayalar ve kütükler Tanrı'nın antlaşmasına karşı çıkmazlar çünkü kişisel varlıklar değildirler.

            Kişisel itaat, bireysel itaatle ilgilidir. İşler antlaşmasında başkasının yerine yapılmış itaate, birisini başka biri namına Tanrı'nın yasasına itaat etmesine yer yoktur. Bu özellik, özü başkasının yerine itaat olan lütuf antlaşmasıyla tanıtılmıştır.

            Bu iki antlaşmanın, biri işler ve biri de lütuf olan isimleri bizleri yanlış düşüncelere yöneltebilir. İsimler, özgün antlaşmada herhangi bir lütuf öğesinin olmadığı düşüncesini verebilir. Tanrı'nın bizi yaratmış olması ve bizlere yaşam armağanını vermesi bile zaten bir lütuf etkinliğidir. Tanrı'nın kimseyi yaratma zorunluluğu yoktu. Bir kere yaratıldıktan sonra, Tanrı'nın bizimle bir antlaşmaya girmesini talep etmeye hiçbir hakkımız yoktu. Tanrı'nın itaat şartıyla yaşam vaadinin özünde lütuf vardır. İşler antlaşmasında bile, itaat için vaat edilen ödül de pactio'dur. Ödül, işlerin kendilerinin kendi içlerinde var olan bir değerden ötürü Tanrı'ya bunları ödüllendirmesi için bir zorunluluğu zorla kabul ettirdiklerinden ötürü değil, Tanrı'nın Kendi lütfunda bu antlaşmanın bir parçası olarak böylesi bir ödül vaat etmesinden ötürüdür. Teorik olarak Tanrı haklı ve doğru olarak, yaratıklarını, onlara hiçbir ödül vaat etmeden yasasına itaate zorlayabilirdi. Ufukta bir ödül olsa da olmasa da, Yaratanı'na itaat etmek yaratığın doğal görevidir.

 

LÜTUF ANTLAŞMASI

 

Westminster İnanç Bildirisi, lütuf antlaşması hakkında şunu bildirir: "İnsan düşüşü aracılığıyla, birinci antlaşmanın şartları gereği kendini yaşayamaz hale sokunca, Rab adına yaygın olarak lütuf antlaşması denilen, kurtulmaları için günahkarlardan O'na iman talep ederek İsa Mesih aracılığıyla bedava olarak yaşam sunduğu ve kendilerini iman etmeye istekli ve iman edebilir kılmak üzere sonsuz yaşama atanmış olanların hepsine Kutsal Ruhu'nu vermeyi vaat ederek ikinci bir antlaşma yapmaktan hoşnut oldu."[xvii]

            Lütuf antlaşmasıyla ilk antlaşma arasındaki belki de en büyük fark ve adına lütuf antlaşması denilmesinin nedeni, bu antlaşmanın

 

Cetvel 5.3

Üç Antlaşma

 

                                   Kurtuluş                          İşler                                        Lütuf

                                    Antlaşması                  Antlaşması                             Antlaşması   

Taraflar                        Baba, Oğul                        Tanrı ve                             Tanrı ve günahlı

                                   ve Kutsal Ruh                     insanlar                                    insanlar

 

Başlatan                       Baba Tanrı                           Tanrı                                        Tanrı

 

Zaman                          Ezeliyette                          Yaratılışta                           Düşüşten sonra

 

Durum                                                                    Kusursuz             Mesih’e iman

                                                                                    itaat                   (işler anlaşmasının şartlarını yerine getiren)

 

Ödül                                                                           Yaşam                              Ruhsal yaşam

 

Ceza                                                                         Hemen ölüm                       Ruhsal ölüm

                                                                           (fiziksel ve ruhsal)

 

Tanrı ve günahkarlar arasında yapılmış olmasıdır. İşler antlaşması Tanrı ve düşmemiş yaratıkları arasında yapılmıştı. Bu antlaşmaya karşı gelinip de düşüş gerçekleştiğinde insanlığın tek ümidi tamamen lütfa kalmıştı.

            Lütuf antlaşması, işler antlaşmasından farklı olduğu halde ondan tamamen ayrılamaz. Bir önemli anlamda, işler antlaşması bozulmamış bir şekilde durur. Tanrı yasaya karşı gelenler için adil adaletini hala uygulamaktadır. İkinci antlaşma birinciye bir ektir. İlk antlaşmayı iptal etmez. Bazen işler antlaşmasına, ilk antlaşmanın sadece Adem ve Havva'yla olmadığını açıklığa kavuşturan bir söz olan yaratılış antlaşması adı verilir. İlk antlaşma onlar ve soylarıyla yapılmıştı. Bütün insanlar yaratılış antlaşmasına dahildir. O antlaşmayı görmezlikten gelebilir ya da reddedebiliriz ama ondan kaçamayız. Hepimiz işler antlaşmasının şartları altındayız ve lütuf antlaşmasına çok büyük bir ihtiyacımız var.

            Ayrıca, ikinci antlaşmaya karşın, kurtuluş yolunun hala birinci antlaşmayla bağlantılı olduğunu hatırlamak önemlidir. Lütuf antlaşması, özgün antlaşmayı bozmak yerine, işler antlaşmasının gerçekleşmesini olası kılar. İmanla aklanmanın lütufkar doktrini müjdenin özü olduğu halde, kurtuluşumuzun nihai olarak işler antlaşmasının yerine getirilmesiyle gerçekleştiğini unutmamalıyız. Bunu, kusursuz ve kişisel itaatiyle işler antlaşmasının taleplerini yerine getiren ikinci Adem olan Mesih'in Kendisi başarmıştır. Lütuf antlaşmasının bu kadar lütuf dolu olması, Tanrı'nın Mesih'in bizim yerimize işler antlaşmasına itaatini kabul etmiş olmasıdır. O bizler için, bizim kendimiz için yapamadığımızı yapmıştır. Bizim kişisel olarak itaatkar olmadığımız noktalarda, Tanrı O'nun bizim için itaatini kabul eder. Bizim Mesih'e kişisel itaatimiz, kişisel itaatimizin yerine kabul edilmiştir ve lütuf antlaşmasını bu kadar lütufkar yapan da budur.

            Lütuf antlaşması, Tanrı'nın örneğin İbrahim, Musa ve Davut'la yapmış olduğu belirli antlaşmalarda görünmektedir. Bu antlaşmalar, lütuf antlaşmasının genişletilmeleridir. Westminster İnanç Bildirisi şöyle gözlemler:

 

                Bu antlaşma, yasa ve müjde zamanlarından farklı olarak gerçekleştirilmişti: yasanın altında, hepsi de gelecek olan Mesih'i önceden simgeleyen vaatler, peygamberlikler, kurbanlar, sünnet, fısıh kuzusu ve Yahudi halkına verilmiş olan diğer türler ve kurallarla verilmişti. Bunlar Ruh'un işleyişi aracılığıyla, Kendisi aracılığıyla günahların bağışlanmasına ve sonsuz yaşama sahip oldukları vaat edilen Mesih'e imanda seçilmişlere öğretip onları bina etmede bir süre yeterli ve etkindiler ve adına Eski Antlaşma denir.

                ...Öyleyse özde birbirinden farklı olan iki değişik antlaşma değil, farklı dönemlerin altında bir tek ve aynı antlaşma vardır.[xviii]

 

            On yedinci yüzyılda yazılmış olan Westminster İnanç Bildirisinin "dönemlerden” söz etmesi ilginçtir. Bu, dönemcilik olarak tanınan doktrin sisteminin gelişinden önceydi. İnanç bildirisinde, dönem sözcüğü, bir kahyalık ya da yönetim anlamına gelir ki bu sözcüğün klasik dönemcilikteki kullanımından çok farklıdır. Reform teoloji, İsrail ve kilise için farklı sınanma dönemleri ya da farklı kurtuluş programları hakkında hiçbir şey bilmez.

            Westminster İnanç Bildirisi, Reform teolojisinde Eski Antlaşma'daki kurtuluş yolunun özde İncil'dekinin aynısı olduğunu açıkça bildirir. Kurtuluş her zaman iman aracılığıyla lütufladır. Eski Antlaşma'da iman ileriye, vaat edilen gelecekteki Kurtarıcı'ya yöneltilmişti. Yeni Antlaşma'da ise, iman geriye, tarihte gerçekleştirilmiş olan Mesih'in kurtarıcı işine yöneltilmiştir.