ir sonraki temel tapınma ve duada Tanrı’ya adanmış kilisedir. Tapınma, Sözün öğretilmesinde öncelikli değildir ama Tanrı’nın lütfunu anlayan bir topluluğun doğru ve kaçınılmaz yanıtıdır. Pavlus’un kendisi tapınan bir kişiydi. Hatta mektuplarında kendi keyif duyduğu ve diğer insanlara öğretmeye çalıştığı muhteşem gerçekleri kaleme alırken, bazen mektupları övgü öğretilerine dönüşmektedir. Bedenlerimizi diri birer kurban olarak sunmak Pavlus tarafından Tanrı’nın merhameti ve lütfuna verilebilecek en uygun yanıt ve ‘ruhsal tapınışımız’122olarak tarif edilmektedir. Bu temel üzerine kurulu kiliseler tapınan topluluklar olacaktır. Karizmatik tazelenmenin bir sonucu olarak karizmatik olmayan pek çok kilise de, tapınmanın yeni bir uyum, zenginlik ve derinlik getirdiğini gördüler. Kilise tarihindeki Kutsal Ruh hareketlerine sıklıkla Tanrı ile daha yakın iletişim kurmamıza yardımcı olmak için yazılmış ilahilerin ve tapınma ezgilerinin taze dalgaları eşlik etmiştir.
Bu temel üzerine kurulu kiliseler dua ile dolu topluluklar olacaktır. Açıkça görülebileceği gibi, Pavlus kurduğu kiliselerin düzenli olarak dua etmesini bekliyordu. Sıklıkla, ‘Benim için dua edin’123dedi. ‘Sürekli olarak’124ve ‘her durumda’125dua etmeleri konusunda uyarılarda bulunuyordu. Dua, Elçinin kendi hayatının özelliklerinden biriydi: kendisinin ‘hiper-karizmatik’ Korintlilerden bile daha çok, bilinmeyen dillerde dua ettiğini söylüyordu.126Genellikle kurduğu kiliseler için nasıl dua ettiğini anlatıyordu ve duaları yeni imanlılardaki harika lütufiçin şükranlarla bölünüyordu. Elçisel temel üzerine kurulu kilise, dua eden bir kilise olacaktır. Kiliselerin toplu duadan uzaklaşmaları çeşitli sorumluluklardan dolayı çok kolaydır ama elçiler sürekli olarak kiliseyi dua ateşiyle yakmaya çalışacaklardır.
Bu bağlamda Pavlus kiliselerin Rab’bin sofrasını nasıl kutladıkları ile de ilgiliydi. Bunu Tanrı’nın halkı arasındaki varlığına özel bir yoğunlaşma ve Mesih’in bedeni olmanın ne anlama geldiğini gerçekten ifade etmenin özel bir fırsatı olarak görüyordu. İlk yüzyıl boyunca kiliseler ‘sevgi şölenleri’ düzenliyorlardı, bu toplantılarda İsa’nın anısına birlikte ekmek bölüyor ve şarabı paylaşıyorlardı. Korint kilisesi, herkesin gelmesini beklemeden yemeye başlayarak ve bu şekilde büyük olasılıkla kölelerden ve uzun çalışma saatlerine sahip olan fakir insanlardan oluşan geç gelenleri hor görerek kötü bir düzen sergiliyorlardı.127Pavlus, birbirlerine karşı sevgi ve saygı eksikliğinden dolayı Tanrı’nın aralarındaki varlığının bazılarının hasta ve hatta ölü olması anlamına geldiğini söyledi.128Böylece Pavlus’un Rab’bin Sofrasını İsa’nın sadece ikinci kez gelişine kadar hatırlanması olarak görmediğini ama Tanrı’nın varlığının Mesih’in bedenindeki yaşamda güçlü bir sergilenişi olarak anlamasıyla çok ciddiye aldığını görebiliriz.