Lütuf ayrıca ortak kilise yaşamımızı etkiler. Kilise önderleri bir lütuf ortamı içerisinde yönetmelidir ve eğer kilise lütuf temeli üzerine inşa edilmişse bunu gerçekleştirebilirler. Tanrı’nın bize verdiği görevi vizyon sahibi ve derin bir arzu ile yerine getirmek isteyen önderler olarak insanları şu konulara yönlendirmek isteriz:
daha fazla dua etmeye
daha etkili müjdelemeye
ruhta ve gerçekte tapınmaya
kilise içerisinde birbirimize hizmet edip sorumluluk almaya
günaha düşmekten kaçınmaya
İnsanları bu şeyleri yapmak için motive etmenin farklı yolları vardır. Bazen heyacanladırıcı, öğüt verici öğretiş aracılığıyla yapılabilir. Bu iyidir ama tehlike şudur, eğer işe yaramazsa, bir başarısızlık ya da şüphe hisleri uyandırabilir.
Ne üzücüdür ki, bazı vaizler topluluklarını suçlama ya da yargılama aracılığıyla onları motive etmeye çalışmaktadırlar. Bu sonuçta öfke yaratır ve asla yeni antlaşmada Tanrı’nın bizimle ilgilenme yollarından biri değildir. Aksine vaizler ve önderler olarak bizler insanları lütufla motive etmeliyiz. Tanrı’nın koşulsuz sevgisini öylesine öğretmeliyiz ki, bunun sonucunda insanlar ‘çarmıhlarını alıp O’nu izlesin’.97
Bir keresinde bu temeli Danimarka’da öğrettiğimi hatırlıyorum. Sorumluluğum altında olan bir kilise değildi, misafir konuşmacı olarak oradaydım ve o Pazar sabahı lütuf hakkında konuşmanın doğru olacağını hissettim. Pastör toplantıdan sonra bana teolojik olarak katıldığını ama bunları öğretmenin çok tehlikeli olduğunu söyledi! Kilisesini tanrısallığa yönlendirmek için onlarda bir suçluluk hissi bırakmaya ihtiyacı olduğunu söyledi.
Tanrı’nın lütfunu anlamak bizi Hıristiyan hizmetinde gayretle çalışmak için donatır. Pavlus şöyle der, ‘Ama şimdi neysem, Tanrı’nın lütfuyla öyleyim. O’nun bana olan lütfu boşa gitmedi. Elçilerin hepsinden çok emek verdim. Aslında ben değil, Tanrı’nın bende olan lütfu emek verdi.’98Buna göre hem kimliğimiz hem de gayretli çalışmamız, Tanrı’nın lütfunu anlamaktan ileri gelir.
Kilise içerisinde iyi ilişkiler temelinin oluşmasını sağlayan Tanrı’nın lütfudur. Birbirimizi İsa’nın bizi sevdiği gibi sevmeye99, Mesih bizi bağışladığı gibi bağışlamaya100, Tanrı bizi kabul ettiği gibi kabul etmeye101çağrıldık. Sevgi, bağışlama ve kabul etme, birbirimizle ilişkimizi yöneten harika ‘lütuf’ sözcükleridir.
Eski Ahit’te Yasa bize şunu öğretir: Yoksulları göz önünde bulundurarak borçların bağışlandığı bir Şabat yılı olan Özgürlük Yılı olmalıdır. Buna göre bir ailenin malvarlığı yenilenmeli ve Yasa’nın Tekrarı’na göre ‘aranızda yoksul olmamalıdır’.102Bildiğimiz kadarıyla bu uygulama hayata geçirilmişse bile çok nadir gerçekleşmiştir. Ancak Yasa’nın gerekleri Kutsal Ruh geldiğinde Yeruşalim’de yeni oluşan kilisede yerine getirildi, öyle ki ‘aralarında ihtiyaç içerisinde kimse olmadı’.103
Bruce Longenecker, Galatyalılar’ın son bölümünde, Tanrı’nın lütfunu ilişkilerimizde pratik olarak yaşama konusunda Pavlus’un açıklamalarıyla ilgili yorumunda lütuf öğretisinin pratik işleyişi ile Kutsal Ruh’un gücüne işaret eder:
Böylece öyle görünüyor ki, Pavlus’un (Galatyalılar 6:1-10’daki) öğütleri, Tanrı’nın Ruhu üyelerin içinde çalışıyorken bir cemaatin nasıl göründüğünü sergilemesiyle ilgili pratik (ama genellenmiş) örneklerdir. Bazılarının yanlış bir şekilde tahmin ettiği gibi bu öğütler ne ahlaki yaşamı bir kenara bırakır ne de yasanın ortaya çıkmasını destekleyen tahrikçileri ayıran kendini beğenmiş (ahlak bekçisi) türden bir ahlak ile sonuçlanır . . . Pavlus’a göre Hıristiyan’ın ahlaki davranışı son günlere özgü bir karakteri oluşturan Ruh’tan kaynaklanır . . . Herkese sevecenlikle hizmet ederek Ruh’a göre yürüyen kişiler, yasanın talimatlarını görmeseler bile bu hizmetleri aracılığıyla yasada yer alan bu ilkeyi onaylamış olurlar...‘Mesih’in Yasası’ – bu, Musa’nın yasasının en yüksek ve en uygun şekilde ifade edilmesi olan Mesih’in karakterine benzeyişi ile Ruh aracılığıyla dönüştürülmüş kişilerin topluluk içerisinde birbirlerine hizmet ilişkisidir.104
Kutsal Ruh aracılığıyla lütuf ve özgürlükte temellenmiş olan kilisenin etkisi bu olacaktır. Bu kilisenin üyeleri Mesih’te kim olduklarından emindirler ve ne Tanrı’yı ne de bir başkasını etkilemeye çalışmak gibi bir çabaları yoktur. Pavlus Galatyalılar 6’da Tanrı’nın yaşamının o topluluk içerisinde uygulanabildiği önemli yolları tarif etmektedir.
Yasacılık, mistisizmve dincilik’in tersi olarak lütuf öğretisinde bunlar yanlış temellerdir ve ne yazık ki günümüzde bazı kiliselerde bulunabilirler.
Yasacılık şunları içerir:
Tanrı’nın huzurunda kabul edilme veya birbirimiz tarafından kabul edilme temeli olarak Eski Antlaşma Yasa’sını ya da kilise geleneklerini kullanmak.
İnsanların sırtına mantıksız boyunduruklar yükleyen kuralları empoze ederek Kutsal Kitap’ın ilkelerine eklemeler yapmak. Pavlus böyle kuralları ‘cinlerin öğretisi’105 olarak adlandırmaktadır. İnsanların nasıl giyinmeleri, ne tür takılar takmaları v.b. konusunda karar vermek kilise önderliğinin görevi değildir ama bu tür sınırlamalar dünyanın pek çok bölgesindeki kiliselerde oldukça yaygındır.
Bir dönemler ‘Ruh’ta yapılan uygulamaların artık ‘Ruh’ta olmayan yasacı gelenekler olarak devam etmesi. Bir zamanlar kilise yaşamında peygamberliksel bir olay olan uygulamaların artık insanların anlamadığı ama birbirlerini kabul etmek için işe yarayan, sadece bir gelenek haline gelmesi zor değildir.
Şifa bulabilmek için dua isteyen ama düzelmeyen insanları imansızlıkla suçlamak ya da bunun onların suçu olduğunu ima etmek.
Mistisizm şunları içerir:
Kutsal Kitap’ta açık bir şekilde yer almayan ‘özel’ bir esin. Pavlus’un mücadele etmek zorunda kaldığı yanlış öğretilerden biri henüz başlangıç dönemini yaşayan Gnosticism (veya yanlızca birkaç özel insana açık ‘özel bilgi’)’dir106, sonraki kuşaklarda tam bir patlama etkisi yaratan bir yanlış öğreti halini aldı. Benzer bir mistisizmin insanları yakaladığı günümüzde özellikle karizmatik kiliseler tehlike altındadır. ‘Ruh’taki gizemleri’ anlama bağlamında kendisini ‘ulaşmamız gereken bir şey’ olarak ifade eder. Bir toplantıda dua için ‘öne çıkmak’ bile Mesih’te kim olduğumuzu anlamak ile yer değiştirebilir. Hiçbir şekilde birbirimiz için dua etmenin ve Kutsal Ruh’un güçle çalışması beklentisi içerisinde olmanın önemini küçümsemiyorum. Endişem, ‘hizmetin’ Mesih’te kim olduğumuzla ilgili doğru temel üzerinde açıkça kurulmamış olması ve bu sonucu doğuran ‘meshedilmiş’ önder kavramının yeni kahinlikle eşdeğer haline gelmesi ve insanların Tanrı’nın varlığını hissetmelerinin bu kişiler tarafından dua edilmelerine dayanmasıdır.
Peygamberliğin Kutsal Kitap’a eşdeğer kılınarak yanlış kullanılması ve özellikle o peygamberliğin uygun bir şekilde sınanmaması. Pek çok kez peygamberlik üzerinde seminerler verdim ve ilk yapmam gereken şey insanların sınanmamış peygamberliklerden özgür kılınmaları için dua etmek oldu çünkü bu peygamberlikleri yetkili merci olarak görüyorlardı ve bu sözler yerine gelmediğinde insanları hayal kırıklığına tutsak etmişlerdi. Böyle durumlarda insanların güvenceleri Tanrı’nın lütfu aracılığıyla Mesih’teki kimliklerini anlamaktan çok aldıkları peygamberlik sözünde derinleşiyordu.
Kutsal Kitap’ın küçük, özel yorumlarına yoğunlaşmak.
Kutsal Kitap’a dayanmayan hevesler ve yöntemler: bu özellikle ‘ruhsal savaş’ alanında yaygındır ve Demolishing Strongholds (Kaleleri Yıkmak) adlı kitabımda bu konu üzerine eğildim.
Mistisizm gibi dincilik de maalesef zaman zaman karizmatik ve Pentekostçu kiliselerde hala görülmektedir. Dincilik aşağıdakileri noktaları içerebilir:
Daha dindar bir derinliğe sahip özel bir ses tonu
Ses yüksekliği sanki bizi Tanrı’ya daha çok yaklaştırıyor gibi duada bağırmak
Dindar bir dil ve jargon
Mesih’in bedeninde candan bir dostluk, ilişki ve hizmetkarlıktan çok ‘kendi hizmetimi’ önemsemek.
İnsanların Tanrı Sözü’nün açık ilkelerini izlemekten çok her zaman peygamberlik sözlerini ya da meleklerin yönlendirişini beklediği ‘süper-ruhsallık’
Bu bölümü yazmaya başlamadan birkaç gün önce Rusya’daydım ve yakın bir zaman önce iki yaşındaki kızını kaybetmiş bir çifte danışmanlık yapıyordum. Kızları başarılı bir apandist ameliyatı geçirmiş, odasına alındıktan sonra kalbi durmuş ve vefat etmişti. Elbette bu son derece üzücü bir olaydı ve genç çifte kederlerini yaşamalarında ve orada Tanrı’nın lütfunu bulmaya çalışmalarında yardımcı olmaya çalışıyordum. Ne üzücüdür ki, hayatlarındaki bir günahtan ötürü böyle olmasına Tanrı’nın izin verdiğini söyleyen başka bir kilisedeki yasacı Hıristiyanlar yardım etmeyi reddetmişlerdi. Benzer şekilde, kızlarının dirileceğini öne süren pek çok kişiden aldıkları ‘ruhsal’ telefon mesajlarının da onlar için bir yararı yoktu. Tanrı’nın günümüzde ölüleri diriltebileceği gerçeğine açığım ama İsa’yı dirilten gücün sergilendiği egemen bir şekilde tasarlanan diriliş, Kutsal Kitap zamanlarında bile istisnaiydi, zamansız gelişen her vefat için beklenmesi gereken bir durum değildi. Diğer imanlılardan bile gelebilecek yararsız önerilere direnip Tanrı’ya imanımızı sürdürmemizi gerektirecek baskılardan geçeceksek, Mesih’te kim olduğumuzla ilgili pürüzsüz bir anlayışa sahip olmalıyız.
Yasacılık, mistisizm ve dincilik, Kutsal Kitap’a uygun temeller değildir ancak Pentekostçu ve karizmatik kiliselerde rahatlıkla giriş kapısı bulabilmektedirler. Tanrı’nın lütfu aracılığıyla Mesih’teki kimliğimiz öğretisi, bizi kilise olarak Tanrı’da ve sevgide güvenlik ortamını, üyeler arasında bağışlama ve birbirini kabul etme atmosferini ifade etmek üzere müjdenin gerçeğinin bozulmasına karşı direnmemizi mümkün kılar.