Bu gerçeklerin temelin bir parçası olarak öğretilmesi gereklidir çünkü pek çok imanlı pratik olarak lütufta yaşamamaktadır. Hıristiyanların çoğu Mesih’in çarmıhtaki işi ve bu işin imanla kabul edilmesi aracılığıyla lütufla kurtulduğunun farkındadır ama pek çoğu yaşamlarını sanki hala Yasa altındaymış gibi yaşamakta, kendi çabalarıyla kutsallığa erişemeye ya da Tanrı’nın lütfunu kazanmaya çalışmaktadır. Bu gayret, yasacılığın çeşitli şekilleriyle karşımıza çıkmaktadır:
Pek çok Hıristiyan lütuftan çok suçlulukla motive olmaktadır.
‘Galip gelmek’ üstün bir gayret gerektiren bir mücade haline gelir ama genellikle başasısızlıktan başka bir şey bırakmaz – Nasıl bir imanlı hayatı sürmekgerektiğiyle ilgili sunulan Hıristiyan kılavuz kitapların böylesine rağbet görmesi bundandır.
Tanrı’nın bağışladığına inanmalarına karşın pek çok Hıristiyan, geçmişteki günahlarının ya da şu anki yetersizliklerinin üstesinden kendi gayretleriyle gelemedikleri için mahkumiyet altında yaşar.
Birbirlerini kabul etme eksikliği vardır. Pavlus her bir kişiye sadece Mesih’te kim olduklarını bilmeleri için yazmıyor ama kilisenin bir birlik içerisinde Mesih’te kim olduğunu bilmesi ve böylece birbirlerini kabul etmeleri için yazıyor. Pavlus’un Romalılar’daki lütufla ilgili öğretişinin tamamı ‘Mesih sizi kabul ettiği gibi siz de birbirinizi kabul edin’84 sözüyle zirve noktasına ulaşır.
Pek çok Hıristiyan Tanrı tarafından sevilen, Tanrı’nın benzeyişinde yaratılmış ve bu benzeyişi yeniden kazanmaları için Mesih sayesinde kurtarılmış bireyler olarak kişisel değerlerini anlamada eksiktirler. Böyleleri kendileriyle ilgili olarak yararsız, Tanrı’nın varlığına uymayan ve ne yaparlarsa yapsınlar ümitsiz olduklarına inanmışlardır.
Tüm bunların hepsi Tanrı’nın lütfu aracılığıyla Mesih’te kim olduklarını anlamamış bulunmalarından kaynaklanır. Yasacılık tanrısal yaşamlar sürmemize yardımcı olmaz. Scilla ve ben son derece uç bir yasacı mezhepte büyüdük, burada ‘dünya’ ile en az bağlantıyı kurmamıza izin veriliyordu. Müzik kayıtları dinlememiz, televizyon izlememiz, radyo dinlememiz, ve hatta mezhepten olmayan biri ile yemek yememiz bile yasaktı. Ancak bu kurallar günahı yenmeme yardımcı olmadı; ne üzücüdür ki bu mezhebin önderleri arasında cinsel günahlara kapılanların örneği çoktur. Ancak zayıf takibi ve kutsal Kitap’a dayanmaya doğası ile yasacılık, kutsal olmaya çalışıp bunu başaramıyor gibi görünen pek çok Hıristiyan için ortak konum gibi görünmektedir. Tim Chester’in sözleri çok açıklayıcıdır:
Hepimizin bir dizi kurallara göre yaşamayı isteme gibi güçlü bir eğilimimiz vardır – buna ‘yasacılık’ diyoruz. Hayat tarzı konularıyla ilgili olarak bir öğrenci topluluğuna konuşuyordum. Çok açık sorular yönelttiler: ‘Hangi arabayı satın alabilirim? Birikimlerimle ne yapmalıyım? Giyim harcamalarım ne kadar olmalı?’ Bir liste ya da kural arıyorlardı. Her bir durum için böyle bir liste ortaya çıkarabilsek bile işe yaramayacaktır.
Yasacılık iki sebepten dolayı çekici gelir. Birincisi, kutsallığı yönetilebilir kılar. Tamamen Tanrı’ya adanmış bir yürek gerçekten zor iştir ama on kurallık bir liste mümkün olabilir. İsa’ya ‘Komşum kim?’ sorusunu yönelten yasa uzmanının motivasyonu buydu. ‘Komşularımızı sevmek’ kutucuğuna bir işaret koyarak kendisini haklı çıkarmak istedi. Ancak İsa’nın İyi Samiriyeli öyküsü onun bütün düşünce sistemini yıktı. İkincisi, yasacılık kutsallığı bizim hanemize yazılan bir başarı sayısı kılar. Yasacı bir kişi, ‘Evet, lütufla kurtuldum ama belli davranış kurallarını yerine getirip ruhsal ilkeleri uyguladığım için bugünkü tanrısal kişi olabildim’ der. Bunun yan ürünlerinden biri kendini diğer insanlarla kıyaslamaktır. Diğer insanlardan daha kutsal olup olmadığımızı kontrol ederken bizim kadar iyi görünmeyenlere yukarıdan bakarız.85