"Ruh isteklidir, ama beden güçsüzdür" (Matta 26:41). Bu sözler, her Tanrı çocuğu için gerçek olan derin bir mücadeleyi dile getirir. Yeni Antlaşma, beden[1] ile ruh arasında bir savaş olduğundan bahseder. Benlik, Luther'in tanımladığı üç düşmandan biridir-dünya, benlik ve İblis.
Öyleyse, Kutsal Yazıların sözünü ettiği bu "beden" nedir? "Bedenin" nesi, bir İnanlıyı Tanrı-merkezli, Tanrı'yı hoşnut eden bir yaşantıdan uzaklaştırır?
BEDEN-FİZİKSEL Mİ, DÜŞMÜŞ MÜ?
Beden kelimesini kullandığımızda çoğu zaman fiziksel doğamızı kastederiz. Diğer taraftan beden (benlik), fiziksel bedenlerimizi kontrol eden kavramı tanımlamaktadır. Günlük yaşantımızda bu fizikselliği belirtmek için "kanlı canlı", "kendi canımdan", "soydaşım" gibi ifadeler kullanırız[2].
İnsan bedenimiz fiziksel bir şey olduğundan, Kutsal Kitap'taki beden (benlik) ile ruh arasındaki savaşın, beden ile can arasındaki bir çatışmayı anlattığını düşümek isteriz. Ancak bu aldatıcı olacaktır. Kutsal Kitabın ifadesiyle, beden bazen insanın vücudunu, bazen de başka bir şeyi ifade eder. Kutsal Kitabın, beden kelimesini farklı kullanış biçimlerini inceleyelim şimdi.
Yeni Antlaşma'da İngilizce'ye beden (flesh) olarak tercüme edilen Grekçe iki kelime bulunmaktadır. Bunlar soma ve sarx kelimeleridir. Soma, normal olarak fiziksel bedeni anlatmak için kullanılır. (Psychosomatic {Psikosomatik} kelimesi İngilizcenin ayrılmaz bir parçasıdır çünkü beden-soma kelimesi ile akıl-psyche kelimesini birleştiren bir terimdir.) Normal olarak Yeni Antlaşma'nın Grekçesinde soma kelimesi günahlılık veya düşmüşlük anlamı taşır. Basitçe, fiziksel bedeni anlatmak için kullanılan kelimedir.
Ancak Grekçe sarx kelimesi için farklı bir durum söz konusudur. Kelime bazı zamanlar çok açık olarak fiziksel bedeni ifade eder ancak bazı zamanlar ise başka anlama gelmektedir. İnsanın fiziksel bedenini (soma gibi) ya da insanın düşmüş doğasını tanımlar.
Yuhanna İncil'i, "Söz insan olup aramızda yaşadı" (Yuhanna 1:14) dediğinde, Söz'ün düşmüş olduğunu söylemek istemiyor. Söylemek istediği şey sadece, ebedi Logos, Söz, insan doğasını aldı. Söz, beden alır. Aynı şekilde Pavlus, "soydaşlarım" olan İsraillilerden bahsetmektedir (Romalılar 9:3). Burada düşmüş insanlıktan değil, kendi etnik kökeninden, Yahudilerden bahsetmektedir. Pavlus'un soydaşları İsraillilerdir. Bizler dünyasal akrabalarımızı nasıl "kendi canımdan", "benim soyumdan" gibi ifadelerle tanımlarsak, Pavlus'ta İsraillileri bu şekilde tanımlıyor.
Ancak Kutsal Kitap'ta sarxkelimesinin özel olarak günahlı doğamızı anlatmak için kullanıldığı özel durumlar vardır. Sarx kelimesi burada, kesinlikle fiziksel bedenlerimizle sınırlı olmayan düşmüşlüğümüzü tanımlamaktadır. İnsanın tümü düşmüştür. Günah, varlığımızın her kısmını etkiler. Doğamızda "benliğin düşünceleri" (Koloseliler 2:18) bulunmaktadır. Ne düşünce ne de benlik, birbirinden daha düşmüş değildir. Her ikisi de, Tanrı'yı değil, kendimizi hoşnut etmeye yatkındır.
DOĞAL BENLİĞİN DÜŞÜNCELERİ
"Doğal benliğin düşünceleri" yanlızca "kötü düşünce ve davranışlar" anlamında değildir. Benliğe dayanan düşünce, Tanrı'ya karşı olan bir "kafa yapısını" içerir. Düşüncelerinde Tanrı'yı istemeyen düşmüş bir insanlığın düşüncesidir bu. Kutsal Ruh'la yünlendirilmeyen bir kişinin aklıdır.
Pavlus, bedenle (sarx) Ruh (pneuma) arasında sürekli bir savaştan bahseder. Galatyalılar 5:16-21'ki karşılaştırma insanın ruhu ile insanın bedeni arasındaki bir savaştan bahsetmez.
Şunu diyorum: Kutsal Ruh'un yönetiminde yaşayın. O zaman benliğin arzularını asla yerine getirmezsiniz. Çünkü benlik Ruh'a, Ruh da benliğe aykırı olan arzular. İstediğiniz şeyleri yapmayasınız diye bunlar birbirine karşıttır. Ruh'un yönetimindeyseniz, Yasa'ya bağımlı değilsiniz.
Benliğin işleri açıktır. Bunlar cinsel ahlaksızlık, pislik, sefahat, putperestlik, büyücülük, düşmanlık, çekişme, kıskançlık, öfke, bencil tutkular, ayrılıklar, bölünmeler, çekememezlik, sarhoşluk, çılgınca eğlenceler ve benzeri şeylerdir. Sizi daha önce uyardığım gibi yine uyarıyorum, böyle davrananlar Tanrı'nın Egemenliğini asla miras alamayacaklar.
Burada benlik ile Ruh arasında çarpıcı bir farklılık göze çarpmaktadır. Bu çatışma beden ile can arasında değil, ama günahlı doğasıyla yönlendirilen eski insanla, içinde Tanrı'nın Ruh'u bulunan yeni insan arasındadır. Burada Ruh ve benlik birbirine karşıttır. Uzlaşmaz bir zıtlıktadırlar. Düşmüş doğamızın beliği, yaşantılarımızdaki Kutsal Ruh'un önderliğine direnir. Benlik Ruh'a saldırır ve O'nu alt etmeyi amaçlar.
Aynı şekilde Ruh da benliğin düşmanıdır. Benliğin nefret ettiklerini arzular. Doğruluğu arzular. Ruh'un meyvesini arzular.
Verilen iki listeyle aralarındaki fark çok açıkça görülür. İkinci liste, Hıristiyanlarca oldukça iyi bilinir. Ruh'un meyvesinin listesidir: sevgi, sevinç, esenlik, vb. Ancak şu anda incelemekte olduğumuz birinci listenin içindekileridir. Bu da benliğin işleridir.
Bu listeyi incelerken bir özelliği gözümüze çarpmaktadır. Listenin içersinde hem fiziksel bedenimizi ilgilendiren günahlar hem de fiziksel olmayan nitelikteki günahlar bulunmaktadır. Cinsel ahlaksızlık ve sefahat günahları karşımıza çıkmaktadır. Bunlar, fiziksel açlıklarımız ve bedensel işlevlerimizle işlediğimiz günahlardır. Buna karşılık aynı listede çekişme, kıskançlık, putperestlik ve bunun gibi günahları da görmekteyiz.
Çekememezlik ve kıskançlıktan suçlu olduğumuz zamanlarda, fiziksel bedeniniz de bu günahın içindedir. Bedenimiz olmaksızın hiçbir şey yapmayız. Ancak çekememezlik fiziksel bir davranış değildir. Düşünsel bir tavrı içerir. Düşüncelerimiz, düşünce işlemlerimizi içerir. Putperestlik günahında bedenlerimizi kullanabiliriz. Bir putun önünde fiziksel olarak secde edebiliriz. Fakat putperestliğin özü fiziksel hareketlerde değil, yüreğin içsel tavrındadır.
Bu nedenle şu sonuca varırız: Yeni Antlaşma, beden (sarx) ve bunun tam karşıtı olarak Ruh (pneuma)'dan bahseder. Beden ile ilişkili olan birinci olgu fiziksel bedenlerimiz değil, ancak insanın tümünü içeren düşmüş günahlı doğamızdır. İki farklı yaşam tarzının çelişkisidir-günah işleme güdüsü ile yönlendirilen bedensel yaşam, ve bizleri doğruluğa ve Tanrı'yı hoşnut etmeye yönlendiren Ruh'un yaşamı.
RUHÇA YÖNLENDİRİLMEK
Doğruluğun esas olarak dışsal olan fiziksel davranışları içerdiğini düşünmek gibi ölümcül bir hataya düşmek istmiyorsak bu noktayı kavramak çok önemlidir. Göklerin Egemenliği, yemek içmekten çok daha geniş bir kavramdır. Eğer yanlızca dışsal olan üzerinde yoğunlaşırsak Ferisilik, yani dışsal ve görünür davranışlarla doğruluğa ulaşma tuzağına düşebiliriz. Tatlı bir gülüş kıskanç bir yüreği iyi gizler. Kutsal Ruh, hem içsel hem de dışsal olarak yaşamımızın tümünü temizlemeyi amaçlar.
Aynı zamanda, doğruluğu yanlızca içsel dünyayla sınırlama gibi tam tersi bir hataya karşı da kendimizi korumalıyız. Önemli olan tek şeyin bizlerin içsel tavrı olduğunu düşünmeye kandırabiliriz kendimizi. Yüreğimiz doğru olduğu sürece, dışsal davranışlarımızın hiçbir önemi yoktur. Bu sinsice bir yanılgıdır. İnsanlar bunu kullanarak bir her tür günahı haklı çıkarmaya çalışırlar. Kendi kendimize, "sevgi" zinayı haklı çıkarır" deriz. Genç çocuk, sevdiği bir kişiyle bunu yaptığını söyleyerek suçunu haklı çıkarmaya çalışır.
Benlik kelimesinin sadece fiziksel günahlar ya da eğilimleri ifade etmemesiyle beraber onları da içerdiğini anlamak önemlidir. Yaşamlarımızda, günahlı doğamız tarafından kirletilen ya da etkilenen güçlü fiziksel kuvvetler bulunmaktadır. Fiziksel arzular, kotrol altına alınması işkence derecesinde zor güçlerdir. Bu arzular sürekli değildir. Farklı yoğunluk seviylerindeki dalgalar halinde gelirler. Akşam yemeğinden sonradiyet yapmaya karar vermek kolaydır. Açlık sancıları iradelerimize saldırırken yemekten öncebunu yapmak ise başka bir şeydir.
Ruh, bizlere özdenetimli olmayı öğretmeyi amaçlar. Tanrı bizleri fiziksel arzularımızı dizginlemeye, kontrol altına almaya çağırmıştır. Yemek yeme arzusu kendi başına günah değildir. Bedenlerimizin doğal bir fiziksel işlevidir yemek yemek. Ancak bu kontrolden çıktığında oburluk başlar.
Cinsel güdü ise aynı şekilde kendi başına günah değildir. Tanrı cinsel duyguların evlilik çerçevesi içersinde ifade edilmesine izin vermekle kalmaz, bunun yapılmasını da buyurur. Bizlerin evlilik hakkı ve sorumlulukları vardır. Evlilik dışında, cinsel eylemlerden kaçınmalıyız. Seks'i Tanrı yaratmıştır. Fiziksel uyarılmaya yüksek derecede hassas olan karmaşık sinir uçlarına sahip bedenlerimizi de Tanrı yaratmıştır.
Tanrı bizlerin herhangi bir haz almaksızın ürememizi sağlayabilirdi. Aynı şekilde tat almak gibi fiziksel bir zevk olmaksızın yemek yeme ihtiyacımızı giderebilmemizi de sağlayabilirdi. Ancak Yaratıcı, çok daha mükemmel bir yol seçmiştir. Tüm fiziksel zevkiyle birlikte seks Tanrı'nın bir armağanıdır. Ancak bu armağan Tanrısal bazı kısıtlamalar ile gelmiştir. Günah, Tanrısal armağanın kötüye kullanılmasıdır. Tanrı'nın izin vermediği bir şekilde kullanmaktır.
Trajik bir şekilde zinaya karışmış bir adamın bir zamanlar şöyle dediğini duydum: "Cinsel organımın iradesi yok ki." Bedeninin yaptığından kendisinin sorumlu olmadığına dayanarak fiziksel davranışını haklı çıkarmaya çalışıyordu. Cinsel organının gerçekten de olduğunu açıkladım, kendi aklıydı o. Bedenlerimiz, bizlerin ayrılmaz bir parçasıdır. Bedenimin tümü aklımla yönetilir. Aklım ise Tanrı'nın Yasası'yla yönetilmelidir.
Bunlar istem dışı fiziksel güdülerdir. Kalbimizin ritmik atışını ahlaki düşüncelerimizle düzenlemeyiz. Bununla birlikte tüm bedensel işlevlerimiz de istem dışı değildir. Tanrı tarafından cinsel davranışlarımızı kontrol altında tutmaya çağrıldık. Cinsel açıdan neyi arzulayacağımızı kontrol edemeyebiliriz fakat bu arzuyla ne yapacağımız bizim elimizdedir. Luther, şehvet konusunda bazı gözlemler yapmıştır. Şehvet, bir kadının çekici olduğunu farketmez. Düşünüşlerimizi meşgul eden bir fantaziye basit bir ilgi gösterdiğimizde şehvet doğar. Cinsel düşünceleri aklımıza davet edip onları beslediğimizde artık basit bir ilgiden şehvete geçeriz. Luther bunu şu şekilde açıklamıştır: "Kuşların başımızın üstünde uçmasını engelleyemeyiz. Ancak, saçlarımızın içinde yuva yapmaları için onları davet etmek tamamen başka bir konudur."
Cinsel davranışların temel kuralı öz-denetimdir. Cinsel davranışlarımız için Tanrı karşısında sorumluyuz. Kutsal Yazılar şöyle der, "Aranızda hiçbir cinsel ahlaksızlık, pislik ya da açgözlülük anılmasın bile. Kutsallara yaraşmaz bu" (Efesliler 5:3). İnsanlar, bulabildikleri her türlü saçma ve geçersiz mazeretlerle bu kadar kesin hatlarla belirlenmiş bir yasağa saldırmışlardır. Psikologlar, kanı kaynayan ateşli gençliğin içinde bulunduğu cinsel ahlaksızlığın doğal ve normal olduğunu söylerler. Bu yargılarında kısmen haklıdırlar. Doğal olarak bu gibi davranışlarda bulunmaya meğilli olduğumuz açısından bu hareketler doğaldır. Bu gibi davranışların ne denli sıkca karşımıza çıktığı açısından da doğaldır. Cinsel ahlaksızlık, normal düşmüş insanlık için doğaldır diyebiliriz. Yalan söylemek de. Tanrı her ikisini de yasaklar.
Cinsel tabuların kaldırıldığı ve duyularımızın her gün erotik uyarıcılarla saldırı altında olduğu bir kültür içersinde kişinin cinsel açıdan temiz kalması çok zor olabilir. Ancak Tanrı'nın Yasası çok açıktır. "Hayır!" der Tanrı. Düşmüş bir kültürün ortasında bile Tanrı bizleri özdenetimli olmaya çağırır.
Eşcinsel eğilimleri olan bir kişinin içinde bulunduğu durumu bir düşünün. Bu kişi çok ciddi bir ikilem içersindedir. Tanrı çok açık olarak erkeklerle erkekler ya da kadınlar ile kadınlar arasında hiçbir cinsel eyleme izin vermemektedir. Heteroseksüel bir insan evlilik dışında cinsel ilişkilerden nasıl kaçınmalıysa, aynı şekilde homoseksüel bir kişi de iffetli olmaya çağrılmıştır. Tanrı eşcinsel evliliğe kesinlikle izin vermemektedir. Homoseksüel kişi de heteroseksüel kişinin çağrıldığı aynı cinsel temizliğe çağrılmıştır. Bedenlerimize ilk olarak hoş gelmese bile iffetli olmak, Tanrı'yı hoşnut eder.
Cinsel paklık, bedenin güçsüzlüğünden ötürü sahip olunması zor bir özelliktir. Ancak buna sahip olmak mümkündür ve Tanrı bize böyle olmamızı buyurmuştur. Eğer bunu yapmakta başarısız olursak, günah işlemekten suçlu oluruz. Günaha düşen kişilere karşı, her ne kadar sabırlı olmamız gerekse de, Tanrı'nın standartlarını değiştirip, yetersiz çabalarımızın düzeyine indirmek kimseye bir fayda sağlamayacaktır. Tanrı'nın standartlarını değiştirmeye çalışıp, iyiye kötü, kötüye iyi demek Tanrı'ya karşı bir hakarettir.
Bu beden, dünya ile müttefiktir. Aklanmasını, Mesih'in doğruluğunda değil, bu dünyanın standartlarında aramaktadır. Bu beden dünya ile müttefik, bu dünya ise Şeytan ile müttefiktir. Düşman bizleri Ruh'tan uzağa çekip, bedene teslim olmamızı sağlamaya çalışarak bizleri yok etmeyi amaçlamaktadır.
Fakat Ruh ise inanlının müttefiğidir. Tanrı çocuklarının aynı zamanda içlerinde onlara yardım etmesi için Tanrı'nın Ruh'u olduğunu unutarak her gün bedenlerinin ve düşüncelerinin bu dünyayla müttefik olduklarının kendilerine hatırlatılması ne kadar üzücüdür. Benliğin insan davranışlarını kontrol ediyormuş gibi gözüktüğü bu dünyada Tanrı'nın Ruh'u halen bulunmaktadır ve Tanrı halkının Tanrı'yı hoşnut etmelerini mümkün kılmaktadır.