Bir konuda esasları öğrenmek istiyorsak tek çare, her zaman, kaynaklara başvurmaktır.
İnsanoğlunun yeryüzünde bulunuşu iki günlük bir olay değildir. Tanrı onu çok eskilerde yarattı. Eskiden beri de ona seslenmektedir. Yeryüzünü dolduran insanlar değişmişler, geçip gitmişler. Hepsi ölmüş, yeni insanlar doğmuş. Fakat Tanrı ve Sözü değişmemiş, değişmez de. Tanrı, peygamberler aracılığıyla binlerce yıl önce ne dediyse, bugün de özde aynısını söylüyor. O kendi kendisiyle çelişmiyor, sözlerini de geri almıyor.
“Başlangıçta var olanı” (1.Yuhanna 1:1) bilmemiz son derece önemlidir. Yani, Tanrı’nın başta ne söylediğini öğrenmemiz şart. Yalnız bu şekilde Tanrı gerçeğini öğrenebiliriz.
Günlük yaşamımızda bir ikinci anahtar yaptırmak istediğimiz zaman, asıl anahtarın elimizde bulunması gerekir. Yoksa yapılan yeni anahtar kilidi açmaz. Bir haberin gerçekliğini öğrenmek istediğimizde de mutlaka bilgi kaynağına başvurmaktan başka çaremiz yoktur.
İncil’i anlayıp doğruluğunu test etmek için, Tevrat’a Zebur’a ve diğer Peygamberlerin Yazıları’na başvurmalıyız. İncil zaten onlara sürekli gönderme yapıyor. Peygamberlerin Yazıları’nın doğruluğu aynı şekilde, önceden gelen kitaplara dayanıyor. Tevrat ve Zebur aynı uyumu gösteriyorlar…5
Neden Tanrı sözünü bir kerede bildirmedi? Neden bütün söyleyeceklerini birden söylemedi? Yoksa eski tarihlerde, dünyanın bir ucundan öbür ucuna haberleşme imkanları çok kısıtlı olduğu için mi? Bu şekilde “geçmiş bir ümmet içinde mutlaka bir uyarıcı bulunagelmiş” olabilir (Fatır Suresi (35), ayet 24). Her millete bir peygamber, bir de kitap göndererek gerçeği bütün dünyanın öğrenmesini sağlayabilmiş olabilir.
Ne var ki, bilinen bütün semavi kitaplar ve peygamberler İbrahim’in soyundan gelmişlerdir! Tarihte tek Tanrı’yı ve O’na kavuşan yolu bildiren, başka bir milletin ne peygamberinden, ne de kitabından iz bile kalmadı! Buna karşın Musa’nın kitabından Malaki kitabına kadar, Eski Ahit’i oluşturan 39 kitabın hepsi İbrahim’in soyuna gönderildi. Peygamberler de öyle! Kutsal Kitap’a göre: “Tanrı’nın sözleri Yahudilere emanet edildi”(Romalılar 3:2). Tabii, Tanrı yolundan sapan, Tanrı Sözü’ne uymayan Yahudilerin olmuş olması, vahiy alan Yahudilerin hizmetini geçersiz kılmaz. Nitekim: “Yahudilerden bazıları güvenilmez çıktılarsa ne olur? Onların güvenilmezliği Tanrı’nın güvenilirliğini ortadan kaldırır mı? Kesinlikle hayır!” (Romalılar 3:3-4). Tanrı, kutsal kitapları İbraniler aracılığıyla BÜTÜN İNSANLAR ve ÇAĞLAR İÇİNgönderdi.6İbrahim’e açıkladığı gibi: “Dünyanın bütün kavimlerini senin [soyun]aracılığıyla mübarek kılacağım”(Tevrat; Tekvin 12:3). Ve yine İbrahim’in soyundan gelecek olan Mesih hakkında da “Seni Milletlere de ışık olarak vereceğim ki, yerin uçlarına kadar benim kurtarışım olasın” dedi (Yeşaya 49:6). Bu doğrultuda Tanrı, gelen bütün kitaplar ve sözcülerle bir plan çiziyor ve hepsi de bu plana uymaktadırlar.
Neden mi böyle? İnsanların ta Adem’den beri Tanrı’dan uzaklaştıkları bir dünyadayız. Tanrı’yla aramızda bir uçurum açtık. Ruhsal gerçekleri inkar ettik ve kendimize göre bir dünya kurmaya çalıştık. Kendimizi O’na teslim ederek O’nu dinlemeyi istemedikten sonra, eski çağların insanı, gözle görülemeyen Tanrı yerine görülen putları yeğledi. Herkes de kafasına göre bir din uydurdu… Günümüzün insanı ise, her türlü doğaüstülüğü saf dışı eden bir sürü felsefe ve düşünce sistemini geliştirdi. Bu kargaşanın ortasında Tanrı’yı ve isteğini öğrenebileceğimiz somut ve yanılgı götürmez bir yol var mı?
Tanrı, bölümleriyle birbirini doğrulayan bir “vahiyler dizisi”ni oluşturmuştur. Böylece Mesih’in gelişine de bir zemin hazırlamıştır. Bu zincirin her halkası önemlidir. Öyle ki, bir tek halkası çürük ise, zincirin faydası kalmaz. Halbuki Tevrat, Zebur ve İncil arasında olağanüstü bir uyum vardır. Tevrat çağdaşlarına seslendiği kadar, “Benden sonra başka kitaplar gelecek” der gibi gelecek vahiylerden de haber veriyor. Zebur, Tevrat’ın bildirilerine dayandığı kadar, aynı şekilde gelecek Mesih’ten söz ediyor. Peygamber’lerin Yazıları’nda da böyledir. Mesih, geldiği zaman İncil’de “İşte haber verilen benim; eski yazılardaki bütün ön bildiriler uyarınca ben geldim” der. Tanrı bu şekilde planını açıklamış, kitapların doğruluğunu test edebileceğimiz kolay bir yol saptamıştır. Bu vahiyler zincirinin özeti de şöyledir:
“Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez ve çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeyin mirasçısı olarak belirlediği ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu’yla7(yani bedende gönderdiği yaşayan Sözü’yle) bize seslenmiştir.” “Başlangıçta Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş, Rab’bi dinlemiş olanlarca (yani havarilerce)bize doğrulandı. Tanrı da buna belirtiler, harikalar, çeşitli mucizelerve kendi isteğine göre dağıttığı Kutsal Ruh armağanlarıyla tanıklık etti.” (İbraniler 1:1,2; 2:3,4)
Kutsal Kitap’tan yapılan bu alıntıda, kendi sözünü açıklamak ve onun gerçek olduğunu göstermek için Tanrı’nın izlediği yöntem açıkça görülüyor.
“Gerçi Rab Allah, peygamber kullarına sırrını [önceden]açıklamadıkça hiçbir şey yapmaz.”(Amos 3:7)
Tanrı ilk önce atalar ve peygamberler aracılığıyla insana seslendi. Hz. Adem, Hz. Nuh, Hz. İbrahim ile Hz. Musa’dan Vaftizci Yahya’ya kadar asırlarca bunu yaptı. Başlangıçtan beri onların aracılığıyla sonradan olacak olayları açıkladı. Öyle ki, Tanrı’dan haber getirenleri önceden tetkik edebilelim. Bir olayın ya da haberin Tanrı’dan kaynaklanıp kaynaklanmadığını kontrol etmek için, önceki Kutsal Yazılar’a uyup uymadığına bakmamız yeter. Çünkü Rab haber vermeden bir şey yapmaz.
“Rab şöyle diyor: Yolda yürürken durun ve bakın, ve iyi yol nerededir diye eski yolları sorun.”(Yeremya 6:16)
En çok ön-bildiri ile müjdelenen olay, İsa Mesih’in gelişi ve görevidir. Çünkü Mesih, Tanrısal açıklamanın doruğu olacaktı. Kutsal Kitap, İsa Mesih’ten Tanrı’nın son çağdaki son açıklaması olarak söz ediyor! Tanrı artık Mesih’in aracılığıyla konuşuyor. Ayrıca, bunu doğrulamak, güvenilirliğini pekiştirmek amacıyla havarileri tayin etti. Onların eliyle doğrulayıcımucizeler yarattı.
Tanrı, İsa Mesih aracılığıyla bütün insanlara seslenmeyi planladı. Mesih’in gelişini hazırlamak için, hem bir soy oluşturdu, hem de gelişini önceden bildiren nice vahiyler gönderdi. Böylece dünyanın bulunduğu ruhsal karanlık ortamında önce bir kibrit, kibritle bir çıra yaktı (2.Petrus 1:19), sonra… Güneşin kendisi doğdu! İnsanların Tanrı’yı dinlemeyi reddettikleri bir dünyada, İbrahim’in aracılığıyla, önce küçük bir kavme seslendi, sonra peygamberler aracılığıyla Ortadoğu milletlerine ve nihayet Mesih geldiğinde bütün uluslara seslendi.8
Tanrı tarafından önceden verilen bilgiler, İsa Mesih’in kimliğini ve elimizdeki kaynakların (Tevrat, Zebur, Peygamber’lerin Yazıları ve İncil kitaplarının) sağlamlığını doğruluyor. Aynı şekilde kutsal kitaplar arasındaki uyum, bunların Tanrı sözü olduğunu ispatlıyor! Öyle ki, tarih içersinde gelen semavi kitaplar, artık ayrı ayrı kitaplar değil, tek bir kitap, yani “Kitabı Mukaddes” ya da “Kutsal Kitap” olarak bilinen kitabı oluşturuyorlar.
İşte, görülmeyen Tanrı’ya iman edip O’nunla ilişki kurabileceğimize dair gözle görülür, elle tutulur bir kanıt vardır:
“Tanrı, …İsa Mesih’le ilgili olan müjdeyi peygamberleri aracılığıyla Kutsal Yazı’larda önceden vaat etti. Bedence [İbrahim’in ve]Davut’un soyundan doğan Efendimiz İsa Mesih’in, kendi kutsal ruhu sayesinde ölümden dirilişiyle Tanrı’nın Oğlu [yani yaşayan Sözü] olduğu kudretle ilan edildi. Her ulustan insanların iman edip söz dinlemesini sağlamak için…” (Romalılar 1:2-4).
İsa’nın ölümden dirilişi tarihsel bir gerçektir.9Bu gerçek, Tanrı’yla ilgili ve Kutsal Kitap’taki bütün gerçeklerin kanıtıdır. Çekilen ölüm perdesinin öte tarafında hayat olduğunu gösterir. Bunu çok önceden bildiren Tanrı, bütün sözlerinde güvenilir olduğunu kanıtlar. İsa’nın da beklenen Mesih ve Tanrı’dan gelen yaşayan vahiy olduğunu gözler önüne sermektedir. İsa’nın ölümden dirilişi, bütün dinlerin ve ideolojilerin çok ötesinde tüm insanlara Tanrı’yla canlı bir ilişki kurabilmeleri için verilen güvencedir:
“Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezden geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi’yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir”(Elçilerin İşleri 17:30,31).
Eski çağlardan beri Tevrat, Zebur ve Peygamber’lerin yazıları tarafından önceden haber verilen Mesih’in dirilişi (Bkz. Eyüp 19:25; Mezmur 16:10; Yeşaya 53:10; Hoşea 6:2; vs.), bu vahiyler zincirinin doğruluğunu ortaya koymuştur.
1.Bölümde gördüğümüz gibi, Tanrısal açıklama (vahiy) sadece bir yasanın (şeriatın) beyanı değildir. “Vahiy” bir ‘perdenin arkasında saklı olanı ortaya çıkarmak’ anlamını taşıyor. Ve Tanrı, ölüm perdesinin ötesindeki hayatı gözlerimizin önüne serdi!
Tanrı, vahiy aracılığıyla her şeyden çok Kendisini keşfetmemizi ve tanımamızı istiyor. O’nu, bütün sözleri aracılığıyla öğreniyoruz. Sonradan gelen kutsal kitaplar öncekilerini iptal etmiyor. Kutsal Kitap günlük bir gazete değil ki! Tanrı da yeni yeni anayasalar çıkartarak Kendi kendini düzeltmiyor ki!
Tanrı’nın bütün sözlerinde yansıyan Kendi planı ve karakteri her zaman günceldir. Bir tanıktan alınan ifade önceki ifadeleri geçersiz kılmaz ve doğruyu söylediği takdirde ifadeler birbirini tutmalı. Öyleyse, Tanrı’dan gelen her söz, diğerleriyle uymalı ve birbirini tamamlamalıdır!
Bu şekilde bilindiği gibi, Tanrı’dan gelen her yeni kutsal kitap öncekilerini tasdik ediyor ve tamamlıyor. Ne var ki, bundan daha da önemlisi, önceden gelen kitaplar sonradan gelenleri aynı şekilde tasdik ediyor ve tamamlıyor! Önceden gelen bir kitabı tasdik etmek o kadar da önemli bir kanıt sayılmaz. Ama eski yazıların sonradan gelen vahiyleri onaylaması gerçekten Tanrı’nın işidir; O’nun bize sunduğu asıl kanıttır. Eğer sonradan gelen bir kitap daha önce gelmiş ve ilahi niteliğini kanıtlamış diğer kitaplarla çelişkiye düşüyorsa… Buna ne diyeceğiz?
Tanrı, Sözü’nün hükmünü yürürlükten kaldırmaz, unutturmaz da. Bir ayetin yerine geçmesi için farklı bir ayeti de getirmez.10Yoksa Kendi hatalarını düzelttiği mi ileri sürülüyor? Bütün dünyaya, eski yazıların yerini alan yeni vahiylerle değil, birbirini tamamlayan ve bütünleyen güvenilir sözleriyle seslenmektedir.
Bu nedenle, gerçeği öğrenmek istiyorsak kaynaklara başvurmalıyız. İnancımız ne olursa olsun, Tevrat’ı, Zebur’u, Peygamber’lerin Yazıları’nı ve İncil’i okumazlıktan gelemeyiz!
“Tanrı’nın tanıklığına… inanmayan O’nu yalancı durumuna düşürmüş olur!”(1.Yuhanna 5:10).