Tanrı gözle görülecek nitelikte değildir. O’nu kulakla da işitemeyiz. O zaman O’nu yanılgı götürmez bir şekilde nasıl öğrenebiliriz. Kendimizi kandırmadığımızdan nasıl emin olabiliriz? O’nu kavramak için hayallere kapılmadan, Vahiy Tasarısını inceleyerek bize Kendisini keşfettiren bir geziye çıkacağız. Ama önce dikkatimizi Tanrı’ya işaret eden bazı ipuçlarına vermeliyiz. Bunlar: Tabiat, insan vicdanı ve geçmişteki Tanrı’nın sözcüleridir.
Tabiat, ne kadar doğal olsa da onu ne kadar olağan kabul etsek de her zaman harika ve olağanüstü bir habercidir. Öylesine ki, parmağımızı uzatıp bir yıldızı, bir ağacı işaret ettiğimizde her sefer Tanrı’nın yaratıcılığına tanık oluyoruz…
“Gökler, Allah’ın şanını anlatıyor,
Gök kubbe O’nun ellerinin eserini duyuruyor.
Gün, güne O’ndan söz eder
ve gece geceye O’nu tanıtır.
Onların sesinin duyulmadığı dil yoktur.
Ancak ezgileri tüm yeryüzünü dolaşır,
nağmeleri dünyanın ucuna dek ulaşır”
(Zebur kitabından: Mezmur 19:1-5).
İşte Tanrı’dan aldığımız ilk haberi O’nun yarattığı şeyler aracılığıyla alıyoruz. Çünkü yaradılışta Yaradan’ın “izlerine” rastlıyoruz. Yani eseri aracılığıyla bu evrenin mimarını ne denli hikmetli, güçlü ve doğaüstü olduğunu anlıyoruz:
“Dünyanın yaratılışından beri, Tanrı’nın görünmeyen nitelikleri, yani sonsuz gücü ve Tanrılığı, O’nun yaptıklarıyla anlaşılarak açıkça görülüyor” ( İncil, Romalılar 1:20).
Bununla birlikte insanın ahlaki yapısı, mutlak bir iyiliğin varlığına işaret ediyor:
“Kutsal [Kitap’taki] Yasa’yı bilmeyen uluslar kendiliklerinden bu Yasa’nın gereklerini yaptıkça, Yasa’dan habersiz olsalar bile… Kutsal Yasa’nın gerektirdiklerinin yüreklerinde yazılı olduğunu gösterirler”(İncil, Rom.2: 14, 15).
Evren yalnız fiziksel değil, ahlaksal bir yapıya da sahiptir. İnsanın bir iyilik ve kötülük bilinci olması, evreni yaratanın da sadece bir güç olmadığını, ahlak sahibi bir varlık olduğunu kanıtlar.
Fakat Tanrı’nın iyi olduğunu ve bizi sevdiğini öğrenmek için en uygun araç elbette Kutsal Kitap’tır1(yani Tevrat, Zebur, Peygamber’lerin Yazıları ve İncil’in derlemesi).
Ama Kutsal Kitap’ı, Tanrı’nın insanlara seslendiği hat olarak incelemeden önce, bu bölümde geçmişte bütün dünyaya seslenen Tanrı’nın sözcüleri olmuş olan insanları ve yaşadıkları devirleri ele alacağız; ondan sonraki bölümlerdeyse: Kutsal Kitap’ı, Tanrı’nın varlığını, gerçeğini ve sevgisini test etmemizi sağlayan bir kanıt olarak inceleyeceğiz; Ayrıca İsa Mesih’in Yaşayan Kitap olduğunu ve Gelişen Vahiy Tasarısını ele alarak Tanrı’nın insanla çok boyutlu bir iletişim kurmak istediğini göreceğiz.
Tanrı, insanların Kendisine dönmeleri için çeşitli çağrılarda bulunmuştur. Bu çağrıların kapsamına göre insanoğluna seslendiği belirli devirler ve yollar düzenlemiştir. Bu devirleri şöyle sıralayabiliriz.
Ataların devri (Hz. Adem’den Hz. İbrahim ile Hz. Yakup’a kadar): Yaradılıştan İ.Ö. 1300 yıllarına kadar. O devirde göçebe kabilelerin reisleri din başkanlığı yapardı.
Peygamberlerin devri (Musa’dan Vaftizci Yahya’ya kadar) : İ.Ö. 1300 yılarından İ.S. 30 yıllarına kadar. Bu devirde, Tanrı adına belirli uluslara seslenen, Allah’ın elçisi konumundaki bu sözcülere peygamber denir.
Mesih’in devri (İ.S. 30 yıllarından itibaren). Tanrı bir ulusun aracılığı olmadan, İsa Mesih’in sağladığı kurtuluş sayesinde, bütün herkese direkt seslenir.
Havariler ve Kutsal Ruh’un devri: Bir önceki devrin kapsamına giriyor, bu yüzden süresi, İ.S. 30 yıllarından İsa’nın yeryüzüne 2. gelişine kadardır. Bunlar, Tanrı’nın son sözünü bütün uluslara ulaştıran tanıklardır.
Genellikle hepsi peygamber diye nitelendiriliyor. Fakat aralarında onları birbirinden ayıran bazı özellikleri gözden kaçırmamamız gerekir. Hepsi Tanrı’nın temsilcileri sayılıyor, hepsinden peygamberlik sözüne (Tanrı’nın isteğini ve gelecekle ilgili planlarını açıklayan söze) rastlanıyor. Ama hitap ettikleri kitlelerin kapsamına göre görevleri aynı değil:
Atalar: Tanrı’dan aldıkları görevi, kabile reisi olarak sürdürmüşler.
Peygamberler: Bir ulusa Tanrı’nın yönetimini ileten habercilerdir.
Mesih: Bütün uluslara yönelik evrensel bir müjde getiriyor.
Havariler ise: Dünyanın dört bir bucağında İsa Mesih’in yetkili tanıkları olarak diğerlerinden ayrılıyorlar.
Atalar ve Peygamberler hakkında (genelde ikisi bir tutuluyor), hatta Mesih hakkında oldukça yaygın bir bilgi mevcut. Ama İsa’nın havarileri hakkında bilinenler çok eksiktir. Genellikle İsa Mesih’ten sonra Tanrı habercisi olarak bir tek Hz.Muhammed’in geldiği düşünülür. Bu şekilde 12 havarinin, Tanrı’nın hazırladığı sözcüler olduğu unutulur. İncil’in yazılmasının onlara emanet edildiği pek bilinmiyor. Bu elçiler Kur’an’da bile “Tanrı’nın Yardımcıları” olarak anılıyor (Ali – İmran Suresi (3), ayet 522).
Nitekim, Tanrı’nın isteği üzerine yalnız peygamberler ve havariler vahiyleri yazı olarak kaydettiler. Yazıları aracılığıyla yetkileri günümüze dek uzanır. (Havariler öldükleri zaman Tanrı’nın sözünü açıklayacak başka elçiler çıkmadı. Fakat yazılarıyla onların devri günümüze kadar sürmektedir). Bugünkü Kutsal Kitap, Tanrı’nın onlara esinleyip yazdırdığı kitaplardan oluşur.
İsa Mesih’in bu dünyadan ayrıldıktan sonra bir daha geleceği herkesçe bilinen Tanrısal bir karardır. Öyle ki, göğe yükselişiyle geri dönüşü arasındaki zaman Tanrı’nın tasarısında belirli bir devir, bölünmez bir bütünlük arz ediyor. Peki, ya sonradan gelen Hz. Muhammed’e ve Kur’an’a ne diyeceğiz? Bu konuda Tanrısal Vahiy Tasarısını inceledikçe buna kendiniz bir cevap bulacağınıza eminiz.
Neden bu devirler üzerinde durduk? Çünkü bunları bilmeden, Tanrı’nın bugün bize de seslenmek için nasıl bir yol hazırladığını anlayamayız. Tanrı insanla iletişim kurmak istiyor. Ama bu iletişim Ruh olan Tanrı’yla insan ruhu arasında kurulur. Tanrı yolunu bırakıp kendi yolunu seçtiğinden bu yana insan yoğunlaşan bir ruhsal karanlığa büründü. İlk çağlarda ruhsal duyarlılığını yitiren insan, bugün Tanrı’nın varlığını inkar edecek kadar körleşti. Ama Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, insanlara gözle görülür, elle tutulur bir kanıt göndermek istedi. Tanrı insana seslenirken düzenlediği devirler, Kutsal Kitap’ı sağlam bir şekilde hazırlamak içindi (bkz. bölüm 2).
İşte Tanrı’ya işaret eden parmaklar: Yaradılış, vicdan, tarihte insanlara seslendiği devirler, geçmişteki sözcüler (peygamberler) ve Kutsal Kitap. Bunlar, Tanrı’yla tanışmaları için bütün insanları bilinçlenmeye davet etmektedir.
Ama gerçekten Tanrı’yla tanışabilir miyiz? O’nunla direkt bir iletişim kurabilir miyiz? Yoksa yalnız yaradılışta, tarihte veya insan bilincinde O’nu yansıtan ipuçlarını uzaktan seyretmekle mi yetinmeliyiz? Bir kere, Tanrı tam olarak bilinebilir mi? Yoksa Ebu Bekir’in “O’nun tam kavranılmayacağını kavramak, O’nu kavramaktır”3şeklindeki dizesi mi doğru? O, Kendini gizleyen bir Tanrı mı? Yoksa Kendisinden gizlenen insana Kendini gösteren bir Tanrı mıdır?
“Gizli şeyler Allah’ımızın Rab’bindir; fakat bu yasanın bütün sözlerini yapalım diye açığa çıkarılmış olan şeyler (yani gelen vahiyler) ebediyen bizimdir ve oğullarımızındır” (Tevrat; Tesniye 29:29).
Tanrı’yı tam olarak kavrayamayız, ama tam olarak tanıyabiliriz. İnsanın, akılla Tanrı gizemini tam çözemeyeceği kesinlikle doğrudur. Aklımız için Tanrı’yla ilgili olarak gizli kalan bir çok şey vardır. O’nu aklımızla kavrayabilseydik, bu, O’nun aklımızdan daha basit olduğu demek olurdu. O’nun doğaüstülüğü, algılayışımız için erişilmezdir, ama karakterini anlayabiliriz. Ezeli-ebedi oluşuna, her yerde hazır ve nazır olmasına, gücünün her şeye yetmesine, zaman ve mekan sınırları içinde kısıtlı olan bizler tam bir açıklama getiremeyiz. Ama bizi sevdiğini, bizimle ilgilendiğini, insanın yararı için neler yaptığını anlamayacak değiliz. Biriyle tanışmak ile o kimseyle ilgili her şeyi bilmek arasında büyük fark vardır. Tanrı’yı tam olarak kavrayamayız, ama çok anlamlı bir ilişki kurabiliriz.
Tanrısal açıklama (vahiy) sadece bir yasanın (şeriatın) beyanı değildir. Arapça (vahiy) kelimesinin Grekçe (eski Yunanca)4orijinali “apokalupsis”, ‘bir perdenin arkasında saklı olanı ortaya çıkarmak’ anlamını taşıyor. Tanrı kendini gizlemiyor. Vahiy aracılığıyla her şeyden çok Kendisini keşfetmemizi ve tanımamızı istiyor:
“Rab şöyle diyor: ‘Hikmetli adam hikmetiyle, yiğit kendi gücüyle, veya zengin de kendi zenginliğiyle övünmesin; ancak övünen şununla övünsün; anlayışlı olup dünyada lütuf, adalet ve doğruluk işleyen Rab olan beni tanımakla övünsün; çünkü ben bundan hoşlanırım’ Rab diyor.”(Yeremya 9:23-24)
Tanrı, Kendisini tam olarak tanımamızı istediğini kanıtlayan dev bir eser olarak Kutsal Kitap’ı tarih boyunca olağanüstü bir özenle hazırladı. Öyleyse, bu hazırlıklar üzerine düşünelim…