V. Mesih’in Uyarıları


İsa yeryüzündeyken bölünmeler olacağı, ya da daha doğrusu O’nun ismiyle oluşan genel topluluğun karma bir topluluk olacağı konusunda bizi bir kaç benzetme aracılığıyla uyarmıştır. O zaman sonradan böyle olmuş olmasına kimsenin şaşmaması gerek.

Bölünmeler ve sapmalar oldu diye Mesih’in kiliseye ilişkin tasarısının başarısızlığa uğradığını düşünerek olayı basite indirgememek gerekir. Mesih İsa’nın üzülerek bu durumu önceden bildirmesi, O’nun ne kadar ileri görüşlü ve gerçekçi olduğunu ortaya koymaktadır:

İsa onlara başka bir benzetme anlattı: "Göklerin Egemenliği, tarlasına iyi tohum eken adama benzer" dedi."Herkes uyurken, adamın düşmanı geldi, buğdayın arasına delice4 ekip gitti.Ekin gelişip başak salınca, deliceler de göründü.

"Mal sahibinin köleleri gelip ona şöyle dediler: 'Efendimiz, sen tarlana iyi tohum ekmedin mi? Bu deliceler nereden çıktı?' "Mal sahibi, 'Bunu bir düşman yapmıştır' dedi.

"'Gidip deliceleri toplamamızı ister misin?' diye sordu köleler. "'Hayır' dedi adam. 'Deliceleri toplarken belki buğdayı da sökersiniz. Bırakın biçim vaktine dek birlikte büyüsünler. Biçim vakti orakçılara, önce deliceleri toplayın diyeceğim, yakmak için demet yapın. Buğdayı ise toplayıp ambarıma koyun.'"

İsa onlara bir benzetme daha anlattı: "Göklerin Egemenliği, bir adamın tarlasına ektiği hardal tanesine benzer" dedi. "Hardal tohumların en küçüğü olduğu halde, gelişince bahçe bitkilerinin boyunu aşar, ağaç olur. Böylece kuşlar gelip dallarında barınır" (…)

Bundan sonra İsa halktan ayrılıp eve gitti. Öğrencileri yanına gelip, "Tarladaki delicelerle ilgili benzetmeyi bize açıkla" dediler.

İsa, "İyi tohumu eken, İnsanoğlu'dur" diye karşılık verdi. "Tarla ise dünyadır. İyi tohum, göksel egemenliğin oğulları, deliceler de kötü olanın oğullarıdır.Deliceleri eken düşman, İblis'tir. Biçim vakti, çağın sonu; orakçılar ise meleklerdir. "Deliceler nasıl toplanıp yakılırsa, çağın sonunda da böyle olacaktır. İnsanoğlu meleklerini gönderecek, onlar da insanları günaha düşüren her şeyi, kötülük yapan herkesi O'nun egemenliğinden toplayıp kızgın fırına atacaklar. Orada ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. Doğru kişiler o zaman Babaları'nın egemenliğinde güneş gibi parlayacaklar. Kulağı olan işitsin!"(Matta 13: 24-43).

Bu anlamlı bölümde açıkça görülüyor ki, Tanrı sözünden doğan gerçek imanlılarla birlikte, tarlada ekinciye ait olmayan, fakat dünya gözünde buğdayla bir görünen ‘deliceler’ de yetişiyor. Tanrı’nın gözünde kimin O’na ait olduğu, kimin delice olduğu konusunda tereddüt yoktur. Ama insanlara ikisi de aynı görünebilir. Bu iki tür bitki varlıklarını yan yana sürdürecekler.

Toprak sahibi işçilerine, deliceleri koparmalarına izin vermiyor. Çünkü işçiler, durumu insan gözüyle değerlendirerek hata yapabilirler. Bir gün gelecek ki, Tanrı gerekeni yapacak. O güne dek, buğdayın görevi büyüyüp olgunlaşmaktır!

Bu iki bitkinin yetiştiğinde kimin gerçek kimin sahte olduğu nasıl belli oluyorsa, hangi kilise topluluğunun Tanrı’ya bağlı olduğunu anlamak istiyorsak, İncil’e göre bu bağlılığı belli eden belirtilerin görüldüğü yerleri bulmamız yeter. Mesih yolunda olgunlaşalım, İncil’deki gerçeklere sımsıkı sarılalım, sevgiyi yaşayalım… Tanrı’yı yücelten kilise budur!

Ama sakın kimse, sözde kendi gerçek Hıristiyanlık anlayışı uğruna (eski tarihlerde yapıldığı gibi), ‘sahte delice’ olarak gördüklerini ‘koparmaya’ çalışmasın. Mutlaka hata yapar! Mesih İnancında din ve inanç uğruna ‘cihat’a yer yoktur. Mesih’e bağlanan kişi kimseye düşman değilken, kendisine karşı düşmanca duygular besleyen kim varsa, onu da sevmeli. Çünkü Tanrı onu da sever!

Kimin gerçek, kimin sahte Hıristiyan olduğunu ispatlamak görevimiz değil. Görevimiz, yerel topluluklar olarak İsa’ya sımsıkı sarılıp, kilise için (yani İmanlılar Topluluğu için) İsa’nın tasarladıkları doğrultusunda topluma ve herkese iyi bir örnek oluşturmaktır. Bu zaten, gerçek “Hıristiyanlığı” kanıtlamanın en uygun yoludur.

Elbette bu, hiçbir zaman Mesih ve İncil inancına aykırı davrananlara, ters öğretişleri yayan kişiye ya da gruba tavız verilsin anlamına gelmez. Her zaman İncil’in gerçeğini savunmalıyız, ama şiddetle veya saldırıyla değil gerçeğin, sevginin ve Kutsal Ruh’un ikna gücüyle…

Tanrı’nın egemenliği kişilerin, O’na bağlanan kişilerin yüreğinde kurulur: “İnsanlar da, 'İşte burada' ya da, 'İşte şurada' demeyecekler. Çünkü Tanrı'nın Egemenliği içinizdedir” (Luka 17:21). Daha önce denildiği gibi İncil’de yerel topluluğun oluşturduğu birimden başka, gözle görülür bir organizasyona gerek duyulmuyor. Çünkü bir kiliseye üye olmak ya da yerel kiliselerin bir merkeze bağlı olmaları, yüreğinde Tanrı’nın egemenliği (Kutsal Ruh) bulunmayan kişinin yüreğini değiştirmez. Tarlayı çitle çevirirsek, deliceler yine de delice olur. Kiliseyi çok karmaşık ve mükemmel bir organizasyona çevirirsek, yine yürekleri Rab’den uzak olanlar uzak kalır.

Benzetmede Mesih’in Topluluğunu simgeleyen şey tarla değil, buğdaydır. Ama dünya buğdayı önemsemez, tarlanın hangi mezhebe ait olduğunu bilmek ister. Yol kenarında da buğday olabilir. Birini gerçek “Hıristiyan” yapan şey buğday olmak mı, yoksa falanca mezhebin çitli tarlasında olmak mıdır? ‘Tarlada olmak’ ise, yüreklerinde Mesih bulunmayan deliceler de Hıristiyan saymalıyız. Cevap ‘Buğday olmak’ ise, bulunduğumuz mezhep tarlası o kadar önemli değildir.

Elbette bir tarlanın olması gerekli ve çitli buğdaylar daha iyi korunur. Ama mezhepleri (çeşitli tarlaları) gerçek Hıristiyanlık ile (buğday ile) karıştırmamalıyız!

Genellikle halk, “Hıristiyanlığı” (yani Mesih inancını) Hıristiyanlık’la (yani resmi kiliseler ile) karıştırıyor. Mesih İsa’nın Hıristiyanlığı kurduğu düşünülür. Ne var ki O, bireyleri (hangi kültür, ırk veya dinden olursa olsunlar) bayrağı olmayan, din de tutmayan Tanrı’ya dönmeye çağırdı.

Tarla dünyadır (Matta 13:38). Kiliseyi, yani Mesih’e gerçekten bağlananları tarla ile bir saymak, bir tek mezhep olarak kabul etmeye veya belli başlı devletlere bağlamaya yönelik uğraşlar, dünyasal bir anlayıştır. Düşmanın tarlaya soktuğu deliceleri, Göksel Egemenliğin gerçek çocuklarıyla bir tutmaya çalışmak demektir! Tarlada yan yana olabilirler, ama yargı gününde Mesih’in melekleri onları ayıracağı kesin!

* * *

Öteki benzetmede, İsa hardal tanesinden söz ediyor. Hemen aşağıda göreceğimiz gibi, Mesih Topluluğu, çok sade bir başlangıcı olup, IV. yüzyıla yaklaştıkça dev boyutlar kazandı. Kilise resmiyet kazandıkça, yine Mesih’in kullandığı başka bir benzetmeyle, ağlara her türlü balık yakalandı, yani kiliseye, yürekten inanmayan birçok kişi de girdi. Kilise ağacında birçok dal büyümekle birlikte, ağaçla ilgisi olmayan bir sürü de kuş konur. Tevrat’ta buna benzer bir benzetme, kuşlar gerçek Tanrı Halkıyla ilgisi olmayan başka halklar, siyasi ya da ruhsal güçleri simgelemek için kullanılır (bkz. Hezekiel 17:23; 31:6; Daniel 4:12). Matta’da ise kuşlar şeytanın işini yaparlar… (Matta 13:4, 19).

İki farklı temel kavramı iyice anlamamız gerek:

a) İsa’ya inananlardan kimileri, yüreklerinde Kutsal Ruh bulunan yürekten “Hıristiyan” olabilirken, bazıları ise yürekleri İncil’in bağlılığından uzak ismen Hıristiyan olabilirler (dallara konan kuşlar).

b) Ama yürekten İsa’ya bağlı kişiler (dallardaki yapraklar) ibadetleri için bir araya geldiklerinde çeşitli gruplar olabilir (değişik dallar). Farklı dallar yanlış değil, ama kuşları dallarla karıştırmak yanlıştır!

Kuşlar dallara konarlar ama ağacın özsuyundan içmezler. İsmen Hıristiyanlar ayinlere zaman zaman giderler (en çok vaftiz, düğün ve cenazeler için), ama ne İncil’i bilirler ne de yaşamlarına İsa’nın istemleri doğrultusunda yön verirler. İsa’yı şahsi Kurtarıcı ve yaşamlarının Efendisi olarak bilmezler.

Ağacın bir tek gövde olmasını isteyemeyiz. Dallar olması ağacın daha da geniş bir sahaya gölge ve serinlik vermesini sağlar (bu konuyu, “Bedendeki çeşitlilik” başlığı altında yine ele alacağız). İsa’ya gerçekten ait olanlardan oluşan toplulukların çeşitli olması, doğada ahenk içinde bin bir renk ve canlı varlık yaratan Yüce Olan’ın güzelliğini daha çok dışa vurur.

Demek ki, gözle görülür kilise (mezhepler) karma bir yapıdır (içinde buğday da var deliceler de; ağacın yaprakları var, kuşlar da). Tanrı’nın değil, insanın eseridir. Gerçek kilise ise (yani yürekten İsa’ya bağlı olanların toplamı), ağacın bir tek ve aynı özsuyundan (Kutsal Ruh’tan) içenlerdir, ama çeşitli dallara dağılırlar. “…Hepimiz bir beden olmak üzere… aynı Ruh'tan içmesi sağlandı”(1.Korintliler 12:13).

Tek bir mezhep çatısı altında toplanmayan, bütün mezhep sınırlarını aşan topluluğun özü, Tanrı’nın imanlılara, Kutsal Ruh ile beraber verdiği yeni ve diri bir yürektir. Ve YAŞAM’ın olduğu her yerde çeşitlilik de vardır!

Gerçek kilise şudur…”, “sahteleri ise bunlardır…” şeklinde bir ayrım yapmak doğru olmaz. Çünkü bütün kiliselerde buğday yanında deliceler olabilir. Bütün yürekleri bilen yalnız Tanrı’dır. Ama şöyle bir tespit mümkün: Hangi kilise İncil’deki sade kilise modeline daha yakın? Ve hangi kilise İncil’in özüne daha sadık? Bunu anlamak için İncil’i okumak yeter.

Dünyada Tanrı’nın yüreklerinde Kutsal Ruhu gördüğü kişilerden bir kayıt ya da üye listesi yoktur. Kimin gerçek Hıristiyan olduğunu anlamak için İncil’in tespiti şudur: “"Tanrı'da yaşıyorum" diyen, Mesih'in yürüdüğü yolda yürümelidir”(1.Yuhanna 2:6). Bunun dışında insanlara Hıristiyan hüviyeti ya da vaftiz sertifikası versen de, yürekleri değişmediyse bunun hiçbir anlamı ve faydası olmaz. Tanrı buna gereksinim duymaz; O, kendisine ait olanları zaten biliyor:

Tanrı'nın attığı sağlam temel, "Rab kendine ait olanları bilir" ve "Rab'bin adını anan herkes kötülükten uzak dursun" sözleriyle mühürlenmiş olarak duruyor”(2.Timoteyus 2:19).

Mesih’in uyarıları sayesinde, gerçek bir görüş açısı edindikten sonra sanırım tarihte olup bitenleri daha iyi anlayacak durumdayız. En azından yapacağımız değerlendirme daha gerçekçi olacaktır.