III. Bedene Birlik Veren ve Onu Evrensel Kılan Ruh


İncil’de Mesih İsa’ya bağlanan kişiye Tanrı’nın manevi çocuğu denir. Tanrı’nın manevi çocukları olur, ama “torunları” olmaz. Yani hiç kimse Hıristiyan aileden geldi diye “Hıristiyan” olarak doğmaz! Mesih’e kavuşmanın tek yolu, bilinçli bir yaşa varınca kişinin gönüllü olarak O’na bağlanmasıdır.

Mesih İsa bütün insanları, tövbe edip O’nun kurtarıcılığına iman etmeleri için davet eder. Tarih boyunca bu şekilde Mesih’e bağlanan herkes, hangi ulustan olursa olsun, yüreğine Mesih’in Ruh’unu aldı. Bu bir mecaz değil bir gerçektir. Yani İsa Ruh olarak inananların yüreğine gelip konut kurar.

Bu nedenle inananların hepsi eşittir. Çünkü her kişi, Tanrı’ya dönüp iman ettiği zaman, ruhsal bedenin ayrılmaz bir parçası, bir üyesi olmak üzere bütün diğer imanlılarla beraber aynı Ruh ile kaynaşır (yani “vaftiz edilir”2). Onları birleştiren bir din, bir merkez, bir yapı, bir örgüt değil, aynı Ruh’a ortak olmalarıdır:

İman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh'la O'nda mühürlendiniz” (Efesliler 1:13);

İster Yahudi ister Grek (uyruğun önemi yok), ister köle ister özgür olalım (sınıf da yok), hepimiz bir beden olmak üzere aynı Ruh'ta vaftiz edildik ve hepimizin aynı Ruh'tan içmesi sağlandı” (1.Korintliler 12:13);

Ama içinde Mesih'in Ruhu olmayan kişi Mesih'in değildir” (Romalılar 8:9).

Öyle ki, iman edenler Kutsal Ruh sayesinde sevginin gücüyle oluşan bu aileye katıldılar. Canlı bir binaya benzetilen topluluğun ‘taş’larını tutan ‘harç’ ve bu ailenin damarlarında dolaşan ‘kan’, Kutsal Ruh’tur. Yüreğinde Kutsal Ruh bulunmayan kişi, Hıristiyan olarak doğmuş olsa bile, Mesih’le hiçbir ilgisi yoktur!

Aslında Mesih’e ve O’nun topluluğuna kavuşmak din değiştirmek değildir. Çünkü Mesih İsa bir din yaymadı. O, günahtan ötürü Tanrı’nın adaleti karşısında ölü sayılan herkesi kendi kurban kanı sayesinde bağışlanmaya ve O’nun gibi yaşamaya çağırır. İsa’ya bağlanmak bütün dinlerin ötesinde bulunan Tanrı’yla yeni bir dostluk kurmaktır!

Tanrı’yla kurulan bu ruhsal ‘bağ’ artık kopmaz. Bu bağ mezhep kavramının çok ötesindedir. Nasıl ki, bir baba ile oğul arasındaki bağ, nüfus cüzdanındaki yazılanların çok ötesinde özel bir sevgi ve kan bağı ise, Mesih’ bağlanan kişi ile Tanrı arasındaki ilişki de böyle canlı ve özeldir!

İman edenin yüreğinde, Kutsal Ruh sayesinde insanların yarattıkları bütün sınıf, ırk, cinsiyet, yaş, din, dil, siyasi görüş gibi ayrımlar ortadan kalkar. Çünkü...

(Ruh’la) vaftizde Mesih’le birleşenlerinizin hepsi Mesih’i giyindi. Artık ne Yahudi ne Grek (ulus ayrımı), ne köle ne özgür (sınıf ayrımı), ne erkek ne dişi ayrımı (cinsiyet) var. Hepiniz Mesihİsa’da birsiniz(Galatyalılar 3:27-28).

Bu şekilde Ruh’la donatılan herkes (bu ayette “vaftiz”in anlamı budur: Ruh’u yüreğe almak), aldığı bu yeni ruhsal tabiat gereği, otomatik olarak bu ailenin bir üyesi oluverir.


Bu, yeni bir kardeşlik demektir. Doğaüstü bir kardeşlik; öyle ki, İncil: “vatanımız göklerdedir” diye açıklıyor (Filipililer 3:20). Çünkü Mesih’in ailesi (topluluğu) bu dünyada rastladığımız diğer dinsel ya da siyasi düzenlerle hiçbir benzerliği ya da ortak yönü yoktur.

Zaten Mesih adını kötüye kullanarak tarih boyunca işlenen bütün gaddarlık ve haksızlıklar, inanç ve devleti birbirlerine bağlamaktan meydana gelmiştir. Oysa ki, ‘Hıristiyan ülkeler’ ya da ‘Hıristiyan devletler’ kavramı İncil’e aykırıdır. Mesih’in öğretisi şöyledir: “Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya, Sezar’ın hakkını Sezar’a verin” (Matta 22:21). Yani devlet ve din işlerini birbirinden ayırınız.

Mesih İsa, günümüzde Hıristiyanlık olarak bilinen dinin ya da alemin peygamberi değildir. Çünkü geldiği zaman Hıristiyanlık diye bir din yoktu. Kendisi de peygamberden öte Mesih’tir3. O dinlere değil, insanlara, bütün insanlara seslendi. Bu nedenle, sadece Hıristiyanlara değil, bütün uluslara gelen Mesih ve Kurtarıcıdır. İncil, “Her millete bir peygamber bir de kitap gönderilir” kavramını benimsemez, çünkü mesajı bütün insanlaradır, çağrısı da evrenseldir.

Mesih’in gelişiyle tarihte yeni bir devir açıldı. Mesih’in getirdiği ruhsal yaşam, yeni bir din değildir. Dünyanın belli bir kesimine yönelik ve bu yüzden o ülkelere özgü bir inanç da değildir. Hıristiyanlık Batı’nın dini değildir. Bir kere İncil Orta Doğu’dan geldi. İkincisi ülkeler için değil, insanlar içindir. Üçüncüsü, bütün insanlara geldi. Dördüncüsü Tanrı’nın zamanlar üstü Sözü’dür!

İsa’nın kendisi bütün bunlardan “ulusların dönemi” olarak söz etti (Luka 21:24). Çünkü Mesih sayesinde ulusların ya da dinlerin yarattığı sınırların ötesinde, insanlar arasında özlenen kardeşlik nihayet gerçekleşecekti.

Mesih göğe alındıktan sonra Havariler, Kudüs’te bulunan ve çeşitli uluslardan gelen kalabalığa Tanrı Sözünü onların dillerinde duyurdular. İncil bu şekilde müjdesinin evrensel açısını vurgular. Dinleyiciler arasında Partlar, Medler, Elamlılar, Mezopotamyalılar, Yahudiler vardı. Ayrıca, Türkiye’nin topraklarını oluşturan Kapadokya, Pontus, Asya ili, Frikya ve Pamfilya bölgelerinden gelenlerle birlikte, Mısırlı ve Libyalı, Romalılar, Giritliler ve Araplar da vardı! (Bkz. Elçilerin İşleri 2:9-11). Tanrı bir tek millete seslenmediği gibi bize, bir tek milletin diliyle de değil, kendi dilimizle hitap eder. Çünkü O bütün uluslara kucak açar...

Bütün uluslardan oluşan ve ulusların sınırlarını aşan, hatta göksel Baba’yla olan ilişki itibarı ile bu dünyanın boyutlarının ötesine uzanan yeni bir aile ortaya çıkıyor: Tanrı’nın oluşturmak istediği, sevgisinden doğan kendi ruhsal ailesi! O manevi Babamızdır, çağrısını kabul edersek eğer, diğer inananlar ile öz kardeşlikten öte olan ruhsal kardeşler oluruz...

Kendisine sığınan herkese, hangi dinden, ırktan ya da ulustan olursa olsun, yeni bir milliyete ya da yeni bir dine değil, sonsuz yaşama, göksel vatana (Cennet’e) girme hakkını verir.

Bu göksel vatanda... “her ulustan, her oymaktan, her halktan, her dilden oluşan, kimsenin sayamayacağı kadar büyük bir kalabalık tahtın… önünde” duracaktır (İncil, Vahiy 7:9).

Bu aile insanların eseri değil, Tanrı’nın yapıtıdır. İnananların, sevgiye dayalı bu birlikle birbirine sımsıkı sarılmalarını sağlayan neden de birtakım ortak kurallar, ayinler, töreler ya da dogmalar kesinlikle değil, Rab’bin ta kendisidir:


Rab de her gün yeni kurtulanları onların arasına katıyordu”(Elçilerin İşleri 2:47).

Sonuç olarak, gerçek “Hıristiyanlığın” anahtarı, yani Mesih’e gerçekten bağlanan kişilerdeki mühür, yüreklerindeki Kutsal Ruh’tur. Ruhtan yoksun olan beden, nasıl ölüyse, kişi Kutsal Ruh’tan yoksunsa, Mesih imanlısı olamaz; böyle kişilerden oluşan mezhep de Mesih’in Topluluğu değildir.