Mordan Vazgeçmek

İsa Mesih’e Benzeyen Önderlik
Sağlıklı, yaşam veren önderlik, herhangi bir organizasyon veya hareket için en önemli tek unsurdur. Programlar başarısızlıkla sonuçlanınca önderler sık sık kendilerini izleyenleri suçlarlar. İstenen sonuçlar alınmayınca patronlar, kendilerinin tutarlı bir strateji ve teşvik edici bir ortam sağlamakta başarısız olduklarını fark etmeden, çalışanlarını suçlarlar. Pastörler kilise üyelerinin ilgisizliğinden, tembelliğinden veya yeterince dua etmemelerinden şikayet ederler ama topluluklarının tam yürekle katılımlarını sağlayacak olan netliği ve eğitimi verme sorumluluğunun kendilerine ait olduğunu görmezler. Uzun süredir kötü önderliğin, dünyada müjdeyi en az işitmiş olanlar arasında müjdenin yayılmasına engel oluşturduğundan derin endişe duymaktayım. Otoriter, kontrolcü önderler – sorgulandıklarında gücenen ve yetkilerini paylaştırmayı reddeden – bölünme, hayal kırıklığı, ayrılma ve kendini tüketmeye sebep olurlar. Davranışları kilisenin kendilerine ait olduğu şeklindeki temel yanlış anlayışı gösterir ve kiliseyi kendilerine onur ve konum kazanma aracı olarak kullanırlar. Bu önderlik anlayışı Kutsal Kitap’ın öğretiş ve örneklerinden değil, kendi kültürlerinden gelmektedir. Kutsal Yazılar’daki değerler ve prensipler üzerine kurulmayan önderlik rakam açısından başarıya ulaştırabilir ama yaşamların ve toplumların değişimini gören ruhsal yaşama ortam sağlayamaz. 
Oysa Yeni Antlaşma bize farklı bir yol gösterir. Pavlus ve Silas Filipi’ye vardıklarında, aslen Tiyatiralı veya modern Türkiye’deki Akhisarlı olan Lidya adlı bir hanım tarafından konuk edildiler (Elç.İşleri 16:14). O günlerde bir lüks olarak görülen mor renkli kumaş ticareti yapıyordu. Mor renkli boya denizde bulunan binlerce küçük kabuklu deniz hayvanından elde edildiği için çok pahalıydı ve mor renkli kumaş zengin ve güçlü insanlar tarafından giyiliyordu. Mor renkli toganın sadece Romalı aristokratlar tarafından, konum ve statülerini göstermek üzere kullanılmasına izin verilirdi. Beyefendiler kendilerine bunu giyme onurunu verecek olan konumlara getirilmek için aralarında yarışırlardı. Pavlus bundan tamamen farklıydı; tutuklandığı zaman bir Roma vatandaşı olarak korunma istemek yerine, bu ayrıcalıktan gönüllü olarak vazgeçti ve herkesin gözü önünde soyulup dövülme utancına katlandı (Elç. İşleri 16:22). Rabbi’nin verdiği örneği izledi: “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı” (Filipililer 2:6-8). 
İlk kilisenin önderlerinden beklentisi, morun gücünü, şaşasını ve prestijini giyme yarışına girmemeleriydi. Onun yerine mordan vazgeçmeli, köleler için alçaltılmanın en düşük seviyesi olan çarmıha gerilmek üzere yüceliğini kendi isteğiyle ve iradesiyle bir kenara bırakan İsa’nın örneğini izlemeliydiler. İsa’nın çarmıh üzerinde alçaltılması insanlığa kurtuluş getirdi, Pavlus’u küçük düşüren dayak, Filipi’deki kilise için temel niteliğindeydi; bugün de Hristiyan önderler kendilerini alçalttıkları zaman sonuç kilise için yaşam olacaktır. 
Hizmetkâr önderliğin Kutsal Kitap’taki temelinin, bu mesajı evrensel olarak uygulanabilir hale soktuğuna inanıyorum. Eşim Lena ve ben 40 yıl boyunca Orta Doğu’daki halklar arasında hizmet etmenin getirdiği zenginlikten büyük zevk aldık ve değerli kutsallarla kurduğumuz dostluklardan bereket aldığımız kadar, kendilerine teslim edilen yetkiyi yanlış anlayan ve suiistimal eden, kabiliyetli ve gayretli kilise önderlerinin neden olduğu acı ve sıkıntılar yüzünden de üzüldük. Asya, Afrika ve Latin Amerika’da yaşayan arkadaşlarımız, potansiyel içeren birçok yeni girişimin baskıcı önderler tarafından durdurulduğunu veya tamamen yok edildiğini bile teyit etmişlerdir. Batı’daki kiliseler, pastörler kurumsal modellerden etkilendiği, kendi vizyonlarında direttikleri ve kişisel zayıflıklar ve toplumsal yaşam pahasına, muazzam sonuçlar elde ettikleri zaman acı çekerler. Bu Kutsal Kitap ilkeleri ticaret ve eğitim dünyalarına bile uygulanabilir. Arkadaşlarım bana, başarılı personelin başka bir iş aramasının en yaygın nedeninin, patronlarından kaynaklanan hayal kırıklığı ve tatminsizlik olduğunu söyler.
İşlevsiz, zehirli önderlik her yerde bir problemdir ve İsa ve Pavlus’un Yeni Antlaşma’daki örnekleri, her kültüre uyarlanabilen bir çözüm sağlar. Bunlar, Tanrı’nın Egemenliği’ni bu dünyada örnekleyen toplumlar yaratacak, kültürleri değiştiren töre-karşıtı önderliğe giden yolu gösterirler.  
 
Türkiye’de Kutsal Kitap’a uygun bir önderlik nasıl gerçekleştirilebilir? İçinde yaşadığımız otoriter ve ataerkil toplum hayatı İsa’yı izleyenleri de doğal olarak etkilemektedir. Doğal olanın ötesinde doğaüstü bir sevgi ve yönlendirişle bulunduğumuz topluluklarda hizmet etmenin yolları var mıdır? Julyan Lidstone hem Türkiye hem başka ülkelerdeki deneyimleriyle önderlik ve hizmet konusundaki düşüncelerimizi yenilemek ve geliştirmek açısından yararlı olacak bir kaynağı bizlere sunuyor. Şu anda hizmet ettiğim topluluğun kurucu önderlerinden biri olan yazar hizmetiyle de birçokları tarafından sevgi ve şükranla hatırlanmaktadır.
İhsan Özbek, Türkiye Kurtuluş Kiliseleri önderi
Öncelikle bu çok önemli konuyu kaleme alarak bizleri, yerel kiliselerimizde önderliği düşünüp sorgulamaya yönlendirdiği için Julyan Lidstone’a büyük bir teşekkür borçluyuz. 19. yüzyıl İngiliz politikacı Lord Acton’un şu ünlü sözlerine ülkemizde de sıkça alıntı yapılır: “Güç yozlaştırır, mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” İşin acı tarafı bu aynı hastalık “.. ulusların önderleri sayılanlar, onlara egemen kesilir, ileri gelenleri de onlara ağırlıklarını hissettirirler. Sizin aranızda böyle olmayacak” (Markos 10:42) diyen İsa’nın kiliselerinde de mevcuttur. Bu evrensel hastalık, bizimki gibi ‘utanç/onur’ toplumlarında hem daha büyük, hem de karmaşık bir sorundur. Gücün mutlak olması kişinin üstün biri olmasından değil gücün sorgulanmaması veya sorgulanamamasından kaynaklanır. Bu durumun acı ve üzücü etkilerini ülkemiz dahil birçok ülkenin kiliselerinde izleyip araştıran Julyan kardeşimiz bizleri bu elzem konuyu ‘sorgulamaya, anlamaya, çözümler aramaya’ çağırıyor. Bu kitabı çok ciddiye alarak, kendilerinin ve yerel kilisenin ‘ışığını’ yitirmemesi için her İsevi, özellikle de ‘önderliğe soyunmuş’ olanlar, mutlaka okumalıdır.
Zekai Tanyar, kilise önderi

Yeni yorum ekle