16 İslam’da Din Değiştirme – Bu Yaşamda Ölüm Cezası, Diğer Yaşamda Cehennem Ateşi

Müslüman ülkelerde yaşayan Hristiyanlar zulüm gördüğünde ya da Müslümanlık’tan Hristiyanlığa dönenler ölüm cezasıyla tehdit edildiği zaman batılı basın İslam ülkelerini insan haklarını ihlal etmekle suçlar. Aynı zamanda, birçok İslam ülkesi Birleşmiş Milletler’in 1948’de kabul ettiği İnsan Hakları Bildirgesi’ni onaylar.54Bu çelişkiyi nasıl haklı gösterebilirler?

Son yıllarda farklı İslami organizasyonlar kendi insan hakları bildirgelerini oluşturmaya başladılar. Ancak bunların batıdaki bildirgelerden bir temel farkı vardır. Kur’an’a ve Şeriat’e (İslami Yasa) öncelik verdikleri için bu ülkelerdeki insan hakları bu iki otoritenin belirlediği koşullar çerçevesindedir. Örneğin 1990 Kahire İnsan Hakları Bildirgesi’nin 24’üncü maddesi şöyle der: “Bu bildirgede sözü edilen bütün hak ve özgürlükler İslami Şeriat hükümlerine tabiidir.” ve 25’inci madde şunu ekler: “Bu bildirgenin hükümlerinin açıklanması ya da yorumlanmasında tek referans kaynağı Şeriat’tır.” Bu da “İslami Ümmet’in55tarihi rolünün altını çizer, ümmet Allah tarafından yaratılmış en iyi millettir, insanlığı evrensel ve dengeli bir uygarlık düzeyine getirmiştir, burada dünyadaki yaşamla sonraki yaşam uyum içinde bir arada bulunur ve bilgi imana eşlik eder”.56

Kur’an’a ve Şeriat’e verilen öncelik insan hakları tartışması için ne anlama gelmektedir? Bu iki otorite İslami ülkelerde, insan haklarının yalnızca İslam dininin değerlerinin koyduğu sınırlar içerisinde var olabilir ve yalnızca Kur’an ve İslami Yasa’nın belirlediği çerçeve içinde güvence altındadır. Laikleşmiş olan batı, aydınlanma ile şekillenmiş düşünce biçimleri ve kilise ile devlet işlerinin birbirinden ayrı olmasına alışık olmaları nedeniyle bir ülkenin politik ve sosyal yaşamıyla kişisel ve toplumsal işlerinin standartlarını, dini standartlara göre belirlemesini anlamakta zorluk çekmektedir.

İnsan Hakları mı Yükümlülükler mi?

Bu nedenle, İslam’ı savunanlar (inançlarını savunan kişiler) Allah’ın insanlara haklar verdiğine, insanlarınsa Tanrı’ya karşı yalnızca yükümlülükleri olduğuna inanırlar. Örneğin insanlar Allah’ın isteklerine uymak ve İslam’ın Beş Şartı’nı yerine getirmekle yükümlüdür, oysa Allah’ın insana karşı yerine getirmesi gereken bir yükümlülüğü yoktur.

Müslüman Olanlar ve Olmayanlar İçin Medeni Haklar

İslam kültürü hiçbir zaman dinle devlet işleri ya da politikayla din arasında hiçbir tür ayrım yapmamıştır. Eski Antlaşma’da ise kral ile başkâhin arasında belirli bir yetki ayrımı mevcuttur. İslam’da, Muhammed, ilk İslami toplumun hem dini hem de politik önderi olarak bu her iki yönü kendi kişiliğinde birleştirmiştir. Kedisinden sonra gelen halifeler de bu iki görevi sürdürmüşlerdir.

İslam ülkelerinde, vatandaşların tümünün inandığı kabul edilen İslam, devletin dinidir ve “ülkenin üzerinde kurulduğu ilkedir. Devlet, dini düşünceyi taşıyandır ve bunun için de dini bir kurumdur. Tanrı’ya ibadet edilmesinden, dini eğitimden ve inancın yayılmasından sorumludur.”57Bu nedenle yasa, devletin dininin bir üyesi olarak devlete olan bağlılıklarını kanıtlamış oldukları için tüm yasal korumalardan faydalanabilecek olan Müslümanlar’ın, medeni haklarıyla, ‘imansızlıkları’ nedeniyle devletin koruması haklarını kaybeden Müslüman olmayanların hakları arasında bir ayırım yapmak zorundadır. Bu ülkelerde Müslümanlar, Müslüman olmayanlara oranla daha fazla hakka sahiptir. Örneğin, Müslüman olmayan bir kişiye, Müslüman bir kişiden miras kalamaz.

Din Değiştirmek Büyük Bir Vatan Hainliğidir

Müslüman olmak, bütün yasal haklara sahip olan bir vatandaş olmak demekken, din değiştirmek en büyük vatan hainliğidir. Çünkü İslam’a göre “Devletin temel düzeninin esas unsurudur.”58

Bir Müslüman inancını inkâr edince bu düzene baş kaldırmış olur ve “içinde bulunduğu toplumun istikrarını” ve güvenliğini tehlikeye atmış olur.59Martin Forstner şu sonuca varır:

Yalnızca Tanrı’ya ve ilahi yollarla gönderilmiş olan Kur’an’a inanan ve Şeriat’e uyan kişiler yetkili vatandaşlar olabilirler. Oysa Tanrı tanımayanlar toplumun düşmanıdırlar. İnancı sürekli olarak ikrar etme, günde beş vakit namaz kılma, Ramazan’da oruç tutma, vatandaşların ahlaki bilinçlerinin oluşturulduğu ortak bir noktadır. Böylece İslami devlet medeni hakların tümünü gerçek imanın ikrar edilmesine bağlar.”60

İslami yasa en katı haliyle yorumlandığı zaman, devletin vatandaşlarının dinlerinin ‘bekçisi’ olma işlevi, bir Müslüman inancından vazgeçtiğinde insan hakları bildirgelerine karşın, insan haklarının İslami yasadan daha üstün olmasını olanaksız hale getirir. Bir Müslüman bu büyük vatan hainliğinde bulunursa, Müslüman bakış açısına göre, dini yasaya uyulması gerekir, bu da hainin cezalandırılmasını gerektirir. Diğer taraftan, Müslüman olmayan bir kişi kendisine yalnızca Kur’an ve Şeriat tarafından verilen hakları kullanabilir.

Müslüman Olmayanların Dini Özgürlükleri

Birçok İslami ülkenin anayasası dini inançları uygulama konusunda özgürlük sağlasa da, Müslüman olmayanlar neredeyse her zaman inançlarını yaşamakta büyük zorluklarla karşılaşırlar. Hristiyan olan Müslümanlar bazen yaşamlarını bile kaybedebilmektedir. Yine de İslami ülkeler hoşgörülü olduklarını ve dini özgürlükleri güvence altında tuttuklarını savunurlar. Din özgürlüğü çoğu İslam ülkesinin yasasının bir parçası olsa da anayasaları devletin dininin İslam olduğunu bildirir. Yahudilik ve Hristiyanlık gibi az sayıda birkaç inancın varlığını sürdürmesine izin verilir. Bu inançların üyeleri, çoğunluğu Müslümanlar’dan oluşan bölgelerde yaşıyor olsalar da, İslam’a dönmek zorunda değillerdir. Ancak yasa önünde hiçbir zaman bir Müslüman’la eşit olamazlar. Onlar sınırlı haklara sahip, dini özgürlüklerini çok sert bir şekilde kısıtlayan (örneğin yeni kiliseler inşa etmek ya da var olanları onarmak gibi) İslami devlete bağımlı, ‘ikinci sınıf vatandaşlar’ olarak kalırlar.

Çoğu durumda Yahudilik ya da Hristiyanlık inancının ibadetleri sessizlik içinde gerçekleştirilmelidir, çünkü “Müslüman bir vatandaşın diğer dinlerin misyonerlik faaliyetlerine katlanması ve sürekli olarak karşı koyması beklenemez.”61Tolere edilen ve denetlenen Müslümanlığın dışındaki inançlar, yalnızca yasanın izin verdiği şekilde varlığını sürdürebilir, yoksa kesinlikle sürdüremez.

Müslüman olmayanların İslam’ı, Kur’an’ı ya da Peygamber Muhammed’i aşağılaması ya da kötü görmesi yasaktır. Müslümanlar’ın düşüncesine göre Hristiyanlar müjdeleme yaptıklarında sözü edilen aşağılama ve kötüleme kendiliğinden gerçekleşmiş olur. Örneğin Fas yasası Bir Müslüman’a başka bir dinin propagandasını yapmayı altı ay ile üç yıl arasında değişen hapis cezası ve 200 ile 500 dirhem arasında para cezasıyla cezalandırır.62İslam’ı inkâr etmek hala ölüm cezasını hak eden bir suç olarak görülür; ama Müslümanlar’ın kendi dinlerini başkalarına duyurmaları serbesttir.

Sonuç:Her tür İslami insan hakları bildirgesi İslami inancının ve Şeriat yasasının üstün yetkisinin sürekli olarak altını çizer ve bunun için de yalnızca İslam’a ve ilkelerine saygı gösteren medeni hakları güvence altına alabilir. Bu da Müslüman olmayanların haklarını otomatik olarak kısıtlar öylece İslami yasanın altında yalnızca Müslüman olanlar bütün haklara sahip olabilir çünkü yalnızca onlar sadık vatandaşlar sayılır.

Müslüman olmayanların hakları kısıtlıdır ancak varlıklarını sürdürmelerine izin verilir. İnancını inkâr eden bir Müslüman bütün haklarını kaybeder çünkü vatan haini sayılır veya içinde yaşadığı yasal sistemin kararıyla ya da komşuları tarafından ölüm cezasına çarptırılabilir. Bu ayrıca 1979 yılında Cidde’de yapılan İslam Konferansı’nda yazılan “İslami İnsan Hakları Bildirgesi Taslağı’nda” da vurgulanmıştır.63

Bu ifade bir Müslüman’ın inancını değiştirmesini tamamen yasaklar. Böyle bir haini ölüm cezasına çarptırmamak Şeriat’e karşı işlenecek bir suçtur. Bunun için eğer belirli bir durumda Şeriat bağlayıcı olarak kabul ediliyorsa o zaman Müslümanlık’tan çıkmış bir kişiye insanca davranılması beklenemez, insan hakları bildirgesi bunun aksini iddia ediyor olsa bile.

Müslümanlar Hristiyan Olduğu Zaman – İslam’da Din Değiştirme ve Ölüm Cezası

Bir Müslüman’ın İslam’ı terk edip Hristiyanlık’a geçme hakkı var mıdır? İman özel bir konu mudur yoksa devlet ve organlarının bunu gözleyip kontrol etme sorumlulukları var mıdır? Hristiyanlık ve İslam buna son derece farklı şekilde bakar.

Bizlerin ‘aydınlanmış’, devletle kilisenin birbirinden ayrıldığı batılı dünyasında, bir bireyin kişisel inancı yaşamın en özel alanlarından biridir, öyle ki bazıları inançlarının ayrıntılarını konuşmak dahi istemez. Günümüzdeki birçok kişi, kiliseden bağımsız olarak kendi görüşleri doğrultusunda oluşturdukları inançlarının ‘gerçek inanç’ olduğunu, ‘kiliseyi her zaman yönetmekte olanların’ dininden çok daha geçerli olduğunu düşünür.

İslami görüş bundan oldukça farklıdır. İnanç ve din kamu işidir ve devletin denetimine tabiidir, bu denetim ülkeden ülkeye değişebilir. İslam’ın devletin dini ve devlet düzeninin temeli olduğu yerlerde iyi bir vatandaşın İslam’a sadık kalması beklenir. Din değiştirmek vatan hainliğidir.

Kur’an’a Göre Din Değiştirme: Gazap ve Ceza

Bir kişinin Allah’ı reddedip O’na boyun eğmemesi, İslam’a göre büyük bir günahtır. İslam inancını bilip de reddeden kişiler ise çok daha büyük bir suç işlemiş olurlar.

Din değiştirme konusu Kur’an’da birkaç yerde ele alınır. Nahl suresi 16:106 kafirlerin karşılaşacakları Tanrı’nın gazabı ve ‘büyük azaptan’ söz eder.

Bakara suresi 2:217 inananları dinden döndürmeye çalışanları uyarır, çünkü bu günah “adam öldürmekten daha büyük bir günahtır.” Dinden dönen kişinin sevaplarının hepsi boşa gider çünkü kafirliği bağışlanmaz. Bunun için de cehenneme atılır. Ali İmran suresi 3;86-91 alacağı ödülü tarif eder. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanlığın lanetine uğramalarıdır (Ali İmran 3:87; Tevbe 9:67-68), lanetlenmiş olanlar için hiçbir kurtuluş, hiçbir aracılık ya da hiçbir yardım yoktur. Dinden dönenleri Allah hiçbir şekilde bağışlayamaz (Nisa 4:137), çünkü onlar inkar edişleri nedeniyle kendilerini cezalandırılacak konumuna getirirler. Ancak şu ilginçtir; Kur’an ebedi lanetin dışında dinden dönenlerin dünyadaki cezaları ve verilecek cezanın yasal süreci hakkında hiçbir somut açıklamada bulunmaz.

“Akli Dengesi Tam Olarak Yerinde Olan Kişinin” Dinden Dönmesi

İslam dininden dönme’ (Arapça: irtidâd) Müslüman olarak doğmuş ya da daha sonradan Müslüman olmuş bir kişinin bilerek ve isteyerek İslam’dan ayrılması demektir. Bu kişinin akli dengesinin tam olarak yerinde olması gerekir ve bu kararı bilerek ve isteyerek hiçbir baskı altında kalmadan vermiş olması gerekir, ancak bu koşullar altında sonsuza dek lanetlenir. Dinden dönme tek ve gerçek Tanrı olan Allah’ı ve peygamberi Muhammed’i inkâr etmektir.

Fakat İslami ilahiyatçılar dinden dönme tanımı üzerinde aynı fikirde değildirler. Kur’an dinden dönmeyi öğretir ancak açık bir şekilde tanımlamaz. İslam’ın Beş Şartını (Şehadet getirmek, günde beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekât vermek ve hacca gitmek) yerine getirmemek de dinden dönmek mi demektir?

Eğer bir kişinin günde beş vakit namaz kılmamak için geçerli bir nedeni yoksa ve bu durumu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyorsa Malikilere, Şafiilere ve Hanbelilere göre (Sünniliğin üç mezhebi) bu kişi dinden dönmüştür. Çünkü bilerek ve isteyerek dua etmemek en büyük günahlardan biri sayılır. Ebû Hanefi (Hanefilik mezhebinin babası) böyle bir kişinin imanlı olabileceğine inanır, ancak bu kişinin dua etmeye hazır olana dek hapsedilmesinin gerektiğini söyler.64

Eğer kişi İslam’ın şartlarını bilmeden yerine getirmezse o zaman dinden dönmüş sayılmaz. Yapmış olduğu bu ihlal yine de günahtır ve hâkimin uygun göreceği cezaya çarptırılacaktır.65Din değiştirmenin cezası günahkarın kasti olarak itaatsizlik edip etmediğine bağlıdır.

Din Değiştirme Vatan Hainliğidir

Yani dinden dönme yalnızca İslam’ın teorik olarak reddedilmesiyle değil, inanca ait ibadetler kasıtlı olarak yerine getirilmeyince de olur. Muhammed’i küçümsemek, Kur’an’a saygısızlık etmek (örneğin, yakmak ya da kirletmek gibi) ya da 99 en güzel isme küfretmek de dinden dönmektir.66Büyücülük yapmak ya da suretlere tapmak da putperestlik olduğundan dinden dönme sayılır. Ruhların göçü inancı da dinden dönme olarak kabul edilir çünkü bu inanç İslam’daki yargı gününde ölülerin dirileceği öğretisini reddeder. Hatta bir kilise binasından içeri girmek ya da Hristiyanlık inancına merak duymak bile ihanet sayılabilir.67Muhammed’in bedensel bir özürünün olduğunu ima etmek, bilgisinin kusursuzluğundan, ahlakından ya da erdeminden kuşku duymak ya da meleklere68hakaret etmek de dinden dönmektir.

İslam’da dinden dönme, Batı’daki toplumlarda olduğu gibi, kişinin özel hayatıyla ya da ibadethaneyle ilgili (örneğin; kilise üyeliğinden çıkma gibi) ilgili bir durum olmadığı için devlet müdahale etmek zorundadır. Din değiştirme Müslüman toplumuna (Ümmet) karşı yapılan hainliktir ve İslam devletini hiçe saymaktır. İslam, toplumu ve devleti ayakta tutandır. Din değiştirme toplumun temellerini çürütür ve sarsar. Vatan hainliği olduğu için de devlet bu kişi aleyhinde dava açmak zorundadır.

İslam Din Değiştirmeyi Ölüm Cezasıyla Cezalandırır

Kur’an dinden dönme için verilecek yasal cezalar konusunda çok az şey söyler ancak Kur’an’daki uyarılar ve hadislere dayanarak İslami teoloji din değiştirenlere nasıl davranılacağı ve ne gibi bir ceza verileceğini bir formül haline getirmiştir.

Kur’an’daki uyarıların devletin sorumluluğuyla ilgili değil, kişinin vicdanına yönelik olduğunu düşünen ilahiyatçılar azınlıktadır.69Pakistan’da bir tarikat olarak değerlendirilen Ahmediyye hareketi, dinini değiştirenlere ölüm cezası verilmesine karşıdır.

Nisa suresi 4:88-89 Allah’ın yoldan çıkarttığı ikiyüzlüler hakkında uyarıda bulunur. Böylelerinin tövbe etme umudu yoktur ve Müslümanlar için bir tehdit oluştururlar çünkü “Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki onlarla eşit olasınız...” (Nisa 4:89) Metin şöyle devam eder: “...Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, bulduğunuz yerde öldürün ve hiçbirini dost ve yardımcı edinmeyin.”

Tövbe Fırsatı İçin Hapis Cezası

Yukarıdaki ayet din değiştirenlerin ölüm cezasıyla cezalandırılması gerektiğini söyleyen somut bir buyruk olarak yorumlanır. Ünlü Mısırlı ilahiyatçı Muhammed Muhammed Ebu Zehra (1898-1974) bir Müslüman’ın ölüm cezasına çarptırılabileceği üç durumdan söz eder: Din değiştirme, yasal olarak evliyken müstehcenlik ve kan davası hariç adam öldürme.70

Ancak din değiştiren kişinin öldürülmesi gerektiği buyruğu Kur’an’dan çok hadislerden alınmıştır. Zira Muhammed hayattayken yazılmış olan hadisler çok daha açıktır: “Dinini değiştiren herkesi öldürün,”71ve “kendisini sizlerden ayıranlar (ya da inancını inkâr edenler) öldürülmelidir.”72

Hadisler Muhammed’in kendisi izleyenleri öldürdüğü söylenen kişileri yasa dışı olduğu halde şahsen sakat bıraktığını ve öldürdüğünü söyler. J. Schacht İslam’ın Muhammed’in bu yaptığını haklı çıkarmaya çalışma çabalarından söz eder.73Zira Kur’an böyle bir davranış biçimi hakkında hiçbir net açıklama yapmaz.

Muhammed’in yaşamının sonlarına doğru ailesinin kenti olan Mekke’yi ele geçirdikten sonra bir Müslüman’ı öldüren iki kafiri ve yasa dışı hiçbir şey yapmadığı belirtilen bir başkasını öldürdüğünü yazan diğer hadisler de bulunmaktadır.74

Kaynaklara baktığımızda, din değiştirenleri ölüm cezasıyla cezalandırma işine peygamberin ölümünden sonra da devam edildiği görülmektedir75ve modern Sünni ve Şii yasası genellikle din değiştirmeyi, peygambere ve meleklere küfür ve alaya almayı ölüm cezasıyla cezalandırır. Ancak din değiştirme suçlaması net bir şekilde kanıtlanmak zorundadır. Örneğin, küfür edildiği, peygamberle alay edildiği, İslam’ın Beş Şartı’nın inkâr edildiği ya da suçlanan kişinin putperestlik, büyücülük, Kur’an’a saygısızlık ya da İslam’ın düşmanlarıyla iş birliği yaptığı delillerle kanıtlanmalıdır.

Aile Tarafından Yapılan Zulüm

Din değiştirme esasen devlet tarafından takip edilmesi gereken bir suçtur. Bazen akrabalar din değiştiren aile üyesi tarafından aileye getirilen ‘utancı’ aileden atmak, ülkeden sürmek ya da hatta öldürmek gibi başka ‘çözüm’ yollarıyla temizlemeye çalışırlar.

Bir din değiştirme davası hâkimin önüne getirildiği zaman, genellikle iki erkek tanık tarafından desteklenmek zorundadır.76Davalının suçlu olup olmadığını belirlemek için hâkim davalıdan Şehadet getirmesini (Allah’tan başka Tanrı yoktur ve Muhammed O’nun peygamberidir) isteyebilir. Şehadet getirmeyi reddetmek din değiştirmiş olmanın kanıtı olarak kabul edilebilir.

Din değiştirdiği söylenen kişinin suçlu bulunabilmesi için akli dengesinin yerinde olması, İslam’dan baskı altındayken ya da kendinde değilken vazgeçmiş olmaması gerekmektedir. Bunun için de çocuklar ve akli dengesi yerinde olmayanlar din değiştirmeyle suçlanamaz; kadınlar da ancak belirli durumlarda suçlanabilir; ama farklı yargı okulları kadınların mükellefiyetlikleri konusunda farklı görüşlere sahiptirler.

Sünniliğin üç mezhebi olan, Şâfiilik, Malikilik ve Hanbelilik bu konuda kadınla erkek arasında bir ayırım yapmaz. Malikiler eğer kadın hamileyse ya da emzikliyse cezanın ertelenmesini buyurur. Hanefiler erkek Müslümanlar için ölüm cezasına izin verir ancak kadınlar için Şiiler’le birlikte Nur suresi 24:2 ile Nisa suresi 4:15’teki örnekler uyarınca din değiştiren bir kadının hapse atılıp üç günde bir ya da hatta İslam’a geri dönene kadar her gün dövülmesi gerektiği yönteminde ısrar ederler77, en azından teoride. Hanefi mezhebinin kurucusu olan, Ebû Hanîfe de, kadınlara ceza olarak köleliğin verilmesini önermiştir78, teori buraya kadardır.

Uygulamada mahkemeler nadiren din değiştirme davalarıyla ilgilenir. Bir Müslüman’ın Hristiyan olduğu zaman, hâkimin vereceği cezayı beklemek yerine aile üyeleri ya da hatta bazen izleyenler tarafından gayri resmi olarak cezalandırıldığı görülmektedir. Bir Müslüman’ın din değiştirmesinin hemen ardından çoğu zaman en azından kişisel intikamla karşılaştığını söyleyebiliriz. Ayrıca, mahkemelerde sürdürülen din değiştirme davaları Batı basınından istenmeyen ilgiyi de çekmektedir.

Din değiştiren kişi yasal olarak dava hakkına sahip olsa da, uygulamada böyle bir kişiyi duruşmaya çıkmasına ya da fikrini değiştirmesine dahi izin vermeden öldüren bir Müslüman, asla cinayetle suçlanmaz. Cinayeti işleyen kişi teoride yanlış davranmış olsa bile resmi olarak cinayetle suçlanamaz. En fazla, yasal sistemi beklemediği için çok çabuk davranmakla suçlanabilir. Ancak Müslüman toplumun gözünde bu kişi cinayet işlememiştir. Din değiştiren bir kişinin infazı suç değildir.79

Yargıç cinayet işleyen kişiyi cezalandırabilir; ama son derece hafif bir ceza ya da yalnızca bir uyarı verir.80Bunun için de, dinini değiştiren kişi kendisini hiçbir yasal korunması olmayan bir çeşit kanun kaçağı durumunda bulur.81Aynı durum din değiştiren kişi mahkemeye çıkarıldığı ve ölüm cezasına çarptırılmadığı zaman da yaşanır. İslam hukuku uzmanı Abdel Qader Oudah Shaheed cinayeti işleyen kişinin yasayı yerine getirmiş olduğunu vurgular. Şeriat’e göre din değiştiren birinin öldürülmesi bir hak değil her Müslüman’ın görevidir.82

Bütün bu sert denetimlere karşın din değiştiren herkes ölüm cezasıyla karşılaşmaz. Bunun nedeni de ya din değiştiren kişi kaçmayı başarması ya da çevresindekilerin tehdit etmesidir, ancak cezayı infaz etmezler. Yine de bundan başka sonuçları da olabilir.

Aile, Ev ve Mal Kaybı

Din değiştiren kişi idam edilse de edilmese de, mallarına haciz gelmesi gibi diğer önlemler de alınır. Farklı hukuk okullarının hacizin kapsayacağı mallar hakkında farklı seçenekleri bulunmaktadır. Bazıları bütün mallarına haciz konması gerektiğini söylerken diğerleri kişinin din değiştirdikten sonra edindiği mallara haciz konulması gerektiğini söyler.83Hanefiler din değiştiren kişinin İslam’a geri dönmek suretiyle mallarını geri almasına izin verirken, diğer üç mezhep din değiştiren kişinin ölümünden sonra bütün mallarının devlete kalması gerektiğini söyler.84

Davasından önce din değiştiren kişi, büyük olasılıkla işinden atılır ve ailesi bu kişiyi Müslüman bir din adamı aracılığıyla aileye geri döndürmeye çalışır. Eğer bu işe yaramazsa o zaman onu ya bir psikiyatrik kliniğe yatırırlar, ya ülke dışına sürerler ya da aileden tamamen çıkarırlar.

Din değiştiren kişinin evliliği otomatik olarak sona erer. Din değiştirmiş biriyle evli olmak yasaya aykırıdır. Bu nedenle din değiştirmiş bir erkek kendisini aniden kendi karısıyla zina ederken bulur. Eğer karısı din değiştirmiş olan kocasından ayrılmak istemezse, o da taşlanma cezasına çarptırılabilir. Buna ek olarak hiçbir Müslüman kadın, Müslüman olmayan bir erkekle evlenemez. Eğer din değiştirmiş olan kişi imana geri dönerse, yasal olması için nikahını yenilemek zorundadır. Ayrıca miras ya da mülk haklarıyla ilgili daha başka sorunlar yaşaması da beklenebilir.85Din değiştiren kişi genellikle mülksüzleştirilir. Eğer Müslüman olmayan bir ülkeye taşınırsa o zaman ana vatanı onu ölmüş sayar ve varisleri mallarını paylaşır.86

Din Değiştirmek Küfürdür

Müslüman ilahiyatçılar din değiştiren kişinin ölüm cezasına çarptırılmadan önce bir din adamı tarafından uyarılmasının arzu edilirliği konusunda farklı görüşlere sahiptirler. En geçerli uyarı suçluya tövbe etmesi için belirli bir zaman (örneğin üç gün) tanınmasıdır. Ancak öç almak isteyen kişi yasal bir cezayla karşılaşmaktan korkmadığı için beklemek istemez.

Malikiler yetkililerin tutukluyu bu düşünme dönemi süresince dövmelerine izin vermez, ancak hâkim bu kişinin infaz edilmesine karar verdikten sonra Müslüman mezarlığına gömülmesine de izin vermez.87Eğer tövbe ederse, o zaman yeniden bir Müslüman muamelesi görür. Eğer suçlu daha önce de İslam’dan döndüyse geri dönüşü daha zor olur. Malakiler ve Hanbeliler gözle görülür bir tövbeye rağmen kişinin infazını isterken,88Şafiiler İslam’a her geri dönüşü içten bir tövbe olarak görür.

İlahiyatçılar sonradan İslam’a geçmiş bir kişinin dinden dönmesiyle, Müslüman olarak doğup büyümüş birinin dinden dönmesi arasında bir ayrım yapılması gerektiği konusunda da aynı fikirde değillerdir. Ayrıca tövbe etmiş olan bir kafire ölüm cezası verilmesinin uygun olup olmadığı konusu üzerinde de fikir ayrılıkları bulunmaktadır. Şiiler’in öğretilerine göre tövbe etmek, ölüm cezasını yürürlükten kaldırmaya yeterli değildir.89Salman Rüşdü, İslami değerlere hakaret eden romanı Şeytan Ayetleri’nden kamu önünde feragat edip resmi olarak özür dilemiş olsa da, 14 Şubat 1989’da Ayetullah Humeyni’nin verdiği Fetvada açıklanan ölüm cezasının, yürürlükten kaldırılmamış olmasının nedeni bu olabilir. Bombay’da doğup İngiltere’de yetişmiş bir Müslüman İslam’a, Kur’an’a, meleklere ya da Peygamber Muhammed’e asla hakaret edemez ya da küçük düşüremez. Düşürürse de din değiştirme suçunun getireceği sonuçların korkusuyla yaşar.

Çarmıh ya da Boynun Vurulması

İslami yetkililer imanı terk eden kişinin – suçunun kanıtlandığını varsayarak – boynunun vurulmasını ancak hiçbir şekilde işkence edilmemesini buyururlar. Diğer infaz yollarının kullanılmasına da izin verilir. Muhammed’in en sevdiği karısı olan Ayşe’ye kadar uzanan geleneğe göre din değiştiren kişi asılmalı, çarmıha gerilmeli ya da yakılmalıdır.90Halife II. Ömer’in de din değiştirenleri bir kazığa bağlatıp mızraklattırdığı91söylenmektedir. Otto Spies başka örnekler de verir.92Herhalde bununla ilgili en iyi bilinen örnek, geleneklere aykırı öğretileri nedeniyle 922 yılında Bağdat’ta sapkınlık suçuyla çarmıha gerilen mistik el-Hallac’tır.

Yalnızca din değiştirenler çarmıha gerilmez. İslami yasa, şehir sınırlarının dışındaki cinayet ya da adam öldürmeyi (Arapça: kat’ at-tarîk) içeren soygunlar için de önerir. İsyancılar, çetelerin elebaşları ve sapkınlar da çarmıha gerilmelidir.93Bazı ilahiyatçılar çarmıha gerilmeyi bir idam yöntemi olarak önerirken, diğerleri idamdan daha caydırıcı olması için kullanılmasını tercih eder.

İslam ilahiyatına göre zındık (Arapça: zindîk), Müslümanmış gibi yapan imansız kişi, din değiştiren kişiyle aynıdır. Malikiler ve Hanbeliler böyle kişilerin tövbe şansı verilmeden ve tövbe etseler de idam edilmelerini şart koşar. Bu kişileri Kur’an’da son derece sert bir şekilde kınanan münafık (Arapça: munafîk) olarak gördüklerinden, cezaları da din değiştiren kişilerden daha ağır olur.

Zındıklıkla suçlanan kişi eğer idamından önce tövbe ederse, Müslüman mezarlığına gömülebilir. Çünkü imansızken işlediği bir suçu nedeniyle idam edilmiş bir inanan olarak kabul edilir.94Hanefiler ve Şafîiler kişi tövbe ederse idam edilmesini şart koşmazlar.95

İlahi Mucize: İslam, Hristiyan olarak ya da dini tamamen reddederek din değiştiren kişiyi şiddetli cezalarla tehdit eder. Sürgün, mirastan mahrum bırakılmak, boşanma, işini ve ailesini kaybetme, tehditler, dayak, işkence, hapis ve hatta ölüm. Bunlar Hristiyan olan bir Müslüman için her biriyle karşılaşmasa bile, son derece gerçek beklentilerdir. Yalnızca çok küçük bir azınlık için bir mucize gerçekleşir ve aileleri Hristiyanlığa geçen kişinin kararını kabul eder ya da onlar da Hristiyan olur. Bunun dışında yeni iman eden kişi sürekli olarak yakalanma ve zulüm korkusu içinde yaşar.

Diğer Hristiyanlar’la ancak büyük bir gizlilik içinde buluşabilir ve çok ihtiyacı olan sevgi ve kabul edilirliği gittiği kilisede bulamayabilir. Çünkü onlar da Müslüman ajanı olabileceğinden korkabilirler. Zulüm ve zorluklara karşın İslam’dan dönenlerin sayısı öylesine istikrarlı bir şekilde artmaktadır ki hiç olmadığı kadar çok Müslüman’ın Hristiyan olduğu görülmektedir. Tanrı kilisesini insanların düşüncesine göre hiç olmaması gereken bir yere bina etmektedir. Batı’daki ülkelerde yaşayan her Hristiyan’ın en önemli görevi zulüm görmekte olan kiliseler ve oradaki yeni imanlılar için dua etmek ve onlara her şekilde destek olmaktır.