İçindekiler

ÖNSÖZ

GİRİŞ

TASLAK:

YORUM:

ZEKERİYA’NIN GÖRÜMÜ

MERYEM İLE CEBRAİL

YAHYA’NIN DOĞUMU

İSA’NIN DOĞUMU

İSA’NIN RAB’BE ADANMASI

GENÇ İSA TAPINAKTA

YAHYA’NIN HİZMETİ

MESİH’İN SOYU

MESİH’İN DENENMESİ

MESİH KENDİ MEMLEKETİNDE

MESİH’İN YETKİSİ

MESİH İLE PETRUS

MESİH’İN ŞİFA GÜCÜ

MESİH’İN YENİ DÜZENİ

MESİH İLE YASA

MUTLULAR VE MUTSUZLAR

MESİH’İN ÖĞRETİSİ

MESİH’İN GÜCÜ

MESİH İLE YAHYA

MESİH İLE KADINLAR

TANRI EGEMENLİĞİNİN SIRRI

BU ADAM KİM Kİ...

İMANIN GÜCÜ

HAVARİLERE VERİLEN YETKİ

İSA KİMDİR?

İMANSIZ KUŞAK

YERUŞALİM’E DOĞRU

GERÇEK SEVGİ

DUANIN DERSİ

RUHUMUZUN EVİ

DÜNYANIN IŞIĞI

KİMDEN KORKMALIYIZ?

GERÇEK SERVET

UYANIK OLUN!

TÖVBE EDİNİZ!

RABBİN EGEMENLİĞİ

MESİH ŞÖLENDE

İSA’YI İZLEMENİN BEDELİ

KAYBOLANIN DEĞERİ

ALDATICI SERVET

ÖBÜR DÜNYA

GÜNAH VE GÖREV

TANRI’NIN EGEMENLİĞİ

NASIL DUA EDİLİR?

İNSAN NASIL KURTULABİLİR?

SERVET VE SADAKAT

ALÇAKGÖNÜLLÜ KRAL

YAHUDİLERİN İNADI

ZOR SORULAR

SONUN BELİRTİLERİ

SON YEMEK

İSA TUTUKLANIR

İSA YARGILANIR

İSA’NIN ÖLÜMÜ

İSA’NIN ZAFERİ

KAYNAKÇA:


ÖNSÖZ

Halk arasında İncil kadar çok tartışılan ama aynı zamanda onun kadar az okunan bir kitap yoktur. Herkesin İncil’le ilgili kesin bir fikri vardır ama ne yazık ki çoğu kişi gerçek bilgi sahibi değildir. İddiaların çoğu televizyon kanallarından,, gazetelerden, halk arasında konuşulan yarım yamalak söylentilerden ibaret. Yaygın inanışların arasında şunlara sık sık rastlarız: ‘İncil değiştirildi’, ‘Gerçek İncil Barnaba İncil’idir’, ‘Birbiriyle çelişen bir sürü İncil var’, ‘İznik konseyinde, papazlar binlerce İncil arasından dört İncil: Matta, Markos, Luka ve Yuhanna’yı seçtiler.’ Bunun gibi söylentileri çoğaltabiliriz, ancak acı olan şu ki bu iddialar gerçeği yansıtmamakla beraber insanlarımızı ancak Rab’bin sözünden soğutmaya yaramış ve bunun sonucu olarak insanlar Tanrı’nın kim olduğunu, O’nun insanlara olan sevgisini ve insanlık için neler yaptığından bihaber bırakmıştır. İncil Tanrı’nın hakiki Sözü’dür! Tahrife uğraması, insanlarca bozulması ya da kaybolması gibi bir durum söz konusu olamaz, çünkü Rab sözünün arkasındadır. İsa dedi: ‘Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır (Luka 21:33).’

Peki Matta, Markos, Luka ve Yuhanna isimleri esasında nereden çıktı? Aslında bugün uzun zamandan beri Türkçe’ye çevrilmiş İncil’i açacak olursak onun toplam 27 bölümden oluştuğunu görebiliriz. İsa Mesih’in hayatına farklı açılardan ayna tutan Matta, Markos, Luka, Yuhanna diye adlandırılan ilk dört bölüm başlangıçta bizi karşılar. Beşinci bölüm, Elçilerin İşleri, kilise denilen ilk imanlılarının topluluğunun ve Hristiyanlığın yayılışının birinci yüzyıldaki tarihçesini aktarır. Ondan sonra Mesih elçilerinin farklı coğrafyalarda kurulan imanlı topluluklarına yazdıkları teşvik mektupları bunu izler. Son olarak dirilmiş İsa Mesih’in göklerden Elçi Yuhanna’ya ilettiği ‘Vahiy’bölümü gelir. Dünyanın neresine gidersek gidelim İncil aynıdır. Hatta İncil kadar 2555 dile -farklı lehçelerine bile- çevrilmiş başka bir kitap yoktur. Çeviriler arasında doğal olarak ufak tefek varyasyonlar vardır., Nitekim 50 sene önce Türkçe’ye çevrilmiş İncil versiyonu ile 15 sene önce çevrilmiş İncil arasında dil farkı olduğu gibi, bu tarz farklılıklar normaldir. Ne var ki hepsi antik Grekçe dilinde yazılmış ve binlerce nüshası farklı müzelerde korunan İncil’in orijinal metinlerine dayanır.

Yine de bir çok kişi, İsa Mesih’in hayatı neden dört ayrı bölümde geçer diye merak ediyor. Kısacası, Mesih’in hayatı o kadar muazzam ve mucizevi ki Rab bunu farklı açılardan görüntüleyip sergilemek istedi. Neticede İsa Mesih İncil’in odak noktasıdır; O’nu tam olarak anlamak için farklı perspektifler gerekir. Aynı zamanda Tanrı’nın Kutsal Ruh’u bunları bize aktarırken o dönemde yaşamış, Mesih’le birlikte bulunmuş havarilerin tanıklıklarını kullanmak istedi. Böylece her biri kendi şahit olduğu olayları aktarınca daha net ve tam bir manzara ortaya çıkıyor. Bazen anlattıkları arasında farklılıklar beliriyor ancak bu gayet normal ve gerekli bir özelliktir. Örneğin bir olayın gerçekliğini tespit etmek için hakim mahkemeye ne kadar tanık varsa hepsini çağırır. Hepsi çok farklı bir hikaye anlatırsa, yalan konuştukları anlaşılır. Peki hepsi tıpatıp aynı hikayeyi anlatırsa, ne olur? Şaşırırsınız ama hakim yine onları yalancılıkla suçlar çünkü birbirine uymaya karar verdiler demek. Yani bir tanıklığın geçerli olması için özel ve farklı olması şart. Benzer şekilde İncil’in ilk dört bölümü arasında görünen ufak farklılıklar gayet doğal. Aralarında çelişki denecek kadar ciddi bir farklılık yoktur zaten, tersine her biri Mesih hayatının farklı bir boyutunu aktararak harika bir zenginlik katar. Sonuç olarak İsa Mesih’i tam anlamıyla tanımak istiyorsak İncil hakkındaki yaygın önyargılarına kulak asmak yerine kendimiz için onu okumak ve karar vermek en doğrusudur.

Okumakta olduğunuz eser İncil’in üçünü bölümü olan Luka metnini aktarmakla birlikte, üzerinde yapılan açıklamalardan ibarettir. İncil’in bu kısmı Mesih’in hayatını doğuşundan dirilişine kadar seri bir şekilde anlatır. Değerli okuyucu, duamız Yüce Rabbimizin İsa Mesih’in gerçek kimliğini ve sizin için önemini anlatmasını dileriz.

GİRİŞ

Gördüğümüz gibi İncil’in ilk dört bölümü aslında İsa Mesih’in hayatına dört farklı perspektiften açıdan ışık tutar. Matta, İsa’nın vaat edilen Mesih yani beklenen Kral olduğunu vurgularken, Markos O’nun hizmetkâr tutumunu sergiler. Luka, İsa Mesih’in mükemmel insan profilini belirtirken, Yuhanna ilahi karakterini ve konumunu öne çıkarır. Aynı zamanda her biri farklı bir okuyucu kitlesine yönelir: Matta öncelikle Yahudiler’e hitap ederken, Markos ve Luka Romalı ve Grek insanlara yönelir, Yuhanna ise daha genel bir kitleye seslenir. Bununla birlikte her birinin yazmaktaki amacı farklı: Matta Yahudileri İsa’nın Mesih olduğu konusunda ikna etmeye çalışırken, Markos ve Luka gayri-Yahudilerin anlayacağı bir dille Mesih’in insani ve evrensel boyutuna odaklanır. Bunun için Matta özellikle Eski Antlaşma’dan bol alıntı yaparken Markos ise daha öz ve net yazmaya gayret eder. Luka’nın yazısı ise hepsinden daha uzun ve son derece çağdaş bir üslupla yazılı. Özellikle Yahya ve Meryem’in öyküleriyle başlayan Luka, İsa’yı yakından tanıyan kişilerin tanıklığına yer verir. Hizmetine gelince Mesih’in sıradan ve özellikle hor görülen insanlarla olan diyaloguna yoğunlaşır. İlahlarını bencil insanlar olarak tasvir eden Grek ve Romalılar için yazan Luka, İsa Mesih’in ne denli yetkin ve mükemmel bir insan olduğunu belirtmeye çalışıyor, O yüce İnsanoğludur.

İncil’in diğer bölümleri gibi kutsal sözlerini aktarmak için Tanrı’nın belirli bazı insanları kullandığını biliyoruz. Diğer bölümler Yahudi asıllı Mesih elçileri tarafından yazıldıysa da bildiğimiz kadarıyla bir tek Luka Yahudi değildi ve İsa’yı şahsen tanımadı. Ama Luka kendi adına yazmıyordu. Elçi Pavlus’un çok yakın dostu, yoldaşı ve hekimi olan Luka, aslında Pavlus’un onayı ve yetkisiyle yazıyordu (Koloseliler 4:14). Luka aynı zamanda İncil’in Elçilerin İşleri bölümünü de yazdı ve oradan anlaşılıyor ki sürekli Elçi Pavlus’la birlikte gezmişti (Elçiler İşleri 16:10-13). Daha sonra Pavlus Yeruşalim’de tutuklandı ve Sezariye’de iki sene boyunca hapiste kaldı. Büyük olasılıkla bu süre zarfında (MS 59-61) yanında bulunan Luka Mesih’in hayatını kağıda dökmek üzere belirli bazı kişilerle görüşerek yoğun bir araştırma yaptı (Luka 1:3). Kendisinden önce muhtemelen Matta ve Markos kendi versiyonlarını yazmışlardı ama Luka’nın amacı bunları ‘sırasıyla’ yani daha kronolojik ve detaylı bir biçimde yazmaktı. Özellikle Yahudi olmayan birinin bunu derin bir araştırma sonucunda yazması çok önemli bir olaydı. Çünkü Mesih inancıyla gittikçe tanışan bir çok Grek ve Romalı duyduklarının gerçek olup olmadığını merak ediyorlardı. Luka’nın mesajı ise çok net: ‘Evet, İsa Mesih herkesin kurtarıcısıdır!’

Yazının başında Luka’nın, ‘Sayın Teofilos’ diye başlaması dikkatimizi çeker. Onun kim olduğuyla ilgili pek bilgimiz yoktur. ‘Sayın’ diye hitap etmesinden bu adamın soylu ve oldukça önemli birisi olduğunu tahmin edebiliyoruz. Anlaşılan Teofilos Hristiyanlığın doğruluğunu öğrenmek isteyen biriydi. Sadece Luka’nın bir dostu muydu yoksa resmi bir makamdan bu bilgileri talep eden biri miydi bilmiyoruz. İsminin anlamı da dikkat çekici: Teofilos ‘Tanrı seven’ demek. Neticede Kutsal Ruh tarafından yöneltilen Luka’nın burada yazdıkları gerçek anlamda Tanrı’yı seven ve gerçeği arayan herkes içindir. Sonuç olarak Luka bu yazıda ne kendini ne de milletini öne çıkartıyor, esasen Tanrı’nın tüm insanların kurtarıcısı olmak üzere gönderdiği yüce İnsanoğlu İsa Mesih’e odaklanıyor. ‘Nitekim İnsanoğlu kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi(Luka 19:10).’ Bu şekilde Mesih’in hayatının gerçekliği bir çok farklı açıdan ve çeşitli tanık tarafından doğrulanmış bulunuyor.

TASLAK:

İnsanoğlu’nun Dünyaya Varması (1:1-4:13)

Luka’nın Amacı (1:1-4)

Yahya’nın Doğumu (1:5-80)

İsa’nın Doğumu (2:1-38)

İsa’nın Çocukluğu (2:39-52)

Yahya’nın İsa’yla karşılaşması (3:1-22)

İsa’nın Doğal Soyu (3:23-38)

İsa’nın Denenmesi (4:1-13)

İnsanoğlu’nun Celile’deki Hizmeti (4:14-9:50)

İsa’nın ilk reddi (4:14-30)

İsa’nın yetkisi (4:31-5:32)

İsa’nın öğretisi (5:33-6:49)

İsa’nın harikaları (7:1-9:50)

İnsanoğlu’nun Son Seyahati (9:51-19:27)

İsa’nın reddi (9:51-11:54)

İsa’nın öğretisi (12:1-19:27)

İnsanoğlu’nun Redi (19:28-23:56)

Pazar günü (19:28-44)

Pazartesi günü (19:45-48)

Salı günü (20:1-22:6)

Perşembe günü (22:7-53)

Cuma günü (22:54-23:56)

İnsanoğlunun Zaferi (24:1-53)

İsa’nın dirilişi (24:1-12)

İsa öğrencileriyle (24:13-53)



YORUM:

ZEKERİYA’NIN GÖRÜMÜ

Luka 1:1-25

1-3  Sayın Teofilos, Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişti. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize ilettiler. Ben de bütün bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm. 4  Öyle ki, sana verilen bilgilerin doğruluğunu bilesin.

5  Yahudiye Kralı Hirodes zamanında, Aviya bölüğünden Zekeriya adında bir kâhin vardı. Harun soyundan gelen karısının adı ise Elizabet'ti. 6  Her ikisi de Tanrı'nın gözünde doğru kişilerdi, Rab'bin bütün buyruk ve kurallarına eksiksizce uyarlardı. 7  Elizabet kısır olduğu için çocukları olmuyordu. İkisinin de yaşı ilerlemişti. 8  Zekeriya, hizmet sırasının kendi bölüğünde olduğu bir gün, Tanrı'nın önünde kâhinlik görevini yerine getiriyordu. 9  Kâhinlik geleneği uyarınca Rab'bin Tapınağı'na girip buhur yakma görevi kurayla ona verilmişti. 10  Buhur yakma saatinde bütün halk topluluğu dışarıda dua ediyordu. 11  Bu sırada, Rab'bin bir meleği buhur sunağının sağında durup Zekeriya'ya göründü. 12  Zekeriya onu görünce şaşırdı, korkuya kapıldı. 13  Melek, ‹‹Korkma, Zekeriya›› dedi, ‹‹Duan kabul edildi. Karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın. 14  Sevinip coşacaksın. Birçokları da onun doğumuna sevinecek. 15  O, Rab'bin gözünde büyük olacak. Hiç şarap ve içki içmeyecek; daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh'la dolacak. 16  İsrailoğulları'ndan birçoğunu, Tanrıları Rab'be döndürecek. 17  Babaların yüreklerini çocuklarına döndürmek, söz dinlemeyenleri doğru kişilerin anlayışına yöneltmek ve Rab için hazırlanmış bir halk yetiştirmek üzere, İlyas'ın ruhu ve gücüyle Rab'bin önünden gidecektir.›› 18  Zekeriya meleğe, ‹‹Bundan nasıl emin olabilirim?›› dedi. ‹‹Çünkü ben yaşlandım, karımın da yaşı ilerledi.›› 19  Melek ona şöyle karşılık verdi: ‹‹Ben Tanrı'nın huzurunda duran Cebrail'im. Seninle konuşmak ve bu müjdeyi sana bildirmek için gönderildim. 20  İşte, belirlenen zamanda yerine gelecek olan sözlerime inanmadığın için dilin tutulacak, bunların gerçekleşeceği güne dek konuşamayacaksın.›› 21  Zekeriya'yı bekleyen halk, onun tapınakta bu kadar uzun süre kalmasına şaştı. 22  Zekeriya ise dışarı çıktığında onlarla konuşamadı. O zaman tapınakta bir görüm gördüğünü anladılar. Kendisi onlara işaretler yapıyor, ama konuşamıyordu. 23  Görev süresi bitince Zekeriya evine döndü. 24  Bir süre sonra karısı Elizabet gebe kaldı ve beş ay evine kapandı. 25  ‹‹Bunu benim için yapan Rab'dir›› dedi. ‹‹Bu günlerde benimle ilgilenerek insanlar arasında utancımı giderdi.››

AÇIKLAMA: Mesih’in hayatını yazan diğer elçilerden farklı olarak Luka olayları en başından ayrıntılı bir şekilde yazmaya özen gösterir. Bunun için daha İsa doğmadan önce Rab’bin O’nun yolunu Yahya aracılığıyla nasıl hazırladığına dikkat çeker. Göreceğimiz gibi Mesih’in doğumu şans eseri değil, tersine asırlarca itinayla hazırlanmış ilahi bir planın sonucuydu. Haberciliğini yapan Yahya da bunun önemli bir rolünü oynuyor. İlk ayetlerde doktor ve araştırmacı olan Luka’nın tarihi detaylara ne kadar önem verdiğini görüyoruz. En başta o dönemde Yahudiye bölgesini yöneten Büyük Hirodes’ten söz eder. Gaddarlığıyla ün salmış bu kral Yahudi olmadığı için giderek paranoyakça davrandı ve sonunda M.Ö. 4 yılında öldü. Demek ki buradaki olaylar ondan bir iki sene önce gelişiyor. Sonra Zekeriya adında Harun soyundan bir kâhinle tanışıyoruz. Eşi Elizabet’le birlikte bir hayli yaşlanmış bu mütevazı çiftin hiç çocuğu olmamıştı. O günün kültürüne göre kısır olmak en büyük şansızlık sayılır, hatta lanet olarak yorumlanırdı. Ama ataları İbrahim ve Sara’nın, durumunu hatırlatan bu çift Rab’bin gözünde doğru ve çok değerliydiler. İlginçtir ki Rab özellikle bu tür insanları kutsal planında kullanmayı sever.

Zekeriya Tapınakta görev yapan bir kâhindi. Bundan yaklaşık 1400 sene önce Musa ve Harun’un döneminde kurulan ibadet düzeni uyarınca ancak Harun’un atası Levi oymağından kimseler Tapınak’ta görev alabiliyordu. Levililer arasında düzenlenen hizmet sırasına göre olağan işlerin dışında Tapınağın içinde buhur yakma ayrıcalığı bir kahine ancak hayatında bir kere nasip olurdu. Böylece bölüğüyle birlikte Yeruşalim’deki Tapınağa gelen Zekeriya kurayla seçilince büyük bir heyecanla buhur sunağına yaklaştı. Bu sırada arkadaşları ve akrabaları dışarıda dua ederek bekliyorlardı. Birden karşısında bir melek belirdi. Rab’bin meleği korkuya kapılan Zekeriya’ya ‘Duan kabul edildi, karın Elizabet sana bir oğul doğuracak, adını Yahya koyacaksın’ dedi. Yahya demek ‘Rab lütfetti’. Zekeriya’nın ismi ise ‘Rab hatırlar’ demek. Yıllardır Zekeriya ve Elizabet bir çocuk için dua etmişlerdi, şimdi ise Rab onları anımsayıp lütfunu gösterdi. Ama bu sıradan bir çocuk olmayacak; melek ‘Rab’bin gözünde büyük olacak’ der. Ayrıca daha annesinin rahmindeyken Kutsal Ruh’la dolan çocuk doğuştan beri Tanrı’ya adanmış biri olarak yaşayacaktı. Şarap ve içkinin yasaklanması büyük olasılıkla ‘Naziri’olarak yaşayacağını işaret eder (Çölde Sayım 6). Bu yetmiyormuş gibi Yahya beklenen Rab Mesih’in önünden gidecek ve yolunu hazırlayacak kişi olacaktır. Eski Antlaşma’nın son peygamberi Malaki Rab’bin Mesih’in öncüsü olarak ‘İlyas’ı’göndereceğini söylemişti (4:5-6). İşte meleğin dediğine göre İlyas’ın ruhu ve gücüyle gelen büyük müjdeci Yahya olacaktı.

Doğal olarak duyduklarına pek inanamayan Zekeriya bundan nasıl emin olabildiğini sorar. Melek öncellikle ismini söyler: Cebrail. Bu Zekeriya için tanıdık bir isimdi çünkü Mesih’in gelişini hatta bu günlerin tarihini çok önceden Daniel’e ayrıntılı bir şekilde bildiren de Cebrail’di (Daniel 9:21-27). Sonra, Rab’bin meleği sözüne inanmayan Zekeriya’nın dili tüm bu söyledikleri gerçekleşene dek tutulacağını belirterek yanından ayrılır. Bu hem bir ceza hem de bir belirti oldu çünkü dışarı çıkıp konuşamadığında insanlar Zekeriya’nın bir melek gördüğünü anladılar. Büyük şaşkınlıkla evine dönen Zekeriya kısa bir süre sonra eşi Elizabet’in hamile olduğunu öğrendi. Kadıncağız da utancını gideren ve olağanüstü lütfunu gösteren Rab’bi içten yüceltti. Böylece Rab hiç beklenmedik bir şekilde İsa Mesih’in yolunu hazırlamaya başlar.

MERYEM İLE CEBRAİL

Luka 1:26-56

26-27  Elizabet'in hamileliğinin altıncı ayında Tanrı, Melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di. 28  Onun yanına giren melek, ‹‹Selam, ey Tanrı'nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir›› dedi. 29  Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı. 30  Ama melek ona, ‹‹Korkma Meryem›› dedi, ‹‹Sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. 31  Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. 32  O büyük olacak, kendisine ‹Yüceler Yücesi'nin Oğlu› denecek. Rab Tanrı O'na, atası Davut'un tahtını verecek. 33  O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir.›› 34  Meryem meleğe, ‹‹Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki›› dedi. 35  Melek ona şöyle yanıt verdi: ‹‹Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek. 36  Bak, senin akrabalarından Elizabet de yaşlılığında bir oğula gebe kaldı. Kısır bilinen bu kadın şimdi altıncı ayındadır. 37  Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.›› 38  ‹‹Ben Rab'bin kuluyum›› dedi Meryem, ‹‹Bana dediğin gibi olsun.›› Bundan sonra melek onun yanından ayrıldı.

39  O günlerde Meryem kalkıp aceleyle Yahuda'nın dağlık bölgesindeki bir kente gitti. 40  Zekeriya'nın evine girip Elizabet'i selamladı. 41-42  Elizabet Meryem'in selamını duyunca rahmindeki çocuk hopladı. Kutsal Ruh'la dolan Elizabet yüksek sesle şöyle dedi: ‹‹Kadınlar arasında kutsanmış bulunuyorsun, rahminin ürünü de kutsanmıştır! 43  Nasıl oldu da Rabbim'in annesi yanıma geldi? 44  Bak, selamın kulaklarıma eriştiği an, çocuk rahmimde sevinçle hopladı. 45  İman eden kadına ne mutlu! Çünkü Rab'bin ona söylediği sözler gerçekleşecektir.›› 46-47  Meryem de şöyle dedi: ‹‹Canım Rab'bi yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar. 48  Çünkü O, sıradan biri olan kuluyla ilgilendi. İşte, bundan böyle bütün kuşaklar beni mutlu sayacak. 49  Çünkü Güçlü Olan, benim için büyük işler yaptı. O'nun adı kutsaldır. 50  Kuşaklar boyunca kendisinden korkanlara merhamet eder. 51  Bileğiyle büyük işler yaptı; Gururluları yüreklerindeki kuruntularla darmadağın etti. 52  Hükümdarları tahtlarından indirdi, Sıradan insanları yükseltti. 53  Aç olanları iyiliklerle doyurdu, Zenginleri ise elleri boş çevirdi. 54-55  Atalarımıza söz verdiği gibi, İbrahim'e ve onun soyuna sonsuza dek Merhamet etmeyi unutmayarak Kulu İsrail'in yardımına yetişti.›› 56  Meryem, üç ay kadar Elizabet'in yanında kaldı, sonra kendi evine döndü.

AÇIKLAMA: Elizabet’in mucizevi hamileliği ardından şimdi ikinci bir mucize daha gerçekleşiyor. Cebrail küçük Nasıra kasabasında yaşayan Meryem adında gencecik bir kızı ziyaret eder. Kendisi, marangoz olan Yusuf’la nişanlıdır. Luka onun Davut’un soyundan olduğuna dikkat çeker. Melek Cebrail birden karşısına çıkınca Meryem haliyle çok şaşırır ve korkuya kapılır. Cebrail ise ‘Korkma Meryem, Tanrı’nın lütfuna eriştin’diyerek onu tanıdığını ve ona iyi haber getirdiğini belirtir. Sonra gebe kalıp bir oğul doğuracağını söyler, ismi ‘Rab kurtarır’ anlamına gelen ‘İsa’olacak. Ayrıca doğan çocuk çok büyük olup ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ diye tanınacaktır der. Nedeni şudur: İsa atası Davut’un tahtına yükselecek ve ona vaat edilen egemenliği sonsuza dek sürdürecektir. Tabi henüz çok genç olan Meryem için bu inanılmaz bir olaydı. Asırlardır Rab’bin peygamberler aracılığıyla halkına vaat ettiği büyük Kral Mesih kendisinden doğacaktır (bkz 2.Samuel 7:12-16, Yeşaya 9:6-7). Ancak doğal olarak Meryem hemen büyük bir sorunu sezer, kendisi hiç erkeğe varmadı ki, yakında evlenmeyi de bekliyor. Böylesi bir hamilelik başına çok büyük bir bela getirebilir.. Fakat, Rab’bin Sözüne göre Mesih’in bir bakireden doğması gerekiyordu (Yaratılış 3:15, Yeşaya 7:14).

img

Cebrail Meryem’e doğan çocuğun olağan ilişkiden doğmayıp Tanrı Ruhu’nun mucizevi işleyişi sonucunda rahmine düşeceğini belirtir. Hatta bundan dolayı doğan İsa’ya ‘Kutsal, Tanrı Oğlu’deneceğini söyler. Bundan iki önemli gerçeği saptıyoruz: Birincisi,İsa bizim gibi günahlı bir doğayla değil, kusursuz ve günahsız biri olarak doğacak. Mesih’te Adem’den kalma günah yok, O eşsiz ve kutsal bir insan olacaktır. İkincisi,Cebrail’in dediğine göre İsa Tanrı’nın Oğlu’dur. Bunu fiziksel anlamda değil tersine özellikle babasız olarak dünyaya geldiği için söylediğini görüyoruz. Mesih’in Tanrı’dan başka bir babası yoktu. Aynı zamanda Kutsal Kitap O’nun ezelden beri Baba Tanrı’yla birlikte bulunduğunu belirtir (Yuhanna 1:1-2). Yani İsa Mesih bir çok açıdan Tanrı Oğlu ismine layıktır ama bunun içinde her hangi bir cinsel anlam yoktur. Şimdi Meryem’in çok önemli bir karar vermesi gerek. Tanrı’nın bu lütfunu kabul ederse, en başta nişanlısı olmak üzere ailesi ve tüm toplum onu dışlayacak, öldürmeye de kalkabilir. Tanrı’nın hikmetine güvenen Meryem ise her şeye rağmen ‘Ben Rab’bin kuluyum’ diyerek karşılık verir.

Cebrail, Meryem’in kendisine inanması için kısır diye bilinen yaşlı akrabası Elizabet’in hamileliğini işaret olarak gösterdi. Gerçek olup olmadığını merak eden Meryem derhal kalkıp Zekeriya ve Elizabet’in yaşadığı yere gitti. Kutsal Ruh’la dolan Elizabet Meryem’i görür görmez onu yüksek sesle O’nu kutlayıp hamile olduğunu doğruladı. Sadece Elizabet de değil, rahmindeki Yahya da sevinçten hopladı. Böylece Meryem kendisine söylenen şeylerin gerçekten Tanrı’dan olduğunu anlamıştı. Sonra Meryem yürekten Rab’bi övmeye başlar. Bazı Hıristiyanlar ‘Rabbin annesi’ olan Meryem’i fazlasıyla büyütür, neredeyse bir tanrıça haline getirirler. Ancak burada Meryem’in kendi sözlerine bakacak olursak kendini Rab’bin kurtuluşuna muhtaç sıradan bir Tanrı kulu olarak gördüğünü görebiliyoruz. Yine de Meryem’i göğe çıkarmama şartıyla harika imanını ve cesaretini takdir etmeliyiz. Sözlerinden Meryem’in içinde büyüyen çocuğun çok eskiden beri İbrahim ve diğer peygamberlerin ağzıyla müjdelenen büyük kurtarıcı olduğunu fark ettiğini görebiliyoruz. Meryem, Yahya doğana kadar Elizabet’in yanında kaldı ve sonra başına çok kötü şeyler geleceğini bile bile Nasıra’ya döndü. Ne var ki Rab nişanlısı Yusuf’a da görünerek Meryem’e sahip çıkmasını sağlayarak yolunu hazırladı (Matta 1:18-25).

YAHYA’NIN DOĞUMU

Luka 1:57-80

57  Elizabet'in doğurma vakti geldi ve bir oğul doğurdu. 58  Komşularıyla akrabaları, Rab'bin ona ne büyük merhamet gösterdiğini duyunca, onun sevincine katıldılar. 59  Sekizinci gün çocuğun sünnetine geldiler. Ona babası Zekeriya'nın adını vereceklerdi. 60  Ama annesi, ‹‹Hayır, adı Yahya olacak›› dedi. 61  Ona, ‹‹Akrabaların arasında bu adı taşıyan kimse yok ki›› dediler. 62  Bunun üzerine babasına işaretle çocuğun adını ne koymak istediğini sordular. 63  Zekeriya bir yazı levhası istedi ve, ‹‹Adı Yahya'dır›› diye yazdı. Herkes şaşakaldı. 64  O anda Zekeriya'nın ağzı açıldı, dili çözüldü. Tanrı'yı överek konuşmaya başladı. 65  Çevrede oturanların hepsi korkuya kapıldı. Bütün bu olaylar, Yahudiye'nin dağlık bölgesinin her yanında konuşulur oldu. 66  Duyan herkes derin derin düşünüyor, ‹‹Acaba bu çocuk ne olacak?›› diyordu. Çünkü Rab onunla birlikteydi.

67  Çocuğun babası Zekeriya, Kutsal Ruh'la dolarak şu peygamberlikte bulundu: 68  ‹‹İsrail'in Tanrısı Rab'be övgüler olsun! Çünkü halkının yardımına gelip onları fidyeyle kurtardı. 69-71  Eski çağlardan beri Kutsal peygamberlerinin ağzından bildirdiği gibi, Kulu Davut'un soyundan Bizim için güçlü bir kurtarıcı çıkardı; Düşmanlarımızdan, Bizden nefret edenlerin hepsinin elinden Kurtuluşumuzu sağladı. 72  Böylece atalarımıza merhamet ederek Kutsal antlaşmasını anmış oldu. 73-75  Nitekim bizi düşmanlarımızın elinden kurtaracağına Ve ömrümüz boyunca Kendi önünde kutsallık ve doğruluk içinde, Korkusuzca kendisine tapınmamızı sağlayacağına dair Atamız İbrahim'e ant içerek söz vermişti. 76-77  Sen de, ey çocuk, Yüceler Yücesi'nin peygamberi diye anılacaksın. Rab'bin yollarını hazırlamak üzere önünden gidecek Ve O'nun halkına, Günahlarının bağışlanmasıyla kurtulacaklarını bildireceksin. 78-79  Çünkü Tanrımız'ın yüreği merhamet doludur. O'nun merhameti sayesinde, Yücelerden doğan Güneş, Karanlıkta ve ölümün gölgesinde yaşayanlara ışık saçmak Ve ayaklarımızı esenlik yoluna yöneltmek üzere Yardımımıza gelecektir.›› 80  Çocuk büyüyor, ruhsal yönden güçleniyordu. İsrail halkına görüneceği güne dek ıssız yerlerde yaşadı.

AÇIKLAMA: Yaşlı ve kısır diye bilinen Elizabet sağlıklı bir oğul doğurduğu zaman doğal olarak bütün akrabaları ve komşuları şaşkınlıkla toplanıp Rab’bin onlara göstermiş olduğu büyük merhameti dile getirdiler. Yahudi geleneği uyarınca sekizinci gün çocuğun sünnet olması gerekiyordu. Bu da Tanrı’nın yaklaşık 2000 seneden beridir ataları İbrahim’le yaptığı kutsal antlaşmanın sembolü olarak süregelmişti (Yaratılış 17). Yine büyük bir sevinç içinde toplanan akrabalar doğan bebek için farklı isimler ileri sürüyorlardı. Annesi Elizabet ise isminin ‘Yahya’ olacağını belirtti. Yine de akrabaların direnmesi üzerine henüz konuşamayan Zekeriya’ya sordular. O da bir levha isteyip kendisine görünen melek Cebrail’in sözü uyarınca ‘Adı Yahya’dır’ diye yazdı. Herkes şaşakalınca birden Zekeriya’nın dili çözüldü ve yüksek sesle Rab’bi yüceltmeye başladı. Tüm bu olup bitenler büyük bir sansasyon yarattı ve yaşadıkları bölgede uzun bir süre konuşuldu. Tanrı’nın bu çocukla çok büyük bir şeyler yapacağını biliyorlardı ama tam olarak ne olduğunu henüz anlamıyorlardı.

Tam bu sırada Rab’bin Ruhu, Yahya’nın babası Zekeriya’yı etkisi altına alarak peygamberlikte bulunmasını sağladı. Öncellikle İsrail’in Tanrısını öven Zekeriya Rab’bin halkının yardımına geldiğini belirtir. Hatta onları büyük bir ‘fidye’ ile kurtaracağını söyler. Aslında Rab çok eskiden beri Yahudilerin atalarına bir çok önemli vaatlerde bulunmuştu. En başta İbrahim’i ve oğlu İshak’ı seçerek onların soyunu çoğaltıp düşmanlarını yok edecek ve sayesinde tüm uluslarını kutsayacağına ant içti (Yaratılış 22:16-17). Daha sonra Pavlus’un da belirttiği gibi, burada sözü edilen ‘soy’ özellikle bir şahsı, yani Mesih’i işaret ediyordu (Galatyalılar 3:16). Ayrıca Rab beklenen Mesih’in Kral Davut’un soyundan olup tüm dünyayı kapsayan, barışçıl bir egemenlik kuracağını da söyledi (2.Samuel 7:12-16, Yeşaya 9:6,7). İşte Zekeriya’nın dediğine göre asırlar önce verilen bu büyük vaatler gerçekleşmek üzeredirler çünkü büyük bir ‘Kurtarıcı’geliyor. Tabi bununla kendi oğlu Yahya’yı değil, yolunu hazırlayacağı İsa’yı kastediyor. Nitekim evinde üç ay kalan Meryem’den melek Cebrail’in sözü uyarınca kendisinden doğacak çocuğun ismi ‘Rab kurtarır’ anlamına gelen İsa olacağını duymuştu.

Bu sözlerde Yahya ile İsa arasında önemli bir kıyaslama yapılıyor. Yahya Yüceler Yücesi’nin peygamberi iken İsa Yüceler Yücesi’nin Oğlu’dur. Yahya Rab’bin yolunu hazırlayandır, Mesih ise o yoldan yürüyecek Rab’bin kendisidir. Yahya çölde haykıran Rab’bin sesidir, İsa ise dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu'dur (Yuhanna 1:29). Özellikle Zekeriya’nın sözlerinde de beklenen Mesih’in en büyük görevinin halkının günahtan kurtulmasını sağlamak olduğunu görüyoruz. Yahudiler gelecek Mesih’i çoğu zaman siyasi bir önder olarak beklerlerdi. Başlarındaki gaddar Romalıları yok etmesini istiyorlardı. Ancak Zekeriya, Mesih’in başlıca amacı kendi halkını günahtan arıtmak olduğunu belirtir. Sonunda doğacak İsa’yı yücelerden doğan ve karanlıktaki insanları aydınlatan ‘Güneş’e benzetmesi ilgimizi çeker. Bu Eski Antlaşma’nın son bölümü olan Malaki’de geçen bir peygamberliği çağrıştırır: ‘Ama siz, adıma saygı gösterenler için ışınlarıyla şifa getiren doğruluk güneşi doğacak’ (Malaki 4:2). Böylece Rab tüm bu gelişmelerin çok uzun zamandan beri hazırlanan bir planın neticesinde gerçekleştiğini göstermiş oldu.

İSA’NIN DOĞUMU

Luka 2:1-20

1  O günlerde Sezar Avgustus bütün Roma dünyasında bir nüfus sayımının yapılması için buyruk çıkardı. 2  Bu ilk sayım, Kirinius'un Suriye valiliği zamanında yapıldı. 3  Herkes yazılmak için kendi kentine gitti. 4  Böylece Yusuf da, Davut'un soyundan ve torunlarından olduğu için Celile'nin Nasıra Kenti'nden Yahudiye bölgesine, Davut'un kenti Beytlehem'e gitti. 5  Orada, hamile olan nişanlısı Meryem'le birlikte yazılacaktı. 6-7  Onlar oradayken, Meryem'in doğurma vakti geldi ve ilk oğlunu doğurdu. Onu kundağa sarıp bir yemliğe yatırdı. Çünkü handa yer yoktu.

8  Aynı yörede, sürülerinin yanında nöbet tutarak geceyi kırlarda geçiren çobanlar vardı. 9  Rab'bin bir meleği onlara göründü ve Rab'bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar. 10-11  Melek onlara, ‹‹Korkmayın!›› dedi. ‹‹Size, bütün halkı çok sevindirecek bir haber müjdeliyorum: Bugün size, Davut'un kentinde bir Kurtarıcı doğdu. Bu, Rab olan Mesih'tir. 12  İşte size bir işaret: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız.›› 13-14  Birdenbire meleğin yanında, göksel ordulardan oluşan büyük bir topluluk belirdi. Tanrı'yı överek, ‹‹En yücelerde Tanrı'ya yücelik olsun, Yeryüzünde O'nun hoşnut kaldığı insanlara Esenlik olsun!›› dediler. 15  Melekler yanlarından ayrılıp göğe çekildikten sonra çobanlar birbirlerine, ‹‹Haydi, Beytlehem'e gidelim, Rab'bin bize bildirdiği bu olayı görelim›› dediler. 16  Aceleyle gidip Meryem'le Yusuf'u ve yemlikte yatan bebeği buldular. 17  Onları görünce, çocukla ilgili kendilerine anlatılanları bildirdiler. 18  Bunu duyanların hepsi, çobanların söylediklerine şaşıp kaldılar. 19  Meryem ise bütün bu sözleri derin derin düşünerek yüreğinde saklıyordu. 20  Çobanlar, işitip gördüklerinin tümü için Tanrı'yı yüceltip överek geri döndüler. Her şeyi, kendilerine anlatıldığı gibi bulmuşlardı.

AÇIKLAMA: Asırlarca büyük heyecanla beklenen Kral ve Kurtarıcı Mesih’in doğumu nasıl olmalı? Bize kalsaydı en lüks hastanede en tecrübeli doktorları ayarlardık. Bir takım pahalı elbiseler ve şık bir oda hazırlardık. Ayrıca doğumunu kutlamak için en önemli kişileri, başkanları ve kralları davet ederdik. Ne var ki İsa’nın doğumuna gelince bunların tam tersi oldu. Hatta son derece ilkel şartlarda doğan İsa’nın ilk misafirleri prensler değil, çobanlardı. Tüm bu olup bitenlerin mesajı çok açık ve net; gelen Mesih alçakgönüllülerin kralıdır. Bu sırada annesi Meryem ile Yusuf Nasıra’da yaşıyorlardı ama peygamberlerin dediklerine göre Mesih’in Davut kenti olan Beytlehem kasabasında doğması gerekti (Mika 5:2). Bunu ayarlamak için Rab koskoca Roma İmparatoru Sezar Avgustus’un bir sayım yaptırmasını sağlar. Böylece herkes yazılmak üzere kendi kentine döner. Yusuf’la Meryem için bu hiç de kolay bir yolculuk olmadı. Hamile olan Meryem’in yaklaşık 150 kilometrelik yol çekmesi gerekti. Beytlehem’e vardıklarında da sayımdan dolayı tüm akrabalarının evleri dolmuştu. Burada ‘han’ diye geçen kelime genellikle evlerin misafir odası için kullanılırdı, ama belirttiği gibi bunlar da dolu. O dönemde evlerin yanında hayvanların kaldığı bir oda da vardı. Başka yerde yer kalmayınca genç çift mecburen orada kaldılar. Oradayken Meryem’in doğurma vakti geldi ve oğlu İsa’yı hayvanların yediği yemliğe koydu.

img

Şimdi o dönemde yeni doğan bir bebek için genellikle küçük bir kutlama yapılırdı. Bazen kasabanın bandosu gelir bir iki parça çalardı ve akrabalar dans ederlerdi. Mesih gibi büyük birinin doğumuna çok önemli ve zengin adamların gelip kutlaması gerekirken ne ilginçtir ki ilk haberi duyan çobanlar oluyor. Dahası gökten gelen melekler korosu krallar ve prenslerin huzurunda söylemek yerine insanların hor gördüğü bir takım köylü önünde ilahi söylediler. O dönemde çobanlar toplum tarafından en çok dışlanan ve sevilmeyen kesimdi. Ama Rab meleklerini özellikle onlara göndererek Mesih’in sıradan insanlardan hoşnut kaldığını vurguluyor. Gelen meleğin sözlerine dikkat edelim. En başta tüm halkı sevindirecek önemli bir müjde ilettiğini belirtir. Sonra Davut’un kenti olan Beytlehem’de ‘bir Kurtarıcı, Rab olan Mesih’in doğduğunu söyler. Yahudilerin hepsi, kral olsun çoban olun, büyük Mesih’in gelişini özlemle bekliyordu. Ne var ki çoğu O’nun büyük bir Fatih olarak gelip Roma’yı devireceğini bekliyordu. Yani tamamen siyasi bir önder hayal ediyorlardı. Ancak meleğin dediğine göre gelen Mesih aslında büyük bir Kurtarıcı ve Rab’dir. Yani meleğin Yusuf’a belirttiği gibi ‘Rab kurtarır’ anlamına gelen İsa öncellikle halkının günahlarını kurtarmak için geliyordu (Matta 1:21). Ama aynı zamanda doğan Mesih’in burada ve başka bir çok yerde ‘Rab’ olarak tasvir edilmesi dikkatimizi çeker (Luka 1:17, 43, 76). Aslında peygamberler de gelecek Mesih’i benzer ilahi unvanlarla tanımladılar (Mezmur 110:1, Malaki 3:1). Demek ki Mesih beklediklerinden çok ama çok daha büyük biri ve yerine getireceği misyonu da bambaşkadır.

Melek, Mesih’i bulmaları için çobanlara çok belirgin bir işaret verdi: Kundağa sarılmış ve yemlikte yatan bir bebek bulacaksınız. Kuşkusuz o gece yeni doğmuş yemlikte yatan İsa’dan başka bebek yoktu. Böylece çobanlar melek korosunu dinledikten sonra bir an evvel Beytlehem yoluna koyuldular. Meryem’le Yusuf’u bulunca her şeyin meleğin anlattığı gibi buldular. Tabii Meryem’le Yusuf için kırlarda görünen melek ordusundan söz eden bir takım çobanın bir anda bulundukları yere gelmesi çok büyük bir sürpriz oldu. Aynı zamanda büyük bir teşvikti. Yani onlara görünen meleklerin aynı müjdeyi bu çobanlara bildirmesi bunun gerçekten Tanrı’dan olduğunu kanıtladı. Yine tüm bunların mesajı çok belirgin: Rab sandığımız gibi gururlu ve uzak değil, O alçakgönüllülere yakındır, O bizimle birlikte olan ‘İmmanuel’dir (Matta 1:23).

İSA’NIN RAB’BE ADANMASI

Luka 2:21-40

21  Sekizinci gün, çocuğu sünnet etme zamanı gelince, O'na İsa adı verildi. Bu, O'nun anne rahmine düşmesinden önce meleğin kendisine verdiği isimdi. 22  Musa'nın Yasası'na göre arınma günlerinin bitiminde Yusuf'la Meryem çocuğu Rab'be adamak için Yeruşalim'e götürdüler. 23  Nitekim Rab'bin Yasası'nda, ‹‹İlk doğan her erkek çocuk Rab'be adanmış sayılacak›› diye yazılmıştır. 24  Ayrıca Rab'bin Yasası'nda buyrulduğu gibi, kurban olarak ‹‹bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu›› sunacaklardı. 25  O sırada Yeruşalim'de Şimon adında bir adam vardı. Doğru ve dindar biriydi. İsrail'in avutulmasını özlemle bekliyordu. Kutsal Ruh onun üzerindeydi. 26  Rab'bin Mesihi'ni görmeden ölmeyeceği Kutsal Ruh aracılığıyla kendisine bildirilmişti. 27-28  Böylece Şimon, Ruh'un yönlendirmesiyle tapınağa geldi. Küçük İsa'nın annesi babası, Kutsal Yasa'nın ilgili kuralını yerine getirmek üzere O'nu içeri getirdiklerinde, Şimon O'nu kucağına aldı, Tanrı'yı överek şöyle dedi: 29  ‹‹Ey Rabbim, verdiğin sözü tuttun; Artık ben, kulun huzur içinde ölebilirim. 30-32  Çünkü senin sağladığın, Bütün halkların gözü önünde hazırladığın kurtuluşu, Ulusları aydınlatıp Halkın İsrail'e yücelik kazandıracak ışığı Gözlerimle gördüm.›› 33  İsa'nın annesiyle babası, O'nun hakkında söylenenlere şaştılar. 34  Şimon onları kutsayıp çocuğun annesi Meryem'e şöyle dedi: ‹‹Bu çocuk, İsrail'de birçok kişinin düşmesine ya da yükselmesine yol açmak ve aleyhinde konuşulacak bir belirti olmak üzere belirlenmiştir. 35  Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak. Bütün bunlar, birçoklarının yüreğindeki düşüncelerin açığa çıkması için olacak.›› 36-37  Anna adında çok yaşlı bir kadın peygamber vardı. Aşer oymağından Fanuel'in kızıydı. Genç kız olarak evlenip kocasıyla yedi yıl yaşadıktan sonra dul kalmıştı. Şimdi seksen dört yaşındaydı. Tapınaktan ayrılmaz, oruç tutup dua ederek gece gündüz Tanrı'ya tapınırdı. 38  Tam o sırada ortaya çıkan Anna, Tanrı'ya şükrederek Yeruşalim'in kurtuluşunu bekleyen herkese İsa'dan söz etmeye başladı. 39  Yusuf'la Meryem, Rab'bin Yasası'nda öngörülen her şeyi yerine getirdikten sonra Celile'ye, kendi kentleri Nasıra'ya döndüler. 40  Çocuk büyüyor, güçleniyor ve bilgelikte yetkinleşiyordu. Tanrı'nın lütfu O'nun üzerindeydi.

AÇIKLAMA: Yahudi geleneğine göre doğan her erkek çocuğun sekizinci gün sünnet edilmesi gerekiyordu. Bu, sembolik olarak, çocuğun asırlar önce Tanrı’nın İbrahim’e verdiği vaade paydaş olduğu anlamına geliyordu. Nitekim doğan Mesih aslında o vaadin hedefi ve doruk noktasıydı. Böylece Cebrail’in başta Meryem ve daha sonra Yusuf’a bildirdiği gibi çocuğa ‘Kurtarıcı’ anlamına gelen İsa ismi verildi. Doğumdan yaklaşık 40 gün sonra Meryem’le Yusuf İsa’yı Tanrı’ya adamak üzere Yeruşalim’deki Tapınağa götürdüler. Musa’nın Yasasına göre her rahmin ilk ürünü Rab’be aitti. Böylece ilk doğan oğlun bedelini karşılamak için ailenin bir kurban sunması gerekiyordu (Mısır’dan Çıkış 13). Genellikle kusursuz bir kuzu sunulurdu ama aile fakir ise bir çift kumru ya da iki güvercin yavrusu da geçerliydi. Demek ki Meryem’le Yusuf’un maddi durumu çok düşüktü ki İsa için ancak bir kaç kuş sunabildiler. Şimdi Yeruşalim’in Tapınağına gelmişken din bilginleri ve önderlerin yeni doğan Mesih’i karşılamak üzere kuyruğa geçmeleri gerekiyordu. Ne var ki okuduğumuz gibi yaşlı bir adam ve bir dulun dışında kimse İsa’yı beklemiyordu. Herkes kendi işine gücüne bakıyor iken Rab’bin büyük armağanını kaçırdılar.

İlk önce Şimon adında doğru ve dindar yaşlı bir amcayla tanışıyoruz. Bildiğimiz kadar bu adamın Tapınak’ta ruhani bir vasfı yoktu ancak Tanrı’nın vaadinin gerçekleşmesini özlemle bekleyen Kutsal Ruh’la dolu dolu yaşayan bir insandı. Yıllar önce Rab’den şöyle bir söz aldı ki beklenen Mesih’i görmeden ölmeyecekti. Meryem’le Yusuf’un Tapınak’a geldikleri gün Kutsal Ruh’un yönlendirmesiyle Şimon da aynı yere geldi. Bebeği görünce çok sevinen Şimon onu kucağına alarak Tanrı’ya şükretmeye başladı. Ardından çocuğun geleceğiyle ilgili önemli şeyler iletir. Öncellikle İsa’nın beklenen kurtarıcı olup tüm ulusları aydınlatan büyük ışık olduğunu belirtir. Bu sözler özellikle Peygamber Yeşaya’nın yaklaşık 700 sene önce Mesih için yazdığı bu satırları akla getirir: ‘Seni uluslara ışık yapacağım, öyle ki, kurtarışım yeryüzünün dört bucağına ulaşsın (Yeşaya 49:6). Belli ki bu küçük çocuğun hayatı sadece İsrail’i değil, tüm uluslara dokunacaktır. Doğal olarak Meryem’le Yusuf bu söylenenlere çok şaşırdılar. Şimon çocuğun annesine yönelerek O’nun İsrail halkı için büyük bir dönüm noktası olacağını belirtir. Daha şimdiden Rab, Şimon aracılığıyla İsa Mesih’in hayatının ne kadar zorlu olacağını gösteriyor. Bunun özellikle annesi Meryem için ne kadar acılı olacağını da şu sözlerle vurgular: ‘Senin kalbine de adeta bir kılıç saplanacak.’Ancak dediğine göre bu büyük acının sonunda birçok insanın yürekleri Tanrı’ya dönecektir.

Bu sırada bir kişi daha, şaşkın çifte yaklaşır. Bu da peygamber olan Anna’dır. Çok genç yaşta kocasını kaybeden kadın hayatının kalanını dua etmek üzere Tanrı’ya adamıştı. Böylece gece gündüz Tapınak’ta kalan yaşlı Anna da bebek İsa’yı görünce beklenen Mesih olduğunu fark ederek çok sevindi ve herkese onu duyurmaya başladı. Ama anlaşılan şu ki bu iki önemli kişinin tanıklığına rağmen en başta din bilginleri ve Yeruşalim’in geneli Mesih’in gelişine hiç aldırmadı. Matta’nın yazdıklarına göre Yusuf’la Meryem bu sırada Beytlehem’e dönüp bir süre daha kaldılar. Bu arada çok uzaklardan gelen yıldızbilimciler Mesih’i görmek üzere önce Yeruşalim’e ve sonra Beytlehem’e İsa’nın yanına geldiler. Onlardan Mesih’in haberini alan Kral Hirodes İsa’yı öldürmek için Beytlehem’in iki yaşından küçük tüm çocuklarının katledilmesini buyurdu. Ama bir meleğin uyarısıyla Yusuf ailesini Mısır’a taşıyarak bir süre orada kaldı. Daha sonra Nasıra’ya geri döndüler (Matta 2). Böylece daha küçükken bir çok tehlikeyle karşılaşan İsa yine de Rab’bin lütfuyla büyümeye devam etti.

GENÇ İSA TAPINAKTA

Luka 2:41-52

41  İsa'nın annesi babası her yıl Fısıh Bayramı'nda Yeruşalim'e giderlerdi. 42  İsa on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. 43-44  Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Yeruşalim'de kaldı. Bunu farketmeyen annesiyle babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O'nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar. 45  Bulamayınca O'nu araya araya Yeruşalim'e döndüler. 46  Üç gün sonra O'nu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasında oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu. 47  O'nu dinleyen herkes, zekâsına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu. 48  Annesiyle babası O'nu görünce şaşırdılar. Annesi, ‹‹Çocuğum, bize bunu niçin yaptın? Bak, babanla ben büyük kaygı içinde seni arayıp durduk›› dedi. 49  O da onlara, ‹‹Beni niçin arayıp durdunuz?›› dedi. ‹‹Babam'ın evinde bulunmam gerektiğini bilmiyor muydunuz?›› 50  Ne var ki onlar ne demek istediğini anlamadılar. 51  İsa onlarla birlikte yola çıkıp Nasıra'ya döndü. Onların sözünü dinlerdi. Annesi bütün bu olup bitenleri yüreğinde sakladı. 52  İsa bilgelikte ve boyda gelişiyor, Tanrı'nın ve insanların beğenisini kazanıyordu.

AÇIKLAMA: İsa’nın çocukluğuyla ilgili burada yazılan olaydan başka bir haber yoktur. Luka’nın bu anekdotu eklemekteki amacı da İsa’nın daha çocukken Tanrı’ya duyduğu özleme ve Kutsal Kitap bilgisine dikkat çekmektir. Baştan beri ‘Yüceler Yücesi’nin Oğlu’ Mesih haliyle çok farklı bir çocuktu. Yasanın buyruğu uyarınca her Yahudi erkeğin Yeruşalim Tapınağına üç büyük bayrama katılmak üzere yılda üç kere gitmesi gerekiyordu (Yasanın Tekrarı 16). Böylece Yusuf ve ailesi bunların ilki ve en önemlisi olan İsrail’in istiklalini kutlayan Fısıh Bayramı’na katılmak için Nasıra’dan Yeruşalim’e gittiler. Bu sırada on iki yaşında olan İsa her zamanki gibi beraberlerinde geldi. Bayram genellikle 8 gün sürerdi ve bitiminde Yusuf’la Meryem akrabalarıyla birlikte Nasıra yoluna koyuldular. Ne var ki bir günlük yol gittikten sonra küçük İsa’nın onlarla birlikte olmadığını fark etmeleri üzerine büyük bir telaşla Yeruşalim’e geri dönüp İsa’yı aramaya başladılar. Bu arada tarihçi Eusebius’a göre o dönemde bayram için Yeruşalim’e gelen kişi sayısı bazen üç milyonu bulabilirdi. Böylece Meryem’le Yusuf’un kaygısını anlayabiliriz.

img

Üçüncü gün İsa’yı hiç beklemedikleri bir yerde buldular; Tapınakta din bilginleriyle konuşuyordu. Bir yandan İsa onları dinliyor ve soru soruyordu ama aynı zamanda onlar da kendisine soru soruyorlardı ki yanıtlarına hayran kaldıkları yazılıyor. Orada bulunan dini önderlerin onun zekâsına ve bilgeliğine hayret etmeleri İsa’nın daha bu çocuk yaşta ne kadar olgun ve bilgili olduğunu gösteriyor. O dönemde Yahudi çocuklar okul mahiyetinde bölgedeki havraya düzenli olarak gidip Kutsal Kitap’ı okuyorlardı. Ancak İsa bunun çok ötesine geçmişti ki soruları ve yanıtları Yeruşalim’deki dini öğretmenleri şaşkına çevirdi. Tabii annesi ve babası onu orada bulunca hem çok şaşırdılar hem de kaygılarından ötürü onu azarlamaya başladılar. Ancak İsa’nın yanıtından bunu kötü niyetle yapmadığını görüyoruz. Tersine ailesinin bunu anlayışla karşılamamasına şaşırdı bile. Ama neden? Demek ki İsa daha bu yaşta kim olduğunu biliyordu. Gerçek babası Yusuf değil, Tanrı’nın ta kendisi olduğunun farkındaydı. O yüzden Baba’sının evi Tapınak’ta bulunması gayet doğal ve mantıklıydı. Hatta bir yandan yüzyıllar önce Hanna’nın Tanrı’dan aldığı oğlu Samuel için yaptığı gibi Meryem’in kendisini Tapınak’a teslim etmesini bekliyordu sanki (1. Samuel 1). Ne var ki anne babası bu kadarını anlamadılar.

Aralarında yaşanan bu küçük gerginliğe rağmen İsa onlarla eve dönüp onların sözünü dinlemeye devam etti. Tabii bu olaylar özellikle annesini düşündürmedi değil. Çünkü baştan beri bu çocuğun çok özel olacağını biliyordu. İlginç bir not daha var ki bundan sonra Meryem’in kocası Yusuf’la ilgili bir söze rastlanmıyor, yani büyük olasılıkla İsa ergin bir yaşa gelmeden üvey babasını kaybetmişti. İsa ise bu sürede her açıdan olgunlaşıp hem Tanrı’nın hem de etrafındaki insanların beğenisini kazanıyordu. Ama bu olay ailesine ve tüm akrabalarına O’nun ne denli farklı bir insan olduğunu ispatlamıştı.

YAHYA’NIN HİZMETİ

Luka 3:1-20

1  Sezar Tiberius'un egemenliğinin on beşinci yılıydı. Yahudiye'de Pontius Pilatus valilik yapıyordu. Celile'yi Hirodes, İtureya ve Trahonitis bölgesini Hirodes'in kardeşi Filipus, Avilini'yi Lisanias yönetiyordu. 2  Hanan ile Kayafa başkâhinlik ediyorlardı. Bu sırada Tanrı çölde bulunan Zekeriya oğlu Yahya'ya seslendi. 3  O da Şeria Irmağı'nın çevresindeki bütün bölgeyi dolaşarak insanları, günahlarının bağışlanması için tövbe edip vaftiz olmaya çağırdı. 4  Nitekim Peygamber Yeşaya'nın sözlerini içeren kitapta şöyle yazılmıştır: ‹‹Çölde haykıran, ‹Rab'bin yolunu hazırlayın, Geçeceği patikaları düzleyin› diye sesleniyor. 5  ‹Her vadi doldurulacak, Her dağ ve her tepe alçaltılacak. Dolambaçlı yollar doğrultulacak, Engebeli yollar düzleştirilecek. 6  Ve bütün insanlar Tanrı'nın sağladığı kurtuluşu görecektir.› ›› 7  Yahya, vaftiz olmak için kendisine gelen kalabalıklara şöyle seslendi: ‹‹Ey engerekler soyu! Gelecek gazaptan kaçmak için sizi kim uyardı? 8  Bundan böyle tövbeye yaraşır meyveler verin! Kendi kendinize, ‹Biz İbrahim'in soyundanız› demeye kalkmayın. Ben size şunu söyleyeyim: Tanrı, İbrahim'e şu taşlardan da çocuk yaratabilir. 9  Balta ağaçların köküne dayanmış bile. İyi meyve vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır.›› 10  Halk ona, ‹‹Öyleyse biz ne yapalım?›› diye sordu. 11  Yahya onlara, ‹‹İki mintanı olan birini mintanı olmayana versin; yiyeceği olan yiyeceği olmayanla paylaşsın›› yanıtını verdi. 12  Bazı vergi görevlileri de vaftiz olmaya gelerek, ‹‹Öğretmenimiz, biz ne yapalım?›› dediler. 13  Yahya, ‹‹Size buyrulandan çok vergi almayın›› dedi. 14  Bazı askerler de, ‹‹Ya biz ne yapalım?›› diye sordular. O da, ‹‹Kaba kuvvetle ya da yalan suçlamalarla kimseden para koparmayın›› dedi, ‹‹Ücretinizle yetinin.›› 15  Halk umut içinde bekliyordu. Yahya'yla ilgili olarak herkesin aklında, ‹‹Acaba Mesih bu mu?›› sorusu vardı. 16  Yahya ise hepsine şöyle yanıt verdi: ‹‹Ben sizi suyla vaftiz ediyorum, ama benden daha güçlü Olan geliyor. Ben O'nun çarıklarının bağını çözmeye bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek. 17  Harman yerini temizlemek ve buğdayı toplayıp ambarına yığmak için yabası elinde hazır duruyor. Samanı ise sönmeyen ateşte yakacak.›› 18  Yahya başka birçok konuda halka çağrıda bulunuyor, Müjde'yi duyuruyordu. 19-20  Ne var ki bölgenin kralı Hirodes, kardeşinin karısı Hirodiya'yla ilgili olayı ve kendi yapmış olduğu bütün kötülükleri yüzüne vuran Yahya'yı hapse attırarak kötülüklerine bir yenisini ekledi.

AÇIKLAMA: Bölümün ilk ayetinden aradan pek çok yıl geçtiği anlaşılıyor. Aynı zamanda Luka, Roma İmparatoru’ndan bölgesel yetkililere kadar hepsinin ismini tek tek sayarak, burada yazılanların tarihsel gerçekler olduğunu kanıtlar. Bundan sonra gelişen olaylar Sezar Tiberius’un on beşinci yılında başlar, o da yaklaşık M.S. 27-28 yıllarına denk gelir. Ama dünyanın gözleri siyasi önderlerin üzerindeyken Rab dikkatimizi çölde yaşayan bir adama çevirir, o da Yahya’dır. Bu sırada İsrail’in doğusunda bulunan Şeria Irmağının çevresinde dolaşıp insanları günahlarının bağışlanması için tövbeye çağırıyordu. Aynı zamanda mesajına kulak asan insanları nehirde vaftiz ediyordu. Kutsal Kitap’ta Yahya’dan önce vaftize rastlamasak da o günkü Yahudiler için tamamen yeni bir olay değildi. Çünkü Tapınak’taki dini törenlere katılmak için tamamen yıkanarak arınmak gelenek haline gelmişti. Aynı zamanda yabancı birinin Yahudiliğe geçmesi için günahlarından tövbe edip vaftiz olması da şart kılınmıştı. Vaftiz genellikle bedenin tamamen suya batırılmasıyla gerçekleşirdi. Ne var ki Yahya’nın yaptığı biraz farklıydı çünkü kendisi dini bir önder değildi ve yaptığı vaftiz de Tapınak’ın arı sularında değil, nehirde oluyordu. Aynı zamanda Yahya yabancıları değil, kendi halkını tövbeye çağırıyordu. Bununla öncellikle Yahudilerin arınmaya ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Bu sırada Luka hizmetini çölde sürdüren Yahya’nın bu görevini çok önceden verilen peygamberlikler uyarınca yaptığını belirtir. Yaklaşık 700 sene önce Peygamber Yeşaya, Rab olan Mesih’in yolunu hazırlayacak kişinin sesi başkentten değil çölden yükseleceğini söyledi. Yahya’nın misyonu da Yahudi halkını Mesih’i karşılamak üzere ruhsal açıdan hazırlamaktı. Bunun için gururlu ve zengin insanların alçalması gerekiyordu. Aynı şekilde mazlum ve yoksul halkın da kaldırılması gerekti, çünkü Mesih’in getireceği egemenlik adil bir zeminin üzerinde kurulması gerekiyordu. Böylece her kesime Yahya’nın güçlü bir mesajı vardı: Kalabalıkları günahtan vazgeçip tövbeye yaraşır bir yaşantı sürmeye çağırır. Halkı sömüren zengin vergi memurlarını dürüst olmaya çağırır. Halka eziyet çektiren askerleri de merhametli ve mütevazi olmaya çağırır. Yahudiler İbrahim’in torunları oldukları için başlarına kötü bir şey gelmez diye düşünüyorlardı. Ancak Yahya Tanrı’nın onları da yargılayacağını ve gerekirse yerdeki taşlardan İbrahim’in soyunu yeniden yetiştirebileceğini söyler. Böylece Yahya halkını adil, dürüst ve merhametli olmaya çağırır.

Tabi Yahya gibi çok farklı ve etkileyici bir peygamber ortaya çıkınca insanların akıllarında doğal olarak bir soru dönüyordu: Acaba beklediğimiz Mesih bu mudur? Eski Antlaşma’nın bir çok yerinde peygamberler Tanrı’nın son günlerde yüce bir Kral ve Kurtarıcı olmak üzere Mesih’i göndereceğini yazdılar (Mezmur 2, Yeşaya 9). Ancak Yahya çok net bir şekilde Mesih’in kendisinden sonra geleceğini belirtir. Ayrıca Mesih’in kendisinden kat ve kat daha güçlü ve yüce olacağını söyler. Hatta, ‘Onun çarıklarının bağını çözmeye layık değilim’diyerek Mesih’in ilahi niteliğini vurgular. Sonra kendi vaftizini Mesih’inkiyle kıyaslayarak O’nun her açıdan daha üstün olduğunu belirtir. Yahya’nın vaftizi insanların tövbesini temsil eden sembolik bir arınmaydı. Mesih’le gelen vaftiz ise suyla değil ateşle olacak ve Kutsal Ruh’un gelişiyle sonuçlanacaktı. Bu vaftiz daha sonra Pentikost bayramında Ruh’un ilk Kilise topluğu üzerine gelmesiyle gerçekleşti (Elçiler İşleri 2). Yahya aynı zamanda Mesih’in büyük yargıç olarak belireceğini belirtir ki bu İsa’nın ikinci gelişinde gerçekleşecektir (Matta 25:31-33). Böylece Yahya Mesih’in yolunu hazırladı. Ne var ki kısa bir süre sonra bölge kralı olan Hirodes’in kendi kardeşinin eşini almasına karşı geldiği için tutuklandı ve sonrasında öldürüldü (Matta 14).

MESİH’İN SOYU

Luka 3:21-38

21-22  Bütün halk vaftiz olduktan sonra İsa da vaftiz oldu. Dua ederken gök açıldı ve Kutsal Ruh, bedensel görünümde, güvercin gibi O'nun üzerine indi. Gökten, ‹‹Sen benim sevgili Oğlum'sun, senden hoşnudum›› diyen bir ses duyuldu.

23  İsa görevine başladığı zaman otuz yaşlarındaydı. Yusuf'un oğlu olduğu sanılıyordu. Yusuf da Eli oğlu, 24  Mattat oğlu, Levi oğlu, Malki oğlu, Yannay oğlu, Yusuf oğlu, 25  Mattitya oğlu, Amos oğlu, Nahum oğlu, Hesli oğlu, Nagay oğlu, 26  Mahat oğlu, Mattitya oğlu, Şimi oğlu, Yosek oğlu, Yoda oğlu, 27  Yohanan oğlu, Reşa oğlu, Zerubbabil oğlu, Şealtiel oğlu, Neri oğlu, 28  Malki oğlu, Addi oğlu, Kosam oğlu, Elmadam oğlu, Er oğlu, 29  Yeşu oğlu, Eliezer oğlu, Yorim oğlu, Mattat oğlu, Levi oğlu, 30  Şimon oğlu, Yahuda oğlu, Yusuf oğlu, Yonam oğlu, Elyakim oğlu, 31  Mala oğlu, Menna oğlu, Mattata oğlu, Natan oğlu, Davut oğlu, 32  İşay oğlu, Ovet oğlu, Boaz oğlu, Salmon oğlu, Nahşon oğlu, 33  Amminadav oğlu, Ram oğlu, Hesron oğlu, Peres oğlu, Yahuda oğlu, 34  Yakup oğlu, İshak oğlu, İbrahim oğlu, Terah oğlu, Nahor oğlu, 35  Seruk oğlu, Reu oğlu, Pelek oğlu, Ever oğlu, Şelah oğlu, 36  Kenan oğlu, Arpakşat oğlu, Sam oğlu, Nuh oğlu, Lemek oğlu, 37  Metuşelah oğlu, Hanok oğlu, Yeret oğlu, Mahalalel oğlu, Kenan oğlu, 38  Enoş oğlu, Şit oğlu, Adem oğlu, Tanrı Oğlu'ydu.

AÇIKLAMA: Yahya’nın halkı tövbeye çağırıp vaftiz ettiği sırada İsa da yanına gelip vaftiz oldu. Başta bu bizi şaşırtabilir çünkü İsa hiç günah işlemedi, o halde neden vaftiz oldu? Demek ki vaftiz insanın günahını yıkamıyor. Esas vaftiz insanın Tanrı’ya yönelişinin sembolüdür. Günahlı insan için bu günahtan tövbe etmeyle başlardı. Ancak Mesih’e gelince vaftiz olması O’nun bu noktadan itibaren Tanrı’nın işine adanıp resmi hizmetini başlattığını gösteriyordu. Nitekim O’nun vaftizi diğer insanlarınkinden çok daha farklıydı. Vaftiz olduktan hemen sonra Mesih dua ederken birden gök açıldı ve Kutsal Ruh güvercin şeklinde üzerinde indi. Ayrıca gökten Tanrı’nın güçlü sesi, ‘Sen benim sevgili Oğlum’sun, senden hoşnudum’ duyuldu. Anlaşıldığı gibi bu olayın çok büyük manevi anlamı vardı. Kısacası bu İsa’nın ‘Meshediliş Töreniydi’. Kutsal Kitap’ın öğretisi uyarınca kutsal görevine başlayan kahin, peygamber ya da kral bir Tanrı adamının üzerinde yağ dökmesiyle hizmete atanırdı (1.Samuel 16). Dökülen yağ da Kutsal Ruh’u temsil ederdi (Yeşaya 61:1-3). İsa da Tanrı’nın peygamberler aracılığıyla asırlarca vaat ettiği Mesih’ti. Ancak resmi olarak hizmetine başlaması için meshedilmesi gerekiyordu. İsa’nın vaftizinde önemli üç unsur bulunmakta: 1. Peygamber atanan Yahya, 2 Üzerine gelen Kutsal Ruh ve 3. Tanrı’nın onayı. Böylece İsa artık ‘Mesih’unvanını alıp hizmetine başlar.

img

Şimdi gökten seslenen Tanrı’nın kullandığı ‘Sen benim Oğlum’sun’ifadesi dikkatimizi çeker. Kutsal Kitap İsa için pek çok yerde ‘Tanrı’nın Oğlu’ismini kullanır. Bazıları bunun Hristiyan bir icadı olduğunu sanıyor. Oysa ki vaftizinde gördüğümüz gibi bunu söyleyen Tanrı’nın ta kendisidir. Tanrı’nın Oğlu mevzusu açılmışken Luka, İsa’nın soy ağacını dizmeye başlar. Bu sırada Mesih’in hizmetine başladığında otuz yaşlarında olduğunu öğreniriz. Şimdi soy kütüğüne baktığımızda Matta birinci bölümde geçen kayıttan biraz farklı olduğunu görebiliyoruz. Matta’da geçen soy kaydı Yahudilerin büyük atası İbrahim’den başlayıp Kral Davut’tan geçer ve sonunda İsa’nın resmi babası Yusuf’a dayanır. Luka’da geçen isim listesi ise tam tersine Yusuf’tan başlayıp Davut’la İbrahim’e döner ve daha eskisine ‘Tanrı Oğlu’ denen Adem’e kadar uzanır. Luka’nın amacı İsa Mesih ile ‘Tanrı Oğlu’ denen Adem arasında önemli bir bağlantı kurmaktır. Adem’in de Tanrı’dan başka bir babası yoktu ve hiç günahı da yoktu. İlk yaratıldığında Tanrı’nın yarattığı dünya üzerinde egemendi. Ne var ki günah işleyerek hepsini batırdı. O yüzden İsa Mesih, Tanrı Oğlu olarak, dünyayı kurtarmak için geldi. İncil’de Mesih için‘Son Adem’ ifadesi geçer çünkü durumu düzelten O’dur (1.Korintililer 15:45). Tanrı ilk Adem’den hoşnut olmadı ama ikinci ve son Adem’den hoşnuttu.

Mesih’in soy ağacına dönersek Matta ve Luka’da geçen iki kayıt arasında önemli bir kaç varyasyon gözükür. İkisinde Meryem’in kocası Yusuf İsa’nın resmi babası olarak geçer ki o günün yasalarına göre öyleydi. Tabii Luka’nın ilk bölümlerini okuyanlar İsa’nın esas Tanrı’dan doğduğunu bilir ama resmiyette Yusuf’un oğlu olarak geçiyordu. Sonra Luka Yusuf’un Eli oğlu, Mattat oğlu, Levi oğlu, daha sonra Natan oğlu ve Davut oğlu olduğunu gösterir. Matta’da geçen soy kütüğü ise Yusuf’un Yakup’un oğlu, Mattan oğlu, Elazar oğlu ve daha sonra Süleyman vasıtasıyla Davut’un oğlu olduğunu yazar. Kısacası Davut’tan sonra iki soy kütüğü var ve ikisi yine Yusuf’ta birleşir. Ama bu nasıl oldu? Bunun bir çok açılması olabilir ama belki en iyisi eski Kilise Tarihçisi Eusebius’un kalemiyle bize ulaşan açıklamadır. Dediğine göre İsa Mesih’in akrabaları bu anlaşmazlığı şöyle anlatıyorlardı: Yusuf’un babaannesi önce Süleyman soyundan Mattan’la evlendi ve Yakup isminde bir oğulları oldu. Kocasını kaybettikten sonra kadın Natan soyundan Mattat’la evlendi ve Eli isminde bir oğulları oldu. Yani Yakup’la Eli aynı anneden üvey kardeştiler. Sonra Eli evlenir ve çocuk sahibi olmadan ölür. O günün örf ve adetlerine göre Yakup üvey kardeşinin eşiyle evlenir ve adına çocuk sahibi olur, o da Mesih’in babası Yusuf. Böylece İsa’nın iki soy kütüğü vardı biri dedesi Yakup’tan Davut’un oğlu Süleyman’a dayanan, öbürü dedesi Eli’den Davut oğlu Natan’a dayanan. Fakat esas önemli olan Tanrı’nın vaadi uyarınca İsa’nın her türlü Kral Davut’un soyundan olmasıydı.

MESİH’İN DENENMESİ

Luka 4:1-13

1-2  Kutsal Ruh'la dolu olarak Şeria Irmağı'ndan dönen İsa, Ruh'un yönlendirmesiyle çölde dolaştırılarak kırk gün İblis tarafından denendi. O günlerde hiçbir şey yemedi. Dolayısıyla bu süre sonunda acıktı. 3  Bunun üzerine İblis O'na, ‹‹Tanrı'nın Oğlu'ysan, şu taşa söyle ekmek olsun›› dedi. 4  İsa, ‹‹ ‹İnsan yalnız ekmekle yaşamaz› diye yazılmıştır›› karşılığını verdi. 5  Sonra İblis İsa'yı yükseklere çıkararak bir anda O'na dünyanın bütün ülkelerini gösterdi. 6  O'na, ‹‹Bütün bunların yönetimini ve zenginliğini sana vereceğim›› dedi. ‹‹Bunlar bana teslim edildi, ben de dilediğim kişiye veririm. 7  Bana taparsan, hepsi senin olacak.›› 8  İsa ona şu karşılığı verdi: ‹‹ ‹Tanrın Rab'be tapacak, yalnız O'na kulluk edeceksin› diye yazılmıştır.›› 9  İblis O'nu Yeruşalim'e götürüp tapınağın tepesine çıkardı. ‹‹Tanrı'nın Oğlu'ysan, kendini buradan aşağı at›› dedi. 10  ‹‹Çünkü şöyle yazılmıştır: ‹Tanrı, seni korumaları için Meleklerine buyruk verecek.› 11  ‹Ayağın bir taşa çarpmasın diye Seni elleri üzerinde taşıyacaklar.› ›› 12  İsa ona şöyle karşılık verdi: ‹‹ ‹Tanrın Rab'bi denemeyeceksin!› diye buyrulmuştur.›› 13  İblis, İsa'yı her bakımdan denedikten sonra bir süre için O'nun yanından ayrıldı.

AÇIKLMA: Vaftiz olur olmaz Kutsal Ruh İblis tarafından denenmek üzere İsa’yı çöle yönlendirir. Ama neden? Bir önceki bölümde gördüğümüz gibi ‘Tanrı Oğlu’ olan ve ‘Son Adem’ diye anılan İsa ilk Adem’in yitirdiğini kurtarmaya geldi. İlk atlarımız İblis’le karşılaştıklarında yalanlarına kanıp tüm dünyayı batırdılar. Ama Rab onlara ‘kadının soyundan’ bir kurtarıcı vaat etti (Yaratılış 3:15), o yüzden hizmetine başlar başlamaz Mesih’in yapması gereken ilk şey insanlığın ezeli düşmanı İblis’le yüzleşmek. Ancak bu defa Yüce İnsanoğlu Şeytan’ın tuzağına düşmek yerine ona rest çekiyor. Bu sırada Mesih’in 40 gün boyunca çölde dolaşıp oruç tutması dikkatimizi çeker. Bir yandan Musa’nın Rab’bin huzurunda yaptığı 40 günlük orucunu hatırlatır (Yasanın Tekrarı 9:9). Aynı zamanda İsrail oğullarının çölde geçirdikleri 40 yıllık zorlu süreci de anımsatır. İsa Mesih burada sembolik olarak hem Adem’in rolünü hem de Musa’yla İsrail’in rolünü üstleniyor. Yani kendisinden önce hiç birinin yapamadığını O başarıyor, günaha düşmeyerek Şeytan’a direniyor.

İlk denemede İsa’nın fiziksel yorgunluğu ve aşırı açlığını fark eden İblis biraz da kendini düşünmesini söyler. Mesih ise Tevrat’tan bir ayetle cevap verir: ‘İnsan yalnız ekmekle yaşamaz.’ (Yasanın Tekrarı 8:3) Bu ilginç bir bölümdür çünkü Tanrı’nın çölde 40 yıl dolaşan Yahudileri gökten buyurduğu manla nasıl doyurduğunu yazar. Bununla Rab’bin onlara nasıl babalık yaptığını da hatırlatır. İşte Luka, gerçek anlamda Tanrı’nın Oğlu olan İsa’nın, Şeytan’a ya da kendi nefsine uymak yerine, Göklerdeki Babasının sağlayışına bel bağladığını belirtir. İkinci denemede İblis dünyanın tüm krallıklarıyla servetlerini Mesih’e sunar. Atamız Adem bunların hakkını çoktan Şeytan’a kaptırdı ve İblis Mesih’in bunları kendisinden geri almak için geldiğini bilir. Ancak O’na alternatif bir yol sunar: ‘Bana taparsan hepsi senin olur.’ Yemi yutmayan Mesih ise yine Kutsal Kitap’tan ayet göstererek insanın yalnızca Tanrı’ya tapması gerektiğini belirtir. Son denemede İblis, Mesih’in kendini göstermeye davet eder. Bu kez ayet kullanan İblis Mesih’e, ‘Tapınağın tepesinden herkesin gözü önünde atla ve melekler seni yakaladığında tüm halk seni alkışlayacak,’ dercesine gösterişe çekmeye çalışır. İsa Mesih ise yine Rab’bin Sözünden Tanrı’yı bu şekilde denemenin yanlış olduğunu belirtir. Böylece Mesih fiziksel olarak aşırı zayıf olduğu halde İblis’i terslemeyi başarıyor.

Baştan beri Luka bir kaç önemli gerçeğin altını çizer. Birincisi İsa’nın dua ve oruca verdiği önem (5:16, 6:12, 9:28, 11:1, 22:41). Bazıları şunu sorar: Tanrı Oğlu olan Mesih neden duaya ihtiyaç duyardı ki? Aslında duaya bir tür sevap olarak bakılırsa gerçekten anlamsız olurdu. Ancak İncil’e göre dua Tanrı’yla olan samimi bir ilişkinin vazgeçilmez parçasıdır. İsa Mesih’in güç kaynağının sırrı da harika dua hayatıydı. İkinci olarak, Luka Mesih’in sürekli Kutsal Ruh’a boyun eğerek hareket etmesine dikkat çeker. İsa asla kendi başına buyruk davranmadı. O Babasından aldığı görevi tamamlamak için geldi o yüzden attığı her adımda Tanrı Ruhu’nun yönlendirişine bağlıydı. Bu bölümde Mesih hem farkını gösterir hem de İblis’i yenmenin yolunu bize gösterir. Adem ve Havva’nın yaptığı gibi kendi bildiğimize güvenirsek yeniliriz. Ancak Mesih hep Tanrı’nın Sözü’ne başvurdu ve onun eşsiz gerçekleriyle İblisi alt edebildi. En önemlisi İsa Şeytan’dan çok üstün olup günü geldiğinde dünyanın krallığını hakkıyla kendisinden geri alacağını gösterdi.

MESİH KENDİ MEMLEKETİNDE

Luka 4:14-30

14  İsa, Ruh'un gücüyle donanmış olarak Celile'ye döndü. Haber bütün bölgeye yayıldı. 15  Oranın havralarında öğretiyor, herkes tarafından övülüyordu. 16-17  İsa, büyüdüğü Nasıra Kenti'ne geldiğinde her zamanki gibi Şabat Günü havraya gitti. Kutsal Yazılar'ı okumak üzere ayağa kalkınca O'na Peygamber Yeşaya'nın Kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu: 18-19  ‹‹Rab'bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde'yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, Körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak Ve Rab'bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi.›› 20  Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O'na bakıyordu. 21  İsa, ‹‹Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir›› diye konuşmaya başladı. 22  Herkes İsa'yı övüyor, ağzından çıkan lütufkâr sözlere hayran kalıyordu. ‹‹Yusuf'un oğlu değil mi bu?›› diyorlardı. 23  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Kuşkusuz bana şu deyimi hatırlatacaksınız: ‹Ey hekim, önce kendini iyileştir! Kefarnahum'da yaptıklarını duyduk. Aynısını burada, kendi memleketinde de yap.› ›› 24  ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim›› diye devam etti İsa, ‹‹Hiçbir peygamber kendi memleketinde kabul görmez. 25  Yine size gerçeği söyleyeyim, gökyüzünün üç yıl altı ay kapalı kaldığı, bütün ülkede korkunç bir kıtlığın baş gösterdiği İlyas zamanında İsrail'de çok sayıda dul kadın vardı. 26  İlyas bunlardan hiçbirine gönderilmedi; yalnız Sayda bölgesinin Sarefat Kenti'nde bulunan dul bir kadına gönderildi. 27  Peygamber Elişa'nın zamanında İsrail'de çok sayıda cüzamlı vardı. Bunlardan hiçbiri iyileştirilmedi; yalnız Suriyeli Naaman iyileştirildi.›› 28  Havradakiler bu sözleri duyunca öfkeden kudurdular. 29  Ayağa kalkıp İsa'yı kentin dışına kovdular. O'nu uçurumdan aşağı atmak için kentin kurulduğu tepenin yamacına götürdüler. 30  Ama İsa onların arasından geçerek oradan uzaklaştı.

AÇIKLAMA: Daha önce gördüğümüz gibi Mesih yaptığı her şeyi Kutsal Ruh’un yönetiminde yaptı. Burada geçen olay İsa’nın vaftizinden uzun bir süre sonra gerçekleşmiş olabilir. Luka’nın dediğine göre bu arada Mesih bir çok yeri dolaşıp havralarda öğretiyordu. Ne var ki gittiği her yerde herkes onu büyük bir övgüyle karşılarken kendi memleketine dönünce durum farklıydı. Aslında bu olayda Luka Mesih’in herkesçe methedilirken kendi halkı tarafından reddedildiğini göstermeye çalışıyordu (Yuhanna 1:11). İsa çoğu Yahudi gibi Şabat günlerinde (Cumartesi) ibadete katılmak üzere havraya giderdi. Havralar (Sinagog) Yahudilerin toplantı yeri ve eğitim merkeziydi. Günün birinde büyüdüğü kente Nasıra’ya uğrayan İsa, Şabat Günü’nde doğal olarak havraya girer. Topluluk önderleri o zamana kadar Rabbi yani öğretmen olarak ün salmış İsa’yı Kutsal Yazılar’dan okuyup vaaz vermeye davet ederler. İsa, Peygamber Yeşaya tomarından 61. bölümü açıp okumaya başlar. Okuduktan sonra ‘Musa’nın koltuğu’ denen yere oturup üzerinde yorum yapmaya başlar. Şimdiye kadar her şey normal, ancak bundan sonra gelişenler hiç de normal değil.

İsa’nın açtığı bölüm bir kere dikkatimizi çeker. Yeşaya’dan okuduğu bölüm beklenen büyük Mesih’in geldiğinde neler yapacağını sıralar. En başta O’nun tamamen Kutsal Ruh’un etkisinde hareket edeceğini söyler. Sonra şu faaliyetlerini sıralar: 1. Yoksullara müjdeyi iletecek, 2. Tutsakları serbest bırakacak, 3. Körlerin gözlerini açacak, 4. Ezilenleri azat edecek, 5. Rab’bin lütuf yılını ilan edecek. Bunlardan gelen Mesih’in hem büyük bir öğretmen, hem de harikalar yapan mükemmel bir kurtarıcı olacağı anlaşılıyor. Ardından şimdiye kadar bütün bu görevleri yer yer geçekleştiren İsa şu çarpıcı açıklama yapar: Beklediğiniz Mesih benim! Peki bu olağanüstü söylevin karşısında yurttaşları ne yapacak? Bir yandan İsa’nın yaptıklarını duymuşlardı ve herkesin onu övdüğünü biliyorlardı. Ama öbür yandan hemen elleri altında büyüyen Yusuf oğlu İsa’nın bu kadar büyük ve önemli biri olduğuna inanamadılar. Bu arada halkının kendisinden yine belirtiler ve mucizeler yapmasını istediğini belirten Mesih, kendisini yürekten kabul etmedikçe bunun işe yaramayacağını belirtir. Onların kararsızlığı fark eden İsa bir atasözü kullanır: ‘Hiç bir peygamber kendi memleketinde kabul görmez.’ Anlaşılan kendi halkı bir kere onu küçümsedi ve Mesih olduğuna hiç ihtimal vermedi. Oysa ki Mesih bölümde sıralanan her şeyi yaptı. Hastalara şifa verdi, cinleri kovdu ve göklerin egemenliğinin müjdesini yaydı. Ama yine kendisini çocukluktan beri tanıyan insanlar için bunu kabul etmek zordu.

img

Bu sadece Nasıra halkı için değil genel anlamda İsrail için de zordu. İsa Mesih vaat edilen kurtarıcı olduğunu bir çok açıdan ispatladıysa da halkının menfaatlerini beklentilerini karşılamak istemediği için çoğunlukla kabul görmedi. Bu sırada İsa Eski Antlaşma’dan Tanrı’ya inanan iki gayri-Yahudi’nin hikayesini anlatır. Birincisinde peygamber İlyas’tan misafirperverliğini esirgemeyen Sarefatlı dul var (1.Krallar 17:8-16). İkincisinde peygamber Elişa’nın sözü uyarınca deri hastalığından şifa bulan Suriyeli Naaman var (2.Krallar 5:1-14). O dönemde İsrail’in itaatsizliğinden ötürü Rab bu yabancı kişilere merhametini gösterdi. Bu örneklerle İsa, Yahudiler’in inadından dolayı onlara vaat edilen müjdenin Yahudi olmayan diğer uluslara iletileceğini belirtir. Bunu duyan yurttaşları o kadar sinirlendiler ki İsa’yı kentin dışına kovalayıp bir uçurumdan aşağı atmaya kalktılar. Mesih ise mucizevi bir şekilde aralarından sıyrılıp yoluna devam eder. Böylece baştan beri Mesih’in kendi halkı onu kabul etmeyeceğini görüyoruz.

MESİH’İN YETKİSİ

Luka 4:31-44

31  Sonra İsa Celile'nin Kefarnahum Kenti'ne gitti. Şabat Günü halka öğretiyordu. 32  Yetkiyle konuştuğu için O'nun öğretişine şaşıp kaldılar. 33-34  Havrada cinli, içinde kötü ruh olan bir adam vardı. Adam yüksek sesle, ‹‹Ey Nasıralı İsa, bırak bizi! Bizden ne istiyorsun?›› diye bağırdı. ‹‹Bizi mahvetmeye mi geldin? Senin kim olduğunu biliyorum, Tanrı'nın Kutsalı'sın sen!›› 35  İsa, ‹‹Sus, çık adamdan!›› diyerek cini azarladı. Cin adamı herkesin önünde yere vurduktan sonra, ona hiç zarar vermeden içinden çıktı. 36  Herkes şaşkına dönmüştü. Birbirlerine, ‹‹Bu nasıl söz? Güç ve yetkiyle kötü ruhlara çıkmalarını buyuruyor, onlar da çıkıyor!›› diyorlardı. 37  İsa'yla ilgili haber o bölgenin her yanında yankılandı.

38  İsa havradan ayrılarak Simun'un evine gitti. Simun'un kaynanası hastaydı, ateşler içindeydi. Onun için İsa'dan yardım istediler. 39  İsa kadının başucunda durup ateşi azarladı, kadının ateşi düştü. Kadın hemen ayağa kalkıp onlara hizmet etmeye başladı. 40  Güneş batarken herkes çeşitli hastalıklara yakalanmış akrabalarını İsa'ya getirdi. İsa her birinin üzerine ellerini koyarak onları iyileştirdi. 41  Birçoğunun içinden cinler de, ‹‹Sen Tanrı'nın Oğlu'sun!›› diye bağırarak çıkıyordu. Ne var ki, İsa onları azarladı, konuşmalarına izin vermedi. Çünkü kendisinin Mesih olduğunu biliyorlardı. 42  Sabah olunca İsa dışarı çıkıp ıssız bir yere gitti. Halk ise O'nu arıyordu. Bulunduğu yere geldiklerinde O'nu yanlarında alıkoymaya çalıştılar. 43  Ama İsa, ‹‹Öbür kentlerde de Tanrı'nın Egemenliği'yle ilgili Müjde'yi yaymam gerek›› dedi. ‹‹Çünkü bunun için gönderildim.›› 44  Böylece Yahudiye'deki havralarda Tanrı sözünü duyurmaya devam etti.

AÇIKLAMA: Kendi memleketinde kabul görmedikten sonra İsa çoğunlukla Celile Gölü kenarında bulunan Kefarnahum kentinde kaldı. Her zamanki gibi Şabat Günü’nde Mesih havraya gitti ve halka öğretmeye başladı. İsa’nın öğretisi diğer din adamlarından çok farklıydı. Aynı Kutsal Kitap’ın üzerinde yorum yaptıkları halde İsa Mesih’in tarzı ve tutumu çok daha etkili ve yetkiliydi. Nedeni şuydu ki Mesih sadece öğretmekle kalmıyordu insanların şifa bulmalarını ve kötü ruhlardan bile kurtulmalarını sağlıyordu. Yani mesajı sözde kalmıyordu gerçek anlamda insanların hayatlarına dokunup onları azat ediyordu. Bu yüzden bütün bölgeden insanlar şifa bulmak için İsa’nın yanına akın etmeye başladılar.

Günün birinde Mesih havrada cine tutulmuş bir adamla karşılaşır. Burada Luka önemli bir not düşer, cin demek kötü ruh demektir. Cinli demek kötü ruhun etkisinde kalan biridir. Bazıları iyi cin ve kötü cin var diye düşünüyor fakat Rab’bin Sözü’ne göre tüm cinler kötüdür. Aslında başta bütün ruhlar yani melekler iyiydi. Fakat başta melek olan İblis gurura kapılıp günaha düşünce beraberinde bir çok meleği daha sürükledi ve Tanrı’ya cephe aldı. Böylece cinler esas ‘düşmüş’ melekler olup Şeytan’a hizmet eden kötü ruhlardır. Ne yazık ki bir çok insan farklı yöntemlerle cinlerle ilişki kurmanın zararsız olduğunu sanıyor, oysa ki insan kendini kötü ruhlara açtı mı onlar onu tamamen ele geçirip mahvetmeye çalışırlar. Burada gördüğümüz gibi hiç kimse Mesih’in gerçek kimliğini bilmezken cinin kontrolünde olan bu adam İsa’nın ‘Tanrı’nın Kutsalı’ yani beklenen Mesih olduğunu biliyordu. Aynı zamanda İsa’nın kendisini mahvetmeye gücü olduğunu da biliyordu. Böylece Mesih cine yönelerek ‘Sus, çık adamdan’ diyerek adamın üzerindeki hakimiyetini bozar. Sonunda kötü ruh adamı terk edip Mesih’in huzurundan kaçar. Bunu izleyen kalabalık da doğal olarak büyük hayranlıkla ‘Bu nasıl yetki!’ diye haykırır. Bununla Mesih Şeytan’dan ve ona hizmet eden cinlerden çok üstün bir güç ve yetkiye sahip olduğunu kanıtlar. Aynı zamanda bu tür cinlerin gerçek yüzünü de ortaya çıkarmış oldu. Bugün dahi bir çok insan kötü ruhlara inanmıyor. Bu tür rahatsızlıkları yalnızca ‘psikolojik sorun’ ya da ‘kişilik bozukluğu’ gibi isimlerle geçiştirmeye çalışabilir. Ne var ki cinler gerçektir ve bugün dahi insanların hayatlarını derinden etkiliyor. Ancak İsa Mesih’in gücünün karşısında duramazlar, O’nun yetkisiyle kovulabiliyorlar.

Ardından Mesih’in Simun’un evine gittiğini okuyoruz. O aslında daha sonra en önemli havarilerinden biri olacak olan Simun Petrus’tur. Kaynanası ateş içinde yatıyordu ki tıbbin henüz pek gelişmedi o günlerde sıradan bir hastalık ölümle sonuçlanabiliyordu. Mesih’in tek sözüyle iyileşen kadın bir an evvel ayağa kalkıp onlara hizmet etmeye başlar. Bunun haberi yayıldıkça başkaları da hastalarını Mesih’in önüne getirmeye başladılar. Böylece İsa hasta olsun, cinli olsun her tür illeti iyileştirip insanlara şifa veriyordu. Bu arada İsa’yı tanıyan cinlerin ‘Sen Tanrı’nın Oğlusun’ demeleri dikkatimizi çeker. Yani Mesih’in esas kimliği konusunda onların hiç bir tereddüttü yoktu. Böylece Mesih’in ismi ve hizmeti tüm bölgede ün salmıştı. Ne var ki Mesih her gün sabah erkenden kalkıp Baba Tanrı’ya dua ederek güne başlardı. Herkes onu bir yerde alıkoymaya çalışırken Mesih Tanrı’dan aldığı göreve sadık kalması gerektiğini belirti. İsteseydi İsa bir yerde kalıp insanların alkışlarını toplayabilir etrafında geniş ve güçlü bir kitle oluşturabilirdi ancak O’nun misyonu çok farklıydı. O’nun amacını Tanrı’nın Egemenliği’ni tüm herkese duyurmaktı. Böylece yoluna devam etti.

MESİH İLE PETRUS

Luka 5:1-11

1  Halk, Ginnesar Gölü'nün kıyısında duran İsa'nın çevresini sarmış, Tanrı'nın sözünü dinliyordu. 2  İsa, gölün kıyısında iki tekne gördü. Balıkçılar teknelerinden inmiş ağlarını yıkıyorlardı. 3  İki tekneden Simun'a ait olanına binen İsa, ona kıyıdan biraz açılmasını rica etti. Sonra oturdu, teknenin içinden halka öğretmeye devam etti. 4  Konuşmasını bitirince Simun'a, ‹‹Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı atın›› dedi. 5  Simun şu karşılığı verdi: ‹‹Efendimiz, bütün gece çabaladık, hiçbir şey tutamadık. Yine de senin sözün üzerine ağları atacağım.›› 6  Bunu yapınca öyle çok balık yakaladılar ki, ağları yırtılmaya başladı. 7  Öbür teknedeki ortaklarına işaret ederek gelip yardım etmelerini istediler. Onlar da geldiler ve her iki tekneyi balıkla doldurdular; tekneler neredeyse batıyordu. 8  Simun Petrus bunu görünce, ‹‹Ya Rab, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım›› diyerek İsa'nın dizlerine kapandı. 9  Kendisi ve yanındakiler, tutmuş oldukları balıkların çokluğuna şaşıp kalmışlardı. 10  Simun'un ortakları olan Zebedi oğulları Yakup'la Yuhanna'yı da aynı şaşkınlık almıştı. İsa Simun'a, ‹‹Korkma›› dedi, ‹‹Bundan böyle balık yerine insan tutacaksın.›› 11  Sonra onlar tekneleri karaya çektiler ve her şeyi bırakıp İsa'nın ardından gittiler.

AÇIKLAMA: Göklerdeki egemenliğin müjdesini yayıp mucizeler yapmanın yanı sıra Mesih’in vaktinin çoğunu harcadığı önemli şeylerden biri de öğrenci yetiştirmekti. Çünkü hayatının sonunda bu mesajı dünyaya yayma görevi yetiştirdiği havarilere kalacaktı. İsa’nın gününde ‘Rabbi’ denen bir çok gezgin hocalar İsrail’in genelinde dolaşıp peşlerine havariler toplarlardı. Bunlar genellikle Musa’nın Yasası’yla ilgili yorumlarını öğrencilerine ezberletip geniş bir kitle oluşturarak kendilerini toplumun gözünde büyütmeye çalışırlardı. İsa da bir ‘Rabbi’ydi ama yöntemleri ve amacı çok farklıydı. Kendi kendini büyütmek yerine öğrencilerine yetki vererek hizmetine katılmalarını sağladı. Bu bölümde ilk öğrencisi olan Petrus ve meslek arkadaşlarıyla karşılaşıyoruz. Aslında Petrus ve arkadaşları İsa’yı daha önce tanımışlardı (Yuhanna 1:35-51). Bir önceki bölümde Mesih Petrus’un kaynanasını da iyileştirdi. Ama bu kez İsa onları her şeyi bırakıp ardından gelmeye çağırır. Bu noktadan itibaren hayatları tamamen değişecekti.

Petrus ve arkadaşları Celile’nin göbeğinde bulunan Ginnesar gölünde balıkçıydılar. Günün birinde halk İsa’yı dinlemek için göl kenarında toplanmış, Mesih de hemen yakınında bulunan Petrus’un teknesine girip oradan vaazına devam etmek için izin alır. Bu sırada uzun ve başarısız bir geceden sonra Petrus ağlarını yosundan temizliyordu ve muhtemelen çok değer verdiği Rabbi İsa’yı da dinliyordu. Konuşmasını bitirince İsa Petrus’a ‘Derin sulara açılın, balık tutmak için ağlarınızı bırakın’ der. Petrus için doğal olarak Mesih’in bu komutu çok garipti çünkü İsa balıkçı değildi. Ayrıca o bölgede balıkçılar genellikle geceleyin çalışırlardı ve güneş doğunca ağlarını temizledikten sonra istirahat ederlerdi. O yüzden ağlarını suya bir daha atmak demek boşuna onları yeniden kirletmek demekti. Petrus pek istekli olmasa da İsa’ya olan saygısından ötürü sözüne uyar ve ağlarını atar. Birden ağlarının bir sürü balıkla dolup taştığını fark eden Petrus kenardaki arkadaşlarını yardıma çağırır. Böylece her iki tekne neredeyse batacak derecede balıkla doldu. Bir balıkçı için bu inanılmaz bir rüyaydı.

img

Olup biteni anlamaya çalışan Petrus şaşkınlık içinde Mesih’e dönüp ‘Ya Rab, benden uzak dur, ben günahlı bir adamım’ diyerek ayaklarına kapanır. Anlaşılan o güne dek İsa’yı sadece değerli bir hoca olarak gören Petrus O’na ‘Rab’ diye hitap ederek ne kadar daha üstün olduğunu fark etti. Ayrıca Mesih’in sergilediği olağanüstü güç ve yetki karşısında kendisi ne kadar günahkâr olduğunu da anladı. İsa Mesih ise Petrus’a eğilip ‘Korkma, bundan böyle balık yerine insan tutacaksın’ diyerek teşvik eder. Peki bu ne demek? Petrus kendi başına pek başarılı bir balıkçı olamadı. Ama Mesih’in gücüyle çok daha büyük işler başarabilecektir. Dahası sadece balık tutarak karnını doyurmak yerine bundan böyle Mesih’in gücüyle Petrus ve arkadaşları insanları günahtan kurtarmaya başlayacaklar. Böylece Mesih onları misyonuna katılmaya davet ediyor. Petrus ve arkadaşları bu kutsal çağrıya uyarak her şeylerini geride bırakıp Mesih’in ardından gittiler. Bir kaç yıl sonra balıkçı Petrus’un İsrail’in başkenti olan Yeruşalim’de binlerce kişiye Mesih’i anlattığını görüyoruz (Elçilerin İşleri 2). Daha sonra Mesih’in müjdesini Roma’ya kadar yayıp orada şehit olduğunu da tarihten öğreniyoruz. Petrus’un hayatından Mesih’in gücüyle bir insanın ne denli değişebileceğini ve ne kadar etkin hale gelebileceğini anlıyoruz.

MESİH’İN ŞİFA GÜCÜ

Luka 5:12-26

12  İsa kentlerden birindeyken, her yanını cüzam kaplamış bir adamla karşılaştı. Adam İsa'yı görünce yüzüstü yere kapanıp yalvardı: ‹‹Ya Rab, istersen beni temiz kılabilirsin›› dedi. 13  İsa elini uzatıp adama dokundu, ‹‹İsterim, temiz ol!›› dedi. Adam anında cüzamdan kurtuldu. 14  İsa ona, bundan kimseye söz etmemesini buyurdu. ‹‹Git, kâhine görün ve cüzamdan temizlendiğini herkese kanıtlamak için Musa'nın buyurduğu sunuları sun›› dedi. 15  Ne var ki, İsa'yla ilgili haber daha da çok yayıldı. Kalabalık halk toplulukları İsa'yı dinlemek ve hastalıklarından kurtulmak amacıyla akın akın geliyordu. 16  Kendisi ise ıssız yerlere çekilip dua ediyordu.

17  Bir gün İsa öğretiyordu. Celile'nin ve Yahudiye'nin bütün köylerinden ve Yeruşalim'den gelen Ferisiler'le Kutsal Yasa öğretmenleri O'nun çevresinde oturuyorlardı. İsa, Rab'bin gücü sayesinde hastaları iyileştiriyordu. 18  O sırada birkaç kişi, yatak üzerinde taşıdıkları felçli bir adamı evden içeri sokup İsa'nın önüne koymaya çalışıyordu. 19  Kalabalıktan ötürü onu içeri sokacak yol bulamayınca dama çıktılar, kiremitleri kaldırıp adamı yatakla birlikte orta yere, İsa'nın önüne indirdiler. 20  İsa onların imanını görünce, ‹‹Dostum, günahların bağışlandı›› dedi. 21  Din bilginleriyle Ferisiler, ‹‹Tanrı'ya küfreden bu adam kim? Tanrı'dan başka kim günahları bağışlayabilir?›› diye düşünmeye başladılar. 22  Akıllarından geçenleri bilen İsa onlara şöyle seslendi: ‹‹Aklınızdan neden böyle şeyler geçiriyorsunuz? 23  Hangisi daha kolay, ‹Günahların bağışlandı› demek mi, yoksa ‹Kalk, yürü› demek mi? 24  Ne var ki, İnsanoğlu'nun yeryüzünde günahları bağışlama yetkisine sahip olduğunu bilesiniz diye...›› Sonra felçli adama, ‹‹Sana söylüyorum, kalk, yatağını toplayıp evine git!›› dedi. 25  Adam onların gözü önünde hemen ayağa kalktı, üzerinde yattığı yatağı topladı ve Tanrı'yı yücelterek evine gitti. 26  Herkesi bir şaşkınlık almıştı. Tanrı'yı yüceltiyor, büyük korku içinde, ‹‹Bugün şaşılacak işler gördük!›› diyorlardı.

AÇIKLAMA: Bu sırada Mesih kent kent dolaşıp kendisine başvuran insanlara şifa veriyordu. Günün birinde cüzamlı biriyle karşılaşır. O dönemde en tehlikeli ve korkunç hastalıklardan biri sayılan cüzam için hiç bir çözüm yoktu. Cüzamlı bir kimse acı duyma kabiliyetini yitirmesi sonucunda hissedemediği için farkında olmadan kendisine zarar verir ve vücudu ürpertici bir hal alır. Hastalığın bulaşıcı niteliğinden ötürü cüzamlılar diğer insanlarla kaynaşamayıp şehir dışında ayrı tutulur. Bu defasında İsa’yı gören cüzamlı adam Mesih’in önünde yere kapanıp ‘istersen beni temiz kılabilirsin’ diye haykırır. Bulaşıcı haline hiç aldırış etmeyen Mesih elini uzatıp adamın yaralarına dokunarak ‘isterim, temiz ol’ diye karşılık verir. Anında cüzamdan kurtulan adamın cildi yenilenir. Sonra İsa Musa’nın Yasası uyarınca adamı kendini göstermesi veşifa aldığını kanıtlaması için din görevlisi kâhine gönderir (Levililer 14). Aynı zamanda bunu her yere yaymamasını buyurur. Ama neden? Aslında bu bölüm kısmen de olsa cevabını verir. Şifa bulan insanlar her yerde Mesih’in yaptıklarını duyurunca işi olan da olmayan İsa’nın başına toplanırdı. İsa’nın amacı yüreği açık olan insanlara ulaşmaktı ama bu tarz reklam olunca yalnızca menfaatçi ve bazen kötü niyetli insanlar da etrafında toplanır dururdu. O yüzden Mesih artık kentlerde kalmayıp daha çok ıssız yerlere kaçıp hizmetine devam etti.

img

Ardından Luka, Mesih’in önemli bir mucizesini daha kaydeder. Bu kez İsa bir evde öğretiyordu. İsrail’in her yerinden gelenler, hatta başkenti Yeruşalim’den bile gelen din adamları çevresini kuşatıp onu dinliyordu. Mesih de ihtiyacı olanlara yine şifa veriyordu. Bu sırada bölgede acil ihtiyacı olan felçli bir adam vardı ancak Mesih’in bulunduğu ev o kadar kalabalıktı ki içeri girmesi imkânsızdı. Felçliyi taşıyan arkadaşları bu kez başka bir yol denemeye karar verirler. İsa’nın bulunduğu evin damına çıkıp kiremitleri kaldırmaya başlarlar. Sonra felçli adamı yatağıyla birlikte halatlarla İsa’nın önüne sarkıtırlar. Onların imanına hayran kalan Mesih felçli adama yönelerek ‘Dostum, günahların bağışlandı’ der. Etrafında bulunan Ferisiler, yani muhafazakar din bilginleri, İsa’nın bu sözünü duyunca doğal olarak çok şaşırdılar. ‘Tanrı’dan başka kim günahları bağışlayabilir?’diyerek Mesih’in bu sözünü küfür diye nitelendirdiler. Aslında söyledikleri çok doğru, günah en başta Tanrı’ya karşıdır dolayısıyla bir tek Tanrı insanın günahını affedebilir. Her hangi bir insan, kim olursa olsun, başkasının günahını bağışlatamaz.

Şimdi akıllarından geçeni bilen İsa onlara dönüp ilginç bir soru sorar: ‘Hangisi daha kolay, ‘Günahların bağışlandı’ demek mi, yoksa ‘Kalk, yürü’ demek mi?’ Aslında ‘günahların bağışlandı’demek daha kolaydır çünkü hiç kimse işe yarayıp yaramadığını bilemez. Ama ‘Kalk, yürü!’demek çok zor çünkü hemen gerçekleşmezse yalancı olup çıkarsın. O yüzden Mesih insanların günahlarını bağışlamaya yetkisi olduğunu kanıtlamak için felçli adama dönüp ‘Kalk, yürü!’ der. Adam da herkesin gözü önünde kalkıp yatağını toplar ve Tanrı’yı yücelterek evine gider. Bununla İsa Mesih hiç kuşkuya yer bırakmayacak şeklinde sıradan bir insan olmadığını ispatladı. Kullandığı ‘İnsanoğlu’ sözü de yıllar önce peygamber Daniel’in dünyanın son büyük kralı olan Mesih için kullandığı özel bir unvandı (Daniel 7:13). Yani Mesih insanların bedenlerine şifa verdiği gibi ruhlarına da şifa verme yetkisine sahip olduğunu kanıtladı ki önemli olan da budur.

MESİH’İN YENİ DÜZENİ

Luka 5:27-39

27  Bu olaydan sonra İsa dışarı çıktı, vergi toplama yerinde oturan Levi adında bir vergi görevlisini gördü. Adama, ‹‹Ardımdan gel›› dedi. 28  O da kalktı, her şeyi bırakıp İsa'nın ardından gitti. 29  Sonra Levi, evinde İsa'nın onuruna büyük bir şölen verdi. Vergi görevlileriyle başka kişilerden oluşan büyük bir kalabalık onlarla birlikte yemeğe oturmuştu. 30  Ferisiler'le onların din bilginleri söylenmeye başladılar. İsa'nın öğrencilerine, ‹‹Siz neden vergi görevlileri ve günahkârlarla birlikte yiyip içiyorsunuz?›› dediler. 31  İsa onlara şu karşılığı verdi: ‹‹Sağlıklı olanların değil, hastaların hekime ihtiyacı var. 32  Ben doğru kişileri değil, günahkârları tövbeye çağırmaya geldim.››

33  Onlar İsa'ya, ‹‹Yahya'nın öğrencileri sık sık oruç tutup dua ediyorlar, Ferisiler'in öğrencileri de öyle. Seninkiler ise yiyip içiyor›› dediler. 34  İsa şöyle karşılık verdi: ‹‹Güvey aralarında olduğu sürece davetlilere oruç tutturabilir misiniz? 35  Ama güveyin aralarından alınacağı günler gelecek, onlar işte o zaman, o günler oruç tutacaklar.›› 36  İsa onlara şu benzetmeyi de anlattı: ‹‹Hiç kimse yeni giysiden bir parça yırtıp eski giysiyi yamamaz. Yoksa hem yeni giysi yırtılır, hem de o giysiden koparılan yama eskisine uymaz. 37  Hiç kimse yeni şarabı eski tulumlara doldurmaz. Yoksa yeni şarap tulumları patlatır; hem şarap dökülür, hem de tulumlar mahvolur. 38  Yeni şarabı yeni tulumlara doldurmak gerek. 39  Üstelik hiç kimse eski şarabı içtikten sonra yenisini istemez. ‹Eskisi güzel› der.››

AÇIKLAMA: Kendini Mesih olarak tanıtan İsa şimdiye kadar cinliye, cüzamlıya ve felçliye şifa verdi. Başta söylediği gibi Mesih’in amacı toplum tarafından dışlanmış ‘ezilenleri özgürlüğe kavuşturmaktı’(4:19). Bu kesime ait bir grup daha vardı: Vergi görevlileri. Mesih’in gününde İsrail, Roma’nın işgali altında olup ağır vergilere tabii tutuluyordu. Bu ağır yükün altında inleyen Yahudi toplumu haliyle Roma’ya çalışan herkesten nefret ediyordu. Özellikle Yahudi olup da Roma İmparatorluğu’nun hizmetine giren kimselere hain gözüyle bakarlardı. İşte Levi bunlardan biriydi. Ama Mesih toplumun dışladığı bu adamı yanına çağırıp havarilerine katılmasını sağlayarak herkesi şoke uğrattı. Buna çok sevinen Levi evinde büyük bir şölen düzenledi. Doğal olarak katılanların çoğu kendisi gibi Roma devletine çalışan memurlardı. Durumu gözlemleyen din adamları ise Mesih’in bu davranışından hiç hoşnut değillerdi. ‘Siz nasıl bunun gibi günahkârlarla yiyip içiyorsunuz’diye sitem ettiler. Mesih buna bilinen bir atasözüyle cevap verir: ‘Sağlıklı olanların değil, hastaların hekime ihtiyacı var.’Sonra şunu da ekler, ‘Ben doğru kişileri değil, günahkârları tövbeye çağırmaya geldim.’ Bununla Mesih kendini ‘dosdoğru’ sanan din adamlar için değil, günahını bilen ve tövbeye yanaşan kişiler için geldiğini belirtir. Zaten Mesih’le din adamları arasındaki en büyük farklardan biri de buydu, İsa insanların yürek tutumuna dikkat ederken, Ferisiler insanların dıştan kutsal görünmelerine odaklanırlardı.

Sonra din bilginleriyle ufak bir tartışma daha yaşanır. Son derece dindar olan Ferisiler’le öğrencileri günde üç kere dua eder ve haftanın iki günü oruç tutarlardı. Aslında Rab’bin Sözü hiç bir zaman böyle bir uygulamayı emretmemişti ama Mesih’in gününde bunlar artık farz kılınmıştı. Böylece Ferisiler Mesih’e gelip ‘Bizim havarilerimiz sık sık oruç tutarken nasıl oluyor da seninki hep yiyip içiyor?’ dediler. Buna karşın İsa güvey örneğini kullanır. Kişi sevdiği bir dostunun düğün şölenine katılırsa ve yemekler dolaşmaya başladığında ‘oruçluyum’diyebilir mi? Kesinlikle hayır! Burada Mesih kendini bir damada benzetir ve öğrencileri dostlarıdır. İsa onlarla birlikteyken oruç tutmaları abes kaçar. Ama Mesih aynı zamanda, yakında onlardan ayrıldığında oruç tutacaklarını da belirtir. Mesih oruca karşı değildi, ama gelenek ya da sevap gereği oruç tutmaya karşıydı. Matta 6:16-18’de İsa gösteriş için oruç tutan dindarları eleştirir. Sonra oruç tutmanın yolunu söyle özetler: ‘Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan babanıza oruçlu görünesiniz.’Orucun başlıca amacı Tanrı’nın isteğine odaklanmaktır. Böylece fiziksel bazı ihtiyaçlarımızdan feragat ederek kendimizi Rab’bin işine verebiliriz. Bu durumda orucu geleneksel hale getirmek ya da sırf başkalarına uymak için tutmak orucu anlamsızlaştırır ve ne Tanrı’yı hoşnut eder ne de bizi O’na yaklaştırır.

Son olarak Mesih iki küçük benzetme kullanarak öğretisinin farklılığını ortaya koyar. İlkinde eski bir elbiseyi onarmak için yeni bir elbiseden bir parça kesip eskisine yama yapmak ne kadar mantıklı diye sorar? Hem yeni giysi heba olur hem de yama yeni kumaştan olduğu için çekildiğinde eski elbiseyi de bozar. İkinci benzetmede eski tulumlara koyulan şarap söz konusu. Yeni şarap eski tulumlara doldurulmaz çünkü tulumlar patlar. Yeni şarap yeni tulumlara koyulmalı. Peki bu iki örnekle Mesih neyi belirtmeye çalışıyor? Ferisiler’in öğretisini eski elbiseye ve eski tulumlara benzetir. İsa’nın öğretisi ise yeni elbise ve yeni şaraptır. Bu ikisi birbirine uymaz. Ferisiler İsa’yı ve öğretilerini kendi kalıplarına sokuşturmaya çalışıyorlardı Mesih ise buna izin vermedi. Aslında Mesih Tanrı’nın Musa aracılığıyla gönderdiği Yasa’nın öğretisine karşı değildi. İsa’nın karşı koyduğu Ferisiler’in Yasa’nın üzerine empoze ettikleri kendi kurallarıydı. Böylece İsa öğretisinin asla Ferisilerinkiyle bağdaşmayacağını belirterek esas yeni bir düzen getirdiğini gösterir. Nitekim Mesih peygamberlerin asırlardan beri vaat ettiği Yeni Antlaşma’yı gerçekleştirmeye geldi (Yeremya 31:31-33, Luka 22:20, İbraniler 8).

MESİH İLE YASA

Luka 6:1-11

1  Bir Şabat Günü İsa ekinler arasından geçiyordu. Öğrencileri başakları koparıyor, avuçlarında ufalayıp yiyorlardı. 2  Ferisiler'den bazıları, ‹‹Şabat Günü yasak olanı neden yapıyorsunuz?›› dediler. 3  İsa onlara şöyle karşılık verdi: ‹‹Davut'la yanındakiler acıkınca Davut'un ne yaptığını okumadınız mı? 4  Tanrı'nın evine girdi, kâhinlerden başkasının yemesi yasak olan adak ekmeklerini alıp yedi ve yanındakilere de verdi.›› 5  Sonra İsa onlara, ‹‹İnsanoğlu Şabat Günü'nün de Rabbi'dir›› dedi. 6  Bir başka Şabat Günü İsa havraya girmiş öğretiyordu. Orada sağ eli sakat bir adam vardı. 7  İsa'yı suçlamak için fırsat kollayan din bilginleriyle Ferisiler, Şabat Günü hastaları iyileştirecek mi diye O'nu gözlüyorlardı. 8  İsa, onların ne düşündüklerini biliyordu. Eli sakat olan adama, ‹‹Ayağa kalk, öne çık›› dedi. O da kalktı, orta yerde durdu. 9  İsa onlara, ‹‹Size sorayım›› dedi, ‹‹Kutsal Yasa'ya göre Şabat Günü iyilik yapmak mı doğru, kötülük yapmak mı? Can kurtarmak mı doğru, öldürmek mi?›› 10  Gözlerini hepsinin üzerinde gezdirdikten sonra adama, ‹‹Elini uzat›› dedi. Adam elini uzattı, eli yine sapasağlam oluverdi. 11  Onlar ise öfkeden deliye döndüler ve aralarında İsa'ya ne yapabileceklerini tartışmaya başladılar.

AÇIKLAMA: Gittikçe din bilginleriyle sorun yaşayan İsa burada yine onların ikiyüzlülüğünü dile getirmekten çekinmiyor. Daha önce gördüğümüz gibi Mesih Tanrı’nın Yasası’na asla karşı gelmedi, ancak Ferisiler’in Tanrı’nın Sözü üzerine ekledikleri kurallara tabii olmayı reddediyordu. Bugüne kadar Yahudi toplumu için Şabat Günü çok önemli bir yere sahiptir. Musa’nın Yasasına göre Cuma akşam güneş batımıyla başlayan ve 24 saat süren Şabat Günü Tanrı’ya adanmış özel istirahat günüydü (Mısır’dan Çıkış 16:23-30, 20:8-11). O süre boyunca çalışmak kesinlikle yasaktı. Hatta bu kutsal kuralı bozan adam idam edilebilirdi (Mısır’dan Çıkış 31:14-16). Aslında Şabat’ın kuralı Musa’dan da öte Yaratılış düzeninden kaynaklanan bir ilkeydi. Rab dünyayı altı günde yarattı ve yedinci gün işini tamamlayınca istirahate geçti (Yaratılış 2:1-3). Böylece bu prensip genel anlamda tüm insanlar içindir, yani haftada bir gün insan mutlaka dinlenmeli, ailesine ve Tanrı’ya vakit ayırmalı. Ne var ki Mesih’in gününde Ferisiler bu kutsal prensibe bir çok şart daha koştular. İnsanın Şabat gününde evinden kaç adım atabileceği kadar en ince ayrıntısına dek belirleyici kurallar yazdılar. İnanışlarına göre kimse istemeyerek de olsa Kutsal Yasa’yı çiğnemesin diye etrafında başka kurallar ekleyerek bir çit örmek gerekiyordu. İşte İsa’nın esas karşı koyduğu sonradan empoze edilen bu ek kurallardı.

Bir Şabat Günü Mesih ile öğrenci grubu ekinler arasından geçiyordu. Acıkan havariler yol kenarındaki buğday başaklarını koparıyor ellerinde ufalayıp yiyorlardı. Bunu gören din bilginleri Mesih’le öğrencilerini hemen eleştirmeye başladılar. Aslında bu şekilde buğday koparıp yemek tamamen serbesti (Yasanın Tekrarı 23:25). Ancak düşüncelerine göre Şabat Günü’nde başakları ellerinde ufalamak bir tür iş yapmak sayılırdı. Onlara dönen Mesih Kral Davut’un bir zamanlar tapınakta ‘yasak’ denilen ekmekten alıp yanındakilerle birlikte yediğini hatırlatır (1.Samuel 21:1-6). Aslında normal şartlarda bu ekmekten yemesi uygun değildi ama Kutsal Kitap onu bu konuda eleştirmiyor ve Ferisiler de bunu normal karşılıyorlardı. Sonra İsa kendisiyle ilgili şunu ekler: ‘İnsanoğlu Şabat Günü’nün de Rab’bidir.’ Bu çok büyük bir laftı. Davut Tanrı’nın mesh ettiği kişi olduğu için Tapınak’tan yiyebildiği gibi İsa Mesih de Yasa’nın üstündeydi çünkü ilk yasanın zeminini hazırlayan da kendisiydi. Mesih, bu sözde, insan olarak doğmadan önce, dünya yaradılışında görev aldığını belirti. Daha sonra İsa’yı ‘Söz’ diye nitelendiren Elçi Yuhanna, her şeyin O’nun aracılığıyla var olduğunu belirtir (Yuhanna 1:1-2).

Ardından Luka benzer bir olay daha kayda geçirir. Bu kez bir Şabat Günü

Mesih havrada öğretiyordu. Orada havranın önünde sağ eli sakat bir adam oturuyordu. İsa’yı suçlamak için fırsat kollayan Ferisiler de ne yapacağını çok merak ediyorlardı. Onlara göre Şabat Günü’nde birine şifa vermek dahi yasaktı. Bunu bilen İsa adamı öne çağırır ve herkesin önünde şu soruyu sorar: ‘Kutsal Yasa’ya göre Şabat Günü iyilik yapmak mı doğru, kötülük yapmak mı?’ Tabi ki iyilik yapmak gerek. Mesih bununla Ferisiler’in günah saydığı eylemin esas tam yerinde olduğunu gösterdi. Böylece İsa adamın elini uzatmasını ister ve tek sözle ona şifa verir. Haliyle din bilginleri deliye döner ve onları halkın önünde küçük düşüren İsa’yı yok etmek için plan kurmaya başlarlar. Gördüğümüz gibi İsa Mesih için insanların kuralları değil, Yasa’nın esas amacı önemliydi. Tanrı, insanlar Yasa’nın altında ezilsin diye buyruk vermedi, tersine Yasa’nın amacı insanların düzen ve huzur içinde yaşamalarını sağlamak. Ne yazık ki Mesih’in başka yerde belirttiği gibi Ferisiler kendi törelerini pekiştirmek için Rab’bin buyruğunu bile çiğnemeye razıydılar (Matta 15:3).

MUTLULAR VE MUTSUZLAR

Luka 6:12-26

12  O günlerde İsa, dua etmek için dağa çıktı ve bütün geceyi Tanrı'ya dua ederek geçirdi. 13-16  Gün doğunca öğrencilerini yanına çağırdı ve onların arasından, elçi diye adlandırdığı şu on iki kişiyi seçti: Petrus adını verdiği Simun, onun kardeşi Andreas, Yakup, Yuhanna, Filipus, Bartalmay, Matta, Tomas, Alfay oğlu Yakup, Yurtsever diye tanınan Simun, Yakup oğlu Yahuda ve İsa'ya ihanet eden Yahuda İskariot. 17  İsa bunlarla birlikte aşağı inip düzlük bir yerde durdu. Öğrencilerinden büyük bir kalabalık ve bütün Yahudiye'den, Yeruşalim'den, Sur'la Sayda yakınlarındaki kıyı bölgesinden gelen büyük bir halk topluluğu da oradaydı. 18  İsa'yı dinlemek ve hastalıklarına şifa bulmak için gelmişlerdi. Kötü ruhlar yüzünden sıkıntı çekenler de iyileştiriliyordu. 19  Kalabalıkta herkes İsa'ya dokunmak için çabalıyordu. Çünkü O'nun içinden akan bir güç herkese şifa veriyordu.

20  İsa, gözlerini öğrencilerine çevirerek şöyle dedi: ‹‹Ne mutlu size, ey yoksullar! Çünkü Tanrı'nın Egemenliği sizindir. 21  Ne mutlu size, şimdi açlık çekenler! Çünkü doyurulacaksınız. Ne mutlu size, şimdi ağlayanlar! Çünkü güleceksiniz. 22  İnsanoğlu'na bağlılığınız yüzünden İnsanlar sizden nefret ettikleri, Sizi toplum dışı edip aşağıladıkları Ve adınızı kötüleyip sizi reddettikleri zaman Ne mutlu size! 23  O gün sevinin, coşkuyla zıplayın! Çünkü gökteki ödülünüz büyüktür. Nitekim onların ataları da Peygamberlere böyle davrandılar. 24  Ama vay halinize, ey zenginler, Çünkü tesellinizi almış bulunuyorsunuz! 25  Vay halinize, şimdi karnı tok olan sizler, Çünkü açlık çekeceksiniz! Vay halinize, ey şimdi gülenler, Çünkü yas tutup ağlayacaksınız! 26  Bütün insanlar sizin için iyi sözler söyledikleri zaman, Vay halinize! Çünkü onların ataları da Sahte peygamberlere böyle davrandılar.››

AÇIKLAMA: Mesih’in etrafına toplanmış yüzlerce hayranı arasında kendisini temsil edecek havarilerini netleştirme zamanı gelmişti. Bunun için İsa dua etmek için dağa çıkıp gece boyunca Baba’sıyla konuştu. Gün doğunca aşağı inen İsa öğrencilerini yanına çağırdı ve aralarından ‘elçi’ diye nitelendirdiği on iki kişi seçti. Daha şimdiden Mesih havarilerini sıradan öğrencilerden çok öteye kendi kişisel temsilci konumuna yükseltti. Ancak seçilen kişilerin listesine baktığımızda pek ümit verici bir takım değildir. Yarısı kadar Kefarnahum kasabasında balıkçılıkla uğraşan medeniyet yüzü görmemiş insanlar. Levi toplum tarafından dışlanmış bir vergi memuru. ‘Yurtsever’ diye tanınan Simun muhtemelen bir zamanlar ayaklanmaya katılıp fişlenmiş bir adamdı. Yani kutsal mesajını iletmek ve dünyaya yaymak için Mesih çok daha eğitimli ve kültürlü insanlar seçebilirdi ama aslında amacı da tam buydu: İnsanların hor gördüğü bir takım insanı adam ederek dünyaya kurtuluş mesajını yaymaktı.

Bu sırada büyük bir kalabalık etrafını sarmış ondan akan şifa gücünden yararlanmak istiyordu. Aynı zamanda Mesih onlara kendisini izleyecek insanların yolunu tarif etmek için bu fırsatı kullandı. Özellikle demin seçtiği adamlara bakarak İsa ‘mutlu’ sayılan dört tür insan sıralar. Sonra bunun tam tersi dört mutsuz kişi de anlatır. Mesih’in mutlu diye tarif ettiği niteliklere baktığımızda şaşırırız çünkü bunlar genellikle dünyanın hor gördüğü kimselerdir: Yoksullar, açlık çekenler, ağlayanlar ve dışlananlar. Fakat İsa’nın dediğine göre esas bu insanlar Tanrı’nın Egemenliği’ni miras alacaktır. Burada çektikleri bu eziyetin de geçici bir durum olduğunu vurgular İsa. Ayrıca bu şekilde toplum tarafından dışlanan kimselerin tarih boyunca hor görülen diğer Tanrı adamlarına benzediklerini de belirtir. Sonuç olarak bu dünyada yokluk, açlık, acı ve zülüm çekenler bir sonraki dünyada, yani Mesih’in Egemenliği’nde, bunun tam tersini yaşayacaklar. Tabi bu demek değil ki Tanrı’nın beğenisini kazanmak için yoksul olup ıstırap çekmek lazım. Önemli olan bunları neyin uğruna çektiğimizi bilmek. İsa’nın dediğine göre ‘İnsanoğlu’na bağlılığımız’ yüzünden bu sıkıntılara uğrarsak o zaman Rab’den büyük bir ödül bekleyebiliriz. Kısacası bu dünyada doğruluk uğrana sıkıntı çekersek öbüründe fazlasıyla teselli edileceğimizden emin olabiliriz.

Sonra Mesih bunun tam tersini de anlatmaya başlar. Bu dünyada servet peşinde koşanlar alacaklarını almışlardı. Şimdi karnı tok, bolluk içinde yaşayan insanlar bir gün derin bir açlık çekecektir. Şu an her türlü eğlenceye katılan ve sürekli gülen insanlar bir gün korkunç bir ıstırap çekecekler. Üzerlerine herkesin iltifatlarını ve alkışlarını toplamak için uğraşan insanların vay haline der çünkü bir gün sahte peygamberlerin kaderine ortak olup yapayalnız kalacaklar. Peki bununla Mesih zengin, başarılı ve güler yüzlü olmanın günah olduğunu mu söylüyor? Kesinlikle hayır! Ancak Tanrı’nın doğruları peşinde değil de yalnızca egolarını tatmin etmeye çalışan insanların sonu hiç iç açıcı olmayacağını belirtir. Aslında tüm bunları anlatırken özellikle seçtiği on iki havariye hitap etmesi çok önemli. Çünkü onların hiç biri zengin veya ünlü değildi, her şeylerini İsa Mesih uğruna feda etmişlerdi. Böylece hem o günkü öğrencilerine hem de bugün İsa’yı izlemek isteyen herkese dünyada Mesih uğruna ne kadar sıkıntı çekeceğini anlatıyor. Sonuç olarak gerçek mutluluk bu dünyada değildir. Fakat Mesih uğruna şimdilik bazı zorluklara katlamaya razı olursak Tanrı Egemenliği kurulduğunda fazlasıyla karşılığını alacağız (Matta 19:28-30).

img

MESİH’İN ÖĞRETİSİ

Luka 6:27-49

27-28  ‹‹Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. 29  Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin. 30  Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin. 31  İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. 32  ‹‹Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri sever. 33  Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile böyle yapar. 34  Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler. 35  Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi'nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir. 36  Babanız merhametli olduğu gibi, siz de merhametli olun.››

37  ‹‹Başkasını yargılamayın, siz de yargılanmazsınız. Suçlu çıkarmayın, siz de suçlu çıkarılmazsınız. Başkasını bağışlayın, siz de bağışlanırsınız. 38  Verin, size verilecektir. İyice bastırılmış, silkelenmiş ve taşmış, dolu bir ölçekle kucağınıza boşaltılacak. Hangi ölçekle verirseniz, aynı ölçekle alacaksınız.›› 39  İsa onlara şu benzetmeyi de anlattı: ‹‹Kör köre kılavuzluk edebilir mi? İkisi de çukura düşmez mi? 40  Öğrenci öğretmeninden üstün değildir, ama eğitimini tamamlayan her öğrenci öğretmeni gibi olacaktır. 41  ‹‹Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin? 42  Kendi gözündeki merteği görmezken, kardeşine nasıl, ‹Kardeş, izin ver, gözündeki çöpü çıkarayım› dersin? Seni ikiyüzlü! Önce kendi gözündeki merteği çıkar, o zaman kardeşinin gözündeki çöpü çıkarmak için daha iyi görürsün.››

43  ‹‹İyi ağaç kötü meyve, kötü ağaç da iyi meyve vermez. 44  Her ağaç meyvesinden tanınır. Dikenli bitkilerden incir toplanmaz, çalılardan üzüm devşirilmez. 45  İyi insan yüreğindeki iyilik hazinesinden iyilik, kötü insan içindeki kötülük hazinesinden kötülük çıkarır. İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler. 46  ‹‹Niçin beni ‹Ya Rab, ya Rab› diye çağırıyorsunuz da söylediklerimi yapmıyorsunuz? 47  Bana gelen ve sözlerimi duyup uygulayan kişinin kime benzediğini size anlatayım. 48  Böyle bir kişi, evini yaparken toprağı kazan, derinlere inip temeli kaya üzerine atan adama benzer. Sel sularıyla kabaran ırmak o eve saldırsa da, onu sarsamaz. Çünkü ev sağlam yapılmıştır. 49  Ama sözlerimi duyup da uygulamayan kişi, evini temel koymaksızın toprağın üzerine kuran adama benzer. Kabaran ırmak saldırınca ev hemen çöker. Evin yıkılışı da korkunç olur.››

AÇIKLAMA: İsa Mesih’in şahsına ve öğretisine hayran kalmamak elde değil. Herkes onu çok sevdiğini söyler ancak öğretisini uygulamaya gelince çoğu kişi yan çizer. Mesih’in öğretisi sevgi temeli üzerinde kurulmuştu. Bu bölümde okuduğumuz gibi Rab bizi sevenleri sevmekten daha öteye gidip bizi sevmeyen düşmanlarımızı da sevmemizi buyurur. Şimdi sevgi ilkesine herkes varım der ama düşmanlarımızı sevmeye gelince dur derler. Hatta Mesih’in ‘bir yanağına vurana öbür yanağını da çevir’sözüne çoğu kişi olumsuz tepki veriyor. İsa adaletten vazgeçip kendimizi paspas etmemizi mi istiyor? Kesinlikle hayır. Mesih’in öğretmeye çalıştığı gerçek aslında şu: Bize kötü davranan kişilere biz de kötülükle karşılık verirsek onlardan bir farkımız kalmaz. Bize kin besleyen ve haksızlık eden kişilere aynı biçimde karşılık verirsek onların seviyesine inmiş oluruz. Mesih ise bizi Tanrı gibi merhametli olmaya çağırır. Rab baştan beri bize hak ettiğimizi verseydi hepimiz yok olmuşuzdur. Ama Rab önce merhamet gösterir ve adaleti sona bırakır. Günü gelecek ki Rab tüm haksızlıkların hesabını soracak ve adalet getirecek ama o zamana dek merhamet sürüyor. Bize düşen kendimizce adalet sağlamak ya da öç almak değil, bunu Tanrı’nın kusursuz adaletine bırakmaktır (Romalılar 12:19-21). Amacımız kötü insanlara her tür sevgi göstererek mümkünse onları kötülüğün pençelerinden kurtarmak olmalı.

Sonra Mesih yargılama meselesine döner. Yargılamak insanın egosuna has bir eğilimdir. Sürekli etrafımıza bakınıp insanların davranışlarını, giyim kuşamlarını ve sözlerini eleştiriyoruz. Ama ne ilginçtir ki başkalarının hatalarını çok kolay bir şekilde sezebilirken kendi hatalarımızı neredeyse göremeyiz. Yani yargımız pek adil değildir. İşte tam bu yüzden Rab yargılama işinden kaçınıp adalet işini kendisine bırakmamızı söyler. Mesih bu durumu kendi gözünde merteği olan bir adamın başkasının gözünden ufak bir kıymık çıkartmasına benzetir. Bu da ilginç bir tespittir ki insanın kendi günahı her neyse hemen aynısını diğer insanlarda çok rahat bir şekilde sezebilir ama kendisine gelince genellikle bunu inkar eder. Örneğin başkalarına bakıp ‘Ne kadar havalı ve kibirli’ diyen kişi muhtemelen kendisi çok havalı ve kibirlidir. Başka yerde Yakup’un uyardığı ettiği gibi başkalarını hep yargılayan kendini onların üstünde sanıyor ve farkında olmadan Tanrı’nın yerine koyuyor (Yakup 4:11-12). İnsanlar bize değil Tanrı’ya hesap verecekler. O yüzden onları yargılamak yerine onlar için dua edip kendimize dikkat etmeliyiz (Romalılar 14).

Son olarak Mesih bir ağaç benzetmesini kullanarak kötü ağaçtan kötü meyve geldiği gibi kötü insandan kötü davranışların da görüleceğini belirtir. İyi insandan da iyilikler gelir. İnsanlar genellikle günahı ve kötülüğü bizim dışımızda gibi görür. Fakat Mesih günahın esas içimizde başladığını tespit eder: İnsanın ağzı, yüreğinden taşanı söyler. Böylece bir çok kişi dışarıdan çok dindar ve dürüst görünebilir ama önemli ona görünüşe aldanmayıp hayatlarının sonucuna bakmaktır. Bir kişi gerçekten Tanrı’yı seviyorsa o zaman dediğini uygulayacaktır. Mesih’in de belirttiği gibi, ‘Beni seven buyruklarımı yerine getirir’(Yuhanna 14:15). Ne var ki insanlar genellikle ikiyüzlüdür. İnsanlara güzel görünür ama içleri çok farklıdır. Çok dindar Tanrı’yı sever gibi görünür ama kendi ev halklarıyla barışık değiller. Mesih bunu ev yapan birine benzer. Biri evinin temelini kayalara oturtmak için derin bir temel atarken bir başkası kolaya kaçıp temel atmadan toprağın üzerine inşa eder. Dıştan belki ikinci ev daha güzel görünebilir ancak sel basınca esas niteliği ortaya çıkar. Temeli sağlam olan ev dayanır ama temelsiz evin yıkımı büyük olur. Benzer şekilde görünüşüyle insanları aldatmaya çalışan kişinin sonu çok vahim olacaktırama Tanrı’nın buyruklarını yerine getiren sonuna dek dayanacaktır.

MESİH’İN GÜCÜ

Luka 7:1-17

1  İsa, kendisini dinleyen halka bütün bu sözleri söyledikten sonra Kefarnahum'a gitti. 2  Orada bir yüzbaşının çok değer verdiği kölesi ölüm döşeğinde hasta yatıyordu. 3  İsa'yla ilgili haberleri duyan yüzbaşı, gelip kölesini iyileştirmesini rica etmek üzere O'na Yahudiler'in bazı ileri gelenlerini gönderdi. 4  Bunlar İsa'nın yanına gelince içten bir yalvarışla O'na şöyle dediler: ‹‹Bu adam senin yardımına layıktır. 5  Çünkü ulusumuzu seviyor. Havramızı yaptıran da kendisidir.›› 6  İsa onlarla birlikte yola çıktı. Eve yaklaştığı sırada, yüzbaşı bazı dostlarını yollayıp O'na şu haberi gönderdi: ‹‹Ya Rab, zahmet etme; evime girmene layık değilim. 7  Bu yüzden yanına gelmeye de kendimi layık görmedim. Sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir. 8  Ben de buyruk altında bir görevliyim, benim de buyruğumda askerlerim var. Birine, ‹Git› derim, gider; ötekine, ‹Gel› derim, gelir; köleme, ‹Şunu yap› derim, yapar.›› 9  Bu sözleri duyan İsa yüzbaşıya hayran kaldı. Ardından gelen kalabalığa dönerek, ‹‹Size şunu söyleyeyim›› dedi, ‹‹İsrail'de bile böyle iman görmedim.›› 10  Gönderilenler eve döndüklerinde köleyi iyileşmiş buldular.

11  Bundan kısa bir süre sonra İsa, Nain denilen bir kente gitti. Öğrencileriyle büyük bir kalabalık O'na eşlik ediyordu. 12  İsa kentin kapısına tam yaklaştığı sırada, dul annesinin tek oğlu olan bir adamın cenazesi kaldırılıyordu. Kent halkından büyük bir kalabalık da kadınla birlikteydi. 13  Rab kadını görünce ona acıdı. Kadına, ‹‹Ağlama›› dedi. 14  Yaklaşıp cenaze sedyesine dokununca sedyeyi taşıyanlar durdu. İsa, ‹‹Delikanlı›› dedi, ‹‹Sana söylüyorum, kalk!›› 15  Ölü doğrulup oturdu ve konuşmaya başladı. İsa onu annesine geri verdi. 16  Herkesi bir korku almıştı. ‹‹Aramızda büyük bir peygamber ortaya çıktı!›› ve ‹‹Tanrı, halkının yardımına geldi!›› diyerek Tanrı'yı yüceltmeye başladılar. 17  İsa'yla ilgili bu haber bütün Yahudiye'ye ve çevre bölgelere yayıldı.

AÇIKLAMA: İlerleyen bölümlerde Mesih’in olağanüstü gücü ve yetkisini görüyoruz. Kefarnahum’a geri döndüğünde daha önce onu reddeden din bilginleri etrafını sarıp yardımına başvururlar. Anlaşılan kasabanın havra restorasyonunun finansmanını sağlayan Romalı Yüzbaşı’nın çok değer verdiği bir hizmetkârı hasta düşmüş o yüzden toplumun ileri gelenleri Mesih’in acilen ona yetişmesi için ricada bulunuyorlardı. Yani normal şartlarda İsa Mesih’i kabul etmeyen din bilginleri maddi menfaat söz konusu olunca hemen O’nun koluna giriyorlar. Yüzbaşının evine doğru giderken bazı dostları İsa’yı karşılamaya gelir ve evine kadar gelmesine gerek yok derler. Yüzbaşı, ‘Evime girmene layık değilim’ demişti. Dahası, ‘Yeter ki bir söz söyle uşağım iyileşir’ söylemişti. Yahudi olmayan ve Tanrı’nın sözüne yabancı bu adamın imanına hayran kalan İsa ‘Size doğrusunu söyleyeyim, İsrail’de bile böyle iman görmedim’diye karşılık verir. Bu şekilde Mesih Yahudi din bilginlerinin imanı ile ‘pagan’ sayılan yüzbaşının imanıyla kıyaslar. İsa’nın kendi halkı O’nu Tanrı Oğlu Mesih olarak kabul etmemesine rağmen, yabancılar İsa’nın olağanüstü yetkisini ve gücünü kavramışlardı. Böylece İsa uzaktan tek sözle yüzbaşının uşağını iyileştirdi.

Başka bir gün Mesih’le öğrencileri Nain isminde küçük bir kasabaya yaklaştıklarında dul bir annenin tek oğlunun cenazesini kaldıran bir kalabalıkla karşılaşırlar. Kadınla oğlu çok sevildikleri için tüm kasaba cenazeye eşlik ediyordu. Tabi dul kadın için bu bir felaket, korkunç bir kabustu. Artık hiç kimsesi yoktu, maddi desteği de kırılmıştı. Kadını gören ve olayı sezen İsa çok üzüldü ve kadına yaklaşıp ‘Ağlama’ der. Sonra sedyeyi taşıyanları durdurur ve cansız delikanlıya dönüp, ‘Sana söylüyorum, kalk!’ dedi. Birden ölü doğrulup oturur ve konuşmaya başlar. İsa da çocuğu hemen annesine kavuşturur. Haliyle herkes çok şaşırır ve Mesih’in bu yaptığının haberi her yere yayılır. İnsanlar İsa’nın bu yaptığını yıllar önce başka bir dulun oğlunu dirilten peygamber Elişa’nın yaptığına benzetmiş olabilir ki ‘aramızda büyük bir peygamber var’ dediler (2.Krallar 4). Ancak İsa Mesih bir peygamberden çok öte Tanrı’nın Oğlu’ydu. Elbette ki Rab bir çok farklı peygamberin elinden benzer bazı mucizeler yapmıştı. Ancak İsa Mesih gibi bu kadar çok çeşitli mucize yapan bir kimse dünya tarihinde hiç görülmemiştir. Elçi Yuhanna’ya göre İsa’nın yaptığı olağanüstü şeyler o kadar çoktu ki hepsi tek tek yazılsaydı, yazılan kitaplar dünyaya sığmazdı (Yuhanna 21:25). Kaldı ki kaydedilen bu örnekler İsa’nın olağanüstü gücünü ve yetkisini görmemiz için fazlasıyla yetiyordur.

MESİH İLE YAHYA

Luka 7:18-35

18-19  Yahya'nın öğrencileri bütün bu olup bitenleri kendisine bildirdiler. Öğrencilerinden ikisini yanına çağıran Yahya, ‹‹Gelecek Olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?›› diye sormaları için onları Rab'be gönderdi. 20  Adamlar İsa'nın yanına gelince şöyle dediler: ‹‹Bizi sana Vaftizci Yahya gönderdi. ‹Gelecek Olan sen misin, yoksa başkasını mı bekleyelim?› diye soruyor.›› 21  Tam o sırada İsa, çeşitli hastalıklara, illetlere ve kötü ruhlara tutulmuş birçok kişiyi iyileştirdi, birçok körün gözünü açtı. 22  Sonra Yahya'nın öğrencilerine şöyle karşılık verdi: ‹‹Gidin, görüp işittiklerinizi Yahya'ya bildirin. Körlerin gözleri açılıyor, kötürümler yürüyor, cüzamlılar temiz kılınıyor, sağırlar işitiyor, ölüler diriliyor ve Müjde yoksullara duyuruluyor. 23  Benden ötürü sendeleyip düşmeyene ne mutlu!›› 24  Yahya'nın gönderdiği haberciler gittikten sonra İsa, halka Yahya'dan söz etmeye başladı. ‹‹Çöle ne görmeye gittiniz?›› dedi. ‹‹Rüzgarda sallanan bir kamış mı? 25  Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Pahalı giysiler giymiş bir adam mı? Oysa şahane giysiler giyip bolluk içinde yaşayanlar kral saraylarında bulunur. 26  Öyleyse ne görmeye gittiniz? Bir peygamber mi? Evet! Size şunu söyleyeyim, gördüğünüz kişi peygamberden de üstündür. 27  'İşte, habercimi senin önünden gönderiyorum; O önden gidip senin yolunu hazırlayacak' 28  Size şunu söyleyeyim, kadından doğanlar arasında Yahya'dan daha üstün olanı yoktur. Bununla birlikte, Tanrı'nın Egemenliği'nde en küçük olan ondan üstündür.›› 29  Yahya tarafından vaftiz edilen halk, hatta vergi görevlileri bile bunu duyunca Tanrı'nın adil olduğunu doğruladılar. 30  Oysa Yahya tarafından vaftiz edilmeye yanaşmayan Ferisiler'le Kutsal Yasa uzmanları, Tanrı'nın kendileriyle ilgili tasarısını reddettiler. 31  İsa, ‹‹Bu kuşağın insanlarını neye benzeteyim? Bunlar neye benziyorlar?›› dedi. 32  ‹‹Çarşı meydanında oturup birbirlerine, ‹Size kaval çaldık, oynamadınız; Ağıt yaktık, ağlamadınız› 33  Vaftizci Yahya geldiği zaman oruç tutup şaraptan kaçındı, ona ‹cinli› diyorsunuz. 34  İnsanoğlu geldiği zaman yiyip içti. Bu kez de diyorsunuz ki, ‹Şu obur ve ayyaş adama bakın! Vergi görevlileri ve günahkârlarla dost oldu!› 35  Ne var ki bilgelik, onu benimseyen herkes tarafından doğrulanır.››

AÇIKLAMA: Bu sırada İsa Mesih’in yolunu hazırlamak üzere gönderilen Yahya, Kral Hirodes tarafından hapse atılmıştı (Matta 11:2). Ardından gelen Mesih’in Tanrı’nın Egemenliği’ni bir an evvel kurmasını bekleyen Yahya hiçbir şeyin değişmediğine şaşırmış, hatta İsa konusunda biraz imansızlığa kapılmıştı. Bu yüzden bazı öğrencilerini İsa’ya gönderip, ‘Gelecek Olan’ yani beklenen Mesih sen misin diye sormalarını buyurdu. İsa yaptıkları mucizeleri göstererek daha önce gördüğümüz gibi Mesih için söylenen kehanetlerin tümünü yerine getirdiğini belirtir (Luka 4:18-19). Yani İsa kendine düşen görevi tam müjdelendiği gibi tam tamına yerine getiriyordu ne var ki halkın önderleri ve din bilginleri kendisini reddettiklerinden dolayı bir ilerleme kaydedemiyordu. Sonra ümitsizliğe kapılan Yahya’yı şu sözlerle teşvik etmeye çalışır: ‘Benden ötürü sendeleyip düşmeyene ne mutlu!’.Aslında Yahya’nın bu tereddütlerini anlayışla karşılamak lazım çünkü İsa Mesih’e inanan bizler de dünyada gördüğümüz adaletsizliklerden dolayı zaman zaman inancımızı benzer şekilde sorgulayabiliyoruz. Ancak gerçek şu ki günü geldiğinde Rab planını harika bir şekilde tamamlayacaktır (İbraniler 10:35-39).

Yahya’dan konu açılmışken Mesih onun esas kim olduğunu bildirmek için fırsatı kullanır. Dıştan bakılırsa çölde yaşayan, deve tüyünden giysi giyen ve yaban balı çekirgeyle beslenen Yahya bir hayli garip bir insandı (Matta 3:4). Ancak İsa’nın tespitine göre Yahya peygamberlerin gelişini müjdeledikleri Mesih’in yolunu hazırlayan ‘haberci’dir. Peygamber Malaki yaklaşık 450 sene önce böyle birinin çıkacağını söylemişti. Bu anlamda İsa’ya göre Yahya peygamberlerden de üstündür. Onu çok üstün kılan diğer bir niteliği de çok ‘küçük’ yani son derece alçakgönüllü olmasıydı. Nitekim Mesih’in öğretisine göre kim onun gibi çok ‘küçük’ olursa Rab’bin düzeninde o kadar da ‘büyük’ olur. Yani gerçek ‘büyüklük’ insan alçakgönüllülüğüyle ölçülür (Yuhanna 3:30).

Yahya’yı tanıyan ve vaftizine boyun eğen halk Mesih’in bu tespitini hemen onaylamıştı. Ne var ki vaftizini küçümseyen dik başlı Ferisiler için Mesih ‘Tanrı’nın kendileriyle ilgili tasarısını reddettiler’der. Aslında asırlarca müjdelenen Tanrı’nın Egemenliği gelmesi için her şey hazırdı, ne var ki halkın ileri gelenleri hem Yahya’yı hem de Mesih’i reddettiklerinden dolayı olmadı. Sonra İsa bu durumu çarşıda oynayan çocuklara benzetir. Kaval çalınca oynayan yok, ağıt yakınca da ağlayan yok. Vaftizci Yahya son derece sade bir tarzla geldi ama ona ‘cinli’ denildi. İsa Mesih ise halkla iç içe yaşadı bu defa ona ‘obur ve ayyaş’ denildi. Yani benzetmede her şeyi deneyen çocuklar gibi insanları bir türlü tatmin edemediler. Asıl nedeni ise önderlerin tövbesiz yürekleriydi. Sonuç olarak İsa şu atasözüyle konuşmasını bitiriyor: ‘Bilgelik onu benimseyen herkes tarafından doğrulanır.’Bilgelik derken, Tanrı’nın doğruları ve vahyi kastediyor. Bunu kim idrak edebilir? Dediğine göre ancak bunu imanla benimseyen insanlar derin hikmetini ve doğruluğunu anlayabilirler. Elçi Pavlus’un da belirttiği gibi ‘doğal’ mantıkla Tanrı’nın değerlerini anlamaya çalışan insanlara bu gerçekler saçma gelir. Ancak Tanrı’nın Ruh’uyla yönlendirilen insanlar Mesih’in düşüncesine sahip olurlar (1.Korintliler 2:6-16).

MESİH İLE KADINLAR

Luka 7:36-8:3

36  Ferisiler'den biri İsa'yı yemeğe çağırdı. O da Ferisi'nin evine gidip sofraya oturdu. 37-38  O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa'nın, Ferisi'nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa'nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O'nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü. 39  İsa'yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, ‹‹Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı›› dedi. 40  Bunun üzerine İsa Ferisi'ye, ‹‹Simun›› dedi, ‹‹Sana bir söyleyeceğim var.›› O da, ‹‹Buyur, öğretmenim›› dedi. 41  ‹‹Tefeciye borçlu iki kişi vardı. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluydu. 42  Borçlarını ödeyecek güçte olmadıklarından, tefeci her ikisinin de borcunu bağışladı. Buna göre, hangisi onu çok sever?›› 43  Simun, ‹‹Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan›› diye yanıtladı. İsa ona, ‹‹Doğru söyledin›› dedi. 44  Sonra kadına bakarak Simun'a şunları söyledi: ‹‹Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Bu kadın ise ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi. 45  Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve girdiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor. 46  Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma güzel kokulu yağ sürdü. 47  Bu nedenle sana şunu söyleyeyim, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan, az sever.›› 48  Sonra kadına, ‹‹Günahların bağışlandı›› dedi. 49  İsa'yla birlikte sofrada oturanlar kendi aralarında, ‹‹Kim bu adam? Günahları bile bağışlıyor!›› şeklinde konuşmaya başladılar. 50  İsa ise kadına, ‹‹İmanın seni kurtardı, esenlikle git›› dedi.

8:1  Bundan kısa bir süre sonra İsa on iki öğrencisiyle birlikte köy kent dolaşmaya başladı. Tanrı'nın Egemenliği'ni duyurup müjdeliyordu. 2-3  Kötü ruhlardan ve hastalıklardan kurtulan bazı kadınlar, içinden yedi cin çıkmış olan Mecdelli denilen Meryem, Hirodes'in kâhyası Kuza'nın karısı Yohanna, Suzanna ve daha birçokları İsa'yla birlikte dolaşıyordu. Bunlar, kendi olanaklarıyla İsa'ya ve öğrencilerine yardım ediyorlardı.

AÇIKLAMA: Bir önceki bölümde din bilginleri Mesih’i hep günahkârlarla dost olup ayyaş ve oburlarla oturmakla suçladılar. Aslında İsa her kesime hitap etti, kendisini kabul etmeleri için herkese eşit fırsat verdi. Ne var ki bir çok defa vurguladığı gibi ancak kendi yüreklerini gören ve tövbeye yanaşanlar Mesih’in gerçek değerini biliyorlardı (5:31-32). Bu kez bir Ferisi’nin daveti üzerine İsa onun evine gidip yemeğe oturur. Bu sırada kapıdan bakan bir kadın birden içeri girer ve Mesih’in ayaklarına sarılır. Hıçkıra hıçkıra ağlayan kadın İsa’nın ayaklarını gözyaşlarıyla yıkar ve uzun saçlarıyla siler. Sonra beraberinde getirdiği parfümlü bir yağ alıp İsa’nın ayaklarına sürer. Haliyle odadaki herkes büyük şoka uğruyor çünkü kadın bunu yaparak toplumsal birçok tabuyu yıkıyordu. Erkeklerle kadınlar aynı sofraya oturmazlardı. Dahası bu kadının toplum tarafından kötü yani bir hayat kadını olarak biliniyordu. Tüm bunları bilen Mesih’in ona müdahale etmeyip de kadının bu tuhaf jestini kabul etmesi de herkesi daha da şaşırttı. Neler oluyor?

img

Mesih, içinden kendisini yargılayan Ferisi’ye dönüp küçük bir benzetme anlatır. Tefeciye borçlu iki kişi var, biri beş yüz öbürü elli dinar borçludur. Bir dinar vasıfsız bir işçinin günlük ücretiydi, yani az bir para değil bu. Ne var tefeci ikisini bağışlayıp borcunu siler. Sonra İsa şu soruyu sorar: ‘Hangisi daha minnettar olup onu daha çok sever?’ Doğal olarak çok borcu olan çok sever. Şimdi Mesih evine çağıran Ferisiyle ayaklarını yıkayan kadını kıyaslar. O günün örf ve adetlerine göre birini evine çağırdığın zaman kapıda onu öpüp ayaklarını yıkaman gerekiyordu. Sonra başına sürmesi için hoş kokulu yağ ikram etmen gerekiyordu. Ancak esasında Mesih’i sevmeyen bu Ferisi İsa’yı evine aldığında bunların hiç birini yapmadı. Kapıdan olup bitenleri izleyen kadının ağlaması ve birden içeri fırlamasının sebebi buydu. Eskiden kötü yollara düşen bu kadın Mesih’i tanıdıktan sonra tövbe etmiş onu izliyordu. Ancak Ferisi’nin İsa’ya yaptığı bu büyük ayıbı görünce dayanamayıp herkesin önünde Mesih’in kendisi için ne kadar değerli olduğunu göstermek istedi. Bununla kadın aynı zamanda Ferisi’nin yaptığı saygısızlığı yüzüne vurmuş oldu. Mesih’in benzetmesine göre esas kendisini çok seven bu hayat kadınıydı. O yüzden İsa ona dönüp ‘günahların bağışlandı’ der. Sonra herkesin şaşkınlığına karşın şunu da ekler, ‘İmanın seni kurtardı, esenlikle git.’

Bu gibi olaylarda Mesih’in kadınlara verdiği üstün değeri görebiliyoruz. O dönemde kadınlar resmen evin kölesi olarak bakılıyordu. Doğan erkek çocuk bereket iken doğan kız lanet sayılırdı. İsa Mesih ise kadınlara öyle bakmazdı. Burada olduğu gibi kötü yollara düştüğü halde tövbe eden bu kadını onurlandırıyor. İncil’in bir çok yerinde Mesih’in kadınlara olan sevecen ve samimi tutumu sergilenir (Yuhanna 8:1-11). Hatta sekizinci bölümün başında okuduğumuz gibi bir çok kadının da Mesih’in izleyicileri arasında yer aldığını görüyoruz. Bunların çoğu kötü yollardan kurtulmuş ve hayatlarını Mesih’in müjdesine adamış kimselerdi. Dahası köy köy gezen Mesih’in havarilerine kendi olanaklarıyla yardım ediyorlardı. Böylece kadınları grubuna kabul eden Mesih onların erkeklerle eşdeğer olup Tanrı’nın Egemenliğine layık olduklarını gösterdi.

TANRI EGEMENLİĞİNİN SIRRI

Luka 8:4-8:21

4-5  Büyük bir kalabalığın toplandığı, insanların her kentten kendisine akın akın geldiği bir sırada İsa şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Ekincinin biri tohum ekmeye çıktı. Ektiği tohumlardan kimi yol kenarına düştü, ayak altında çiğnenip gökteki kuşlara yem oldu. 6  Kimi kayalık yere düştü, filizlenince susuzluktan kuruyup gitti. 7  Kimi, dikenler arasına düştü. Filizlerle birlikte büyüyen dikenler filizleri boğdu. 8  Kimi ise iyi toprağa düştü, büyüyünce yüz kat ürün verdi.›› Bunları söyledikten sonra, ‹‹İşitecek kulağı olan işitsin!›› diye seslendi. 9-10  İsa, bu benzetmenin anlamını kendisinden soran öğrencilerine, ‹‹Tanrı Egemenliği'nin sırlarını bilme ayrıcalığı size verildi›› dedi. ‹‹Ama başkalarına benzetmelerle sesleniyorum. Öyle ki, ‹Gördükleri halde görmesinler, Duydukları halde anlamasınlar.› 11  ‹‹Benzetmenin anlamı şudur: Tohum Tanrı'nın sözüdür. 12  Yol kenarındakiler sözü işiten kişilerdir. Ama sonra İblis gelir, inanıp kurtulmasınlar diye sözü yüreklerinden alır götürür. 13  Kayalık yere düşenler, işittikleri sözü sevinçle kabul eden, ama kök salamadıkları için ancak bir süre inanan kişilerdir. Böyleleri denendikleri zaman imandan dönerler. 14  Dikenler arasına düşenler, sözü işiten ama zamanla yaşamın kaygıları, zenginlikleri ve zevkleri içinde boğulan, dolayısıyla olgun ürün vermeyenlerdir. 15  İyi toprağa düşenler ise, sözü işitince onu iyi ve sağlam bir yürekte saklayanlardır. Bunlar sabırla dayanarak ürün verirler.›› 16  ‹‹Hiç kimse kandil yakıp bunu bir kapla örtmez, ya da yatağın altına koymaz. Tersine, içeri girenler ışığı görsünler diye onu kandilliğe koyar. 17  Çünkü açığa çıkarılmayacak gizli hiçbir şey yok; bilinmeyecek, aydınlığa çıkmayacak saklı hiçbir şey yoktur. 18  Bunun için, nasıl dinlediğinize dikkat edin. Kimde varsa, ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa, kendisinde var sandığı bile elinden alınacak.››

19  İsa'nın annesiyle kardeşleri O'na geldiler, ama kalabalıktan ötürü kendisine yaklaşamadılar. 20  İsa'ya, ‹‹Annenle kardeşlerin dışarıda duruyor, seni görmek istiyorlar›› diye haber verildi. 21  İsa haberi getirenlere şöyle karşılık verdi: ‹‹Annemle kardeşlerim, Tanrı'nın sözünü duyup yerine getirenlerdir.››

AÇIKLAMA: Herkesin Mesih’e akın ettiği bu sırada İsa gerçekten kendisinden yana olanlara hitap etmek için benzetmeler yani kısa hikâyeler ve güncel örnekler kullanmaya başlar. Çünkü onu dinleyenler arasında ağzını arayan ve onu tuzağa düşürmeye çalışanlar da vardı. Bunlar İsa’nın anlattığı öykülerin derin anlamını yakalayamazken, Mesih’i sevenler bunların üzerinde düşünerek gizli sırlarını çözebiliyorlardı. Burada Mesih tohum eken bir çiftçi örneğini verir. Daha önce sürülmüş tarlaya çıkan ekinci sağ sola tohum serper. Haliyle bir kısmı yol kenarına, taşlı yerlere ve dikenli yerlere düşer dolayısıyla bunlar hiç ürün vermiyor. Ancak büyük bir kısmı da verimli toprağa düşer ve yüz katına kadar dönüş yapıyor. Başta Mesih’in ne demek istediğini anlayamayan havariler benzetmeyi açıklamasını isterler. İsa öncellikle neden artık benzetmelerle konuştuğunu açıklar: Tanrı Egemenliği’nin sırları İsa’yı reddedenlerce değil ‘işitecek kulağı olanlarca’ anlaşılsın diye. Sonra açıklamasını şöyle sürdürür: Ekilen tohum Tanrı’nın sözü yani Mesih’in duyurduğu müjdedir. Dört çeşit toprak ise insanların dört farklı yürek tutumunu temsil eder. Kimisi yol gibi sert bir yüreğe sahiptir o yüzden Tanrı’nın sözünü duyduğunda hiç bir faydası yok, İblis de tohumu kapar. İkinci kişi yüreğinde ‘kayalar’ saklayan kişi. Tanrı’nın sözünü büyük sevinçle kabul eder ancak yüreğindeki kayaların kaldırılmasına müsaade etmediği için bir süre sonra kök salamayan tohum ölür. Bu kayalar toplum baskısı, aile ilişkileri, katı siyasi ve ideolojik görüşler gibi insanın tümden Mesih’e bağlanmasını engelleyen bir çok şey olabilir. Üçüncü toprak iyi tohumla birlikte dikenlere yer veren kişi. Zaman geçtikçe doğal olarak daha azgın dikenler filizlenen başakları boğar. Okuduğumuz gibi bu dikenler Tanrı’nın sözünü bastıran bu yaşamın kaygılarını, zenginlik ve zevklerini temsil eder. Tanrı’dan çok bu geçici heveslere yönelen kişi eninde sonunda Rab’den kopar gider. Son toprak esas Tanrı’nın aradığı verimli yürektir. Sabanla kırılmış ve ayıklanmış bu toprak, alçakgönüllü ve tövbekar yüreği sembolize eder. İşte bundan büyük bir hasat çıkar.

Ardından Mesih kandil örneğini verir: Hiç kimse kandil yakıp onu gizlemez, tersine herkese ışık versin diye görünür bir yere koyar. Sonra İsa şunu ekler: ‘Açığa çıkarılmayacak gizli bir şey yoktur.’Bununla neyi vurgulamaya çalışıyor? Bir önceki örnek ile bağdaştırdığımızda Mesih her yüreğin gizli tutumu eninde sonunda belli olacak demek istiyor. Birinin yüreği gerçek anlamda Mesih’e adanmış değilse günün sonunda hiç ürün ya da ışık veremeyecek. Ancak tam anlamıyla Tanrı’ya adanmış yüreğin ürünü büyük olduğu gibi ışığı ve etkisi de büyüktür. O yüzden gerçek imanlı bu ışığı saklamak yerine herkese yansıtmaya özen göstermeli ki başkaları da Rab’bin Nuru’na gelsin.

Bu arada İsa’nın annesiyle kardeşleri onu görmek için dışarıda bekliyorlardı. Mesih ise şöyle yanıt verir: ‘Annemle kardeşlerim, Tanrı’nın sözünü duyup yerine getirenlerdir.’Peki, Mesih bu sözle ailesini küçümsüyor muydu? Kesinlikle hayır! Ancak başka ayetlerden İsa’nın kardeşlerinin ilk başta kendisine inanmayıp onunla alay ettiklerini okuyoruz (Yuhanna 7:2-8). Annesine gelince Mesih çarmıhta ölürken bile hep onu düşündüğünü gösterdi (Yuhanna 19:26-27). Ne var ki burada İsa kan bağından daha güçlü bir ilişkiyi vurgulamak istiyor. Çünkü Mesih yeni bir aile kuruyordu. Kendisine iman edenler Tanrı’nın çocukları olup ruhsal açıdan Rab’bin ev halkına dahil oluyorlardı (Yuhanna 1:12) Fakat İsa’nın belirttiği gibi kişi bu ruhsal aileye ne kan bağıyla ne de etnik kimliğiyle giriyor, ancak Tanrı’nın sözünü duyup yerine getirenler girecek. Sonuç olarak Mesih Tanrı’nın yalnızca ‘imanlıyım’ diyenleri değil esas sözüne uyanları yanına alacağı mesajını pekiştiriyor.

BU ADAM KİM Kİ...

Luka 8:22-8:39

22  Bir gün İsa öğrencileriyle birlikte bir tekneye binerek onlara, ‹‹Gölün karşı yakasına geçelim›› dedi. Böylece kıyıdan açıldılar. 23  Teknede giderlerken İsa uykuya daldı. O sırada gölde fırtına koptu. Tekne su almaya başlayınca tehlikeli bir duruma düştüler. 24  Gidip İsa'yı uyandırarak, ‹‹Efendimiz, Efendimiz, öleceğiz!›› dediler. İsa kalkıp rüzgarı ve kabaran dalgaları azarladı. Fırtına dindi ve ortalık sütliman oldu. 25  İsa öğrencilerine, ‹‹Nerede imanınız?›› dedi. Onlar korku ve şaşkınlık içindeydiler. Birbirlerine, ‹‹Bu adam kim ki, rüzgara, suya bile buyruk veriyor, onlar da sözünü dinliyor!›› dediler.

26  Celile'nin karşısında bulunan Gerasalılar'ın memleketine vardılar. 27  İsa karaya çıkınca kentten bir adam O'nu karşıladı. Cinli ve uzun zamandan beri giysi giymeyen bu adam evde değil, mezarlık mağaralarda yaşıyordu. 28  Adam İsa'yı görünce çığlık atıp önünde yere kapandı. Yüksek sesle, ‹‹Ey İsa, yüce Tanrı'nın Oğlu, benden ne istiyorsun?›› dedi. ‹‹Sana yalvarırım, bana işkence etme!›› 29  Çünkü İsa, kötü ruha adamın içinden çıkmasını buyurmuştu. Kötü ruh adamı sık sık etkisi altına alıyordu. Adam zincir ve kösteklerle bağlanıp başına nöbetçi konulduğu halde bağlarını paralıyor ve cin tarafından ıssız yerlere sürülüyordu. 30  İsa ona, ‹‹Adın ne?›› diye sordu. O da, ‹‹Tümen›› diye yanıtladı. Çünkü onun içine bir sürü cin girmişti. 31  Cinler, dipsiz derinliklere gitmelerini buyurmasın diye İsa'ya yalvarıp durdular. 32  Orada, dağın yamacında otlayan büyük bir domuz sürüsü vardı. Cinler, domuzların içine girmelerine izin vermesi için İsa'ya yalvardılar. O da onlara izin verdi. 33  Adamdan çıkan cinler domuzların içine girdiler. Sürü dik yamaçtan aşağı koşuşarak göle atlayıp boğuldu. 34  Domuzları güdenler olup biteni görünce kaçtılar, kentte ve köylerde olayın haberini yaydılar. 35  Bunun üzerine halk olup biteni görmeye çıktı. İsa'nın yanına geldikleri zaman, cinlerden kurtulan adamı giyinmiş ve aklı başına gelmiş olarak İsa'nın ayakları dibinde oturmuş buldular ve korktular. 36  Olayı görenler, cinli adamın nasıl kurtulduğunu halka anlattılar. 37  O zaman Gerasa yöresinden gelen bütün kalabalık büyük bir korkuya kapılarak İsa'nın yanlarından ayrılmasını rica ettiler. O da geri dönmek üzere tekneye bindi. 38-39  Cinlerden kurtulan adam İsa'nın yanında kalmak için O'na yalvardı. Ama İsa, ‹‹Evine dön, Tanrı'nın senin için neler yaptığını anlat›› diyerek onu salıverdi. Adam da gitti, İsa'nın kendisi için neler yaptığını bütün kentte duyurdu.

AÇIKLAMA: Mesih’le havarilerinin kaldığı yer Celile gölünün kenarındaydı. Zaman zaman kalabalıklardan uzaklaşmak ve öğrencileriyle baş başa vakit geçirmek için hep birlikte bir tekneye binip göle açılırlardı.. Bu defa Mesih insanların dertleriyle ilgilenmekten fiziksel olarak öyle yoruldu ki tekneyle suya açılır açılmaz uykuya daldı. Celile gölü pek büyük sayılmaz, yani öbür yakaya varmak en fazla bir saat sürerdi. Ancak o gün ansızın büyük bir fırtına koptu. Güçlü bir rüzgarın kaldırdığı dalgalar onları yutacak gibi etraflarını sardı. Havarilerin bazıları tecrübeli balıkçılar olmalarına rağmen tekne su almaya başlayınca hepsi birden paniğe kapıldı. Sonra Mesih’i uyandırıp ‘Efendimiz öleceğiz!’ diye bağırmaya başladılar. İsa ayağa kalkıp rüzgarı ve dalgaları yüksek sesle azarladı. Bir anda fırtına dindi ve göl sütliman oldu. Sonra öğrencilerine dönerek, ‘Nerede imanınız?’ diye sordu. Bu inanılmaz mucizeyi gören adamlar ‘Bu adam kim ki,’ diyerek daha büyük bir korkuya kapıldılar. İmanlarını sorgulayan Mesih aslında şunu belirtmeye çalışıyordu: ‘Ben sizinle birlikteyken bize hiç bir şey olamaz.’Hayatımızda her tür fırtına kopabilir, ancak İsa Mesih bizimleyse sorun yok demektir.

img

Karşı yakaya vardıklarında çok ilginç bir manzarayla karşılaştılar. Uğradıkları Gerasa bölgesinde cine tutulmuş bir adam mezarlık mağaralarında yaşıyordu. Uzun zamandan beri bu durumda olan adam artık giysi bile giymiyordu ve tamamen kötü ruhun kontrolündeydi. Bölgedeki halk adamı zincir ve kösteklerle bağlayıp başına nöbetçi koyarak zapt etmeye çalıştılarsa da hiç işe yaramadı çünkü içindeki cinin olağanüstü kuvvetiyle zincirleri koparıp parçalıyordu. Böylece hiç kimse o bölgeden geçmezdi ve adam yalnız başına mezarlar arasında dolaşarak yaşıyordu. Bugün ise Mesih onun ziyaretine gelir. Uzaktan İsa’yı fark eden cinli adam yanına koşarak ‘Ey İsa, Yüce Tanrı’nın Oğlu benden ne istiyorsun?’diye bağırdı. Adamın durumunu sezen İsa içindeki kötü ruhları sorguya çekmeye başlar. Adını sorunca ‘Tümen’ olduğunu öğrenir çünkü adamın içindeki cinler bir tümen kadar kalabalıktılar. Bir tümen ya da lejyon Roma ordusunda 6000 erden oluşan büyük bir asker birliğiydi. Demek ki yüzlerce, belki binlerce, kötü ruh aynı adama musallat olmuş içine sığınmışlar. Ama adam kurtulmak istiyordu ki koşarak İsa Mesih’in yanına gelip ayaklarına kapandı.

Bu sırada kötü ruhlar dipsiz derinliklere mahkum edilmemek için Mesih’e yakarmaya başlarlar. Cinler yakınlarında bulunan büyük bir domuz sürüsünü göstererek onlara girmek için izin talep ederler. Mesih’in izin vermesi üzerine kötü ruhlar domuz sürüsüne girer, deliren hayvanlar da yüksek bir yamaçtan göle atlayıp boğulurlar. Tüm bu olayı gören domuz sürüsünü güden adamlar şaşkınlık içinde çevre kentlerine koşup olup bitenleri duyurmaya başlarlar. Olanları görmek için mezarlığa gelen insanlar eskisi gibi deli bir cinli değil, giyinmiş ve aklı başına gelmiş bir adamın Mesih’in ayaklarının dibinde oturduğunu görürler. Ne var ki Mesih’in adama gösterdiği olağanüstü merhametine rağmen adamlar bir tek uğradıkları maddi zararı düşünerek İsa’nın bölgeden uzaklaşmasını rica ederler. Şifa bulan adam ise Mesih’le gelmek istiyor ama İsa müjdeyi duyurmak üzere onu ev halkına yollar. Bu öykü bazılarının zararsız sandıkları kötü ruhların korkunç oyunları hakkında çok şey öğretir. Aynı zamanda insanların ne kadar acımasız ve bencil davrandıklarını da gösterir. Ama en önemlisi cinlerin bile Mesih’in ‘Tanrı’nın Oğlu’ olduğunu bildiklerini kanıtlar. Böylece İsa hem doğa hem de cinlerin üzerinde yetkili olduğunu bir kere daha gösterir.

İMANIN GÜCÜ

Luka 8:40-8:56

40  Karşı yakaya dönen İsa'yı halk karşıladı. Çünkü herkes O'nu bekliyordu. 41  O sırada, havra yöneticisi olan Yair adında bir adam gelip İsa'nın ayaklarına kapandı, evine gelmesi için yalvardı. 42  Çünkü on iki yaşlarındaki biricik kızı ölmek üzereydi. İsa oraya giderken kalabalık O'nu her yandan sıkıştırıyordu. 43  On iki yıldır kanaması olan bir kadın da oradaydı. Varını yoğunu hekimlere harcamıştı; ama hiçbiri onu iyileştirememişti. 44  İsa'nın arkasından yetişip giysisinin eteğine dokundu ve o anda kanaması kesildi. 45  İsa, ‹‹Bana kim dokundu?›› dedi. Herkes inkâr ederken Petrus, ‹‹Efendimiz, kalabalık seni çepeçevre sarmış sıkıştırıyor›› dedi. 46  Ama İsa, ‹‹Birisi bana dokundu›› dedi. ‹‹İçimden bir gücün akıp gittiğini hissettim.›› 47  Yaptığını gizleyemeyeceğini anlayan kadın titreyerek geldi, İsa'nın ayaklarına kapandı. Bütün halkın önünde, O'na neden dokunduğunu ve o anda nasıl iyileştiğini anlattı. 48  İsa ona, ‹‹Kızım›› dedi, ‹‹İmanın seni kurtardı. Esenlikle git.›› 49  İsa daha konuşurken havra yöneticisinin evinden biri geldi. Yöneticiye, ‹‹Kızın öldü›› dedi, ‹‹Artık öğretmeni rahatsız etme.›› 50  İsa bunu duyunca havra yöneticisine şöyle dedi: ‹‹Korkma, yalnız iman et, kızın kurtulacak.›› 51  İsa adamın evine gelince Petrus, Yuhanna, Yakup ve kızın annesi babası dışında hiç kimsenin kendisiyle birlikte içeri girmesine izin vermedi. 52  Herkes kız için ağlıyor, dövünüyordu. İsa, ‹‹Ağlamayın›› dedi, ‹‹Kız ölmedi, uyuyor.›› 53  Kızın öldüğünü bildikleri için İsa'yla alay ettiler. 54  O ise kızın elini tutarak, ‹‹Kızım, kalk!›› diye seslendi. 55  Ruhu yeniden bedenine dönen kız hemen ayağa kalktı. İsa, kıza yemek verilmesini buyurdu. 56  Kızın annesiyle babası şaşkınlık içindeydi. İsa, olanları hiç kimseye anlatmamaları için onları uyardı.

AÇIKLAMA: Ezelden beri kadınlar ve çocuklar hep hor görülmüş, onlara gerektiği gibi değer verilmemiştir. Mesih’in onlara karşı yaklaşımı ve tutumu ise çok farklıydı. Bu bölümde çok utanç verici bir hastalığa yakalanan bir kadın ve ölen bir kız çocuğu söz konusu. İsa her birine çok özel bir ilgi gösterip şifa verir. En başta Yair isminde havra yöneticisi olan bir adam kızını iyileştirmesi için Mesih’in yanına gelip ayaklarına kapanır. Ölmek üzere olan biricik kızına dokunması için evine acilen çağırır. Mesih’le öğrencileri adamın evine doğru yol almaya başlar ancak etrafını saran ve onu her yönden sıkıştıran kalabalıktan ötürü İsa zor ilerliyor. Bu sırada on iki yıldır kanaması olan bir kadın ‘İsa’ya bir dokunabilsem’ diyerek Mesih’e yaklaşmaya çalışıyordu. Kronik hastalığı olan bu kadın şifa bulmak ümidiyle varını yoğunu doktorlara harcamıştı ama hiç iyileşememişti. Aynı zamanda utanç verici bir durum olduğu için bunu herkesin önünde dile getirmek istemiyordu. O yüzden İsa’nın arkasına takılarak kaftanının kenarına dokunmak için çabalıyordu. Nihayet giysisine dokunmaya başardığında birden şifa bulduğunu hissetti. On iki yıldan beri bu mekruh hastalığa mahkum olan kadın bir anda özgür oldu. İçinden elbette sevinçten bayram ediyordu.

Birden Mesih durup, ‘Bana kim dokundu?’ diyerek etrafa bakınmaya başladı. Şaşkın havarileri, kalabalıktan bir çok kişi ona dokunduğunu hatırlatır ama Mesih içinden bir gücün akıp gittiğini hissetmişti. Yani bir çok kişi ona dokunuyordu ama tek bir kişi özel bir imanla dokundu ve İsa bunu hemen fark etti. Yaptığını daha fazla gizleyemeyeceğini anlayan kadın titreyerek Mesih’in önünde yere kapanıp öyküsünü anlatır. İsa da ona ‘İmanın seni kurtardı, esenlikle git’ cevabını verir. Peki Mesih neden bunu yaptı, yani kadını daha fazla utandırmaya ne gerek vardı? Aslında İsa’nın amacı kadını herkesin önünde rezil etmek değil, tersine herkesin kadının büyük imanını ve cesaretini görmesini istiyordu. Herkesin onunla birlikte sevinmesini istiyordu. Aynı zamanda Mesih’e içten ve samimi bir imanla yaklaşmanın ödülünü alan kadını tebrik etmek istiyordu.

Bu sırada Yair’in evinden bir hizmetçi gelip kızının öldüğünü bildirir. Mesih’in yol boyunca oyalanmasına üzülen ve dolayısıyla kızını iyileştirmek için geç kaldığını düşünen babaya İsa ‘Korkma, yalnız iman et’ der. Böylece yola devam ettiler. Eve vardıklarında herkes evin gözbebeği olan küçük kız için ağlıyor. Başkaları yüksek sesle ağıt yakıyor. Bunları gören İsa ‘Ağlamayın, kız ölmedi, yalnızca uyuyor’ der. Tabii kızının ölüsünü gören ev halkı ne denilmek istendiğini hiç anlamadı, hatta bazıları onunla alay etti. Ama İsa Mesih’e göre ölüm sadece bir uyku (Yuhanna 11:11-13). Çünkü insanın ruhu hiç ölmüyor yalnızca geçici bir süreliğine bedenden ayrılıyor. Ancak dirilişte bir daha birleşiyor. Bu kez İsa herkesi dışarı gönderir ve bir tek en yakın üç öğrencisi ile kızın anne babasını alıp kızın yanına çıkar. Kızı elinden tutan Mesih ‘Kızım, kalk!’diye seslenmesi üzerine çocuk birden canlanıp ayağa kalkar. Böylece İsa onu sağ salim anne babasına teslim eder. Bu iki olayda aslında tek bir gerçek vurgulanıyor, o da içten bir imanın gücü. Kanaması olan kadın ve ölen çocuğun babası Mesih’e yürekten inandı ve Rab onları ödüllendirdi. Bugün de Rab’be bu yürekle yaklaşanlar geri çevrilmeyecektir.

img

HAVARİLERE VERİLEN YETKİ

Luka 9:1-17

1  İsa, Onikiler'i yanına çağırıp onlara bütün cinler üzerinde ve hastalıkları iyileştirmek için güç ve yetki verdi. 2  Sonra onları Tanrı'nın Egemenliği'ni duyurmaya ve hastalara şifa vermeye gönderdi. 3  Onlara şöyle dedi: ‹‹Yolculuk için yanınıza hiçbir şey almayın: Ne değnek, ne torba, ne ekmek, ne para, ne de yedek mintan. 4  Hangi eve girerseniz, kentten ayrılıncaya dek orada kalın. 5  Sizi kabul etmeyenlere gelince, kentten ayrılırken onlara uyarı olsun diye ayaklarınızın tozunu silkin.›› 6  Onlar da yola çıktılar, her yerde Müjde'yi yayarak ve hastaları iyileştirerek köy köy dolaştılar. 7-8  Bölgenin kralı Hirodes bütün bu olanları duyunca şaşkına döndü. Çünkü bazıları Yahya'nın ölümden dirildiğini, bazıları İlyas'ın göründüğünü, başkaları ise eski peygamberlerden birinin dirildiğini söylüyordu. 9  Hirodes, ‹‹Yahya'nın başını ben kestirdim. Şimdi hakkında böyle haberler duyduğum bu adam kim?›› diyor ve İsa'yı görmenin bir yolunu arıyordu. 10  Elçiler geri dönünce, yaptıkları her şeyi İsa'ya anlattılar. Sonra İsa yalnızca onları yanına alıp Beytsayda denilen bir kente çekildi. 11  Bunu öğrenen halk O'nun ardından gitti. İsa onları ilgiyle karşıladı, kendilerine Tanrı'nın Egemenliği'nden söz etti ve şifaya ihtiyacı olanları iyileştirdi. 12  Günbatımına doğru Onikiler gelip O'na, ‹‹Halkı salıver de çevredeki köylere ve çiftliklere gidip kendilerine barınak ve yiyecek bulsunlar. Çünkü ıssız bir yerdeyiz›› dediler. 13  İsa, ‹‹Onlara siz yiyecek verin›› dedi. ‹‹Beş ekmekle iki balıktan başka bir şeyimiz yok›› dediler. ‹‹Yoksa bunca halk için yiyecek almaya biz mi gidelim?›› 14  Orada yaklaşık beş bin erkek vardı. İsa öğrencilerine, ‹‹Halkı yaklaşık ellişer kişilik kümeler halinde yere oturtun›› dedi. 15  Öğrenciler öyle yapıp herkesi yere oturttular. 16  İsa, beş ekmekle iki balığı aldı, gözlerini göğe kaldırarak şükretti; sonra bunları böldü ve halka dağıtmaları için öğrencilerine verdi. 17  Herkes yiyip doydu. Artakalan parçalardan on iki sepet dolusu toplandı.

AÇIKLAMA: Baştan gördüğümüz gibi İsa o günlerde yaygın diğer ‘Rabbiler’ gibi etrafına bir takım öğrenci alıp Tanrı’nın Sözünü öğretiyordu. Ancak onlardan farklı olarak Mesih ardından gelen havarileri kendi yetkisiyle donatıp mesajını yaymaya da gönderdi. Bir Rabbi (hoca) genellikle öğrencilerini bir yerde toplayıp Kutsal Yasa’yla ilgili öğretilerini ezberlemelerini sağlardı. Mesih ise öğrencilerine öğrettikten sonra onlara her türlü şifa vermek ve cin kovmak için yetkilendirip kendi adına öğretmelerine izin verdi. Unutmayalım ki bu öğrenciler yüksek okul mezunları değil, hepsi sıradan hatta hor görülen kesimden insanlardı. Yine de Rab bu kutsal görevi onların ellerine teslim etti. Onlar da son derece sadık bir şekilde köy köy gezerek İsa Mesih’in müjdesini yaydılar. Bu ara bu işi yapmak için hiç birinin maaşı da yoktu. Onun yerine vaaz verdikleri her yerde insanlar onların ihtiyaçlarını karşılıyordu. Böylece Mesih onlara her konuda Tanrı’ya güvenmeyi öğretti. Sonuç olarak hizmetleri öyle etkili oldu ki Celile Bölgesi üzerinde krallık yapan Hirodes bile onlardan haber aldı. O da şaşırdı çünkü tam bu sırada Mesih’in yolunu hazırlayan Yahya’yı öldürdü (bkz. Matta 14:1-12). Ne var ki Tanrı’nın Egemenliği zayıflamak yerine, Mesih’in havarilerinin hizmetiyle daha da hız kazanıyordu.

Bu arada çok değer verdiği Yahya’nın öldüğü haberini alan İsa yeni dönmüş havarileriyle birlikte sakin bir yere çekilmek istedi. Mesih hem çok üzüldü hem de her gün kalabalıklarla gezmekten yoruldu. Ne var ki gideceği yeri öğrenen halk kendisinden önce oraya varıp İsa’nın onlarla ilgilenmesini istedi. Onları gören Mesih yine onlara acıdı ve hastalarına şifa vererek Tanrı’nın Egemenliğinden söz etti. Bütün gün böyle geçti ve akşam üstü öğrenciler Mesih’e yaklaşıp artık halkı salmasını söylediler. Bulundukları yer ıssız bir yerdi ve halk bir hayli acıkmıştı. Yine onlara acıyan Mesih öğrencilerine ‘Onlara siz yiyecek verin’ dedi. Buna çok şaşıran havariler bu kadar büyük bir kalabalığı doyurmanın imkansız olduğunu belirttiler çünkü kadın ve çocuk hariç toplanan erkek sayısı beş bin civarındaydı. Tabi onlar daha önce Mesih’in yetkisiyle bazı mucizeler yapmışlardı ama böyle bir şey yapmayı hiç düşünemiyorlardı. Oysa ki Mesih bunu da yapabileceklerini göstermeye çalışıyordu.

Bu sırada bir çocuğun yanında getirdiği bir erzak İsa’ya getirildi: İki balık ve beş ekmek. Bununla ancak bir kaç kişi doyabilirdi ama Mesih herkesin ellişer kümeler halinde yere oturmasını buyurur. Sonra herkesin gözü önünde beş ekmekle iki balığı göğe kaldırıp Tanrı’ya şükretti. Ardından ekmekle balığı bölüp öğrencilerine dağıttı, onlar da halka verdiler. Böylece herkes doyana kadar ekmek ve balık çoğalmaya devam etti. Sonunda arta kalanları on iki sepete doldurdular. Gerçekten inanılmaz bir olaydı. Toplanan halkın sayısı muhtemelen on bini geçiyordu. O kadar büyük bir kalabalığı bir çocuğun erzakıyla doyurmak imkansızdır. Ancak Mesih için olanaksız bir şey yoktu. En önemlisi bununla sadece olağanüstü gücü değil, ilahi kimliğini de kanıtlamış oldu. Bugün bilim adamları maddenin hiç bir şekilde yaratılmadığını söylerler, yani evrende ne kadar madde varsa sabittir. Ancak İsa burada resmen yoktan yaratıyor. Bunu ancak Tanrı yapabilir. Aynı zamanda bu yetkiyi öğrencilerine teklif etmesi dikkatimizi çeker. Başka bir yerde İsa öğrencilerine bir hardal tanesi kadar imanınız olsa bir dağı yerinden oynatabilirsiniz dedi. Evet, Mesih’in gücü ve yetkisiyle yapamayacağımız bir şey yoktur.

İSA KİMDİR?

Luka 9:18-36

18  Bir gün İsa tek başına dua ediyordu, öğrencileri de yanındaydı. İsa onlara, ‹‹Halk benim kim olduğumu söylüyor?›› diye sordu. 19  Şöyle yanıtladılar: ‹‹Vaftizci Yahya diyorlar. Ama kimi İlyas, kimi de eski peygamberlerden biri dirilmiş, diyor.›› 20  İsa onlara, ‹‹Siz ne dersiniz›› dedi, ‹‹Sizce ben kimim?›› Petrus, ‹‹Sen Tanrı'nın Mesihi'sin›› yanıtını verdi. 21  İsa, onları uyararak bunu hiç kimseye söylememelerini buyurdu. 22  İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerince reddedilmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini söyledi. 23  Sonra hepsine, ‹‹Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, her gün çarmıhını yüklenip beni izlesin›› dedi, 24  ‹‹Canını kurtarmak isteyen onu yitirecek, canını benim uğruma yitiren ise onu kurtaracaktır. 25  İnsan bütün dünyayı kazanıp da canını yitirirse, canından olursa, bunun kendisine ne yararı olur? 26  Kim benden ve benim sözlerimden utanırsa, İnsanoğlu da kendisinin, Babası'nın ve kutsal meleklerin görkemi içinde geldiğinde o kişiden utanacaktır. 27  Size gerçeği söyleyeyim, burada bulunanlar arasında, Tanrı'nın Egemenliği'ni görmeden ölümü tatmayacak olanlar var.››

28  Bu sözleri söyledikten yaklaşık sekiz gün sonra İsa, yanına Petrus, Yuhanna ve Yakup'u alarak dua etmek üzere dağa çıktı. 29  İsa dua ederken yüzünün görünümü değişti, giysileri şimşek gibi parıldayan bir beyazlığa büründü. 30-31  O anda görkem içinde beliren iki kişi İsa'yla konuşmaya başladılar. Bunlar Musa ile İlyas'tı. İsa'nın yakında Yeruşalim'de gerçekleşecek olan ayrılışını konuşuyorlardı. 32  Petrus ile yanındakilerin üzerine uyku çökmüştü. Ama uykuları iyice dağılınca İsa'nın görkemini ve yanında duran iki kişiyi gördüler. 33  Bunlar İsa'nın yanından ayrılırken Petrus İsa'ya, ‹‹Efendimiz›› dedi, ‹‹Burada bulunmamız ne iyi oldu! Üç çardak kuralım: Biri sana, biri Musa'ya, biri de İlyas'a.›› Aslında ne söylediğinin farkında değildi. 34  Petrus daha bunları söylerken bir bulut gelip onlara gölge saldı. Bulut onları sarınca korktular. 35  Buluttan gelen bir ses, ‹‹Bu benim Oğlum'dur, seçilmiş Olan'dır. O'nu dinleyin!›› dedi. 36  Ses kesilince İsa'nın tek başına olduğu görüldü. Öğrenciler bunu gizli tuttular ve o günlerde hiç kimseye gördüklerinden söz etmediler.

AÇIKLAMA: Bugün olduğu gibi Mesih’in gününde de esas kim olduğu ile ilgili tartışmalar sürüyordu. Gerçekleştirdiği mucizeler ve harikalar O’nun olağanüstü bir yetkiye sahip olduğunu açık açık kanıtlamıştı. Böylece herkes ‘Bu adam kim ki...’ sorusunu tartışıyordu. Bu kez İsa’nın kendisi konuyu açıyor ve havarilerine doğrudan ‘Halk benim kim olduğumu söylüyor?’ diye sorar. Onlar da ‘Kimi ölümden dirilmiş Yahya, kimi hayata dönmüş bir başka peygamber, kimisi son günlerde gelmesi beklenen İlyas olduğunu söylüyor’ diye yanıtladılar (Malaki 4:3). Sonra İsa’nın onlara kendi görüşlerini sorması üzerine Petrus büyük eminlikle ‘Sen Tanrı’nın Mesih’isin’ diye cevap verir. Esas doğru yanıt buydu. İsa baştan beri bir çok peygamberin yazısında geçen büyük Kral ve Kurtarıcı. Ancak ne ilginçtir ki İsa bunu henüz herkese duyurmalarına izin vermiyor. Neden? Bir yandan İsa halkın kendisine maddi ve siyasi menfaatleriyle bağlanmasını istemiyordu. Öbür yandan İsa vaat edilen krallığı getirmeden önce kurban olup insanlık uğruna ölmesi gerektiğini biliyordu. Böylece öğrencilerine yakında halk önderlerinin gazabına uğrayıp öleceğini ve üçüncü gün dirileceğini belirtir. Aslında tüm bunlar da kutsal yazılar uyarınca Mesih’in başına gelmesi gereken olaylardı, çünkü ancak bu şekilde tam bir kurtuluş sağlayabilirdi (Luka 24:26-27).

Sonra Mesih ardından gelmek isteyen kişileri sıkı sıkıya uyarmaya başlar. İsa’nın öğrenci olarak kabul ettiği kişiler için üç temel şartı vardı: 1. Kendini inkar etsin, 2. Çarmıhını yüklensin, 3. Beni izlesin. Mesih’in yolunda ego ve gurura yer yoktur. Kişi bir kere ölümü göze almalıdır. Önemli olan Tanrı’nın isteğine uyarak Mesih’in yolunda ilerlemektir. Mesih’i izlemek demek buyruklarına uymak ve gerektiğinde O’nunla birlikte zulme uğramak demektir. Böylece İsa ardından gelmek isteyenleri kendi egolarını tatmin etmekten vazgeçip kendisini takip etmeye çağırır. Çoğu insan bu hayatta canlarını kurtarmakla uğraşıp kendi menfaatlerini muhafaza etmeye çalışır ama günün sonunda hepsini kaybeder. Mesih ise bizi tüm bunlardan vazgeçmeye davet eder öyle ki hayatın sonunda hepsini fazlasıyla geri kazanalım. Tabi ikinci yolu seçen bu dünyada pek çok sıkıntı yaşayacak. Hatta bazen Mesih’e olan inancını inkar etmeyi bile düşünebilir. Fakat inkar eden hem bu hayatı hem de sonraki hayatı tümden kaybeder. Kaldı ki Mesih’i izlemek istersek O’nun uğradığı zorluklara boyun eğip çarmıh yoluna girmeliyiz.

Konuşmasının sonunda Mesih gizemli bir şey söyler: ‘Burada Tanrı’nın Egemenliğini görmeden ölümü tatmayacak olanlar var.’ Bir kaç gün sonra Mesih kendisine en yakın gördüğü üç havarisiyle birlikte yüksek bir dağa çıkar ve bahsettiği görkemi kısmen de olsa onlara gösterir. Oradayken birden İsa’nın görünümü değişir ve şimşek gibi parıldayan bir beyazlığa bürünür. Dahası iki kişi yanında belirir: Musa ve İlyas. Aralarında yakında Mesih’in başına gelecek kötü olayları konuşuyorlardı. Olup bitenleri şaşkınlıkla izleyen Petrus Musa’yla İlyas’ın ayrıldıklarını fark edince hepsini bir arada tutmak için üç çardak yapmayı önerir. Tabi Petrus ve diğer havariler için bunlara şahit olmak muhteşem bir onur ve şerefti. Sonuçta Yahudiler için Musa, Kutsal Yasa’yı temsil ediyordu, İlyas da büyük peygamberlerden biriydi. Öğretmenleri İsa’yı bu kadar önemli iki şahsın arasında görmek gerçekten büyük bir olaydı. Ancak Petrus daha bunları söylerken birden koyu bir bulut etraflarını sardı ve gökten Tanrı’nın sesi ‘Bu benim Oğlum’dur, seçilmiş Olan’dır. O’nu dinleyin’dediğini işittiler. Yani Tanrı’nın kendisi şüpheye hiç yer bırakmayacak şekilde İsa’nın kim olduğunu belirtir. İsa Mesih en büyük peygamberlerden bile çok ama çok daha üstün bir konuma sahiptir, çünkü o Tanrı’nın Oğlu’dur. Böylece Tanrı, İsa’nın gerçek kimliğini doğrulamakla beraber esas izlenilmeye layık olan tek kişi olduğunu da belirtir.

img

İMANSIZ KUŞAK

Luka 9:37-50

37  Ertesi gün dağdan indikleri zaman, İsa'yı büyük bir kalabalık karşıladı. 38  Kalabalığın içinden bir adam, ‹‹Öğretmenim›› diye seslendi, ‹‹Yalvarırım, oğlumu bir gör, o tek çocuğumdur. 39  Bir ruh onu yakalıyor, o da birdenbire çığlık atıyor. Ruh onu, ağzından köpükler gelene dek şiddetle sarsıyor. Bedenini yara bere içinde bırakarak güçbela ayrılıyor. 40  Ruhu kovmaları için öğrencilerine yalvardım, ama başaramadılar.›› 41  İsa şöyle karşılık verdi: ‹‹Ey imansız ve sapmış kuşak! Sizinle daha ne kadar kalıp size katlanacağım? Oğlunu buraya getir.›› 42  Çocuk daha İsa'ya yaklaşırken cin onu yere vurup şiddetle sarstı. Ama İsa kötü ruhu azarladı, çocuğu iyileştirerek babasına geri verdi. 43-44  Herkes Tanrı'nın büyük gücüne şaşıp kaldı. Herkes İsa'nın bütün yaptıkları karşısında hayret içindeyken, İsa öğrencilerine, ‹‹Şu sözlerime iyice kulak verin›› dedi. ‹‹İnsanoğlu, insanların eline teslim edilecek.›› 45  Onlar bu sözü anlamadılar. Sözü kavramasınlar diye anlamı kendilerinden gizlenmişti. Üstelik İsa'ya bu sözle ilgili soru sormaktan korkuyorlardı.

46  Öğrenciler, aralarında kimin en büyük olduğunu tartışmaya başladılar. 47-48  Akıllarından geçeni bilen İsa, küçük bir çocuğu tutup yanına çekti ve onlara şöyle dedi: ‹‹Bu çocuğu benim adım uğruna kabul eden, beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden de beni göndereni kabul etmiş olur. Aranızda en küçük kim ise, işte en büyük odur.›› 49  Yuhanna buna karşılık, ‹‹Efendimiz›› dedi, ‹‹Senin adınla cin kovan birini gördük, ama bizimle birlikte seni izlemediği için ona engel olmaya çalıştık.›› 50  İsa, ‹‹Ona engel olmayın!›› dedi. ‹‹Size karşı olmayan, sizden yanadır.››

AÇIKLAMA: İsa beklenen Mesih, Tanrı Oğlu olduğunu açıkça kanıtlamıştı, ne var ki kendi öğrencileri dahi etrafındaki herkesin aklı farklı menfaatlere dalıp gitmişti. Dağdan iner inmez diğer havarilerin etrafında toplanan büyük bir kalabalıkla karşılaşır. Meğer ki adamın biri cinli oğlunu şifa bulmak için İsa’nın havarilerine getirdi fakat nedense ona bir türlü yardım edemediler. Mesih’in yaklaştığını görünce adam ona seslenip oğluna yardım etmesi için yalvarmaya başlar. Dediğine göre kötü ruh tek oğlunu yakaladığında onu öyle şiddetle sarsıyor ki çığlık atarak ağzından köpükler saçıyor. Hatta zaman zaman cin çocuğu suya ve ateşe düşürerek öldürmeye de çalışıyor (Matta 17:15). Durumu sezen Mesih kalabalığa ve özellikle kendi öğrencilerine yönelip, ‘Ey imansız ve sapmış kuşak!’ diyerek onları azarlar. Peki neden bu kelimeleri sarf etti? Şimdiye kadar İsa yaklaşık üç yıl boyunca bölgenin her yerini dolaşmış ve nice insanlara yardım etmişti. Ne var ki halk kendisine hala tam anlamıyla inanmıyordu. Çocuğun babası da tam olarak İsa’nın yetkisine güvenmiyordu (Markos 9:21-24). İsa’nın öğrencileri de Mesih’in gücüne gerçek anlamda inanmayıp hala kendi menfaatlerini kovalıyorlardı.

Mesih yine de bedeni yara bere içinde olan çocuğa acıyıp tek sözle kötü ruhun içinden çıkmasını buyurur. Çocuğu şiddetle yere vurduktan sonra cin onun bedenini terk edip ayrılır. Böylece İsa iyileşmiş çocuğu babasına teslim eder. Herkes bir kere daha İsa Mesih’in sergilemiş olduğu olağanüstü yetkiye şaşıp kalır. Olaydan sonra İsa’nın öğrencileri özel olarak, ‘Biz neden kötü ruhu kovamadık?’ diye Mesih’e sorar. İsa öncellikle kıt imanlarını işaret eder ve ayrıca bu tür kötü ruhun ancak yoğun dua sonucu kovulduğunu belirtir (Markos 9:29). Bu sırada Mesih öğrencilerine ölüm ve dirilişinden bir daha söz eder. Ancak onlar yine kendi farklı düşüncelerinden dolayı Mesih’in ne söylemek istediğini hiç anlamadılar. Onlar halkın çoğu gibi İsa’nın bir an evvel siyasi bir egemenlik kuracağını umuyorlardı. Yani onlar maddi bir krallığa odaklanmışken İsa onları öncellikle manevi bir düzene hazırlamaya çalışıyordu. Ama onlar bunun ruhsal boyutunu algılayacak bir imana sahip olmadıkları için Mesih’in olduğundan bambaşka bir frekanstaydılar.

Hemen sonra, Mesih’le kendi öğrencileri arasındaki beklenti farkını örnekleyen bir olay var. Havariler kurulacak krallıkta kimin en büyük konuma sahip olacağını tartışırken Mesih onları azarlar. Sonra küçük bir çocuk yanına alıp onu alçakgönüllülük örneği olarak kullanır. İsa’nın dediğine göre egemenliğinde büyük olmak demek önce kendini küçük saymak demek. Yani kendini büyütmek yerine insan başkalarına hizmet etmek adına kendini alçaltmalı. Yine de ilerleyen ayetlerden havarilerinin ne demek istediğini anlamadıkları belli oluyor. Onlar gruptan olmayanı kıskanıp durdurmaya çalışırken Mesih ‘Size karşı olmayan, sizden yanadır’diye cevap verir. Sonuç olarak Mesih’in sözünün ettiği egemenliğin öncellikle insanın yürek tutumunu değiştiren ve samimi iman gerektiren ruhsal bir düzen olduğu anlaşılmakta. Öğrencileri bunu başta anlamadılar ama Kutsal Ruh’un yardımıyla zamanla bunu sırrını çözdüler (Elçilerin İşleri 2).

YERUŞALİM’E DOĞRU