Luka 9:51-10:24

51  Göğe alınacağı gün yaklaşınca İsa, kararlı adımlarla Yeruşalim'e doğru yola çıktı. 52  Kendi önünden haberciler gönderdi. Bunlar, kendisi için hazırlık yapmak üzere gidip Samiriyeliler'e ait bir köye girdiler. 53  Ama Samiriyeliler İsa'yı kabul etmediler. Çünkü Yeruşalim'e doğru gidiyordu. 54  Öğrencilerden Yakup'la Yuhanna bunu görünce, ‹‹Rab, bunları yok etmek için bir buyrukla gökten ateş yağdırmamızı ister misin?›› dediler. 55  Ama İsa dönüp onları azarladı. 56  Sonra başka bir köye gittiler.

57  Yolda giderlerken bir adam İsa'ya, ‹‹Nereye gidersen, senin ardından geleceğim›› dedi. 58  İsa ona, ‹‹Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu'nun başını yaslayacak bir yeri yok›› dedi. 59  Bir başkasına, ‹‹Ardımdan gel›› dedi. Adam ise, ‹‹İzin ver, önce gidip babamı gömeyim›› dedi. 60  İsa ona şöyle dedi: ‹‹Bırak ölüleri, kendi ölülerini kendileri gömsün. Sen gidip Tanrı'nın Egemenliği'ni duyur.›› 61  Bir başkası, ‹‹Ya Rab›› dedi, ‹‹Senin ardından geleceğim ama, izin ver, önce evimdekilerle vedalaşayım.›› 62  İsa ona, ‹‹Sabanı tutup da geriye bakan, Tanrı'nın Egemenliği'ne layık değildir›› dedi. 10:1  Bu olaylardan sonra Rab yetmiş kişi daha görevlendirdi. Bunları ikişer ikişer, kendisinin gideceği her kente, her yere kendi önünden gönderdi. 2  Onlara, ‹‹Ürün bol, ama işçi az›› dedi, ‹‹Bu nedenle ürünün sahibi Rab'be yalvarın, ürününü kaldıracak işçiler göndersin. 3  Haydi gidin! İşte, sizi kuzular gibi kurtların arasına gönderiyorum. 4  Yanınıza ne kese, ne torba, ne de çarık alın. Yolda hiç kimseyle selamlaşmayın. 5  Hangi eve girerseniz, önce, ‹Bu eve esenlik olsun!› deyin. 6  Orada esenliksever biri varsa, dilediğiniz esenlik onun üzerinde kalacak; yoksa, size dönecektir. 7  Girdiğiniz evde kalın, size ne verirlerse onu yiyip için. Çünkü işçi ücretini hak eder. Evden eve taşınmayın. 8  ‹‹Bir kente girdiğinizde sizi kabul ederlerse, önünüze konulanı yiyin. 9  Orada bulunan hastaları iyileştirin ve kendilerine, ‹Tanrı'nın Egemenliği size yaklaştı› deyin. 10-11  Ama bir kente girdiğinizde sizi kabul etmezlerse, o kentin caddelerine çıkıp şöyle deyin: ‹Kentinizden ayaklarımızda kalan tozu bile size karşı silkiyoruz. Yine de şunu bilin ki, Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı.› 12  Size şunu söyleyeyim, yargı günü o kentin hali Sodom Kenti'nin halinden beter olacaktır. 13  ‹‹Vay haline, ey Horazin! Vay haline, ey Beytsayda! Sizlerde yapılan mucizeler Sur ve Sayda'da yapılmış olsaydı, çoktan çul kuşanıp kül içinde oturarak tövbe etmiş olurlardı. 14  Ama yargı günü sizin haliniz Sur ve Sayda'nın halinden beter olacaktır. 15  Ya sen, ey Kefarnahum, göğe mi çıkarılacaksın? Hayır, ölüler diyarına indirileceksin! 16  ‹‹Sizi dinleyen beni dinlemiş olur, sizi reddeden beni reddetmiş olur. Beni reddeden de beni göndereni reddetmiş olur.›› 17  Yetmişler sevinç içinde döndüler. ‹‹Ya Rab›› dediler, ‹‹Senin adını andığımızda cinler bile bize boyun eğiyor.›› 18  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Şeytan'ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm. 19  Ben size, yılanları ve akrepleri ayak altında ezmek ve düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim. Hiçbir şey size zarar vermeyecektir. 20  Bununla birlikte, ruhların size boyun eğmesine sevinmeyin, adlarınızın gökte yazılmış olmasına sevinin.›› 21  O anda İsa Kutsal Ruh'un etkisiyle coşarak şöyle dedi: ‹‹Baba, yerin ve göğün Rabbi! Bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için sana şükrederim. Evet Baba, senin isteğin buydu. 22  ‹‹Babam her şeyi bana teslim etti. Oğul'un kim olduğunu Baba'dan başka kimse bilmez. Baba'nın kim olduğunu da Oğul'dan ve Oğul'un O'nu tanıtmak istediği kişilerden başkası bilmez.›› 23  Sonra öğrencilerine dönüp özel olarak şöyle dedi: ‹‹Sizin gördüklerinizi gören gözlere ne mutlu! 24  Size şunu söyleyeyim, nice peygamberler, nice krallar sizin gördüklerinizi görmek istediler, ama göremediler. Sizin işittiklerinizi işitmek istediler, ama işitemediler.››

AÇIKLAMA: Mesih dağın başında Musa ve İlyas ile görüştüğünde ilerdeki ayrılışını konuşuyorlardı (9:31). İsa dünyaya ne için geldiğini çok iyi biliyordu. Öğrencilerine bir çok defa söylediği gibi Mesih’in ihanete uğrayarak çarmıha gerilip üç gün sonra dirilmesi ve sonra göğe alınıp Babasının yanına dönmesi gerekiyordu. Böylece insanlık uğruna kendini kurban olarak sunduktan sonra egemenliğinin kurulması için gökte kalması gerek (Elçilerin 3:21). Şimdi misyonunu tamamlamak üzere Yeruşalim’e kararlı adımlarla ilerlemeye başlar. Celile bölgesinden Yeruşalim kentine giderken İsa’nın Yahudilerin nefret ettiği Samiriyeliler’in bölgesinden geçmesi gerek. O sırada bazı Samiriyeli İsa’yı hor görüp köylerinde kalmasına izin vermiyor. Havarilerin bazısı onların üzerine ateş yağdırmak isterken Mesih buna izin vermiyor. Çünkü bu aşamada amacı insanları yargılamak değil, kurtuluşa çağırmaktı.

Bu sırada daha bir çok kişi Mesih’in grubuna katılmak istiyordu ancak İsa kendisini izlemenin ne kadar zor olduğunu belirterek bir çoğunu soğuttu. Sonuçta Mesih zengin biri değildi dolayısıyla yolda giderken akşamleyin öğrencileriyle açık havada uyurdu. Başka biri ‘İzin ver önce gidip babamı gömeyim’der. Mesih’in ‘bırak ölüleri, kendi ölülerini kendileri gömsün’ sözü dikkatimizi çeker. Aslında büyük ihtimalle adamın babası henüz ölmemişti ama yakında ölebilir kaygısıyla İsa’yı izlemeyi erteletmek istiyordu. Mesih ise ardından gelecek kişilerin tümden kararlı olmalarını talep ediyordu. Bir başkası önce ailesiyle vedalaşmak istedi. Ancak Mesih, başka bir çok yerde belirttiği gibi, ailesini Tanrı’nın Egemenliğinden üstün tutanın kendisini izlemeye layık olmadığını hatırlatır (Matta 10:37). Sonuç olarak Mesih’in gittiği yer belli: O çarmıha doğru gidiyordu. O yüzden ardından gelecek olanlar da bunu göze almalıdır.

Yolda giderken İsa öğrencilerini müjdeyi yöredeki köylerde son bir kere duyurmak için yollar. Ama bu kez sadece on iki havari değil, yetmiş kişi söz konusu. Demek ki İsa’yı yakından izleyenin sayısı yetmişe kadar yükselmişti. Onları yolcu ederken bir kaç önemli talimat verir: Müjdeleme görevinden başka bir işe sapmamaları gerek. Kendi rahatlarını düşünerek ev ev dolaşmamaları gerek. Önlerine konulan yemeği sorun yaratmadan yemeleri gerek. Mesih’in mesajını kabul etmeyen şehirleri Tanrı’nın gazabına teslim edip bir sonrakine devam etmeleri gerek. Böylece yetmişler yola çıkar. Bir süre sonra geri döndüklerinde Mesih’in yetkisiyle yaptıklarını büyük heyecanla anlatmaya başlarlar. Kimi mucize yaptı, kimisi cinleri kovdu. Bunu duyan İsa Şeytan’ın düşüşünü anımsatır. İblis’in baştan beri hiç şansı yoktu. Mesih’in gelişiyle de sonu kesinleşti. Bunun üzerine İsa Mesih onların esas ne için sevinmeleri gerektiğini söyler: ‘Adlarınızın gökte yazılmış olmasına sevinin.’Esas önemli olan işte bu! Bir çok kişi Mesih adına büyük işlere imza atmak istiyor ancak öncellikli olan kendisine içten iman edip sonsuz hayata sahip olduğumuza emin olmak.

GERÇEK SEVGİ

Luka 10:25-42

25  Bir Kutsal Yasa uzmanı İsa'yı denemek amacıyla gelip şöyle dedi: ‹‹Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?›› 26  İsa ona, ‹‹Kutsal Yasa'da ne yazılmıştır?›› diye sordu. ‹‹Orada ne okuyorsun?›› 27  Adam şöyle karşılık verdi: ‹‹Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün gücünle ve bütün aklınla seveceksin. Komşunu da kendin gibi seveceksin.›› 28  İsa ona, ‹‹Doğru yanıt verdin›› dedi. ‹‹Bunu yap ve yaşayacaksın.›› 29  Oysa adam kendini haklı çıkarmak isteyerek İsa'ya, ‹‹Peki, komşum kim?›› dedi. 30  İsa şöyle yanıt verdi: ‹‹Adamın biri Yeruşalim'den Eriha'ya inerken haydutların eline düştü. Onu soyup dövdüler, yarı ölü bırakıp gittiler. 31  Bir rastlantı olarak o yoldan bir kâhin geçiyordu. Adamı görünce yolun öbür yanından geçip gitti. 32  Bir Levili de oraya varıp adamı görünce aynı şekilde geçip gitti. 33  O yoldan geçen bir Samiriyeli ise adamın bulunduğu yere gelip onu görünce, yüreği sızladı. 34  Adamın yanına gitti, yaralarının üzerine yağla şarap dökerek sardı. Sonra adamı kendi hayvanına bindirip hana götürdü, onunla ilgilendi. 35  Ertesi gün iki dinar çıkararak hancıya verdi. ‹Ona iyi bak› dedi, ‹Bundan fazla ne harcarsan, dönüşümde sana öderim.› 36  ‹‹Sence bu üç kişiden hangisi haydutlar arasına düşen adama komşu gibi davrandı?›› 37  Yasa uzmanı, ‹‹Ona acıyıp yardım eden›› dedi. İsa, ‹‹Git, sen de öyle yap›› dedi.

38  İsa, öğrencileriyle birlikte yola devam edip bir köye girdi. Marta adında bir kadın İsa'yı evinde konuk etti. 39  Marta'nın Meryem adındaki kızkardeşi, Rab'bin ayakları dibine oturmuş O'nun konuşmasını dinliyordu. 40  Marta ise işlerinin çokluğundan ötürü telaş içindeydi. İsa'nın yanına gelerek, ‹‹Ya Rab›› dedi, ‹‹Kardeşimin beni hizmet işlerinde yalnız bırakmasına aldırmıyor musun? Ona söyle de bana yardım etsin.›› 41  Rab ona şu karşılığı verdi: ‹‹Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. 42  Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacak.››

AÇIKLAMA: Gittiği her yerde din bilginleri Mesih’le bazı güncel konuları açıp tartışmak istiyorlardı. Bazıları İsa’ya gerçek anlamda hayranlık duyuyordu, bazısı ise onun yanlış bir sözünü yakalamaya çalışıyorlardı. Bu kez bir yasa uzmanı güzel bir soru sorar: ‘Öğretmenim, sonsuz yaşamı miras almak için ne yapmalıyım?’ Sorusundan insanın kendi çabalarıyla kurtulabildiğine inandığı anlaşılıyor. O yüzden Mesih Yasa’nın ne söylediğini sorar. Din bilgini Yasa’nın özeti olan en önemli iki buyruğu sıralar: 1. Tanrı’yı bütün varlığınla sev, 2. Komşunu kendin gibi sev. Mesih cevabını takdir ederken şunu da ekler: ‘Bunu yap ve yaşayacaksın’. İşte sorun bu, Yasa’nın en temel buyruklarını bile tam anlamıyla yerine getirmek imkansızdır (bkz. Rom 7:13-25, Gal 3:10-14). Kendini aklamak isteyen adam bu kez tartışmalı bir konuyu açar: ‘Komşum kim?’ diye sorar. Yahudilere göre sevilmesi gereken komşu diğer Yahudilerdi. Acaba İsa bu hassas konu için ne diyecek? Mesih bu konudaki öğretisini küçük ama son derece anlamlı bir hikayeyle açıklar.

img

Adamın biri, muhtemelen bir Yahudi, Yeruşalim’den Eriha’ya inen yaklaşık 25 kilometrelik engebeli yoldan ilerliyordu. Aniden bir takım haydut etrafını kuşatır, onu soyup döver ve yarı ölü yolun kenarına atıp giderler. Bir süre sonra tapınakta görev yapan bir kahin yaklaşır ama yaralı vatandaşı görünce yanından geçip kaçar. Kısa bir süre sonra tapınakta kâhinlere yardım eden Levililer’den biri de oradan geçer ve aynı şekilde yardım etmeden yoluna devam eder. Sonra bir Samiriyeli aynı yoldan geçer. Şimdi Yahudiler Samiriyeliler’den nefret ederlerdi çünkü onlar tam Yahudi değil, melez bir halktılar. Ne var ki bu Samiriyeli yaralı Yahudi’yi görünce ona yardım etmek için yanına koşar. Yüreği sızlayan Samiriyeli adamın yaralarını sarar ve kendi hayvanına bindirerek en yakın hana götürür. Bir gece yanında kaldıktan sonra hancıya ‘Ona iyi bak ve bundan fazla ne harcarsan, dönüşümde sana önderim’ diyerek ayrılır. Hikayeyi anlattıktan sonra Mesih din bilginine dönerek kendi sorusuna cevap vermesini ister: ‘Sence bu üç kişiden hangisi komşusu gibi davrandı?’ Yasa uzmanı istemeyerek Samiriyeli’nin yaptığını takdir ettikten sonra İsa ona ‘Git, sen de öyle yap’ diyerek son noktayı koyar. Demek ki Tanrı’nın esas insandan istediği kuru dindarlık değil samimi sevgi ve içten merhamettir.

Ardından ilginç bir olaya daha tanık oluyoruz. Mesih’in tanıdığı ve arada evinde kaldığı iki kız kardeş vardı: Marta ve Meryem. Marta, İsa’yı evinde konuk eder ama işin çokluğundan dolayı hiç oturamıyor. Meryem ise Rab İsa’nın ayakları dibinde oturarak Mesih’in konuşmasına doymak nedir bilmiyor. Kız kardeşinin bu yaptığına öfkelenen Marta onu İsa’ya şikayet eder. Mesih’in cevabı ise çok can alıcı: ‘Marta, Marta, sen çok şey için kaygılanıp telaşlanıyorsun. Oysa gerekli olan tek bir şey vardır. Meryem iyi olanı seçti ve bu kendisinden alınmayacaktır’. Peki bu sözle İsa neyi kastediyordu? Marta Rab’bi yaptıklarıyla hoşnut etmeye çalışıyordu. Meryem ise Rab’bi dinlemeyi, O’nunla vakit geçirmeyi yeğledi. Marta yasa uzmanı gibi çabalarıyla Rab’bin gözüne girmeye çalışıyordu ancak İsa’nın dediğine göre esas önemli olan O’nunla samimi bir ilişki sahibi olmaktır. Yani yaptığımız tüm hizmetlerden çok daha önemli bir şey var o da Mesih’i içten sevmek ve sözünü dinlemek.

DUANIN DERSİ

Luka 11:1-13

1  İsa bir yerde dua ediyordu. Duasını bitirince öğrencilerinden biri, ‹‹Ya Rab›› dedi, ‹‹Yahya'nın kendi öğrencilerine öğrettiği gibi sen de bize dua etmesini öğret.›› 2  İsa onlara, ‹‹Dua ederken şöyle söyleyin›› dedi: ‹‹Baba, adın kutsal kılınsın. Egemenliğin gelsin. 3  Her gün bize gündelik ekmeğimizi ver. 4  Günahlarımızı bağışla. Çünkü biz de bize karşı suç işleyen herkesi bağışlıyoruz. Ayartılmamıza izin verme.›› 5-7  Sonra şöyle dedi: ‹‹Sizlerden birinin bir arkadaşı olur da gece yarısı ona gidip, ‹Arkadaş, bana üç ekmek ödünç ver. Bir arkadaşım yoldan geldi, önüne koyacak bir şeyim yok› derse, öbürü içerden, ‹Beni rahatsız etme! Kapı kilitli, çocuklarım da yanımda yatıyor. Kalkıp sana bir şey veremem› der mi hiç? 8  Size şunu söyleyeyim, arkadaşlık gereği kalkıp ona istediğini vermese bile, adamın yüzsüzlüğünden ötürü kalkar, ihtiyacı neyse ona verir. 9  ‹‹Ben size şunu söyleyeyim: Dileyin, size verilecek; arayın, bulacaksınız; kapıyı çalın, size açılacaktır. 10  Çünkü her dileyen alır, arayan bulur, kapı çalana açılır. 11  ‹‹Aranızda hangi baba, ekmek isteyen oğluna taş verir? Ya da balık isterse balık yerine yılan verir? 12  Ya da yumurta isterse ona akrep verir? 13  Sizler kötü yürekli olduğunuz halde çocuklarınıza güzel armağanlar vermeyi biliyorsanız, gökteki Baba'nın, kendisinden dileyenlere Kutsal Ruh'u vereceği çok daha kesin değil mi?››

AÇIKLAMA: Luka kitabının başından beri duanın Mesih’in hayatı ve hizmetinde ne kadar kritik bir rol oynadığını gördük. Bazısı ‘İsa’nın dua etmeye ne ihtiyacı vardı ki?’diye sorabilir. Ancak Mesih için dua bir tür sevap değildi. Dua, nefes almak kadar doğal bir ihtiyaçtır. Dahası Baba Tanrı’yla diri bir ilişkinin yansımasıdır. Nitekim İsa’nın öğretisine göre dua doğrudan Tanrı’yla iletişim kurmak demek. Yani Rab’le bir tür konuşmak demek. Bunun için duanın gösterişten uzak, samimi ve içten olması şarttır. Dahası dua belirli bir takım mekanik hareketlerle ya da ezberlenmiş bazı cümlelerle alakalı olan bir durum değil çünkü Rab insanın yüreğine bakar (Matta 6:5-7) Mesih’in havarileri duanın İsa’nın hayatında ne kadar önemli bir yer aldığını fark etmişlerdi o yüzden günün birinde ‘Bize de dua etmesini öğret’ diye rica ettiler. İlerleyen ayetlerde Mesih onlara kısa bir dua gösterir. Bu dua şifreli bir sözmüş gibi tekrarlanması gereken bir şey değil, aksine Tanrı’yla canlı ilişki kurmamız için genel bir şablon oluşturur.

Duanın başında Mesih Tanrı’ya ‘Baba’ diye hitap eder. O günkü Yahudiler için ve bugünkü insanlar için de Tanrı’ya bu kadar samimi bir söylev ile yaklaşmak başta çok tuhaf gelebilir. Ancak İsa Mesih hepimizi yaratan Tanrı’nın tüm herkesin ortak Babası olduğunu öğretirdi. O bizden uzak ilgisiz bir konumda değil, tersine her birimizi candan sever ve yakından ilgilenir. Yine de Baba Tanrı’ya samimiyetle yaklaşırken adını kutsamamız yani varlığını el üstünde tutmamız çok önemli. Aynı zamanda O’ndan kendimiz için bir şey dilemeden önce O’nun kutsal planının gerçekleşmesi ve egemenliğinin kurulması için dua etmeliyiz. Çünkü dua ederken esas mühim olan kendi arzumuzu aramak yerine O’nun isteğini anlamak ve yerine getirmektir. Sonra günlük ihtiyacımız her neyse korkmadan kendisinden talep edebiliriz. Yine de bunu dile getirirken günahlarımızdan arınmamız son derece önemlidir. Çünkü kendi yüreğimizde günah barındırırken kutsal Rab’den bir şey dilemek tezat olur (Yeşaya 1:15). Mesela, Rab diğer insanları bağışladığımız oranda bizi bağışlar ve duamıza yanıt verecektir. Son olarak Rab’bin bizi kötülükten koruması için dua etmeliyiz. Çünkü Tanrı’nın yardımı olmadan İblis’in ayartmasına karşı koymamız olanaksızdır. Gördüğümüz gibi dua ederken, öncellikle Tanrı’nın işlerine odaklanmalıyız. Diğer konulara gelince, kişisel ihtiyaçlarımız olsun sıkıntılarımız olsun, Rab’den imanla yardım dileyebiliriz.

İlerleyen ayetlerde Mesih dualarımızda son derece ısrarlı olmamız gerektiğini vurgular. Tanrı bize her türlü yardım etmeye hazır ne var ki bizler pek istikrarlı değiliz. İsa yüzsüz komşu öyküsünü anlatarak Tanrı’ya karşı ne kadar daha istekli ve ısrarlı olmamız gerektiğini öğretir. Sonuçta Rab isteksiz ya da güçsüz değil. O taleplerimizi büyük heyecanla bekler. İsteğine uygun olarak ne istersek kendisi hepsini seve seve sağlayacaktır. Sonra çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayan baba örneğini vererek İsa Baba Tanrı’nın bize gerekli her şeyi vereceğini bir daha vurgular. Tabi Rab bize her şeyi verebilir demek her zaman her şeyi verecek demek değil. Her baba gibi çocuklarının ihtiyaçlarını düşünür ve durumlarına uygun olup olmadığını tartar. Bazı taleplerimize hayır diyebilir çünkü en iyisini O bilir. Ancak cevabı ne olursa olsun O’nu hikmetinden, iyiliği ve gücünden asla şüphe duymamalıyız. En önemlisi Rab bize Kutsal Ruh’unu verdi ve ancak onun yardımıyla Tanrı’nın kutsal arzusunu ayırt edebiliriz. Sonuç olarak dua aracılığıyla sadece Tanrı’yla konuşmak değil, Tanrı’yı daha iyi tanımak mümkündür. O’nun ruhuna boyun eğdiğimizde de kutsal arzusuna uyduğumuza emin olabiliriz.

RUHUMUZUN EVİ

Luka 11:14-32

14  İsa adamın birinden dilsiz bir cini kovuyordu. Cin çıkınca adamın dili çözüldü. Halk hayret içinde kaldı. 15  Ama içlerinden bazıları, ‹‹Cinleri, cinlerin önderi Baalzevul'un gücüyle kovuyor›› dediler. 16  Bazıları ise O'nu denemek amacıyla gökten bir belirti göstermesini istediler. 17  Onların ne düşündüğünü bilen İsa şöyle dedi: ‹‹Kendi içinde bölünen ülke yıkılır, kendi içinde bölünen ev çöker. 18  Şeytan da kendi içinde bölünmüşse, onun egemenliği nasıl ayakta kalabilir? Siz, benim Baalzevul'un gücüyle cinleri kovduğumu söylüyorsunuz. 19  Eğer ben cinleri Baalzevul'un gücüyle kovuyorsam, sizin adamlarınız kimin gücüyle kovuyor? Sizi bu durumda kendi adamlarınız yargılayacak. 20  Ama ben cinleri Tanrı'nın eliyle kovuyorsam, Tanrı'nın Egemenliği üzerinize gelmiş demektir. 21  ‹‹Tepeden tırnağa silahlanmış güçlü bir adam kendi evini koruduğu sürece, malları güvenlik içinde olur. 22  Ne var ki, ondan daha güçlü biri saldırıp onu alt ettiğinde güvendiği bütün silahları elinden alır ve mallarını yağmalayarak bölüştürür. 23  Benden yana olmayan bana karşıdır, benimle birlikte toplamayan dağıtıyor demektir. 24  ‹‹Kötü ruh insandan çıkınca kurak yerlerde dolanıp huzur arar. Bulamayınca da, ‹Çıktığım eve, kendi evime döneyim› der. 25  Eve gelince orayı süpürülmüş, düzeltilmiş bulur. 26  Bunun üzerine gider, kendisinden kötü yedi ruh daha alır ve eve girip yerleşirler. Böylece o kişinin son durumu ilkinden beter olur.›› 27  İsa bu sözleri söylerken kalabalığın içinden bir kadın O'na, ‹‹Ne mutlu seni taşımış olan rahme, emzirmiş olan memelere!›› diye seslendi. 28  İsa, ‹‹Daha doğrusu, ne mutlu Tanrı'nın sözünü dinleyip uygulayanlara!›› dedi.

29  Çevredeki kalabalık büyürken İsa konuşmaya başladı. ‹‹Şimdiki kuşak kötü bir kuşaktır›› dedi. ‹‹Doğaüstü bir belirti istiyor, ama ona Yunus'un belirtisinden başka bir belirti gösterilmeyecek. 30  Yunus nasıl Ninova halkına bir belirti olduysa, İnsanoğlu da bu kuşak için öyle olacaktır. 31  Güney Kraliçesi, yargı günü bu kuşağın adamlarıyla birlikte kalkıp onları yargılayacak. Çünkü kraliçe, Süleyman'ın bilgece sözlerini dinlemek için dünyanın ta öbür ucundan gelmişti. Bakın, Süleyman'dan daha üstün olan buradadır. 32  Ninova halkı, yargı günü bu kuşakla birlikte kalkıp bu kuşağı yargılayacak. Çünkü Ninovalılar, Yunus'un çağrısı üzerine tövbe ettiler. Bakın, Yunus'tan daha üstün olan buradadır.››

AÇIKLAMA: Mesih her zaman ki gibi gittiği her yerde insanları kötü ruhların etkisinden kurtarıyordu. Halkın çoğu İsa’nın yaptıklarını hayranlıkla izlerken din bilginleri ise sergilediği ilahi yetkiye inanmak istemedikleri için onu adi bir şekilde kötülemeye başladılar. Hatta bazısı, ‘Cinleri, cinlerin önderi Baalzevul’un gücüyle kovuyor’dediler. Peki sözü edilen ‘Baalzebul’ kim? Eski Antlaşmada Baalzebul bir putun adıydı (2.Krallar 1:2). Putların gücü Şeytan’dan kaynaklandığı için Yahudiler arasında ‘Baalzebul’ cinleri yöneten İblis için kullanılan bir lakap olmuştu. Baalzebul, ‘evin efendisi’ demek. İsa’yı bu şekilde suçlayan din adamları O’nun Şeytan’a çalıştığını ima etmeye çalışıyorlardı. Mesih ise kendi içinde bölünen ülke ya da ev ayakta kalamaz diye yanıt verir. Yani Şeytan neden kendi görevlendirdiği cinleri kovsun ki? Eğer Mesih, İblisin emrinde olup cinleri kovuyorsa o zaman Şeytan kendi kendine zarar veriyor demek. İblis bile bu kadar aptal değil. Aslında baştan beri İsa Mesih’in her durumda Şeytana karşı koyduğunu gördük. Çünkü Mesih İblis’in insanlardan kaçırdığı egemenliği geri kazanmak için geldi. Ne var ki din bilginleri Mesih’e inanmadıkları için O’nu bu şekilde reddederek esas İblis’e çalışıyorlardı.

Gördüğümüz gibi ‘Baalzebul’ evin efendisi demek. Şimdi Mesih insanı ruhsal bir eve benzeterek kötü ruhların etkisinde nasıl kalabildiğini gösterir. Bir insan kendi evine yani ruhuna sahip çıktığı sürece İblis ona karşı bir şey yapamaz. Fakat insan kendini kötü ruhlara açarsa o zaman evinin yönetimini İblis’e teslim etmiş olur. Böylece Şeytan onun hayatını darmadağın eder ve onu mümkün oldukça kötülüğe sevk eder. Bu arada bölümün başında gördüğümüz gibi insan kötü ruhların etkisinden kurtulmak için yardıma başvurabilir. Cin kovulunca insan evini toplayıp temizleyebilir. Bu arada cin kendine başka bir ev arar. Ama bulamayınca eski evine geri dönmeye çalışabilir. Hatta beraberinde bir kaç kötü ruh daha getirebilir ve insanı etkisi altında almaya başarırsa hayatını eskisinden daha beter hale çevirebilir. Peki insan kendini kötü ruhlara karşı nasıl muhafaza edebilir? Öncellikle her tür büyü, muska, sihir ve benzer şeyin Şeytan’dan olup da son derece tehlikeli olduğunu anlamalıyız. İkincisi gerçek anlamda kendimizi koruma altına almak için Tanrı’nın Sözüne sığınmalı Mesih’in buyruklarına uymalıyız.

Kalan ayetlerde İsa kendisinden hep doğaüstü belirti isteyen kalabalık için ‘kötü bir kuşak’ der. Aslında özellikle din bilginleri hep Mesih’i bu konuda zorluyorlardı. Ama bunu kendisine inanmak için değil, inanmamak için bahane aradıkları için talep ediyorlardı. Mesih ise bu sırada Yunus’u belirti olarak gösterir. Yıllar önce Rab, Yunus’u Ninova’ya gidip halkını tövbeye çağırmak üzere görevlendirdi. Bu Yunus için çok zor bir görevdi çünkü Ninova son derece gaddar ve pagan olan Asur Krallığının başkentiydi. Başarılı olacağına pek inanmadığı halde Yunus vaaz etmeye başladı ve birden tüm Ninova halkı tövbe etti. Ardından Mesih Süleyman’ı çok uzaktan görmeye gelen Güney Kraliçesi’ni de hatırlatır (1.Krallar 10). Aslında bu iki örnekle İsa’nın vurgulamak istediği şu: Ninova halkı Yunus’a, Güney Kraliçesi Süleyman’a inandıysa neden Yahudi halkı Mesih’e inanamıyor? Tanrı’yı tanımayan bu iki ulus tövbe edebildiyse nasıl olur da Rab’bin halkı olarak seçilen Yahudiler kendilerine vaat edilen Mesih’i reddediyorlardı? İşte bu İblis’in işiydi. Kıskançlıklarından ötürü İsa Mesih’e ‘Baalzebul’ diyerek esas kendileri İblis’in ellerine düştüler.

DÜNYANIN IŞIĞI

Luka 11:33-54

33  ‹‹Hiç kimse kandil yakıp onu gizli yere ya da tahıl ölçeğinin altına koymaz. Tersine, içeri girenler ışığı görsünler diye onu kandilliğe koyar. 34  Bedenin ışığı gözdür. Gözün sağlamsa, bütün bedenin de aydınlık olur. Gözün bozuksa, bedenin de karanlık olur. 35  Öyleyse dikkat et, sendeki ‹ışık› karanlık olmasın. 36  Eğer bütün bedenin aydınlık olur ve hiçbir yanı karanlık kalmazsa, kandilin seni ışınlarıyla aydınlattığı zamanki gibi, bedenin tümden aydınlık olur.››37  İsa konuşmasını bitirince bir Ferisi O'nu evine yemeğe çağırdı. O da içeri girerek sofraya oturdu. 38  İsa'nın yemekten önce yıkanmadığını gören Ferisi şaştı. 39  Rab ona şöyle dedi: ‹‹Siz Ferisiler, bardağın ve tabağın dışını temizlersiniz, ama içiniz açgözlülük ve kötülükle doludur. 40  Ey akılsızlar! Dışı yapanla içi yapan aynı değil mi? 41  Siz kaplarınızın içindekini sadaka olarak verin, o zaman sizin için her şey temiz olur. 42  ‹‹Ama vay halinize, ey Ferisiler! Siz nanenin, sedefotunun ve her tür sebzenin ondalığını verirsiniz de, adaleti ve Tanrı sevgisini ihmal edersiniz. Ondalık vermeyi ihmal etmeden esas bunları yerine getirmeniz gerekirdi. 43  Vay halinize, ey Ferisiler! Havralarda en seçkin yerlere kurulmaya, meydanlarda selamlanmaya bayılırsınız. 44  Vay halinize! İnsanların, farkında olmadan üzerlerinde gezindiği belirsiz mezarlara benziyorsunuz.›› 45  Kutsal Yasa uzmanlarından biri söz alıp İsa'ya, ‹‹Öğretmenim, bunları söylemekle bize de hakaret etmiş oluyorsun›› dedi. 46  İsa, ‹‹Sizin de vay halinize, ey Yasa uzmanları!›› dedi. ‹‹İnsanlara taşınması güç yükler yüklersiniz, kendiniz ise bu yükleri kaldırmak için parmağınızı bile kıpırdatmazsınız. 47  Vay halinize! Peygamberlerin anıtlarını yaparsınız, oysa onları sizin atalarınız öldürmüştür. 48  Böylelikle atalarınızın yaptıklarına tanıklık ederek bunları onaylamış oluyorsunuz. Çünkü onlar peygamberleri öldürdüler, siz de anıtlarını yapıyorsunuz. 49  İşte bunun için Tanrı'nın Bilgeliği şöyle demiştir: ‹Ben onlara peygamberler ve elçiler göndereceğim, bunlardan kimini öldürecek, kimine zulmedecekler.› 50-51  Böylece bu kuşak, Habil'in kanından tutun da, sunakla tapınak arasında öldürülen Zekeriya'nın kanına değin, dünyanın kuruluşundan beri akıtılan bütün peygamberlerin kanından sorumlu tutulacaktır. Evet, size söylüyorum, bu kuşak sorumlu tutulacaktır. 52  Vay halinize, ey Yasa uzmanları! Bilgi kapısının anahtarını alıp götürdünüz. Kendiniz bu kapıdan girmediniz, girmek isteyenlere de engel oldunuz.›› 53  İsa oradan ayrılınca, din bilginleriyle Ferisiler O'nu şiddetle sıkıştırarak birçok konuda ağzını aramaya başladılar. 54  Ağzından çıkacak bir sözle O'nu tuzağa düşürmek için fırsat kolluyorlardı.

AÇIKLAMA: Şimdiye kadar İsa din bilginleriyle hep çatışma halindeydi. İsrail’in önderleri O’nu vaat edilen ‘Mesih’ olarak reddetmede kararlıydılar. O yüzden İsa Mesih’in üzerlerine Tanrı’nın yargısını okumaktan başka bir çaresi kalmıyor. Burada sözünü ettiği ‘bedenin ışığı’ meselesi başta pek anlaşılmayabilir. Başka bir yerde İsa ‘Dünyanın Işığı Benim’ dedi (Yuhanna 9:5). Benzer şekilde öğrencilerine ‘dünyanın ışığı sizsiniz’ dedi (Matta 5:15). Bununla kendisi gibi Tanrı’nın kutsal erdemlerini ve öğretisini dünyaya pürüzsüz bir şekilde yansıtmamız gerektiğini vurgulamak istedi (1.Petrus 2:9). Ancak Luka’da Mesih Yahudiler’in önderlerine sesleniyordu. Peki neyi kastediyordu? Aslında Eski Antlaşma’ya göre İsrail topluluğu uluslara bir ışık olmak üzere Tanrı’nın halkı olarak seçildi (Yeşaya 51:4). Ne var ki İsrail diğer uluslara ışık olmak yerine kendisi karanlığa gömüldü. Dahası nihai ışık olarak vaat edilen Mesih’i reddederek Tanrı’nın Işığı’nı kandile koymak yerine O’nu söndürmeye kalktılar (Yeşaya 49:6, Luka 2:32). Fakat O ışığı söndüremediler (Yuhanna 1:5). Kaldı ki İsrail kendine düşen ‘ışık’ görevine ihanet ederek hem kendini hem de diğer ulusları karanlıkta bıraktı (Romalılar 2:19). Yine de Tanrı Mesih’i göndererek müjdenin ışığını tüm herkesin üzerine parlatıp iman edenlerin yüreklerini aydınlattı (Yuhanna 1:9, 2. Korintliler 4:4-6).

İlerleyen ayetlerde İsa Mesih kutsal görevlerini kötüye kullanan din bilginlerini azarlamaya başlar. En başta ellerini yıkamadı diye kendisini eleştiren Ferisiler’e yönelir. Ferisiler, Yahudiler arasında aşırı muhafazakar olarak bilinen mezhepti. Özellikle temizlik konusunda son derece titizdiler. Günde onlarca kez ellerini yıkar, banyo yapar ve böylece Tanrı’ya daha yakın olduklarını iddia ederlerdi. Mesih ise ‘Ey akılsızlar’ diyerek sadece dış görünüşe odaklanarak daha önemli olan iç meselelerini ihmal etmelerini eleştirir. Ferisiler Yasa’nın ayrıntıları konusunda çok gayretli ve dikkatli davranıyorlardı ama çoğu zaman genel anlamını gözden kaçırıyorlardı. Mesela en ufak baharatın ondalığını vermeye odaklanırken Yasa’nın esas vurguladığı Tanrı sevgisini ve adaletini ihmal ederlerdi. Bir yerden sonra Ferisiler için din bir tür rant oyununa dönüştü. Tanrı’yı tanımak yerine insanların onları nasıl tanıdığına meraklıydılar.

img

Bu sırada Kutsal Yasa Uzmanları da kendilerini aklamaya çalışırlar. Onlar Ferisiler gibi önder konumunda olmasalar da Tanrı’nın Sözü’nü yorumlayanlar olarak çok önemli bir role sahiptiler. Mesih’in onlar için söylediği şeyler pek iç açıcı değil. Yasa uzmanları Rab’bin sözüne bir sürü buyruk ve şart ekleyerek halkın işini zorlaştırıyorlardı. Böylece ne kendileri kurtuluyor ne de başkalarının kurtulmasına izin veriyorlardı. Sonuç olarak Mesih, Âdemoğlu Habil’in ölümünden son peygamberlerden biri Zekeriya’nın ölümüne değin tüm Tanrı adamlarının hesabı bu kuşaktan sorulacak der. Peki İsa’nın bu hükmü fazla ağır değil mi? Tüm peygamberlerin ölümünü neden bu kuşağa yüklüyor? Çünkü tüm peygamberlerin işaret ettiği ve yolunun hazırladığı Mesih’i reddettiler! İsa Mesih hepsinden büyük ve kat kat daha önemli. Bu kuşağın din bilginleri ise kendi egolarından dolayı İsa’yı reddederek en büyük yargıyı hak ettiler. Bundan dini değerleri kendi kendimize kullanmanın Tanrı'nın gözünde ne kadar büyük bir günah olduğu anlaşılmaktadır.

KİMDEN KORKMALIYIZ?

Luka 12:1-12

1  O sırada halktan binlerce kişi birbirlerini ezercesine toplanmıştı. İsa önce kendi öğrencilerine şunları söylemeye başladı: ‹‹Ferisiler'in mayasından -yani, ikiyüzlülükten- kaçının. 2  Örtülü olup da açığa çıkarılmayacak, gizli olup da bilinmeyecek hiçbir şey yoktur. 3  Bunun için karanlıkta söylediğiniz her söz gün ışığında duyulacak, kapalı kapılar ardında kulağa fısıldadıklarınız damlardan duyurulacaktır. 4  ‹‹Siz dostlarıma söylüyorum, bedeni öldüren, ama ondan sonra başka bir şey yapamayanlardan korkmayın. 5  Kimden korkmanız gerektiğini size açıklayayım: Kişiyi öldürdükten sonra cehenneme atma yetkisine sahip olan Tanrı'dan korkun. Evet, size söylüyorum, O'ndan korkun. 6  Beş serçe iki meteliğe satılmıyor mu? Ama bunlardan bir teki bile Tanrı katında unutulmuş değildir. 7  Nitekim başınızdaki bütün saçlar bile sayılıdır. Korkmayın, siz birçok serçeden daha değerlisiniz. 8  ‹‹Size şunu söyleyeyim, insanların önünde beni açıkça kabul eden herkesi, İnsanoğlu da Tanrı'nın melekleri önünde açıkça kabul edecek. 9  Ama kim beni insanlar önünde inkâr ederse, kendisi de Tanrı'nın melekleri önünde inkâr edilecek. 10  İnsanoğlu'na karşı bir söz söyleyen herkes bağışlanacak. Oysa Kutsal Ruh'a küfreden bağışlanmayacaktır. 11  ‹‹Sizi havra topluluklarının, yöneticilerin ve yetkililerin önüne çıkardıklarında, ‹Kendimizi neyle, nasıl savunacağız?› ya da, ‹Ne söyleyeceğiz?› diye kaygılanmayın. 12  Kutsal Ruh o anda size ne söylemeniz gerektiğini öğretecektir.››

AÇIKLAMA: Toplumun önderleri tarafından reddedilen İsa, öğrencilerini ilerde karşılaşacakları zor günler için hazırlamaya başlar. Onları öncellikle ikiyüzlü öğretmenlerden kaçınmayı buyurur. Bir önceki bölümde belirttiği gibi, Ferisiler ve diğer önderler dıştan çok doğru ve dürüst görünürken içten son derece çürüktüler. Bugün de bu tarz ikiyüzlülüğü sürdüren önderler var. Fakat Mesih, günün birinde gerçek yüzleri ortaya çıkacağını belirtir. İster siyasi lider, ister ruhani önder olsun herkesin işi gün ışığına çıkacaktır (1.Korintliler 3:13, Vahiy 20:11-15). Benzer şekilde bizim de gizlide yaptığımız ve söylediğimiz her şey bir gün yüzeye çıkacaktır. O yüzden insanların ve Rab’bin önünde utanmak istemiyorsak ‘bedeni ve ruhu lekeleyen her şeyden kendimizi arındırmalıyız(2.Korintliler 7:1).’

Hepimizin belirli bazı kaygıları ve korkuları var. Çoğu insan zarar görmekten, acı çekmekten ya da dışlanmaktan korkar. Ancak Mesih’in dediğine göre korkulması gereken bir şey varsa o da bize bu hayatta fiziksel olarak zarar verebilecek kimseler değil, bizi bir sonraki hayatta ebedi azaba teslim etme yetkisine sahip Tanrı’dır. Bu hayatta çekeceğimiz her hangi işkence ya da iftira geçicidir ama Rab’bin yargısı ve cezası sonsuzdur. Yine de Rab hiç kimsenin kaybolmasını istemez, herkesin kurtulması için uğraşıp durur (1.Timoteos 2:4). O’nun gözünüzde her birimiz canını feda edecek kadar değerlidir. O yüzden O’nun yargısından korkarken sevgisinden asla şüphe etmemeliyiz (2.Korintliler 5:11-14). En küçük kuşun varlığını sürdüren ve başımızdaki saçın sayısını net bilen Tanrı için her can özel ve değerlidir.

Yine de Mesih insanın işleyebileceği en büyük günahı hatırlatmadan devam etmek istemiyor. Burada sözü edilen ‘İnsanoğlu’ vaat edilen Mesih için kullanılan özel bir isimdir (Daniel 7:13-14). Rab’bin gönderdiği kurtarıcı İnsanoğlu Mesih’i kabul eden Tanrı’nın kabulünü de görür. Fakat İsa Mesih’i inkar eden Tanrı’nın melekleri önünde de inkar edilecektir. Neden? Çünkü peygamber Daniel’in de belirttiği gibi Tanrı’nın ebedi kurtuluş tasarısı ‘İnsanoğlu’ üzerinde kurulmuştur. Bu anlamda Mesih’i kabul etmek yalnızca varlığını onaylamak değil, O’na Rab ve Kurtarıcı olarak inanmak demektir. Benzer şekilde, Ferisiler’in zaman zaman yaptığı gibi, Mesih’in yaptıklarını Kutsal Ruh’a değil İblis’e atfetmek bağışlanamayacak kadar korkunç bir günahtır (Matta 12:22-32). Kısacası, insanın yapabileceği en büyük hata İsa Mesih’i gerçek anlamda tanımamaktır çünkü O’nun dışında kurtuluş yoktur (Elç.İşleri 4:12). Sonra öğrencilerine dönünce Mesih, kendisini inkar etmedikleri için baskı görüp mahkemeye çıkardıklarında, kaygı çekmelerine hiç gerek yok der. Çünkü o anda Tanrı’nın Ruh’u onları olağanüstü bir güç ve bilgelikle donatıp konuşturacaktır. Sonuç olarak Mesih’e sadık kaldığımız sürece, hiç kaygı çekmemize gerek yok. Bu dünyada yanlış anlaşılıp insanların nefretini kazanabiliriz ama önemli olan gerçeğe bağlı kaldığımız için bir sonraki dünyada Tanrı’nın övgüsünü kazanmaktır.

GERÇEK SERVET

Luka 12:13-34

13  Kalabalığın içinden biri İsa'ya, ‹‹Öğretmenim, kardeşime söyle de mirası benimle paylaşsın›› dedi. 14  İsa ona şöyle dedi: ‹‹Ey adam! Kim beni üzerinizde yargıç ya da hakem yaptı?›› 15  Sonra onlara, ‹‹Dikkatli olun!›› dedi. ‹‹Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir.›› 16  İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi. 17  Adam kendi kendine, ‹Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok› diye düşündü. 18  Sonra, ‹Şöyle yapacağım› dedi. ‹Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım. 19  Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim.› 20  ‹‹Ama Tanrı ona, ‹Ey akılsız!› dedi. ‹Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?› 21  ‹‹Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur.››22  İsa öğrencilerine şöyle dedi: ‹‹Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‹Ne yiyeceğiz?› diye canınız için, ‹Ne giyeceğiz?› diye bedeniniz için kaygılanmayın. 23  Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemlidir. 24  Kargalara bakın! Ne eker, ne biçerler; ne kilerleri, ne ambarları vardır. Tanrı yine de onları doyurur. Siz kuşlardan çok daha değerlisiniz! 25  Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? 26  Bu küçücük işe bile gücünüz yetmediğine göre, öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz? 27  ‹‹Zambakların nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. 28  Ey kıt imanlılar, bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı'nın sizi de giydireceği çok daha kesindir. 29  ‹Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz?› diye düşünüp tasalanmayın. 30  Dünya ulusları hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa Babanız, bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. 31  Siz O'nun egemenliğinin ardından gidin, o zaman size bunlar da verilecektir. 32  ‹‹Korkma, ey küçük sürü! Çünkü Babanız, egemenliği size vermeyi uygun gördü. 33  Mallarınızı satın, sadaka olarak verin. Kendinize eskimeyen keseler, göklerde tükenmeyen bir hazine edinin. Orada ne hırsız ona yaklaşır, ne de güve onu yer. 34  Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır.››

AÇIKLAMA: Ezelden beri insanlar kendi hesaplarına yaşar. İnsanların çoğu para peşinde koşar ve kendini zengin etmeyi hayal eder. Hayatlarının büyük bir bölümünü bu koşuşturmaya harcarlar. Fakat nedense bu servet kazanma yarışına büyük heyecanla katılan insanlar sonrasını pek düşünmezler. Bu bölümde Mesih servetin tuzağını küçük bir öyküyle açıklar. Adamın biri alabildiğine zenginleşti. Büyük bir hasattan sonra, ‘daha büyük ambarlar yapmam gerek, işimi büyütmem lazım’demişti. Sonra kendi kendine konuşarak, ‘Ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar’ diye plan yapmıştı. Tam o anda adamı gökten gözleyen Tanrı ‘Ey akılsız! Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak?’ diye karşılık vermişti. Çok can alıcı bir soru: Bu kadar uğraştığımız mal mülkü yanımızda götüremeyeceğimize göre, kime kalacaktır? Anlaşılan bir tek bu hayatta zengin olmak için uğraşmak oldukça aptal bir şey çünkü sonunda ölüm hepsine el koyacaktır. O yüzden İsa Mesih bizi ‘Tanrı katında’ zengin olmaya davet eder. Bahsettiği bu servetin paramızın çokluğuyla alakası yoktur, tersine karakterimizin ve ruhumuzun zenginliğine bağlıdır. İlerleyen ayetlerde Mesih öğrencilerine ruhsal açıdan Tanrı katında zengin olmayı öğretir.

img

Aslında öncellikle insanların neden zenginliğin peşinden koştuklarını anlamak gerek. Genellikle insanları bu servet yarışına iten gelecekle ilgili kaygıları ve korkularıdır. ‘Yarın ne olacağız?’ ‘Paramız bitse, işten çıkartılsak, ekonomik kriz vursa, ne yapacağız?’ diye düşünüp dururuz. Peki neden kaygılanıyoruz? Çünkü Tanrı’ya güvenmiyoruz! Aslında hepimiz O’na güvendiğimizi söylüyoruz ama nedense yine hep kendi gücümüzle kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak için koşuşturuyoruz. Sanki Tanrı halimizi umursamıyor. Zengin çiftçi gibi maddi geleceğimize gelince Tanrı’yı yok sayıp kendi kendimize güveniyoruz. Tanrı’nın sadece ruhsal ihtiyaçlarımızla ilgilendiğini sanıyoruz. Oysa2ki Tanrı her halimizle ilgilenir çünkü o Göklerdeki Babamız’dır. Bu yüzden Mesih öğrencilerine öncellikle kaygılanmamayı buyurur. Tanrı’nın diğer canlılara gösterdiği ilgiyi hatırlatarak çocukları olan bizlere çok daha fazla ilgi göstereceğini söyler. Ayrıca kaygılanmanın hiç bir yarar sağlamadığını da belirtir. Sonuç olarak Tanrı gereksinimlerimizi bizden daha iyi bilir. Dahası sevgili Babamız olarak kendisine güvendiğimize sürece gerekli tüm ihtiyaçlarımızı karşılayacağına emin olabilir.

Peki bu durumda biz ne yapmalıyız? Tanrı her şeyimizi sağlayacak diye çalışmayı bırakalım mı? Kesinlikle hayır. İncil şöyle der, ‘Çalışmak istemeyen yemek de yemesin (2.Selanikliler 3:10).’ Esas önemli olan kime çalıştığımızdır. Eğer hala bu hayat için kendimize çalışıyorsak boştur. Ama eğer Tanrı’nın İsa Mesih’le kuracağı Göksel Egemenliğe çalışıyorsak o zaman durum değişir. Baştan beri Tanrı Adem’in İblis’e kaptırdığı yeryüzündeki egemenliği kurtaracağını belirtmişti (Yaratılış 3:15). İsa Mesih özellikle bunun için geldi ve çarmıhta ölüp dirilerek kendisine iman eden herkesi yenilenmiş egemenliğine almıştı (Koloseliler 1:13). O yüzden İsa Mesih’e iman eden bizler için bu hayatta kendimiz için bir şey biriktirmeye gerek yoktur artık. Çünkü burada kazanılan her şey burada kalıp çürüyecektir. Bizler göklerde bir hazine biriktirmeye bakmalıyız (Matta 6:20). Bu nasıl olur? Mesih’in dediği gibi kendimize almak yerine, vermeyi öğrenmeliyiz. Kendimizi kurtarmaya çalışmak yerine, başkalarını kurtarmaya çalışmalıyız. İşte hayatımızın gidişatını belirleyecek olan da budur, çünkü İsa’nın dediği gibi ‘Hazinemiz neredeyse, yüreğimiz de orada olacaktır.’Gözümüz paradaysa sonumuz vahim olacaktır. Ama gözümüz Rab’deyse asla pişman olmayacağız.

UYANIK OLUN!

Luka 12:35-59

35  ‹‹Kuşaklarınız belinizde bağlı ve kandilleriniz yanar durumda hazır olun. 36  Düğün şenliğinden dönecek olan efendilerinin gelip kapıyı çaldığı an kapıyı açmak için hazır bekleyen köleler gibi olun. 37  Efendileri geldiğinde uyanık bulunan kölelere ne mutlu! Size doğrusunu söyleyeyim, efendileri beline kuşağını bağlayacak, kölelerini sofraya oturtacak ve gelip onlara hizmet edecek. 38  Efendi gecenin ister ikinci, ister üçüncü nöbetinde gelsin, uyanık bulacağı kölelere ne mutlu! 39  Ama şunu bilin ki, ev sahibi, hırsızın hangi saatte geleceğini bilse, evinin soyulmasına fırsat vermez. 40  Siz de hazır olun. Çünkü İnsanoğlu beklemediğiniz saatte gelecektir.›› 41  Petrus, ‹‹Ya Rab›› dedi, ‹‹Bu benzetmeyi bizim için mi anlatıyorsun, yoksa herkes için mi?›› 42  Rab de şöyle dedi: ‹‹Efendinin, uşaklarına vaktinde azık vermek için başlarına atadığı güvenilir ve akıllı kâhya kimdir? 43  Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu! 44  Size gerçeği söyleyeyim, efendisi onu bütün malının üzerinde yetkili kılacak. 45-46  Ama o köle içinden, ‹Efendim gecikiyor› der, kadın ve erkek hizmetkârları dövmeye, yiyip içip sarhoş olmaya başlarsa, efendisi, onun beklemediği günde, ummadığı saatte gelecek, onu şiddetle cezalandırıp imansızlarla bir tutacaktır. 47  ‹‹Efendisinin isteğini bilip de hazırlık yapmayan, onun isteğini yerine getirmeyen köle çok dayak yiyecek. 48  Oysa bilmeden dayağı hak eden davranışlarda bulunan, az dayak yiyecek. Kime çok verilmişse, ondan çok istenecek. Kime çok şey emanet edilmişse, kendisinden daha fazlası istenecektir. 49  ‹‹Ben dünyaya ateş yağdırmaya geldim. Keşke bu ateş daha şimdiden alevlenmiş olsaydı! 50  Katlanmam gereken bir vaftiz var. Bu vaftiz gerçekleşinceye dek nasıl da sıkıntı çekiyorum! 51  Yeryüzüne barış getirmeye mi geldiğimi sanıyorsunuz? Size hayır diyorum, ayrılık getirmeye geldim. 52  Bundan böyle bir evde beş kişi, ikiye karşı üç, üçe karşı iki bölünmüş olacak. 53  Baba oğluna karşı, oğul babasına karşı, anne kızına karşı, kız annesine karşı, kaynana gelinine karşı, gelin kaynanasına karşı olacaktır.››

54  İsa halka şunları da söyledi: ‹‹Batıda bir bulutun yükseldiğini görünce siz hemen, ‹Sağanak geliyor› diyorsunuz, ve öyle oluyor. 55  Rüzgarın güneyden estiğini görünce, ‹Çok sıcak olacak› diyorsunuz, ve öyle oluyor. 56  Sizi ikiyüzlüler! Yeryüzünün ve gökyüzünün görünümünden bir anlam çıkarabiliyorsunuz da, şimdiki zamanın anlamını nasıl oluyor da çıkaramıyorsunuz? 57  ‹‹Doğru olana neden kendiniz karar vermiyorsunuz? 58  Sizden davacı olanla birlikte yargıca giderken, yolda onunla anlaşmak için elinizden geleni yapın. Yoksa o sizi yargıcın önüne sürükler, yargıç gardiyanın eline verir, gardiyan da sizi hapse atar. 59  Size şunu söyleyeyim, borcunuzun son kuruşunu ödemedikçe oradan asla çıkamazsınız.››

AÇIKLAMA: Mesih öğrencilerine gelecekle ilgili kaygılanmamalarını buyurdu çünkü günü geldiğinde Rab vaat edilen egemenliği onların ellerine teslim edecektir. Bu da İsa Mesih’in ikinci gelişinde gerçekleşecek. Peki bu ne zaman olacak? Mesih bir çok yerde dönüş günü ve saatini kesin olarak bilmenin mümkün olmadığını belirtir (Matta 24:36). O yüzden bizi efendisini hazırda bekleyen köleler gibi ayık ve uyanık olmaya çağırır. Hatta geldiğinde bizden hoşnut kalırsa sofrasına oturtup bize hizmet edeceğini de söyler. Ne büyük bir lütuf! Bu arada Petrus kimleri kastettiğini sorar. Mesih havarilerine yönelerek onların evi üzerinde kahya olarak görev aldıklarını söyler. Kimi kahya gibi ‘Efendim gecikiyor, yan yatıp keyfime baksam...’ derlerse Mesih geldiğinde onları şiddetli bir şekilde azarlayacaktır, der. Ancak eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu! Bu sözler sadece 12 havari için değil, Mesih’in evi olan kilisede görev alan herkes için geçerlidir. Sonuçta kilise bizim değil, Rab’bin topluluğudur, dolayısıyla mensuplarına göz kulak olmak son derece kutsal bir görevdir (Elç. İş. 20:28). Kaldı ki evin sahibi Mesih’in ne zaman döneceği belli değil o yüzden hepimizin özenli bir şekilde hizmetimize devam etmemiz gerek.

Sonra Mesih geldiğinde insanları nasıl yargılayacağını belirtir. Kullanacağı standardı şöyle anlatır: Kime çok verilmişse ondan çok istenecektir. Böylece en büyük yargıyı hak eden Tanrı’nın isteğini bilip de yapmayan kişi olacaktır. Bilmeden Tanrı’nın sözünü çiğneyen ise daha az dayak yiyecek. Tabi burada genel bir benzetme kullanıyor. Başka bölümlerden Mesih’e inanan kimsenin nihai hüküm giymeyeceğini öğreniyoruz (Romalılar 8:1), ancak gelecek egemenlikte bazı ödüllerini feragat edecektir (2.Yuhanna 1:8). İmansızlara gelince Mesih’in her birini adil bir şekilde yargılayacağını görebiliyoruz (2. Selanikliler 1:6-12).

Ardından Mesih birçok insanın kafasını karıştıran bir kaç cümle sarf eder: ‘Ben dünyaya ateş yağdırmaya geldim’ ve‘Yeryüzüne barış değil, ayrılık getirmeye geldim’. Bu sözlerle neyi kastediyordu? İlkinde aslında gelen yargıdan bahsediyordu çünkü dünyayı yargılayacak olan da Mesih’tir (Yuhanna 5:27). Ancak dünyayı yargılamadan önce kendisi dünyanın yargısını üstlenecekti. Burada bahsettiği ‘vaftiz’ çarmıh üzerindeki ölümdür. Vaftiz bir kaç yerde sembolik açıdan ölüm ve diriliş temsil eder (Romalılar 6:3). Ancak Mesih’in bu olağanüstü fedakarlığı başta dünyaya beklenen barışı sağlamayacaktır. Çünkü insanlar İsa’yı sevmedikleri gibi ardından gidenleri de sevmeyecekler. Bu açından Mesih’in öğretisi barış değil ayrılık getiriyor çünkü iman edenin kendi aile fertleri karşısına cephe alıyor. Barış şimdi değil, Mesih’in ikinci gelişinde olacaktır.

Son olarak Mesih insanların ikinci gelişine nasıl hazırlanabileceklerini anlatır. Günden güne insanlar bulutların şekillerine ya da rengine bakarak bir sonraki günün hava durumunu nasıl tahmin edebiliyorlarsa bizler de dünyanın haline bakarak Mesih’in gelişinin ne kadar yakın olduğunu sezebiliriz. Mesih bir çok yerde gelişinden önce gelişecek olayları net bir şekilde aktarır (Matta 24, Luka 21). Bunlara dikkat ederek İsa Mesih’in dönüşü pek yakın olduğunu görebiliyoruz. O halde ne yapmalıyız? Mesih’in dediğine göre kaygılanıp korkmak yerine kendimizi her tür günahtan arındırıp O’nun kutsal hizmetine adamalıyız. Belirttiği gibi, birine karşı bir günahımız varsa, hiç vakit kaybetmeden onunla barışmaya özen göstermeliyiz ki Mesih’in önünde azar işitmeyelim. İsa Mesih kesinlikle dönecektir, ancak ikinci gelişinde kurban edilecek bir kuzu olarak değil yavrularına sahip çıkacak aslan gibi dönecektir (İbraniler 9:27-28, Vahiy 5:5).

TÖVBE EDİNİZ!

Luka 13:1-17

1  O sırada bazı kişiler gelip İsa'ya bir haber getirdiler. Pilatus'un nasıl bazı Celileliler'i öldürüp kanlarını kendi kestikleri kurbanların kanına kattığını anlattılar. 2  İsa onlara şöyle karşılık verdi: ‹‹Böyle acı çeken bu Celileliler'in, bütün öbür Celileliler'den daha günahlı olduğunu mu sanıyorsunuz? 3  Size hayır diyorum. Ama tövbe etmezseniz, hepiniz böyle mahvolacaksınız. 4  Ya da, Şiloah'taki kule üzerlerine yıkılınca ölen o on sekiz kişinin, Yeruşalim'de yaşayan öbür insanların hepsinden daha suçlu olduğunu mu sanıyorsunuz? 5  Size hayır diyorum. Ama tövbe etmezseniz, hepiniz böyle mahvolacaksınız.›› 6  İsa şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Adamın birinin bağında dikili bir incir ağacı vardı. Adam gelip ağaçta meyve aradı, ama bulamadı. 7  Bağcıya, ‹Bak› dedi, ‹Ben üç yıldır gelip bu incir ağacında meyve arıyorum, bulamıyorum. Onu kes. Toprağın besinini neden boş yere tüketsin?› 8  ‹‹Bağcı, ‹Efendim› diye karşılık verdi, ‹Ağacı bir yıl daha bırak, bu arada ben çevresini kazıp gübreleyeyim. 9  Gelecek yıl meyve verirse, ne iyi; vermezse, onu kesersin.› ››10  Bir Şabat Günü İsa, havralardan birinde öğretiyordu. 11  On sekiz yıldır içinde hastalık ruhu bulunan bir kadın da oradaydı. İki büklüm olmuş, belini hiç doğrultamıyordu. 12  İsa onu görünce yanına çağırdı. ‹‹Kadın›› dedi, ‹‹Hastalığından kurtuldun.›› 13  Ellerini kadının üzerine koydu. Kadın hemen doğruldu ve Tanrı'yı yüceltmeye başladı. 14  İsa'nın hastayı Şabat Günü iyileştirmesine kızan havra yöneticisi kalabalığa seslenerek, ‹‹Çalışmak için altı gün vardır›› dedi. ‹‹O günler gelip iyileşin, Şabat Günü değil.›› 15  Rab ona şu karşılığı verdi: ‹‹Sizi ikiyüzlüler! Her biriniz Şabat Günü kendi öküzünü ya da eşeğini yemlikten çözüp suya götürmez mi? 16  Buna göre, Şeytan'ın on sekiz yıldır bağlı tuttuğu, İbrahim'in bir kızı olan bu kadının da Şabat Günü bu bağdan çözülmesi gerekmez miydi?›› 17  İsa'nın bu sözleri, kendisine karşı gelenlerin hepsini utandırdı. Bütün kalabalık ise O'nun yaptığı görkemli işlerin tümünü sevinçle karşıladı.

AÇIKLAMA: Tanımadığımız birinin başına kötü bir şey geldiği zaman genellikle ne düşünürüz? Halk arasında genellikle şunları duyarız: ‘Kaderi buymuş’ ya da ‘Allah çarptı.’ Kaza da olsa söz konusu kişinin bunu bir şekilde hak ettiğini var sayıyoruz. İsa Mesih’in köy kent dolaşıp insanlara konuştuğu o sırada başkentten çok kötü bir haber gelir. Roma Valisi Pilatus, İsa’nın memleketi Celile’den kurban kesmek için Tapınağa giden bazı adamları hunharca öldürtmüştü. Ayrıca kanlarını kendi kestikleri kurbanların kanına katmıştı. Hem korkunç bir katliam hem de dini bir rezaletti bu. Bunu Mesih’e anlatan kişiler ondan sert bir kınama isterken hiç beklemedikleri bir karşılık alırlar. İsa onlara öncelikle kendi yüreklerini gösterir. Onlar farkında olmadan felaketin başına geldiği bu kişilerin bunu bir şekilde hak ettiklerini düşünüyorlardı. Mesih ise ‘Tövbe etmezseniz hepiniz böyle mahvolacaksınız’ diye karşılık verir. Bununla İsa insanların başına gelen felaketlerin belirli günahlarından kaynaklanmadığını belirtir. Eyüp’ün dostları kendisini suçlarken aynı hataya düştüler. Gerçek şu ki hepimiz günahlarımızdan ötürü mahvolmayı hak ediyoruz. Kaza olsun, felaket olsun veya doğal ölüm olsun er ya da geç hepimiz ölümle karşılaşacağız. Ölüm hepimize dokunacaktır çünkü her birimiz günahkârız. O yüzden kimin daha günahkâr olup olmadığı önemli değil, önemli olan tövbe etmektir.

Yukarıda gördüğümüz düşüncenin diğer kötü yanı şudur ki böyle düşünmekle Tanrı’nın adaletine ve merhametine gölge düşürmüş oluyoruz. O yüzden Mesih küçük bir benzetme daha anlatır. Adamın biri incir ağacı diker. Yıllar geçer ama ondan hiç meyve alamaz. O yüzden bağcıya meyvesiz ağacı sökmesini söyler. Fakat bağcı bir yıl daha sabretmesini ister. Bu süreçte ağacın çevresini kazıp gübreleyeceğini söyler. Ancak bir yıl sonrasında yine meyve vermiyorsa o zaman ağacı keseceğine söz verir. Bu öyküden Tanrı’nın ‘meyve vermemiz’ için ne kadar sabrettiğini, tüm yolları tükettiğini anlıyoruz. Pavlus’un yazdığı gibi: ‘O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister (1.Timoteos 2:4).’ Bir açıdan meyve vermeyen incir ağacı tövbeye yanaşmayan İsrail topluluğunu da temsil eder (bkz. Matta 21:18-22). Rab onlara pek çok fırsat vermesine rağmen sonunda kendilerine gönderilen Mesih’i reddettiklerinden dolayı mahvoldular. Yine de bu durumda İsrail’i suçlayıp durmak yerine kendi yüreğimize bakmalıyız.

img

Sonra Rab bir Şabat Günü Yahudiler’in din bilginleriyle bir olay daha yaşar. İsa havralardan birinde öğretirken on sekiz yıldır hastalık cinine tutulan bir kadına rastlar. Mesih iki büklüm halini görünce kadına dokunarak ‘Kurtuldun’ der. Hastalığından kurtulan kadın hemen doğruldu ve Tanrı’yı yüceltmeye başladı. Ne var ki olayı gören havra yöneticisi halkı azarlamaya başlar, şifa bulmak için Şabat günü değil haftanın diğer günlerinde gelsinler der. Ancak karşısına çıkan İsa, Tanrı’nın çocuklarının özellikle Şabat Gününde Şeytanın esaretinden kurtulmasından daha doğal bir şey olmadığını belirtir. Böylece tüm halk Mesih’in gücüne ve hikmetine sevinir. Burada bir kere daha Yahudi önderlerinin kuru dindarlığını görebiliyoruz. Sonuç olarak sadece onlar değil, hepimizin tövbe edip Tanrı’nın merhametine sığınmamız gerekiyor.

RABBİN EGEMENLİĞİ

Luka 13:18-35

18  Sonra İsa şunları söyledi: ‹‹Tanrı'nın Egemenliği neye benzer, onu neye benzeteyim? 19  Tanrı'nın Egemenliği, bir adamın bahçesine ektiği hardal tanesine benzer. Tane gelişip ağaç olur, kuşlar dallarında barınır.›› 20  İsa yine, ‹‹Tanrı'nın Egemenliği'ni neye benzeteyim?›› dedi. 21  ‹‹O, bir kadının üç ölçek una karıştırdığı mayaya benzer. Sonunda bütün hamur kabarır.›› 22  İsa köy kent dolaşarak öğretiyor, Yeruşalim'e doğru ilerliyordu. 23-24  Biri O'na, ‹‹Ya Rab›› dedi, ‹‹Kurtulanların sayısı az mı olacak?›› İsa oradakilere şöyle dedi: ‹‹Dar kapıdan girmeye gayret edin. Size şunu söyleyeyim, çok kişi içeri girmek isteyecek, ama giremeyecek. 25  Ev sahibi kalkıp kapıyı kapattıktan sonra dışarıda durup, ‹Ya Rab, kapıyı aç bize!› diyerek kapıyı vurmaya başlayacaksınız. ‹‹O da size, ‹Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi bilmiyorum› diye karşılık verecek. 26  ‹‹O zaman, ‹Biz senin önünde yiyip içtik, sen de bizim sokaklarımızda öğrettin› demeye başlayacaksınız. 27  ‹‹O da size şöyle diyecek: ‹Kim olduğunuzu, nereden geldiğinizi bilmiyorum. Çekilin önümden, ey kötülük yapanlar!› 28  ‹‹İbrahim'i, İshak'ı, Yakup'u ve bütün peygamberleri Tanrı'nın Egemenliği'nde, kendinizi ise dışarı atılmış gördüğünüz zaman, aranızda ağlayış ve diş gıcırtısı olacaktır. 29  İnsanlar doğudan batıdan, kuzeyden güneyden gelecek ve Tanrı'nın Egemenliği'nde sofraya oturacaklar. 30  Ve işte, sonuncu olan bazıları birinci, birinci olan bazıları da sonuncu olacak.››

31  Tam o sırada bazı Ferisiler gelip İsa'ya, ‹‹Buradan ayrılıp başka yere git. Hirodes seni öldürmek istiyor›› dediler. 32  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Gidin, o tilkiye söyleyin, ‹Bugün ve yarın cinleri kovup hastaları iyileştireceğim ve üçüncü gün hedefime ulaşacağım.› 33  Yine de bugün, yarın ve öbür gün yoluma devam etmeliyim. Çünkü bir peygamberin Yeruşalim'in dışında ölmesi düşünülemez! 34  ‹‹Ey Yeruşalim! Peygamberleri öldüren, kendisine gönderilenleri taşlayan Yeruşalim! Tavuğun civcivlerini kanatları altına topladığı gibi ben de kaç kez senin çocuklarını toplamak istedim, ama siz istemediniz. 35  Bakın, eviniz ıssız bırakılacak! Size şunu söyleyeyim: ‹Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!› diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz.››

AÇIKLAMA: Hatırlarsak bu sırada Mesih Yeruşalim’e son seyahatini yapıyordu. Uğradığı her yerde göklerin egemenliğini müjdeliyordu. Tabi insanlar ‘egemenlik’ sözünü duyunca çok görkemli ve ihtişamlı bir şey bekliyorlardı. Mesih ise sözünü ettiği egemenliğin öncellikle insanların yüreklerinde kurulması gerektiğini öğretiyordu. Tanrı’nın Krallığı’na katılmak isteyen önce gönlünü alçaltıp Mesih’e iman etmeli ve O’nun çarmıhını üstlenmeli. Burada İsa egemenliğin büyümesiyle ilgili iki benzetme daha aktarır. İlkin bir hardal tanesini gösterir. Çok ufak olmasına rağmen büyüdüğünde kuşların barınabilecek kadar büyük bir ağaç oluşturduğunu hatırlatır. Aynı şekilde hamura konulan mayanın çok küçük olmasına rağmen bütün hamuru kabarttığını görüyoruz. Benzer şekilde Tanrı’nın egemenliği başta küçük ve önemsiz gibi görünse, günün sonunda müthiş bir şekilde büyüyecek ve tüm dünyayı kapsayacaktır. Kilisenin ilk büyümesi de böyle oldu. Dünyanın ücra bir köşesinde bir takım balıkçının yaydığı mesaj kısa bir sürede tüm dünyaya yayıldı. Bugün de Mesih’in Kilisesi dışardan küçülüyor gibi görünse de alttan gözle görülmeyen şekilde büyüdüğüne inanıyoruz. Avrupa’da gerçek imanlı sayısı çok azalmış olabilir ama onun yerine Çin ve İran gibi ülkelerde imanlılar alabildiğine çoğalıyor. En sonunda İsa Mesih geri geldiğinde ‘sular denizi nasıl dolduruyorsa’ egemenliğinde de Rab’bin bilgisinin yeryüzünü dolduracağını biliyoruz (Yeşaya 11:9).

Bu arada bazı Yahudiler Mesih’e şu önemli soruyu yöneltirler: ‘Kurtulanların sayısı az mı olacak?’ Cevabında İsa insanların çok şaşıracağını belirtir çünkü kurtulduğunu sanan birçok kişi dışarıda kalacak ve kurtulmasına hiç ihtimal vermediğimiz başkaları Rabbin egemenliğine dâhil olacak. O yüzden Mesih insanlara ‘Dar kapıdan girmeye gayret edin!’ der. Bununla diğer herkese uymayalım demek istiyor. Herkesin bir şeyin doğru olduğuna inanması onu doğru kılmıyor. Hatta çoğu insanın inandığı ve yaptığı muhtemelen yanlıştır. Sonra özellikle Yahudilere yönelerek bir çoğunun dışarda kalacağını belirtir. Bu onlar için çok büyük bir şok. Çünkü Tanrı halkı olarak seçilen Yahudiler doğal olarak kurtulacaklarını sanıyorlardı. Ama Mesih böyle olmayacağını belirtir çünkü Rab dış görünüşe ya da kimliğe değil insanın imanına ve icraatına bakar. Sonra ilginç bir şey daha söyler: Yahudiler’den ziyade diğer uluslardan daha fazla insanın İbrahim, İshak ve Yakup ile Tanrı Egemenliği’nin sofrasına oturacaklarını söyler. Ne ironik bir durum! Yahudiler gururlanıp kendi güçlerine güvendikleri için atalarına vaat edilen krallığın dışında kalacak ama yabancı olan bizler iman sayesinde egemenliğe dâhil olacağız (bkz. Romalılar 9:30-32). Böylece sonuncu sayılan diğer uluslar birinci sayılan Yahudilerden daha öne geçecekler.

Son olarak Mesih kendi halkı olan Yahudiler için üzüntüsünü dile getirir. Bazı Ferisiler onu korkutup kutsal misyonundan caydırmaya çalışırlar ama Mesih Yeruşalim’e gitmeye kararlı olduğunu tekrarlıyor. Oraya vardığında büyük ihanete uğrayıp çarmıha gerileceğini biliyor ama bunun için dünyaya geldi zaten. Kendisinden önce daha bir çok peygamber benzer şekilde Yahudiler’in gazabına uğrayıp Yeruşalim’de can verdiler. Yine de Mesih İsrail halkına duyduğu derin acıyı saklamıyor. Rab onları kerelerce kurtarmaya çalıştı, onları tövbeye çağırdı ama istemediler. Bu yüzden yakında büyük bir lanete uğrayacaklarını belirtir ve ancak Mesih’i kabul ettiklerinde bundan kurtulacaklarını söyler. Çoğumuz İsa’nın burada kullandığı sözü anlamıyoruz. ‘Rabbin adıyla gelene övgüler olsun!’diyeceğiniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz der. Mesih’in gününde bu cümle eve dönen birine söylenirdi, yani bir tür ‘Hoş geldiniz!’ İsa, Yahudi halkına şunu demek istiyor, siz beni sevgiyle kabul edene kadar, ben bir daha dönmeyeceğim. İşte bu yüzden İsrail halkının bir an evvel tövbe etmesi için dua etmeliyiz ki İsa Mesih dönüp vaat edilen krallığı kursun.

MESİH ŞÖLENDE

Luka 14:1-24

1  Bir Şabat Günü İsa Ferisiler'in ileri gelenlerinden birinin evine yemek yemeye gitti. Herkes O'nu dikkatle gözlüyordu. 2  Önünde, vücudu su toplamış bir adam vardı. 3  İsa, Kutsal Yasa uzmanlarına ve Ferisiler'e, ‹‹Şabat Günü bir hastayı iyileştirmek Kutsal Yasa'ya uygun mudur, değil midir?›› diye sordu. 4  Onlar ses çıkarmadılar. İsa adamı tutup iyileştirdi, sonra eve gönderdi. 5  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Hanginiz oğlu ya da öküzü Şabat Günü kuyuya düşer de hemen çıkarmaz?›› 6  Onlar buna hiçbir karşılık veremediler. 7-9  Yemeğe çağrılanların başköşeleri seçtiğini farkeden İsa, onlara şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Biri seni düğüne çağırdığı zaman başköşeye kurulma. Belki senden daha saygın birini de çağırmıştır. İkinizi de çağıran gelip, ‹Yerini bu adama ver› diyebilir. O zaman utançla kalkıp en arkaya geçersin. 10  Bir yere çağrıldığın zaman git, en arkada otur. Öyle ki, seni çağıran gelince, ‹Arkadaşım, daha öne buyurmaz mısın?› desin. O zaman seninle birlikte sofrada oturan herkesin önünde onurlandırılmış olursun. 11  Kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan yüceltilecektir.››

12  İsa kendisini yemeğe çağırmış olana da şöyle dedi: ‹‹Bir öğlen ya da akşam yemeği verdiğin zaman dostlarını, kardeşlerini, akrabalarını ve zengin komşularını çağırma. Yoksa onlar da seni çağırarak karşılık verirler. 13  Ama ziyafet verdiğin zaman yoksulları, kötürümleri, sakatları, körleri çağır. 14  Böylece mutlu olursun. Çünkü bunlar sana karşılık verecek durumda değildirler. Karşılığı sana, doğru kişiler dirildiği zaman verilecektir.›› 15  Sofrada oturanlardan biri bunu duyunca İsa'ya, ‹‹Tanrı'nın Egemenliği'nde yemek yiyecek olana ne mutlu!›› dedi. 16  İsa ona şöyle dedi: ‹‹Adamın biri büyük bir şölen hazırlayıp birçok konuk çağırdı. 17  Şölen saati gelince davetlilere, ‹Buyurun, her şey hazır› diye haber vermek üzere kölesini gönderdi. 18  ‹‹Ne var ki, hepsi anlaşmışçasına özür dilemeye başladılar. Birincisi, ‹Bir tarla satın aldım, gidip görmek zorundayım. Rica ederim, beni hoş gör› dedi. 19  ‹‹Bir başkası, ‹Beş çift öküz aldım, onları denemeye gidiyorum. Rica ederim, beni hoş gör› dedi. 20  ‹‹Yine bir başkası, ‹Yeni evlendim, bu nedenle gelemiyorum› dedi. 21  ‹‹Köle geri dönüp durumu efendisine bildirdi. Bunun üzerine ev sahibi öfkelenerek kölesine, ‹Koş› dedi, ‹Kentin caddelerine, sokaklarına çık; yoksulları, kötürümleri, körleri, sakatları buraya getir.› 22  ‹‹Köle, ‹Efendim, buyruğun yerine getirilmiştir, ama daha yer var› dedi. 23  ‹‹Efendisi köleye, ‹Çıkıp yolları ve çit boylarını dolaş, bulduklarını gelmeye zorla da evim dolsun› dedi. 24  ‹Size şunu söyleyeyim, ilk çağrılan o adamlardan hiçbiri benim yemeğimden tatmayacaktır.› ››

AÇIKLAMA: Bir Şabat Günü Mesih yine havrada öğretiyordu. Halk ağzından çıkan her söze bayılırken dini önderler en ufak bir hatasını arıyorlardı. Daha önce olduğu gibi İsa karşısına çıkan hastaları iyileştirdi. Din bilginleri ise Şabat Günü’nde bir hastayı iyileştirmenin Musa’nın Yasası’na uygun olmadığını savunmaya kalktılar. Ne var ki Mesih insanın Şabat Günü’nde bile çukura düşen hayvanını kurtarması ne kadar doğalsa bir başkasına yardım etmesinin de en az onun kadar doğal olduğunu belirtir. Gerçek şu ki Mesih kadar Tanrı’nın Yasası’na sahip çıkan ve onu hakkıyla yerine getiren yoktu. Dini önderler ise onu kıskandıkları için ağzını arıyorlardı. Bu sırada Mesih onların ne kadar bencil ve kibirli olduklarını gösterir. Mesela önemli birinin sofrasına otururken hepsi en onurlu yeri kapmak için koşturuyorlardı. Ama bu pek akıllıca değil çünkü daha önemli biri ortaya çıktığında ev sahibi en önemli yeri ona vermek için oraya oturan kişiyi aşağı indirmek zorunda kalıyordu. O yüzden Mesih şu önemli prensibi açıklar: Kendini yücelten alçaltılacaktır, kendini alçaltan ise yüceltilecektir. Ne yazık ki bugünkü dünya, ‘Kendini göstermelisin!’ veya‘Öne çıkmalısın!’ gibi sözlerle bizi teşvik eder. Oysa ki Mesih’in dediği gibi gurur insanı eninde sonunda küçük düşürür. Alçakgönüllülüğü benimseyen ise Rab’bin beğenisini kazanır.

Şölende oturan Mesih bu sırada davet edilenlere dikkat eder. Ev sahibi doğal olarak en sevdiği arkadaşlarını ve toplumun onurlu mensuplarını çağırmıştı. İsa bunu bir gün karşılık bulmak için yaptığını sezer. Yani davet ettiği kişiler yarın öbür gün onu kendi evlerine davet edebilecek güce sahip kimseler. Mesih ise insan gerçekten mutlu olmak istiyorsa vereceği şölene zengin arkadaşlarını değil, kimsesizleri, fakir ve hasta insanları çağırması gerektiğini söyler. Neden? Çünkü bunu yapan kişi belirli bir karşılık beklemiyor demek. Daha önemlisi bunu Tanrı için yaptığını göstermiş olur ve karşılığını da Tanrı’dan alacaktır. Ne yazık ki günümüzde insanlar bir iyilik yaptıklarında etraflarındaki insanlardan alkış almak için yaparlar. Oysa ki Tanrı’nın gözünde esas değerli olan iyiliği gizlilik içinde Tanrı için yapmaktır (Matta 6:1-4). Ayrıca bunu karşılık alacağımız kişiler için değil gerçek anlamda muhtaç insanlar için yapmamız çok daha anlamlı ve gereklidir.

img

Bu sırada oturanlardan birisi ‘Tanrı’nın Egemenliğinde yemek yiyecek olana ne mutlu!’diye seslenir. Yahudiler yalnızca kendi ulusundan olup çok ‘sevap’ işlemiş kişilerin Tanrı’nın huzuruna kavuşacaklarına inanıyorlardı. Buna karşılık Mesih şölen benzetmesini anlatır: Zengin bir adam vereceği büyük şölene birçok konuk çağırır. Ne var ki hepsi türlü bahane üreterek gelmeyi reddeder. Buna çok öfkelenen ev sahibi kölesine ‘Kentin sokaklarına çık, yoksulları, hastaları, herkesi çağır’der. Böylece ev dolmaya başlar. Ev sahibi yer kaldığını görünce, köleyi ikinci bir defa sokaklara gönderir ve sonunda şölen salonu dolup taşar. Sonra kölesine şu sözü ekler: ‘İlk çağrılan o adamlardan hiçbiri benim yemeğimden tatmayacaktır.’Peki, bu öyküyle Mesih neyi belirtmeye çalışıyor? Aslında bunu kendini beğenmiş gururlu Yahudi önderlerine söylüyordu. Tanrı Yahudi ulusunu seçerek öncelliği onlara verdi ama onlar İsa Mesih’i reddederek Tanrı’nın Egemenliğinin dışında kaldılar (Elç.İşleri 28:25-29). Kaldı ki Tanrı’nın huzuruna kavuşmak için insan asla kendine güvenmemeli. Kibir ve gurur bizi Tanrı’ya yaklaştırmak yerine daha da uzaklaştırır. O yüzden kurtulmak için günahımızı alçakgönüllü bir şekilde kabul ederek İsa Mesih’e güvenmeliyiz. Ancak o

zamanın sonunda Tanrı’nın sofrasında yer alacağımızdan emin olabiliriz.

İSA’YI İZLEMENİN BEDELİ

Luka 14:25-35

25-26  Kalabalık halk toplulukları İsa'yla birlikte yol alıyordu. İsa dönüp onlara şöyle dedi: ‹‹Biri bana gelip de babasını, annesini, karısını, çocuklarını, kardeşlerini, hatta kendi canını bile gözden çıkarmazsa, öğrencim olamaz. 27  Çarmıhını yüklenip ardımdan gelmeyen, öğrencim olamaz. 28  ‹‹Aranızdan biri bir kule yapmak isterse, bunu tamamlayacak kadar parası var mı yok mu diye önce oturup yapacağı masrafı hesap etmez mi? 29-30  Çünkü temel atıp da işi bitiremezse, durumu gören herkes, ‹Bu adam inşaata başladı, ama bitiremedi› diyerek onunla eğlenmeye başlar. 31  ‹‹Ya da hangi kral başka bir kralla savaşa gittiğinde, üzerine yirmi bin askerle yürüyen düşmana on bin askerle karşı koyabilir miyim diye önce oturup bir değerlendirme yapmaz? 32  Eğer karşı koyamayacaksa, öbürü henüz uzaktayken elçiler gönderip barış koşullarını ister. 33  Aynı şekilde sizden kim varını yoğunu gözden çıkarmazsa, öğrencim olamaz. 34  ‹‹Tuz yararlıdır. Ama tuz tadını yitirirse, bir daha nasıl o tadı kazanabilir? 35  Ne toprağa, ne de gübreye yarar; onu çöpe atarlar. İşitecek kulağı olan işitsin.››

AÇIKLAMA: Herkes İsa Mesih’i sevdiğini söyler ancak O’nu gerçek anlamda tanıyan ve izleyen pek azdır. Mesih burada kendisini izlemenin ne kadar zor olduğunu hatırlatır. Bu ayetlerde İsa ardından gelmenin koşullarını sıralar. Dediğine göre öğrencisi olmak isteyen kimse aile bağından daha fazla Tanrı’nın Egemenliğine ve Mesih’e tutkun olmalı. Herkes doğal olarak ailesine bağlıdır, hatta Rab sözünde anne babamıza her daim saygılı olmamız gerektiğini belirtir (Efesliler 6:1-3). Ne var ki Mesih, ardından gelmek isteyenin Tanrı’ya olan sevgisinin çok daha güçlü olması gerektiğini belirtir. Neden? Çünkü ailemizi ne kadar seviyorsak da bazen bizi yanlış inançlara sevk edebilirler. O yüzden gerçeğin peşinden gitmek isteyen Mesih öğrencisi bazen kendi ailesinin baskısıyla karşılaşabilir (Matta 10:34-35). Kaldı ki Mesih’in yolunu seçen kişi Mesih’in de uğradığı zulme uğrayabilir. Bu yüzden İsa ardından gelmek isteyenlere sadece ailelerini değil kendi canlarını da gözden çıkarmaya çağırır. Bunu çarmıhımızı yüklenmeye benzetir. Mesih’in gününde çarmıhını yüklenmek demek ölüme doğru ilerlemek demek. Çarmıh boyuna asılan bir kolye değildi, korkunç bir işkence ve idam aletiydi. Böylece Mesih öğrencisi olmak isteyenlere bu kararın çok pahalıya patlayabileceğini hatırlatır. Günümüzde kimse çarmıha gerilme tehlikesiyle karşı karşıya olmasa da günbegün kendimizi her tür günaha karşı ölmüş saymamız çok önemlidir (Galatyalılar 2:20).

Bunun ne kadar büyük bir karar olduğunu vurgulamak için İsa iki kısa benzetme anlatır. İlkinde kule yapmak isteyen biri var. Temel atmadan mutlaka ki projeyi bitirmeye parası olup olmadığını düşünmeli, değil mi? Yoksa kuleyi yarıda bırakırsa gelen giden onunla alay edecektir. Benzer şekilde Mesih’i yolun yarısında bırakan alay konusu olur. İkinci benzetmede savaşa çıkan bir kral var. Düşmanla savaşa girmeden önce oturup kaç askeri var, karşısındaki kralı yenebilir gibi sorular sormaz mı? Elbette, yoksa bunun hesabını yapmadan savaşa girse bu iş sadece rezaletle bitmez, büyük katliama da sebep olabilir. İşte Mesih ardından gelecek kişileri iyice düşünmeye zorlar. İsa Mesih’in yolu çok çetin. O yoldan giden her türlü sıkıntıyla karşılaşır, bazen en sevdiği insanları da kaybeder. Ancak Mesih’i gerçekten tanıyan bunun her şeye değer olduğunu bilir. Çünkü yolun sonunda Mesih’le birlikte sonsuz yaşam bizi bekler.

Bazıları Mesih izleyicisi olmak çok kolay sanıyor. Oysa ki Mesih’in dediğine göre Tanrı’nın bize bağışladığı kurtuluş ve sonsuz yaşam karşılığında bizim bu dünyadaki tüm değerlerimizden vazgeçmemiz gerekiyor. Ailemiz olsun, mal varlığımız olsun, hatta kendi canımız olsun, hepsi Tanrı’ya fedadır. Ancak bu şekilde Tanrı’nın kutsal işine yarayabiliriz. Mesih burada ve bir çok yerde öğrencilerini tuza benzetir (Matta 5:13). Tuz hem tatlandırıcı hem de koruyucu görevi görür. Tuz olmadan yemeğin pek tadı olmaz. İmanlılar da iyi işleriyle dünyayı tatlandırmalı. Benzer şekilde et gibi bazı gıdaların bozulmaması için tuz kullanılır. Yine de imanlılar iyi işleriyle dünyanın daha fazla bozulmasını engellemeli. Ama Mesih imanlısı ‘tuz’ görevinden vazgeçtiyse o zaman dünyadan bir farkı kalmaz ve hiç bir işe yaramaz. Normal şartlarda tuz her zaman tuzdur, yani tadını yitirmemeli. İmanlı da farkını hep korumalı. Çünkü dünyayı farklılaştırmak için bizim de farkımızı hep korumalıyız.

KAYBOLANIN DEĞERİ

Luka 15:1-32

1  Bütün vergi görevlileriyle günahkârlar İsa'yı dinlemek için O'na akın ediyordu. 2  Ferisiler'le din bilginleri ise, ‹‹Bu adam günahkârları kabul ediyor, onlarla birlikte yemek yiyor›› diye söyleniyorlardı. 3-4  Bunun üzerine İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Sizlerden birinin yüz koyunu olsa ve bunlardan bir tanesini kaybetse, doksan dokuzu bozkırda bırakarak kaybolanı bulana dek onun ardına düşmez mi? 5-6  Onu bulunca da sevinç içinde omuzlarına alır, evine döner; arkadaşlarını, komşularını çağırıp onlara, ‹Benimle birlikte sevinin, kaybolan koyunumu buldum!› der. 7  Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde gökte, tövbe eden tek bir günahkâr için, tövbeyi gereksinmeyen doksan dokuz doğru kişi için duyulandan daha büyük sevinç duyulacaktır.››8  ‹‹Ya da on gümüş parası olan bir kadın bunlardan bir tanesini kaybetse, kandil yakıp evi süpürerek parayı bulana dek her tarafı dikkatle aramaz mı? 9  Parayı bulunca da arkadaşlarını, komşularını çağırıp, ‹Benimle birlikte sevinin, kaybettiğim parayı buldum!› der. 10  Size şunu söyleyeyim, aynı şekilde Tanrı'nın melekleri de tövbe eden bir tek günahkâr için sevinç duyacaklar.››

11  İsa, ‹‹Bir adamın iki oğlu vardı›› dedi. 12  ‹‹Bunlardan küçüğü babasına, ‹Baba› dedi, ‹Malından payıma düşeni ver bana.› Baba da servetini iki oğlu arasında paylaştırdı. 13  ‹‹Bundan birkaç gün sonra küçük oğul her şeyini toplayıp uzak bir ülkeye gitti. Orada sefahat içinde bir yaşam sürerek varını yoğunu çarçur etti. 14  Delikanlı her şeyini harcadıktan sonra, o ülkede şiddetli bir kıtlık baş gösterdi, o da yokluk çekmeye başladı. 15  Bunun üzerine gidip o ülkenin vatandaşlarından birinin hizmetine girdi. Adam onu, domuz gütmek üzere otlaklarına yolladı. 16  Delikanlı, domuzların yediği keçiboynuzlarıyla karnını doyurmaya can atıyordu. Ama hiç kimse ona bir şey vermedi. 17  ‹‹Aklı başına gelince şöyle dedi: ‹Babamın nice işçisinin fazlasıyla yiyeceği var, bense burada açlıktan ölüyorum. 18  Kalkıp babamın yanına döneceğim, ona, Baba diyeceğim, Tanrı'ya ve sana karşı günah işledim. 19  Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim. Beni işçilerinden biri gibi kabul et.› 20  ‹‹Böylece kalkıp babasının yanına döndü. Kendisi daha uzaktayken babası onu gördü, ona acıdı, koşup boynuna sarıldı ve onu öptü. 21  Oğlu ona, ‹Baba› dedi, ‹Tanrı'ya ve sana karşı günah işledim. Ben artık senin oğlun olarak anılmaya layık değilim.› 22  ‹‹Babası ise kölelerine, ‹Çabuk, en iyi kaftanı getirip ona giydirin!› dedi. ‹Parmağına yüzük takın, ayaklarına çarık giydirin! 23  Besili danayı getirip kesin, yiyelim, eğlenelim. 24  Çünkü benim bu oğlum ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu.› Böylece eğlenmeye başladılar. 25  ‹‹Babanın büyük oğlu ise tarladaydı. Gelip eve yaklaştığında çalgı ve oyun seslerini duydu. 26  Uşaklardan birini yanına çağırıp, ‹Ne oluyor?› diye sordu. 27  ‹‹O da, ‹Kardeşin geldi, baban da ona sağ salim kavuştuğu için besili danayı kesti› dedi. 28-29  ‹‹Büyük oğul öfkelendi, içeri girmek istemedi. Babası dışarı çıkıp ona yalvardı. Ama o, babasına şöyle yanıt verdi: ‹Bak, bunca yıl senin için köle gibi çalıştım, hiçbir zaman buyruğundan çıkmadım. Ne var ki sen bana, arkadaşlarımla eğlenmem için hiçbir zaman bir oğlak bile vermedin. 30  Oysa senin malını fahişelerle yiyen şu oğlun eve dönünce, onun için besili danayı kestin.› 31  ‹‹Babası ona, ‹Oğlum, sen her zaman yanımdasın, neyim varsa senindir› dedi. 32  ‹Ama sevinip eğlenmek gerekiyordu. Çünkü bu kardeşin ölmüştü, yaşama döndü; kaybolmuştu, bulundu!› ››

AÇIKLAMA: Din bilginleri birçok nedenden dolayı Mesih’le anlaşamıyorlardı. Önemli nedenlerden bir tanesi İsa’nın kirli ve günahkâr sayılan insanlara vakit ayırıp değer vermesiydi. Ferisiler kendi kutsallıklarını bozmamak için ‘murdar’ saydıkları insanlarla bir araya gelmezlerdi, ama Mesih onlarla oturup yemek yerdi. Bu çirkin tavırlarına karşı Mesih üç benzetme anlatır. Birincisinde yüz koyunu olan ama bir tanesini kaybeden çoban söz konusu. Çoban tek bir kuzuya duyduğu ilgiden ötürü diğer doksan dokuzu bırakıp kaybolanı bulana kadar arar durur. Bulduğunda da sevinçten tüm komşularını toplar ve birlikte sevinirler. İkinci benzetme de ilkine benzer. Bir kadın on gümüş parasından bir tanesini kaybeder. Bu boynuna asılan bir tür mücevher olabilir, belli ki kadın için bir tanesi bile çok değerli o yüzden onu bulana kadar tüm evi temizler. Bulduğunda da büyük sevincini tüm komşularıyla paylaşmak ister. Her iki örneğin ardında Mesih şunu ekler: ‘Aynı şekilde Tanrı’nın melekleri de tövbe eden bir tek günahkâr için sevinç duyacaklar.’ Bununla İsa din bilginlerine her bir insanın Tanrı’nın gözünde ne kadar değerli olduğunu vurgulamak ister. Bir insanın geçmişi ne kadar berbat olursa olsun önemli olan tövbe edip Tanrı’nın kurtuluşuna sahip olması. Böylece biz de insanlar arasında ayrım yapmadan tövbe etmeleri için her tür ilgi ve sevgi göstermeliyiz.

Üçüncü öykü daha uzun ve ayrıntılı ama anlamı aynıdır. Bir adamın iki oğlu vardı, büyüğü çok çalışkan ve sadık, küçüğü ise yaramaz ve saygısız. Küçük oğlan bir gün babasına ‘Malından payıma düşeni ver bana’. Utanmaz çocuk babasına resmen, ‘öleceğin yok mirasımı şimdi ver’ diyor. Babası malını bölüştürüyor ve küçük evlat ilk fırsatta parasını alıp uzak bir ülkeye kaçıyor. Orada delikanlı parasını sağ solda harcamaya başlar. Böylece babasının servetini kısa sürede sefahat içinde çarçur eder. Tam o sırada şiddetli bir kıtlık baş gösterir o yörede ve küçük oğul yokluk çekmeye başlar. Bunun üzerine delikanlı bir çiftçinin hizmetine girer. Adam da onu tarladaki domuzları gütmeye gönderir. Delikanlı bir süre sonra öyle bir açlık çekiyor ki domuzların yediklerini bile kıskanmaya başlar. O zaman aklı başına gelir ve babasını hatırlamaya başlar. Hem Tanrı’ya hem de babasına karşı çok büyük günah işlediğini fark eder ve geri dönmeye karar verir.

img

Evine yaklaşan delikanlı muhtemelen çok tedirgindi. Babası onu görünce ne yapacak? Kesin azarlanacak, belki de tokat yiyecek. Fakat ne ilginçtir ki yaklaştığı sırada yolunu gözleyen babası onu hemen tanır, haline acır ve onu kucaklamak üzere yanına koşar. Oğul utanç içinde babasına ‘Baba, büyük günah işledim, senin oğlun olarak anılmaya layık değilim’ der. Babası ise söyleneni reddeder ve ona en iyi kaftanı giydirir, parmağına yüzük taktırır ve ayaklarına çarık giydirmelerini söyler. Sonra kayıp oğlunun dönüşünün kutlamak için besili danayı getirip kesmelerini buyurur. Bu manzara Baba Tanrı’nın tövbe eden her insanı nasıl karşıladığını resmeder. Ama öykü bitmiş değildir. Ardından büyük oğul tarladan gelir ve evdeki herkesin sevindiğini fark eder. Sebebi öğrenince de çıldırır. İçeri girmeyi reddedip babasını dışarı çağırtır. Sonra ona, ‘bizi rezil eden bu oğlunu nasıl böyle karşılarsın’der. Ayrıca kendisine hiç böyle bir ziyafet verilmediğini söyler. Babası ise her şeyini ona feda ettiğini hatırlatır ve küçük oğluna gelince dönüşüne sevinmesi gerektiğini belirtir. Bu ikinci oğul Mesih’i şikâyet eden Ferisiler’i temsil eder. Onlar tövbe eden günahkârları kabul etmek istemiyorlardı. Din bilginleri Tanrı hakkındaki bilgileri ezberlemiş olabilir ama ne yazık ki O’nun yüreğini hiç anlamamışlardı.

ALDATICI SERVET

Luka 16:1-18

1  İsa öğrencilerine şunları da anlattı: ‹‹Zengin bir adamın bir kâhyası vardı. Kâhya, efendisinin mallarını çarçur ediyor diye efendisine ihbar edildi. 2  Efendisi kâhyayı çağırıp ona, ‹Nedir bu senin hakkında duyduklarım? Kâhyalığının hesabını ver. Çünkü sen artık kâhyalık edemezsin› dedi. 3  ‹‹Kâhya kendi kendine, ‹Ne yapacağım ben?› dedi. ‹Efendim kâhyalığı elimden alıyor. Toprak kazmaya gücüm yetmez, dilenmekten utanırım. 4  Kâhyalıktan kovulduğum zaman başkaları beni evlerine kabul etsinler diye ne yapacağımı biliyorum.› 5  ‹‹Böylelikle efendisine borcu olanların hepsini tek tek yanına çağırdı. Birincisine, ‹Efendime ne kadar borcun var?› dedi. 6  ‹‹Adam, ‹Yüz ölçek zeytinyağı› karşılığını verdi. ‹‹Kâhya ona, ‹Borç senedini al ve hemen otur, elli ölçek diye yaz› dedi. 7  ‹‹Sonra bir başkasına, ‹Senin borcun ne kadar?› dedi. ‹‹ ‹Yüz ölçek buğday› dedi öteki. ‹‹Ona da, ‹Borç senedini al, seksen ölçek diye yaz› dedi. 8  ‹‹Efendisi, dürüst olmayan kâhyayı, akıllıca davrandığı için övdü. Gerçekten bu çağın insanları, kendilerine benzer kişilerle ilişkilerinde, ışıkta yürüyenlerden daha akıllı oluyorlar. 9  Size şunu söyleyeyim, dünyanın aldatıcı servetini kendinize dost edinmek için kullanın ki, bu servet yok olunca sizi sonsuza dek kalacak konutlara kabul etsinler.››10  ‹‹En küçük işte güvenilir olan kişi, büyük işte de güvenilir olur. En küçük işte dürüst olmayan kişi, büyük işte de dürüst olmaz. 11  Dünyanın aldatıcı serveti konusunda güvenilir değilseniz, gerçek serveti size kim emanet eder? 12  Başkasının malı konusunda güvenilir değilseniz, kendi malınız olmak üzere size kim bir şey verir? 13  ‹‹Hiçbir uşak iki efendiye kulluk edemez. Ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür. Siz hem Tanrı'ya, hem paraya kulluk edemezsiniz.›› 14  Parayı seven Ferisiler bütün bu sözleri duyunca İsa'yla alay etmeye başladılar. 15  O da onlara şöyle dedi: ‹‹Siz insanlar önünde kendinizi temize çıkarıyorsunuz, ama Tanrı yüreğinizi biliyor. İnsanların gururlandıkları ne varsa, Tanrı'ya iğrenç gelir. 16  ‹‹Kutsal Yasa ve peygamberlerin devri Yahya'nın zamanına dek sürdü. O zamandan bu yana Tanrı'nın Egemenliği müjdeleniyor ve herkes oraya zorla girmeye çalışıyor. 17  Yerin ve göğün ortadan kalkması, Kutsal Yasa'nın ufacık bir noktasının yok olmasından daha kolaydır. 18  ‹‹Karısını boşayıp başkasıyla evlenen zina etmiş olur. Kocasından boşanmış bir kadınla evlenen de zina etmiş olur.››

AÇIKLAMA: Mesih’in en çok değindiği konulardan biri para ve servetti. Bugün bile insanlar şunu der: ‘Para her şeydir. Evet, dünyamız para ile döner ama bazen unutuyoruz ki paradan çok daha önemli şeyler var. Çünkü bu dünyada kazandığımız ve biriktirdiğimiz her şey burada kalacak. O yüzden bu dünyadan çok öbür dünyayı düşünmemiz gerek. İsa Mesih bu önemli gerçeği vurgulamak için ilginç bir benzetme anlatır. Zengin bir adamın malından sorumlu bir kahyası var. Günün birinde kahya işten çıkartılacağını öğrenir ve gelecek için kaygılanmaya başlar. Hemen efendisine borçlu bazı kişileri çağırıp borçlarına indirim uygular. Ardından kahyanın yaptığını duyan efendi kurnazlığını takdir eder. Çünkü bazılarının borçlarını indirerek kahya onların sevgisini kazanmıştır. Yaptığı şey tabi ki yanlıştı ama ileriyi düşünmesi akıllıcaydı. Benzetmeyi anlatan Mesih bizi kahya gibi üçkağıtçılık yapmaya teşvik etmiyor. Fakat kurnaz kahya gibi geleceği düşünmemiz gerektiğini öğretiyor. Bir gün hepimizin yeryüzündeki işi bitecektir ama ondan sonra ne olacağız. Bu dünyada bazı imkânlarımız var, bunları sadece bu dünyaya harcarsak vay halimize. Ama bunları ebedi hayata yatırırsak ne mutlu bize (Matta 6:19-20). Dahası buradaki maddi imkanları başkalarını kurtarmak için kullanan gerçekten akıllıdır. Çünkü kazandığımız para burada kalacak ama kazandığımız canlar ebediyen yaşayacak.

Sonra Mesih Tanrı’nın servet konusundaki düşüncesini açar. Tanrı, az ya da çok hepimize bu dünyada bir şeyler emanet eder. Ancak bize verileni sadece kendimize harcarsak Tanrı neden daha fazlasını versin ki. Öbür türlü Tanrı’nın bize emanet ettiği şeyleri başkalarına yardım etmek için kullanırsak, O’nun bize bir sonraki dünyada çok daha büyük şeyler emanet edeceğine emin olabiliriz. Sonuçta bu dünyada neyimiz varsa Tanrı’dan emanettir. Aslında ‘bu benim’ diyebileceğimiz bir şey yoktur, hepsi Tanrı’dandır. Hangimiz kolumuzun ya da beynimizin kirasını ödüyoruz? Hepsi O’na aittir. Aynı şekilde yargılandığımızda bize emanet edilen her şey için hesap vereceğiz. Ne yazık insanlar bu şekilde görmek yerine, hayatlarını kendilerine ait sanırlar. Böylece bencil tutkularını tatmin etmek üzere kendilerini servet kazanıp biriktirmeye verirler. Ama bu büyük bir tuzak çünkü bir yerden sonra servet tanrıları oluyor. Ama Mesih, insan iki efendiye kulluk edemez der. Ya Tanrı’ya çalışıyoruz ya da kendimize, ikisi olamaz. İnsan hem Rab’be hem de paraya tapamaz, çünkü Tanrı birdir ve rakip kabul etmez.

Bu sırada paraya düşkün Ferisiler Mesih’le dalga geçmeye başlar. Onlar halkı ezerek kendilerini zenginleştirdiler. Mesih ise gurur meselesine çevirdikleri tüm bunların Tanrı’nın gözünde son derece iğrenç olduğunu belirtir. İsa Mesih geldiğinde Tanrı’nın Egemenliğini müjdeliyordu ama din bilginleri bunun ruhsal boyutunu tümden es geçip sadece kendi maddi çıkarlarını düşünüyorlardı. Evet Tanrı bir gün İsa Mesih’in krallığını kuracaktır ama insanların gururuna hizmet edecek bir şekilde olmayacaktır. Çünkü Tanrı’nın Egemenliğinde servetten çok daha değerli şeyler vardır, o da insanın Tanrı’ya olan sevgisi ve sadakati. İnsanın sahip olduğu ruhsal karakter özellikleri kazanabileceği tüm paralardan kat ve kat daha değerlidir.

ÖBÜR DÜNYA

Luka 16:19-31

19  ‹‹Zengin bir adam vardı. Mor, ince keten giysiler giyer, bolluk içinde her gün eğlenirdi. 20-21  Her tarafı yara içinde olan Lazar adında yoksul bir adam bu zenginin kapısının önüne bırakılırdı; zenginin sofrasından düşen kırıntılarla karnını doyurmaya can atardı. Bir yandan da köpekler gelip onun yaralarını yalardı. 22  ‹‹Bir gün yoksul adam öldü, melekler onu alıp İbrahim'in yanına götürdüler. Sonra zengin adam da öldü ve gömüldü. 23  Ölüler diyarında ıstırap çeken zengin adam başını kaldırıp uzakta İbrahim'i ve onun yanında Lazar'ı gördü. 24  ‹Ey babamız İbrahim, acı bana!› diye seslendi. ‹Lazar'ı gönder de parmağının ucunu suya batırıp dilimi serinletsin. Bu alevlerin içinde azap çekiyorum.› 25  ‹‹İbrahim, ‹Oğlum› dedi, ‹Yaşamın boyunca senin iyilik payını, Lazar'ın da kötülük payını aldığını unutma. Şimdiyse o burada teselli ediliyor, sen de azap çekiyorsun. 26  Üstelik, aramıza öyle bir uçurum kondu ki, ne buradan size gelmek isteyenler gelebilir, ne de oradan kimse bize gelebilir.› 27  ‹‹Zengin adam şöyle dedi: ‹Öyleyse baba, sana rica ederim, Lazar'ı babamın evine gönder. 28  Çünkü beş kardeşim var. Lazar onları uyarsın ki, onlar da bu ıstırap yerine düşmesinler.› 29  ‹‹İbrahim, ‹Onlarda Musa'nın ve peygamberlerin sözleri var, onları dinlesinler› dedi. 30  ‹‹Zengin adam, ‹Hayır, İbrahim baba, dinlemezler!› dedi. ‹Ancak ölüler arasından biri onlara giderse, tövbe ederler.› 31  ‹‹İbrahim ona, ‹Eğer Musa ile peygamberleri dinlemezlerse, ölüler arasından biri dirilse bile ikna olmazlar› dedi.››

AÇIKLAMA: Ölüm nihai eşitleyicidir. Kral olsun, köle olsun herkes ölümü tadacaktır. Bizimle ölüm arasında çok ince bir perde var ama çok da koyu ve karanlık bir perdedir ki öbür tarafta olup biteni kestiremiyoruz. Mesih bu benzetmede o perdeyi az da olsa kaldırıyor ve öbür dünyayı görmemizi sağlıyor. Gördüklerimiz bizi şaşırtıyor çünkü orası bu dünyanın tam tersidir. Mesih iki adamın hikayesini anlatarak perdenin iki tarafını karşılaştırır. Bu dünyada adamlardan biri aşırı zengin öbürü oldukça fakir. Zengin adam kral gibi mor ve ince keten giyer, her gün ziyafet çekip arkadaşlarıyla eğlenir. Lazar isminde yoksul adam ise zenginin kapısına dayanıp sofrasından düşen kırıntılarla karnını doyurmaya çalışıyor. Ayrıca Lazar’ın iğrenç bir deri hastalığı var ve mahalle köpekleri vücudunu kaplayan yaraları yalamak için hep etrafında dolanırlar. Kısacası bu dünyada daha zıt bir durum düşünülemez.

img

Bir gün ikisi de ölüyor ve o ince perdeyi yarıyorlar. Birden her şey değişiyor. Zengin adam büyük tantanayla son yolculuğuna uğurlanıp görkemli bir mezara konulurken aslında kendisi çoktan ateşlerin içine düşmüştür. Mazlum Lazar ise ölür ölmez ruhunu Tanrı’nın huzuruna taşıyacak meleklerle karşılaşır. Böylece zengin adam günahlarından ötürü cehennemde acı çekerken imanlı Lazar derhal Tanrı’nın kutsallarının huzuruna kavuşup teselli buluyor. Son durumları yeryüzündekinin tam tersi. Yalnız tek farkı şu ki bu son durumları sonsuzdur. Bu sırada ölüler diyarında ıstırap çeken zengin adam gözlerini kaldırıp uzaktan Lazar’ı İbrahim’in yanında görür ve onlara şöyle seslenir: ‘Ey İbrahim Baba, acı bana! Lazar’ı yanıma gönder.’ Çok ilginçtir ki yeryüzündeki bencilliğinden dolayı cehennemde acı çeken zengin adam hala bencil davranıyor. Tövbe ettiğini hiç görmüyoruz. İbrahim bu arada neden bu durumda bulunduğunu hatırlatır: Yeryüzünde Lazar acı çekerken zengin adam rahattı ama şimdi bu adaletsizlik düzeltildi. Ardından İbrahim Lazar’ın zengin adamın yanına inmesi imkânsız diye belirtir. Bundan cennetle cehennem arasında gidiş geliş olmadığını anlıyoruz. Daha bir çok ayette cehenneme girenin bir daha çıkmayacağını okuyoruz (Markos 9:48-49). Aynı zamanda bazılarının sandığı gibi cennetle cehennemin ortasında ‘araf’ diye bir bölge yoktur. Hiç kimse cezasını çektikten sonra cennete yükseltilmeyecektir çünkü cehennem de cennet kadar sonsuz bir kavramdır.

Bu arada zengin adam yeryüzünde kendisi gibi bencilce yaşayan kardeşlerini akla getirir ve İbrahim’in Lazar’ı onlara yollamasını ister. İbrahim yine olumsuz yanıt verir ve onların istedikleri taktirde Tanrı’nın peygamberler aracılığıyla gönderdiği Kutsal Sözü’nü okuyup kurtulabileceklerini belirtir. Ama zengin adam yine diretir: Eğer Lazar’ın ölümden dirildiğini görürlerse inanırlar. Ancak İbrahim bunun hiç işe yaramayacağını söyler. Aslında ilginçtir ki bundan bir kaç gün sonra Mesih Lazar isminde bir arkadaşını ölümden diriltir ama Ferisiler yine ona inanmayı reddeder ve ikisini öldürmek için plan kurmaya başlar (Yuhanna 11). Mesih’in burada anlattığı benzetme esasında zengin Ferisiler’e yöneliktir çünkü onlar Tanrı’dan çok parayı seviyorlardı (Luka 16:14). Ama İsa Mesih sonlarının beklediklerinden çok farklı olacağını belirtir. Onlar ‘İbrahim’in çocukları’ oldukları için azaptan kurtulacaklarını sanıyorlardı. Benzer şekilde bugün de dindar kesilen ama esasında ceplerine hizmet eden bir çok insan ince perdeyi geçince çok şaşıracaklar. Bizim için önemli olan daha fırsat varken Tanrı’yı yürekten tanımak ve günahlarımızdan kurtulmak için Mesih aracılığıyla verilen kutsal müjdeye inanmaktır.

GÜNAH VE GÖREV

Luka 17:1-19

1  İsa öğrencilerine şöyle dedi: ‹‹İnsanı günaha düşüren tuzakların olması kaçınılmazdır. Ama bu tuzaklara aracılık eden kişinin vay haline! 2  Böyle bir kişi bu küçüklerden birini günaha düşüreceğine, boynuna bir değirmen taşı geçirilip denize atılsa, kendisi için daha iyi olur. 3  Yaşantınıza dikkat edin! Kardeşiniz günah işlerse, onu azarlayın; tövbe ederse, bağışlayın. 4  Günde yedi kez size karşı günah işler ve yedi kez size gelip, ‹Tövbe ediyorum› derse, onu bağışlayın.›› 5  Elçiler Rab'be, ‹‹İmanımızı artır!›› dediler. 6  Rab şöyle dedi: ‹‹Bir hardal tanesi kadar imanınız olsa, şu dut ağacına, ‹Kökünden sökül ve denizin içine dikil› dersiniz, o da sözünüzü dinler. 7  ‹‹Hanginizin çift süren ya da çobanlık eden bir kölesi olur da, tarladan dönüşünde ona, ‹Çabuk gel, sofraya otur› der? 8  Tersine ona, ‹Yemeğimi hazırla, kuşağını bağla, ben yiyip içerken bana hizmet et. Sonra sen yiyip içersin› demez mi? 9  Verdiği buyrukları yerine getirdi diye köleye teşekkür eder mi? 10  Siz de böylece, size verilen buyrukların hepsini yerine getirdikten sonra, ‹Biz değersiz kullarız; sadece yapmamız gerekeni yaptık› deyin.›› 11  Yeruşalim'e doğru yoluna devam eden İsa, Samiriye ile Celile arasındaki sınır bölgesinden geçiyordu. 12-13  Köyün birine girerken O'nu cüzamlı on adam karşıladı. Bunlar uzakta durarak, ‹‹İsa, Efendimiz, halimize acı!›› diye seslendiler. 14  İsa onları görünce, ‹‹Gidin, kâhinlere görünün›› dedi. Adamlar yolda giderken cüzamdan temizlendiler. 15-16  Onlardan biri, iyileştiğini görünce yüksek sesle Tanrı'yı yücelterek geri döndü, yüzüstü İsa'nın ayaklarına kapanıp O'na teşekkür etti. Bu adam Samiriyeli'ydi. 17  İsa, ‹‹İyileşenler on kişi değil miydi?›› diye sordu. ‹‹Öbür dokuzu nerede? 18  Tanrı'yı yüceltmek için bu yabancıdan başka geri dönen olmadı mı?›› 19  Sonra adama, ‹‹Ayağa kalk, git›› dedi. ‹‹İmanın seni kurtardı.››

AÇIKLAMA: Âdem’den bu yana tüm insanlar günahla boğuşuyor. Başta itaatsizlikle başlayan günah sonradan her tür pisliğe yol açmıştır. Günümüzde günah öyle yayıldı ki bulaşmayan alan kalmadı. Adem ve Havva’nın torunları olarak hepimiz günah virüsünü aldık ve sonunda ölüme boyun eğiyoruz (Romalılar 3:23, 5:12). Atalarımızdan kalan bu kötü miras sayesinde günah işlemeyen yoktur yeryüzünde. İşte Mesih bu durumu düzeltmek için geldi çünkü bir tek kendisi günaha bulaşmadığından tüm insanlar uğruna çarmıhta ölerek kusursuz bir kefaret sağlayabildi (1.Petrus 2:22-25). Ne var ki Mesih burada başkalarını özellikle küçükleri günaha sevk eden kişileri uyarır. Maalesef modern dünyamızda teknoloji sayesinde çocuklar bile her türlü pisliğe bulaşabilir. Hatta özellikle onları düşürmek için uğraşan koskoca sektörler geliştiriliyor. İşte bu tür kişilere Mesih boynuna değirmen taşı bağlayıp denize atlasan daha iyi edersin der. Yani bir çocuğa tökez olmaktansa insanın kendine zarar vermesi yeğdir.

Ardından Mesih imanlının temel görevlerinden söz eder. En önemli görevlerimizden biri günah işleyen kardeşlerimizi uyarmak ve tövbe ettiklerinde yürekten bağışlamak. Bazıları bağışlamayı inisiyatifimize kalmış bir hak sanıyor, oysa ki Rab’bin Sözüne göre Mesih’in bizi bağışladığı gibi bizler de bağışlamalıyız (Efesliler 4:32). Karşımızdaki kişi ne kadar hata yaparsa yapsın, tövbe ettiğinde onu bağışlamamız gerek. Sonra Mesih esas konumumuzu hatırlatır. Bazen kendimizi çok haklı görüp patron kesilebiliriz. Oysa ki biz esas Tanrı’nın kullarıyız. O’nun bize hizmet etmek gibi bir mecburiyeti yoktur. Ne yazık ki bazı imanlılar bile Rab’den bir şey dilerken çok emri vaki konuşuyor. İmanımız küçük bir hardal tanesi kadar küçük de olsa Rab her türlü mucize yapabiliyor ama bunu kendisinden zorla isteyemeyiz. O Rab’dir, biz hizmetkârlarıyız. O yüzden Rab adına ne kadar büyük işler yapsak bile günün sonunda şunu söylemeliyiz: ‘Biz değersiz kullarız, sadece yapmamız gerekeni yaptık.’Çünkü bağışlamak olsun, müjdelemek olsun, hizmet etmek olsun, hepsi kutsal görevimizdir.

Sık sık unuttuğumuz kutsal bir görev daha var. Mesih’in başına gelen bir olayla bunu görüyoruz. Yeruşalim’e yol alırken Mesih perişan halde olan on cüzamlıya rastlar. Bu öyle korkunç bir hastalık ki insanın derisi ve eti kendiliğinden çürüyüp dökülmeye başlar. Mesih’i gören adamlar şifa vermesi için yalvarmaya başlar. Onlara acıyan İsa Tapınak görevlisi olan kahine görünmelerini söyler. Cüzamlılar giderken bir anda iyileştiklerini fark eder ve büyük sevinçle yollarına devam ederler. Bir tanesi ise Mesih’e teşekkür etmesi gerektiğini fark eder. O yüzden İsa’nın yanına döner ve ayaklarına kapanarak teşekkür eder. İlginç olan şu ki bu adam Samiriyeli’ydi, yani Yahudilerin hor gördüğü melez bir halkın mensubuydu. Çelişkiyi sezen Mesih ‘Öbür dokuzu nerede?’ diye sorar. Sonra, ‘Tanrı’yı yüceltmek için bir tek bu yabancı mı geldi?’ diye ekler. Sonra Samiriyeli’ye ‘İmanın seni kurtardı’ der. Bunda Mesih imanlının temel bir görevine daha değinir, o da şükretmek. Çoğu insan şikayet etmede çabuk, şükretmede ağır davranıyor. Ama imanlı için tam tersi olmalı. Kendimize bir çok hak aramak yerine, var olan şeyler için Tanrı’yı yüceltmeliyiz, her durumda O’na şükretmeliyiz (Efesliler 5:20).

TANRI’NIN EGEMENLİĞİ

Luka 17:20-37

20  Ferisiler İsa'ya, ‹‹Tanrı'nın Egemenliği ne zaman gelecek?›› diye sordular. İsa onlara şöyle yanıt verdi: ‹‹Tanrı'nın Egemenliği göze görünür bir şekilde gelmez. 21  İnsanlar da, ‹İşte burada› ya da, ‹İşte şurada› demeyecekler. Çünkü Tanrı'nın Egemenliği içinizdedir.›› 22  İsa öğrencilerine şöyle dedi: ‹‹Öyle günler gelecek ki, İnsanoğlu'nun günlerinden birini görmeyi özleyeceksiniz, ama görmeyeceksiniz. 23  İnsanlar size, ‹İşte orada›, ‹İşte burada› diyecekler. Gitmeyin, onların arkasından koşmayın. 24  Şimşek çakıp göğü bir ucundan öbür ucuna dek nasıl aydınlatırsa, İnsanoğlu kendi gününde öyle olacaktır. 25  Ama önce O'nun çok acı çekmesi ve bu kuşak tarafından reddedilmesi gerekir. 26  ‹‹Nuh'un günlerinde nasıl olduysa, İnsanoğlu'nun günlerinde de öyle olacak. 27  Nuh'un gemiye bindiği güne dek insanlar yiyip içiyor, evlenip evlendiriliyorlardı. Sonra tufan gelip hepsini yok etti. 28  Lut'un günlerinde de durum aynıydı. İnsanlar yiyip içiyor, alıp satıyor, tohum ekiyor, ev yapıyorlardı. 29  Ama Lut'un Sodom'dan ayrıldığı gün gökten ateşle kükürt yağdı ve hepsini yok etti. 30  ‹‹İnsanoğlu'nun ortaya çıkacağı gün durum aynı olacaktır. 31  O gün damda olan, evdeki eşyalarını almak için aşağı inmesin. Tarlada olan da geri dönmesin. 32  Lut'un karısını hatırlayın! 33  Canını esirgemek isteyen onu yitirecek. Canını yitiren ise onu yaşatacaktır. 34  Size şunu söyleyeyim, o gece aynı yatakta olan iki kişiden biri alınacak, öbürü bırakılacak. 35-36  Birlikte buğday öğüten iki kadından biri alınacak, öbürü bırakılacak.›› 37  Onlar İsa'ya, ‹‹Bu olaylar nerede olacak, Rab?›› diye sordular. O da onlara, ‹‹Leş neredeyse, akbabalar da oraya üşüşecek›› dedi.

AÇIKLAMA: İncil’in başından beri Tanrı’nın Egemenliği müjdeleniyor. Yahya, İsa’yı beklenen kral olarak işaret etmesine rağmen ve Mesih’in sergilediği onlarca mucizelere rağmen Yahudiler O’nu kabul etmek istemediler. Egemenlik deyince onlar Romalılar’la savaşacak ihtişamlı bir fatih bekliyorlardı. Bu yüzden sıradan bir ailede doğan ve Celile’nin bir kasabasından gelen İsa beklentilerini karşılamıyordu. Bu bölümde bir Ferisi İsa’ya ‘Tanrı’nın Egemenliği ne zaman gelecek?’ diye sorar. Mesih çok ilginç bir cevap verir: Tanrı’nın Egemenliği içinizde, yani aranızdır. Ne demek istiyordu? ‘Beklediğiniz egemenlik geldi bile! Çünkü ben buradayım.’Onlar daha birçok görkemli işaret ararken gözlerin önündekini göremediler.

Sonra Mesih kendi öğrencilerine dönerek ikinci gelişini anlatmaya başlar. Önce bir süreliğine ortadan kaybolacağını söyler. Bu süre zarfında bir çok sahte peygamber ve taklitçi Mesih türeyecek. İnsanları peşlerine sürüklemeye çalışacaklar. Bazısı bir takım mucize yaparak kimi imanlıları bile kandıracak (Matta 24:24). Ne var ki gerçek Mesih’in dönüşü çok farklı olacaktır. İlk gelişinde gizliden geldiyse de ikinci gelişinde tüm görkemiyle görünecektir. İlk geldiğinde çoğu insan onu tanımadıysa da ikinci gelişinde herkes onu görecek ve kim olduğunu bilecektir. Gökyüzünde birden patlayan şimşek ve her yer yandan görülen yıldırım gibi tüm insanlar İsa Mesih’i bütün görkemiyle görecektir. Çünkü Mesih melekleriyle birlikte inecek ve kendisine ait herkesi yanına alacaktır. Sonra yeryüzündeki tüm hasımlarını ağzından çıkan kutsal sözüyle yargılayacaktır (Vahiy 19:11-15). O zaman gerçek Mesih kim diye şüphe kalmayacak. Mesih geldiğinde peygamberlerin sözünü ettikleri büyük egemenliği nihayet kuracaktır. O zaman barış ve sevgi yeryüzünde kol kola gezecek çünkü Mesih tahtına oturacak.

Son olarak dönüşünden önce Mesih insanların sergileyeceği tutumu anlatır. Tıpkı Nuh’un günlerinde olduğu gibi insanlar Tanrı’nın uyarılarını umursamayacak. Lut’un günlerinde olduğu gibi insanlar iğrenç tutkularına esir olup Tanrı’nın sözlerine aldırış etmeyecekler. Her ikisinde insanlar korkunç bir yıkımla karşılaştılar. Tanrı’yı ve sözünü sevmek yerine dünyayı tercih ettikleri için dünyayla birlikte gazaba uğrayacaklar. Gelen yıkım o kadar hızlı ve kapsamlı olacak ki insanlar ne yapacaklarını şaşıracaklar. Sonra Mesih o günlerde yaşayan imanlıların dünyasal şeyler için hiç kaygılanmayıp tamamen Tanrı’ya güvenmeleri gerektiğini söyler. Sonuçta yeryüzündeki her şeyin yok olup yenilenmesi lazım. Ama Mesih’le beraber gelen egemenlik hepsinden kat kat daha güzel ve kalıcı olacaktır.

Bölümün sonunda Mesih’e ‘Tüm bunlar nerede olacak?’ diye sorarlar. Mesih yine çok gizemli bir cevap verir: ‘Leş neredeyse, akbabalar orada toplanır.’ Peki, nereyi kastediyor? Büyük olasılıkla Yeruşalim’i (Kudüs) işaret ediyor. İki melek göklere bakan elçilere görünüp giden Mesih’in aynı şekilde aynı yere döneceğini söylediler (Elç.İşleri 1:11). Peygamberlerin yazılarında da Mesih’in memleketinin başkenti olan Yeruşalim’e geri döneceğini okuyoruz. Çünkü tam o sırada bir çok ulus akbaba gibi Yahudi halkını yok etmek üzere etrafında toplanacaktır (Zekeriya 14:4). Ne var ki Mesih geldiğinde hasımlarını yenip cesetlerini göğün kuşlarına yem olarak verecektir (Hezekiel 39:17-22). Sonrasında Mesih krallığını kurup esenlik sağlayacaktır.

NASIL DUA EDİLİR?

Luka 18:1-17

1-2  İsa öğrencilerine, hiç usanmadan, her zaman dua etmeleri gerektiğini belirten şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Kentin birinde Tanrı'dan korkmayan, insana saygı duymayan bir yargıç vardı. 3  Yine o kentte bir dul kadın vardı. Yargıca sürekli gidip, ‹Davacı olduğum kişiden hakkımı al› diyordu. 4-5  ‹‹Yargıç bir süre ilgisiz kaldı. Ama sonunda kendi kendine, ‹Ben her ne kadar Tanrı'dan korkmaz, insana saygı duymazsam da, bu dul kadın beni rahatsız ettiği için hakkını alacağım. Yoksa sürekli gelip beni canımdan bezdirecek› dedi.›› 6  Rab şöyle devam etti: ‹‹Adaletsiz yargıcın ne söylediğini duydunuz. 7  Tanrı da, gece gündüz kendisine yakaran seçilmişlerinin hakkını almayacak mı? Onları çok bekletecek mi? 8  Size şunu söyleyeyim, onların hakkını tez alacaktır. Ama İnsanoğlu geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak mı?››

9-10  Kendi doğruluklarına güvenip başkalarına tepeden bakan bazı kişilere İsa şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Biri Ferisi, öbürü vergi görevlisi iki kişi dua etmek üzere tapınağa çıktı. 11  Ferisi ayakta kendi kendine şöyle dua etti: ‹Tanrım, öbür insanlara -soygunculara, hak yiyenlere, zina edenlere- ya da şu vergi görevlisine benzemediğim için sana şükrederim. 12  Haftada iki gün oruç tutuyor, bütün kazancımın ondalığını veriyorum.› 13  ‹‹Vergi görevlisi ise uzakta durdu, gözlerini göğe kaldırmak bile istemiyordu, ancak göğsünü döverek, ‹Tanrım, ben günahkâra merhamet et› diyordu. 14  ‹‹Size şunu söyleyeyim, Ferisi değil, bu adam aklanmış olarak evine döndü. Çünkü kendini yücelten herkes alçaltılacak, kendini alçaltan ise yüceltilecektir.››

15  Bazıları bebekleri bile İsa'ya getiriyor, onlara dokunmasını istiyorlardı. Bunu gören öğrenciler onları azarladılar. 16  Ama İsa çocukları yanına çağırarak, ‹‹Bırakın, çocuklar bana gelsin, onlara engel olmayın!›› dedi. ‹‹Çünkü Tanrı'nın Egemenliği böylelerinindir. 17  Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği'ni bir çocuk gibi kabul etmeyen, bu egemenliğe asla giremez.››

AÇIKLAMA: Dua ruhun haykırışıdır. Yeni doğan bebek nasıl ağlıyorsa insanın ruhu da haykırır. Çünkü birinin onu duyduğunu bilir. Yine de bazen duamızın karşılığını beklediğimiz şekilde ya da tez zamanda alamadığımız için endişe edebiliyoruz ve şüpheye bile düşebiliyoruz. Mesih bu benzetmede yargıçtan adalet isteyen dul bir kadından söz eder. Yargıç, çok ilgisiz olmasına karşın, kadın hiç pes etmediği için sonunda sırf kadından kurtulmak için davasını görür. Sonra Mesih şunu sorar: ‘Tanrı daha azını mı yapacak?’ Elbette ki hayır! Sonuçta Tanrı dualarımıza karşı ilgisiz değil. Günü geldiğinde kesinlikle adalet sağlayacaktır, kutsalların hakkını alacaktır (Vahiy 6:9-11). Aslında Tanrı her duayı yanıtlar. Ya evet, ya da hayır der, bazen de bekle diye cevaplar. Tanrı her dileğimizi verecek kadar hikmetsiz değil, çünkü bazı dileklerimiz sağlıklı değil. O yüzden bazen hayır demesi gerekir. Adalet konusuna gelince bazen sabır gerekiyor. Mahkemeler boşuna uzun sürmüyor, sağlıklı bir karar için vakit gerekiyor. İşte bu durumda bizim sabırlı olmamız gerek. Ama Mesih’in dediği gibi Rab’den asla umudu kesmemeliyiz. Sonunda adalet yerini bulacaktır. Ancak Mesih şu soruyla benzetmeyi bitiriyor: ‘İnsanoğlu geldiği zaman acaba yeryüzünde iman bulacak mı?’Aslında kendi dönüşünden söz ediyor çünkü Mesih geldiğinde adalet sağlamak için gelecek (2.Selanikliler 1:6-8). Yine de O gelene kadar acaba imanımız zayıflayacak mı? Umarım geldiğinde bizi imanda dimdik bulur.

Ardından Mesih duada sergilenmesi gereken tutum ile ilgili bir benzetme daha anlatır. Bazen Tanrı’ya yanlış bir tutumla yaklaştığımızdan dolayı duamız karşılık bulmuyor. İnsanların sandığı gibi Tanrı duada nasıl durduğumuza ya da ne kadar iyi yıkandığımıza aldırış etmiyor, O’nun için yüreğimizin tutumu daha önemlidir. Bu benzetmede iki kişi dua etmek üzere Tanrı’nın huzuruna çıkar. İlki dindar bir Ferisi kendi kendine övünerek, ‘Tanrım, iyi ki ben diğer insanlar gibi değilim... Orucumu tutarım, sadakamı veririm’ der. Yanında dua eden vergi görevlisine bakarak, ‘Bu adama benzemediğim için şükrediyorum’ diye ekler. O dönemde vergi görevlileri Roma devletine çalıştıkları için Yahudiler onlara hain gözüyle bakardı. Bu sırada vergi görevlisinin duasına da kulak misafiri oluyoruz. O Tanrı’ya yaklaşmaktan hatta gözlerini göğe kaldırmaktan korkar, o yüzden göğsünü döverek, ‘Tanrım, ben günahkâra merhamet et’ diyor. Her ikisini gözlemleyen Mesih, Ferisinin değil ‘günahkâr’ vergi görevlisinin aklandığını belirtir. Neden? Çünkü Ferisi Tanrı’ya değil ‘kendi kendine’ dua ediyordu, kendini çok doğru sanıyordu. Vergi görevlisi ise günahının farkına vararak Tanrı’nın inayetine sığınıyordu. Sonuç olarak Tanrı’nın yüzü kendini yüceltene değil kendini alçaltana güler.

Bu sırada bazı anneler bebeklerini Mesih’e getiriyorlardı. İsa’nın onlara dokunup kutsamasını istiyorlardı. Tabi bu zamana kadar İsa bayağı ün salmış ve herkes onu görmek için yanına akın ediyordu. Ne var ki bebekleri gören havariler, onlara engel olmak istediler. Durumu fark eden Mesih ise onlara ‘Bırakın çocuklar bana gelsin, onlara engel olmayan,’ dedi. ‘Çünkü Tanrı’nın Egemenliği böylelerinindir’ diye ekler. Mesih’in burada herkesin hor gördüğü minik canlara verdiği değeri görebiliyoruz. Dahası Tanrı’nın gözünde ne kadar önemli olduklarını vurgular. Peki, Tanrı’nın Egemenliği ne anlamda onlara aittir?Sonraki cümlede kendisine gelen herkesin bir çocuğun tutumuyla gelmesi gerektiğini vurgular. Başka türlü Tanrı’yı tanımak mümkün değil. Çocuklar doğal olarak büyüklerine güvenir. Bizler de Tanrı’ya benzer saf bir imanla yaklaşmalıyız. Bu anlamda esas ‘çocuk’ olanlar Rab’bin egemenliğini miras alacaklar (Luka 10:21). Kısacası duamızın karşılığını almak için Tanrı’ya içtenlikle ve alçakgönüllülükle gelmeliyiz.

img

İNSAN NASIL KURTULABİLİR?

Luka 18:18-43

18  İleri gelenlerden biri İsa'ya, ‹‹İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?›› diye sordu. 19  İsa, ‹‹Bana neden iyi diyorsun?›› dedi. ‹‹İyi olan yalnız biri var, O da Tanrı'dır. 20  O'nun buyruklarını biliyorsun: ‹Zina etmeyeceksin, adam öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, yalan yere tanıklık etmeyeceksin, annene babana saygı göstereceksin.› ›› 21  ‹‹Bunların hepsini gençliğimden beri yerine getiriyorum›› dedi adam. 22  İsa bunu duyunca ona, ‹‹Hâlâ bir eksiğin var›› dedi. ‹‹Neyin varsa hepsini sat, parasını yoksullara dağıt; böylece göklerde hazinen olur. Sonra gel, beni izle.›› 23  Adam bu sözleri duyunca çok üzüldü. Çünkü son derece zengindi. 24  Onun üzüntüsünü gören İsa, ‹‹Varlıklı kişilerin Tanrı Egemenliği'ne girmesi ne kadar güç!›› dedi. 25  ‹‹Nitekim devenin iğne deliğinden geçmesi, zenginin Tanrı Egemenliği'ne girmesinden daha kolaydır.›› 26  Bunu işitenler, ‹‹Öyleyse kim kurtulabilir?›› dediler. 27  İsa, ‹‹İnsanlar için imkânsız olan, Tanrı için mümkündür›› dedi. 28  Petrus, ‹‹Bak, biz her şeyimizi bırakıp senin ardından geldik›› dedi. 29-30  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Size doğrusunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği uğruna evini, karısını, kardeşlerini, annesiyle babasını ya da çocuklarını bırakıp da bu çağda bunların kat kat fazlasına ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur.›› 31  İsa, Onikiler'i bir yana çekip onlara şöyle dedi: ‹‹Şimdi Yeruşalim'e gidiyoruz. Peygamberlerin İnsanoğlu'yla ilgili yazdıklarının tümü yerine gelecektir. 32-33  O, öteki uluslara teslim edilecek. O'nunla alay edecek, O'na hakaret edecekler; üzerine tükürecek ve O'nu kamçılayıp öldürecekler. Ne var ki O, üçüncü gün dirilecek.›› 34  Öğrenciler bu sözlerden hiçbir şey anlamadılar. Bu sözlerin anlamı onlardan gizlenmişti, anlatılanları kavrayamıyorlardı.35  İsa Eriha'ya yaklaşırken kör bir adam yol kenarında oturmuş dileniyordu. 36  Adam oradan geçen kalabalığı duyunca, ‹‹Ne oluyor?›› diye sordu. 37  Ona, ‹‹Nasıralı İsa geçiyor›› dediler. 38  O da, ‹‹Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!›› diye bağırdı. 39  Önden gidenler onu azarlayarak susturmak istedilerse de o, ‹‹Ey Davut Oğlu, halime acı!›› diyerek daha çok bağırdı. 40-41  İsa durup adamın kendisine getirilmesini buyurdu. Adam yaklaşınca İsa, ‹‹Senin için ne yapmamı istiyorsun?›› diye sordu. O da, ‹‹Ya Rab, gözlerim görsün›› dedi. 42  İsa, ‹‹Gözlerin görsün›› dedi. ‹‹İmanın seni kurtardı.›› 43  Adam o anda yeniden görmeye başladı ve Tanrı'yı yücelterek İsa'nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı'ya övgüler sundu.

AÇIKLAMA: Er ya da geç hepimiz ölüme boyun eğip Tanrı’yla karşı karşıya geleceğiz. Peki o gün nasıl kurtulacağız? Sonsuz azaba değil ebedi hayata nasıl kavuşabiliriz? Bir gün aynı bu sorunun cevabını merak eden bir adam Mesih’e yaklaşır: ‘İyi öğretmenim, sonsuz yaşama kavuşmak için ne yapmalıyım?’En başta İsa’nın cevabı bizi şaşırtıyor: ‘İyi olan yalnız Tanrı var’ der. Acaba Mesih burada kendi ilahi kimliğini inkar mı ediyor? Hayır! Aksine adamı düşündürmeye çalışıyor. Çünkü karşısındaki adamın sorusundan kendi gayretiyle, iyi işleri sonucunda kurtulabileceğini düşündüğü anlaşılıyor. Oysa ki bu mümkün değil. Mesih ona temel buyrukları sorması üzerine, genç adam hepsini yerine getirdiğini iddia eder. Ancak Mesih adamın çok zengin olduğunu fark ederek ondan bir şey daha ister: ‘Git, neyin varsa sat ve yoksullara dağıt, sonra gel beni izle.’ Buna yanaşmayan zengin genç Mesih’in yanından ayrılır. Bu sırada Mesih zenginlerin kurtulmasının ne kadar zor olduğunu tespit eder. Çünkü Tanrı’dan çok bu dünyadaki servetlerini seviyorlar. Bunun üzerine öğrenciler, ‘Peki kim kurtulabilir?’ diye sorarlar. Mesih ‘İnsanlar için bu imkânsız, ama Tanrı için her şey mümkün’diye yanıt verir. Burada İsa Mesih çok önemli bir gerçek vurgular. Hiç bir insan kendi gücüyle ya da sevapları sonucunda kurtulamaz! Hiç kimse Tanrı’nın egemenliğini hak edecek kadar iyi olmaz! Kurtuluş sevaplarla değil ancak imanla elde edilir (Efesliler 2:8-9).

Bu sırada İsa’nın havarileri,‘Peki biz ne olacağız?’ diye sorarlar. Onlar Mesih’in sözüne güvenerek her şeylerini geride bırakıp O’nun ardından gittiler. İsa onların hem bu dünyada hem de öbür dünyada bunun ödülünü alacaklarını söyler. Bu dünyada Mesih uğruna ailesini ya da akrabalarını bırakan kimseler bu dünyada da kat kat fazlasını alacaklar. Ama nasıl? Mesih’in dediği gibi yoluna giren bir çok imanlı aileleri tarafından reddedilmiştir. Ne var ki buna katlanan kimseler aynı zamanda Mesih’in ailesinde, kilisede, bunun on katını kazanmışlardı. Dünyasal ailemizi bıraksak da Mesih sayesinde bir çok ruhsal anne, baba ve kardeşe sahip oluyoruz. Dahası Mesih’e olan imanımızdan dolayı ölümden sonra sonsuz hayata sahip olacağımızı biliyoruz. Bunun ardından Mesih yakında Yeruşalim’de çekeceği sıkıntıları üçüncü kez öğrencilerine bildirir. Peygamberlerin çok önceden bildirdiği gibi terk edilip çarmıha gerileceğini ama üçüncü gün ölümden döneceğini söyler. Tabi havariler için bunu anlamak çok zor. Onlar hala siyasi bir egemenlik bekliyorlardı oysa ki Mesih baştan beri pek çok acı çekmeleri gerektiğini söylemişti.

Yeruşalim’e çıkmadan önceki son kente geldiler, Eriha. Şehre yaklaşırken yolun kenarında duran kör bir adam Mesih’in geleceğini duyuyor. İsa’nın bir çok mucize yaparak insanlara şifa verdiğini duymuştu. O yüzden kör adam sesini yükseltip ‘Ey Davut Oğlu İsa, halime acı!’ diye bağırmaya başlar. Aslında bu oldukça ilginç bir ifade. İsa için ‘Davut Oğlu’ demesi, O’nun beklenen Kral Mesih olduğunu kabul ettiği anlamına gelir. Haykırışını duyan Mesih durup kör adamın yanına getirilmesini buyurur. Adama ne istediğini sorması üzerine Mesih ona ‘Gözlerin görsün’ der. Adam o anda yeniden görmeye başlar ve yüksek sesle Tanrı’yı överek Mesih’in ardından gitmeye başlar. Bu noktada Mesih’in bir sözü daha dikkatimizi çeker. Kör adama şunu der: ‘İmanın seni kurtardı’. Bununla en baştaki sorumuza yanıt bulmuş oluruz. Zengin delikanlı kendi iyiliğiyle kurtulmayı umuyordu ama eli boş döndü. Bu zavallı kör adam ise Mesih’e iman etti ve kurtuluşa erişti.

SERVET VE SADAKAT

Luka 19:1-27

1  İsa Eriha'ya girdi. Kentin içinden geçiyordu. 2  Orada vergi görevlilerinin başı olan, Zakkay adında zengin bir adam vardı. 3  İsa'nın kim olduğunu görmek istiyor, ama boyu kısa olduğu için kalabalıktan ötürü göremiyordu. 4  İsa'yı görebilmek için önden koşup bir yabanıl incir ağacına tırmandı. Çünkü İsa oradan geçecekti. 5  İsa oraya varınca yukarı bakıp, ‹‹Zakkay, çabuk aşağı in!›› dedi. ‹‹Bugün senin evinde kalmam gerekiyor.›› 6  Zakkay hızla aşağı indi ve sevinç içinde İsa'yı evine buyur etti. 7  Bunu görenlerin hepsi söylenmeye başladı: ‹‹Gidip günahkâr birine konuk oldu!›› dediler. 8  Zakkay ayağa kalkıp Rab'be şöyle dedi: ‹‹Ya Rab, işte malımın yarısını yoksullara veriyorum. Bir kimseden haksızlıkla bir şey aldımsa, dört katını geri vereceğim.›› 9  İsa dedi ki, ‹‹Bu ev bugün kurtuluşa kavuştu. Çünkü bu adam da İbrahim'in oğludur. 10  Nitekim İnsanoğlu, kaybolanı arayıp kurtarmak için geldi.››11  Oradakiler bu sözleri dinlerken İsa konuşmasını bir benzetmeyle sürdürdü. Çünkü Yeruşalim'e yaklaşmıştı ve onlar, Tanrı'nın Egemenliği'nin hemen ortaya çıkacağını sanıyorlardı. 12  Bu nedenle İsa şöyle dedi: ‹‹Soylu bir adam, kral atanıp dönmek üzere uzak bir ülkeye gitti. 13  Gitmeden önce kölelerinden onunu çağırıp onlara birer mina verdi. ‹Ben dönünceye dek bu paraları işletin› dedi. 14  ‹‹Ne var ki, ülkesinin halkı adamdan nefret ediyordu. Arkasından temsilciler göndererek, ‹Bu adamın üzerimize kral olmasını istemiyoruz› diye haber ilettiler. 15  ‹‹Adam kral atanmış olarak geri döndüğünde, parayı vermiş olduğu köleleri çağırtıp ne kazandıklarını öğrenmek istedi. 16  Birincisi geldi, ‹Efendimiz› dedi, ‹Senin bir minan on mina daha kazandı.› 17  ‹‹Efendisi ona, ‹Aferin, iyi köle!› dedi. ‹En küçük işte güvenilir olduğunu gösterdiğin için on kent üzerinde yetkili olacaksın.› 18  ‹‹İkincisi gelip, ‹Efendimiz, senin bir minan beş mina daha kazandı› dedi. 19  ‹‹Efendisi ona da, ‹Sen beş kent üzerinde yetkili olacaksın› dedi. 20  ‹‹Başka biri geldi, ‹Efendimiz› dedi, ‹İşte senin minan! Onu bir mendile sarıp sakladım. 21  Çünkü senden korktum, sert adamsın; kendinden koymadığını alır, ekmediğini biçersin.› 22  ‹‹Efendisi ona, ‹Ey kötü köle, seni kendi ağzından çıkan sözle yargılayacağım› dedi. ‹Kendinden koymadığını alan, ekmediğini biçen sert bir adam olduğumu bildiğine göre, 23  neden paramı faize vermedin? Ben de geldiğimde onu faiziyle geri alırdım.› 24  ‹‹Sonra çevrede duranlara, ‹Elindeki minayı alın, on minası olana verin› dedi. 25  ‹‹Ona, ‹Efendimiz› dediler, ‹Onun zaten on minası var!› 26  ‹‹O da, ‹Size şunu söyleyeyim, kimde varsa ona daha çok verilecek. Ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak› dedi. 27  ‹Beni kral olarak istemeyen o düşmanlarıma gelince, onları buraya getirin ve gözümün önünde kılıçtan geçirin!› ››

AÇIKLAMA: Daha önce Mesih zengin adamın kurtulması çok zor demişti. Yine de Rab’le her şey mümkün diye eklemişti. Bu bölümde zengin bir adamın kurtulmasına şahit oluyoruz. Zakkay bir vergi görevlisi, hatta bu iş yapanların başındaki isimdi. Şehirde oldukça önemli bir mevkiye sahipti. Yahudiler ise Roma Devleti adına vergi toplayan yurttaşlarından nefret ederlerdi. Bu sırada Mesih Yeruşalim’e giderken Eriha’dan geçiyordu. Diğer herkes gibi Zakkay da onu çok merak ediyordu. Yalnız bir sorunu vardı, boyu kısa olduğundan kalabalığın içinden İsa’yı göremiyordu. O yüzden kendince zeki bir plan kurdu. Daha ileri gidip Mesih’in geçeceği yolun yanında duran bir ağaca tırmandı. Oradan yaklaşan kalabalığı izledi. Kısa bir süre sonra İsa’yı gördü. Ne var ki tam altından geçerken birden yukarı bakıp ‘Zakkay, çabuk aşağı in, bugün senin evinde kalmam gerek’ diyerek herkesi şaşırttı. Tabi en çok şaşıran Zakkay’di. Mesih ismini nasıl bilmişti? Yine de İsa’nın evinde kalmak istemesi Zakkay’ı çok sevindirdi ve hemen aşağı inip evine buyur etti. O gece İsa Mesih adına çok büyük bir şölen verdi.

Şimdi Mesih için Zakkay gibi bir adamın evinde kalması çok büyük bir olaydı, çünkü toplumun en çok nefret ettiği tarzda bir adamın yanında kalıyordu. Ne var ki Mesih Zakkay’in yüreğinin değişmeye hazır olduğunu biliyordu. Böylece yemekten sonra Zakkay ayağa kalkıp daha önce haksızlık yaptığı herkese dört katını telafi edeceğini duyurdu. Üstelik malının yarısını yoksullara vereceğini söyler. Buna karşılık İsa Mesih de ‘Bu ev bugün kurtuluşa kavuştu’ der, çünkü Zakkay’ın yaptıklarıyla zaten yürekten değişmiş olduğunun kanıtıydı. Dahası Mesih Zakkay için ‘Bu adam da İbrahim’in oğludur’ demesi dikkatimizi çeker. Yahudiler, Zakkay gibilerini kâfir olarak görüp dışlıyorlardı. Mesih İsa esas bu tür insanı arayıp kurtarmak için geldiğini söyler. Çünkü önemli olan insanın ne kadar günah işleyip işlemediği değil, gerçekten tövbe edip etmediğidir önemli olan.

Bu arada İsa Mesih, Zakkay gibi ‘günahkârları’ sevmesini hoş karşılamayan Yahudilere karşı bir benzetme anlatır. Soylu bir adamın kral olmak üzere başka bir ülkeye gittiğini söyler. Gitmeden önce bir çok kölesine birer mina verir. Mina normal bir işçinin dört ayda kazanabileceği yüklü bir miktar paraydı. Maksat kendisi dönene kadar bu parayı işletmeleriydi. Ancak geriye kalan halkın çoğu kral atanacak adamı sevmiyordu o yüzden arkasından temsilciler göndererek onu kabul etmeyeceklerini söylediler. Yine de bir süre sonra adam kral atanmış olarak geri döndü ve kölelerini tek tek karşısına aldı. Minasını sağlıklı bir şekilde değerlendiren kölelerini tebrik etti ve yeni egemenliğinde önemli konumlara yükseltti. Ne var ki minasını mendile sarıp saklayan ve hiç işletmek istemeyen bir kölesi vardı. Kral onu azarlar ve elindeki minayı alıp sadakatini kanıtlayan ilk köleye verir. Buna itiraz eden görevlilerine, sadık olanın daha fazlasını hak ettiğini söyler. Sonra kendisini kral olarak kabul etmeyen kalan halkını cezalandırır. Aslında bu benzetmede İsa kendisini Kral Mesih olarak kabul etmeyen Yahudilere sesleniyordu. Onlar Mesih’in mesajını ve misyonunu hiç anlayamadılar. Zakkay gibi adamları şikayet ederken kötülük kaplamış kendi yüreklerini hiç göremiyorlardı.

ALÇAKGÖNÜLLÜ KRAL

Luka 19:28-48

28  İsa, bu sözleri söyledikten sonra önden yürüyerek Yeruşalim'e doğru ilerledi. 29-30  Zeytin Dağı'nın yamacındaki Beytfaci ile Beytanya'ya yaklaştığında iki öğrencisini önden gönderdi. Onlara, ‹‹Karşıdaki köye gidin›› dedi, ‹‹Köye girince, üzerine daha hiç kimsenin binmediği, bağlı duran bir sıpa bulacaksınız. Onu çözüp bana getirin. 31  Biri size, ‹Onu niçin çözüyorsunuz?› diye sorarsa, ‹Rab'bin ona ihtiyacı var› dersiniz.›› 32  Gönderilen öğrenciler gittiler, her şeyi İsa'nın kendilerine anlattığı gibi buldular. 33  Sıpayı çözerlerken hayvanın sahipleri onlara, ‹‹Sıpayı niye çözüyorsunuz?›› dediler. 34  Onlar da, ‹‹Rab'bin ona ihtiyacı var›› karşılığını verdiler. 35  Sıpayı İsa'ya getirdiler, üzerine kendi giysilerini atarak İsa'yı üstüne bindirdiler. 36  İsa ilerlerken halk, giysilerini yola seriyordu. 37  İsa Zeytin Dağı'ndan aşağı inen yola yaklaştığı sırada, öğrencilerinden oluşan kalabalığın tümü, görmüş oldukları bütün mucizelerden ötürü, sevinç içinde yüksek sesle Tanrı'yı övmeye başladılar. 38  ‹‹Rab'bin adıyla gelen Kral'a övgüler olsun! Gökte esenlik, en yücelerde yücelik olsun!›› diyorlardı. 39  Kalabalığın içinden bazı Ferisiler O'na, ‹‹Öğretmen, öğrencilerini sustur!›› dediler. 40  İsa, ‹‹Size şunu söyleyeyim, bunlar susacak olsa, taşlar bağıracaktır!›› diye karşılık verdi.

41  İsa Yeruşalim'e yaklaşıp kenti görünce ağladı. 42  ‹‹Keşke bugün sen de esenliğe giden yolu bilseydin›› dedi. ‹‹Ama şimdilik bu senin gözlerinden gizlendi. 43  Senin için öyle günler gelecek ki, düşmanların seni setlerle çevirecek, kuşatıp her yandan sıkıştıracaklar. 44  Seni de, bağrındaki çocukları da yere çalacaklar. Sende taş üstünde taş bırakmayacaklar. Çünkü Tanrı'nın senin yardımına geldiği zamanı farketmedin.››

45  Sonra İsa tapınağın avlusuna girerek satıcıları dışarı kovmaya başladı. 46  Onlara, ‹‹ ‹Evim dua evi olacak› diye yazılmıştır. Ama siz onu haydut inine çevirdiniz›› dedi. 47  İsa her gün tapınakta öğretiyordu. Başkâhinler, din bilginleri ve halkın ileri gelenleri ise O'nu yok etmek istiyor, ama bunu nasıl yapacaklarını bilemiyorlardı. Çünkü bütün halk O'nu can kulağıyla dinliyordu.

AÇIKLAMA: Bir kral başkentine döndüğü zaman nasıl gelir? Kuşkusuz ki büyük hazırlıklar yapılır, en güzel araç seçilir, kırmızı halı serilir ve benzeri hazırlıklar yapılır. Peygamber Zekeriya İsa’dan yaklaşık 500 yıl önce beklenen Kral Mesih’in Yeruşalim’e nasıl gireceğini şöyle tarif etti: ‘İşte kralın! O adil kurtarıcı ve alçakgönüllüdür. Eşeğe, evet, sıpaya, eşek yavrusuna binmiş sana geliyor!’ (Zekeriya 9:9). Çok şaşırtıcı bir ifade. Hangi kral eşeğin yavrusuna binip gelir? İşte, İsa Mesih’in tarzı farklı çünkü o alçakgönüllü ve adil bir kraldır. O mazlumların kurtarıcısıdır. Bu sırada İsa, Zekeriya’nın sözü uyarınca sıpaya binerek, kendini Mesih olarak halkına sunmak üzere Yeruşalim’e yaklaşır. Kırmızı halı yerine halk kendi mintanlarını çıkartıp önüne serer. Öğrencilerinden oluşan kalabalık gördükleri mucizelerden ötürü büyük heyecanla Tanrı’yı şu sözlerle övmeye başladı: ‘Rab’bin adıyla gelen Kral’a övgüler olsun.’Yani çok net bir şekilde İsa’yı beklenen Kral Mesih olarak ilan ettiler. Ne var ki gördüğümüz gibi Yahudi önderleri herkesi susturmaya çalışarak O’nu hiç kabul etmediklerini gösterdiler. Muhtemelen halkın liderleri Roma’nın tepkisinden korkuyorlardı. Mesih ise oradaki kalabalık susarsa taşlar bağıracak der. Bununla dini önderlerin körlüğüne karşın taşların bile olup bitenleri fark ettiklerini işaretler.

img

Mesih ‘taşlar bağıracak’ derken daha derin bir mesaj da aktarmak istedi. Çünkü Zeytin Dağı’ndan aşağı inip Yeruşalim’e girerken taştan yapılan görkemli Tanrı’nın Tapınağı olup biten her şeye tanıktı. Böylece Mesih kenti görünce birden ağlamaya başlar. Ne için? Aslında toplumun başına gelecek büyük gazap için gözyaşı döküyor. Ardından kendisini reddeden Yahudi toplumunun ve Yeruşalim’in başına gelecek büyük yargıdan söz etmeye başlar. Yakında bir gün halkın hunharca katledileceği ve görkemli Tapınağın taş taş söküleceğinden bahseder. Neden? Çünkü Tanrı’nın onların yardımına geldiği zamanı fark etmediler. Evet, vaat edilen Mesih’i reddettiklerinden dolayı başlarına çok büyük bir yıkım gelecekti. İsa’nın bu dedikleri yaklaşık 40 sene sonra gerçekleşti. M.S. 70 yılında Roma generali Titus Vespasian ordularıyla birlikte Yeruşalim’i ele geçirip halkı kılıçtan geçirdi. Tapınağı yıkmaya niyeti yoktu ancak bazı askerleri içine ateş atmaları sonucunda altınlar eridi. O yüzden taşların arasına dökülen altınları kurtarmak için Tapınağın taşlarının tek tek sökülmesini emretti. Böylece Mesih’in sözü bir bir yerine geldi ve taşlar adeta bağırdılar.

Peygamber Malaki de Mesih’in gelişini müjdeledi. Geldiğinde Tapınağa girip onu arıtacağını söyledi (Malaki 3:1-2). Bu peygamberlik sözü uyarınca Mesih Rab’bin Tapınağına girdi. Ne var ki karşılaştığı manzara O’nu derinden üzdü. Yahudi önderleri Tapınak alanını resmen çarşıya çevirmişlerdi.. Kurban sunmak için gelen halka fahiş fiyatına hayvanlar satılıyordu. Getirdikleri parayı kabul etmeyip dövizcilerin ellerine düşürüyorlardı. Böylece Tanrı’nın hizmetini çok karlı bir ticarete dönüştürdüler. Bunları gören Mesih hiç dayanamayıp hepsini dışarı kovmaya başladı. Onlara, ‘Evim dua evi olacak’diye yazıldığını hatırlatarak Tanrı’nın mabedini bu şekilde kullanmanın son derece yanlış olduğunu belirtti. Böylece Mesih hem alçakgönüllülüğünü hem de adaletini göstermiş oldu. Halkı sömüren dini önderleri kınayarak mazlumların hakkını aradı.

YAHUDİLERİN İNADI

Luka 20:1-19

1  O günlerden birinde, İsa tapınakta halka öğretip Müjde'yi duyururken, başkâhinler ve din bilginleri, ileri gelenlerle birlikte çıkageldiler. 2  O'na, ‹‹Söyle bize, bunları hangi yetkiyle yapıyorsun? Bu yetkiyi sana kim verdi?›› diye sordular. 3-4  İsa onlara şu karşılığı verdi: ‹‹Ben de size bir soru soracağım. Söyleyin bana, Yahya'nın vaftiz etme yetkisi Tanrı'dan mıydı, insanlardan mı?›› 5  Bunu aralarında şöyle tartıştılar: ‹‹ ‹Tanrı'dan› dersek, ‹Ona niçin inanmadınız?› diyecek. 6  Yok eğer ‹İnsanlardan› dersek, bütün halk bizi taşa tutacak. Çünkü Yahya'nın peygamber olduğuna inanmışlardır.›› 7  Sonunda, ‹‹Nereden olduğunu bilmiyoruz›› yanıtını verdiler. 8  İsa da onlara, ‹‹Ben de size bunları hangi yetkiyle yaptığımı söylemeyeceğim›› dedi. 9  İsa sözüne devam ederek halka şu benzetmeyi anlattı: ‹‹Adamın biri bağ dikti, bunu bağcılara kiralayıp uzun süre yolculuğa çıktı. 10  Mevsimi gelince, bağın ürününden payına düşeni vermeleri için bağcılara bir köle yolladı. Ama bağcılar köleyi dövüp eli boş gönderdiler. 11  Bağ sahibi başka bir köle daha yolladı. Bağcılar onu da dövdüler, aşağılayıp eli boş gönderdiler. 12  Adam bir üçüncüsünü yolladı, bağcılar onu da yaralayıp kovdular. 13  ‹‹Bağın sahibi, ‹Ne yapacağım?› dedi. ‹Sevgili oğlumu göndereyim. Belki onu sayarlar.› 14  ‹‹Ama bağcılar onu görünce aralarında şöyle konuştular: ‹Mirasçı budur; onu öldürelim de miras bize kalsın.› 15  Böylece, onu bağdan dışarı atıp öldürdüler. ‹‹Bu durumda bağın sahibi onlara ne yapacak? 16  Gelip o bağcıları yok edecek, bağı da başkalarına verecek.›› Halk bunu duyunca, ‹‹Tanrı korusun!›› dedi. 17  İsa gözlerinin içine bakarak şöyle dedi: ‹‹Öyleyse Kutsal Yazılar'daki şu sözün anlamı nedir? ‹Yapıcıların reddettiği taş, İşte köşenin baş taşı oldu.› 18  O taşın üzerine düşen herkes paramparça olacak, taş da kimin üzerine düşerse onu ezip toz edecek.›› 19  İsa'nın bu benzetmeyi kendilerine karşı anlattığını farkeden din bilginleriyle başkâhinler O'nu o anda yakalamak istediler, ama halkın tepkisinden korktular.

AÇIKLAMA: İsa Mesih nihayet Yeruşalim’e varmıştı. Bu sırada ulusal Fısıh Bayramı için dünyanın her yerinden binlerce Yahudi başkentte toplanıyordu. Bir çoğu İsa’yı duymuştu ve onu dinlemek için etrafında toplanıyordu. Yahudilerin önderleri ise Mesih’i kıskandıkları için O’nu yok etmek için fırsat kolluyorlardı. Din bilginleri halkın tepkisinden korktukları için doğrudan İsa’ya saldırmak istemiyorlardı o yüzden ağzını arayıp bir yanlışını bulmaya çalışıyorlardı. Günün birinde ileri gelenlerle Tapınağın bazı görevlileri İsa’yı bir köşeye sıkıştırıp ‘Tüm bunları kimin yetkisiyle öğretiyorsun?’ diye sordular. İsa Mesih çok hikmetli bir şekilde sorularına bir soruyla yanıt verir: ‘Yahya kimin yetkisiyle vaftiz ediyordu?’ Tabi halkın büyük çoğunluğu Yahya’nın Tanrı’nın yetkisiyle gelip peygamberlik ettiğini biliyordu. Din bilginleri de bunu biliyorlardı ancak bunu halkın önünde kabul etmek istemiyorlardı. Kabul etselerdi, herkes ‘Yahya’ya neden inanmadınız?’ diye soracaktı. O yüzden gerçeği söylemek yerine ‘Bilmiyoruz’ diye yalan söylemeyi tercih ettiler. Mesih de ‘O halde ben de tüm bunları hangi yetkiyle yaptığımı söylemeyeceğim’dedi. Peki İsa neden cevap vermekten kaçındı? Aslında Mesih sorularına çok net bir cevap verdi: Yahya’nın yetkisi neyse, benimki aynıdır. İleri gelenler Mesih’in ne yetkiyle geldiğini az çok biliyorlardı, öğretisinden ve mucizelerinden besbelliydi. Mesele bilmemek değil, mesele kabul etmeyi reddetmekti. Bunu bilen Mesih bu şekilde onların ikiyüzlülüklerini açığa çıkartır.

Bir çok kez yaptığı gibi Mesih mesajını çok canlı bir benzetmeyle özetler. Adamın biri harika bir bağ diker ve onu bir takım bağcıya kiralar sonra uzun bir yolculuğa çıkar. Bağ bozumu mevsimi gelince bağın sahibi payına düşeni toplamak için bir köle gönderir. Ama bağcılar köleyi dövüp eli boş geri gönderiyorlar. Bağ sahibi bir çok köle daha gönderir. Bağcılar ise kimisini aşağılar, kimisini hırpalar. En sonunda bağ sahibi kendi oğlunu göndermeye karar verir. Bağın mirasçısını gören bağcılar ise ‘Fırsat bu fırsat’ diye düşünerek üstüne düşüp sevgili oğlunu öldürürler. Demek ki bağcılar kendilerini artık kiracı değil, resmen bağın sahibi olarak görmeye başlamışlar. Ama Mesih şu soruyu sorar: ‘Bağın sahibi bu kötü adamlara ne yapacak?’Cevabı belli aslında, bağcıları cezalandıracak ve bağı başkalarına teslim edecek. Ancak halkın buna verdiği karşılık çok ilginç; hemen ‘Tanrı korusun’ derdiler. Neden? Çünkü Mesih’in burada neyi kastettiğin çok iyi kavradılar. Yahudiler’in kutsal yazılarında Yeşaya 5. bölümde Rab İsrail’e teslim ettiği ‘bağ’ için yakınır. Tanrı onlara kutsal nimetlerini teslim etti, onların aracılığıyla kurtuluş planını sürdürdü. Ne var ki buna layık olmadıkları için bunu ellerinden alacağını söyledi. Mesih’i duyan kalabalık bu tehlikeyi hemen sezdi.

Arkasında Mesih 118.Mezmurdan bir ayet aktarır: ‘Yapıcıların reddettiği taş, işte köşenin baş taşı oldu.’ O mezmurda beklenen Mesih’in gelişi söz konusu. Ne var ki din bilginleri İsa’yı ‘Mesih’ olarak kabul etmek istemiyorlardı. O yüzden Mesih bu ayeti hatırlatarak reddedilen o taşın yeni bir yapıda köşe taşı olacağını söyler. Burada Mesih’in ölümünden sonra kurulacak Kilise topluluğunu kastediyordu (Matta 16:18, Efesliler 2:20). Fakat aynı zamanda kendisini kabul etmeyenlerin o taşın altında ezileceğini de söyler. Ne yazık ki tam Mesih’in öngördüğü gibi kendisini reddeden Yahudi halkı daha sonra çok büyük bir gazaba uğradı ve Tanrı’nın kurtuluş planı Kilise vasıtasıyla devam etti. Ama bu demek değil ki Rab İsrail’den vazgeçti. Günü gelince onları tövbeye getirip kutsal planına bir daha aşılayacak (Romalılar 11).

ZOR SORULAR

Luka 20:20-47

20  İsa'yı dikkatle gözlüyorlardı. O'na, kendilerine dürüst süsü veren muhbirler gönderdiler. O'nu, söyleyeceği bir sözle tuzağa düşürmek ve böylelikle valinin yetki ve yargısına teslim etmek istiyorlardı. 21-22  Muhbirler O'na, ‹‹Öğretmenimiz, senin doğru olanı söyleyip öğrettiğini, insanlar arasında ayrım yapmaksızın Tanrı yolunu dürüstçe öğrettiğini biliyoruz. Sezar'a vergi vermemiz Kutsal Yasa'ya uygun mu, değil mi?›› diye sordular. 23-24  Onların hilesini anlayan İsa, ‹‹Bana bir dinar gösterin›› dedi. ‹‹Üzerindeki resim ve yazı kimin?›› ‹‹Sezar'ın›› dediler. 25  O da, ‹‹Öyleyse Sezar'ın hakkını Sezar'a, Tanrı'nın hakkını Tanrı'ya verin›› dedi. 26  İsa'yı, halkın önünde söylediği sözlerle tuzağa düşüremediler. Verdiği yanıta şaşarak susup kaldılar.

27-28  Ölümden sonra dirilişi yadsıyan Sadukiler'den bazıları İsa'ya gelip şunu sordular: ‹‹Öğretmenimiz, Musa yazılarında bize şöyle buyurmuştur: ‹Eğer bir adamın evli kardeşi çocuksuz ölürse, adam ölenin karısını alıp soyunu sürdürsün.› 29  Yedi kardeş vardı. Birincisi kendine bir eş aldı, ama çocuksuz öldü. 30-31  İkincisi de, üçüncüsü de kadını aldı; böylece kardeşlerin yedisi de çocuk bırakmadan öldü. 32  Son olarak kadın da öldü. 33  Buna göre, diriliş günü kadın bunlardan hangisinin karısı olacak? Çünkü yedisi de onunla evlendi.›› 34  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Bu çağın insanları evlenip evlendirilirler. 35  Ama gelecek çağa ve ölülerin dirilişine erişmeye layık görülenler ne evlenir, ne evlendirilir. 36  Bir daha ölmeleri de söz konusu değildir. Çünkü meleklere benzerler ve dirilişin çocukları olarak Tanrı'nın çocuklarıdırlar. 37  Musa bile alevlenen çalıyla ilgili bölümde Rab için, ‹İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı ve Yakup'un Tanrısı› deyimini kullanarak ölülerin dirileceğine işaret etmişti. 38  Tanrı ölülerin değil, dirilerin Tanrısı'dır. Çünkü O'na göre bütün insanlar yaşamaktadır.›› 39-40  Artık O'na başka soru sormaya cesaret edemeyen din bilginlerinden bazıları, ‹‹Öğretmenimiz, güzel konuştun›› dediler.41  İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Nasıl oluyor da, ‹Mesih Davut'un Oğlu'dur› diyorlar? 42-43  Çünkü Davut'un kendisi Mezmurlar Kitabı'nda şöyle diyor: ‹Rab Rabbim'e dedi ki, Ben düşmanlarını Ayaklarının altına serinceye dek Sağımda otur.› 44  Davut O'ndan ‹Rab› diye söz ettiğine göre, O nasıl Davut'un Oğlu olur?›› 45-46  Bütün halk dinlerken İsa öğrencilerine şöyle dedi: ‹‹Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan, meydanlarda selamlanmaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde başköşelere kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının. 47  Dul kadınların malını mülkünü sömüren, gösteriş için uzun uzun dua eden bu kişilerin cezası daha ağır olacaktır.››

AÇIKLAMA: Yahudi ileri gelenleri Mesih’i yok etmek için bahane arıyorlardı. Bu sırada akıllarına gelen en zor soruları kendisine yöneltip tuzağa düşürmeye çalışıyorlardı. Yahudi toplumu için en hassas konulardan biri vergi mevzusuydu. Roma Devleti’nin hükümdarlığı altında yaşadıkları için vergi ödemek zorundaydılar. Ama çoğu din öğretmeni bunun Kutsal Yasa’ya aykırı olduğunu savunuyordu. Tabi Roma böyle bir şey kabul etmiyordu. Şimdi aynı soruyu Mesih’e sordular:‘Roma’ya vergi ödemek Kutsal Yasa’ya uygun mu değil mi?’Kurdukları tuzağı fark eden Mesih son derece hikmetli ve dengeli bir cevap verir. Öncellikle kullandıkları para biriminden bir dinar vermelerini ister. Sonra üzerindeki resmin kime ait olduğunu sorar. Tabi dinarın üzerindeki resim Sezar’ındı çünkü parayı basan oydu. Son olarak Mesih ‘Öyleyse Sezar’ın hakkını Sezar’a Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ der. Peki bununla ne demek istedi? Bir yandan Tanrı’nın her şeyin üzerinde mutlak yetki sahibi olduğunu vurgular. Öbür yandan ise parasından ve diğer hizmetlerinden yararlandığımız devlete de hakkını vermemiz gerektiğini belirtir. Mesih’in öğretisinde her zaman baştaki yönetime saygı ve hürmet vardır (Romalılar 13:1-7, 1.Petrus 2:13-17) Ancak her hangi bir yetkili bizden Tanrı’nın Sözüne aykırı bir şey talep ederse, o zaman en üstün mevki sahibi olan Rab’be boyun eğerek saygılı ve seviyeli bir şekilde karşı koyma durumu doğar (Elç. İşleri 4:18-20).

img

Bunun ardından Sadukiler mezhebinden bir kaç kişi Mesih’i sınamak için karşısına çıkar. Sadukiler toplumun entel ve liberal tabakasını oluşturan kesimdi. Modern takılan bu grup Grek kültür ve felsefesine yakındılar o yüzden Rab’bin Sözünde geçen ölümden diriliş gibi olağanüstü bazı öğretileri inkâr ediyorlardı. Sadukiler Mesih’e gelip ilginç bir mesele anlatırlar. Yasa’ya göre bir adam çocuk sahibi olmadan ölürse, kardeşi ölenin karısına sahip çıkıp kardeşinin soyunu sürdürmeli (Yasanın Tekrarı 25:5). Güya bir adamın yedi kardeşi vardı. Adam ölür ve kardeşi karısını alır. Ama çocuk sahibi olmadan o da ölür. Böylece yedi kardeş kadınla sırayla evlenir ama hiç biri çocuk sahibi olamıyor. Tabi bu gerçek bir olay değil, sadece bir hikâye. Önemli olan ardından gelen soru: ‘Diriliş günü hangi adam kadının kocası olacak?’ İçinden çıkılmaz bir bulmaca gibi. Ancak İsa onların bu konularda ne kadar bilgisiz olduklarını gösterir. Öncellikle Mesih gelecek çağda yani ölümden sonra Tanrı’nın huzuruna kavuşanların arasında evlilik söz konusu olmayacağını belirtir. Rab’bin cennetine layık görülenler melekler gibi sonsuza dek Tanrı’nın çocukları olarak yaşayacaklar. Sonra Mesih, Eski Antlaşma’da sıkça rastlanan bir cümle hatırlatır, Tanrı der ‘Ben İbrahim’in Tanrısı, İshak’ın Tanrısı ve Yakup’un Tanrısıyım (Çıkış 3:6).’ Sadukiler'’in sandığı gibi eğer diriliş yoksa o halde Tanrı neden çoktan ölmüş İbrahim gibilerinin Tanrısıydım değil Tanrısıyım diyor? Demek ki diriliş var çünkü Tanrı ancak dirilerin Tanrısıdır ve O’nun katında İbrahim ve diğer tüm insanlar hala yaşıyor.

Son olarak kendisini tuzağa düşürmeye çalışanlara Mesih de zor bir soru sorar. Yahudiler beklenen Mesih’i hep ‘Davut’un Oğlu’ olarak nitelendirirlerdi. Ancak Davut’un yazdığı bir mezmurda Mesih’e ‘Rab’bim’ diye hitap eder (Mezmur 110:1). O halde Mesih Davut’un oğlu mu, efendisi mi? Yahudiler buna karşılık vermediler. Gerçek şu ki Mesih Davut’un soyundan doğduğu için oğludur ama Davut’tan kat ve kat daha üstün olduğu için aynı zamanda Rabbi’dir (Romalılar 1:2-4). Sonra İsa Mesih tartışmalara şahit olan kalabalığı din bilginlerine karşı uyarmaya başlar. Halkın önderleri çokbilmiş ve kutsal takılmayı seviyorlardı ama esasında sadece kendi egolarına hizmet ediyorlardı. Böylece Mesih mükemmel hikmetini sergilemiş oldu.

SONUN BELİRTİLERİ

Luka 21:1-38

1  İsa başını kaldırdı ve bağış toplanan yerde bağışlarını bırakan zenginleri gördü. 2-3  Yoksul bir dul kadının oraya iki bakır para attığını görünce, ‹‹Size gerçeği söyleyeyim›› dedi, ‹‹Bu yoksul dul kadın herkesten daha çok verdi. 4  Çünkü bunların hepsi kutuya, zenginliklerinden artanı attılar. Bu kadın ise yoksulluğuna karşın, geçinmek için elinde ne varsa hepsini verdi.›› 5-6  Bazı kişiler tapınağın nasıl güzel taşlar ve adaklarla süslenmiş olduğundan söz edince İsa, ‹‹Burada gördüklerinize gelince, öyle günler gelecek ki, taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak!›› dedi. 7  Onlar da, ‹‹Peki, öğretmenimiz, bu dediklerin ne zaman olacak? Bunların gerçekleşmek üzere olduğunu gösteren belirti ne olacak?›› diye sordular. 8  İsa, ‹‹Sakın sizi saptırmasınlar›› dedi. ‹‹Birçokları, ‹Ben O'yum› ve ‹Zaman yaklaştı› diyerek benim adımla gelecekler. Onların ardından gitmeyin. 9  Savaş ve isyan haberleri duyunca telaşlanmayın. Önce bunların olması gerek, ama son hemen gelmeyecek.›› 10  Sonra onlara şöyle dedi: ‹‹Ulus ulusa, devlet devlete savaş açacak. 11  Şiddetli depremler, yer yer kıtlıklar ve salgın hastalıklar, korkunç olaylar ve gökte olağanüstü belirtiler olacak. 12  ‹‹Ama bütün bu olaylardan önce sizi yakalayıp zulmedecekler. Sizi havralara teslim edecek, zindanlara atacaklar. Benim adımdan ötürü kralların, valilerin önüne çıkarılacaksınız. 13  Bu size tanıklık etme fırsatı olacak. 14  Buna göre kendinizi nasıl savunacağınızı önceden düşünmemekte kararlı olun. 15  Çünkü ben size öyle bir konuşma yeteneği, öyle bir bilgelik vereceğim ki, size karşı çıkanların hiçbiri buna karşı direnemeyecek, bir şey diyemeyecek. 16  Anne babanız, kardeşleriniz, akraba ve dostlarınız bile sizi ele verecek ve bazılarınızı öldürtecekler. 17  Benim adımdan ötürü herkes sizden nefret edecek. 18  Ne var ki, başınızdaki saçlardan bir tel bile yok olmayacaktır. 19  Dayanmakla canlarınızı kazanacaksınız. 20  ‹‹Yeruşalim'in ordular tarafından kuşatıldığını görünce bilin ki, kentin yıkılacağı zaman yaklaşmıştır. 21  O zaman Yahudiye'de bulunanlar dağlara kaçsın, kentte olanlar dışarı çıksın, kırdakiler kente dönmesin. 22  Çünkü o günler, yazılmış olanların tümünün gerçekleşeceği ceza günleridir. 23  O günlerde gebe olan, çocuk emziren kadınların vay haline! Çünkü ülke büyük sıkıntıya düşecek ve bu halk gazaba uğrayacaktır. 24  Kılıçtan geçirilecek, tutsak olarak bütün uluslar arasına sürülecekler. Yeruşalim, öteki ulusların dönemleri tamamlanıncaya dek onların ayakları altında çiğnenecektir. 25  ‹‹Güneşte, ayda ve yıldızlarda belirtiler görülecek. Yeryüzünde uluslar denizin ve dalgaların uğultusundan şaşkına dönecek, dehşete düşecekler. 26  Dünyanın üzerine gelecek felaketleri bekleyen insanlar korkudan bayılacak. Çünkü göksel güçler sarsılacak. 27  O zaman İnsanoğlu'nun bulut içinde büyük güç ve görkemle geldiğini görecekler. 28  Bu olaylar gerçekleşmeye başlayınca doğrulun ve başlarınızı kaldırın. Çünkü kurtuluşunuz yakın demektir.›› 29  İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: ‹‹İncir ağacına ya da herhangi bir ağaca bakın. 30  Bunların yapraklandığını gördüğünüz zaman yaz mevsiminin yakın olduğunu kendiliğinizden anlarsınız. 31  Aynı şekilde, bu olayların gerçekleştiğini gördüğünüzde bilin ki, Tanrı'nın Egemenliği yakındır. 32  Size doğrusunu söyleyeyim, bütün bunlar olmadan, bu kuşak ortadan kalkmayacak. 33  Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır. 34-35  ‹‹Kendinize dikkat edin! Yürekleriniz sefahat, sarhoşluk ve bu yaşamın kaygılarıyla ağırlaşmasın. O gün, üzerinize bir tuzak gibi aniden inmesin. Çünkü o gün bütün yeryüzünde yaşayan herkesin üzerine gelecektir. 36  Her an uyanık kalın, gerçekleşmek üzere olan bütün bu olaylardan kurtulabilmek ve İnsanoğlu'nun önünde durabilmek için dua edin.›› 37  İsa gündüz tapınakta öğretiyor, geceleri ise kentten dışarı çıkıp Zeytin Dağı'nda sabahlıyordu. 38  Sabah erkenden bütün halk O'nu tapınakta dinlemek için O'na akın ediyordu.

AÇIKLAMA: Yahudi önderlerin Mesih’i açık ve net bir şekilde reddetmeleri üzerine İsa ikinci gelişinden söz etmeye başladı. Günün birinde havariler Yeruşalim’in görkemli Tapınağını övgüyle anlatırken Mesih ilginç bir peygamberlikte bulunur: ‘Öyle günler gelecek ki, burada taş üstünde taş kalmayacak, hepsi yıkılacak.’ Yahudiler Tapınağın yıkılması imkânsız sanıyorlardı, oysa ki Mesih kendisini reddeden Yahudi toplumun çok büyük bir yıkıma uğrayacağını söyledi (Luka 19:41-44). Öğrenciler doğal olarak bunların ne zaman ve ne şekilde gerçekleşeceğini sormak istediler. Sonra Mesih uzun uzun ikinci gelişinden önce Yahudiler’in başına gelecek sıkıntıları anlatmaya başlar. Aslında bir yandan kendisinden yaklaşık 40 sene sonra Tapınağın yıkımını anlatır ama aynı zamanda daha ilerde gerçekleşecek ikinci büyük bir yıkımını da anlatıyor. Öncellikle İsa bu sıkıntılı dönemde görünecek belirtileri sayarak başlar. Mesih adına birçok sahtekâr çıkacak der. Ardından her yerden savaş ve isyan haberleri gelecek, ama korkmayın der çünkü sondan önce bunların olması gerek. Savaşların yanı sıra şiddetli depremler, yer yer kıtlıklar, salgın hastalıklar ve daha bir çok ürkütücü olay baş gösterecektir. Bununla beraber özellikle Mesih inanlıları ve Yahudiler çok büyük baskılara maruz kalacaktır. Yanlış bir şey yapmamalarına karşın tüm dünya onlardan nefret edecektir. İşte bunlar sonun belirtileri! Dikkat edersek bunların bir çoğu şimdiden görünmeye başladı bile.

Ardından Mesih özellikle kendisinden kısa bir süre sonra Yeruşalim’in başına gelecek büyük yıkımın ayrıntılarını anlatmaya başlar. Şehrin kuşatılacağını, halkın kılıçtan geçirileceğini ve dünyanın her yanına sürüleceğini belirtir. Yeruşalim’in bu şekilde uzun bir süre diğer uluslarca ayak altında ezilmesi gerektiğini söyler. Mesih’in bu peygamberlik sözleri M.S. 70 yılında Romalı General Titus’un Yeruşalim’i ele geçirdiği zaman gerçekleşti. O sırada olup bitenleri gören imanlılar Mesih’in uyarısı uyarınca şehri terk edip kurtuldular. Yahudilerin çoğunluğu ise sürgüne gitti ve yaklaşık iki bin sene boyunca Yeruşalim başka bir çok ulusun hakimiyetinde kaldı, Yahudiler de gittikleri her yerde büyük katliamlara maruz kaldı. Ancak 1948 yılından bu yana Yahudilerin topraklarına dönmesi sonucunda artık Yeruşalim bir daha onların başkenti oldu. Bu dönüş peygamberlerin sözleri doğrultusunda gerçekleşti (Yeşaya 60:4-5, Zekeriya 10:6-11). Aynı zamanda bu dönüş İsa Mesih’in ikinci gelişinin pek yakın olduğunu göstermektedir.

Şimdi Mesih ikinci gelişinden önce görünecek olağanüstü bazı belirtileri sıralar: Gök cisimlerinde ürkütücü bazı değişiklikler olacak, yeryüzünde ve denizlerde de korkunç birçok gelişme görülecek. İlginçtir ki son yıllarda tsunamiler ve kasırgalar artmaktadır. Ama bu daha işin başı. Mesih’in dediğine göre gökyüzü ve yeryüzü öyle sarsılacak ki insanlar korkudan bayılacak. İnsanlar kaya kovuklarına girip Tanrı’nın gazabından gizlenmek isteyecekler (Vahiy 6:12-17). Ama işe yaramayacaktır çünkü günün sonunda İsa Mesih’in kendisi yeryüzüne dönüp kötüleri cezalandırarak adaletini gösterecektir. Geldiğinde herkes O’nun büyük güç ve görkemle geldiğini görecektir ve imanlılar nihayet esenliğe kavuşacaktır (2.Selanikliler 1:6-10). Ardından Mesih vaat edilen evrensel egemenliğini kuracaktır. Yine tüm bunların kesinlikle yerine geleceğini belirtirken İsa imanlıları ayık ve uyanık kalma konusunda uyarır. Bazısı dünyanın hep bu şekilde devam edeceğini sanarak kendini dünya işlerine kaptırabilir. Oysa ki Mesih her an dönecektir. Bazıları Mesih’in geciktiğini düşünebilir fakat esas daha çok kişi kurtulsun diye Tanrı sabrediyor (2.Petrus 3:3-9). İsa Mesih ansızın dönecektir, önemli olan her daim alnı ak bir şekilde karşısına çıkmaya hazır olmaktır.

SON YEMEK

Luka 22:1-38

1  Fısıh denilen Mayasız Ekmek Bayramı yaklaşmıştı. 2  Başkâhinlerle din bilginleri İsa'yı ortadan kaldırmak için bir yol arıyor, ama halktan korkuyorlardı. 3  Şeytan, Onikiler'den biri olup İskariot diye adlandırılan Yahuda'nın yüreğine girdi. 4  Yahuda gitti, başkâhinler ve tapınak koruyucularının komutanlarıyla İsa'yı nasıl ele verebileceğini görüştü. 5  Onlar buna sevindiler ve kendisine para vermeye razı oldular. 6  Bunu kabul eden Yahuda, kalabalığın olmadığı bir zamanda İsa'yı ele vermek için fırsat kollamaya başladı.7  Fısıh kurbanının kesilmesi gereken Mayasız Ekmek Günü geldi. 8  İsa, Petrus'la Yuhanna'yı, ‹‹Gidin, Fısıh yemeğini yiyebilmemiz için hazırlık yapın›› diyerek önden gönderdi. 9  O'na, ‹‹Nerede hazırlık yapmamızı istersin?›› diye sordular. 10-11  İsa onlara, ‹‹Bakın›› dedi, ‹‹Kente girdiğinizde karşınıza su testisi taşıyan bir adam çıkacak. Adamı, gideceği eve kadar izleyin ve evin sahibine şöyle deyin: ‹Öğretmen, öğrencilerimle birlikte Fısıh yemeğini yiyeceğim konuk odası nerede? diye soruyor.› 12  Ev sahibi size üst katta, döşenmiş büyük bir oda gösterecek. Orada hazırlık yapın.›› 13  Onlar da gittiler, her şeyi İsa'nın kendilerine söylediği gibi buldular ve Fısıh yemeği için hazırlık yaptılar. 14-15  Yemek saati gelince İsa, elçileriyle birlikte sofraya oturdu ve onlara şöyle dedi: ‹‹Ben acı çekmeden önce bu Fısıh yemeğini sizinle birlikte yemeyi çok arzulamıştım. 16  Size şunu söyleyeyim, Fısıh yemeğini, Tanrı'nın Egemenliği'nde yetkinliğe erişeceği zamana dek, bir daha yemeyeceğim.›› 17  Sonra kâseyi alarak şükretti ve, ‹‹Bunu alın, aranızda paylaşın›› dedi. 18  ‹‹Size şunu söyleyeyim, Tanrı'nın Egemenliği gelene dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim.›› 19  Sonra eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi. ‹‹Bu sizin uğrunuza feda edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın›› dedi. 20  Aynı şekilde, yemekten sonra kâseyi alıp şöyle dedi: ‹‹Bu kâse, sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. 21  Ama bana ihanet edecek kişinin eli şu anda benimkiyle birlikte sofradadır. 22  İnsanoğlu, belirlenmiş olan yoldan gidiyor. Ama O'na ihanet eden adamın vay haline!›› 23  Elçiler, aralarında bunu kimin yapabileceğini tartışmaya başladılar. 24  Ayrıca aralarında hangisinin en üstün sayılacağı konusunda bir çekişme oldu. 25  İsa onlara, ‹‹Ulusların kralları, kendi uluslarına egemen kesilirler. İleri gelenleri de kendilerine iyiliksever unvanını yakıştırırlar›› dedi. 26  ‹‹Ama siz böyle olmayacaksınız. Aranızda en büyük olan, en küçük gibi olsun; yöneten, hizmet eden gibi olsun. 27  Hangisi daha büyük, sofrada oturan mı, hizmet eden mi? Sofrada oturan değil mi? Oysa ben aranızda hizmet eden biri gibi oldum. 28  Denendiğim zamanlar benimle birlikte dayanmış olanlar sizlersiniz. 29  Babam bana nasıl bir egemenlik verdiyse, ben de size bir egemenlik veriyorum. 30  Öyle ki, egemenliğimde benim soframda yiyip içesiniz ve tahtta oturarak İsrail'in on iki oymağını yargılayasınız. 31  ‹‹Simun, Simun, Şeytan sizleri buğday gibi kalburdan geçirmek için izin almıştır. 32  Ama ben, imanını yitirmeyesin diye senin için dua ettim. Geri döndüğün zaman kardeşlerini güçlendir.›› 33  Simun İsa'ya, ‹‹Ya Rab, ben seninle birlikte zindana da, ölüme de gitmeye hazırım›› dedi. 34  İsa, ‹‹Sana şunu söyleyeyim, Petrus, bu gece horoz ötmeden beni tanıdığını üç kez inkâr edeceksin›› dedi. 35  Sonra İsa onlara, ‹‹Ben sizi kesesiz, torbasız ve çarıksız gönderdiğim zaman, herhangi bir eksiğiniz oldu mu?›› diye sordu. ‹‹Hiçbir eksiğimiz olmadı›› dediler. 36  O da onlara, ‹‹Şimdi ise kesesi olan da, torbası olan da yanına alsın›› dedi. ‹‹Kılıcı olmayan, abasını satıp bir kılıç alsın. 37  Size şunu söyleyeyim, yazılmış olan şu sözün yaşamımda yerine gelmesi gerekiyor: ‹O, suçlularla bir sayıldı.› Gerçekten de benimle ilgili yazılmış olanlar yerine gelmektedir.›› 38  ‹‹Ya Rab, işte burada iki kılıç var›› dediler. O da onlara, ‹‹Yeter!›› dedi.

AÇIKLAMA: Mesih’in öğrencileriyle oturduğu son akşam yemeğinde son derece önemli bir takım olay gelişir. Bir yandan ona iahanet etmeye karar veren Yahuda artık grubu terk eder. Öbür yandan Mesih öğrencilerine ölümü ve sonrasıyla ilgili çok önemli bazı açıklamalarda bulunur. Elçi Yuhanna özellikle orada geçen konuşmaları ayrıntılı bir şekilde aktarır (Yuhanna 13-17). Luka öncellikle Yahuda’nın ihanetine odaklanır. Din bilginleri İsa Mesih’i yok etmek için fırsat arıyorlardı ama kendileri de suçlu duruma düşmek istemiyorlardı. O yüzden Yahuda onlara gelip Mesih’i satabileceğini söyleyince teklifini büyük heyecanla kabul ettiler. Tabi esas perde arkasında olayı yöneten İblis’ti ama Yahuda da kendini açgözlülüğüne kaptırarak tarihin en korkunç ihanetine adını yazmıştı (Yuhanna 12:4-5).

Bu sırada dünyanın her yerinden Yeruşalim’de toplanmış bulunan Yahudiler Fısıh Bayramını kutlamak üzere hazırlık yapıyorlardı. Bu bayram Musa’nın döneminden kalma Tanrı’nın İsrail’i Mısır’dan nasıl kurtardığını anan büyük bir gündür. Yahudiler arasında daha bugüne kadar kutlanan Pesah denilen bu bayramda tüm aile toplanıp geleneksel bir yemek yer. Tabi bunun öncesinde bulundukları evler, günahı temsil eden mayadan arınırdı o yüzden Mayasız Ekmek Bayramı adıyla da anılır. Mesih de benzer şekilde öğrencileriyle bu yemeğe oturmak üzere hazırlık yapmalarını buyurur. Bu sırada kusursuz bir kuzunun kurban edilip sofraya hazırlanması gerekiyordu. Sonra Mesih ile öğrencileri önceden ayarladığı üst bir odaya geçip sofraya oturdu. Geleneksel bu yemeğin özel bir düzeni vardı. Belirli aralıklarda şükür duaları okunur ve İsrail’in kölelikten nasıl kurtulduğu anılır. Bununla beraber herkes sırası gelince mayasız ekmek alır ve bir yudum şarap içerek Tanrı’nı sağlayışını tekrar ve tekrar kutlar. İşte tam bu sırada Mesih yapılan bu geleneklere yeni bir anlam yüklemeye başlar. Kaseyi alıp şükreder ve herkese sunarak Tanrı’nın Egemenliğini anar. Bununla öğrencilerini Tanrı’nın kutsal planına ortak kıldığını belirtir. Aynı zamanda vaat edilen bu egemenliğin henüz tamamlanmadığını da işaret eder. Ardından ekmek alıp herkese dağıtır ve onların uğruna feda edilecek bedenini temsil ettiğini söyler, nitekim hemen sonraki gün Mesih tüm insanlık uğruna canını çarmıhta feda edecekti. Sonra yine kaseyi alarak onların uğruna akıtılan kanını temsil ettiğini söyler. Bu kan aynı zamanda Tanrı ile insanlara arasında kurulan yeni bir antlaşmanın işaretidir (Yeremya 31:31-34). Böylece Mesih’ten bu yana imanlılar ekmek ve şarap paylaşarak İsa’nın çarmıh üzerindeki büyük kefaretini anımsarlar.

img

Sofradan kalkmadan Mesih onlardan birinin kendisini satacağını belirtir. Böylece Yahuda kalkıp dışarı çıkar. Diğer havariler de bu esnada ‘En büyük kim?’ tartışmasına yine başlarlar. Mesih ise onlara defalarca vurguladığı ‘alçakgönüllülük’dersini tekrar eder. Sonra hepsinin onu terk edeceğini belirtir. Simon Petrus özellikle asla böyle bir şey yapmayacağını söylemesi üzerine Mesih, Petrus’un aynı o gece kendisini üç kere inkar edeceğini söyler. Belli ki havarilerin beklentisi çok farklıydı. Onlar Mesih’in kendini kral ilan etmesini bekliyorlardı. Oysa ki İsa onların bundan sonra bir çok zorluk çekip dağılacaklarını belirtiyor. Bu yüzden onların sıkıntılı bir süreç için hazırlanmaları gerektiğini vurgular. Burada İsa’nın onlara kılıç satın almalarını söylemesi başta bizi şaşırtabilir. Ancak dikkat edersek bu kılıç savaşmak için değil, gidecekleri uzun yollarda kendilerini haydutlardan korumak için gerekiyordu. Çünkü Mesih sonuna kadar kimsenin onun adına kılıçla savaşmasına izin vermedi (Luka 22:49-51). Kaldı ki Mesih peygamberlerin yazdığı gibi yalnız başına çarmıha gitmeye hazırdı (Daniel 9:26).

İSA TUTUKLANIR

Luka 22:39-71

39  İsa dışarı çıktı, her zamanki gibi Zeytin Dağı'na gitti. Öğrenciler de O'nun ardından gittiler. 40  Oraya varınca İsa onlara, ‹‹Dua edin ki ayartılmayasınız›› dedi. 41-42  Onlardan bir taş atımı kadar uzaklaştı ve diz çökerek şöyle dua etti: ‹‹Baba, senin isteğine uygunsa, bu kâseyi benden uzaklaştır. Yine de benim değil, senin istediğin olsun.›› 43  Gökten bir melek İsa'ya görünerek O'nu güçlendirdi. 44  Derin bir acı içinde olan İsa daha hararetle dua etti. Teri, toprağa düşen kan damlalarını andırıyordu. 45  İsa duadan kalkıp öğrencilerin yanına dönünce onları üzüntüden uyumuş buldu. 46  Onlara, ‹‹Niçin uyuyorsunuz?›› dedi. ‹‹Kalkıp dua edin ki ayartılmayasınız.››

47-48  İsa daha konuşurken bir kalabalık çıkageldi. Onikiler'den biri, Yahuda adındaki kişi, kalabalığa öncülük ediyordu. İsa'yı öpmek üzere yaklaşınca İsa, ‹‹Yahuda›› dedi, ‹‹İnsanoğlu'na bir öpücükle mi ihanet ediyorsun?›› 49  İsa'nın çevresindekiler olacakları anlayınca, ‹‹Ya Rab, kılıçla vuralım mı?›› dediler. 50  İçlerinden biri başkâhinin kölesine vurarak sağ kulağını uçurdu. 51  Ama İsa, ‹‹Bırakın, yeter!›› dedi, sonra kölenin kulağına dokunarak onu iyileştirdi. 52  İsa, üzerine yürüyen başkâhinlere, tapınak koruyucularının komutanlarına ve ileri gelenlere şöyle dedi: ‹‹Niçin bir haydutmuşum gibi kılıç ve sopalarla geldiniz? 53  Her gün tapınakta sizinle birlikteydim, bana el sürmediniz. Ama bu saat sizindir, karanlığın egemen olduğu saattir.›› 54  İsa'yı tutukladılar, alıp başkâhinin evine götürdüler. Petrus onları uzaktan izliyordu. 55  Avlunun ortasında ateş yakıp çevresinde oturduklarında Petrus da gelip onlarla birlikte oturdu. 56  Bir hizmetçi kız ateşin ışığında oturan Petrus'u gördü. Onu dikkatle süzerek, ‹‹Bu da O'nunla birlikteydi›› dedi. 57  Ama Petrus, ‹‹Ben O'nu tanımıyorum, kadın!›› diye inkâr etti. 58  Biraz sonra onu gören başka biri, ‹‹Sen de onlardansın›› dedi. Petrus, ‹‹Değilim, arkadaş!›› dedi. 59  Yaklaşık bir saat sonra yine bir başkası ısrarla, ‹‹Gerçekten bu da O'nunla birlikteydi›› dedi. ‹‹Çünkü Celileli'dir.›› 60  Petrus, ‹‹Sen ne diyorsun be adam, anlamıyorum!›› dedi. Tam o anda, Petrus daha konuşurken horoz öttü. 61-62  Rab arkasına dönüp Petrus'a baktı. O zaman Petrus, Rab'bin kendisine, ‹‹Bu gece horoz ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin›› dediğini hatırladı ve dışarı çıkıp acı acı ağladı. 63  İsa'yı göz altında tutan adamlar O'nunla alay ediyor, O'nu dövüyorlardı. 64  Gözlerini bağlayıp, ‹‹Peygamberliğini göster bakalım, sana vuran kim?›› diye soruyorlardı. 65  Kendisine daha bir sürü küfür yağdırdılar.

66  Gün doğunca halkın ileri gelenleri, başkâhinler ve din bilginleri toplandılar. İsa, bunlardan oluşan Yüksek Kurul'un önüne çıkarıldı. 67  O'na, ‹‹Sen Mesih isen, söyle bize›› dediler. İsa onlara şöyle dedi: ‹‹Size söylesem, inanmazsınız. 68  Size soru sorsam, yanıt vermezsiniz. 69  Ne var ki, bundan böyle İnsanoğlu, kudretli Tanrı'nın sağında oturacaktır.›› 70  Onların hepsi, ‹‹Yani, sen Tanrı'nın Oğlu musun?›› diye sordular. O da onlara, ‹‹Söylediğiniz gibi, ben O'yum›› dedi. 71  ‹‹Artık tanıklığa ne ihtiyacımız var?›› dediler. ‹‹İşte kendi ağzından duyduk!››

AÇIKLAMA: Mesih’le öğrencileri son yemekten kalktıktan sonra Yeruşalim’in hemen dışında bulunan sık sık uğradıkları bir bahçeye çekildiler. Başına gelecekleri çok iyi bilen İsa ruhunda derin bir huzursuzluk hissediyordu o yüzden öğrencilerinin kendisiyle birlikte dua etmelerini istedi. Aynı zamanda daha önce söylediği gibi havarilerinin bazısı ayartılacağını da biliyordu o yüzden kendilerini duaya vermelerini önerdi. Böylece Mesih daha ileri gidip diz çökerek Baba Tanrı’ya yakarmaya başladı. Burada özellikle İsa’nın insani boyutunu görebiliyoruz. Ne kadar ki hayatını insanlık uğruna vermek için gelmeye razı olduysa da aynı zamanda bunun ne kadar büyük bir yük olduğunu dile getiriyor. Dua ederken belirli bir kaseyi içmekten kurtulmak istediğini okuyoruz, ama nedir bu kase? Aslında daha önce Mesih çarmıh üzerindeki ölümünü bir kaseyi içmeye benzetmişti (Matta 20:22). Ama ne alakası var? Rab’bin sözünde bu tarz bir kase genellikle Tanrı’nın gazabıyla dolu bir felaket işaret ederdi (Yeşaya 51:17-22, Vahiy 14:10). İşte İsa Mesih çarmıhta bizim günahlarımızın hakkettiği gazap kasesini içecekti. Burada Mesih ‘mümkünse kâseyi içmeyeyim’ derken aslında insanların başka türlü kurtulamayacağını vurguluyordu. Yani Tanrı kutsal Oğlunu feda etmeden başka yoldan bizi kurtarabilseydi mutlaka bunu tercih ederdi. Ama demek ki başka yol yoktu ki Tanrı Oğlu’nu çarmıha teslim etti. Sonuç olarak daha bu noktadan itibaren Mesih’in çektiği ruhsal işkenceyi gözlemleyebiliyoruz, acısı o kadar büyük ki alın terleri kanla karışık toprağa düşüyor. Tüm bunlar yetmemiş gibi öğrencilerinin yanına döndüğünde onların hepsini uyuyor buluyor.

Tam bu sırada Mesih’i ele vermek için önderlerle anlaşan Yahuda bir grup askerle birlikte yaklaşır. Yahuda askerlere ‘Kimi öpersem onu yakalayın’ demişti. Böylece İsa’yı yanaklarından öpmeye yaklaştığında Mesih kendisine ‘Bir öpücükle mi bana ihanet ediyorsun’ der. Uykudan yeni kalkan ve olup bitenleri yeni kavrayan öğrenciler bir anda İsa’yı korumaya kalkarlar. Ne var ki Petrus kılıcını çekip birinin kulağını uçurduğunda İsa Mesih ‘Bırakın, yeter!’ diyerek onlara engel olur. Hatta kendisini yakalamaya gelen askerin kulağını iyileştirir. Sonra Mesih ‘Neden bir haydutmuşum gibi gelip beni sopalarla tutuklamaya geldiniz?’diye sorar. Çünkü İsa her gün halkın önünde vaaz veriyordu. Ama önderler halkın tepkisinden korktukları için onu geceleyin tutuklamak istediler. Böylece Mesih’in öğrencileri her yana dağılır ve askerler İsa’yı yargılanmayı beklemek üzere şehre götürürler. Bu sırada Petrus, İsa’yı uzaktan takip eder. Sabaha karşı Petrus herkesin etrafında toplandığı ateşe yaklaşır ve ısınmaya başlar. Birden hizmetçi bir kızın kendisini tanıması ve Mesih’le birlikte olduğunu tespit etmesi üzerine Petrus herkesin önünde İsa’yı tanıdığını inkâr eder. Ardından iki kişi daha kendisini deşifre eder ama Petrus yine inkâr eder. Üçüncü seferden sonra horoz öter ve Petrus Mesih’in söylediği sözü hatırlar: ‘Bu gece horoz ötmeden beni üç kez inkâr edeceksin.’ Tam o anda tutuklu bulunan İsa başını kaldırır ve Petrus’un gözleri içine bakar. Büyük hatasını anlayan Petrus acı acı ağlayarak oradan ayrılır.

Şafak sökerken Yahudiler’in önderleri acil bir kurul toplantısı için Tapınak’ta toplanmaya başlar. Askerler de kurulun yargısını beklemeden İsa’yı bir hayli hırpaladılar bile. Gün doğunca halkın dini önderlerinden oluşan Yüksek Kurul bir araya gelir. Başta bir çok yalancı tanık çağırır ama İsa’ya karşı belirli bir suç tutturamayınca asıl meseleye gelirler. Başkâhin İsa’ya doğrudan ‘Sen Mesih isen, söyle bize’ der. Yahudi önderleri İsa’nın beklenen Kral Mesih olduğuna ihtimal vermiyorlardı o yüzden onlara göre kendini Mesih olarak halka tanıtması suçtu. İsa cevap verirken aslında Mesih olduğunu pek çok açıdan ispatladığını vurgular. Aynı zamanda geri geldiğinde onların hepsini karşısına alıp yargılayacağını da belirtir. Başkâhin daha fazla ısrar etmesi üzerine İsa açık açık, ‘Evet, ben Tanrı’nın Oğlu Mesih’im’ der. Normal şartlarda birinin kendi sözleriyle mahkum edilmesi yasaya aykırıydı ama din bilginleri aradıkları kozu bulmuşlardı. Böylece Mesih kendi gerçeği uğruna ölüme mahkum edilir. Ama bunu itiraz etmiyor çünkü insanlık uğruna canını feda etmesi gerektiğini biliyordu (Yeşaya 53:7-8, Markos 10:45).

İSA YARGILANIR

Luka 23:1-25

1  Sonra bütün kurul üyeleri kalkıp İsa'yı Pilatus'a götürdüler. 2  O'nu şöyle suçlamaya başladılar: ‹‹Bu adamın ulusumuzu yoldan saptırdığını gördük. Sezar'a vergi ödenmesine engel oluyor, kendisinin de Mesih, yani bir kral olduğunu söylüyor.›› 3  Pilatus İsa'ya, ‹‹Sen Yahudiler'in Kralı mısın?›› diye sordu. İsa, ‹‹Söylediğin gibidir›› yanıtını verdi. 4  Pilatus, başkâhinlerle halka, ‹‹Bu adamda hiçbir suç görmüyorum›› dedi. 5  Ama onlar üstelediler: ‹‹Yahudiye'nin her tarafında öğretisini yayarak halkı kışkırtıyor; Celile'den başlayıp ta buraya kadar geldi›› dediler. 6  Pilatus bunu duyunca, ‹‹Bu adam Celileli mi?›› diye sordu. 7  İsa'nın, Hirodes'in yönetimindeki bölgeden geldiğini öğrenince, kendisini o sırada Yeruşalim'de bulunan Hirodes'e gönderdi. 8  Hirodes İsa'yı görünce çok sevindi. O'na ilişkin haberleri duyduğu için çoktandır O'nu görmek istiyor, gerçekleştireceği bir belirtiye tanık olmayı umuyordu. 9  O'na birçok soru sordu, ama O hiç karşılık vermedi. 10  Orada duran başkâhinlerle din bilginleri, İsa'yı ağır bir dille suçladılar. 11  Hirodes de askerleriyle birlikte O'nu aşağılayıp alay etti. O'na gösterişli bir kaftan giydirip Pilatus'a geri gönderdi. 12  Bu olaydan önce birbirine düşman olan Hirodes'le Pilatus, o gün dost oldular. 13-14  Pilatus, başkâhinleri, yöneticileri ve halkı toplayarak onlara, ‹‹Siz bu adamı bana, halkı saptırıyor diye getirdiniz›› dedi. ‹‹Oysa ben bu adamı sizin önünüzde sorguya çektim ve kendisinde öne sürdüğünüz suçlardan hiçbirini bulmadım. 15  Hirodes de bulmamış olmalı ki, O'nu bize geri gönderdi. Görüyorsunuz, ölüm cezasını gerektiren hiçbir şey yapmadı. 16-17  Bu nedenle ben O'nu dövdürüp salıvereceğim.›› 18  Ama onlar hep bir ağızdan, ‹‹Yok et bu adamı, bize Barabba'yı salıver!›› diye bağırdılar. 19  Barabba, kentte çıkan bir ayaklanmaya katılmaktan ve adam öldürmekten hapse atılmıştı. 20  İsa'yı salıvermek isteyen Pilatus onlara yeniden seslendi. 21  Onlar ise, ‹‹O'nu çarmıha ger, çarmıha ger!›› diye bağrışıp durdular. 22  Pilatus üçüncü kez, ‹‹Bu adam ne kötülük yaptı ki?›› dedi. ‹‹Ölüm cezasını gerektirecek hiçbir suç bulmadım O'nda. Bu nedenle O'nu dövdürüp salıvereceğim.›› 23-24  Ne var ki onlar, yüksek sesle bağrışarak İsa'nın çarmıha gerilmesi için direttiler. Sonunda bağırışları baskın çıktı ve Pilatus, onların isteğinin yerine getirilmesine karar verdi. 25  İstedikleri kişiyi, ayaklanmaya katılmak ve adam öldürmekten hapse atılan kişiyi salıverdi. İsa'yı ise onların isteğine bıraktı.

AÇIKLAMA: Yahudi önderleri İsa’yı öldürmeye kararlıydı ancak halkın gözüne kötü görünmek istemiyorlardı. Aynı zamanda Mesih’in bir haydut gibi çarmıha gerilmesini istiyorlardı ancak Roma hükümdarlığı altında oldukları için bu tarz bir ölüm cezasını verme yetkisine sahip değillerdi (Yuhanna 18:31-32). O yüzden onu Yeruşalim’de bulunan Roma Valisi Pilatus’un önüne çıkarmaya karar verdiler. Bu sırada İsa’yı ölüme cezasına çarptırmak için üzerine bir takım siyasi suç atmaları gerekiyordu, başka türlü Roma yetkilileri Yahudi inancını umursamıyorlardı. Böylece Yahudi önderleri Pilatus’a Mesih’in halkı isyana teşvik ettiğini, vergi ödenmesini engellediğini ve kendini bir kral sandığını söylediler. Tabi bu tür suçlama Roma’nın gözünde büyük tehdit unsuru oluşturuyordu oysa ki hepsi yalan ve iftiraydı. Normal şartlarda gaddarlığı ile tanınan Pilatus İsa’yı sorguya çekmeye başlar. Aralarındaki diyalogu Elçi Yuhanna ayrıntılı bir şekilde aktarır (Yuhanna 18:28-40). Fakat sonunda Pilatus İsa Mesih’in Roma Devleti’ne karşı her hangi bir tehlike oluşturmadığı kanısına varır ve onu salıvermeye karar verir. Ancak bu sırada İsa’nın Celile bölgesinden geldiğini öğrenince onu o bölgeden sorumlu Hirodes’e göndermeye karar verir.

img

Hirodes, daha çocukken İsa’yı öldürmek için Beytlehem’de katliam yapan ‘Büyük’ Hirodes’in oğluydu (Matta 2:16-18). Daha sonra zevki uğruna Yahya’nın başını kestiren bu kral kötülükte sınır tanımayan son derece kibirli ve o kadar da alçak bir insandı. Karşısında İsa Mesih’i görünce Hirodes çok sevindi çünkü hakkında pek çok şey duymuştu. Mesih’in kendisi için bir kaç mucize yapmasını istemesine karşın İsa onunla konuşmaya bile tenezzül etmedi. Yahudi din bilginleri bu arada kendisine pek çok suç ve ağır iftira atmalarına rağmen İsa hiç cevap vermeye gereksinim duymadı çünkü hepsinin asılsız olduğu belliydi. Sonunda Hirodes bir kralmış gibi İsa’nın üzerine mor bir kaftan atarak onunla bir hayli alay etti ve Pilatus’a geri gönderdi. İlginç olan şu ki o güne dek birbirine karşı düşmanlık besleyen Pilatus ve Hirodes Mesih sayesinde dost oldular.

İsa’yla yine karşı karşıya kalan Pilatus O’nda her hangi bir suç bulamadığını tekrarlar. Ama yine de Yahudiler’i memnun etmek için onu kırbaçlatmaya karar verir. Bu da sıradan bir ceza değildi. Çünkü kırbacın ucuna demir ve kemik parçaları bağlanır dolayısıyla kırbaçlanan kişi korkunç bir acının yan ısıra kan kaybından ölebilirdi. Sonra Pilatus her bayramda yaptığı gibi birini salıvereceğini ilan eder. Halka iki seçenek verir, ünlü katil Barabba ya da masum İsa. Halk, Yahudi önderlerinin kışkırtması üzerine, Barabba’nın salıverilmesi için bağırmaya başlar. Buna şaşıran Pilatus, İsa için ‘Bu adam ne kötülük yaptı ki?’ diye sorar. Ama halkın İsa’nın çarmıha gerilmesi konusunda diretmesi üzerine ve ayaklanmalarından korkan Pilatus Mesih’i ellerine teslim eder. Böylece ölmeyi bekleyen Barabba bir anda özgür olur ki, bu da İsa Mesih sayesindedir. Ne büyük ironi değil mi? İdam edilmeyi hak eden Barabba’nın yerine İsa Mesih ölüme mahkûm ediliyor. Aslında Barabba Tanrı’nın gazabını hak eden her birimizi temsil eder. Biz suçluyken Mesih bizim için öldü (Romalılar 5:6-8).

İSA’NIN ÖLÜMÜ

Luka 23:26-56

26  Askerler İsa'yı götürürken, kırdan gelmekte olan Simun adında Kireneli bir adamı yakaladılar, çarmıhı sırtına yükleyip İsa'nın arkasından yürüttüler. 27  Büyük bir halk topluluğu da İsa'nın ardından gidiyordu. Aralarında İsa için dövünüp ağıt yakan kadınlar vardı. 28  İsa bu kadınlara dönerek, ‹‹Ey Yeruşalim kızları, benim için ağlamayın›› dedi. ‹‹Kendiniz ve çocuklarınız için ağlayın. 29  Çünkü öyle günler gelecek ki, ‹Kısır kadınlara, hiç doğurmamış rahimlere, emzirmemiş memelere ne mutlu!› diyecekler. 30  O zaman dağlara, ‹Üzerimize düşün!› ve tepelere, ‹Bizi örtün!› diyecekler. 31  Çünkü yaş ağaca böyle yaparlarsa, kuruya neler olacaktır?›› 32  İsa'yla birlikte idam edilmek üzere ayrıca iki suçlu da götürülüyordu. 33  Kafatası denilen yere vardıklarında İsa'yı, biri sağında öbürü solunda olmak üzere, iki suçluyla birlikte çarmıha gerdiler. 34  İsa, ‹‹Baba, onları bağışla›› dedi. ‹‹Çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.›› O'nun giysilerini aralarında paylaşmak için kura çektiler. 35  Halk orada durmuş, olanları seyrediyordu. Yöneticiler İsa'yla alay ederek, ‹‹Başkalarını kurtardı; eğer Tanrı'nın Mesihi, Tanrı'nın seçtiği O ise, kendini de kurtarsın›› diyorlardı. 36-37  Askerler de yaklaşıp İsa'yla eğlendiler. O'na ekşi şarap sunarak, ‹‹Sen Yahudiler'in Kralı'ysan, kurtar kendini!›› dediler. 38  Başının üzerinde şu yafta vardı: 39  Çarmıha asılan suçlulardan biri, ‹‹Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!›› diye küfür etti. 40  Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. ‹‹Sende Tanrı korkusu da mı yok?›› diye karşılık verdi. ‹‹Sen de aynı cezayı çekiyorsun. 41  Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmadı.›› 42  Sonra, ‹‹Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an›› dedi. 43  İsa ona, ‹‹Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın›› dedi. 44-45  Öğleyin on iki sularında güneş karardı, üçe kadar bütün ülkenin üzerine karanlık çöktü. Tapınaktaki perde ortasından yırtıldı. 46  İsa yüksek sesle, ‹‹Baba, ruhumu ellerine bırakıyorum!›› diye seslendi. Bunu söyledikten sonra son nefesini verdi. 47  Olanları gören yüzbaşı, ‹‹Bu adam gerçekten doğru biriydi›› diyerek Tanrı'yı yüceltmeye başladı. 48  Olayı seyretmek için biriken halkın tümü olup bitenleri görünce göğüslerini döve döve geri döndüler. 49  Ama İsa'nın bütün tanıdıkları ve Celile'den O'nun ardından gelen kadınlar uzakta durmuş, olanları seyrediyorlardı.

50  Yüksek Kurul üyelerinden Yusuf adında iyi ve doğru bir adam vardı. 51  Bir Yahudi kenti olan Aramatya'dan olup Tanrı'nın Egemenliği'ni umutla bekleyen Yusuf, Kurul'un kararını ve eylemini onaylamamıştı. 52  Pilatus'a gidip İsa'nın cesedini istedi. 53  Cesedi çarmıhtan indirip keten beze sardı, hiç kimsenin konulmadığı, kayaya oyulmuş bir mezara yatırdı. 54  Hazırlık Günü'ydü ve Şabat Günü başlamak üzereydi. 55  İsa'yla birlikte Celile'den gelen kadınlar da Yusuf'un ardından giderek mezarı ve İsa'nın cesedinin oraya nasıl konulduğunu gördüler. 56  Evlerine dönerek baharat ve güzel kokulu yağlar hazırladılar. Ama Şabat Günü, Tanrı'nın buyruğu uyarınca dinlendiler.

AÇIKLAMA: Yahudi önderlerinin baskısı üzerine Roma Valisi Pilatus İsa’yı çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti. O dönemde çarmıha gerilmek son derece utanç verici bir olaydı. Ölüme mahkum edilen kişi önce şehir boyunca haçını taşıyarak yürütülürdü ve herkes ona lanetler okurdu. Mesih ise kırbaçlandığı için çarmıhını taşıyamıyordu o yüzden askerler oradan geçen Simon isminde bir adamı tutup haçını taşımaya zorladılar. Aynı zamanda halk İsa’ya küfretmek yerine dövünüp ağıt yakıyordu. Ama ilginçtir ki Mesih onlara dönüp kendisi için değil, bu olup bitenlerden ötürü Tanrı’nın gazabına uğrayacak kendi çocukları için yalvarmalarını söyler. Nitekim bu olaylardan kısa bir zaman sonra Mesih’i ölüme teslim eden bu insanlar Roma’nın katliamına uğradılar. Bu arada Mesih ile askerler gittikleri yere vardılar. Yeruşalim kentinin hemen dışında ‘kafatası’ denilen küçük bir tepeye vardı. Romalılar katilleri ve haydutları bu tarz görünen yerlerde haça geriyorlardı ki tüm halka ibret olsun. Bir insanı çarmıha çakmak için askerler genellikle kollarını ve bacaklarını gerip bağlıyorlardı. Sonra koca çivileri bileklerinden geçiriyorlardı. Çarmıha gerilmenin püf noktası da mahkûmu olabildiğince uzun bir süre işkence çektirerek hayatta tutmaktı. Bazısı günlerce dayanırlardı. En büyük zorluğu da nefes alamamaktı çünkü nefes almak için kişinin kendini çivilerden kaldırması gerekiyordu. Böylece çoğu kişi kan kaybından değil, aşırı yorgunluktan can veriyordu.

Mesih’in sağında ve solunda iki haydut da çarmıha geriliyordu. Onlar bağırıp çivi çakan askerlere küfrederken İsa tam tersini yapar, ‘Baba onları bağışla çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar’ dedi. Sonra çarmıh diklenip sabitleniyordu ve herkes alay etmeye başlıyordu. Bir yandan askerler Mesih’e laf atıyorlardı, öbür yandan din bilginleri, ‘başkalarını kurtardı, kendini kurtarsın bari’diyorlardı. Ama şunu anlamadılar ki Mesih özellikle başkalarını kurtarmak için çarmıha gerildi. İstediği anda kendini kurtarabilirdi ama bizi Tanrı’nın gazabından kurtarmak için yerinden kımıldamadı. Sonuç olarak onu çarmıhta tutan ne hain çiviler ne de gaddar askerlerdi, orada kalmasını sağlayan bize olan büyük sevgisiydi. Tam bu sırada her iki yanında çarmıhta inleyen haydutlar arasında ilginç bir diyalog gelişir. Biri Mesih’e sövmeye başlar ama diğeri ‘Biz hak ettiğimiz cezayı aldık ama bu adam suçsuzdur’ diyerek karşı koyar. Sonra Mesih’e dönerek, ‘Ey İsa, egemenliğine girdiğinde beni an’diye yalvarır. Ne büyük bir iman! Zaten yapabileceği başka hiç bir şey yok. Ama Mesih için bu yeterliydi ve ‘Bugün sen benimle birlikte cennette olacaksın’ diyerek adama müthiş bir vaat verir.

img

Mesih sabah saat 9-10 gibi çarmıha gerildi. Öğleyin on iki civarında aniden bir çok olağanüstü gelişme oldu. Tapınaktaki büyük perde ortadan yarıldı. Güneş kararırdı ve korkunç bir karanlık çöktü. Bu normal bir güneş tutulması da değil çünkü tam üç saat sürdü. Ardından Mesih yüksek sesle Babasına haykırır ve ruhunu ona teslim ederek son nefesini verir. İlginçtir ki olaya şahit olan Romalı Yüzbaşı ‘Bu adam gerçekten doğru biriydi’ der. Olup bitenleri izlemek için toplanmış bulunan halk da birden ne büyük bir hata yaptıklarını fark ederek göğüslerini döve döve ayrılırlar. Böylece bir tek Mesih’le Celile’den gelen annesi Meryem, bazı bayanlar ve havarisi Yuhanna çıplak tepede kalır. O dönemde çarmıha gerilen insanlar çoğu zaman gömülmezdi. Romalılar cesetleri çarmıh üzerinde bırakıp ibret olarak kuşlara yem olmasına izin verirlerdi. Ancak o akşam büyük bayram başladığı için Yahudiler İsa’nın indirilmesini istediler. Hatta ilginçtir ki Yüksek Kuruldan Mesih’in ölümü onaylamayan Yusuf isminde zengin bir adam bu görevi üstlenerek İsa’yı yeni oyulmuş kendi mezarına konulmasını sağlar. Zenginler toprağa gömülmek yerine genellikle mağaralara gömülmeyi tercih ederlerdi. Böylece İsa Mesih aynı gün zengin bir adamın mezarına konulur. Ama en ilginci şu ki tüm bu olup bitenler peygamberlerce asırlar önce ayrıntılı bir şekilde yazılmıştı (Yeşaya 53). Yani bunların hiç biri tesadüf değildi, hepsi Tanrı’nın kurtarma planının birer parçaydı. Ayrıca bu son değildi, daha işin başıydı.

İSA’NIN ZAFERİ

Luka 24:1-53

1  Kadınlar haftanın ilk günü, sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler. 2  Taşı mezarın girişinden yuvarlanmış buldular. 3  Ama içeri girince Rab İsa'nın cesedini bulamadılar. 4  Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. 5  Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, ‹‹Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?›› dediler. 6  ‹‹O burada yok, dirildi. Daha Celile'deyken size söylediğini anımsayın. 7  İnsanoğlu'nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti.›› 8  O zaman İsa'nın sözlerini anımsadılar. 9  Mezardan dönen kadınlar bütün bunları Onbirler'e ve ötekilerin hepsine bildirdiler. 10  Bunları elçilere anlatanlar, Mecdelli Meryem, Yohanna, Yakup'un annesi Meryem ve bunlarla birlikte bulunan öbür kadınlardı. 11  Ne var ki, bu sözler elçilere saçma geldi ve kadınlara inanmadılar. 12  Yine de, Petrus kalkıp mezara koştu. Eğilip içeri baktığında keten bezlerden başka bir şey görmedi. Olay karşısında şaşkına dönmüş bir halde oradan uzaklaştı.

13  Aynı gün öğrencilerden ikisi, Yeruşalim'den altmış ok atımı uzaklıkta bulunan ve Emmaus denilen bir köye gitmekteydiler. 14  Bütün bu olup bitenleri kendi aralarında konuşuyorlardı. 15  Bunları konuşup tartışırlarken İsa yanlarına geldi ve onlarla birlikte yürümeye başladı. 16  Ama onların gözleri O'nu tanıma gücünden yoksun bırakılmıştı. 17  İsa, ‹‹Yolda birbirinizle ne tartışıp duruyorsunuz?›› dedi. Üzgün bir halde, oldukları yerde durdular. 18  Bunlardan adı Kleopas olan O'na, ‹‹Yeruşalim'de bulunup da bu günlerde orada olup bitenleri bilmeyen tek yabancı sen misin?›› diye karşılık verdi. 19  İsa onlara, ‹‹Hangi olup bitenleri?›› dedi. O'na, ‹‹Nasıralı İsa'yla ilgili olayları›› dediler. ‹‹O adam, Tanrı'nın ve bütün halkın önünde gerek söz, gerek eylemde güçlü bir peygamberdi. 20-23  Başkâhinlerle yöneticilerimiz O'nu, ölüm cezasına çarptırmak için valiye teslim ederek çarmıha gerdirdiler; oysa biz O'nun, İsrail'i kurtaracak kişi olduğunu ummuştuk. Dahası var, bu olaylar olalı üç gün oldu ve aramızdan bazı kadınlar bizi şaşkına çevirdiler. Bu sabah erkenden mezara gittiklerinde, O'nun cesedini bulamamışlar. Sonra geldiler, bir görümde, İsa'nın yaşamakta olduğunu bildiren melekler gördüklerini söylediler. 24  Bizimle birlikte olanlardan bazıları mezara gitmiş ve durumu, tam kadınların anlatmış olduğu gibi bulmuşlar. Ama O'nu görmemişler.›› 25  İsa onlara, ‹‹Sizi akılsızlar! Peygamberlerin bütün söylediklerine inanmakta ağır davranan kişiler! 26  Mesih'in bu acıları çekmesi ve yüceliğine kavuşması gerekli değil miydi?›› dedi. 27  Sonra Musa'nın ve bütün peygamberlerin yazılarından başlayarak, Kutsal Yazılar'ın hepsinde kendisiyle ilgili olanları onlara açıkladı. 28-29  Gitmekte oldukları köye yaklaştıkları sırada İsa, yoluna devam edecekmiş gibi davrandı. Ama onlar, ‹‹Bizimle kal. Neredeyse akşam olacak, gün batmak üzere›› diyerek O'nu zorladılar. Böylece İsa onlarla birlikte kalmak üzere içeri girdi. 30  Onlarla sofrada otururken İsa ekmek aldı, şükretti ve ekmeği bölüp onlara verdi. 31  O zaman onların gözleri açıldı ve kendisini tanıdılar. İsa ise gözlerinin önünden kayboldu. 32  Onlar birbirine, ‹‹Yolda kendisi bizimle konuşurken ve Kutsal Yazılar'ı bize açıklarken yüreklerimiz nasıl da sevinçle çarpıyordu, değil mi?›› dediler. 33  Kalkıp hemen Yeruşalim'e döndüler. Onbirler'i ve onlarla birlikte olanları toplanmış buldular. 34  Bunlar, ‹‹Rab gerçekten dirildi, Simun'a görünmüş!›› diyorlardı. 35  Kendileri de yolda olup bitenleri ve ekmeği böldüğü zaman İsa'yı nasıl tanıdıklarını anlattılar. 36  Bunları anlatırlarken İsa gelip aralarında durdu. Onlara, ‹‹Size esenlik olsun!›› dedi. 37  Ürktüler, bir hayalet gördüklerini sanarak korkuya kapıldılar. 38  İsa onlara, ‹‹Neden telaşlanıyorsunuz? Neden kuşkular doğuyor içinizde?›› dedi. 39  ‹‹Ellerime, ayaklarıma bakın; işte benim! Dokunun da görün. Hayaletin eti kemiği olmaz, ama görüyorsunuz, benim var.›› 40  Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve ayaklarını gösterdi. 41  Sevinçten hâlâ inanamayan, şaşkınlık içindeki öğrencilerine, ‹‹Sizde yiyecek bir şey var mı?›› diye sordu. 42  Kendisine bir parça kızarmış balık verdiler. 43  İsa onu alıp gözlerinin önünde yedi. 44  Sonra onlara şöyle dedi: ‹‹Daha sizlerle birlikteyken, ‹Musa'nın Yasası'nda, peygamberlerin yazılarında ve Mezmurlar'da benimle ilgili yazılmış olanların tümünün gerçekleşmesi gerektir› demiştim.›› 45  Bundan sonra Kutsal Yazılar'ı anlayabilmeleri için zihinlerini açtı. 46-47  Onlara dedi ki, ‹‹Şöyle yazılmıştır: Mesih acı çekecek ve üçüncü gün ölümden dirilecek; günahların bağışlanması için tövbe çağrısı da Yeruşalim'den başlayarak bütün uluslara O'nun adıyla duyurulacak. 48  Sizler bu olayların tanıklarısınız. 49  Ben de Babam'ın vaat ettiğini size göndereceğim. Ama siz, yücelerden gelecek güçle kuşanıncaya dek kentte kalın.››50  İsa onları kentin dışına, Beytanya'nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. 51  Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, göğe alındı. 52  Öğrencileri O'na tapındılar ve büyük sevinç içinde Yeruşalim'e döndüler. 53  Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı'yı övüyorlardı.

AÇIKLAMA: Mesih’in ölümü havarilerini üzüntüye boğdu, özellikle İsa’nın kendisine yapılan iftiralara ve zulme karşı koymaması onları şaşkına çevirdi. Neler oluyordu, sanki Mesih bilerek ve isteyerek ölüme boyun eğdi. Ölümünden üç gün sonra, Pazar günü sabah erkenden, İsa’yı izleyen bazı kadınlar cesedinin konulduğu mezara yöneldiler. Ancak yerine yaklaştıklarında nöbet tutan askerlerin kaçtığını ve İsa’nın bulunduğu mağaranın açık olduğunu fark ettiler. İçeri baktıklarında Mesih yoktu. Kadınlar şaşıp kalmışken birden iki melek görünüp onlara ‘Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?’diye sordular. Sonra Mesih’in tıpkı onlara söylediği gibi ölümden dirildiğini söylediler. İsa’nın bu sözlerini anımsayan kadınlar hemen dönüp diğer öğrencilere haber saldılar. Doğal olarak onlar hemen inanmadılar ama Petrus mezara koşup her şeyi kadınların tarif ettikleri gibi bulunca olağanüstü bir şeylerin olduğunu düşünmeye başladı.

img

Mesih’in öğrencileri arasında bu kargaşa sürerken, aynı gün ikisi Yeruşalim’in yakınında bulunan Emmaus’a gidiyorlardı. Birden İsa yanlarına gelip onlarla yürümeye başladı ama O’nun kim olduğunu hemen anlayamadılar çünkü Rab O’nu tanımalarına izin vermedi. Bu sırada İsa onların ne konuştuklarını sorması üzerine onlar Mesih’in başına gelenleri anlatmaya başladılar. Sonra İsa onlara peygamberlerin yazılarından bir çok örnek vererek tüm bunların olması gerektiğini anlatmaya başladı. Yani Mesih’in ölmesi bir kaza ya da tesadüf değildi. Daha Adem ve Havva günah işler işlemez Tanrı kadının soyundan İblis’in başını ezecek bir kurtarıcı göndereceğini söyledi (Yaratılış 3:15). Sonra İbrahim’in soyundan tüm insanların günahına karşılık bir kurban sağlayacağına söz verdi (Yaratılış 22:14-18). Peygamber Davut da soyundan gelen büyük Kral Mesih’in pek çok acı çekeceğini yazdı (Mezmur 22) Daha sonra peygamber Yeşeya İsa’nın çektiği ıstırabı tane tane aktardı (Yeşaya 53). Yani Mesih’in yüceliğe kavuşmadan önce tüm bunları çekmesi gerekiyordu. Tanrı böyle olacağını binlerce yıl öncesinden pek çok peygamber aracılığıyla bildirmişti. Ne var ki sadece Mesih’in yüceliğine odaklanan Yahudiler öncesinde yaşaması gereken olaylara pek dikkat etmemişlerdi. Bu sırada gittikleri yere vardılar ve İsa’yı yemek yemeye davet ettiler. Sofraya oturduklarında İsa son akşamda yaptığı gibi ekmek alıp şükretti ve onlara dağıttı. Birden iki öğrencinin gözleri açıldı ve İsa’nın kim olduğunu anladılar. Ama tam o anda Mesih gözleri önünden kaybolup gitti.

İki öğrenci Emmaus’tan koşa koşa dönüp diğer havarilere İsa’yı gördüklerini ilettiler. Onlar da Mesih’in Simon Petrus’a da göründüğünü söylediler. Herkes konuşurken ansızın İsa Mesih gelip aralarında durdu. Çoğu hayalet gördüklerini sanarak korkuya kapıldı. Ama Mesih onlardan yemek isteyerek gerçek olduğunu kanıtladı. Yani ölümden dirilen İsa aynı bedene sahip iken olağanüstü bir güçle de geldiğini görebiliyoruz. Öğrencilerinin O’nu hemen tanımamaları kendi korkularından kaynaklanıyordu. Sonra Mesih hepsine Kutsal Yazılardan örnekler vererek tüm bunların olması gerektiğini hatırlattı. İsa’nın ölümü, dirilişi ve müjdenin tüm uluslara yayılması baştan beri Tanrı’nın kurtuluş planı dahilindeydi. Sonra Mesih tüm bu olup bitenlerin tanığı olan havarileri gördüklerini bütün uluslara duyurmak üzere görevlendirdi. Aynı zamanda pek yakında vaat ettiği Kutsal Ruh armağanını alarak olağanüstü kuvvetle donatılacaklarını belirtti. Mesih dirildikten sonra öğrencileriyle yaklaşık 40 gün daha kaldı. Sonra Yeruşalim’in doğusunda bulunan Zeytin Tepesi’nde onlarla son bir kez buluştu. Öğrencilerini kutsarken birden gözleri önünde göğe yükselmeye başladı. Hepsi önünde eğilip O’na tapınırken Mesih bulutların içinde gözlerinden kayboldu. Böylece İsa Mesih 33 yıl içinde ebedi bir kurtuluş sağladıktan sonra bunun müjdesini tüm uluslara duyurma görevini öğrencilerine teslim ederek göklere geri döndü.

KAYNAKÇA

TÜRKÇE:

William MacDonald, Kutsal Kitap Yorumu: Yeni Antlaşma Serisi, Cilt 1, Yeni Yaşam Yayınları, 2002.

İNGİLİZCE:

Thomas Constable Online Commentary: http://www.soniclight.com/constable/notes/pdf/luke.pdf