3. Kurtuluş için Tanrı’nın Seçimi



Bu bölümdeki değerlendirmeleri yaparken, aşağıdaki şıkları düşünmek yardımcı olacaktır:

Tanrı potansiyel olarak bütün insanları kurtulması için seçer.

Tanrı ezelden beri Mesih'te gördüklerini Kendisine doğru çeker.

Kurtulanları da Oğlun benzerliğini taşımaları için önceden belirleyip bu hedefe kilitler.

Tanrısal “seçim” şartlıdır; “önceden belirleme” ise şartsızdır...


* * *

Bir rivayete göre Tanrı cehennemi ağzına kadar insanlarla doldurmak için yaratmıştır… Ne var ki İncil, cehennem insanlar için değil, Şeytan ve onunla beraber Tanrı’ya başkaldıran melekler için yaratıldı der:İblis'le melekleri için hazırlanmışsönmez ateş”tir (Mat.25:41). Tanrı’nın seçimi (ezeli amacı) hiçbir zaman insanları cehenneme göndermek olmadı!

Rab… kimsenin mahvolmasını istemiyor, herkesin tövbe etmesini istiyor (2Pe.3:9).

Varlığım hakkı için diyor Egemen Rab, ben kötü kişinin ölümünden sevinç duymam, ancak kötü kişinin kötü yollarından dönüp yaşamasından sevinç duyarım. Dönün! Kötü yollarınızdan dönün! Niçin ölesiniz..?”(Hez.33:11).

Önümüzdeki bölümde “seçilmişlik”ten veya “önceden belirleme”den söz eden İncil’in farklı bölümlerini teker teker ele alıp çeşitli ve birbirinden çok farklı seçim konularını ve bunların gerçekleşmesi için Tanrı’nın saptadığı önkoşulları ayrıntılı olarak işleyeceğiz. Ama genellikle Protestanlar arasında seçilmişlikten söz edildiği zaman bir tek kurtuluş için Tanrısal seçim yöntemi akla geldiği ve teologlar tarafından en fazla tartışılan bu konu olduğu için önce onu ele alıp bazı doğru temeller atmaya çalışmak, herhalde daha iyi olur.


I. Seçmek ile önceden belirlemek farklı şeylerdir:

En başta birbirleriyle karıştırılan şu iki kavramı aydınlatmamız gerekecek: “seçilmişlik” ve “önceden belirlenmişlik”.

Farklı bir şehre taşınmaya karar verdik diyelim. Bir konfeksiyon atölyesi açacağız ve bu yüzden tekstil sanayi bölgesini yeğledik. Bu seçimimiz ile beraber nerede oturacağız, çocuklarımızı hangi okula göndereceğiz, dükkanımızı şehrin hangi bölgesinde açacağız gibi birkaç seçim daha gereklidir. Taşınmak geniş bir seçimdir, bütün ailemizi etkiler. Ama atölye somut bir hedeftir. Bütün ailem taşındığı halde bütün ailem gömlek dikmeyecektir. Genel seçimler kitleleri kapsar, ama bir sonu önceden belirlemek birebir kişisel hedefler ile ilgilidir.

Seçimden söz ederken birçok kişiyi harekete geçiren bir itici güç; hedef belirlemeden söz ederken bireyleri somut bir sona kavuşturmak söz konusudur. Adeta tatile gidip gitmemeye (seçim) ile nereye gideceğimize (hedef) karar vermek arasındaki fark gibidir…

Tanrı’nın seçimi bir amacın başlangıcını belirler. Örneğin, İbrahim’in soyundan kutsal bir ulus oluşturmaya dair Tanrı’nın kararı (Yar.12:2). Ama önceden belirlenme somut hedeflerin sonunu saptar. Örneğin seçilmiş sayısızca İsrailli içinden putlara diz çökmeyen 7.000 kişiyi (Rom.11:4) onurlu bir hizmeti için ayırmak gibi (Rom.9:21 ile 2Ti.2:20). Böylece:

  1. Tanrısal Seçim, insanın (henüz bulunmadığı) davranışlarını hesaba dahil ederek, bir sürecin sonundan ziyade, bir amaç gerçekleştirmek için onu başlatacak koşulları kararlaştırır. Demek ki insana düşen bir sorumluluk olacaktır. Serinlemek için havuza atlamaya karar vermek gibidir. Ya da Gideon’un yanındaki orduyu küçültmek için suyu yalayarak içen 300 kişiyi seçmek gibi… (Hak.7:5-7).

  2. Önceden belirleme ise, insanın davranışına bağlı kalmadan sürecin son aşamasında seçilenlerin varacağı hedefi belirler. Tamamıyla Tanrısal yönetimine ait bir karardır. Sürecin bitiş biçimi ile ilgilidir. Yani havuza atladıktan sonra istemesek de suya düşmek gibi. Ya da Gideon’un yanında kalan az sayıdaki askerin güçsüzlüğünü aldırmadan savaşın akıbetini zafere bağlamak gibi (Hak.7:9-14). Böylece zaferi Rab kazandı, insanlar değil! (Hak.7:2).

Havuza atlamazsak, suya da düşmeyiz. Gidyon’un adamlarısuyu yalayarak içmeselerdi, kendilerini savaşta bulmazlardı. Ama bir kere havuza atladın mı, yada suyu yalayarak içtin mi, suya düşer ve savaşa katılırsın. Atlayıp atlamamak elimizdedir; fakat bir kere atladık mı aşağı düşmemek elimizde değildir… ‘Seçim’in bize bağlı bir yönü vardır (her ne kadar seçimin kendisi bize bağlı değilse46), ama ‘önceden belirlenme’ seçim yapılırken alınan karara bağlıdır. Bir kere seçim yaptık mı (atlamak gibi) bunun sonucunu, yani belirlenen hedefi değiştiremeyiz (aşağı da düşeriz). Böylece ‘önceden belirlenme’ ‘seçim’den sonra gelir ve ‘seçilen’ olmasa ‘ön-belirlenme’ de olmaz, çünkü ‘ön-belirlenme’ ‘seçim’in başlangıç olduğu sürecin sonucudur! ‘Ön-belirlenme’ asla ‘seçim’den önce gelmez, ‘seçim’ asla ‘ön-belirlenme’ye bağlı değildir!47

Tanrısal ‘seçim’ ile ‘önceden belirleme’ birbirini tamamlayabilir, ama esasen birbirinden bağımsız iki ayrı kavramdır! Seçim şartlıdır; insanın kimi davranışlarını veya kararları hesaba katar. Ama önceden belirlenme şartsızdır; Tanrı, insanın davranışları veya tercihlerine rağmen er ya da geç murat ettiği şeyi yapar!Şartsızdır çünkü insan seçime bir kere girdi mi, geriye gidemez, sonucu geri çeviremez. Ama seçimin gerçekleşmesi şartına bağlıdır. Böylece ‘seçilene’ kadar önceden belirlenme de şartlıdır (seçimin şartlarına bağlıdır). Ama ‘seçim gerçekleştikten sonra’ artık insanın başka bir şartı aranmaz.

Böylece ‘seçim’ ‘belirleme’den önce gelir. Seçim belirlemenin sonucu değil, belirleme seçimin sonucudur. Tanrı kendisine ayırdığı (seçtiği) insanların geleceğini de tayin eder (hedefe kilitler). Ama ters değil; yani Tanrı geleceklerini tayin ettiği insanları kendisine ayırmaz. Calvinizimde seçilmişlik önceden belirlenmenin bir sonucu olarak görülür; halbuki belirlenme seçilmişliğin bir sonucudur. Bunu biraz daha açalım…

Bazen reklam şirketleri promosyon amacıyla telefonla aradıkları kişilerden kendi ürünlerine sahip olanlara bir armağan verirler. Kaderci yaklaşıma göre telefon rehberinden birkaç kişi seçilir ve bütün arananlar ödüllendirilir; ellerinde söz konusu ürün yoksa bir şekilde ellerine tutuşturulur (öyle ki şartı yerine getirsinler). İnsan sorumluluğunu benimseyen görüşe göre ise, herkes telefonla aranır ama yalnız ürüne sahip olanlar ödüllendirilir. Bu durumda bütün arananlar seçilir, ama yalnız koşula uyanlara ödül verilir. Tanrı bütün insanları arar, ama yalnız koşulu yerine getirenleri ödüllendirir (yani Mesih’te bulunanları). Önce kimlerini ödüllendireceğine, sonra da onları nasıl seçeceğine karar vermez!

Aynı şekilde Kutsal Kitap Tanrı’nın, Gideon’un yanında kalan 300 askeri isim vererek teker teker seçtiğini söylemiyor. Nasıl içtiklerine göre Tanrı bir ayrım yapmaya karar verdi. Her birinin nasıl içeceğine Rab karar vermedi. Böyle bir şey yapamadığından değil, ama yapmak istemediğindendir. Ama kimin yalayarak içeceğini önceden biliyor muydu? Elbette biliyordu! İçecek gücü onlara veren Kendisi miydi? Kesinlikle Kendisiydi… Ama kararı, içenler verdi! Tanrı seçilmeleri için insanların yerine getirecekleri koşula karar verdi ama seçilmişlerin listesine değil! O böyle yapmak istediyse neden biz farklı düşünelim?

Buna ‘Koşullu Seçim’ denir. ‘Koşulsuz Seçim’ öğretisinin taraftarları buna itiraz edecekler.Çünkü hiçbir koşul Tanrı’nın takdirini bağlayamaz diyecekler… (Bu itiraz Tanrı’nın beden alarak insan sınırlarına kısıtlanamayacağı yolundaki itiraza çok benzemiyor mu?). Ama Tanrı kendi seçimini koşullara bağlamaya karar verdiyse, nasıl olur da O’nun mutlak egemenliğini bu kadar önemseyen kişiler kararından rahatsızlık duyarlar? Tanrı kurtuluş için seçimini Mesih’e inanmak koşuluna bağlamak istedi.48Koşulsuz da seçebilirdi ve o zaman Mesih’in ölümüne gerek kalmazdı. Ama günahlarının bedeli ödenmemiş birini bağışlamak O’nun adaletine ters düşerdi. Diğer taraftan Çarmıh mesajına insanın özgür cevabını dahil etmeden birilerini seçmesi ve İsa’ya inanmaya ‘zorlaması’ daha büyük bir haksızlık olurdu…

Tanrı Gideon örneğinde seçimin koşuluna karar verdi, seçilmişlerin listesine değil dedik. Ne var ki, bu seçilenler ile savaşı kazanacağını önceden belirledi. Üç yüz kişiye tek taraflı karar vermedi, ama üç yüz kişiyle kesinkes savaşı bitirmeye tek taraflı karar verdi. İşte “seçim” ile “önceden belirlenme” arasındaki fark: seçimi için Tanrı insanın özgür davranışını şart koşuyor; ama önceden belirlemede tamamen kendi mutlak egemenliğine dayanarak olacak sona Kendisi karar veriyor. Tanrı 300 kişilik listeye karar vermezken, diğer taraftan savaşı koşulsuz ve şartsız olarak kazanmaya kesin karar verdi! Aynı şekilde Tanrı kimin kurtulacağına tek taraflı bir listeyle karar vermiyor; İsa’ya iman etmeleriyle kurtulanları seçmeye karar veriyor. Bununla birlikte bütün kurtulanların Mesih’in benzerliğine dönüştürmeye önceden karar verir ve bunu kimse değiştiremez!

Kelime anlamıyla önceden belirleme (predestination), önceden hedefe kilitlenmek, kadere bağlamak şeklinde anlatılabilir. Nasıl ki, roket atar uçağın peşine takıldığı uçağa kilitlenene kadar onu kaybetmesi mümkün olduğu halde kilitlendikten sonra kovalanan uçağı kaçırması mümkün olmadığı gibi, insan Mesih’i kabul edebilir reddedebilir de, ama Mesih’te olduktan sonra Tanrı tarafından hedefe kilitlendi ve bunu kimse değiştiremez.

Bu açıdan Romalılar 8.bölümü çok ilginçtir. Tanrı önceden bildiği kişileri somut bir sona belirledi, bir hedefe kilitledi: Mesih’in benzerliği (ayet 29). Ve onların bu sona erişebilmeleri için cennete kavuşturan kurtuluş sürecini başlattı (ayet 30). Mesih’in benzerliğine ulaşmak için önce onları çağırdı, akladı ve yüceltti (cennete kavuşturdu). Salt isteğine dayanarak kimseyi önceden birebir cennete veya cehenneme göndermeye karar verdiğini söylemiyor. Ama önbilgisine göre kurtulacaklarını bildiği kişileri Oğul’un benzerliğine dönüştürmeye koşulsuz isteğine dayanarak karar verdi. Böylece insan cevabını hesaba katan “çağrı”,49insanın imanını hesaba katan “aklanma” ve tümüyle Tanrı’nın salt takdirine bağlı kurtuluşun son aşaması olan “yüceltme” sürecine girenleri kurtarmak için seçti. Bu koşullara dayanarak kurtulanları, Mesih’in benzerliğine dönüştürmek için önceden belirledi.

Kişi biletini almadan sinemaya girip girmemeyi seçebilir. Ama giriş biletini aldıktan sonra seyredeceği film değişmeyecek şekilde belirlenmiş oldu… Tanrı bizi ‘cennet’ sinemasına girmeye zorlamaz, ama ‘kurtuluş’ gişesinde bileti aldıysak (ve orada biletler bedava dağıtılıyor) ‘Mesih’in benzerliği’ filminden başka bir film seyrettirmeyecektir. Ve kesinlikle ‘cehennem’ salonunu tasarlarken insanlar için koltuklar koydurtmadı!


II. Kurtuluş için seçim, ilahi iradenin hangi ilkesine dayanır?

Tanrısal yönetim aklımız almayacak kadar sayısız konu kapsamaktadır. Kimin nerede doğacağından tut, hangi yıl, gün ve saat Mesih’in dünyaya tekrar geleceğine kadar son derece geniş bir alana hükmeder. Bütün bu konular, O’nun birçok seçimi ve önceden saptadığı hedefler ile ilgilidir. Ama ‘kurtuluş’ ve ‘insanların sonsuz kaderi’ öğretileri, Hıristiyan teologlar arasında en çok tartışmaya yol açan konular olduğuna göre daha çok bu iki konu üzerinde durmaktayız.

Tanrı’nın sıfatları arasında ‘yaradan’ da var ‘yok eden’ de var (Mat.10:28). ‘Merhametli’ de var ‘yargılayan’ da var. ‘Bağışlayan’ da var ‘cezalandıran’ da... ‘Mürid’ de var (mutlak karar veren, dileyen) ‘özgür kılan’ da var (isterse seçim hakkı tanır). ‘Ön bilgisi’ de var, ‘ön seçimi’ de var… Ama her şeyden çok: ‘özgürlük’ var (kimseye, hiçbir şeye muhtaç değil) ve ‘özüne bağlılık’ var (güvenilir ve kararlarına, sözlerine sadıktır).

Kimi durumlarda yaratır, kimi durumlarda yok eder. Kimilerine merhamet ederken, kimilerini cezalandırır. Bazı durumlarda ön bilgisine göre hareket eder, diğer durumlarda ise ön seçimine göre davranabilir. Diğer bazı durumlarda kendi arzusuna, bazılarında ise insanın arzusuna göre davranmaya karar verebilir (bkz. Yşu.10:14). Çünkü özgürdür ve neyi murat ederse onu yapar!

Kurtuluş için Tanrısal ‘seçim’den veya ‘önceden belirleme’den söz ederken neye göre davranacağına neye dayanarak karar vereceğini saptayan kendisidir:“Rab'bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O'nun öğütçüsü olabildi?”(Rom.11:34). O’na neyi nasıl yapacağına veya neye nasıl karar vereceğini biz mi söyleyeceğiz? Bu, kutsal bir konudur, insan için fazla kaygan bir zemindir… Adımlarımıza çok dikkat ederek ilerlemeliyiz!

Tanrı kurtuluşa karar verirken hangi sıfatına dayanarak verdi?

a) Kendi arzusunamı (isteğine mi)? “O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister(1Ti.2:4).

b) Kendi önbilgisinemi? “İsa Mesih'in sözünü dinlemeniz ve O'nun kanının üzerinize serpilmesi için, Baba Tanrı'nın öngörüsüuyarınca Ruh tarafından kutsal kılınarak seçildiniz”(1Pe.1:2).

c) Kendiön kararınamı? “Sonsuz yaşam için belirlenmişolanların hepsi iman etti”(Elç.13:48).

Seçiminde bu üç sıfat rol aldığı kesindir. Ayetler bunu net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ama hangisiyle yola çıktı? Hangisi lokomotif, hangileri de vagon oldu? Arzusu bir amaç besler: insanları kurtarmak! Ön bilgisi sonuçlar ile ilgilenir: bir taraftan tek tek, diğer taraftan toplam olarak kaç kişinin kurtulacağı ile... Kararı hedefi saptar: kurtulanların sonunu belirler.

Benim savım şudur: Tanrısal seçimde, amaçO’nun arzusunagöre belirlenir, kapsam(yani kimler kurtuluşa erişiyor?) O’nun önbilgisindesomutlaşır ve hedefeO’nun iradesi(ön kararı) ile ulaşılır.

Seçimin amacı, kapsamı veya hedefi birbirleriyle karıştırıldığı takdirde Mesih’in herkes için ölmediği gibi yanlış yorumlara varılabilir. Eğer Tanrı keyfine göre (insanın kararını saymadan) kurtulanların listesindeki isimleri teker teker yazsaydı İsa’nın herkes için ölmesine gerek olmazdı. Bunu mutlak özgürlüğü uyarınca yapabilirdi, ama mutlak tutarlılığı (özüne bağlılığı) uyarınca yapamazdı; çünkü adildir. Mutlak özgürlüğü uyarınca Tanrı günah işleme gücüne sahiptir. Ama kutsal karakterine olan mutlak bağlılığı uyarınca yapamaz!

Amaç, seçimin hedefive kapsamınasebep olduğu içindir ki, Kutsal Kitap’ta kurtuluş ile ilgili seçim amacı evrenseldir:

İşte, dünyanıngünahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!” (Yu.1:29).

Çünkü Tanrı dünyayıo kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu'nu verdi. Öyle ki, O'na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun”(Yu.3:16).

Dünyanınyaşamı uğruna vereceğim ekmek de benim bedenimdir”(Yu.6:51).

Ben yerden yukarı kaldırıldığım zaman bütün insanlarıkendime çekeceğim”(Yu.12:32).

“…bir doğruluk eylemi de bütün insanlarayaşam veren aklanmayı sağladı”(Rom.5:18).50

“…Tanrı merhametini herkesegöstermek için…”(Rom.11:32).

Herkes nasıl Adem’de ölüyorsa, herkesMesih’te yaşama kavuşacak”(1Ko.15:22).

Yargımız şu: Biri herkesiçin öldü; ... Evet, Mesih herkesiçin öldü”(2Ko.5:14-15).

Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayıMesih’te kendisiyle barıştırdı”(2Ko.5:19).51

O bütün insanlarınkurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister”(1Ti.2:4).

Tanrı'yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes içinfidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır”(1Ti.2:6);

Çünkü Tanrı'nın bütün insanlarakurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır”(Tit.2:11).

İsa'yı, Tanrı'nın lütfuyla herkes içinölümü tatsın diye çektiği ölüm acısı sonucunda yücelik ve onur tacı giydirilmiş olarak görüyoruz”(İbr.2:9);

O günahlarımızı, yalnız bizim günahlarımızı değil, bütün dünyanıngünahlarını da bağışlatan kurbandır”(1Yu.2:2).

Baba'nın Oğlu'nu dünyanın Kurtarıcısıolarak gönderdiğini gördük, şimdi buna tanıklık ediyoruz”(1Yu.4:14).52

Ama yine de Kutsal Kitap’a göre kurtulanların sayısı açısından kefaretin etkisi (kefaretin kendisi değil!) sınırlıdır. Anahtar şudur: “Çünkü ümidimizi, bütüninsanların(sevgisine göre hedef kitlesi), özellikle iman edenlerin(kefaretin kapsamına giren kitle)Kurtarıcısı olan, yaşayan Tanrı’ya bağlamışızdır”(1Ti.4:10).

İsa herkes için öldü53fakat ölümü kurtulanlar için geçerli oldu. İsa herkes için öldüğü halde ölümü kurtulmayanlar için boşa gitmedi. Çünkü Kendisi herkesin kurtuluşu için kefareti sunmaya yönelik Tanrı'nın isteğini gerçekleştirdi! Kurban insana sunulmuyor ki, Tanrı’ya sunuluyor ve O’nun isteğini ve adaletini yerine getirdiyse bir tek insan kurtulmasaydı bile, boşa gitmemiş olurdu.

Bu yüzden Tanrısal seçimdeki karar mekanizması, sıfatlarının işlediği bağımlılık sırasınıanlamak, hayati önem taşımaktadır! Karar mekanizmasının zamanlamasından söz etmiyorum: yani önce kurtulanlara karar mı verdi, yoksa önce onları bildi mi gibi… Çünkü Tanrı katında ne zaman var, ne de ‘önce’ veya ‘sonra’ diye bir şey var. Bütün sıfatları aynı ‘anda’ işler!

Ama merhametine ve adaletine dayanarak bir kurtuluş yolu açmaya ve buna dayanarak sevgisinde kendini feda etmeye karar vermesi gibi, neye dayanarak bizi seçtiğini anlamaya çalışıyoruz. Tanrı amacının kendini feda etmek olduğunu, sonra da buna dayanarak O’nun, “Bir de insanları kurtarayım” diye plan yaptığını düşünmeyiz. Çünkü kurtuluş planını merhametine dayanıyor; ama merhameti kurtuluş planına dayanmıyor. Amaç insanları kurtarmaktı, İsa’yı kurban etmek değildi (her ne kadar her şey ezelden beri kararlaştırılmıştı: İbr.13:20; Va.13:8). İsa’nın kurban olarak ölmesi, Tanrı’nın insanları kurtarma isteğine bağlı amaç değil araçtı. Peki, kurtuluş planı merhametine dayandığı gibi, seçimi arzusuna, takdirine veya önbilgisine dayanıyor şeklinde kesin bir kanıya varmak mümkün mü? Karar mekanizmasında Tanrı’nın hangi sıfatı diğerlerine dayanır? Hangisi en başta diğerlerini çeker? Yönetimdeki karar halkaları nasıl dizilir?

Yukarıda sıraladığımız Tanrı’nın (a) ‘ilahi arzu’, (b) ‘ön bilgi’ ve (c) ‘ön karar’ yetilerine göre:

  1. Eğer Tanrısal seçim bir ön karara dayanırsa (c), seçim keyfi olur…

  2. Eğer seçimi ön bilgisine dayanırsa (b), seçilenlerin sayısı sınırlı olur…

  3. Eğer arzusuna dayanırsa (a), seçimi tarafsız ve evrensel olur!54 Çünkü “O, tüm insanların kurtulmasını ve gerçeğin bilincine erişmesini ister (arzu eder) (1Ti.2:4).

Nasıl bu sonuca vardık? Hiçbir sebep veya koşul yokken alınan kararlar keyfidir. Böyle kararlar doğru veya yanlış olabilirler, bunu tartışmıyoruz; ama tamamen kişinin keyfine, takdirine kalır. Tanrı kendi yetkisi uyarınca gayet tabii böyle bir şey yapabilirdi, ama karakteri uyarınca yapmaz! Tanrı’nın seçimi ön kararı temeline dayandırsaydı, yani ezelden koşulsuz ve şartsız kimin cennete, kimin de cehenneme gideceğine karar verseydi bu, zalimce bir karar olurdu. Çünkü,“O'nun isteğine kim karşı durabilir?”(Rom.9:19). Romalılar 9.bölümünde olduğu gibi, kimi planları için (bu durumda ilk doğanın hakkını alabilmek veya Tanrı halkı olabilmek) koşulsuz şartsız bir yöntem kullanabilir.55Ama kurtuluşa ilişkin ayetlerde öyle koşulsuz şartsız seçime dair bir açıklama yoktur!

Tanrı diğer taraftan kurtulanlara karar vermek için, belirlemeci (determinist) bir ortamda yalnız geleceğin sislerinde İsa’ya iman edecek kişilerin gölgesini kestirmeye çalışarak kararını verdiyse (önceden programlanan robotların kararının bilinmesi gibi), o zaman İsa’ya iman edip etmeme fırsatı doğmadan cennetin kapısını birçokları için kapatıp mühürledi demek. Çünkü onlar Tanrı’nın ezelden bildiği kendi hareketlerini değiştiremezler! Ve kurtuluş teklifini bunlara sunmak kendileriyle alay etmek olurdu. Bu şekildeki bir seçim birkaç kişiye sınırlandırılmış olurdu. Ama Tanrı herkesi kurtarmayı arzu ettiyse ve buna dayanarak tasarısını hazırladıysa (yanı kurtulacak olanları verecekleri kararla önceden planına dahil ettiyse), merhameti ve sevgisi herkese cömertçe ve eşit şartlarda sunulmaktadır!

Eğer Tanrı yönetimi zamana bağlı olsaydı Kurtuluş sürecindeki sıra şöyle olabilirdi:

1) Tanrısal önbilgisi -> 2) önceden belirleme -> 3) kurtuluş daveti...

Ya da ‘koşulsuz seçim’ taraftarlarına göre şöyle olsa gerek:

1) Ön belirleme -> 2) önbilgisi -> 3) kurtuluşa etkin çağrı.

Ama Tanrı’nın ön bilgisi, ön belirlemesi veya arzusu arasında bir zaman zinciri yoktur. Önce kim oldu; tavuk mu yoksa yumurta misali gibi… Hepsi aynı ‘anda’ oluverir, çünkü O bitmeyen bir şimdi olan zamansızlıkta var olmaktadır. Ön bilgisi, ön belirlemesi veya arzusu arasında bir zaman sırası yoktur, ama bir dayanışma sırasıvardır:56

1) Tanrı kurtuluşu herkes için arzuladı -> 2) çağrıya cevap verecek olanları önceden bildi -> ve 3) onları kendi benzerliğine dönüştürmek üzere belirledi...

Tanrısal seçim yöntemini belirleyen esas şey, ilahi karar alma mekanizmasındaki zamanlama değil, kararların birbirlerine olan dayanışma sırasıdır!

Öyle bir zamanlama olsaydı ve önceden birilerini kurtarmaya kararı bilinseydi bile bu, herkesi kurtarma arzusuna dayanır, herkesin kurtuluşunu sağlayabilen bir kurban tedarik etmesine sebep olur ve herkes için tövbe edecek fırsatları yaratırdı. Çünkü Kutsal Kitap’ın dediği budur!

Kurtulanlar Tanrı’nın önbilgisine göre kurtulmuyorlar; kurtuluşları Tanrı’nın önbilgisine dayanmıyor. Kurtuluşları merhametine, kefarete ve yeniden doğuşa dayanır. Tanrı’nın önbilgisi insanların hareketlerini de belirlemiyor, kısıtlamıyor da.57

Bir futbol maçını düşünelim. Maçı kasete alıyoruz ve golleri sonradan tekrar ve tekrar seyrediyoruz. Artık maçın skorunu kimse değiştiremez. Ne neye sebep oldu; kaset gollere mi, goller kasete mi? Tanrı’nın bizden farkı, maçı daha oynanmadan kasete alabilmesidir. Ama soru aynıdır. Ne neye sebep oldu; Tanrı’nın önbilgisi gollere mi, yoksa goller Tanrı’nın önbilgisine mi? Ama diyeceksiniz ki, önce Tanrı’nın bilgisi gelir sonra da goller... Tanrı zaten aynı anda geçmişte, şimdide ve gelecektedir. O, zamansızlıkta sakin olandır! O’nun için sonradan olan her şey önceden oldu bile. Önceden olacağını bildiği her şey sonradan kendiliğinden olmuştur yine... Rab için ne ‘önce’ ne de ‘sonra’ vardır. Ha ‘önceden’ biliyormuş, ha ‘sonradan’...58insanları inanmaya veya inanmamaya zorlamaz. İnsanı özgür irade ile yarattı ve bu yüzden ondan hesap sorar.

Tanrısal seçim yalnız kimin iman edip kimin etmeyeceğini önceden bilmekten ibaret değildir. Tanrısal önbilgisi açısından seçimin üç önemli yönü var. (a) Birincisi herkes için Tanrısal kurtuluş arzusu uyarınca kefaretin sağlayışıdır. (b) İkincisi Tanrı’nın aydınlatıcı etkisi karşısında bireylerin kurtulma arzusudur. (c) Üçüncüsü ise (her ne kadar hem bir öncekiyle beraber işliyorsa hem de ezelden beri etkinse) iman edecek kişilere Tanrı’nın ruhsal bir anlayış ve iman etme güçünü vermesidir.

Bu, insanın yaşadığı realite açısından böyledir. Veya Tanrı’nın realitesi açısından ifade etmek istiyorsanız, seçimin bu yönü; Tanrı’nın önceden seçtiklerine ruhsal bir anlayış ve iman edecek gücü vermesidir. İman edenler, “sonsuz yaşam için belirlenmiş olanlar”dır (Elç13:48).59Ama bu bir şey değiştirmez. Tanrı herkesin kurtuluşunu arzular, gereken kurbanı sağlar ve herkese fırsat tanır… Peki o zaman Tanrı insanın karar vermesi için müdahale ediyor mu?

* * *

Rab’bin müdahalesi olmasaydı kimse iman edemezdi. Müdahale olmaksızın Tanrı’nın önceden bilebileceği tek şey hepimizin sonsuz yıkımı olurdu. Rab kimilerinin yüreğini yumuşatır, kimilerinin yüreğini katılaştırır… Bu nasıl bir şeydir? Nefes almak için, adım atmak için, karar vermek için bize güç veren Tanrı’dır. Yaşamı devam ettiren kendisidir (İbr.1:3). Kararımız itaat ise, itaat için güç alırız. Kararımız itaatsizlik ise onun için güç alır ve yüreğimiz nasırlaşır. O’nun kararı şudur: Kötülük yapan, yine kötülük yapsın. Kirli olan, kirli işlerini sürdürsün. Doğru olan, yine doğruyu yapsın. Kutsal olan kutsal kalsın”(Va.22:11).

Yeşaya 63:17’de İsrail halkının yüreği katılaşması ve yoldan sapması, Tanrı’nın onları katılaştırması sonucu olarak gösterilmektedir. Bunu nasıl yapar? Tanrı gerek hak ettikleri cezalar ile, gerekse hakketmedikleri lütuflar ile yüreklerindeki tutumları uyarınca onların tepkilerini “kışkırtıyor” ve böylece de Kendi tasarısını gerçekleştiriyor. Kendisi “körüklüyor” ama “sebep olmuyor…” Kendisi kimi insanları kendi eğilimlerine göre hareket etmeleri için hem kışkırtır, hem de onlara nefeslerini verir! Yani insana kendi kararlarını yapacak gücü verir. Ama neticede insan, bu tür tepkilerle Tanrısal tasarısının gerçekleşmesine daha da yol açar!

Firavun’un yüreği katılaşması konusunda değerlendirirken Şimei’nin lanet sözleri hakkında Luther’in yaptığı yorum ilgi çekicidir. Rotterdamlı Erasmus’un yazılarına cevap verirken ‘özgür irade’ kavramını sıfıra indiren Luther, bu sefer şöyle der:

Tanrı, insanların yüreklerinde yeni kötülükler yaratmaz. Orada bulunan kötülükleri, kendi iyi ve bilge amaçları için kullanır. II. Samuel 16:11’de Davut, Şimei hakkında şöyle der: “Onu bırakın da lanet etsin; çünkü Rab ona emretmiştir.”Fakat Tanrı Şime’ye Davut’a lanet etmesi için bir emir vermemiştir. Ne var ki, Tanrı’nın kadir hükmü, Şimei’nin zaten kötü olan isteklerinin, kendisi için doğal olanı Tanrı’nın planladığı zamanda ve yerde yapmasını sağlamıştı. (...) Basit anlam şudur ki Tanrı, belalar aracılığıyla Firavun’un yüreğini katılaştırmayı amaçlamıştır...”60

Böylece “Firavunu nasırlaştırdığını” söylediği zaman (Çık.4:21; Rom.9:17-18), yalnız onun kararlarını pekiştirdiğini kastetmiyor. Ama gönderdiği belalar aracılığıyla bu kararları kışkırttığını veya şiddetleştirdiğini demek istiyor. Bu belalar olmasaydı Firavun bu kadar sert olmazdı. Ama her ne olursa olsun, kararlar Firavuna aittir. Her şeye rağmen kötü kararları Firavun’un kendisi verir, çünkü yüreğinde böyle bir eğilim zaten vardı. Bu eğilimi yüreğine Tanrı koymadı, O sadece mevcut eğilimin çığırından çıkmasını körüklüyor. Kendi halkını başka bir halkla “kıskandıracağını” ya da “gayrete getirdiğini” söylediği zaman buna benzer bir olaydan söz etmektedir... (Rom.10:19).

Ama karar alırken güç veren Tanrı ise de, insan aslında kendi planlarını özgürce belirler (Özd.16:1, 9; 19:21). Tanrı dahiyane bir şekilde insan kararlarını kendi tasarısına dahil eder ve muradını gerçekleştirmelerini sağlar! Kurtuluşta da öyle… Çünkü önceden seçimi; ön bilgisine veya ön kararına değil, kurtuluş için evrensel fırsat arzusuna dayanmaktadır.61Ön bilgisine veya ön kararına dayanmaz, ama ön bilgisini ve ön kararını gerçekleştirir!

Seçilmişlik Tanrı’nın ön bilgisine veya ön kararına dayanırsa koşulsuzdur. Ama arzusuna dayanırsa koşulludur… İnsanın ‘evet’ini veya ‘hayır’ını dahil eder. Çünkü Tanrı insanlar arasında ayrım yapmaz”(Rom.2:11) veherkese kurtulma fırsatını tanımak ister! (1Ti.2:4). O’nun isteği buysa, itiraz edecek miyiz? Tanrı yoksa tövbe etmesini önceden belirlemediği kişilerin tövbe etmelerini boşa mı bekler. Bu sadece göstermelik bir sabır mıdır? Kesinlikle hayır!

Tanrı'nın sınırsız iyiliğini, hoşgörüsünü, sabrını hor mu görüyorsun? O'nun iyiliğinin seni tövbeye yönelttiğini bilmiyor musun?”(Rom.2:4).

Bazılarının düşündüğü gibi Rab vaadini yerine getirmekte gecikmez; ama size karşı sabrediyor. Çünkü kimsenin mahvolmasını istemiyor, herkesin tövbe etmesini istiyor”(2Pe.3:9).


III. Kurtuluş için Seçilmişliğin Tanrısal Koşulu:

Efesliler mektubu bu konudaki anahtardır. Efesliler 1.bölüm ayet 4’ten 11’e kadar Tanrısal “seçim”den (ayet 4, 11) ve “önceden belirleme”den (ayet 5, 11) söz eder. Tanrısal seçim, “kutsal ve kusursuz olmamız için”dir (ayet 4). Önceden belirleme, “oğullar olalım diye”dir (ayet 5). Ama bölümün vurgusu şöyledir: bütün bunlar, “Mesih’te”veya “Mesih aracılığıyla”olmakta! (ayet 4, 6, 7-8, 9, 10, 11). Sürekli bunu tekrarlar durur. Seçim veya önceden belirleme olsun, kurtuluş veya kutsallık olsun, günahların bağışı veya evlatlığa alınma konusu olsun, hepsi bir anahtara bağlıdır: bütün bunların “Mesih’te” veya “Mesih aracılığıyla” gerçekleştiği gerçeğine… Hedef ise, insanın başarısına yer bırakmadan O’nun “yüceliğinin övülmesi”dir! (ayet 6, 12, 14).

4O kendi önünde sevgide kutsal ve kusursuz olmamız içindünyanın kuruluşundan önce bizi Mesih'teseçti. 5Kendi isteği ve iyi amacı uyarınca İsa Mesih aracılığıylakendisine oğullar olalım diyebizi önceden belirledi. 6Öyle ki, sevgili Oğlu'ndabize bağışladığı yüce lütfu övülsün. 7-8Tam bir bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği sayesinde Mesih'in kanı aracılığıyla Mesih'tekurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk. 9Tanrı sır olan isteğini, Mesih'teedindiği iyi amaç uyarınca bize açıkladı. 10Zaman dolunca gerçekleştireceği bu tasarıya göre, yerdeki ve gökteki her şeyi Mesih'tebirleştirecek. 11Her şeyi kendi isteği doğrultusunda düzenleyen Tanrı'nın amacı uyarınca önceden belirlenipMesih'teseçildik.”(Ef.1:4-11)

İki üç ayrı şekliyle 7 kere tekrarlanan “Mesih’te” ifadesi ne demek ve seçim sürecindeki yeri ve önemi nedir?

Seçilmişlik ve önceden belirlenme “Mesih’te” veya “Mesih aracılığıyla” gerçekleşir. Kurtuluşun koşulu, Mesih’te konumlanmaktır. İncil’de İsa’ya iman eden kişi, İsa’yla ruhsal anlamda organik bir bütün içindedir. Öyle ki, O’nun mistik bedenine aşılanmış olur. Bu yüzden bu kişiden “Mesih’te” olduğu şeklinde söz ediliyor; O’nda konumlandırılmıştır. Artık O’nunla bir bütün olduğuna göre O’nunla aynı ‘kader’ paylaşmaktadır. Mesih’in var oluş amacı olan kutsallık ve oğulluk, şimdi de evlatlığa kabul edilenlerin de var oluş amacı ve kaderidir.

Bir anlamda ezelden seçilmiş olan Mesih’tir ve doğal olarak Mesih’te olan seçilmiş olur.62Bu lütuf bize zamanın başlangıcından önce Mesih İsa'da bağışlanmış” (2Ti.1:9). Gemi battığında filikadaki herkes kurtulması gibi bir şey. Filika doğal olarak yüzer, batmaz. Filikadaki herkes kendi çabasıyla uzun saatler yüzemese de, filikada olduğu için onunla aynı kader paylaşır. Mesih kurtuluş filikamızdır. O’nda konumlanan, Mesih’in seçildiği için o da seçilmiş olur, Mesih cehenneme gönderilemeyeceği gibi, kendisi de gönderilmiyor, Mesih Tanrı’nın doğruluğu olduğu için, imanlı O’nun doğruluğunu giyinmiştir…

Kutsal metinMesih’teseçildiğimiz, O’ndaönceden lütfa kavuştuğumuz demesi, Tanrı’nın bu seçimi gerçekleştirmek için bir koşul koştuğunu gösterir. Bir kere Efesliler hiçbir yerinde, “kurtuldunuz çünkü seçildiniz” demiyor. Böyle deseydi koşulsuz seçimin taraftarları haklı olurdu. Seçim karşı konulamaz bir şekilde kurtulmak için değil, “kutsal olmanız için”dir! ‘Önce’ Mesih’e kavuşuyoruz ve kurtuluşumuz buna bağlıdır. Ama tersi değil; yani ‘önce’ kurtulup ‘sonradan’ Mesih’e kavuşmayız. Seçim kurtuluşta değil, Mesih’te gerçekleşir. O (Mesih)bizim için tanrısal bilgelik, doğruluk, kutsallık ve kurtuluş oldu” (1Ko.1:30).

İsa’ya aşılanıyoruz ve O’nun öz suyundan içtiğimizde köklerin doğasına göre meyve veririz. Seçilmişlik bahçıvanın, “bu kayısı dalının kaderi, şeftali ağacına aşılandığında şeftalimsi kayısı vermektir” demesi gibidir. Kayısı dalı durup dururken bunu yapamaz, önce aşılanacak, sonra şeftalinin öz suyunu içecek ve ondan sonra yeni konumunun doğal ürününü verecektir. Mesih’te olanlara benzer bir şey olur: Mesih’e aşılanmak yoluyla Oğul’un benzerliğini almak ve kutsal yaşamak için seçilmişler. Aranan koşul Mesih’te olmaktır!

Yukarıdaki iki farklı ifade arasında aşılanamayacak kadar büyük bir uçurum vardır. Neye benzer? “Ben Ankara’ya gittiğim için tren beni götürüyor” ile “Ankara’ya gittiği içindir ki bu tren ile gidiyorum” ifadeleri arasındaki fark kadar büyük bir uçurumdur bu… Birinci ifadede trenin Ankara’ya gitmesi benim kişisel seyahat planlarına bağlıdır. “Cennete gittiğim için (çünkü önceden belirlendim) İsa Mesih kefaretimi sağladı” demek gibi bir şey olurdu. İkinci ifadede tren zaten Ankara’ya gidiyor, bense sadece ona bindim. Yani, “İsa Mesih günahlarımın bedelini ödediği içindir ki, ben bundan yararlanarak cennete gidebilirim”; tersi değil... Tarihin akışı içersinde böyleyse (önce kefaret buna dayanarak kurtuluş) Tanrısal seçimin ezeli sürecinde de böyledir demek.

* * *

Tanrı’nın seçimi için koşul, Mesih’te olmaktır. Peki Mesih’te nasıl olunur? Bizi Mesih’te yerleştiren yine biz mi oluyoruz, yoksa Tanrı mıdır? Yukarıda aslında buna cevap verdik. Kararın ‘yönü’ bize ait, ama kararın ‘gücü’ O’nundur. Araba sürmeye benzer; yöne ve hıza sürücü karar verir, ama bunları gerçekleştirecek güç motordan gelir. Mesih’i bizler için cazip kılıp O’na olan arzumuzu uyandırmak Tanrısal lütfun işidir. Ama Mesih’i kabul edip etmemenin sorumluluğu iman ve tövbe aracılığıyla insana aittir.63

Öyleyse, tıpkı Gideon’un yanındaki askerlerin durumunda olduğu gibi, Tanrı seçilenlerin listesine koşulsuz şartsız karar vermez (her ne kadar bu listeyi biliyorsa), seçilecekleri eyleme, seçilecekleri koşula karar verir. Tanrı karar vermez derken, onların özgür iradesini hesaba katmayan bir şekilde karar vermez demek istiyorum.

Aynı zamanda kurtuluş durumunda ezelden beri bu kişilerin iman kararını pekiştirmeye karar verir; zorlamaya değil... Çünkü bu pekiştirme olmaksızın iman edemezler, yeniden doğamazlar... Kurtuluş için de seçilmişlerin listesine koşulsuz şartsız bir karar vermez (her ne kadar yine bu ‘liste’yi biliyorsa64), ama seçilenlerin seçilecekleri koşula, Mesih’te olma koşuluna karar verir!65

Birisi “Mesih’TE” trenine binmişse, tren onu kesinlikle cennetteki “Mesih benzerliği” istasyonuna kadar taşıyacaktır. Çünkü O, ezelden beri binecek olanların seçilecekleri bu “kozmik treni” hazırladı. Soru şudur: trene binmelerine sebep olan nihai etken nedir? Tanrı’nın ezeli kararı mı, yoksa zaman akışı içersindeki insanın kararı mı? Yani Rab Kelam’da ne diyor? Önceden seçtiğim kişileri kesinlikle kurtaracağım mı? Yoksa kurtulacak olan kişileri ezelden beri seçtim mi? Ya da daha doğrusu Mesih’i ezelden beri seçtim öyle ki Mesih’te olan herkes otomatikman seçilmiş olsun mu? Tren örneğimize göre ifade edecek olursak, Tanrı ne diyor? Önceden seçtiğim kişileri trene bindireceğim mi? Yoksa trene binecek olan kişileri ezelden beri seçtim mi? Ya da daha doğrusu treni ezelden beri seçtim öyle ki her binen otomatikman seçilmiş olsun mu?

Seçilmişlik Tanrı ve insan iradelerinin mantık üstü bir şekilde birleştikleri bir düzeyde gerçekleşir. Ama ne Tanrı’nın iradesi insanınkini saf dışı bırakır, ne de insan iradesi Tanrı’nınkini… Belki de karıştırılan konu budur. Daha önce bundan bahsettiğimiz için burada konuyu daha iyi anlayacak verilere sahibiz. Trene binmekle seçiliyoruz. Ama bu Tanrı için ezelde olmuştur bile. Böylece dünyanın kuruluşundan önce seçildik. Tanrı bizi davet eder, doğal gözle görülemeyen bu kurtuluş trenini görmemizi sağlar. Ama biziz, “hadi binelim” diyenler. Ne var ki, bir kere bindik mi geri dönüşü yok ve kesinkes Mesih’in benzerliğine dönüşeceğiz. Rab’bin lütfuyla gayret gösterirsek bu dönüşüme bu hayattayken çok yaklaşabiliriz. Ama kesinlikle trene binen herkes son durakta (Mesih’in benzerliği durağında) bu dönüşümü yaşayacaktır.

* * *

Burada son derece önemli olan şey şudur: trene binmek derken ne anlıyoruz? Her hangi bir iman ikrarı mı, yoksa yeniden doğuş mu? Bir de yeniden doğuş derken insanın Tanrı’ya yönelen bir istek olarak mı anlıyoruz, yoksa Tanrı’nın kendi Ruhu’yla ruhumuzu mühürleyerek insana yeni bir doğa vermesi, ruhunu diriltmesi mi? Bu yeniden doğuşa yalnız imanla varılır mi, yoksa tam teslim olmak gerekir mi? Aslında bütün bunları önümüzdeki bölümlerde değerlendireceğiz.

Ama biri diyecek ki: “Bir yolcu isterse trenden inemez mi?” Yani kurtulduktan sonra kaybolamaz mı? İnsana göre inebilir, ama Tanrı’ya göre inemez! Bu şu demek: trene binmek koşullu bir seçime bağlıysa da, son durağa varmak Tanrı’nın koşulsuz kararına dayanır. Trene binmek insanın kararını dahil eden bir seçilmişliktir, yani bir amaca hareket noktasıdır. Son durağa varmak Tanrı’nın tasarısından kaynaklanan koşulsuz bir hedeftir ve O varış noktamızı önceden (ezelden) belirlemiştir. Yani Tanrı ezelden, “Her trene bineni son durağa götüreceğim” diyor. “Ben trenin kapısına kadar götürsem de trene bindirmeyeceğim; ama kişi bir kere bindi mi sona kadar gidecektir” diyor. Tanrı bir işi başlatıyorsa onu bitirir: “Sizde iyi bir işe başlamış olan Tanrı'nın bunu Mesih İsa'nın gününe dek bitireceğine güvenim var”(Fil.1:6). Tanrı’nın kurtuluş treni ‘ekspres’tir; son duraktan önce durmaz. Seçim koşulludur, önceden belirlenme koşulsuzdur.66

Peki ya trenden inen kişiye ne demeli? Aslında böyle bir şey mümkün değildir. Ama banliyö trenlerinde biletsiz kimi kişilerin kapılardan veya pencerelerden asıldıkları gibi, bazıları da bilet almadan (yeniden doğuş olmadan) bu trenin dünyadaki seyrine dıştan asılarak katılıyorlar, ama bir noktadan sonra güçleri yetmeyen kendileri trenden düşüyorlar… Kutsal Kitap’ın çoğu uyarıları trene ‘biletsiz’ binmemeye yöneliktir (örn. 1Ko.15:34; 2Ko.13:5). Biletsiz (yeniden doğuşu yaşamadan) asılana ceza vardır… Bildiğimiz trenlerde de öyle değil midir? Diğer uyarılar ise, birinci sınıfta, yani “bereket vagonu”nda yolculuk edebilirken, yük vagonlarıyla yetinmemeye, yani hizmette yarış dışı bırakılmamaya yöneliktir (örn. 1Ko.9:24-27). Bunu da ileride ele alacağız. Ama ne olursa olsun Kutsal Kitap uyarılarını çok ciddiye almalıyız.

Sorun şu: biz kimin tren içinde olduğunu, kimin dıştan asıldığını göremiyoruz. Çünkü yalnız Tanrı trenin duvarlarını görür. Biz sadece insanların hareketlerinden kapıdan girip girmediklerini anlayabiliriz; ama yanılabiliriz de… İnsanın yeniden doğup doğmadığını anlayabilmek ruhsal sezgi gerektirir. Trenle beraber hareket eden insanların olduğunu görüyoruz ve bazen bu insanların bir müddet sonra treni terk ettiklerini, yani Rab’bi inkar edip imandan döndüklerini görüyoruz… Kimileri onlar için, “tren içindeydiler ve kararından döndüler” diyecek; kimileriyse, “aslında hiçbir zaman trenin içine girmemişlerdi ve bu yüzden düştüler” diyecektir. Neticede sonuç aynıdır: trende değiller!

* * *

Seçim, “kutsal ve kusursuz olmamız için”dir (ayet 4). Önceden belirleme, “oğullar olalım diye”dir (ayet 5). Seçim Tanrı Halkı seçimidir. Tıpkı İsraillilere dediği gibi: “Kutsal bir halk olmanız için seçtim” (Yas7:6). Seçim bir amaç belirtiyor; önceden belirlenme ise bir hedef: “Oğlun benzerliğine dönüştürmek”(Rom.8:29). Aslında Efeslilerde “kurtulmanız için ezelden seçildiniz” gibi bir ifade bile geçmiyor! Sadece kurtuluşun gerçekleştiği zaman içindeki koşulu anlatır: Mesih'in kanı aracılığıyla Mesih'te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk”(ayet 8). Burada seçim kurtuluş için değil, kutsal bir halk oluşturmak içindir. Önceden belirlenme kurtuluş için değil, Tanrı’nın oğulları olsun diyedir. Ama seçim de önceden belirleme de kurtuluş aracılığıyla gerçekleşir!

Bazı ayetler Kutsal Kitap’ın bunun aksini gösterdiğini düşündürebilir. Bu ayetler aracılığıyla bazıları, Tanrı’nın trene binen kitleyi değil de, trene binen kişileri birebir seçtiği kanısına varırlar. Yani Tanrı önceden kararlaştırdığı kişileri, yine kendisi trene bindirir diye düşünürler… Bunun örneği olarak Yakup ile Esav’un seçimi gösterilebilir (Rom.9:11-12). Ne var ki burada söz konusu olan “kurtuluş treni” değil, “kutsama vagonu”dur.67Yani ilk doğanın olmanın beraberinde getirdiği kutsamaya kavuşup kavuşmamak söz konusudur. Çünkü Kutsal Kitap’tan anlaşıldığı kadarıyla Esav da Tanrı’ya göre yaşayan biri oldu (Yar.33:10, vd.), ama “ilk doğanın kutsaması” vagonundaki koltuğundan oldu; bir daha da geri alamadı (İbr.12:17). Rab onu trene zorla bindirmedi, trenden zorla da indirmedi; kendisi bindi; ama kutsama vagonundan ayrıldığında bir daha onu sokmadı, kendisi sonradan çok istediyse de… İşte kurtuluş için seçim ile geçici hizmet için önceden belirleme arasındaki fark umduğumuzdan çok önemlidir ve birbiriyle karıştırılmamalıdır.

Tanrı Koreş’i, kendisi İmparatorluğa yükselmek için özgürce bulunacağı bütün girişimlerden yaklaşık 200 yıl önceden adıyla çağırdı (Yşa.44:28; 45:1). Ama bu yine kurtuluş için bir seçim değildi! Belli bir hedef için Rab kimilerini koşulsuz olarak önceden belirleyebilir (ama bu durumda bile onların serbest kararlarından yararlanır… bkz. Yşa.10:7). Buruda önemli olan şudur: Yakup ile Esav arasındaki seçimde olduğu gibi, buradaki seçim de kurtuluş için değildir. Amaç bu dünyada belli bir iş görmektir. Elbette bu şartsız bir seçimdir (bir “önceden belirleme”dir), ama cennete karar vermek için değil, cehenneme göndermek için de değildir. Eğer Kutsal Kitap’ta bir seçimden her söz edildiğinde bunu doğrudan cennet ve cehennem konusuna bağlarsak ciddi yorum sorunları doğar. Böyle bir yaklaşım kalkıp, “elektrik yalnız aydınlatmaya yarar, onunla bir motoru çalıştıramazsın” diye ısrar etmeye benzer.

Tanrı Mesih’tekonumlanankişileri kusursuz ve kendi çocukları olmaları için seçer (Ef.1:4-5). “Mesih için” ile “Mesih’te” seçilmek aynı şey değildir. İlk durumda (Mesih için) Mesih varılan hedef olurdu. İkinci durumdaysa, Mesih’te olmak aranan önkoşuldur, seçilmişliğin gerçekleştiği çıkış noktasıdır.

Seçilmişliğin önkoşuluMesih’TEolmaktır ve hedefiO’na benzemektir. Tanrı’nın evrenseldaveti uyarınca seçilmişliğin kapsamı, tövbe ve iman aracılığıyla Mesih’TE ‘konumlanan’ kişi sayısı kadardır. Yani bu sayının sınırı bir ön karar ile değil, Tanrı tarafından saptanan bir önkoşul ile belirlenir ve somutlaşır: böylece Mesih aracılığıyla, Mesih’TEgerçekleşir.

Bu çok önemli bir farklılıktır. Çünkü seçilmişliğin kapsamı ezeli bir karar ile belirlenseydi kurtuluş sınırlıolurdu (yani kurtuluş daveti yalnız önceden belirlenenler için geçerli olurdu...); ama ezeli bir koşulla belirlendiği için, iki tarafın (Tanrı ve insan) katılımıyla devreye girer. Bu yüzden bu koşul kurtuluş davetini evrenselkılar, kapsamını ise tövbe edip iman eden kişi kadar geniş tutar! Varılan sonuç itibarıyla iki görüş (koşullu ve koşulsuz) pek farklı değiller; yani görüşümüz ne olursa olsun kurtulan kişiler yine kurtulur ve Tanrı onları ezelden beri biliyordu. Ama Tanrı’nın amacı açısından dünyalar kadar fark var!

Bir elek gibidir. Bütün taşlar içine atılır ama yalnız bazıları kalburdan geçer. Kurtuluş tasarısı kollarını herkese açar, ama yalnız kapı olan Mesih aracılığıyla girenler kurtulur. Tanrı bütün insanları kurtuluş için seçer, ama bütün insanlar Tanrı’nın kurtuluş yolunu seçmezler!

Sanki ‘kurtuluş kapısı’nın önünde “iman edersen kurtulursun” diye yazan bir levha varmış (ki bu, seçilmişlikte insanın özgür iradesine hitap eden yön olur), kapıyı geçtikten sonra iç duvarda kişi, “Tanrı çocuğu olmak ve Mesih’in benzerliğini taşımak için ezelden belirlendin” yazan bir başka levha ile karşılaşırmış (ki bu, kurtuluş tasarısında her şeyin Tanrı’nın isteğine göre cereyan ettiği gösteren yön olurdu).

Pavlus, “Mesih’le beraber Çarmıha gerildim” diyor (Gal.2:20). Mesih’le birlikte çarmıha gerildiyse bu, iman etmeden yıllar önce oldu! İmana gelmeden önce “çarmıha gerildim” diyebilir miydi? Ezelden seçildik ama imana gelene kadar seçildik diyebilir miyiz? Kapıya gelirken “Mesih herkes için öldü” levhasını okuruz. Kapıdan geçtikten sonra kapının iç duvarında “Sen Mesih’le beraber öldün” diye bir başka levha okuruz (2Ko.5:14). Çarmıha bakarken (iman etmeden önce) İsa’yı görürüz. Ama iman ettikten sonra çarmıha baktığımızda kendimizi İsa ile beraber çarmıha gerilmiş olarak görürüz.

Sinemaya giren adamın örneğini düşünün. Gösterimdeki filmden başkasını seyredemez. Ama girişte seçim yapan kendisiydi... Tanrısal seçimin diliyle söyleyecek olursak: sinema’dabulunan herkes gösterimde olan filmi seyretmek için seçildi... Ne var ki, önceden kararlaştırılan bir şey varsa o da sinemaya girip girmeyecekleri değil, girdikleri takdirde seyredecekleri filimdir.

Kurtuluş sürecinde önceden belirlenen şey, insanın kurtulup kurtulmaması değil, ama kurtulduğu takdirde Mesih’in benzerliğine dönüştürülmesidir. Tanrı, insan özgür iradesini saf dışı etmeden Mesih’TE ‘bulduğu’ kişileri Oğul’un benzerliğine dönüştürmeye yönelik karar ile kendi kendini şartladı.

Tanrısal seçim ile ilgili farklı görüşler, “mavi trene binen kişilerin (kendi iradeleriyle) Ankara’ya gitmek üzere seçilmeleri” ile “seçilen birkaç kişinin (kendi iradeleri dışında) trene bindirilmesi” arasındaki fark gibidir. İlk örnektekilerin trene binmeleri için seçilmediler, trenDE seçildiler; bunun gibi bizler de Mesih’TE seçildik... İkinci örnektekiler ise evveldenseçildiler ve kendileri bir şey yapamadan zorla trene bindirildiler…

* * *

Yukarıda söylenen her şeyi Kurtuluş Treni örneğine göre şöyle özetleyebiliriz:

İstersen atla… İnsan neden gittiği yere varmadan önce insin ki! Yoksa niçin trene binsin? Biri Ankara’ya gitmek üzere trene biniyorsa kendi isteği dışında bir aksiliğe maruz kalmazsa neden varmadan önce trenden insin ki? Kurtuluş %100 Tanrı’ya bağlıysa, insandan istenen tek şey kararıysa, neden zararına bile bile bu karardan dönsün? Dönebileceğini kabul etsek bile, evlatlığa alındı ve artık Tanrı’nın ev halkı konumundan atılmaz! Rab’bi inkar edenin O’nu gerçekten tanıdığına garanti verebilir miyiz? Hiç sanmam!

Aşağıdaki çizelgelerde konuyla ilgili olası yaklaşımları görebiliriz. Kalın çizgiler Tanrı’nın etkinliğini, devamlı çizgiler ise Tanrı’nın karşı konulmaz etkisini gösterir. İnce çizgiler insanın kararına bağlı durumları, nokta nokta çizgiler ise insanın kararlılığına bağlı süreci simgeler:













IV. Her şey O’nun yüceliğinin övülmesi içindir!

Öyle ki, sevgili Oğlu'nda bize bağışladığı yüce lütfu övülsün

Öyle ki, Mesih'e ilk umut bağlayan bizler, O'nun yüceliğinin övülmesi içinyaşayalım

Ruh, Tanrı'nın yüceliğinin övülmesi içinTanrı'ya ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir (v. 6, 12, 14).

Bu konuları sonsuza dek tartışır durabiliriz. Ama ne kadar yazık olurdu! Koşulsuz seçim görüşü mü haklı, yoksa koşullu seçim görüşü mü? Ne fark eder! Tanrı bir şekilde evrensel sevgisi ve iyi amacı uyarınca insanları kurtuluş ve sonsuz mutluluk için seçti. Biz bu mutluluğa kavuştuysak (karşı konulamaz bir şekilde seçildiysek veya kendi seçimimiz ile evet dediysek de fark etmez), önemli olan Tanrı’nın tasarısına hayranlık duymaktır.

Tasarı’dan hayranlık duyulacak en önemli yönü, Tanrı yönetiminin insan iradesiyle beraber, ya da insan iradesinden bağımsız olarak işlemesi değil, biz çaresiz günahkarları kurtuluşa, kutsallığa, evlatlığa ve Oğlu’nun benzerliğine kabul etmesi ile ilgili yöndür. Bundan ötürü yüceliğini övmeliyiz. Bu tasarı insanların tek tek kurtuluşları aşan bir biçimde bütün evreni, O’nun iyiliğinden gelen ahenkle Mesih’te mükemmelliğe kavuşturmaya yöneliktir. Böyle bakıldığında bizler her ne kadar çok önemsiz isek, Tanrı’nın bizlere mirasımız konusunda güvence verecek kadar bizimle ilgilenmiş olması yine övülmeye değer O’nun bir diğer harikasıdır.

Tanrı’nın bu kadar övgü toplaması, yine O’nun cömertliğindendir. Çünkü böylece,Mesih İsa'da bize gösterdiği iyilikle, lütfunun sonsuz zenginliğini gelecek çağlarda sergileme”yi amaçlamaktadır! (Ef.2:7).