6. İnkarnasyon



O (Allah;bkz. ayet 15),

bedende izhar olundu”

(1. Timoteyus 3:16).



İnkarnasyon” kelimesi doğum yoluyla “bedenleşme” demektir (aynı kökten gelen “re-enkarnasyon” ise, yine doğum yoluyla “tekrardan-bedenleşme” demektir). İkisinde de, var olan ruhsal bir varlığın bir bedene girmesi dile getirilir. Ancak “inkarnasyon”da, ilk ve son olan bir beden söz konusudur; “reenkarnasyon” daha önce bedensel bir yaşamı olmuş olan bir ruhun, ikinci, üçüncü ve nice bedenlere girmesi iddiasıdır (Kutsal Kitap böyle bir iddiayı kesinlikle kabul etmiyor: bkz. İbraniler 9:27).


Yuhanna 1:14’te “Söz insan (Grekçe: beden) olup aramızda yaşadı” ifadesi, Kelâm’ın bedenleşmesini, yani inkarnasyonunu dile getiriyor.


Mesih inancının ve inanlının yaşam özü Mesih olduğu için, O’nu doğru şekilde algılamanın önemi, hiç bir zaman yeterince vurgulanamaz. Sağladığı kurtuluşu ve şu anda üstlendiği aracılığı benimseyebilmek buna bağlıdır. İsa’yı bir peygamber olarak kabul etmek yetmez. O’nu özde olduğu şey olarak kabul etmeliyiz. Bununla birlikte, Tanrısal Söz’ün beden alması (inkarnasyon), Tanrı’nın yüceliğini azaltmaz. Çünkü göreceğimiz gibi, Mesih’in insanlığı, Tanrı Oğlu’nun benliğine bağımlıdır, fakat Tanrılığın öz cevherine kesinlikle ortak değildir. Yani İsa’da Tanrı, yaradılışın ‘çamuruyla’ lekelenmez. Tıpkı kili yoğuran eldivenli elin kirlenmediği gibi...


Ta Tevrat’tan beri, ilk olarak Tekvin 3:15’te, kadının soyundan doğacak birinin (bkz. Galatyalılar 4:4) Şeytan’ı alt edeceği bildirilmişti. Tekvin 12:3’te, doğacak olanın bu kez İbrahim’in soyundan geleceği bildirilirken, bu soy daha da belirlenir (bkz. Galatyalılar 3:8,16). Tekvin 49:10’da, “SİLOH gelene kadar egemenlik asası ve hükümdar, Yahuda’dan alınmayacak” diye ön-bildirilir.


Zebur’da, Mesih’le ilgili olan Mezmur 2, 22, 45 ve 110’u okuyabilirsiniz. Bu mezmurlarda gelecek olan Mesih’ten, “Tanrı Oğlu”, “Tanrı” ve “Rab” olarak söz edilir!


Peygamberlerin Yazıları’nda (Tevrat’ın bir bölümü olarak bilinir) Mesih, Yeşaya 7:14’te “İmmanuel” ismiyle tanıtılıyor; anlamı: “Tanrı bizimle birlikte”. Yeşaya 9:6 ve 11:1-5’te, Mesih olarak unvanı ve Kutsal Ruh’un doluluğu beyan edilir. Yeşaya 53. Bölüm, acılarını, ölümünü ve dirilişini, 61:1-3 ise, ‘Kurtuluş’ veya ‘Tam Özgürlük’ müjdesini (İncil) açıklıyor. Yeremya 23:5-6, 33:14-17’de gelecekte adalet sağlayan Mesih’ten söz ediliyor… Daniel 7:13 ondan “İnsanoğlu” olarak söz ederken, 9:24-27, Mesih’in öldürüleceği tam tarihi veriyor. Haggay 2:7 “Tüm ulusların özlediği kişi” gelince, tapınağın Tanrı görkemiyle dolacağını söyler. Zekarya’ya, Kurtarıcının, bir sıpa üzerinde geleceği sırrı açılır (bkz. Matta 21:5; Yuhanna 12:15). Ve son olarak Malaki, Mesih’in öncüsü olarak gelecek olan peygamberden (yani Vaftizci Yahya’dan) söz eder (Malaki 3:1). Milattan önce gelen Kutsal Yazılar’da İsa Mesih ile ilgili olarak, kendi yaşamında yerini bulan yukarıdaki peygamberlik sözleri gibi 300’e yakın ön-bildiri vardır.


Bu nedenle inkarnasyon öğretisi her hangi bir öğretiden öte, Tanrı’nın ezelden beri ve tarih boyunca özenle hazırladığı dünyaya Kelâmı’nın ve Ruhu’nun (yani Mesihi’nın) bedende gelişidir. Başka bir deyişle, gelen peygamberler ve gönderilen kitaplar, Mesih’in gelişini hazırlayan araçlardı. Mesih de Tanrı’nın planının doruğudur. Yani bütün peygamberler ve semavi kitaplar Mesih’e araçtır. Mesih ise Tanrısal amaçtır! Neden? Çünkü sevgi olan Tanrı, Kendisine karşı isyan etmiş olan biz insanları kurtarma girişiminde bulunmak istedi.


Çarmıh’taki kefaretin değeri, yani bütün insanların sonsuz bir cehennemden kurtuluşu, gelecek olan Mesih’in benlik birliğini ve tabiat ikiliğini (Tanrı ve insan tabiatını paylaşmasını) gerektiriyor. Yalnız bizim gibi insan olan birisi vekilimiz olabilir ve bizimle yer değiştirebilirdi. Ve yalnız bu varlık, benlik itibarıyla aynı anda Tanrı olduğu takdirde, ölümünün değeri sonsuz olup bütün insanları kapsayabilirdi (Yuhanna 12:27; Elçilerin İşleri 3:18; Efesliler 2:16-18; İbraniler 2:11-18; 4:15; 7:26, 28; 9:22; 1. Petrus 1:19; 1. Yuhanna 2:2).


İncil’i açar açmaz rastladığımız ilk şey, Mesih’in soy ağacıdır (Matta 1:1-17). Luka’daki soy kütüğü, ta Âdem’e kadar bağlanır. Bununla Mesih Müjdesi’nin (İncil) tarihsel kökleri ve eski Yazılar’daki ön-bildirilerin yerine geldiği vurgulanıyor.


Aynı şekilde geleceğine dair haber verilen doğaüstü Mesih’in bir insan olduğu da gösteriliyor. Nitekim Tanrı Oğlu İsa, bir tek benlik olarak iki yapıyı paylaşıyor: Tanrısal ve insansal. Kutsal Kitap, bu gerçeği yorumlarken bazı insanların düştükleri yanlışlıklara rağmen, bu gerçeğin dengesini ortaya koymaktadır. Bu konuda en önemli ayet, aşağıda aktarıp incelediğimiz Filipililer 2:6-8’dır:


Mesih, Tanrı özüne sahipolduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama yüceliğinden soyunarak(kendini boş kılarak)kul özünü aldıve insan benzeyişinde doğdu. İnsan biçimine bürünmüş olarakölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı” (İncil’in “Müjde” çevirisi).


Bu ayetler çok önemli oldukları için, Türkçe’de mevcut olan diğer iki tercümesini de vermek istiyorum ki, anlamını tam algılayabilelim:


O Mesih ki, Allah’ın suretinde olduğu halde, Allah’a müsavi olmağı bir ganimet saymadı; fakat kul suretini aldı, ve insanların benzeyişinde olarak, kendini hâli kıldı...” (Kitabı Mukaddes tercümesi).


O Tanrı özdeşliğinde olmakla birlikte, Tanrı’ya eşit olmayı zorla elde edilmiş bir hak saymadı. Tam tersine, kendine özgü yücelikten soyunarak uşak özdeşliğini aldı. İnsan eşitliğine girerek insan biçiminde belirdi...” (“Sevinç Getirici Haber” çevirisi).


Şimdi, ayetlerin bazı önemli ifadelerinin Grekçesini biraz daha belirginleştirelim:


Mesih, Tanrı şeklinde(Grekçesi: ‘morphos’) varlığını sürdürerek (Gr. ‘hyparkhon’ ), ...kul-- yani insan-- şeklinialdı...


  1. Şekil’ anlamına gelen “morphos” kelimesi, Grekçede bir olgunun cevher niteliğini tanımlayan felsefi terimdi. Bu nedenle “Allah’ın şeklinde olduğu”, sonra da “kul şeklini aldığı” söylenmesi, kendisinin hem Tanrı hem de insan özüne ortak olduğunu gösteriyor.


  1. Oğul, ezeli konumunda yaşayan Kelâm olarak Tanrı özüne sahipti, hâlâ da öyledir. “...olduğu halde” ifadesi ve “Allah’a müsavi olmağı bir ganimet saymadı” (eski tercüme) ifadesi bazı kesimler tarafından sanki İsa, Tanrılığı haksız yere kapmaya yanaşmamış gibi yorumlanıyor. Bu, çok zorlanmış bir yorumdur. Nitekim Grekçesi açıktır: “Tanrı şeklinde varlığını sürdürerek” (Grekçesi:’hyparkhon’). Sürdürülen bir şey önceden vardı demektir. Oğul insan olmadan önce Tanrı’ydı; insan bedenine büründükten sonra yine varlığını “Tanrı şeklinde sürdürdü”. Yani öz varlığı Tanrı’nın varlığıydı. Ama...


  1. Bu varlığın imtiyazlarından vazgeçti (yüceliğinden soyundu). Tanrı’nın karakterine, kutsallığına ve özüne sahip olduğu halde, herhangi bir insandan farklı yaşamamaya karar verdi. Yani Tanrılığını yaşamını kolaylaştıracak bir avantaj olarak kullanmadı. Kendini insan olarak yaşamaya, düşünmeye, karar vermeye kısıtladı: “kendini boşalttı”. Ama bu yaşam, benliği Tanrı olan bir insanın yaşamı oldu!


İsa Mesih, doğum yoluyla bedensel yaşama giren Tanrı Sözü’dür. Hıristiyanlık içinde de, dışında da, İsa’yı Tanrı’nın elçisi olarak kabul eden hemen herkes ve her din bunu kabul edebiliyor. Dolayısıyla İsa Mesih’te doğumunda başlayan bir insan özü ve doğumundan önce var olan bir ruhsal öz söz konusudur. Tartışma şu alanda başlıyor: Tanrı Sözü veya Kelâm-u’llah denen bu ruhsal öz, Tanrı’nın Kendisi midir, yoksa başkası mıdır?


Bu tartışmaya yalnız Kutsal Kitap geçerli bir cevap verebilir. Yine de Hıristiyanlık dışındaki bazı çevreler, hatta Hıristiyan alemindeki bazı tarikatlar, Kutsal Kitap’ta İsa’nın içindeki Söz’ün, Tanrı’dan farklı olduğunun gösterildiğini ileri sürüyorlar.


Bu iddialara göre Kutsal Kitap’taki Logos (Tanrı Oğlu, Tanrısal Kelâm, Söz, Hikmet, Bilgelik, İlim ya da Kelâm-u’llah):


  1. Yaratılmıştır. Kimine göre: Logos yaratılan ilk melekti; ve bu Logos aracılığıyla diğer her şey yaratıldı;

  2. Dolayısıyla ezeli (kadim) değildir.

  3. Kadiri Mutlak (her şeye kadir) değildir;

  4. İsa, kendisinin Tanrı olduğunu hiç bir zaman söylemedi;

  5. Havariler de İsa’nın mutlak Tanrı’nın Kendisi olduğuna inanmıyorlardı;

  6. İsa, Tanrı’dan söz ederken veya O’na seslenirken kendi dışındaki bir varlığa sesleniyor;

  7. Oğul bir ilahtır ama Yahveh (Yehova; tek ve mutlak Tanrı’nın öz ismi) değildir; vs. gibi iddialarda bulunuyorlar.


Şimdi, bazı insanların Kutsal Kitap’taki İsa ve Tanrı’yla ilgili beyanları tam anlayamadıklarını ve değişik yorumlar getirdiklerini kabul etmeyecek değilim. Ama bu durum, Kutsal Kitap’a önyargılı yaklaşmaktan kaynaklanıyor. Vahyi olduğu gibi kabul etmeyip kısıtlı insanın akıl süzgecini gerçeğin ölçütü olarak kabul etmekten ileri geliyor. O zaman kişi İsa’nın Tanrılığını peşin olarak reddediyor ve İsa’nın insan’ yönünü yansıtan beyanları ön plana çıkartıyor. İsa Mesih’in Tanrılığını beyan eden ayetler ise, ya “İncil değiştirildi” diyerek ya da anlamını zorlayarak çarpık yorumlar getirerek geçiştiriliyor. Bu gerçeklerden kaçınmaktan başka bir şey değildir.


Kutsal Kitap’ın değiştirildiğini söylemek, koruyucusu olan Tanrı’ya karşı hakarettir. Anlamını çarpıtmak ise, sapıklıktır.


Kutsal Kitap’ı incelerken ‘açık beyanları’ ‘ima yoluyla çıkartılan sonuç’lardan ayırt etmeliyiz. Bu doğrultuda şunları iyice belleyelim: Kutsal Kitap’a göre...



1) Logos Yaratılmamıştır


Logos yaratılmamıştır, çünkü yaratılan her şey O’nun tarafından yaratıldı; dolayısıyla Logus’u yaratılanlar arasına dahil edemeyiz (bkz. Yuhanna 1:3). Kaldı ki, Tanrı yaratmak için, Kendisi dışında araçlar ya da aracılar kullanmıyor (bkz. Yeşaya 44:24). Tanrı’nın Sözü, Tanrı’nın dışında bir araç değildir.


Koloseliler 1:15’te Oğul için “yaradılışın ilk doğanı” ifadesi kullanılır. Buna göre bazıları “İşte, Oğul yaratılan ilk varlıktı” derler. Ne var ki, bu ifade mirasçılara verilen unvandı, “ilk yaratılan” anlamına gelmez. Nitekim Yakup ilk sırada doğmadığı halde “ilk doğan” hakkını satın alabildi (bkz. Tekvin 25:31-33). Bu şekilde Yakup “ilk doğan” oldu, ama ilk doğmadı! Bir örnek verelim: “Atatürk” ismini kelimenin anlamı itibarıyla anlayacak olsaydık, Türk ulusunun Mustafa Kemal’in soyundan geldiği ifade ederdi; ama “Atatürk” ismi manevidir, bir unvan olarak kullanılıyor. “İlk doğan” ifadesi de manevidir ve bir unvan olarak kullanılıyor.


Bu doğrultuda ayet 18’de aynı ifade (“ilk doğan”) Mesih’in dirilişiyle ilgili olarak kullanılmaktadır. Burada da bu ifade, Mesih’in ilk sırada dirildiği anlamına da gelmiyor; çünkü Mesih’ten önce bir çok kimse dirilmişti: Elişa peygamberin zamanında (2.Kral.4:32-35), Lazarus (Yuhanna 11), Mesih’in ölümü sırasında (Matta 27:52-53)... “İlk” sözcüğü sırayla ilgili değil önemle ilgilidir; “önde gelen” demektir. Bu durumda “ilk doğan” ‘ilk dirilen’ anlamını taşımadığı gibi, aynı bağlamdaki (ayet 15’teki) “ilk doğan” da ‘ilk yaratılan’ demek değildir.


Nitekim gökte ve yeryüzünde, görünen ve görünmeyen şeyler, tahtlar, egemenlikler, yönetimler ve hükümranlıklar, her şey O’nda (Oğul'da) yaratıldı. Her şeyO’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratıldı. Her şeyden öncevar olan O’dur ve her şey varlığını O’nda sürdürmektedir” (ayet: 16-17). Kendisi de, kendi aracılığıyla mı yaratıldı? Her şeyden önce Var Olan’dan önce başka bir “her şeyden önce var olan” mı vardı? Cevap açıktır. İma ile çıkartılan sonuçlar, asla açık beyanlarda açıklanan öğretilerden üstün tutulamaz.


İlk doğan” ve ‘ilk yaratılan’ birbiriyle alakası olmayan kavramlardır! “İlk doğan” ‘miras alan’, ‘nesli sürdüren’ gibi anlamları taşıyan bir unvandır. “İlk doğan” deyimiyle Oğul’un yaratıldığı değil, yaratılan her şeye neden olduğudile getirilir. “İlk doğan” ifadesi İsa’nın dirilişiyle ilgili olarak kullanıldığı zaman, Oğul’un ilk dirilen olduğu değil, ama herkesin dirilişine neden olduğudile getirilir.


Aynı şekilde Vahiy 3:14’te Tanrı Oğlu’yla ilgili olarak “arhe tis ktiseos” ifadesi kullanılıyor. Bu ifadenin, iki olası tercümesi var: a) ‘yaradılışın ilki’, ya da b) ‘yaradılışın öz kaynağı’ (yani yaradılışa neden olan). “Arhe” kelimesi ‘ilk’, ‘ilke’, ‘neden’ ya da ‘kaynak’ anlamlarına gelebildiğine göre, iki tercüme de (a ve b) doğru olabilir. Ama “arhe” kelimesi “yaradılış” kelimesiyle birleşince oluşan ifadenin doğru anlamını Kutsal Kitap şöyle veriyor: Logos yaratılmadığına göre ve Kendisi her şeyi yarattığına göre, doğru anlam ikincisidir (b): Oğul yaradılışın ilki değil, yaradılışın kaynağı ya da nedenidir. Bunda şüphe yok! Çünkü ima ile çıkartılan sonuçlar, asla açık beyanlarda açıklanan öğretilerden üstün tutulamaz.


2) Logos Ezelidir


Logos ezeli değilse, ‘ezeliyette Allah’ın Hikmetsiz veya “dilsiz” olduğu (Kelâmı olmadığı) bir hali olmuştur’ diye kabul etmek gerekir. Bu, mümkün olur mu? Kutsal Kitap’ın hiç bir yerinde “Tanrı Oğlu ezeli değildir” şeklinde bir beyan yokken, ezeli olduğunu açıkça beyan eden ayetler vardır: “ezelden ben dikildim”, “onun çıkışı... ezeli günlerden beridir”, “Her şeyden önce var olan”, “ne günlerin başlangıcı, ne yaşamın sonu vardır”, “İsa Mesih dün, bugün ve sonsuza dek aynıdır” (bkz. Süleyman Özdeyişleri 8:23; Mika 5:2; Koloseliler 1:17; İbraniler 7:3; 13:18). İma ile çıkartılan sonuçlar, asla açık beyanlarda açıklanan öğretilerden üstün tutulamaz.


3) Logos Kadiri Mutlak’tır


Şimdi, başka bir iddiaya göre Logos Kadiri Mutlak değil midir? “Var olan ve var olmuş olan ve gelecek olan, her şeye kadir olan Rab Allah diyor: Alfa ve Omega benim” (Vahiy 1:8). Kimdir gelecek olan? “Mesih”tir (bkz. ayet 7). Nitekim ayet 7’de “İşte, bulutlarla geliyor” diyerek “gelecek olan” ifadesiyle İsa Mesih’in yeryüzüne ikinci gelişinden söz ettiği anlaşılmaktadır. Ayrıca “Alfa ve Omega” kimdir? Yine İsa Mesih (bkz. Vahiy 21:6 ve 22:13 ile karşılaştırın). İma ile çıkartılan sonuçlar, asla açık beyanlarda açıklanan öğretilerden üstün tutulamaz. Yeryüzüne tekrar gelecek olan kişi “her şeye kadir olan Rab Allah”tır!



4) İsa Tanrı Olduğunu Söyledi


İsa kendisinin Tanrı olduğunu söyledi mi? “Baba ve ben -Oğul- biriz.” (Yuhanna 10:30); “Beni görmüş olan, Baba’yı görmüştür... Ben Baba’dayım, Baba da bendedir” (Yuhanna 14:9,11). “İsa şu karşılığı verdi: ‘Babam şimdiye dek çalışmaktadır, ben de çalışıyorum.’... Tanrı’nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı’ya eşit kılıyordu1” (Yuhanna 5:17-18; ). “Seni iyi işlerden ötürü değil, küfür ettiğin için taşlıyoruz. İnsan olduğun halde Tanrı olduğunu ileri sürüyorsun” (Yuhanna 10:31-33). Burada Yahudiler arasında “Tanrı Babamdır” gibi bir ifadenin nasıl bir anlam taşıdığı, insanın kendini Tanrı’ya eşit göstermesi şeklinde anlaşıldığı vurgulanmaktadır. Unutmayalım İsa da Yahudi’ydi. Yahudilerin bu ifadeyi nasıl anlayacaklarını çok iyi biliyordu. Ve bu ifadeyi bile bile kullandı! İma ile çıkartılan sonuçlar, asla açık beyanlarda açıklanan öğretilerden üstün tutulamaz.


Ayrıca: “Benim “BEN O’YUM” (= Yahveh) olduğuma iman etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz” (Yuhanna 8:24,28); Aynı şekilde “İnsanoğlu Sept gününün de Rabbidir” (Matta 12:8); ve “Mesih’le ilgili olarak ne düşünüyorsunuz? O’ndan ‘Rab’ diye söz ediyor...” (Matta 22:41-45) gibi ifadelerle Mesih yalnız tek Tanrı’ya özgü olan Rabliği kendi kendine atfediyor; vb.



5) Havariler İsa’nın Tanrı Olduğunu Söyledi


Havariler İsa’yı Tanrı olarak görmüyor muydular? Tomas Mesih İsa’ya “Rabbim ve Tanrım!” dedi (Yuhanna 20:28); Pavlus: “Mesih... her şeyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı’dır. Âmin” (Romalılar 9:5); “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı’ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama yüceliğinden soyundu...” (Filipililer 2:6...); “... ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih...” (Titus 2:13); Yuhanna: “... Kendisi(Oğul)gerçek Tanrı ve sonsuz yaşamdır” (1.Yuhanna 5:20). İma ile çıkartılan sonuçlar, asla açık beyanlarda açıklanan öğretilerden üstün tutulamaz. Çünkü bir çok yerde “Oğul Tanrı’dır” denilirken, hiç bir yerde “Oğul Tanrı değildir” denilmez!


Kaldı ki, insanlar Barnaba ve Pavlus’a tapınmak istediklerinde onlar Tanrı olmadıklarını söyleyerek karşı çıktılar (Elçilerin İşleri 14:14-15). Peki, İsa neden kendisinin tapınıldığı durumları (Matta 14:33; 28:9,17; Luka 24:51-52; Yuhanna 9:38; 16:23,24; vb.), Tanrı olmadığını söyleyerek karşı çıkmak için değerlendirmedi? Bunlar, Kendisinin Tanrı ‘olmadığı’ konusunda açık bir beyan getirmek için kaçınılmaz bir fırsattı. Eğer Oğul’un tabiatı Tanrısal tabiat değil de, bir melek tabiatı olsaydı, insanların meleklere tapınmaya kalkıştıkları durumlarda olduğu gibi, İsa da kendisine tapınıldığında: “Sakın yapma! Ben de senin gibi... Tanrı’nın kuluyum. Tanrı’ya tap!” derdi (Esinleme 18:10).


Ama İsa (Oğul) hiç bir zaman kendine tapınmalarına karşı çıkmadı. Hatta melekler O’na tapınmalı (bkz. İncil; İbraniler 1:6). Neden Tanrılığını inkâr edip kendisine tapınmalarına engel olmadı? Çünkü kendisi de, Havariler de, melekler de Oğul’un Tanrı olduğunu açıkça kabul ettiler!



6) İsa Tanrı’ya Sesleniyordu


İsa Tanrı’dan söz ederken veya O’na seslenirken kendi dışındaki bir varlığı mı kastediyor, yoksa Tanrılığın içindeki başka bir benliğe mi sesleniyor? Kutsal Kitap’taki beyanlar açıktır:


  1. Oğul Tanrı’dır; Baba ve Oğul aynı Tanrı’dır (bkz. 4. bölüm, A-D maddeleri).


  1. Oğul bir “ben” olarak Baba’ya bir “sen” olarak sesleniyor; Baba da bir “ben” olarak, Oğul’a bir “sen” olarak sesleniyor; yani iki benlik farklı benlik söz konusudur.


Kutsal Kitap’ın yukarıdaki beyanlarını, (a) ve (b) olduğu gibi kabul ediyorsak, “Üçlübirlik” öğretisinin temel tanımlamasını kabul etmiş oluruz. Bunda garipsenecek bir şey yoktur.


Nitekim yalnız Yeni Ahit’te (İncil’de) değil, Eski Ahit’te de (Tevrat’ta) bu gerçek kendini gösteriyor: “Rab Rab’be sesleniyor” (bkz. Mez.110:1 ile Mat.22:44; Mar.12:36; Luk.20:42-43; .2:34-35; 1Ko.15:25; Ef.1:20-22; Kol.3:1; İbr.1:13; 8:1; 10:12-13). “Tanrı, Tanrı’yı meshediyor” (bkz. Mez. 45:6-7 ile İbr.1:8-9). “Yehova diyor, seni Yehova azarlasın” (bkz. Zek.3:2). Bu ayetlerde Tanrı bir “Ben” olarak kendi kendine bir “Sen” olarak seslendiği veya Kendisinden söz ettiği açıkça görülmektedir:



Baba-Oğul diyalogu iki ayrı varlık arasında (2) değil, aynı

Varlığın iki benliği arasında (1) geçmektedir.


Kaldı ki, Oğul “yüceliğinden soyunarak” dünyaya geldiğinde, İsa Mesih denen insan olarak da Tanrı’ya sesleniyordu. Oğul, özdemeleklerden ve insanlardan üstün olduğu halde (İbraniler 1:2-4), insan konumundayüceliğinden soyunduğu için, yücelik açısındanBaba’yı (Yuhanna 14:28), hatta melekleri (İbraniler 2:9) ve diğer insanları (Mez.22:6) kendisinden daha üstün saydı.


Bu ayetlerde Oğul’un Tanrılığından değil, insan halinden söz ediliyor. Bu, mantıkla varılan bir sonuçtur; “Oğul Tanrı’dır” açık beyanına karşılık “Baba Oğul’dan daha üstün bir Tanrı’dır” şeklindeki bir beyanın yokluğuna (zaten böyle bir beyan olamazdı) dayanan bir sonuçtur.


İşte İsa’yı yalnız Tanrı olarak düşünemeyiz, insan yapısı da önemlidir. Ve O, yeryüzündeyken “sıradan” bir insan gibi Baba’ya sesleniyordu. Aşağıdaki şemada, İsa Mesih’te ikamet eden Oğul benliği ve insan olarak sahip olduğu kişiliği ile Tanrı’ya seslenmesi olayının ince dengesi resimlenmektedir:





7) Oğul YAHVEH’nin Kendisidir


Oğul bir ilah olup Yahveh (Yehova; tek ve mutlak Tanrı’nın öz ismi) değil midir? Oğul, Baba’nın olduğu aynı Tanrı değil mi? O zaman iki Tanrı’ya tapınmış olurduk (Hâşâ!). Ne var ki, bu son konudaki Kutsal Kitap’ın beyanları yine şüphe götürmez türdendir: “...bize bir oğul verildi; ...ve onun adı: Kadir Allah, Ebediyet Babası...” (Yeşaya 9:6); “Çağıranın sesi: Çölde Yehova’nın yolunu hazırlayın... ve Yehova’nın izzeti izhar edilecek... İşte Allahınız! İşte Rab Yehovayiğit gibi gelecek... Sürüsünü çoban gibi sürecek...” (Yeşaya 40:3-5,9-11); “İşte, Davut’a bir Kök-Mesih’in simgesi-... bir kral çıkaracağım... çağırılacağı isim şudur: Yehova...” (Yeremya 23:5-6). Ayrıca bkz. 3. bölüm.


O zaman nasıl olur da Oğul Mesih’in dünyaya tekrar gelişinin tarihini bilmiyor?” diye soruluyor (Bkz. Matta 24:36). “Baba ile aynı Tanrı ise bilmez olur mu?” denilir. Filipililer 2:6’da gördüğümüz gibi, Oğul yeryüzündeki günlerinde kendi yüceliğinden soyundu. Yani ilahi sıfatlarından istifade etmemeye karar verdi. Tanrı özüne (tanrılığına ve kişiliğine) sahip olduğu halde, insan ile özdeşleşti (kul özünü aldı) ve kendini diğer insanların yaşadığı koşullara bağladı. Yani insan olarak kararları, kudreti ve bilgiyi Baba’ya bıraktı: kendi başına hiç bir konuda karar vermemeye, hiç bir şey bilmemeye kendini kısıtladı (bkz. Matta 26:39; Yuhanna 5:19, 30; 6:38; 8:28; 12:49; 14:10).


Bilgi kişiliğin temel unsuru değildir. Bir örnek vereyim: Ali kafasına bir darbe yer ve hafıza kaybına uğrar, Ali’nin bazı bilgileri hatırlayamaması onu başka bir kişi yapmaz; insan olmasını da değiştirmez. İsa sıfatlarından soyundu, ama tanrılığından ve Tanrı kişiliğinden değil! Gönüllü olarak kendini “hafıza kaybına” uğrattı. Ama bu, onu Tanrı’dan farklı bir kişilik yapmaz; Tanrı olmasını da değiştirmez. Bu “hafıza kaybı” gönüllü olduğu için, İsa istediği anda bu bilgiye başvurabilir, istediği anda “hafızasına” kavuşabilirdi.


Matta 24;36’da önemli olan, Oğul’un biz insanlarla özdeşleşmesidir. ‘Kelâm (Oğul) insan tabiatına büründüğü zaman bilgisinden nasıl vazgeçebilirdi?’ sorusunu anlamak için, O “yüceliğinden soyundu” açıklaması dışındaki her açıklama ve örnekleme elbette yetersiz kalır. Sınırlı anlayışımız bunu kavramaya yetmezse bu, yalnız bir şeyi gösterir: Tanrı sınırsızdır! Aklımızın almadığı şeyleri başarabilir!


Aynı Tanrı nasıl İsa’nın bedeninde olup, ayrıca her yerde hazır ve nazır Allah olabilirdi? Hava bütün atmosferi dolduruyor. Bir bardağın ağzını kapatırsam bardak dışındaki ve içindeki hava aynıdır. Aynı şekilde Tanrı bütün evreni dolduruyor (ve aşıyor). İsa’nın “dışında” ve “içinde” Tanrı, aynı Tanrı mevcuttur. Yalnız İsa’nın içinde özel olarak Oğul’un benliği ikamet ediyor.


Sonuç: İsa’da izhar olunan Logos Tanrı’nın (Yahveh) ta Kendisidir!



Tanrı-İnsan


Peki, bu “inkarnasyon”u nasıl anlamalıyız? İsa Mesih’te iki ayrı yapı, bir tek benlik vardır. Kadıköy Konseyi (bkz. bölüm 8), bu konuyu iyice tanımladı: İsa, Tanrı haline gelen bir insan değil, Tanrılığını kaybetmeden insan haline gelen Tanrı’dır (bkz. Yuhanna 1:14). Buna “HİPOSTATİK birleşme” denir. Bu birleşme, iki tabiatın karışması değil, iki tabiatın birer bütün halinde aynı benliği paylaşarak birleşmesidir:


%100 Tanrı - % 100 insan olan İsa Mesih:


Tanrı birleştirici insan

Yapısı unsur yapısı


- Kadir - kul

- Bilen Oğul’un - öğrenen

- Her yerde BENLİĞİ - maddi

hazır… sınırlara

bağlı


Bunu değişik telefonların aynı santralden çalıştırılması gibi düşünebiliriz.


İsa’nın Tanrılığı insan veya beden değildi. Bedeni, beyni, organları vs. Tanrı da değildi. Ama benliği hem Tanrılığına hem insanlığına ortaktır. Ampuldeki ışığı düşünün. Ampul ışık değildir, ışık da ampul değildir. Ama ikisi elektrik akımı ile çalışıyorlar. Ampulden elektrik akıyor, telde bu elektrik yanıyor ve ışık olarak parlıyor. Ampul ve ışık elektrik sayesinde birleşiyorlar.


İsa Mesih’te Tanrısal Vücûd bedenleşmedi. Yani Tanrı maddi olmayan öz halini bırakıp madde olmadı. Bedenleşen Oğul’un Benliği olarak Allah’ın Zatı’dır (yani kişiliği). Tabi ki bu, akıl almaz büyük bir mucizedir!


Bu birleşme yalnız İsa’ya özgüdür:


  1. Üçlübirlik’teki birliğe de benzemez. Üçlübirlikte, bir tek Tanrısal cevherde (özde) üç benlik mevcut olmasına karşılık olarak İsa Mesih’te iki cevherde bir tek benlik vardır. Yani Üçlübirlik bir tek olgu olan elektrikteki üç dönüşüm (güç, ışık ve ısı) olması gibidir. Mesih’in yapısı iki ayrı olgu olan ışık ve ampulde tek elektrik akması gibidir.



  1. Organik bir birleşim değildir (yani iki tabiatın karışımı), benlik boyutunda gerçekleşir. Çay yaprağı kaynar suyla demlendiği zaman, çıkan çay ikisinin karışımıdır. Artık çayı ve suyu ayrı ayrı düşünemeyiz. Yani İsa yarı Tanrı yarı insan değildi; ya da varlığında Tanrılığı ve insanlığı karışmıyordu:



  1. Kutsal Ruh’la inanlının birleşmesi gibi de değildir. Kutsal Ruh İsa’ya iman edeni, içinde oturacak mesken olarak seçer. Bu birleşme ahlaksaldır. İki ayrı benliğin (doğal benlik ve Kutsal Ruh) ve iki ayrı tabiatın (eski ve yeni insan) birleşimidir. Bu biraz balinanın karnındaki Yunus peygamberin durumuna benzer. Balinanın ve Yunus’un aklı ayrı, ikisinin de bünyeleri yine ayrı ayrı şeylerdi. İsa’da böyle bir birleşme söz konusu değildir:



İnkarnasyonda Tanrısal özyapı hiç bir değişikliğe uğramadı. Bedenleşen Tanrısal yapı değil, Tanrısal kişilikti. Bu nedenle Tanrılığını kaybedip insanlaştırılan bir Tanrı söz konusu olmadığı gibi, tanrılaştırılan bir insan da söz konusu değildir. İsa’nın bedeni ve insanlığını, içinde Tanrı’nın bulunduğu bir tapınak gibi görmeliyiz. Nitekim Yuhanna 1:14 “Söz... aramızda yaşadı” derken, kullandığı tam ifade “Söz... aramızda çadır kurdu”dur. Ve bu şekilde İsa’nın bedeni, Musa zamanındaki tapınma çadırıyla karşılaştırılıyor. Bu doğrultuda da Yuhanna 2:21, “Ama İsa’nın sözünü ettiği tapınak kendi bedeniydi” der. Yani insanlığı açısından İsa’yı bir çadır olarak düşünebiliriz; Tanrılığı açısından, çadırın içindeki konuktur...


İsa Mesih kendisinden söz ettiği her zaman bir tek “benlik”ten söz ediyor. Mesih yaptığı veya söylediği her şeyi, O’ndaki insan ve Tanrı yapılarının tek biriyle ya da ikisiyle birlikte, bir tek benlik olarak yaptı ve söyledi:


  1. Evreni yaratmak ve onu devam ettirmek gibi, İsa’ya ait eylemler, her yerde hazır olan Tanrısal benliğinden kaynaklanır (Logos hem İsa’dadır, hem bütün evrendedir, hem de evreni aşıyor). İnsanlığına ait bir vazife değildir. Çünkü yaratılışta insan olan İsa yoktu! Yalnız Tanrı Oğlu (Kelâm) vardı.


  1. Yemek, yürümek, uyumak vs. aynı benlikten kaynaklanır, ama bunlar, benliğin ihtiyaçları değil insan yapısının ihtiyaçlarıdır.


  1. Mucizeler gibi eylemler, iki yapısının işleyişiyle benliğinden kaynaklanırlardı. Tanrısal benlik esas kaynaktı, insanlığı nesnesel kaynaktı (aklı, imanı ve iradesiyle).


  1. İsa çarmıh’ta öldüğünde bedeni ve insanlığı öldü ama Tanrılığı değil (ampul kırıldığı veya yandığı zaman, “ışık kırıldı” veya “elektrik kesildi” diyemediğimiz gibi). Yine de o insanın benliği, Logos’un benliği olduğu için, kefaretin değeri sonsuzdu.


Tanrısal Söz, öz itibarıyla ezelden ebede kadar Tanrı’dır. İsa Mesih insan olarak ise, tarihin belirgin bir noktasında meydana gelir. Başka bir deyişle, Tanrı Oğlu için, Tanrı olmamak mümkün değildir. İnsan haline gelmek de zorunlu değildi.


Sözlerimizle Tanrı Oğlu’nun benliğini hedef aldığımız zaman, iki tabiatın arasında fark gözetmeksizin, bir durumu veya eylemi, Tanrılığına olduğu kadar, insanlığına da atfedebiliriz. Tıpkı televizyonda başbakanı gördüğümüz zaman, parmakla ekrana işaret edip “bak, başbakan!” diyebildiğimiz gibi. Başbakan ve ekran karışmıyor ama ikisine işaret ediyoruz. Aynı şekilde “Anne! Baba telefonda. Seninle görüşmek istiyor!” dediğimizde telefonu babamızla karıştırmıyoruz. Bu doğrultuda, “Tanrı Oğlu çarmıhta öldü”, “Tanrı insan oldu” veya “bu insan Tanrı’dır” diyebiliriz. İsa, insan olarak, tapınışımızın ve dualarımızın hedefi olabilir. Çünkü hitap ettiğimiz O’nun benliğidir, o da Tanrısaldır.