Konu Sümer dönemindeki Tufan destanları oldu mu belki de akla gelen ilk destan Gılgamış destanıdır. Gılgamış destanının M.Ö. 2000’li yıllarda yazıldığına inanılır. Fakat günümüze ulaşmış en eski tabletleri M.Ö. 700’lere aittir. Gılgamış destanı Sümer kralı Gılgamış’ın ebedi hayat arayışını konu eder.
Gılgamış tanrılardan ebedi hayat armağanını almış olan Utnapiştim’i aramaya koyulur ve yolculuğunda birçok macera tecrübe eder. 12 tabletten oluşan bu destanın en önemli tableti tufan bahsininde geçtiği 11. tablettir. Gılgamış Utnapiştim’i bulduğunda ona ebedi hayatı nasıl elde ettiğini sorar. Utnapiştim eski dönemlerde büyük bir tufanın yaşandığını ve bu tufanın gelişinden onu haberdar eden tanrı Ea’nın kendisinden bir gemi inşa etmesini istediğini söyler. Gemiye Utnapiştim’in ailesi, zanaatkârlar ve kır hayvanları biner. Ardından korkunç bir tufan gelir. Tanrılar gönderdikleri bu tufandan dolayı dehşete düşer. İştar ağlamaya başlar, diğer ilahlar gözyaşlarıyla kendisine eşlik eder. Tufan 6 gün ve 7 gece sürer. Gemi bir dağda karaya vurur ve Utnapiştim kuru toprak bulmak amacıyla bir güvercin, bir kırlangıç ve bir kuzgun salı verir. Kuzgun dönmeyince Utnapiştim ve ailesi gemiden iner. Ardından Utnapiştim tanrılara bir kurban sunar. Enlil Utnapiştim ve eşini kutsar ve ebedi hayatı bağışlar.
Gılgamış destanından belki daha eski olan bir destan Atra-Hasis destanıdır. Atra-Hasis destanı Akkad dönemine ait (M.Ö. 1650) 3 tablette yer almaktadır. Bu tabletler mevcut en eski Gılgamış hikâyesini içeren tabletten yaklaşık 1000 sene daha eskidir! Birinci tablet dünyanın yaradılışını konu alırken, üçüncü tablet tufan anlatısını içerir. Bu anlatıya göre tanrı Enki Atra-Hasis’i gelecek olan bir tufan hakkında uyarır ve bir gemi inşaa etmesini emreder. Teknenin bir çatısı, üst ve alt güverteleri vardır ve zift ile yalıtılır. Atra-Hasis gemiye ailesi ve hayvanlar ile biner. Tufan başlar ve tanrılar dehşete düşer. 7 gün ve 7 geceden sonra tufan sona erer ve Atra-Hasis tanrılara bir kurban sunar. Enlil ilk başta kızar çünkü tufandan sağ kalan insanlar olmuştur. Enlil tanrı Enki’ye kendisini kandırdığı için hesap sorar. En sonunda Enki ve Enlil insan nüfusunu kontrol altına almak için başka yöntemlere başvuracaklarını açıklarlar.
Konu Nuh’un tufanı olunca, seküler ve kuşkucu tarih bilimcilerin görüşleri bu iki destanın ışığında belli: Kesinlikle Gılgamış ve Atra-Hasis destanlarının bir kopyasıdır! Ama gerçekten de öyle midir? Eski Mezopotamya destanlarının Nuh anlatısıyla bazı benzerlikler paylaştığı doğrudur, ama genellikle anlatılardaki farklar göz ardı edilmektedir. Bu destanlarda ve Nuh tufanı arasında benzerlikler ve farklar şu şekilde özetlenebilir:
BENZERLİKLER:
İlahi bir kararla cezalandırıcı bir tufan gönderilir;
Seçilmiş bir adamdan, kendisi, ailesi ve hayvanları kurtarması için bir gemi inşa etmesi istenir.
Büyük bir tufan insanlığın geri kalanını yok eder;
Gemi bir dağda karaya vurur;
Yaşanabilir toprak bulmak amacıyla kuşlar gönderilir;
Kahraman bir ilaha kurban sunar;
İnsanoğlu yeryüzünde tekrar çoğalmaya başlar.
FARKLILIKLAR:
Mezopotamya tanrıları insanların çıkarttığı sese karşılık tufanı yollar. Tevrat’ta ise Tanrı insanoğlunun yolsuzluğuna ve kötülüğüne karşılık tufanı yollar.
Mezopotamya tanrıları tufan tasarısını insanlardan gizlemek için büyük bir çaba içerisindedir. Tevrat’ın Tanrısında böyle bir dert yoktur.
Mezopotamya destanlarında kahramanın kurtarışı bir tanrının hilesiyle başarılır. Tevrat’ta ise Tanrı baştan yargının geleceğini ve bu yargıdan sadece sadık olan Nuh ve ailesinin kurtarılacağını açıklar.
Gılgamış destanındaki gemi küp şeklindedir ve dengeli bir şekilde yüzmeye pek açık değildir. Tevrat’ta bahsi geçen geminin ebatları günümüzün gemilerine benzer yüzmeye elverişlidir.
Mezopotamya ve Tevrat anlatılarında tufanın sürdüğü gün sayısı farklıdır. Hem Gılgamış ve Arta-Hasis destanlarında tufan 6 veya 7 gün ve 7 gece sürerken, Tevrat anlatısında tufan 40 gün sürer, akabinde sular azalmaya başlamadan 150 gün geçer ve en sonunda yeryüzü 1 sene ve 10 gün sonra kurur. (Yaratılış 7:11; 8:14).
Mezopotamya anlatılarında geminin içinde gemiyi kullanan kişi, zanaatkâr vs. bulunur. Tevrat’ın anlatısında geminin içinde sadece Nuh ve yakın ailesi bulunmakta.
Kuşların gönderilmesiyle ilgili detaylar Gılgamış destanı ve Tevrat’ta farklıdır. Arta-Hasis metninde kuşlar hakkında bir bahis yoktur.
Mezopotamya destanındaki kahraman kendi inisiyatifiyle gemiden ayrılır ve ilahların kabulünü kazanmak için bir kurban sunusu sunar. Tevrat anlatısında ise Nuh Tanrı onu çağırana kadar gemide kalır; sunduğu kurban sunusu ise bir şükran sunusudur.
Atra-Hasis anlatısında yeryüzünün toparlanması ve insanların çoğalması ilahi müdahalelerle gerçekleşir; Tevrat’ta ise doğal bir şekilde sağ kalanların aracılığıyla.
Birmingham Üniversitesi’nin eski profesörü Lambert ve Liverpool Üniversitesi Antik diller profesörü Alan Millard’a göre Tevrat metnindeki tufan anlatısının Mezopotamya destanlarına bağlı olduğunu ispatlamak çok zordur. Anlatıların arasındaki farklar göz önünde bulundurulursa bağlılık iddiası zayıf kalmaktadır. Liverpool Üniversitesi Antik Yakın Çağ profesörü Kenneth Kitchen’a göre Tevrat ve Mezopotamya tabletlerindeki anlatılar Mezopotamya tarihinde yaşanmış belirli bir olayın paralel gelenekleri olarak görünmektedir.
Tufan anlatısının sadece bir kavimden diğerine geçen mitolojik bir anlatının olduğunu söylemek konuyu oldukça basitleştirmek olur. Çünkü tufan hikâyesi oldukça evrensel bir hikâyedir ve dünya çapında 200’ü aşkın kültürde varyasyonları bulunmaktadır. Basit bir mitin tek bir kavimden bu şekilde yayılması ve hatırlanması imkânsız denecek kadar az bir olasılığa sahiptir. Bunun yerine Kitchen’ın savunduğu gibi, tufanın paralel anlatıları antik dünya kavimlerinin tarihine ortak olan bir tarihi olayı işaret ettiğini söyleyebiliriz. Anlatılardaki farklar benzer bir olayın farklı kavimlerin dünya görüşü çerçevesinde yorumlanmasından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda Tevrat’ın da İbrani ve tek Tanrılı bir dünya görüşü ve ilahiyatı çerçevesinde aynı felaket ve tarihi olaydan bahsettiğini söyleyebiliriz. Tufanın basit bir mitten ziyade, birçok kavimde ortak paylaşılan bir travmatik hatıra ve tarihi bir olayın izlerini taşıdığını söylemek mümkündür. Sonuç olarak, Tevrat’taki anlatı Sümer’den kalma basit mitolojik bir kopya gibi değil, aynı tarihi olayın bir paralel anlatısı gibi gözükmektedir.