Günümüzde Tanrı kavramını ve Kutsal Kitap’ı çürütmek isteyen kişiler, tek Tanrı kavramının daha eskiye dayanan çok tanrılı kültürlerden esinlendiğini savunurlar. Peki, acaba haklılar mı? Sonuçta arkeolojik bulgular hep en eski kültürlerin çok tanrılı olduklarını göstermiyorlar mı? Bunu tersini söyleyebilecek deliller var mıdır? Yoksa hepimiz kandırılmış mıyız?
İlginç bir şekilde, çok tanrılı dinlerde bile gökyüzünde yaşayan, dünyayı yaratan, büyük bir bilgi ve güç sahibi olan, insanların hesap vereceği temel bir gök tanrı figürü mevcuttur. Bu kültürlerde bir gök tanrısı dışında başka ilahların olduğu doğrudur. Fakat bu ilahların egemenlik sürmek, yargılamak gibi kapsamlı kavramlar için değil, daha belirgin ihtiyaçlardan dolayı var olduklarını gözlemleriz (örneğin: hastalık, gebe kalma, vs). Yani, çok tanrılık düzeyinde bile tek bir yaratıcı, egemen ve tedarikçi figürünü görmek mümkündür. Örneğin Mezopotamya mitolojisinde gök tanrısı ve ilahların babası “An”dır.
Özellikle Sümerlerin çok tanrılığını değerlendirecek olursak; son yüzyılda yapılan arkeolojik kazılara göre M.Ö. 2.binyılda Babilliler tarafından yok edilmeden önceki dönemde açığa çıkarılan çivi yazısı tabletlerinde yaklaşık 5000 tanrı gözükmektedir. Fakat zaman tünelinden geriye doğru gitmeye başladığımızda ilginç bir fenomenle karşılaşırız. M.Ö. 3.binyıla yaklaştığımızda tabletler 750 tanrıdan bahseder. M.Ö. 3.binyılın ortalarına geldiğimizde bu döneme ait,keşfedilen300’ye yakın tablette sadece 5 tanrıdan bahseder. M.Ö. 4.binyıla yaklaştığımızda ise Uruk tarihi kentinde İskoç Arkeolog ve Oxford Üniversitesi profesörü Langdon tarafından keşfedilen, yaklaşık 575 tablet ise sadece 2 tanrıdan bahsetmekte: Gök tanrısı “An” ve ana tanrıça “İnnana”. Bu bulgular üzerinden, başta Langdon olmak üzere, bazı arkeologlar aslında bu kültürlerin tek Tanrılıkla başlayıp, zamanla bu tek Tanrının sıfatlarını ve özelliklerini ilâhlaştırmasıyla çok tanrılı bir sistemin oluştuğunu söylemektedir.
Buna net bir örnek olarak Andrews Üniversitesi Profesörü Henry Frankfort’un Tell Asmar kazı raporundaki şu sözlerini gösterebiliriz: “Örneğin, genellikle çeşitli tanrılar ile bağlı silindir mühürler üzerindeki temsiller, tek bir tanrının merkezi figür olduğu tapınak ibadetiyle uyumlu bir tabloya yerleştirilebileceğini keşfederiz. Böylece, erken dönemde bu ilahın çeşitli yönleri Sümer-Akkad panteonunda ayrı tanrılar olarak kabul edilmediğini diyebiliriz.”
Bu verilere ek olarak Ebla’daki Yaratılış tabletinden bahsetmek isterim. Ebla tabletleri Kuzey Suriye bölgesinde 1964-1968 seneleri arasında Roma Üniversitesi’nden iki profesör tarafından keşfedilmiştir: Dr. Paolo Matthiae ve Dr. Giovanni Petinato. Kazılar sırasında Ebla krallarından Ibbit-Lim’in bir heykeli ve 17,000 çivi yazıtı tableti keşfedilmiştir. Ebla, kral Naram-Sin tarafından M.Ö. 2250 senesinde yıkıldığından dolayı tabletlerin tarihi en az M.Ö. 2300’lere dayandığı düşünülmektedir.
.
Bu tabletlerden bir tanesi yaratılış hakkında bir ilahi içermektedir. Bu yazıt en eski Sümer yaratılış hikâyesini içeren Eridu-Genesis tabletinden 700 sene daha eskidir! Daha eski, daha doğru kuramından yola çıkacak olursak, bu tabletin bize sunduğu açıklamayı görmezden gelemeyiz. Dikkatimizi çeken unsur ilahinin tek tanrılı bir başlangıç olgusunu desteklemesi; üstelik de yaratılış düzeninin Tevrat’ın Yaratılış 1.bölümündeki sıralamayı izlemesidir. Bu keşfin önemi, yaratılış konusunda Kutsal Kitap haricindeki en eski kayıtlardan bir tanesi olmasıdır. Tabletteki kurtarılmış olan yazıt şöyledir:
“Göğün ve yerin Tanrısı; yeryüzü yoktu; sen yarattın, gün ışığı yoktu; sen yarattın, sabah ışığını henüz var etmemişken…”
İlahi, Ebla’daki ilahiyat anlayışını açıkça belirtmektedir: “Göğün ve yerin Tanrısı” yani evrenin Tanrısına bir inanış söz konusudur. Şunu belirtmek lazım ki, Ebla halkı çok tanrılı bir inanç sistemine sahiptir. Fakat bu tanrılardan hangisi “Göğün ve yerin Tanrısı” olabilir? Dagan, Rasap veya Sipis gibi tanrılar olamayacağına göre; ilahi, bu tanrılardan önce var olmuş tek tanrılı bir dünya görüşünü ve inanç sistemini yansıttığını söyleyebiliriz.
Hatırlayacak olursanız, benzer bir gelişimi Mısır yaratılış öyküsünde de görmüştük. Çok tanrılı bu inanç sisteminde bile yaratılışın tek bir Tanrıyla başladığını okumuştuk. Mısır Memphis yaratılış yazıtlarında Ptah adındaki ilahın evreni ve insanları nasıl düşünceleri ve konuşmasıyla yarattığına değinmiştik. Bu anlatı da Tevrat’taki Tanrı’nın konuşmasıyla veya kelamıyla yoktan var ediliş bahsine çok benzemektedir.
Neticesinde, burada vurgulamak istediğim şey, delillere bakarak insanoğlunun başlangıçta tek tanrılı bir anlayışa sahip olduğu görüşünün tarihle uyumlu, savunabilir bir görüş olduğudur.