SOSYAL YAPI VE KADINLARIN DURUMU


img




Eski Ahit dönemindeki kadınların durumunu değerlendirdiğimizde, 21. yüzyıl hassasiyetlerimizi bir kenara koyup konuyu dönemin bağlamıyla anlamamız ve yorumlamamız, doğru sonuçlar edinmek noktasında bizlere fayda sağlayacaktır. Bundan 3000 sene önce İsrail’de, günümüzün modern dünyası gibi bir bireysellik anlayışı veya sezgisi yoktu. Kolektif bir toplumsal anlayış hâkimdi. Toplumun en temel birimi, bireyin kendisi veya iradesi değil, evi veya hanıydı. İbranicede buna “Beyt” denilirdi. “Beyt”i, sadece ebeveynler ve çocuklar oluşturmazdı. Birkaç nesil söz konusuydu. Temel aileye ilave olarak, dullar, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler, hatta yetimler ve “geyurim” adını alan, evin koruması altında bulunan yabancılar veya köleler de mevcuttu.



Tipik bir ev birimi, rahatlıkla 30 veya 40 kişi bulundurabilirdi. Her Beyt’in, bir reisi veya ihtiyarı vardı. Beytlerin toplamı bir oymak veya aşiret oluştururdu. İbranilerin toplamda 12 oymağı vardı. Beyt birimi ulusun sosyal ve ekonomik yapısının yapı taşı olduğu için, haklar ve ayrıcalıklar bireyden ziyade, ev veya han birimine odaklıydı. Kadınlar ve erkekler, Beyt’in içerisinde birlikte çalışır, farklı görevler ve sorumluluklar üstlenirlerdi. Kadınların sorumlulukları daha çok ev içerisinde olduğu doğrudur, fakat bu bir norm değildi. İbranilerin %80’i çoban veya çiftçiydi. Birçok kadın, tarlalarda, bağlarda, vb. yerlerde de çalışmaktaydı. Dolayısıyla, kadın rolleri genel bir ataerkil çerçeve içersinde olmasına rağmen, gayet esnek olabiliyordu.



Kadın rollerini etkileyen bir ikinci unsur ise, İbraniler’de, dönemin diğer kültürlerinden farklı olarak, bir sınıf bilincinin yer almamasıydı. Evin uşağından saray memuruna kadar her tür hizmetçi, uşak veya kul için kullanılan terim aynıydı: “Ebed”. Çevre kültürlerdeki şehir devletleri oligarşiler tarafından yönetilirken, İsrail’de bir şehir-devleti veya oligarşi anlayışı yoktu. Sistem çok esnekti ve ulusun liderleri Beytlerden çıkardı. Bu esneklikten dolayı Davut gibi bir çoban kısa sürede ulusun kralı olabilmiştir. Aynı esneklik Miriam, Debora, Hulda gibi kadın hâkimlerin ve peygamberlerin – yani kadın dinî ve siyasi liderlerin- ortaya çıkmasını sağlamıştır. Buna benzer bir olayı çevre kültürlerde görmek imkânsızdır.



Tevrat’ta, kadınlarla ilgili birçok hak ve yasa bulunmaktadır. Elbette, önceden de belirtildiği gibi, bu yasaları okurken 21. yüzyıl bireysel hak anlayışımızla değil, İbranilerin temel hak birimi olan, Beyt birimi çerçevesinde okumak lazım. Aksi takdirde, kendi yüzyılımızın hassasiyetlerini metnin içine okuyup, yasaların amaçladığı noktaları gözden kaçırmış oluruz. Musa’nın yasasında sunulan bazı kadın haklarını ve yasalarını şu şekilde özetleyebiliriz:



(Çıkış 20:12, 21:15, 17): Bir anne ve baba aynı onura sahipti. Anneye karşı işlenen suçun cezası, babaya karşı işlenen suçun cezasıyla aynıydı.



(Levililer 20:10-12, 27): Zina suçlarında kadın ve erkek aynı cezalara çarpıtılırdı: Ölüm. Diğer çevre kültürlerde erkeklere verilen cezalar daha hafifti veya erkeklerin sorumlulukları daha azdı.



(Çöl. Sayım 27:1-7): Kızlar da mal sahibi olabiliyordu. 8. ve 9. ayetlere göre, kızlara, amcalarına nazaran miras önceliği veriliyordu. Dönemin çevre kültürlerinde tam tersi söz konusuydu.



(Yas. Tek. 17:6): Evli kadının sözü, davalarda tanıklık olarak geçerliydi. Bu durumun yüzyıllar içerisinde değiştiği doğrudur, fakat Musa’nın yasasında evli kadınların tanıklığını yasaklayan bir madde görmemekteyiz.



(Yas. Tek. 25:5): Eğer koca ölürse ve kocanın kardeşi dul eşle evlenmez ise, o zaman mirasın sahibi dul kadın olurdu.



(Çıkış 22:16): Bekâr bir kadının tecavüze uğradığı durumda suçu işleyen erkek kızın babasına başlık parasını ödemeye mahkum edilirdi. Kızın babası kabul ettiği takdirde, suçu işleyen erkek kadınla evlenmesi gerekirdi. Bekâr kadının babası evliliği reddederse, kadın babasının koruması altında yaşamayı sürdürebilirdi, fakat başlık parasının, her halükarda, aileye (Beyt’e) ödenmesi lazımdı. Evlilik maddesi günümüz hassasiyetlerimize biraz ters gelse de, o dönemde bu madde, kızdan çok tecavüzüye bir ceza ve utanç kaynağı olarak algılanıyordu çünkü evlenmek demek hayat boyu kadına maddi olarak destek çıkmak demekti. Böylece kadının ait olduğu Beyt’in maddi yükü hafiflerdi.



(Yas Tek. 22:28-29): Eğer tecavüzden sonra, erkek kadınla evlenirse, koca bütün boşanma haklarını kaybediyordu; yani yasal ve maddi olarak hayatının geri kalanı boyunca kadına kendi Beyt’in kaynaklarıyla bakmaya yükümlü kılınıyordu.



(Yas. Tek 10:17, 14:28, 24:17): Beyt içersinde dulların korunmasına ve desteklenmesine yönelik yasalar vardı.



(Çıkış 38:8, Çöl. Sayım 6:2): Kadınlar tapınak kapılarında hizmet edebiliyorlardı ve dinî antlar içebiliyorlardı.