KENAN FETİHLERİNİ ANLAMAK


img




Kutsal Kitap’ı okurken, insanların anlamakta en fazla güçlük çektiği şeylerden biri Kenan diyarının fethi sırasında yaşanan katliamlardır. İnsan, kendine hemen sorar: Tanrı iyiyse, nasıl masum insanların katledilmesini onaylayabilir? Üstelik “Kadın erkek, genç yaşlı, küçük ve büyük baş hayvanlardan, eşeklere dek, kentte ne kadar canlı varsa, hepsini kılıçtan geçirin” veya “nefes alan bir şey bırakmayın” gibi ifadeler kullanarak!



İlk bakışta bu ifadeler oldukça ürpertici gelebilir, ama bu ifadelerin anlamını anlamak istiyorsak anlatının bağlamını anlamamız lazım. Bir örnek vermek gerekirse, iki cümle düşünelim: 1) “Adam kızın ayağını kesti;” 2) “Adam kızın hayatını kurtarmak için, kızın ayağını kesti.” Her iki cümle aslında aynı olaydan bahsediyor. Ama ikinci cümledeki bağlamı bilmiyorsak birinci cümledeki adam bize bir kahraman değil, bir cani gibi gelebilir.



Aynı şekilde, Kutsal Kitap’ı okuduğumuzda bu tür olayları geniş bağlamı içerisinde okumamız ve yorumlamamız lazım, yoksa Tanrı ile ilgili de yanılgılı bir bakış açısına sahip olabiliriz. Dolaysıyla Tanrı’nın Musa ve Yeşu döneminde İbranilere verdiği fetih buyruklarını anlamak için birkaç varsayımdan bahsedelim.



Birincisi hatalı varsayım, Kenan’daki bu toplumların masum olduklarını düşünmemizdir. Kenan toplumu günümüzde insanlığa karşı suç kategorisinde yer alabilecek vahşetler işlemekteydi. Ama hangi tür ahlaksızlıklardan veya suçlardan bahsediyoruz? İşte burada Raş Şamra tabletlerinin önemi ortaya çıkıyor. 2. Dünya savaşından sonra, Suriye Ugarit’te keşfedilen, MÖ. 14.-13. yüzyıllarına ait tabletler, Kenan dini ve vahşetlerini ortaya koymaktadır. Kutsal Kitap’ta da teyit edilen birkaç örneğe hep beraber bakalım:



Bu halklar Molek adındaki ilahlarına, bebekleri yakmalık kurban sunusu olarak diri diri yakıyorlardı (Levililer 18:21, Yas. Tek. 12:31, 2 Krallar 21:2-6);



Bu halkların bazı kurban ritüelleri, çocuğun “7 kez sütün içinde” haşlamansı gibi talimatlar içeriyordu (bkz. Çıkış 23:19);



Baal tanrısının yağmurlarını tetiklemek için, Kenan rahipleri ineklerle ve kendi öz kız kardeşleriyle cinsel ilişkiye girmekteydiler (Not: Bunu yaparken Baal ve Anat hikâyesini canlandırıyorlardı. Kenan mitolojisine göre Baal, inek şeklini alan kız kardeşi Anat ile cinsel ilişkiye girer ve böylece “toprağa bereket” getirecek çocukları ortaya çıkardı);



Bu toplumlarda, hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek son derece normal bir şey olarak karşılanıyordu.



Burada bahsedilen kurbanların vahşetini anlamak için, Yunan tarihçi Kleitarkos’u okumak yeterlidir. Kleitarkos, M.Ö. 3. yüzyılda Kartaca kentinde yapılan kurbanlardan söz eder. Aradan yüzyıllar geçmesine rağmen, Kartacalılar Fenike’den çıktıkları için, Kenanlılarla akrabaydı ve aynı ilahlara tapınıp, aynı ayinleri uyguluyorlardı. Kleitarkos, karşılaştığı dehşet verici bir sahneyi şöyle aktarır:



“…Ortada Kronos’a adanan tunç bir heykel, kollarını öne açmış vaziyette, bir mangalın üzerinde durmaktadır. Alevler [çocuğun] vücuduna temas ettiğinde, ilk yanan şeyler kollar ve bacaklar. Kurbanın ağzı gerilmeye başlar ve gülümseyerek, yakılıp kül olur” (Scholia to Plato’s Republic, I, 337A).



Bu son alıntıdan anlaşılacağı gibi, bu toplumların insanları masum değillerdi. Çünkü işlenen suçlar, öncesinde belirttiğimiz gibi, günümüz standartlarıyla, insanlığa karşı işlenen suçlar kategorisine girmekteydi. Bu durumda, hangisi daha büyük kötülük olurdu? Tanrı’nın müdahale etmesi mi, yoksa bu duruma seyirci kalması mı?



Tanrı’nın adaleti konusunda da şüpheye düşmeyelim. Çünkü adaleti tek taraflı işlemez. Nitekim, İsrail halkı benzer günahlara düştüğünde, Tanrı onları aynı şekilde yargılayıp, “çoluk çocuk” dâhil, yok edeceğini” de söylüyor (Yeremya 13:14; Hezekiel 5:10). Bunun bir örneği Eski Ahit’te, Hakimler 19:16-30 ayetlerinde ve Hakimler 20. bölümünde yaşanıyor. Bünyamin oymağından birkaç kişi, bir hizmetçi kıza tecavüz ettikten sonra ölümüne yol açtıklarında, bu günahlarından dolayı neredeyse tüm Bünyamin kavmi dünya tarihinden siliniyor!



İkinci hatalı varsayım, bu buyrukla tüm Kenan halkına yönelik bir soykırımın kastedilmesidir. Buyurulan şey bir soykırım olsaydı, Rahav ve ailesi gibi Kenanlılar İbrani kavmine kabul edilmezlerdi veya Kenan surlu kentlerinin yerle bir edildikten sonra, Kutsal Kitap’ta Kenanlıları bir daha görmezdik! Nitekim Musa’nın Yasası ayrımcılık konusunda gayet açık ve net: “aranızdaki yabancıya iyi davranın” der, çünkü “siz de bir zamanlar Mısır’da yabancıydınız” (Levililer 19:34; Yas. Tek. 10:18:19).



Aslında buyruklarda belirlenen hedef Kenan’ın surlu kentleriydi. Tanrı’nın verdiği talimatlardan anladığımız kadarıyla kentler dışındaki yerleşimler hedef tahtasında değildi. Neden surlu kentler? Çünkü surlu kentler, kralların oturduğu, ilahlara kurbanlar sunulduğu, tapınakların her tür cinsel ahlaksızlığa açık olduğu merkezlerdi. Kısacası bir önceki paragraflarda listelediğimiz vahşetlerin işlendiği yerler Kenan’daki surlu şehirlerdi.



Üçüncü hatalı varsayım İbranilerin bu savaşları tetiklemiş olduklarını düşünmemizdir. Aslında İsrail vaat edilen toprağa girdiğinde bu halklarla zaten savaş içindeydi. Henüz halk çölde göçebe olarak dolaşırken, birçok Kenan krallığı onlara karşı zaten savaş ilan etmişti (bkz. Çıkış 17:8, Çöl. Say. 21:21-32; Yas Tek. 2:26, 3:1).

Dördüncü hatalı varsayım Tanrı’nın bu fetihleri bir cihat veya bir dini yaydırmak amacıyla kurguladığını düşünmemizdir. Nasıl ki tufan gibi doğal afetler Tanrı tarafından insanlığın kötülüklerinin son bulması için kullanıldıysa, bu coğrafyadaki kötülüklerin son bulması için de bu kez İsrail oğullarını bir “adalet aracı” olarak kullanmayı seçiyor. Yaratılış kitabına geriye dönecek olursak aslında bu meselenin yüzyıllara uzanan bir tarihi olduğunu görürüz.



İbrahim’in soyuna bu toprakların verilmesi; aslında Tanrı’nın Kenanlılar üzerinde bir yargısıydı. Hatırlayalım ki; bu halklar, Sodom ve Gomora gibi kentlerle günahlarıyla ün salmışlardı. Yaratılış 15:16’da Rab İbrahim’e, henüz Kenan fetihlerinden 400 sene önce bir vaatte bulunmaktadır: “Soyunun dördüncü kuşağı buraya geri dönecek. Çünkü Amorlular’ın yaptığı kötülükler henüz doruğa varmadı.” Bu ifadeden açıkça anlaşıldığı gibi, Tanrı Kenan’daki halklara günahlarından dönmeleri için merhamet edip bir süre tanımaktaydı. Fakat, bu zaman dolacaktı ve Kenanlılar aynı günahlara devam edecekleri için, onları nihayetinde sert bir şekilde yargılayacaktı. Bu yargıda Tanrı özellikle İsrail toplumunu kullanıyor ki, bu olaylardan kendileri ibretlik bir ders çıkarıp Kenanlıların işlediği günahlı ve putperest yaşama düşmesinler.



Özetle, Kutsal Kitap’taki bağlamları anladığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Tanrı, İbrahim’in döneminden itibaren, Kenanlıları işledikleri iğrenç günahlardan tövbe etmeleri için yüzyıllar tanıyor (bkz. Yaratılış 15:15). Kenanlılarda bir değişim olmayınca, Tanrı müdahale etmeyi seçiyor. Böylece, Kenanlılar üzerine yargısını yağdırıyor ve İsrail halkı bu yargı sonucu Kenan topraklarını fethediyor.