MISIR’DAN ÇIKIŞ NE ZAMAN OLDU?


img





Kuşkusuz Tevrat’ın en akılda kalan hadiselerinden biri Musa ve Firavun’un kapışması ve akabinde kurtulan İbrani halkının Mısır’dan çıkışıdır. Peki, bu çıkış hangi tarihte oldu? Çıkış’ı arkeolojik olarak yorumlarken iki tarih öne çıkar. Biri M.Ö. 1260’da, II. Rameses dönemi. Diğeri ise M.Ö. 1446’da, kullandığımız Mısır kronolojisine göre, III. Tutmosis veya II. Amenhotep dönemine denk gelir. Peki, bunların hangisi doğru? Bu tarihi tespit edebilmek mümkün müdür?



II. Rameses dönemini savunan tarihçiler, genellikle İbranilerin inşaat ettiği Pi-Rameses ve Pithom kentlerini, arkeolojik olarak keşfedilen Rameses kentiyle bağdaştırırlar. Fakat bu görüş isimlerin benzerliğine dayalı bir varsayımdan yola çıkar. Kaldı ki; Tevrat’ta bahsi geçen Pi-Rameses şehri, bir depolama veya ambar kenti olarak tarif edilirken, günümüzün Rameses’i, muazzam arkeolojik boyutları olan bir başkente işaret etmektedir. Peki, M.Ö. 1446 tarihi neden daha olasıdır? Kısaca, arkeolojik ve tarihi kayıtların verilerine bakalım:



1.KRALLAR 6:1 AYETİ



İsrail halkı Mısır’dan çıktıktan dört yüz seksen yıl sonra, Süleyman krallığının dördüncü yılının ikinci ayı olan Ziv ayında, RAB’bin Tapınağı’nın yapımına başladı.” Bu ayette verilen tarih Süleyman’ın krallığının dördüncü senesi yani M.Ö. 966 yılıdır. Basit bir matematik hesabıyla, (480 ekleyerek) Mısır’dan çıkış tarihi, M.Ö. 1446 yılı olarak karşımıza çıkmaktadır. M.Ö. 1260 tarihini savunanlar, bu ayetteki 480 seneyi, sembolik anlamda 12 nesil olarak yorumlar. Her 40 senenin aslında bir kuşağı temsil ettiğini iddia eder. Fakat 1. Krallar 6:33-37 dikkatle okunduğunda, Çıkış döneminden Süleyman’a kadar aslında 19 nesil geçtiği anlaşılmaktadır.

img

SOLEB “YAHVE” YAZITI



Soleb, Sudan yakınlarında bulunan antik bir Mısır yerleşkesidir. Buradaki bir tapınakta ilginç bir hiyeroglif yazıtı bulunmaktadır. Edom bölgesi yakınlarında bulunan “YHV’nin Şaşuları”. Eski Mısır dilinde “Şaşu” göçebeler için kullanılan bir terimdir. Bu göçebelerin “YHV” adında bir ilahla bağdaştırılmaları son derece ilginçtir. Burada belirtilen YHV’nin, Yahudilerin ilahı Yahve olduğu düşünülmektedir. Hiyeroglif yazıtının tarihi M.Ö. 1400 seneleridir, yani III. Amenhotep dönemindendir.


Bu, şunu gösteriyor: III. Amenhotep’in kendisi veya kâtipleri bu ilahın ismini bir şekilde duymuşlardı ki, böylece bunu yazıta geçirmişlerdi. Çıkış 5:22’de ilginç bir detay keşfediyoruz: “Firavun, ‘RAB (YHV) kim oluyor ki, O’nun sözünü dinleyip İsrail halkını salıvereyim? RAB’bi (YHV’yi) tanımıyorum. İsrailliler’in gitmesine izin vermeyeceğim” diyor. Çıkış kitabında bahsi geçen firavun YHV ismini bilmemektedir. Bu firavun YHV ismini işiten ilk firavun oluyorsa, bu demek oluyorki, M.Ö. 1400’e ait “YHV’nin Şaşuları” yazıtı bu tarihten sonra yazılmıştır. Özetle, bu hiyeroglifte M.Ö. 15. yüzyıla dayanan bir Mısır’dan çıkış delili ve, Yahudilerin o dönemde sosyal açıdan göçebe bir toplum olmalarının bir teyidini görmekteyiz. Çıkış firavunu II. Rameses olsaydı şüphesiz bu ismi kayıtlardan bilirdi. Çünkü Rameses 13.yy.da hüküm sürdürmüştür. Soleb yazıtı ise, M.Ö. 1400 senelerine aittir.



BERLİN “İSRAİL” YAZITI

img

Berlin’deki İsrail yazıtı, bir kırık heykel kaidesi üzerinde, üç kabartma sembolden oluşmaktadır. Yazı Berlin Müzesi’ne yaklaşık 100 sene önce Mısır’dan getirilmesine rağmen, ilk başta kimse sembolleri dikkate almamış ve yaklaşık 100 sene boyunca müze deposunda muhafaza edilmiştir.


2010 senesinde Alman Mısırolog Manfred Görg, müze deposunda bu kırık heykel kaidesini tekrar keşfeder ve hiyeroglifleri deşifre eder etmez, büyük bir şaşkınlık yaşar. Meslektaşları Peter Van der Veen ve Christoffer Theis ile birlikte sembolleri analiz eder ve hepsi de üçüncü kabartmanın okunuşunu “İsrail” olarak yorumlar. Paleograflar tarafından yazıya verilen tarih M.Ö. 1360-1400 arasıdır. Bu tarih İsrail’in bahsi geçtiği diğer bir yazıt olan Mernepta Steli’ne göre, yaklaşık 200 sene daha eskidir. Paleograflar tarafından belirlenen tarih fevkalade önemlidir. “İsrail” çıkış öncesi bir “ulus” olarak ortaya çıkamayacağına göre, bu tarif çıkışın M.Ö. 1360-1400 senesinden önce gerçekleşmiş olduğunu işaret eden güçlü bir delildir.



Tabii ki, bu yoruma itiraz edenler de var; çünkü yazıtın tam okunuşu Mernepta Stelin’deki gibi “Yśr’l” (İsrail) değil, “Y-šr-il”dir (Yişrail). Fakat Görg, Van der Veen ve Theis’in bu itirazlara cevapları oldukça kesindir. Bir kere, Mısır kâtipleri “s” ve “ş” seslerini oldukça değişken vaziyette kullanmaktadırlar. Buna ilaveten, kaidedeki İsrail yazısı, Mernepta yazıtında olduğu gibi, Aşkelon ve Kenan isimlerine eşlik etmektedir. Son olarak, Berlin yazıtındaki Aşkelon ve Kenan isimleri, Mernepta yazıtına göre, daha fazla ünsüz ses içermektedir. Bu da, bu isimlerin arkaik bir kullanımını işaret etmektedir. Yani “Yişrail” isminin “İsrail”in arkaik bir varyasyonu olması durumuna kesin gözüyle bakılmaktadır.



Özetle, bu üç Mısırolog, Berlin heykel kaidesi üzerindeki yazıtın on sekizinci hanedanlıkta yazılmış bir isim listesi olduğunu ve bu listede İsrail isminin yazıldığına inanmaktadırlar. Bu da, İsrailliler’in M.Ö. 1360-1400 senelerinden önce, Mısır’dan Kenan’a göç ettiğini göstermektedir.



MERNEPTA DİKİLİTAŞI

img

Mernepta Dikilitaşı, Firavun Mernepta (MÖ. 1213 – MÖ. 1203) tarafından yazdırılan bir dikilitaştır. 1896’da, Mısır’ın Teb şehrinde, Flinders Petrie tarafından keşfedilmiştir. Bu stelin önemi, İsrail ulusu hakkında en eski bahislerden bir tanesini içermesidir. Firavun Mernepta’nın İsrail ve diğer Kenan halklarına karşı yaptığı seferleri anlatan satırı şöyledir:“Kenan tüm gamıyla esirdir. Aşkelon fethedildi, Gezer kuşatıldı, Yanoam yok edildi; İsrail çöp edildi, tohumsuz kaldı.”



Çöp edildi, tohumsuz kaldı” ifadesi, yenilmiş uluslar için kullanılan kalıplaşmış bir deyimdir. Buğday depolarının yok edildiği, ertesi yıl kıtlık çekileceği ve dolayısıyla düşman ordularının Mısır’a karşı bir tehdit oluşturamayacağı anlamına gelmektedir. Dikilitaştan anlaşıldığına göre, “İsrail” bu aşamada, halk veya kavimler topluluğu olup, bir krallık veya şehir devleti değildir; çünkü hiyeroglifte “ülke” yerine “yabancı halk” ifadesi kullanılmaktadır. Aşkelon, Gezer ve Yanoam için, yabancıları simgeleyen “değnek” ve ülkeyi simgeleyen “üç tepeli dağ” hiyeroglifi kullanılmıştır. Yani, bu üç ulus, birer şehir devletiydi; İsrail için ise, yabancıları simgeleyen “değnek”in yanında, halkı simgeleyen üç çubuk üzerinde bir erkek ve bir kadın hiyeroglifi kullanılmıştır. Bu simgeler, Mısırlılar tarafından bir devlete bağlı olmayan göçebe kavimler için kullanılırdı; bu da, MÖ. 13. yüzyılda Eski Ahit’in Hakimler bölümündeki anlatılanları teyit edercesine, İsrail’in o dönemde bir krallıktan ziyade, yarı göçebe bir ulus olduğunu göstermektedir.



Bütün bu bilgilere ek olarak, II. Rameses döneminde varsayılan bir çıkış beraberinde birçok problem getirir. Çünkü 13-11. yüzyılları arasında demir çağında Eriha veya Ai gibi Kenan kentleri ortalıkta yoktur ve çoktan yıkılmışlardır! Ai (Khirbet el-Maqatir) ve Eriha M.Ö. 16-15. yüzyılları arasında yıkılma izleri taşımaktadırlar. Bu tarihler, kabaca Yeşu’nun dönemine denk gelmekle birlikte, Tevrat’ın M.Ö. 15. yüzyıla dayanan olayları aktardığını göstermektedir.