DİRİLİŞ: EFSANE Mİ? TARİH Mİ?


img




Hristiyanlık inancının en önemli unsuru, İsa’nın dirilişi hakkındaki görüştür. Pavlus, Korint’teki Hristiyanlara şöyle yazar: “Mesih dirilmemişse, bildirimiz de, imanınız da boştur.” (1. Korintliler 15:14)



Bu ifade ne demek? Pavlus’a göre; eğer İsa dirilmediyse, o zaman Mesih inancı diye bir inanç olamaz. Eğer İsa dirilmediyse, hem Pavlus’un, hem de havarilerin, Tanrıyla ilgili tanıklığı da yalan olur. Dolaysıyla diriliş, Hristiyanlık için son derece önemli bir konudur.



Peki, diriliş tarihi bir olay mı? Yoksa sonradan uydurulan bir efsane midir? Bu olayın tarihsel bir anlatıya sahip olduğuna ilişkin birkaç önemli hususu inceleyelim:



(1) 2012 senesinde Kudüs’te keşfedilen ve M.S. 70 yılı öncesine ait bir kemik kutusunda, ilginç bir gravür yer almaktadır. Gravürde, Yunus ismi ve bir balık resmi gözlemlenmektedir. Bu semboller şimdiye kadar bulunan en eski Hıristiyan sanat tasviri olarak kabul görürler.



Ayrıca, bu diriliş anlatısının tarihselliğine ilişkin, en önemli bulgulardan bir tanesidir. Yunus ve balık sembolleri, Hristiyan sanatında dirilişe ilişkin kullanılmaktadır. Bu şekilde bir tasvirin yapılması, Matta 12:39-40’da, İsa’nın kendi ölümü ve dirilişi hakkında peygamberlik ederken, bunu Yunus’un balığın midesinde geçirdiği 3 güne benzetmesinden kaynaklanmaktadır. Bu bulgu çok önemlidir. Çünkü, havarilerin yaşadığı bir döneme ait olup, diriliş anlatısının bir efsane olamayacağını gösterir. Nitekim efsaneler hemen değil, birkaç neslin sonunda, rivayetlerin “süslenmeleriyle” şekil kazanır.



(2) İncil’e göre, Aramatyalı Yusuf, İsa’nın cesedini almak için Pontius Pilatus’tan izin aldı. Cesedi çarmıhtan indirtip, satın almış olduğu bir keten bezle sardı. Kayaya oyulmuş bir mezara yatırdıktan sonra ise, mezar girişini 2 ton civarındaki devasa bir taş ile kapattırdı. Havariler İsa’nın dirildiğini öğrenince, uzak bir yere kaçmadılar, Kudüs’te kaldılar. Kaçsalardı cesedi kaçırmaya teşebbüs ettikleri söylenebilirdi. Ama Kudüs’te kalıp, boş mezarı işaret ederek, tebliğ etmeye başladılar. Önceden bahsettiğimiz gibi, Aramatyalı Yusuf, İsa’nın mezarını 2 ton civarında devasa bir taş ile kapattırdı. Buna ilaveten, taşın önünde, Roma askerlerini de beklettirdi. (Matta 27:65-66). Havarilerden, silahlı ve savaş eğitimi görmüş askerleri, bozguna uğrattıktan sonra, 2 ton ağırlığında bir taşı yerinden oynatmaları ve akabinde, cesedi kendilerinin bile bilmediği bir yerde saklamış olmaları hatta, bu düzen ve yalan uğruna bile bile, hayatlarını feda etmeleri (ki 12 havariden 11’i idam edilmiştir) ve binlerce insanı yalanlarla kandırmaları gibi bir senaryo, gerçekten de olağanüstü bir hayal gücü gerektirmektedir. Havariler bütün bunları başarmış olsalar dahi, tebliğlerini durdurmak isteyen yetkililerin tek yapacağı şey, İsa’nın cesedine işaret etmek veya bir soygun işlendiğini ispatlamak olurdu. Ama bunu yapamadılar. Tersine, birçok kişi bu diriliş gerçeğine iman etti. Petrus’un ilk vaazında 3000, ikincisindeyse 5000 kişi iman etti! Bu, o dönem Kudüs’ün nüfusu göz önüne alınırsa, göz ardı edilemeyecek önemli bir rakam demektir.



(3) İncil’e göre; boş mezarı ilk bulanlar kadınlardı. Bu, anlatının tarihselliğini teyit eden önemli bir başka noktadır. Birinci yüzyılındaki Filistin’de kadınların tanıklığı kabul edilmezdi. Eğer bu olay bir kurgu olsaydı ve Havariler bu kurguyu kanıtlamak isteselerdi, şüphesiz kadınları değil, kendilerinin boş mezarı keşfettiklerini iddia ederlerdi. Fakat, İncil’de böyle bir şey görülmemektedir. Bu da, anlatının değiştirilmemiş olduğuna dair bir göstergedir.



(4) Kutsal Kitap’a göre; dirilen İsa’yı birçok kişi gördü. Mezardan çıktıktan sonra, havarilerine gitti ve onlara konuştu. Bundan sonra 500’den çok kişiye göründü. Pavlus 1. Korintliler 15. Bölümde, dirilen İsa’yı gören kişilerin listesini yazar. Listede önemli bir ifade yer alır: “bunların çoğu hala yaşıyor.” Yani Pavlus’un kendisi “Bu dediklerimi bu yaşayan 500 kişiden teyit edebilirsiniz” demektedir. Teyit edilebilir bir bilgi, bir efsaneden çok, anlatının tarihi bir olaya dayandığını göstermektedir.



Sonuç olarak, arkeolojik bulgular ve metin analizi doğrultusunda, dirilişin sonradan uydurulan bir efsaneden ziyade, havarilerin yaşadığı döneme ait olan gerçekçi bir anlatının izlerini taşıdığı anlaşılmaktadır. Bu olay kurgulanmış bir yalan olsaydı, havariler cesurca bu mesajı yetkililer önünde ölüm pahasına tebliğ etmezlerdi. Nitekim İsa’nın dirilişi, Hristiyan tebliğ mesajının temel unsurudur. Eğer İsa dirilmiş olmasaydı, Havariler ölmüş olan hocalarının üzüntüsüyle tamamen dağılmış olurlardı ve tebliğ edecek bir mesajları da kalmazdı. Kudüs halkı- olayları baştan beri yakından takip etmiştir- olayları uydurma olarak reddetmektense, inanılmaz bir tepki verir ve daha Hristiyanlık inancının ilk haftalarında toplam 8.000 kişi bu olaya iman eder.