İNCİL DIŞI TARİHİ KAYNAKLARDA İSA’NIN KİMLİĞİ


img




Günümüzde, İncil’i okuyan her kişi, İsa’nın ölümü ve dirilişi ile ilgili bir takım bilgiler edinir. Peki, acaba bu bilgiler doğru mudur? İsa gerçekten Vali Pilatus döneminde idam edilmiş midir? Hristiyanlar başlangıçtan beri İsa’ya bir ilah olarak tapmışlar mıdır? İsa ile ilgili birçok iddia vardır. Kimi der ki, hiç var olmamıştır ve aslında bir mittir. Kimisi der ki, aslında haçta hiç ölmemiştir. Peki, doğrusu nedir?



Bir ağacı meyvesinden tanırız. Eğer bir ağacın armut ağacı olduğunu iddia ediyorsak, o zaman meyvesini incelememiz gerek. Ancak bu şekilde ağacın tabiatından emin olabiliriz. Peki, o zaman İncil’in iddia ettikleri doğru mudur? Buyurun, meyvesini birlikte inceleyelim. Nasıl mı? İncil dışı tarihi dokümanların yazdıklarını okuyarak elbette. Bu dokümanları incelemek son derece önemlidir. Bu cümleleri yazanlar Hristiyan yanlısı veya tebliğcisi değil; aksine, Hristiyanlık düşmanı Roma memurları, tarihçileri ve Yahudi din bilginleridir. Bundan dolayı, bu belgelerin beyanları hafife alınamaz veya Hristiyanlık propagandası olarak göz ardı edilemez. Eğer bu kişilerin söylemleri İncil’in sunduğu temel tarihi iddiaları teyit ediyorsa, bu demek oluyor ki, mevcut İncil bize güvenilir bir İsa portresi sunmaktadır. Lafı fazla uzatmadan, dilerseniz hep birlikte söz konusu yazıları inceleyelim:



KORNELİUS TACİTUS (M.S. ~55/61-117)



Tacitus, Nero’nun M.S. 64 yılında Roma’yı yaktırdıktan sonra, halkın kendisine yönelen öfkesini, nasıl Hristiyanlar’ın üzerine çevirdiğini anlatmaktadır. Bu alıntı sırasında, Mesih İsa’yı veya “Chrestos”u, Yahuda valisi Pilatus tarafından idam cezasına çarptırılan bir şahsiyet olarak tanımlar:



Böylece Nero, bu sesi [Roma’yı yaktırdığı için onu suçlayan sesi] başka yöne çevirip ondan kurtulmak için, aşırılıklarından ötürü, halkın nefretine hedef olup Hıristiyan ismini alan insanları suçladı ve işkence ettirmeye başladı. İsimleri, Tiberius imparator olduğu sırada Yahuda valisi Pilatus tarafından idama çarptırılan Chrestos’tan [Mesih’ten] geliyordu. Bu zararlı batıl inanç, bir süreliğine kontrol altına alındıktan sonra, yalnız ortaya çıktığı Yahudiye’de değil, diğer bölgelerde meydana gelen her türlü vahşet ile utanç verici şeylerin kutlandığı Roma’da bile, tekrar güçleniyordu” (Tarihçe XV, 44).


FLAVİUS JOSEPHUS (M.S. 37-100)



Birinci yüzyılın en önde gelen tarihçilerinden biri olan Yahudi kökenli Flavius Josephus, İsa’dan iki farklı yerde bahsetmektedir. Biri ölümüyle ilgili bir kayıtta, diğeri ise kardeşi veya kuzeni olan Yakup’un idamıyla ilgili bir bahiste. Josephus’un İsa hakkında geriye bıraktığı iki önemli alıntı şu şekildedir:



O dönemde İsa adında bilge bir adam ortaya çıktı […] Birçok Yahudi ve Yunanlıyı peşinden sürükledi. Kendisi Mesih’ti (Hristos). Halkın ileri gelenleri onun hakkında suç duyurusunda bulunduktan sonra, [Roma valisi] Pilatus onu çarmıha mahkûm etti. Ne var ki, onu sevenler yine sevgisine bağlı kaldılar. […] Ondan ismini alan Hıristiyanlar kabilesi, varlığını günümüze kadar sürdürmektedir” (AntiquitiesXVIII, iii, 3).



img Anano (…) Yahudi Meclisi’nin yargıçlarını toplantıya çağırıp önlerine, başka kişilerle birlikte Mesih denilen İsa’nın kardeşi Yakup isminde bir adam getirdi. Onları [Kutsal] Yasa’yı çiğnemekle suçladıktan sonra, taşlanarak ölüme mahkûm etti. Ama doğru insanlar ve Yasa’ya itaat konusunda en bağlı kişiler olarak bilinen şehrin tüm sakinleri, bu karara gücendiler ve Anano’yu böyle kararlardan vazgeçirmesi için, gizli bir yoldan kral Agrippa’ya haber yolladılar” (AntiquitiesXX, ix, 1)



Josephus’un İsa ile ilgili yaptığı ilk açıklamada Hristiyanlar tarafından sonradan eklemeler yapıldığına dair bazı iddialar olduğundan dolayı, söz konusu tartışmalı kısımları “[…]” sembolüyle atladım. Bu bölümler mucizeler ve İsa’nın dirilişini dile getirmektedir. Ancak amacımız objektif bir portre sunmak olduğundan dolayı, çoğunluğun orijinal diye kabul etmediği bu cümleleri atlamayı uygun gördüm.


SUETONİUS (M.S. 70-160)



Tarihçi Suetonius İmparator Claudius’un döneminde, (M.S. 42) Mesihçilerin çıkardığı sorunlardan ötürü, Yahudilerin nasıl Roma’dan kovulduğunu anlatır. İlginçtir ki, aynı beyan İncil’in Elçilerin İşleri 18:1 ayetinde de geçmektedir:



Chrestus’un kışkırtması nedeniyle sürekli sorun çıkartan Yahudiler, Roma’dan kovuldu” (Vita ClaudiusXXV, 4).



Bundan sonra Pavlus Atina’dan ayrılıp Korint’e gitti. Orada Pontus doğumlu, Akvila adında bir Yahudi ile karısı Priskilla’yı buldu. Bunlar, Klavdius’un bütün Yahudiler’in Roma’yı terk etmesi yolundaki buyruğu üzerine, kısa süre önce İtalya’dan gelmişlerdi” (Elçilerin İşleri 18:1-3).


GENÇ PLİNİUS (M.S. 62-113)



Yaşlı Plinius’un yeğeni olan Genç Plinius, imparator Trajan yönetiminde (İ.S. 98-117) Bitinya valisiydi (Marmara/Batı Karadeniz bölgesi). Plinius, Trajan’a yazdığı bir mektupta, tutukladığı Hristiyanlarla ilgili ne tür bir prosedür izlenmesi gerektiğini sorar. Mektubun alıntısından anlaşıldığı gibi, Anadolu’daki Hristiyanlar İsa’nın ölümünden henüz 70 sene geçmemişken, ilah saydıkları Mesih İsa’ya ilahiler söylüyorlar ve hırsızlıktan, zinadan vb. şeylerden uzak duracaklarına ant içiyorlardı:



Bir Hıristiyan sorguya çekilirken hiç hazır bulunmadım. Bu yüzden verilen cezaların tam mahiyetini veya soruşturmaya yol açan sebeplerin detayını bilmiyorum. (…) Ben onlara Hıristiyan olup olmadıklarını sordum; olumlu cevap verdikleri takdirde bu yüzden alabilecekleri cezayı hatırlatırken, bir iki kez daha aynı soruyu tekrarlıyorum. Aynı cevapta ısrar ettikleri takdirde, cezanın kesilmesini buyuruyorum; çünkü kabul ettikleri suç ne olursa olsun, böyle bir inat ve ısrar böyle bir cezayı hak eder (…) Onlar, tek suçlarının şu aşağıdakiler olduğunu beyan etmektedirler: Şafak sökmeden haftanın belirli bir gününde düzenli olarak bir araya gelerek Tanrı saydıkları Mesih’e ilahiler söylüyorlar ve hırsızlıktan, zinadan vb. gibi şeylerden uzak duracaklarına ant içiyorlar (…) Bu, kuşkulanmama sebep oldu ve beni arkasındaki gerçekleri araştırmaya itti. Böylece diyakoz unvanı taşıyan iki kadın köleye işkence yapmalarını emrettim. Tek bulabildiğim son derecede sapkın bir tarikat oldu…” (MektuplarX, 96-97).


MARA BAR SERAPİON (M.S. 73?)



Sıradaki alıntı M.S. 73 yılı civarında hapisteyken oğluna bir mektup yazan Suriyeli Mara Bar Serapion’dan alınmıştır. Bu yazı birçok uzmana göre Bar Serapion’un Mesih İsa ile ilgili bir tespitini içerir:



Atinalılar Sokrat’ı ölüme göndermekle ne kazandılar? İşledikleri suçun cezası olarak kıtlık ve salgın hastalıklar meydana geldi. Samoslular Pisagor’u yakmakla ne kazandılar? Bir anda memleketleri kum altında kalıverdi. Yahudiler bilge krallarını idam etmekle ne kazandılar? Tam bundan sonra krallıkları yok edildi. Tanrı bu üç bilge adamın öcünü alarak adaleti sağladı: Atinalılar açlıktan öldüler, Samoslular denizin suları altında kaldılar ve Yahudiler ise yıkıma uğrayıp dağıldılar ve sürgünde yaşıyorlar. Fakat Sokrat ile iyilikleri ölmedi; Platon’un öğretilerinde yaşamaya devam etti. Pisagor ile iyilikleri ölmedi; Hera heykelinde yaşamaya devam etti. Bilge kral da iyilikleriyle ölmedi; verdiği öğretişlerinde yaşamaya devam etti.”


YAHUDİ HAHAMLARIN ESERLERİ



Yahudi Hahamların eserleri İsa’yı eleştiren, hatta küçük düşüren ifadelerle doludur. Talmud, İsa’dan yaklaşık iki yüzyıl sonra kaleme alınmasına rağmen, birinci yüzyıla ait hahamların görüşünü ve sözel geleneğini aktardığı için son derece önemli bir kaynaktır. Talmud, İsa’nın zina sonucu doğduğunu iddia eder. Bu bağlamda Meryem’in, Pantera adlı Romalı bir askerle ilişkiye girdiğini öne sürer. Elimizde bu iddiayı destekleyen hiçbir tarihi veri olmamakla birlikte, birçok tarihçi bu iddiayı hahamların İsa’ya yönelik sürdürdükleri karalama kampanyasının bir unsuru olarak kabul eder.



Talmud’ta İsa ile ilgili en ilginç ifadeler Sanhedrin 43a bölümünde yer alır: "Fısıh arifesinde Yeşu asıldı. İnfaz gerçekleşmeden önce 40 gün boyunca bir haberci yüksek sesle bağırdı: "O taşlanacaktır, çünkü büyü yapmıştır ve İsrail’i sapkınlığa sürüklemiştir. O’nun lehine bir şey söyleyebilecek olan öne gelsin ve kendisi için yalvarışta bulunsun." Fakat lehine hiçbir şey söylenmediği için, fısıh arifesinde asıldı! - Ulla şöyle karşılık verdi: "Sence bu savunulabilir bir kişi miydi? Kendisi Kelâm’da dendiği gibi ne esirgenecek ne de gizlenecek [sahte] bir Mesih değil miydi? Fakat Yeşu ile durum farklıydı, kendisinin kraliyetle bağlantıları vardı [‘‘kraliyet soyundan geliyordu’’ veya ‘‘sözü geçen biriydi’’ anlamında]



Özellikle Talmud’ta, İsa hakkında bilinenler şu şekilde özetlenebilir:





Görüldüğü gibi elimizde bugün İncil diye bir kitap dahi olmasaydı, sadece İncil dışı dönemin tarihi kaynaklarını kullanarak, İsa’nın temel portresini ve hayatının ana hatlarını tekrar oluşturabilecektik. Bu, İncil’in sunduğu İsa portresinin, ne kadar isabetli olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. Yahudi asıllı uzman Joseph Klausner, “İsa’dan Pavlus’a” adlı eserin 260. sayfasında, “Örneğin; Büyük İskender veya Jül Sezar’ın tarihçesini desteklemek için,” onlar hakkında İncil’deki gibi kaynaklara sahip olsaydık, bu konudaki bilgilerin güvenilirliğinden hiçbir zaman kuşku duymazdık” diye saptamaktadır.


PHİLO MESELESİ



Buraya kadar aktardığımız sağlam tarihsel kaynaklara rağmen, günümüzde birçok kuşkucu, İsa’nın hiç var olmadığını ispatlamaya çalışmaktadır. Bu kuşkucuların en sıklıkla başvurduğu iddia, İsa ile aynı dönemde yaşamış olan İskenderiyeli Philo’nun İsa ile ilgili olan sessizliği.



Bu iddiaya göre Tacitus ve Plinius gibi, bu yazıda aktardığımız Roma tarihçilerinin, İsa veya Hristiyanlık ile ilgili bahisleri, İsa’dan yaklaşık 50 ila 70 sene sonrasına dayandığı için güvenilir olmayıp, Josephus’un bazı alıntılarının da, Hristiyanlar tarafından tahrif edildiğini iddia eder. İddialara göre, eğer mucizeler ve binlerin izlediği bir haham veya öğretmen olsaydı, şüphesiz Pilatus’tan da mektuplarında bahseden ve İsa ile aynı dönemde yaşamış olan, Yahudi tarihçi Philo’nun eserlerinde de bir bahis görürdük. Fakat Philo’nun eserlerinde, İsa ile ilgili bir bahis olmadığı için, İsa’nın varlığı şüphe konusudur.



Bu ve benzeri iddiaların birkaç zayıf noktası mevcuttur:



1) Philo bir tarihçi değildir. Kendisi Helen felsefesini Yahudilikle harmanlamayı amaçlayan bir filozoftur. Dolayısıyla, İsa’dan eserlerinde bahsetmemesi aslında hiçbir şey ifade etmez. Hatta bahsetmemesi de doğaldır, diyebiliriz. Çünkü İsa’nın öğretişleri Philo’nun görüşleriyle benzerlik taşımıyordu.



2) Bu tarz iddialar, tamamen sessizliğe dayalı argümanlardır. Kanıt yokluğu, yokluğun kanıtı demek değildir. Herhangi bir arkeolog veya tarihçi bu temel prensibi bilir. Eğer kanıt yokluğundan dolayı, yokluğun kanıtını mutlak bir şekilde iddia ediyorsak; Bu, delille kurulmuş bir argümandan ziyade, sessizliğe dayalı bir spekülasyon ile sonuçlanır.



3) Bu tarz iddiaların kör noktası, İsa’nın varlığına ilişkin hazırladıkları testten kendilerinin de geçememesidir. Bununla ne demek istiyorum? Bu iddiaya göre, 4 Müjde ve Josephus’un alıntıları, İsa’nın varlığına ilişkin delil olarak kabul göremez. Peki, Philo’yu bu testten geçirsek sonuç ne olur? Philo’nun varlığıyla ilgili hangi kanıtlarımız var biliyor musunuz? Evet, belki tahmin ettiniz; kendi yazılarının dışında Jospehus’ta geçen çok kısa bir bahis. İsa’nın yokluğunu kanıtlamak için kullanılan bu kıstasa göre, Philo’nun varlığından da şüphe etmemiz gerekir. Hatta bir adım daha öteye gidelim. Helenistik felsefeyi Yahudilikle karıştırmak isteyen bir grubun, kendini meşrulaştırmak amacıyla, Philo karakterini yaratıp, daha sonra bunu, Josephus’un yazıtlarına eklemedikleri ne malum?



Görüldüğü gibi, Philo ve benzeri iddiaların sağlam bir tarafı yoktur. Mesih İsa ile ilgili bütün İncil dışı tarihi bahisleri bir araya topladığımızda, Mesih İsa’nın yaşamış, mucizeler işlemiş ve Roma devleti tarafından çarmıhta infaz edilmiş bir öğretmen olması, yine en güçlü tarihi olasılık olarak göze çarpıyor.