5. yüzyıla girdiğimizde, Hristiyan dünyasında iki önemli ilahiyat ekolü baş gösteriyordu. Biri İskenderiye merkezli olup, Kutsal Kitap’ı daha çok mecazi bir biçimde yorumluyordu ve İsa’nın ilahi doğasını vurguluyordu. Diğeri Antakya merkezli olup, Kutsal Kitap’ı daha kelime kelimesine yorumluyordu ve İsa’nın insani doğasını vurguluyordu. Bu iki ekol sürekli gayri-resmi bir rekabet içerisindeydi.
M.S. 428 yılında, Antakya ekolünden gelen Şanlıurfa doğumlu Nestorius, Konstantinopolis patriği oldu. Bu atanma, Antakya ekolü için büyük bir prestij kaynağıydı. Sonuçta, Konstantinopolis bir önceki konsilin kararıyla, Roma’dan sonra en çok onursal yetkiye sahip patriklik olmuştu. Nestorius, Konstantinopolis’e vardığında tartışma ve kargaşa dolu bir ortam keşfetmişti. Bizans’ın başkentinde boy gösteren tartışmaların biri, İsa Mesih’in kimliğiyle ilgiliydi.
Hristiyan inancında Mesih İsa, semanın dünya ile birleştiği yerdir. Özünde Kelam/Logos olmasına rağmen, fiziksel ve dünyevi bir bedeni vardır. Dolayısıyla, Hristiyan inancında İsa iki doğaya sahiptir: Biri ilahi- Tanrı’dan gelen Kelam doğası; diğeri insani -Meryem Ana’dan gelen insan doğası. Bu iki doğa, tek bir kişi olan İsa Mesih’te birleşir.
Konstantinopolis’te halk arasında boy gören tartışmalarda, taraflardan biri İsa’nın ilahi kimliğini reddederken, diğeri savunuyordu. Nestorius bu iki tartışan tarafı barıştırmak istercesine Kelam ve İnsan unsurunu iki doğa veya öz (οὐσία, ousia) olarak değil, iki varlık (ὑπόστᾰσις, hypostases; İng. “being”) olarak anlattı. Görüşünü açıklamak için, o dönemde Meryem Ana için kullanılan geleneksel “Theotokos” (“Tanrı doğuran”) unvanını reddedip, “Kristotokos” (Mesih doğuran) unvanını kullandı. Nestoriusun bu açıklaması bir şizofreni vakasına benzer, İsa’yı iki farklı kişiye bölmüştü.
İtirazlar gelmekte gecikmedi, ve tabi ki, bu itirazların başını çeken kişi, İskenderiye ekolünün temsilcisi ve İskenderiye patriği olan Kirilios‘tu. Muhafazakâr ve geleneksel Hristiyanlara göre Nestorius, Meryem Ana’ya verdiği “Kristotokos” ünvanıyla, Mesih’in ilahi kimliğini reddetmekteydi. Çünkü eğer Meryem’in doğurduğu kişi Tanrı özüne sahip Kelam değilse, o zaman geriye basit bir insan kalıp, Hristiyanlığın kurtarış mesajı anlamsız ve boş oluyordu.
Tabi tartışmayı daha da karışık yapan şey, öz (οὐσία, ousia) ve varlık (ὑπόστᾰσις, hypostases) kelimeleri arasında bulunan Grekçe nüanslardı. “Ousia” kelimesi, Türkçe’deki tabiat kelimesinde olduğu gibi zaman zaman bağlamına göre bir kişinin “karakteri” anlamını taşıyan ince manalar da içermekteydi. “Hypostases” kelimesi ise, bağlamına göre “bir şeyin altında yatan esas gerçek” anlamına da geliyordu. Teknik olarak Kirilios ve yandaşları haklı olmalarına rağmen, Nestoriusun düştüğü durumu da anlamak lazım. Günümüzde birçok tarihçi ve ilahiyatçı Nestoriusun kendisini, belki de bu ince kelime manalarından dolayı yanlış ifade ettiğini veya yanlış anlaşıldığını vurgular. Son yüzyılda bu görüşü destekleyen önemli bir keşif yapılmıştır.
1895 yılında, 16. yüzyıl bir kitap el yazması, Hakkâri Konak’taki Nesturî patriğinin kütüphanesinde, Amerikalı misyonerler tarafından keşfedildi. Bu kitabın içeriğinde 451’de Nestorius tarafından yazılan, “Heraclides’in Çarşısı” adındaki bir eserin kopyası bulundu. 16. yüzyıldan kalma bu orijinal el yazısı, 1915 yılında maalesef yok edildi, fakat bu yazının kopyaları, günümüze kadar ulaşabilmişlerdir. “Heraclides’in Çarşısı” adlı eserde, Nestorius çağdaşları tarafından yanlış anlaşıldığını vurgulayıp, Kalkedon konsilindeki tanımına benzer bir ifadeye yer verir: “aynı birey iki yönlüdür.”
Hikayemize geri dönecek olursak… Nestorius kendi görüşlerinden o kadar emindi ki; görüşlerini savunmak ve Kirilios’un sapkın ilan edilmesi için, İmparator II.Theodosius’a bir konsilin oluşturulması için ricada bulundu. Böylece 431 yılında halen Efes antik kentinde kalıntıları bulunan, Efes Meryem Ana Kilisesi‘nde bir Konsil düzenlendi. Fakat bu konsil Nestorius’un ümit ettiği gibi başlamadı.
7 Haziran 431 senesinde Konsil, Efes Meryem Ana Kilisesi’nde toplandı. Konstantinopolis patrikhanesini temsilen Nestorius ile birlikte 16 episkopos, İskenderiye patriği Kirilios ile 50 episkopos, Efes metropoliti ve beraberinde 52 episkopos, Batı kilisesini temsilen bir avuç episkopos hazır bulunuyordu. İmparator II. Theodosios, konsilde başkanlık yapması için, İmparatorluk saray muhafızlarının başı olan Candidian’ı atadı. Kirilios duruşmaya başlamak istese de, Antakya ve Roma delegeleri henüz Efes’e ulaşmamıştı. Böyle bir durumda taraflı bir sonuç alınacağından şüphe eden Candidian ve Nestorius, konsilin başlamasına izin vermediler.
Aradan iki hafta geçti ve Roma ile Antakya delegeleri hala ortalıkta yoktu. O yaz çok sıcak geçiyordu. Efes’in cehennem sıcağında bazı yaşlı episkoposlar hastalandı, hatta bazıları sıcaktan ötürü öldü. Konsilde bulunan delegelerin sabrı artık tükeniyordu. Kiril konsilin başlaması için ısrar ediyordu. Nestorius, yanlı bir şekilde yargılayacağını söyleyerek direnmeye çalışıyordu. Fakat artık iş işten geçmişti ve konsil iki haftalık bir ertelemeyle, 22 Haziran gününde ilk toplantısını düzenledi.
5 gün sonra, 27 Haziran tarihinde, yolda sellerle ve hastalıklarla boğuşan Antakya Patiği Yuhanna ve beraberinde getirdiği yaklaşık 50 episkopos Efes’e vardı. Vardıklarında, Nestorius’un sapkın ilan edilip, aforoz edildiğini öğrendiler. Bu karar Antakyalı delegelerin yokluğunda alındığı için, Antakyalı episkoposlar tarafından gayri-meşru ilan edildi. Bu sefer Candidian’ın başkanlığında, Antakyalı episkoposlar bir toplantı düzenledi ve Kirilios’u sapkın ilan ettiler.
Konsil hayli karışık bir hal almıştı. Bir sonraki buluşma, 10 Temmuz tarihinde, Efes metropoliti Memnon’un evinde gerçekleşti. Roma’dan gelen papalığın delegeleri, en sonunda Efes’e vardı. Papa Celestine’in sözcüsü Philip, Papa’nın Nestorius’un öğretişlerini eleştirdiği mektubu okudu. Bu mektup sayesinde, konsilde çoğunluğun desteklediği bir konsensus’a ulaşıldı ve konsil tartışmaları resmi kararlara bağlandı:
Nestorius’un öğretişi sapkın ilan edildi. Mesih İsa’nın ilahi ve insani unsurlarının, iki varlık veya şahsiyet olmadığı; rasyonel bir ruh ve bir bedeni olan; tam Tanrı [Kelam] doğasına ve tam insan doğasına sahip tek bir varlık olduğu ilan edildi.
İsa’nın Tanrı [Kelam] doğasına sahip olduğunu vurgulayan ve Meryem Ana için kullanılan “Theotokos” (“Tanrı doğuran”) unvanı resmiyet kazandı.
İznik amentüsü dışında bir amentünün yazılması veya İznik amentüsüne değişiklikler yapılması yasaklandı.
Asli günahı reddeden Pelagius’un öğretişleri, Kutsal Kitap’ın ve Kilise Babalarının öğretişlerine ve yorum geleneğine uymadığı için sapkın ilan edildi.
Konsil sonuçlanmasına rağmen tartışmalar, Batı ve Doğu kiliseleri arasında derin bir yara yaratmıştı. Antakya ve doğusunda yer alan Hristiyanların bir kısmı konsilin kararına rağmen Nestorius’u ve öğretişlerini desteklemeye devam etti. Daha ileri bir tarihte, Nestorius yanlısı öğretiş verdiği için Urfa ilahiyat okulu, İmparator Zeno tarafından kapatıldı. Okul Sasani topraklarında yer alan Nusaybin’e taşındı. Sasani imparatorluğunun topraklarında yer alan Hristiyanlar sürekli Roma ile dayanışma içinde oldukları iddiasıyla suçlanıp, zulüm görüyorlardı. Böylece Sasani topraklarındaki Hristiyanlar, Hristiyan âleminin geri kalanından ayrılıp, kendi özerk kilisesini kurmuş oldu. Özellikle Nestorius’un öğretişleri bu topraklarda bir hayli yayıldı. Asurî kilisesi ve Keldani Katolik kilisesi gibi mezhepler, Nesturî kilisesinin bünyesinde ortaya çıkmış mezheplerdir. Batı’dan ayrılan Nesturî kilisesi, odağını özellikle Uzak doğuya çevirdi. Birçok Nesturî misyoner, Orta Asya, Hindistan, hatta Çin’e kadar gidip, Hristiyan inancını yaydı. Çin Halk Cumhuriyeti’nde halen M.S. 6. ve 7. yüzyıllarda kurulmuş Nesturî kiliselerinin kalıntılarını bulmak mümkündür!
Günümüze ulaşmış bir 6.yüzyıl Nesturî Çin kilisesi kalıntısı ve Çin kilisesinde Palmiye Pazarını kutlanmasını konu alan resim
Nesturî kiliselerin bir kısmı günümüzde Batı kilisesiyle barışmıştır. Keldaniler papalığa bağlanırken, 1994 senesinde Papa II. Jean Paul ve Asurî Patriği IV. Dinka ortak bir açıklama yaparak, Katolik ve Asurî kilisesinin barıştığını ve bunu takiben yapılan bir çalışma ile birbirinin komünyon (efkaristiyaveya Rab’bin Sofrası) merasimlerini kabul ettiğini dile getirdiler.