İznik konsilinde Ariusçuların kınandığı ve öğretişleri sapkın ilan edildiği halde, Teslisçilerin ve Ariusçuların arasındaki çekişmeler neredeyse 100 yıl daha sürdü.
İznik Konsilinin kararlarını resmi olarak hiçbir zaman reddetmese de, İmparator Konstantin İllyricum (Hırvatistan) yakınlarında sürgün edilen Arius’u affetti ve Arius Filistin topraklarına sığındı. Birçok Arius taraftarı böylece evine döndü. İlahiyat tartışmalarından oldukça sıkılan İmparator, bu iki tarafın sırf tartışmak uğruna birbirlerine sataştığına inanıyordu. 335 yılında, bu sefer İznik konsilinin Teslisçi kahramanlarından İskenderiyeli Athanasius, İmparator’un onayı ile sürgüne gönderildi. 336 yılında ise, Kudüs’te toplanan bir sinod, Arius’u komünyona, yani kiliseye tekrar kabul etti. İmparator’un isteği, topraklarında her bakımdan birliği sağlamaktı. Bu bağlamda İmparator, Konstantinopolis Patriği Alexandros'a, tüm itirazlarına rağmen Arius'u kutsal komünyon, diğer ismiyle “evkaristiya” veya Rab’bin sofrası merasimiyle Aya İrini kilisesinde kabul etmesini emretti.
Konstantinopolis’deki Aya İrini binası özellikle bu dönemde başrol oynadı. Alexandros, imanına sadık kalarak Konstantin’in bu isteğini geri çevirdi. Ariusçular, Alexandros’un yanıtını öğrenir öğrenmez, bir suikast girişimi için hazırlıklara başladı. Alexandros bu suikast tasarılarından haberdar oldu ve Pazar günü gelmeden kendini Aya İrini'ye kilitledi. Alexandros günlerce gözyaşları içinde kilise sunağının [altar] önünde diz çökmüş vaziyette kendini oruca ve duaya verdi: “Ey Rab‘bim, eğer Arius haklıysa canımı al, fakat eğer Arius hatalıysa onu yargıla” diye feryat etti. Beklenen gün geldi ve Arius gizemli bir şekilde, bugünkü Çemberlitaş yakınlarında hayatını yitirdi. Böylece Alexandros duasına cevap almış olduğuna inanmış oldu Arius’un ölümünü anlatan bu hikâye Athanasius’un Apion’a yazdığı bir mektupta yer almaktadır.
Ariusun ölmesine rağmen, Ariusçuluk hemen ortadan kalk-madı. Konstantinopolis nüfusunun çoğu ve Konstantin‘den sonra gelen imparatorların çoğu Arius yanlısıydı. Konstantinopolis Patrikliği Ariusçuların elindeydi. Teslisçiler sürekli küçük düşürülüp, zülum görüyorlardı. Fakat 379 senelerinde İmparator Theodosius‘un tahta geçmesiyle, bu durum sona erecekti. Ölümcül bir hastalıktan mucizevî bir şekilde iyileşen Theodosius, Hristiyan inancını benimseyip, İznikli bir episkopos olan Acholius tarafından vaftiz edildi. 380 senesinin kasım Ayında Theodosius, Konstantinopolis’e vardı ve ilk yaptığı şey şehrin Ariusçu patriği yerine, Antakya’dan, Teslisçi olan Meletius’u getirmek oldu. Böylece Ariusçuluğa bitirici darbeyi vuracak olan Konstantinopolis Konsili için gerekli zemin hazırlandı.
381 yılında İmparator Theodosius’un oluruyla, yaklaşık 180 episkopos Aya İrini’de İznik amentüsünü onaylamak ve Ariusçuluğa son bitirici darbeyi vurmak için toplandı. Bu episkoposların yaklaşık 36’sı Makedoniusçuydu. Makedoniusçu episkoposlar, M.S. 342 yılında Konstantin’in oğlu Konstantius tarafından Konstantinopolis patrikliğine getirilen Makenonius’u izleyen episkoposlardı. Makedonius yarı-Ariuşçuydu. Kelamın ezeli ve Tanrı özünden olduğunu söylüyor, fakat bu sefer Kutsal Ruh’un ilahi kimliğini ve özünü reddediyordu.
İznik Konsili’ndeki amentü, Kutsal Ruh ile ilgili sadece tek cümle içeriyordu: “ve Kutsal Ruh’a inanıyoruz.” İznik amentüsü dolaylı bir şekilde teslisin üçüncü unsurunu ilahi olarak kabul etse de, kullanılan bu belirsiz cümle Makedoniusçu sapkınlığının o döneme kadar devam edebilmesini sağlamıştı.
İskenderiye Patriği Petrus’un yokluğundan dolayı, Antakya patriği Meletius, konsil başkanı olarak seçildi. Konsilin ilk işi, Nazianzoslu Gregor’u yeni Konstantinopolis Patriği olarak seçmek olacaktı. Fakat açılıştan kısa bir süre sonra Meletius vefat etti. Bu durumda Nazianzoslu Gregor Konsil başkanlığına seçildi. Konsil’e geç gelen Makedoniuşçu episkoposlar bu karara itiraz etti. Onları özellikle Gregor’un aşırı bir Arius karşıtı olması tedirgin ediyordu.
Yılların yorgunluğunu üzerinde taşıyan Gregor tartışmak yerine istifa etmeye karar verdi. Alçakgönüllü tavrı ve tutumu herkesi şaşırttı: “Bırakın Yunus peygamber gibi olayım! Fırtınanın sorumlusu benim, fakat geminin kurtulması için kendimi feda ederim. Beni yakalayın ve dışarı salın… Tahta oturduğumda mutlu değildim, memnuniyetle yerimi başkasına veririm.” Başta imparator olmak üzere, tüm episkoposlar Gregor’un takdire değer hareketini alkışladı ve onun yerine Nektarios adında vaftiz edilmemiş bir kamu görevlisi konsil başkanlığına seçildi. Böylece Makedoniusçuların tarafsız bir başkan arzusu karşılık bulmuş oldu.
Konsildeki ilahiyat tartışmalarını yine Teslisçiler kazandı. Makedoniusçuluk sapkın ilan edildi ve İznik amentüsüne Kutsal Ruh’un ilahi kimliğiyle ilgili maddeler eklendi. Bir başka önemli karar ise Konstantinopolis Patrikliğinin “Roma’dan sonra onur yetkisine sahip olacaktır” kararıydı. Bu karar ile Konstantinopolis, Roma’dan sonra önem sıralamasında ikinci patriklik haline geldi. İznik inanç bildirgesi bu konsilde yapılan eklemelerle, bildiğimiz son halini aldı: “Her şeye gücü yeten, göğün, yerin, görülen ve görülmeyen bütün şeylerin Yaratanı olan tek bir Baba Tanrı’ya inanıyoruz. Tek Rab İsa Mesih’e inanıyoruz. Tanrı’nın biricik Oğlu, ezelden beri Tanrı’dan doğan, Işık’tan gelen Işık, gerçek Tanrı’dan gelen gerçek Tanrı, yaratılmış değil, doğurulmuş, Tanrı ile aynı öze sahip olan, kendi aracılığıyla her şey yaratılmış, biz insanlar için, kurtuluşumuz için göklerden inmiş, Kutsal Ruh ve bakire Meryem aracılığıyla beden alıp insan olmuş, Pontius Pilatus’un emriyle bizim için çarmıha gerilmiş, sıkıntı çekmiş, gömülmüş, göklere yükselmiş, Baba’nın sağında oturmuş, dirilerle ölüleri yargılamaya görkemle gelecek O’dur. O’nun egemenliği hiç son bulmaz. Kutsal Ruh’a da inanıyoruz. Rab olan, yaşam veren, Baba’dan çıkıp gelen, Baba ve Oğul ile birlikte tapınıp yüceltilen, peygamberlerin ağzından konuşan O’dur. Havarilerin yolunda olan, tek bir evrensel topluluğa inanıyoruz. Günahların bağışlanması için tek bir vaftizi tanıyoruz. Ölülerin dirilişini ve gelecek çağın yaşamını bekliyoruz.”